‘’Favori Çakır, Aydınus plase‘’
Dünyanın en iyi 5 hakeminden birisi olarak gösterilen Cüneyt Çakır, bu maçın en büyük adayıdır benim gözümde. Macera aramaya gerek yok. Ancak Namoğlu’nun aklında her şartta Fırat Aydınus alternatifinin olduğunu düşünüyorum.
Türkiye’de adı Galatasaray-Fenerbahçe olan her maç, önem derecesi en yüksek maçtır. Bu mücadelelerde kamuoyunun ilk merak ettiği konu, karşılaşmanın hakeminin kim olacağı... Maçtan sonra ise kamuoyunu tek meşgul eden konu, derbi hakeminin müsabakada yaptığı hatalar...
Hedef tahtasına oturacak
Bugün gelinen nokta Türk hakemliğinin içinde bulunduğu çıkmazı çok net izah eder durumda. Süper Lig’de maç yöneten 22 hakemimiz var. Bu 22 hakemin 7’si uluslararası arenada maç yönetiyorlar. Ayrıca geçmişte uluslararası tecrübe yaşamış, Bülent Yıldırım, Fırat Aydınus ve Barış Şimşek gibi tecrübeli hakemlerimiz de var.
Bu hakemlerden derbiyi kim yönetir diye düşündüğümüzde; her biri hakkında takımların geçmiş olumsuz hatıraları gündeme geliyor ve maça atanan hakem, henüz ilk düdüğü çalmadan hedef tahtasına yerleşiyor.
Namoğlu’nun işi bu anlamda oldukça zor. Hangi ismi atarsa atasın, bir takımı memnun edemeyecek. Takımları memnun etme arzusunda olursa, bu kez uygun ismi seçemeyecek. Tam bir kısırdöngü...
UEFA’da bir görevi yoksa...
Dünya’nın en iyi 5 hakeminden birisi olarak gösterilen Cüneyt Çakır, bu maçın en büyük adayıdır benim gözümde... UEFA’da bir görevi yoksa ve bir sakatlığı söz konusu değilse, görev ona her zaman daha yakındır. Öyle de olması gerekir. Macera aramaya gerek yok. Namoğlu ve kurulu başka hesaplara girmezse bu maça Çakır’ı atar...
Ancak Namoğlu’nun aklında her şartta Fırat Aydınus alternatifinin olduğunu düşünüyorum. Namoğlu’nun; eline kalemi aldığında, her türlü zor maça Aydınus’u atamak gibi bir tavrı var. Aydınus’un derbi karnesi ve Namoğlu’nun tavrını da düşündüğümde, Fırat Aydınus ismi beni şaşırtmaz.
O pranga artık kırılabilir
Her derbinin arifesinde hep Çakır ve Aydınus isminin öne çıkıyor olması bence çok ciddi bir problem. Her zor maça bu iki ismi atamak, onları kamuoyu önünde Ali Palabıyık örneğinde olduğu gibi aşırı yıpratabilir. Sadece günü kurtarır. Oysa lig uzun bir maraton. Bu iki isme daha çok ihtiyaç olacak.
Halis Özkahya ve Mete Kalkavan da son dönemlerde derbilere uzak kaldı. Keşke Namoğlu bu haftayı bir milat olarak görebilse ve bu iki ismi de derbiye düşünebilse... Halis Özkahya’nın Fenerbahçe vetosu ve Mete Kalkavan’ın “kıymık-kıymık” engelini düşünmeden hareket eden bir Namoğlu; Türk hakemliğinin en büyük prangasını bu maçla kırabilir... “Sizin istediğiniz değil, benim tavrım önemli! ” diyebilir. “Bunu söyleyebilir mi?” derseniz... “Umutsuz yaşanmaz!” derim...
‘’Zeki de atılmalıydı‘’
Maçın 45. dakikasında Babel’in gördüğü kırmızı kart yüzde 100 doğru bir karardı. Her ne kadar Babel’in hamlesi topa doğru olsa da; kafa seviyesine ayağını kaldırdığında, daha dikkatli davranmalıydı. Kramponun tabanıyla rakibinin yüzüne yaptığı bu acımasız müdahalenin karşılığı kırmızı karttı ve Özkahya bu pozisyonda yanılmadı. Fakat Özkahya aynı dikkati oyunun son dakikasında Zeki Yavru’nun hareketinde gösteremedi. Zeki Yavru’nun Tolgay’ın kafasına yaptığı hareketin şekil olarak Babel’in pozisyonundan farkı yoktu. Zeki’nin kramponun tabanıyla, ayağı dizden gergin, yerde savunmasız yatan rakibinin kafasına darbesi de acımasız bir müdahaleydi. Karar sarı değil, kırmızı kart olmalıydı. Gençlerbirliği’nin ilk golünde ofsayt itirazları gereksizdi. Beşiktaş penaltısında ise Mehmet’in dizden rakibine bir teması vardı. Penaltı doğru karardı.
‘’Bir kural iki yorum!‘’
“Hakemlere Hakaret Serbest” başlıklı yazımın ardından, dün öğlen saatlerinde Fenerbahçe’nin Hukuk işlerinden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Sayın ™ekip Mosturoğlu beni aradı. Türkiye’nin spor alanında değerli hukukçularından biri olan Mosturoğlu; yazdıklarımın aksine, yapılmış olan değişiklikle, hakemler için yapılan “Kötü maç yönetti” gibi bir açıklamanın dahi, bu madde kapsamına alınarak, ilgililerin hemen her konuda cezalandırılmak istendiğini savundu.
Mosturoğlu’na göre
Tabi ki, bir hukukçunun yapmış olduğu değerlendirmeyi dikkate almak gerekir. Sayın Mosturoğlu’nun düşüncesi şu şekilde: “Bir önceki talimat maddesi detaylı değildi. Yeni talimatta ise hakemlere özel ayrıntılı açıklamalar kullanılmış ve ‘hakemleri etki altına almaya yönelik’ ifadesiyle yoruma açık bir madde ilave edilmiş. Bu şartlarda hakemi eleştiren her türlü masum açıklamalar dahi suç kapsamına girebilir.”
Bana göre...
Ben de kendi bakış açımı izah etmeye çalıştım. “Hakemi etki altına almaya yönelik” ifadesi eklenmiş olsa da; eski talimatta yer alan “Sportmenliğe, spor ahlakına, fair-play anlayışına aykırı” ifadelerinin de aynı kapsam içine girdiğini ve değişen bir durumun olmadığını söyledim. Dolayısıyla suçta bir değişiklik olmadığını, sadece cezaların alt sınırının hafifletildiğini belirttim.”
Tahkim’e gidecekler
Mosturoğlu: Uygulama hayata geçtiğinde, değişikliğin hangi düşünceyle yapıldığının daha net anlaşılacağını, bir hukuk maddesinin, iki farklı yoruma fırsat vermemesi gerektiğini söyledi. Disiplin Kurulları’nın yorum konusundaki sicilinin pek parlak olmadığını, bir yönetici olarak bu değişikliğin aleyhlerine hüküm doğurması ihtimalinin yüksek olduğunu düşündüğünü, bugün (dün) yönetim kurullarında bu konuyu görüşeceklerini ve gerekli görürlerse ilgili talimat maddesinin iptali için Tahkim Kurulu’na gideceklerini söyledi.
Herkesin yorumu farklı
Daha önce Disiplin Kurulları’nda görev yapmış üç, halen görev yapan bir hukukçu ile de görüştüm. Bana hak veren de oldu, Sayın Mosturoğlu gibi düşünen de... Daha uygulanmaya dahi başlanmadan bu kadar tartışma yaratan bir madde, TFF Hukuk Kurulu ve Disiplin Kurulu tarafından ne şekilde yorumlanacak, önümüzdeki günler ne tür tartışmalara gebe olacak, bekleyip göreceğiz.
SPORTMENLİĞE AYKIRI AÇIKLAMALAR (Eski)
Basın ve yayın organları aracılığıyla;
Sportmenliğe, spor ahlakına, fair-play anlayışına aykırı,
TFF’nin saygınlığını zedeleyen,
Futbolun değerini düşüren,
Sporda şiddet veya düzensizliği teşvik eden, Taraftar eylemlerine sebebiyet verebilecek,
Spor müsabakalarının taraflarını, HAKEMLERİ, spor kulübü veya TFF yöneticilerini rencide edebilecek ya da bu kişilere husumet duyulmasına neden olabilecek şekilde açıklamada bulunan; *
Futbolculara 2-6 maç, * Kulüplerin yöneticilerine 45-120 gün, * Teknik görevliler 3-7 maç arası ceza verilir.
SPORTMENLİĞE AYKIRI AÇIKLAMALAR (Yeni)
(Eski maddenin içinden “HAKEMLER” çıkartılarak yeni bir bent eklenerek ifadeler ve ceza sınırları değişmiş)
Hakemler hakkında,
Etki altına almaya yönelik,
Dürüstlüklerini veya tarafsızlıklarını sorgulayan,
İtibarsızlaştırmaya çalışan, Bu kişileri rencide edebilecek nitelikte herhangi bir yorum ve açıklama yapan;
*Futbolculara ihtar, para cezası, en fazla 6 müsabakadan, *Yöneticilere ihtar, para cezası, en fazla 120 gün, *Teknik görevlilere ihtar, para cezası, en fazla 7 maç ceza verilir.
‘’Hakemlere hakaret serbest!‘’
6 EKİM 2017 Taihini bir kenara not edin! TFF Yönetim Kurulu Disiplin Talimatının 38. Maddesinde yaptığı değişiklikle; hakemlerini kendi eliyle değersizleştirmiş, onları yerle bir etmiştir. Basın yoluyla hakemlere hakaret etmek, onların onurunu kırmak serbest bırakılmıştır! İşte detaylar;
Kesinlikle abartmıyorum, şaka da yapmıyorum! Bir maç sonrası, mikrofonların karşısına geçen; kulüp başkanı, teknik sorumlu ya da futbolcu; hakem hakkında ağır eleştirilerde bulunsa, hakaret etse, “tetikçi, eyyamcı, emek hırsızı, talimatla maç yönetti!” ifadelerini kullansa; 6 Ekim’e kadar bir yaptırım görmesi muhtemeldi. Bu açıklamaları bir yönetici yapmışsa en az 45 gün hak mahrumiyeti, bir hoca yapmışsa en az 3 maç, bir futbolcu yapmışsa en az 2 maç ceza alıyordu. Disiplin Kurulunun vereceği ceza her şartta “maçtan men” cezasıydı.
Para kadar hakaret!
6 Ekim tarihi itibariyle bu tür açıklamaların karşılığında verilen cezaların alt sınırı “ihtar” olarak değiştirildi. “İhtar” cezasının bir üst yaptırımı “para cezası” oldu. “Hak mahrumiyeti” ya da “men cezası” en sona bırakıldı. Disiplin kurullarımızın alt sınırdan ceza verme aşkını (!), takdiri nedenlerle indirime gitme alışkanlığını da göz önüne aldığımızda; yöneticiler, hocalar ve futbolcular için “Parasını veririm, hakemlere de istediğimi söylerim!” dönemine geçiş yapıldı! Bundan böyle herkes hakemlere parası kadar hakaret edebilecek!
Yalnızca hakemlere...
Hakemlere yapılan hakaretlere bu ayrıcalık(!) getirilirken, hocalara, futbolculara, kulüp ve TFF yöneticilerine; basın yoluyla “onur kırıcı ve spor ahlakına uymayan sözler” sarf etmenin karşılığında verilen cezalarda ise bir değişiklik olmadı. Yani Mahmut Uslu’nun Caner’in aile yaşantısı hakkında söylediği sözlerde yaptırım aynı kalırken (45 gün hak mahrumiyeti), bu ifadeleri bir hakem için kullanması halinde alacağı ceza “ihtar”, bilemediniz “para” cezasına düşürüldü.
Sözün bittiği yer
Yöneticiler, futbolcular ya da teknik direktörler bu değişiklikten hangi gerekçelerle muaf tutuldu, çözemedim. Suçun büyüklüğü, takdir edilen ceza ile ölçülür. TFF yayınladığı talimatla hakemlere hakaret edilmesini sıradan bir mevzu haline getirmiştir. Bu günden sonra, herhangi bir TFF yetkilisinin, MHK Başkanı’nın hakemlerin ağır şekilde eleştirilmesine söyleyeceği söz kalmamıştır.
‘’Kırmızıları atladı‘’
18. dakikada Talisca, Kucka’nın dizine vurdu, atılmalıydı. 36’da Hubocan’ın Talisca’ya sert müdahalesinde kartın rengi kırmızı olmalıydı. 73’te ise Cenk’in beline sarılan Okay, ikinci sarısını görmeliydi.
Bu maçta Aydınus verdiği ve vermediği kartlarla; çağdaş hakemliğe yakışmayacak bir yönetim sergiledi. Önemli kart hataları yaptı. Toplamda 8 sarı kart çıktı ama kırmızı kartlarla birlikte, çok daha fazla kart çıkabilirdi. Aydınus, Anadolu maçlarındaki kırmızı kart bonkörlüğüne, bu maçta devam etmedi!
Sakatlayacak bir darbe
Özellikle 18. dakikada Kucka topla hareket halindeyken, Talisca’nın müdahalesiyle yerde kaldı. Talisca karşılıklı bir güç kullanımının olmadığı bu pozisyonda; manasız bir şekilde, sonucunu düşünmeden, rakibinin dizine onu sakatlayabilecek bir darbede bulundu. Bu hareketin karşılığı kırmızı kart olmalıydı ancak Aydınus sarı kartını dahi kullanmadı. 36. dakikada Tomas Hubocan, Talisca’ya sert bir müdahalede bulundu.
Hedefinde top olmadan şiddetle gelip ayağının tabanıyla Talisca ’nın ayağına bastı. Aydınus sarı kart gösterdi ancak bu pozisyon sarıdan fazlaydı. Neden sarı kart çıktı diye çok fazla eleştirmem ancak kırmızı daha doğru olurdu diye düşünüyorum.
İtiraza kart yok
73. dakikada ise Okay, kendisinden kurtulup ilerleyen Cenk’i beline sarılarak durdurdu. Bu dakikada sarı kartı olan Okay, ikinci sarı kartı görüp oyundan atılmalıydı. Aydınus, sarı kartını kullanmadı. Aynı pozisyonda 6 Beşiktaşlı oyuncu hakeme uzaktan koşup gelerek itirazda bulunmalarına, Cenk’in ısrarla kart işareti yapmasına rağmen Aydınus oralı olmadı. Oysa ki daha 2 dakika önce kendisine basit bir itirazda bulunan Tolgay’a anında sarı kartını çıkartmıştı.
‘’Karabük'ün penaltısını atladı‘’
Maçın 25, 34 ve 52. dakikalarında Karabüksporlu futbolcuların maçın hakeminden penaltı beklentileri oldu. 25. dakikada Belhanda-Torje mücadelesinde, bence Belhanda’nın rakibine penaltıyı gerektirecek bir müdahalesi yoktu. Hakemin devam kararının doğru olduğunu düşünüyorum. 34. dakikadaki Mariano-Seleznyov mücadelesinde ise, Seleznyov topu rakibinden kurtardıktan sonra topa temas edemeyen Mariano’nun dikkatsiz müdahalesi ile yerde kalıyor. Bence hakem burada penaltı kararı vermeliydi.
Son bölümdeki pozisyon...
52. dakikadaki Mariano-Yatabare mücadelesi ise hakem açısından çok zor bir pozisyon. Mariano topa temas ediyor ve top yön değiştiriyor ancak Mariano’nun Yatabare’ye müdahalesi var mı, yok mu; varsa önce topa mı, rakibe mi? Çözülmesi çok kolay olmayan bir durum. O yüzden burada hakem kararına saygı duyulmalı diye düşünüyorum. Alper Ulusoy yukarıdaki üç pozisyona da devam demesine rağmen; 82. dakikadaki Maicon- Yatabare pozisyonunda penaltı düdüğünü çaldı. Maicon’un rakibine penaltıyı gerektirecek bir müdahalesi yoktu. Oyun devam etmeliydi. Hele ki; yukarıdaki üç pozisyona devam diyen hakemin, burada penaltı düdüğünü hiç çalmaması gerekirdi.
‘’Alper'in kırmızı kartı ağır‘’
Oyunun ilk dakikaları çok sıkıcı ve hareketsiz oynandı. Bu sakin ortama maçın hakemi de ayak uydurdu. İlerleyen dakikalarda da pozisyonlar yaşanmaya başlayınca konsantrasyonunu tam olarak sahaya yansıtamadı. Dolayısıyla da oyunun devamında kariyerine yakışmayacak hatalar yaptı.
Mücadelenin çok tartışılan kritik anları için ise şunları söyleyebiliriz;
11. dakika: Jansssen’in topsuz alanda Mustafa Yumlu’ya bir müdahalesi oldu. Hakemin dikkati topun olduğu bölgede olduğundan pozisyonu net olarak göremedi. Pozisyonu, hareketin şiddetini, yoğunluğunu ve darbenin oyuncunun neresine geldiğini tam olarak göremedik. Hakem sarı kart gösterdi. Görüntüler net olmadığı için ‘yüzde 100 kırmızı olmalıydı’ diyemiyorum.
34. dakika: Janssen, Miguel Lopes’in ayağına bastı. Hakem bu pozisyonda Janssen’e sarı kart göstermeliydi. Dolayısıyla bu dakikada Janssen kırmızı kart görmeliydi.
60. dakika: Akhisar’ın golü öncesi Ozan Tufan’a yapılan müdahalede hakem faul kararı verebilirdi. Müdahale nizami görünmüyor ancak Yıldırım bu pozisyonda devam kararı verdi.
82. dakika: Alper Potuk’un rakibi Lopes’e müdahalesinde şiddet içeren ve yaralayıcı bir davranış yoktu. Belki rakibinin ayağına bastığı için sarı kart gösterilebilirdi ama asla bu müdahalenin karşılığı kırmızı kart olamazdı.
86. dakika: Skrtel topla elle oynadığı bir pozisyondan sonra sarı kart görerek, ikinci sarı kartla oyundan atıldı. Skrtel topu elle oynayarak rakibin umut vaat eden atağını önlemişti. Bu sarı kart doğruydu. 55. dakikada gördüğü ilk sarı kart da doğruydu, bir kaleci edasıyla topu eliyle kesmişti.
‘’Doğru tercih‘’
MHK belli ki hiç riske girmek istemedi ve tecrübesini kanıtlamış, bu atmosferi çokça kez yaşamış, paniğe kapılmayacak olan Fırat Aydınus’u seçti.
Bu hafta sonu tansiyonu yüksek bir maç bizi bekliyor. Özellikle geçen haftaki Fenerbahçe-Beşiktaş derbisinin ardından... Bu maçı zorlaştıran bir diğer faktör de; geçtiğimiz sezon yine İstanbul’da oynanan ve Trabzonspor’un hakem isyanıyla sonuçlanan, Mete Kalkavan’ın yönettiği 2-1’lik maç...
Böylesi bir ortamda bu maça, tecrübesini kanıtlamış, bu atmosferleri çokça kez yaşamış, gerektiğinde oyuncuların üstünde otorite kuracak, paniğe kapılmayacak bir hakemin atanması gerekliydi. Bu anlamda belli ki MHK riske girmeyi hiç tercih etmedi ve bu tanıma uyan iki-üç isimden biri olan Fırat Aydınus’u tercih etti. Çok büyük aksilikler, hakemi fazlasıyla zora sokacak kritik pozisyonlar yaşanmaz ve hakem şansı da yanında olursa Aydınus sıkıntı yaşamayacaktır.