‘’Kara kara düşünüyor‘’
Tribünden maçın ilk yarısına tanıklık eden Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü Ole Gunnar Solskjaer içinden şunları geçirmiş olmalı: ‘Bu oyun ne benim oynadığım ne yönettiğim ne de izlediklerime benziyor!’ Koca devre boyunca amaçsızca sağa sola koşturan oyunculardan kurulu iki takımdan kendisinin yöneteceğini gördükçe kara kara düşüncelere dalmış olmalı yeni hoca. Devre boyunca 15. dakikada Ciro Immobile’nin direkten dönen şutu ile Beşiktaş savunma oyuncularının birbirlerine girmesi neticesinde önüne düşen topu ceza sahası dışından kaleye vuran Emre Kılınç’ın şutu dışında olan bitene ‘futbol’ demeye bin şahit gerekirdi. Öyle ki, zaman zaman kimi takım için derler ya, ‘Şut dahi atamadı.’ İşte o misal! Beşiktaş korner dahi kullanamadı devre boyu! Stadyumda izlemesi ızdırap olan bu maçı Beinsports için anlatan Ali Ferahbot’un ajite tarzı da olmasa muhtemelen insanlar televizyon karşısında uyuklardı! Nihayet 62. dakikada derli toplu sayılacak ilk Beşiktaş atağında Ferahbot uyuklayanları ‘dürttü’ ancak Rafa Silva topu kaleye ‘Dürtemedi! Transfer yasağı gibi ezberlenmiş bir olumsuzluk tabusuna rağmen Thomas Reis antrenmanlarının yüksek randımanıyla 22.5 milyon Euro piyasa değeri olan Samsun son bölüme kadar 77.5 milyon Euro piyasa değerli Beşiktaş’la kafa kafaya oynadı ve bir puanı almayı başardı. Elbette bunda zaman zaman Mert Günok performansına ulaşan Okan Kocuk’un da payı büyüktü.
İlginç futbol dili
Ve bir son not... Ülkemizde epeydir ilginç bir futbol dili ve anlayışı yerleşmiş durumda. Neredeyse herkes her durumu istediği gibi tanımlama hakkını özgürce kullanabiliyor! Örneğin, maçın anlatıcısı Ali Ferahbot da bu yerleşik dili üç poziyonda kullandı ve ‘Yüzde 99’luk gol pozisyonu’ diye anlattı durumuları. Düşündüm, belki de futbolda kaleciler ve savunmacıların payı yüzde 1’e kadar geriledi de bana haber veren olmadı! Bir parça latife ediyorum elbette.
‘’Hatalar zinciri‘’
“Futbolda hata vardır” demezler de öğrendikleri dille “Futbol hatalar oyunudur” demeyi yeğler çoğunluk! Sanırım dün akşam bu önermeyi haklı çıkarmaya uğraştı iki takım oyuncuları. Savunmacı tarzıyla ön plana çıkan Mourinho’nun takımı henüz 25. saniyede gol yedi! Ama gidip iki kornerden iki stoperiyle Konya kalecisi, savunmacısı ve santforunun arasından golleri de attı. Fenerbahçe’nin ilk golünde Kramer, bir adım atmak yerine topu bekleyince Mert Müldür golü buldu. İkincisinde kaleci Slovik ile yine Kramer kornerden gelen topu bekleyince bu kez Çağlar Söyüncü vurdu kafayı. Kramer’in attığı ikinci Konya golünde ise bu kez bekleyenler Fenerbahçe’nin iki stoperiydi. Maçın ilk devresi goller ve kaçan pozisyonlar düşünüldüğünde izleyenler açısından hayli heyecanlı geçtiyse de teknik açıdan sorunlarla doluydu.
İkinci devre ilkine göre daha durağan ilerledi. Ancak ilk devrenin sonunda En Nesyri’nin daha net vuruş yapmasına izin vermediği Tadiç, yine kaleci Slovik’in hatasında takımını yeniden öne geçirdi. O Tadiç ki, son maçta taraftarlarınca ağır biçimde yuhalanmıştı hatırlanırsa... Nihayet 90’da olanlar oluyor ve Konya neredeyse beraberliği yakalıyordu ama Melih Bostan dışarı vurdu! Oyunun özellikle ikinci yarısı düşünüldüğünde maçı kazandılar belki ama Fenerbahçe’nin tempo, ritm sorunları apaçık ortadaydı. Galatasaray’ı önce yakalamak sonra da şampiyon olmaları için bu oyundan çok daha fazlasına ihtiyaçları var. Bu dağınıklık ve tedirginlikle kimi maçlarda ‘kaza’ya uğrama risklerinin yüksek olması bir yana rakiplerini ürkütecek oyundan da çok uzak görünüyorlar.
Ve son bir not... Maç içinde bir çok örnek verilebilir ama Çağlar’ın kornerden gelen topta attığı kafa golünden önce yavaşlatılmış çekimde topun En Nesyri’den auta çıktığı tespit edildi ekranda! Bu durumda hakem Direnç Tonusluoğlu’nun kasıtlı olarak ‘Fenerbahçe maçı kazansın’ diye bu kararı verdiğini düşünmüyoruz sanırım. En azından ‘politik doğruculuk ilkesi’ gereği bundan böyle bu tür problemli değerlendirmelerden uzak durmakta sonsuz fayda var.
‘’Sıkıcı oyunla üç puan‘’
Ligin tepesindeki iki takım ‘’yazılı ve sözlü münakaşa’’ya tutuşmuş, üçüncü ve dördüncü ‘’sadece sonuç alma’’ hedefli oyunlara odaklanmışken geri kalanların ne oynadığının belli olmadığı bu ligin ‘’marka değeri’’nden söz edilmesi en hafif ifadeyle ‘’ironi’’ olarak tanımlanabilir. Dün akşam ilk devre boyunca ilk gole kadar ortalıkta görünmeyen Beşiktaş’ın en iyisinin Mert Günok olması da bir diğer ironiydi. Beri yandan bilinir, bizde teknik adamlar sıklıkla futbolcularının yeteri kadar pozisyona girdiğinden ancak yararlanamadıklarından söz eder. Ancak aynı isimler takımın yediği ‘’basit goller’’den pek söz etmek istemezler. Örneğin Beşiktaş’ın iki golündeki Bodrum savunma davranışı misali! İlki sağ kanattan akan oyunda beş savunmacı arasından Cher Ndour’dan boş kaleye, ikincisi ise yine sağ kanattaki savunma arkasındaki koca boşluktan arka direkte bomboş kalan Giro Immobile’den...
Günün ironisi...
Maçta ikinci devrede tıpkı ilkinde olduğu başlangıcı Bodrum oynamaya çalışırken 60’tan sonra yine Beşiktaş’ı topla oynar, pozisyon ararken gördük. Fakat iki takım da ‘’gol beklentisi’’nin çok uzağındaydı. Yavan, kupkuru karşılaşmada Bodrum sadece orta yapma derslerine çalıştığını gösterirken uzatmalardaki 23’üncü ortasında golü buldu. 24’üncü ortada ise yine zorladı, olmadı. Beşiktaş ise marifetli oyuncularının iki pozisyonuyla bu sıkıcı oyundan üç puan çıkarmayı öyle ya da böyle becerdi. Ve son iki not! İlki... Acaba VAR çağırdığı halde Turgut Doman kararlılığı(!) gösteren MHK Başkanı Ferhat Gündoğdu’nun gözde hakemlerinden Mehmet Türkmen de TFF Başkanı İbrahim Hacıosmanoğlu’nu mu hedef aldı? Yoksa sadece kuralı mı yorumladı?. İkincisi... Yurdumuza Temmuz 2011’de Trabzon’dan giriş yapan Ondrej Celutska’nın üç kez çıkıp üç kez girdiği ülkemizde 35 yaşında Bodrum forması giyiyor oluşu da günün son ironisi olsun!
‘’Çoktan 'uçmuş' olmalıydı!‘’
Bizim ligin mizanpajı düşünüldüğünde bu tip maçların sonunun baştan belli olacağı düşünülür. Oysa kapanmaktan ve kontra çıkmaktan başka yolu olmayan Hatay’a karşı ilk devre çok da etkili görünmedi Fenerbahçe.
Daha çok Fred, Tadiç, Edin Dzeko hattını kullanarak EnNesyri’ye ulaşmaya çalıştılar. Golleri de o attı ama iki gol de, Hatay’ın geriden çıkışlarındaki acemiliklerinden geldi. 33’te ender hücuma gelen Hatay, kaleci dahil 9 oyuncusuyla savunma düzenine geçmiş Fenerbahçe’ye topu gezdirerek bir de gol attı! Sıkıcı bir maçtı ki, tribündekilerin yüksek şiddetteki protestoları da buna yönelikti. Ülkede futbolu her düzeyde yönetenler kendi kendilerine böbürlenip bir yandan da birbirlerine girerken en çok izlediklerimiz de bu tip maçlar oluyor!
Haksızlar mı?
Geçmişte Jorge Jesus, ‘’Bu ligin sportif değeri yok ’’, yakınlarda ise Jose Mourinho, ‘’Yurt dışında Türkiye Ligi’ni çok fazla insan izlemiyor. Zaten böyle bir ligi kim izler ki?’’ derken haksız mı sayılmalılar? Soruyu duyar gibiyim! ‘’Onlar lige değer katsın diye getirilmediler mi? ’’ Bu soru doğru olsa şimdiye dek getirilen hoca ve futbolcularla ülkenin çoktan ‘’uçmuş’’ olması gerekirdi, değil mi? Ve son bir soru... Golü yer yemez, ‘’Yönetim istifa’’ diye başlayıp maç sonu iyice yükselen protestolar henüz Jose Mourinho’ya yaklaşmış görünmüyor. Ne var ki böyle giderse fazla uzak da değil gibi... Bakalım Galatasaray’ın yüklediği stresle baş edebilecek mi Fenerbahçe takımı ve yönetimi?
‘’Paralize olmuş‘’
Futbol öyle bir oyun ki, darmadağın olmuş takımlara bile ilginç hikayeler bağışlıyor. Dün akşam Rize’de 30. dakikaya kadar uyku mahmuru görünümündeki Beşiktaş, rakibin girdiği karşı karşıya pozisyonlar da kalecisi Mert Günok’la maçta kalırken yediği golü kendi kalesine attı. Yetmedi, 45+3’te kaleyi bulan tek şutu lehine gol oldu. Oysa ilk 30 dakikada yüzde 60’tan fazla topu elinde tutan Rize, en az dört gol atacak kadar gol pozisyonuna girdi. Devre sonunda toplamda girilen, ‘’Büyük şans’’ istatistiğinde rakibine karşı 6/0 üstündü ev sahibi. Girilen gol pozisyonlarında Mert Günok ne denli muazzam ise Ali Sow ise aynı oranda ‘’yorucu’’oydu! Darmadağın maçın en darmadağınık görünen alanı ise orta sahalardı. İki takım da maçın belirli bölümlerinde ellerini kollarını sallayarak rakip ceza sahası önü ve içine ulaştılar ama bunu daha tehlikeli yapan Rize idi… İkinci devresinde gerek Rize’nin fiziksel düşüşü gerek Beşiktaş’ın orta saha başta olmak üzere güvenlik öncelikli oyuna geçmesiyle maç bir anda ‘’ülke normalleri’’ne döndü. Sıradanlaşan maçta iş, ilk devredeki gollerde olduğu gibi rakip hatasına kalmıştı. O hata da duraklamada Emirhan Topçu’dan gelmişti ama hata VAR’a takıldı!..
Ne izi ne tozu kaldı!
Hatırlanır mı bilmem? Semih Kılıçsoy milli takıma alınmadı ya da Beşiktaş 11’ine gönderilmedi diye ortalığı toz duman eden futbol ileri gelenleri vardı! Yetiştirdiği iddia edilen Serdar Topraktepe kendi belirlediği 11’lerin çoğuna almadı oyuncusunu. O ileri gelenlerin ise ne izi ne tozu kaldı!.. Bir de ‘’Salih Uçan nasıl oynamaz?’’cılar vardı şimdilerde ortalıkta görünmeyen. Durumu anlamak için oyunda kaldığı süredeki istatistiklerine bakmak, varsa hala sorularının yanıtı olur sanırım. Yönetim(ler) marifetiyle paralize olmuş bir takım Beşiktaş. Sakinleşmek için zamana ihtiyacı var ama o zamanı kimle, nasıl kazanacak işte orası meçhul!
‘’Acemiler mangası‘’
İlk devresinde ‘’acemiler mangası’’ misali amacı olan ancak bilinci düşük hücumlar izledik iki takımdan da... Çoğu bir türlü becerilemeyen ve karambol olsun diye gönderilen ortalara kurban giden hücumlar! Bu arada sık sık ofsayta düşmeleri de atlamayalım. Beşiktaş başlarda, merkezi Gedson Fernandes olan girişimlerde bulunmaya çalıştıysa da başarılı olamadı. Dağınık, savruk hücum girişimlerinde iki takım da birbirinden aşağı kalır değildi devre boyu. Sahi, Salih Uçan’dan bundan daha fazla kim, ne bekliyordu acaba? Denemeyene kızdılar ama deneyenler de yarı yolda kaldı. Keza henüz yolun başında olan ama yolun yarısını geçmiş gibi bir dille anlatılan Semih Kılıçsoy’dan?.. Ya Serdar Topraktepe’nin ısrarla her denkleme sokulmuş olmasına ne dersiniz? Demek ki Beşiktaş’ın ‘’bizim çocuk çözümü’’ bu kadarmış!
Not edelim...
Gerçek sorun şu ki; ülkede hakem ya da futbolcudan çok futbolun tasarımını yapanlarda sorun olduğunu anladığımızda denklemin çözüm yolunu da bulmuş olacağız. İkinci yarısında da düzensiz, karambole oynayan iki takım gayret edip durdu sahada. Hangi antrenmanları, ne için yapmışlardı belli olmuyordu. Maç zaten bu anlamsızlık bitti. Beşiktaş karmakarışık günlerden geçiyor. Kulübü bu hale getiren süreçler yıllardır gözler önünde ancak büyük çoğunluk gözünü yumuyor ve görmezden geliyor. Yönetime gelenlerin çoğu da kendilerinden önceki olumsuzlukların izlerine basarak çözüm üretecekleri iddiasında... Tuhaf! Beri yandan yönetimlerin her icraatını avuçlarını patlatırcasına alkışlayan transfer sevdalıları, ‘’Yenilsen de yensen de taraftarın senle’’ sloganları atıp zaman zaman ortalığı yıkıyor... Lakin, her maça devam eden taraftarları tenzih ederek söylüyorum... Üç, beş maç kaybedince büyük çoğunluğun tribünden kaybolmasını da not edelim bir kenara.
‘’Umarım açıklamazlar‘’
Maçın ilk devresi ‘’Top kapma, top kaptırma mücadelesi’’ biçiminde geçtiği için iki takım da dişe dokunur pozisyon üretmedi! Fenerbahçe’nin savunma arkasındaki o yarım sahalık koca boşluğu gözleyen Eyüp nihayetinde Mama Thiam, Ahmet Kutucu iş birliğinden golü çıkardı. Bu golden sonra da ‘’savunmacı teknik adam’’ olarak mimlenen Jose Mourinho’nun takımı Fenerbahçe’de stoper tandemi sıkıntısının tüm yakıcılığıyla sürmekte olduğu dile getirilecektir. Sorun oyuncudan çok sahadaki takım tavrındadır. Kaldı ki devre sonunda gelen Fenerbahçe’nin Filip Kostic, Youssef En-Nesyri golünde de Eyüp stoperleri ortada yoktu. Denecek ki, ‘‘Önce faul vardı.’’ Bende diyeceğim ki, ‘’VAR incelemesi olduğunu bilmiyor musunuz? Ve bunu isteyen siz değil misiniz?’’
Ciddi değişim yok
İkinci devresi ilkine göre yine benzer acemiliklerle dolu ancak daha aktifti. Çift santrfora dönüş ve ön alana yapılan değişikliklerle gelen riskli oyun tarzı Fenerbahçe açısından ister istemez arkada derin boşluklu bir oyunu da beraberinde getirdi. Ancak ev sahibi bu durumu ikinci devre kullanamadı. Şampiyonluk iddialı Fenerbahçe rakip alanda etkinmiş gibi görünse bile, bir maçı daha kazanamadı. Bu maçı da hakemle açıklamayacaklardır diye umuyorum. Beri yandan... Hatırlayacaksınız, Arda Turan belgeselinin adı, ‘‘Yüzleşme’’ydi. Orada, geçmişte yaşananların özeleştirisi sözel olarak yapılıyorsa da görüldü ki, yaş geçiyor olmasına rağmen hal ve gidişte fiilen ciddi değişimlere rastlanmıyor. Belki denecek ki, ‘’Biz o kararda haklıyız!’’ O zaman ‘’VAR incelemesi’’ gibi bir mutabakatın ne anlamı kalacak. O gol zaten incelenmeyecek miydi?
‘’Kadro tercihi‘’
Neresinden bakarsak bakalım tuhaf bir maç! Öyle ki, ligin dibindeki Adana Demirspor açısından düşünürsek böyle bir ilk devre oynamayı hayal dahi etmemişlerdir sanırım. Koca devre Demirspor ile Mert Günok arasında geçerken tüm Beşiktaş takımı da kenar yönetimi de olan biteni öylece izleye durdu. Gerçi bu denli mecalsiz oyunculardan kurulu bir takım için ne yapılabilirdi ki? Devre boyunca kalecisi dışında olumlu işler yapan futbolcusu olmadığı için örneğin ikinci goldeki ‘’Arthur Masuaku’nun yediği çalım’’ ifadesi de anlamsız kalıyor. İkinci devreye Ernest Muçi ile Bakhtiyar Zaynutdinov’u alarak başladı Beşiktaş. Böylece sorunun Masuaku ile Alex Oxlade-Chamberlain’de olduğu varsayılabilir! Tamam da onları sahaya kim, kimler gönderdi? Transferci politikalara kurban edilmiş iki takım vardı sahada. Beşiktaş açısından başlarda öne sürülen ‘’hakem gerekçesi’nin geçersizliği net biçimde ortada. Geçenlerde Başkan Hüseyin Yücel’in dile getirdiği iç çekişmelerden bağımsız olarak düşünülemeyecek bir Beşiktaş var epeydir sahada. Yine de 70’e doğru Beşiktaş baskıyı bir parça artırınca sona doğru mecali kalmayacak olan Adana Demirspor ağır ağır çözülme emareleri göstermeye başladı. Lakin bu saman alevi sadece bir gol getirdi ve akabinde söndü.
Son soru...
Adana Demirspor ilk galibiyetini alırken Fenerbahçe maçının ardından Serdar Topraktepe’yi yere göğe koyamayanlar bu ve önceki maçların kadro tercihi konusunda ne düşünüyor acaba? Jose Mourinho’yu ‘’deviren hoca’’ diye tanımladıkları Topraktepe’yi Adana Demirspor hocası Mustafa Dalcı ile de karşılaştırmayı düşünürler mi sizce? Ve son soru; bu haldeki Beşiktaş’a yapılması düşünülen transferlerin zarardan öte herhangi bir getirisi olur mu?









































