‘’Övülesi bir tutum‘’
Beşiktaş Teknik Direktörü Şenol Güneş’in basın toplantısının ardından gazeteden bir değerlendirme yazısı istediklerinde kendimce şöyle basitleştirici bir formül buldum. Konuşmayı bazı başlıklara ayırdım ve o başlıklarla ilgili “Katılıyorum/Katılmıyorum” türü bir metin tasarladım. Ancak öyle başlıklar da vardı ki, onlar için ancak, “Ne denildiğini tam olarak anlayamadım” ya da kısaca “Anlayamadım” demek zorunda kaldım. Buyrun Güneş’in söyledikleri ve benim yaklaşımım;
Takımın durumu
Katılıyorum: Güneş’in hedefi oynayanlar ve izleyenler açısından sahada her daim pozitif bir takım olması. Kazansa da kaybetse de bu ilkesinden şaşmıyor ve bu övülesi bir tutum. Kazandığı maçlardan sonra bile eksikleri söylemekten geri durmuyor ki bu gerçekçi tutum, takımın daima ‘yüksek irtifa’da kalmasını sağlıyor. Bu sahadaki ‘yüksek irtifa’ya tribünler de katılınca Beşiktaş ligin en izlenesi takımı oluyor. Geçen sezon ki takım ile bu sezon arasına çektiği kalın çizgi konusunda da son derece haklı buluyorum...
Oyuncuya bakış
Katılıyorum: Olcay ve Tolga örneğinden hareketle, kazanma motivasyonu taraftar üzerinde takımda sürekli ‘yıldız görme efekti’ne -daha doğrusu kazanamasa bile bir ‘yıldıza sahip olma’ arzusuna - neden olmakta. Bu da futbolcular arasında ayrımcılığa varan bir tutum yaratıyor. Oysa, her oyuncu kişisel özelliğiyle takıma en az bir ‘yıldız’ kadar katkı verir. Beşiktaş için canlı örnek Atiba’dır... ‘Yıldız saymadığını’ hor gören taraftar esasen ‘endüstriyel futbol’un güç zehrini içmiş kişidir. kAtılıyorum: Şenol Güneş her oyuncusundan ne zaman verim alacağını bilecek kadar bilgi ve tecrübe sahibi bir teknik adamdır. Ne var ki, bazı oyuncular teknik adamlara onların kendilerine yardım ettiği kadar yardım etmez. Bu biraz da ‘öğrenme kapasitesi’ ile ilgilidir. Sakat Caner, Veli ve Ba bir yana Cenk ve Oğuzhan gibi ‘çalışma konusu’nda uyardığı oyuncuların gelişmek için bu uyarılara dikkat kesilmelerinde hem kendileri hem takım için yüksek fayda var...
Oyuncu performansları
Katılıyorum: Hoca zımnen de olsa kurada Lyon yerine daha ağır bir takım olan Manchester United’ı istediğini belirtiyor. Eğer böyle bir kura olsa Beşiktaş’ın işi şimdiye göre daha kolay olurdu. Ancak Beşiktaş bu eşleşmeden de doğru plan ve doğru oyunla çıkabilecek kapasiteye sahip bir takım. kAtılıyorum: Aboubakar’ın seri ‘kırmızı kart’ları gereğinden fazla abartıldı. Güneş, oyuncusuna hem yaklaşıp hem de sahip çıkarak ligin son diliminde ondan istediğini almayı hedefliyor. Bence de alacaktır.
Aboubakar sorunu
Katılıyorum: Aboubakar’ın seri ‘kırmızı kart’ları gereğinden fazla abartıldı. Güneş, oyuncusuna hem yaklaşıp hem de sahip çıkarak ligin son diliminde ondan istediğini almayı hedefliyor. Bence de alacaktır.
Lyon konusunda uyarıları
Katılıyorum: Hoca zımnen de olsa kurada Lyon yerine daha ağır bir takım olan Manchester United’ı istediğini belirtiyor. Eğer böyle bir kura olsa Beşiktaş’ın işi şimdiye göre daha kolay olurdu. Ancak Beşiktaş bu eşleşmeden de doğru plan ve doğru oyunla çıkabilecek kapasiteye sahip bir takım.
Yabancı oyuncu sayısı
Katılıyorum: Yabancı sayısı konusuna özellikle batı toplumlarındaki yaşama kültüründen örnek vererek yaklaşması son derece yerinde. Güneş, geçici çözümler değil kalıcı ve geliştirici hedefler için uğarışılması gerektiğini belirtirken esasen futbolun ülkemizde şu an içinde bulunduğu ‘çözümsüz görünen yapısal sorunlar’a da dikkat çekiyor. Oyuncu ve teknik adamlara sorunların çözümüne katkı konusunda yetki isteyerek önemli bir ufuk açıyor.
Video hakem uygulaması
Anlayamadım: Uygulamayı hem olumlu bulup hem de, “Futbolun akıcılığını engellemesini doğru bulmuyorum” demesini anlayamadım. Teknoloji girince oyunun özü nasıl bozulmamış olacak? Örnek verdiği en üst seviye maçta bile üst seviye hakemler ‘hata yapmış ve teknoloji tarafından düzeltilmiş’ birileri haline geliyorsa oyunun özü nasıl korunacak? Bir, iki santimlik ofsaytlar oyuna ‘adalet’ mi getirecek? Kanımca, gerçek sorun olan takımlar arasındaki güç eşitsizliğine odaklanmak konuya daha doğru yaklaşmaktır. Bu arada bizdeki maçlara ‘yabancı hakem’ isteyen arkadaşlar da sanırım Fransa-İspanya maçında olanlardan sonra iddialarından da vazgeçerler!...
Hafta sonu eğlencesi olarak futbol
KATILMIYORUM: Futbol insanların düşünme biçimlerini belirleyecek kadar ciddi bir oyundur ve basit bir hafta sonu eğlencesine indirgenemez. Çünkü insanlar takım kimliğine sadece hafta sonu izledikleri maç süresince sahip çıkmazlar. Örneğin, 3 Temmuz süreci ve Fenerbahçe taraftarının durumu... Tam tersi taraftarın büyük bölümü bu oyunu yaşamın her anında içinde hisseder. Ayrıca futbol zikredildiği gibi sadece 'seyirlik' bir oyun değildir. Maça giden insanlar hafta içinde bir biçimde maç yapan, konuşan ya da oyun üzerine okuyan birileridir ve bu anlamda yaşamlarını anlamlandırırken futbolun kavramlarını da sık sık kullanırlar.
‘’Türkiye Futbol Direktörlüğü makamı artık yok!‘’
Türkiye Futbol Direktörlüğü makamı artık yok!‘deneme/yanılma’dır! Hatırlanırsa en son, ‘altı hakem uygulaması’nda denemiş ve yanılmıştık!.. Metod şimdi bir kez daha huzurlarımızda! NTV Spor ortaya çıkardı; Federasyon Başkanı Yıldırım Demirören’in “18 kulübün onayını aldık” dediği ve ‘yerli kuralı’ adını verdiği şu meşhur uygulama meğer ki balonmuş! Onay verdikleri en yetkili ağzlar tarafından açıklanan 18 kulüp yöneticisi, yabancı oyuncular için ‘kasaya konması zorunlu’ tutulan parayı fazla bulmuş ve uygulamanın o bölümünü kabul etmemişler! Haliyle para birikmediğinden ‘yerli oyuncular’ için teşvik de dağıtılamamış! Özetle, uygulamanın temel dayanağı en baştan beri yokmuş da bizim ancak haberimiz olmuş!..
Kim kimi aldatmış!
Türkiye Futbol Federasyonu, bu denli köklü bir değişiklik iddiası taşıyan projesindeki statü değişikliğini kimseyle paylaşmamaya özen göstermiş. Bu durumda kim kimi aldatmış, varın siz bulun! Yine de kuralın mucidi Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim, icadı için (!), “Milli takım, yabancı serbestisi başladıktan sonra Avrupa Şampiyonası’na gitmiştir” türünden garip bir referans göstermeyi ihmal etmedi.
Herkes hatırlıyor
Sanırım Sayın Terim, ülkede okuma yazması olan, toplama çıkarma yapmayı bilen, hatırlayan, geçmişle bağ kuran insanlar olmadığını düşünüyor. Kalkıp kendisine, “2002 Dünya Kupası üçüncüsü Türkiye Milli Takımı kaç yabancılı sistem içinden oluşturulmuştu?” diye sorsak nasıl bir yanıt verirdi acaba? Ya da, “Kendisinin de başında bulunduğu milli takım 2008 Avrupa Şampiyonası’nda yarı final oynarken yerli/yabancı dengesi nasıldı?” desek!...
‘Piyasa düşer’ hayali!
Gelin bir de bu sezonu düşünelim. Hatırlanırsa ülkemizden beş takım iki farklı Avrupa şampiyonasına katıldı; Şampiyonlar Ligi ve UEFA Avrupa Ligi. Avrupa’nın en pahalı altıncı ligi olan ülkemizden şu an yola tek takım, Beşiktaş devam ediyor, o da Şampiyonlar Ligi’nden bir alt yarışmaya, UEFA’ya gerileyerek!.. Muhtemelen Terim bu durumu da “Ama şu ülkeden bu kadar takım da bu yarışmalardan elendi” gibisinden ‘olumsuzlama’ temelli bir savunu yapacaktır. Fakat nedense, bu ‘yabancı kuralı’ uygulamasının somut olarak ne işe yaradığını açıklayamayacaktır. Çünkü... İç piyasada fiyatların düşeceği iddiası, örneğin Galatasaray’ın iki stoperi Ahmet Çalık ve Serdar Aziz’e verilen paralar düşünüldüğünde boş bir hayal olmanın ötesine gidilemediğini açıkça göstermektedir.
Denetim hâlâ yok
Beri yandan, en yetkili ağızların onca yıldır verdikleri vaatlere rağmen güçlü denetim mekanizmaları hâlâ oluşturulamadığından, örneğin “Hangi menacer, hangi oyuncudan, kaç yılda ne kadar para kazanıyor?” türü sorular yine yanıtsız kalacaktır. Burada ilk elde tartışılmaya çalışılan ‘yabancı kuralı’nın faydaları ya da zararı değil. Uygulamanın en hassas noktası konusunda kamuoyunun aydınlatılmaması hatta biraz sert ifadeyle ‘aldatılmış’ olduğudur.
Kimseye sormamışlar
Türkiye Futbol Direktörlüğü’nün bu en şaaşalı projesi bu halde iken ve makam kendi uygulamasına sahip çıkmamışken böylesi bir unvana artık gerek var mıdır? Öyle ya, belli ki Terim ve ekibi bu büyük projeyi kimseyle görüş alışverişi yapmadan tasarlamış ve hayata geçirtmiştir. Tersi olsa, 18 kulüp yöneticisi neden başta kabul ettikleri bir şeyi sonradan reddetsinler, değil mi? Fatih Terim kendi gücünü, ülkede yaşayanların önemli bölümü de Terim’in varsaydıkları gücünü fazlaca abartıyor. NTV Spor’un ortaya çıkardığı bu çarpıcı gerçeğin ardından kanımca artık ülkemizin ‘Türkiye Futbol Direktörlüğü’ adlı bir makamı yoktur. Fatih Terim bundan böyle sadece -gerçi fiili olarak hep öyleydi ya- Türkiye A Milli Takımı Teknik Direktörü’dür.
‘’Sezonun en düşük Beşiktaş'ı!‘’
‘Öne doğru oyun’ konusunda donanımlı iki takım öncelikle orta sahayı ele geçirmeye çalıştığından ilk 25 dakikada dişe dokunur bir organizasyon göremedik. Bu tarz ‘öne doğru oyun’ ile ‘önde oyun’u birbirinden ayırmak gerek. Çünkü ilki ‘enerji harcamaya’ diğeri ‘enerji tasarrufu’na işaret eder.
Antalya, sahada özgür bıraktığı takımın ‘akıl küpü’ Eto’o ile arayıştayken Beşiktaş iki beki oyuna sokmaya çalıştı. Ancak Adriano’nun vasatın altında kalan performansı ters yöndeki Gökhan Gönül’ün eforuyla bütünleşemedi. Bu nedenle Gökhan devrenin ‘en görüneni’ olsa da hücumda takımdan yeterince destek alamadığından üretken de olamadı.
Yorgunluk faktörü
Son maçlarda Talisca, sadece ceza sahası civarında arayan bir oyuncu olmaktan çıkıp 10 numaraya yakın bir pozisyonda ‘top yapıcı’ gibi oynamaya çalışıyor. Ancak bu pozisyonlar beceriyle birlikte güç de istiyor. İlk devre boyunca yüksek enerjiyle oynayan Antalya orta sahası öncelikle Talisca’yı ‘eritti’! İki kenar Celutska ve Sakıp ile de Babel ve Quaresma’yı! İlk devre boyunca iki takım sahada uzun mesafeler kat etmek zorunda kaldığından ikinci devrenin belirleyicilerinin ‘yorgunluk’ ve ‘yedek kulübesi katkısı’ olacağını tahmin etmek de zor değildi.
Güneş’in eli kolu bağlandı
İlk hamleyi etkisiz Danilo ile El Kabir’i değiştiren Rıza Çalımbay yaptı. Beşiktaş’ın organize olmasını engelleyen Antalya’nın yavaş yavaş maça ağırlığını koymaya başladığını gören Şenol Güneş elini çabuk tuttu. Önce etkisiz Quresma ile Cenk’i hemen ardından da gücü düşen orta sahaya destek için Talisca yerine Necip’i sahaya sürdü. Ancak Aboubakar yine yaptı yapacağını ve zaten oyundan düşmekte olan takımını 10 kişi bıraktı. Zaten etkisiz olan Adriano bir de sakatlanıp yerine zorunluluktan Mitroviç girince kenardaki Şenol Güneş’in eli kolu bağlandı. Takımı topun peşinden koşup dururken o da kenarda durumu öylece izlemek zorunda kaldı.
Bu puana sevinmeli!
Sezon başından bu yana belki de en çaresiz oyununu oynayıp kendini savunmak zorunda kalan Beşiktaş’ın yapamadıklarını sadece ‘Aboubakar efekti’ ile açıklamak mümkün değil. Antalya’nın planlı ve eforlu oyunu, Beşiktaş yedek kulübesinin ‘maç çevirme’ etkisinin düşüklüğü, sezonu sonu yaklaşırken gözlenen yorgunluk emareleri, Atiba ve Quaresma performanlarına olan yüksek bağımlılık bu oyunu ve sonucu getirdi. Milli maç arasında kendine gelme fırsatı yakalayan Beşiktaş, bu puana sevinmeli!..
‘’Vurduğu gol oldu‘’
Kritik önemdeki Marcelo’dan yoksun Beşiktaş’ın sahaya nasıl yerleşeceği merak konusuydu. “Bildiğimiz en iyi oyunu oynayacağımız kadroyla sahadayız” diyen Şenol Güneş, topu elde tutarak oynayan takımının güçlü ofansif özelliğinden taviz vermedi. Böylece topu önde ve elde tuttukça ‘zayıf görülen’ stoper bölgesine yük binmesini engelledi.
Dalaşmanın anlamı ne?
Hücumda ise güç ve süratinden yararlanmayı düşündüğü Aboubakar’a uzun oynayıp dönen topları hedeflemişti. İlk gol de bir ‘dönen top’tan geldi. Oğuzhan çıkmaya çalışan rakibi en uçta bastırıp topu kaptı ve dengesi bozulan savunma Aboubakar için kolay lokmaya dönüştü. Keza Babel’in golünde Quaresma’yı boş alanda bırakmayı beceren Beşiktaş fişi çekecek kadar yaklaştı maça. Ancak maç goller açısından ilk karşılaşmaya göre yüksek yüzdedeydi. Beşiktaş gibi Olympiakos da ilk yakaladığını atınca hem saha hem tribünü gözle görülür bir telaş ele geçirdi. Ve o telaşın zirvesinde tıpkı Kiev’de olduğu gibi Aboubakar bir kez daha sahne aldı. Oysa, atmışsın golünü baksana eğlencene! Sahanın en genci 18 yaşındaki Retsos’la dalaşmanın ne gereği var? Tamam takımın gol yedi ama oyunu tekrar ele alacak işleri en önce sen yapacaksın, kalsana sahada!..
Goller Arena’ya saklanmış
İkinci yarıda mecburen ‘tempo ayarı’na giden eksik Beşiktaş, topu eline alan rakibine karşı ilk çare olarak ilk yarının çok top ezeni Oğuzhan’la Necip’i değiştirdi. Çünkü görünen o ki, ilerleyen dakikalarda stoper bölgesine yük binecek gibi duruyordu ve Necip bu durumu engelleyecek kenardaki yegane isimdi. Ve o da Atiba ile sırt sırta verince takımı yine dik duruma getirdi. Öyle ki, onun sahaya adım atışının ardından Beşiktaş’ın sayısal eksikliği hissedilmez oldu. Meğer deplasmandaki ilk maçta girilip atılamayan goller dün akşama saklanmış! Hani derler ya, “Vurduğumuz gol olsun” diye. Öyle de oldu. Gecenin iyilerinden Babel’in golünden sonra çözülen rakibe karşı perdeyi Talisca-Cenk işbirliği kapattı.
Aynı olgunluk sürerse...
Oyun iştahı, arzusu bir yana oyuncularının kişisel repertuvarlarını takım korosuna en doğru biçimde adapte eden Şenol Güneş, ofansif oyundan taviz vermeyerek çeyrek finale sükseli bir takım götürüyor. Bunda da en önemli etki, kazandığında bile o maç özelindeki eksiklere dikkat çekip onları onarmaya gayret eden bir donanıma sahip olması. Beşiktaş, bu olgunluğunu koruduğu sürece dün akşamkine benzer gösterişli skorlar da kaçınılmaz olarak gelecektir.
‘’Quaresma'ya bağımlılık!‘’
Ricardo Quaresma gibi bağımlılık yaratan bir oyuncunun yokluğunda ilk 30 dakika Beşiktaş’ın ne yapmaya çalıştığını anlamak kolay değildi. Ancak maçın sonunda görüldü ki, bu
durum 90 dakika için de geçerliydi.
Futbol futbolcuyla oynanır’ türü klişeler her ne kadar gerçeklik payı taşıyorsa da ben bütün primi bu görüşe verenlerden değilim. ‘’Futbol akıl, bilgi, dayanıklılık haliyle atletizm- ve bol tekrar ile oynanır’’ diyenlerdenim. Dün akşam sahada Quaresma gibi ‘bağımlılık’ yaratan bir oyuncunun yokluğu nedeniyle ilk 30 dakika içerisinde Beşiktaş’ın ne yapmaya çalıştığını anlamak kolay değildi. Maçın sonunda görüldü ki, bu durum 90 artı süresince de geçerliydi. Oysa daha sınırlı bir kadroyla oynayan Kayseri’nin en azından hücum planı
basitti; bir arada oynamamış Beck/Aboubakar (Babel) hattına yüklen!
Güvenle gezdirdiler
Beşiktaş devre boyunca hatırı sayılır bir tehlike değil organizasyon dahi inşa edemeyince zaten zaman zaman hücum eden Kayseri’nin savunma direnci de yükseldi. Lawal/Rotman başta ön gruptaki oyuncular topu takip etmekte ciddiyeti kaybetmeyince ‘verimsiz maç’ orta sahada kilitlendi. İkinci devreye ilk yarının ‘görünmez’lerinden Babel’i kenara alıp top yapamayan orta sahaya Tolgay desteğiyle çıktı Şenol Güneş. Ancak bu kez de sahada ‘pozisyon oyuncusu’ kalmayınca Beşiktaş’ta işler karıştı. Ayrıca bu değişikliğin ciddi bir etkiye neden olduğunu söylemek de güç... Beşiktaş bu ‘bozuk düzeni’ nedeniyle oyuna maç boyunca hükmetmekte zorlandıkça zaten savunma direnci yükselen Kayseri topu daha güvenle gezdirmeye başladı ve belki de maç boyunca ilk kez sızdıkları sağ kanattan ikinci golü buldular.
Hedef olacak ancak...
Futbol enteresan bir oyun! Beşiktaş’ın maç boyunca en doğru oynamaya çalışan ancak önünde oynayan arkadaşı sürekli değiştiği için bir türlü ‘yerleşemeyen’ Beck golü kendi kalesine attı. Muhtemelen Beck maç sonunda Beşiktaş ‘sosyal medyası’nın hedefi olacak ancak çok az insan ‘’Biz genel olarak ne yapmaya çalıştık ve ne yapamadık?’’ diye sormayacak! Bu maçta görüldü ki, ligin en gösterişli oynayan takımı Beşiktaş ‘Quaresma bağımlılığı’ nedeniyle oyuna hükmetme fazlasıyla zorlanıyor. Yine de böylesi bir maçı ‘beceri’ sayesinde az hasarla atlattılar. Maçın genel gidişatı, Kayserispor’un planlı ve bilinçli oyunu ve de pozisyonlar düşünüldüğünde ‘’Kazanılan bir puan iyidir’’ demek doğru olur.
‘’Büyük ciddiyet gerek‘’
Beşiktaş, yakın tarihin en moralli, en güven veren periyodunda. Geçen sezonun şampiyonu olarak ligde işler iyi, Şampiyonlar Ligi ‘küçük hesap hataları’ nedeniyle kaçtı ancak UEFA’daki görece ‘şanslı kuralar’ heyecanı üst seviyeye taşıdı... Bu akşam oynanacak Olympiakos maçı öncesi rakipte yaşanan çalkantılar da umutlu havayı iyice besledi. Yolları ayırdıkları Paulo Bento yerine lakabı ‘itfaiyeci’ olan - ki gerçekten kadrolu itfaiye çalışanıymış - U20 sorumlusu Vasilis Vousaz’ın yedek kulübesinde bulunacak olması bir başka olumluluk olarak görünüyor. Çünkü, yeni teknik adam, Bento düzeninde oynarsa maçın analizi Şenol Güneş ve ekibince zaten yapılmış olacak.
Rakibin alışkanlığı bozulabilir
Yok, yeni bir formasyon arayacak olursa bu da ‘takım alışkanlığının bozulması’ açısından Beşiktaş’ın lehine bir başka durumu oluşturuyor. Gelen haberler de diyor ki, “Kulüpte önemli ağırlığı olan ‘itfaiyeci’ harıl harıl Beşiktaş’ın yakın dönem maçlarını izleyıp, çalışıyor.” Bu bağlamda özenle dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de şu; öncelikle böylesi krizli anlarda takımlar beklenmedik performanslarla çıkış yakalayabilirler. Bu durum göz önüne alınarak maç ‘final ciddiyeti’nde oynanmalı.
Penaltılarıyla ünlüler
Öte yandan, Hürriyet Atina temsilcisi dostum Yorgo Kırbaki ilginç bilgiler verdi. Dün TRT Spor’da Serkan Yetkin ile yaptığımız Spor Manşet’te kısaca değinip geçtim. Yunanistan Ligi’nin ekonomik anlamda uzak ara en güçlü takımı Olympiakos, ülkesinde şampiyonluk konusunda sıkıntı yaşamıyor. Lakin ‘Thrilo’ diye kısaltılan Olympiakos, sık penaltı kazanmasıyla da ünlü! Bu nedenle Thrilolu oyuncular rakip cezası sahası içinde ‘kendilerini yere bırakınca’ rakip taraftarların hakeme yönelik ilginç bir tezahüratları varmış; “Dose ston Thrilo penalti - Haydi Olympiakos’a penaltı çal!” Bu ‘kolay penaltı’ kazanma meselesine dikkat etmekte ziyadesiyle fayda var. Beri yandan Osmanlıspor ile oynadıkları iki karşılaşmada da gol yememiş olmaları mucize! Çünkü, Osmanlı iki karşılaşmada da o eşleşmeden elini kolunu sallayarak çıkabilecek kadar gol pozisyonu yakaladı ancak atamadı...
Quaresma’ya bağımlılar
Beşiktaş ise girdiği pozisyonlardaki verimliliğiyle tanınan bir takım. Yine de son zamanlarda ofansif anlamda Ricardo Quaresma’ya olan bağımlılık gözle görülüyor. Bu açıdan hücum opsiyonlarını çeşitlemekte yüksek fayda var. Bunun için de Hapoel Beer Sheva eşleşmesindeki muazzam deplasman performansı elzem görünüyor. Hatırlanırsa orada Atiba’nın yardımcısı Necip Uysal’dı ve üst düzey bir maç çıkarmıştı. Oyunu kontrol ederek son bölüme taşıyabilmek ve mümkünse işi ‘orada bitirmek’ önemli olacak. Unutmayalım, her ne olursa olsun karşımızda ‘iyi bir takım’ var ve iyi takımlar ancak mücadele ve bilgi ile alt edilir.
‘’Rahat oyun, düşük skor!‘’
Şampiyonluk için ciddi avantaja sahip olmanın rehavet getireceği iddialarının etkisi mi yoksa ‘Ligin en gösterişli takımı’ övgülerinin hakkını vermek için mi bilinmez ama Beşiktaş gole kadar gergindi. Golü atamadıkça bu gerginlik gözle görülür biçimde yükseldi. Ve bu maçta takımın en gözle görülür performansına sahip iki oyuncusu Gökhan ve Quaresma’nın sarı kart alıp sonraki maç için cezalı duruma düşmesine neden oldu. Oysa oynanan oyun, her anında ‘gol’ü hissettiriyordu. Nitekim aranan gol dört oyuncunun -Quaresma, Adriano, Cenk ve Gökhan- ortak katkısıyla geldi de...
Quaresma’yla pozisyon daralıyor
Beşiktaş topa, haliyle oyuna her daim hakim olma planlı bir takım. Ancak ağırlığını Quaresma kulvarına verince gol pozisyonu üretme opsiyonu da ister istemez daralıyor. Lakin bu açığını öyle ya da böyle golü atabilme becerisi ile kapatabiliyor! Golü atınca hem daha rahat oynuyor hem daha çok eğleniyor. Bu da bu ligde onları korkutucu kılıyor. Dün akşam da böyle oldu. Beşiktaş aradı, uğraştı ama oyununun karşılığı olan skoru üretemedi. Bunun nedeni de geri yığılan Rize savunma arasındaki ön oyuncularına topu ulaştıramadı. Quaresma çıktıktan sonra da öndeki verim iyiden iyiye düştü...
Rize, Beşiktaş karşısında topun peşinde koşup durmak zorunda kaldı ve ceza sahasını uzaktan görebildi Beşiktaş’ın 126 milyon, Rize’nin ise 28 milyon Euro’luk bir takım büyüklüğüne sahip olduğu gerçeğini göz önünde tutulmalı tabii.
Olay yeri futbolcularına tavır şart!
Bu gerçek elbetteki Beşiktaş’ın yaptıklarını önemsizleştirmez. Çünkü Beşiktaş her takıma bunu uygulamaya çalışan bir takım. Son olarak... Bu ülkede futbol kültürü zehirlenmiş durumda. Hakem hangi kararı verirse versin iki takımdan en az iki futbolcu aynı anda itiraz etmek için özel eğitilmişler gibi olay yerinde bitiveriyor! Tempo düşüyor ama karar da değişmiyor. O zaman gelin şu hakeme sürekli itiraz etmeyi futbolculuk belleyen tutuma karşı her düzeyde bir tavır geliştirelim... Eminim herkes bulunduğu yerden bir şeyler yapabilir..
‘’Artık işler daha kolay‘’
Galatasaray’ın başında çıktığı ilk maçtaki saha içi hamleleri ciddi eleştirilere konu olan Igor Tudor savunma hattını kalesinden 30 metre uzağa kurdurdu. Böylece hem Beşiktaş’ın oyun merkezi olarak kullanabileceği bölge olabildiğince kalabalık tutuldu hem de yüksek toplarda sıkıntı yaşayan stoperlerdeki risk minimuma indirildi. Duruma göre Yasin savunmaya girip arkayı beşledikçe de oyun ilk yarım saatte Beşiktaş’ın orta sahada top çevirdiği - ya da buna zorlandığı- bir hale büründü. 30’a doğru Galatasaray öne çıktı ve bu kez de Beşiktaş benzer savunma düzenine geçti. Fark, Galatasaray’ın iki gol pozisyonu üretmiş olmasıydı. Beşiktaş sıkışık oyunu enine açmaya çalıştıkça merkezde sayısal olarak azaldıkları için işlevsel pas üretemi düştü ve o iş bitirici ‘tempo’larına çıkamaları mümkün olmadı. Bunların hepsi Tudor’un savunma doğrularıydı.
Sınırlı bir ilk devre
Öyleki, bu doğrular nedeniyle Beşiktaş en öndeki Cenk ile arkasındaki Talisca’yı kaybetti. ’Ezcümle, mücadele yüksekliğine mukabil pozisyonu sınırlı bir ilk devre izledik. Ancak ikinci devrenin başında gelen golle maçın senaryosu tümden değişti. Futbolda golden sonra hiçbir şey ondan önce olduğu gibi işlemez. Bu, atan için de yiyen için de böyledir. Talisca’nın devre başında gelen golüyle oyun Beşiktaş açısından ‘daha rahat oynanır’ hale geldi. Galatasaray’ın gol kaygısı onlara sahada istedikleri alanları yaratma fırsatı verdi ve kaptıkları toplarla tehlike sinyalleri gelmeye başladı. Talisca / Tolgay değişikliği ile de kullanamadıkları orta sahaya da talip oldular.
Tempoyu ayarladılar
Bu, aynı zamanda Talisca’nın sürpriz şutlarından vazgeçmek anlamına gelse de özellikle 80’den sonra topu gezdirerek hem eğlenip hem tempoyu istediği gibi ayarlamayı başardılar. Beşiktaş, sezonun en iyi maçını oynamadı kuşkusuz ancak özellikle golden sonra skoru koruma konusunda belki de en olgun maçıydı oynadığı. Bu skorla ligin üst tarafı Beşiktaş ve Başakşehir’e kalmış gibi görünüyor. İki takımın oynama biçimi, kadro derinliği, arzusu ve coşkusu düşünüldüğünde Beşiktaş şampiyonluk yolunda çok önemli bir mesafe almış oldu.









































