‘’Büyük ciddiyet gerek‘’
Beşiktaş, yakın tarihin en moralli, en güven veren periyodunda. Geçen sezonun şampiyonu olarak ligde işler iyi, Şampiyonlar Ligi ‘küçük hesap hataları’ nedeniyle kaçtı ancak UEFA’daki görece ‘şanslı kuralar’ heyecanı üst seviyeye taşıdı... Bu akşam oynanacak Olympiakos maçı öncesi rakipte yaşanan çalkantılar da umutlu havayı iyice besledi. Yolları ayırdıkları Paulo Bento yerine lakabı ‘itfaiyeci’ olan - ki gerçekten kadrolu itfaiye çalışanıymış - U20 sorumlusu Vasilis Vousaz’ın yedek kulübesinde bulunacak olması bir başka olumluluk olarak görünüyor. Çünkü, yeni teknik adam, Bento düzeninde oynarsa maçın analizi Şenol Güneş ve ekibince zaten yapılmış olacak.
Rakibin alışkanlığı bozulabilir
Yok, yeni bir formasyon arayacak olursa bu da ‘takım alışkanlığının bozulması’ açısından Beşiktaş’ın lehine bir başka durumu oluşturuyor. Gelen haberler de diyor ki, “Kulüpte önemli ağırlığı olan ‘itfaiyeci’ harıl harıl Beşiktaş’ın yakın dönem maçlarını izleyıp, çalışıyor.” Bu bağlamda özenle dikkat edilmesi gereken hususlardan biri de şu; öncelikle böylesi krizli anlarda takımlar beklenmedik performanslarla çıkış yakalayabilirler. Bu durum göz önüne alınarak maç ‘final ciddiyeti’nde oynanmalı.
Penaltılarıyla ünlüler
Öte yandan, Hürriyet Atina temsilcisi dostum Yorgo Kırbaki ilginç bilgiler verdi. Dün TRT Spor’da Serkan Yetkin ile yaptığımız Spor Manşet’te kısaca değinip geçtim. Yunanistan Ligi’nin ekonomik anlamda uzak ara en güçlü takımı Olympiakos, ülkesinde şampiyonluk konusunda sıkıntı yaşamıyor. Lakin ‘Thrilo’ diye kısaltılan Olympiakos, sık penaltı kazanmasıyla da ünlü! Bu nedenle Thrilolu oyuncular rakip cezası sahası içinde ‘kendilerini yere bırakınca’ rakip taraftarların hakeme yönelik ilginç bir tezahüratları varmış; “Dose ston Thrilo penalti - Haydi Olympiakos’a penaltı çal!” Bu ‘kolay penaltı’ kazanma meselesine dikkat etmekte ziyadesiyle fayda var. Beri yandan Osmanlıspor ile oynadıkları iki karşılaşmada da gol yememiş olmaları mucize! Çünkü, Osmanlı iki karşılaşmada da o eşleşmeden elini kolunu sallayarak çıkabilecek kadar gol pozisyonu yakaladı ancak atamadı...
Quaresma’ya bağımlılar
Beşiktaş ise girdiği pozisyonlardaki verimliliğiyle tanınan bir takım. Yine de son zamanlarda ofansif anlamda Ricardo Quaresma’ya olan bağımlılık gözle görülüyor. Bu açıdan hücum opsiyonlarını çeşitlemekte yüksek fayda var. Bunun için de Hapoel Beer Sheva eşleşmesindeki muazzam deplasman performansı elzem görünüyor. Hatırlanırsa orada Atiba’nın yardımcısı Necip Uysal’dı ve üst düzey bir maç çıkarmıştı. Oyunu kontrol ederek son bölüme taşıyabilmek ve mümkünse işi ‘orada bitirmek’ önemli olacak. Unutmayalım, her ne olursa olsun karşımızda ‘iyi bir takım’ var ve iyi takımlar ancak mücadele ve bilgi ile alt edilir.
‘’Rahat oyun, düşük skor!‘’
Şampiyonluk için ciddi avantaja sahip olmanın rehavet getireceği iddialarının etkisi mi yoksa ‘Ligin en gösterişli takımı’ övgülerinin hakkını vermek için mi bilinmez ama Beşiktaş gole kadar gergindi. Golü atamadıkça bu gerginlik gözle görülür biçimde yükseldi. Ve bu maçta takımın en gözle görülür performansına sahip iki oyuncusu Gökhan ve Quaresma’nın sarı kart alıp sonraki maç için cezalı duruma düşmesine neden oldu. Oysa oynanan oyun, her anında ‘gol’ü hissettiriyordu. Nitekim aranan gol dört oyuncunun -Quaresma, Adriano, Cenk ve Gökhan- ortak katkısıyla geldi de...
Quaresma’yla pozisyon daralıyor
Beşiktaş topa, haliyle oyuna her daim hakim olma planlı bir takım. Ancak ağırlığını Quaresma kulvarına verince gol pozisyonu üretme opsiyonu da ister istemez daralıyor. Lakin bu açığını öyle ya da böyle golü atabilme becerisi ile kapatabiliyor! Golü atınca hem daha rahat oynuyor hem daha çok eğleniyor. Bu da bu ligde onları korkutucu kılıyor. Dün akşam da böyle oldu. Beşiktaş aradı, uğraştı ama oyununun karşılığı olan skoru üretemedi. Bunun nedeni de geri yığılan Rize savunma arasındaki ön oyuncularına topu ulaştıramadı. Quaresma çıktıktan sonra da öndeki verim iyiden iyiye düştü...
Rize, Beşiktaş karşısında topun peşinde koşup durmak zorunda kaldı ve ceza sahasını uzaktan görebildi Beşiktaş’ın 126 milyon, Rize’nin ise 28 milyon Euro’luk bir takım büyüklüğüne sahip olduğu gerçeğini göz önünde tutulmalı tabii.
Olay yeri futbolcularına tavır şart!
Bu gerçek elbetteki Beşiktaş’ın yaptıklarını önemsizleştirmez. Çünkü Beşiktaş her takıma bunu uygulamaya çalışan bir takım. Son olarak... Bu ülkede futbol kültürü zehirlenmiş durumda. Hakem hangi kararı verirse versin iki takımdan en az iki futbolcu aynı anda itiraz etmek için özel eğitilmişler gibi olay yerinde bitiveriyor! Tempo düşüyor ama karar da değişmiyor. O zaman gelin şu hakeme sürekli itiraz etmeyi futbolculuk belleyen tutuma karşı her düzeyde bir tavır geliştirelim... Eminim herkes bulunduğu yerden bir şeyler yapabilir..
‘’Artık işler daha kolay‘’
Galatasaray’ın başında çıktığı ilk maçtaki saha içi hamleleri ciddi eleştirilere konu olan Igor Tudor savunma hattını kalesinden 30 metre uzağa kurdurdu. Böylece hem Beşiktaş’ın oyun merkezi olarak kullanabileceği bölge olabildiğince kalabalık tutuldu hem de yüksek toplarda sıkıntı yaşayan stoperlerdeki risk minimuma indirildi. Duruma göre Yasin savunmaya girip arkayı beşledikçe de oyun ilk yarım saatte Beşiktaş’ın orta sahada top çevirdiği - ya da buna zorlandığı- bir hale büründü. 30’a doğru Galatasaray öne çıktı ve bu kez de Beşiktaş benzer savunma düzenine geçti. Fark, Galatasaray’ın iki gol pozisyonu üretmiş olmasıydı. Beşiktaş sıkışık oyunu enine açmaya çalıştıkça merkezde sayısal olarak azaldıkları için işlevsel pas üretemi düştü ve o iş bitirici ‘tempo’larına çıkamaları mümkün olmadı. Bunların hepsi Tudor’un savunma doğrularıydı.
Sınırlı bir ilk devre
Öyleki, bu doğrular nedeniyle Beşiktaş en öndeki Cenk ile arkasındaki Talisca’yı kaybetti. ’Ezcümle, mücadele yüksekliğine mukabil pozisyonu sınırlı bir ilk devre izledik. Ancak ikinci devrenin başında gelen golle maçın senaryosu tümden değişti. Futbolda golden sonra hiçbir şey ondan önce olduğu gibi işlemez. Bu, atan için de yiyen için de böyledir. Talisca’nın devre başında gelen golüyle oyun Beşiktaş açısından ‘daha rahat oynanır’ hale geldi. Galatasaray’ın gol kaygısı onlara sahada istedikleri alanları yaratma fırsatı verdi ve kaptıkları toplarla tehlike sinyalleri gelmeye başladı. Talisca / Tolgay değişikliği ile de kullanamadıkları orta sahaya da talip oldular.
Tempoyu ayarladılar
Bu, aynı zamanda Talisca’nın sürpriz şutlarından vazgeçmek anlamına gelse de özellikle 80’den sonra topu gezdirerek hem eğlenip hem tempoyu istediği gibi ayarlamayı başardılar. Beşiktaş, sezonun en iyi maçını oynamadı kuşkusuz ancak özellikle golden sonra skoru koruma konusunda belki de en olgun maçıydı oynadığı. Bu skorla ligin üst tarafı Beşiktaş ve Başakşehir’e kalmış gibi görünüyor. İki takımın oynama biçimi, kadro derinliği, arzusu ve coşkusu düşünüldüğünde Beşiktaş şampiyonluk yolunda çok önemli bir mesafe almış oldu.
‘’Kazanırken eksikleri görmek‘’
İlk maçın sonucuna bağlı olarak Şenol Güneş’in sahaya, ülkede kabul gören o yanlış tabirle, ‘yedek ağırlıklı kadro ‘yla çıkması bekleniyordu. Ancak harcanan pozisyonlar sırasında ekrana öfkeyle hoplayıp sıçrayan görüntüleri yansıyordu teknik adamın. Yaşamın bir çok alanında olduğu gibi futbolda da bilgi, disiplin ve ciddiyet asıldır. Güneş de biliyordu ki sahada bulunan her oyuncunun gerek lig gerek UEFA yolundaki katkısı kritik önemde. O nedenle sahada kimse ‘yedek lüksü’yle davranamazdı. Mevcut Beşiktaş kadrosu da 25-35 arası periyot hariç bu konuda titizdi. Sanıyorum Güneş, bu periyot konusunda İnler ve Necip başta bazı oyuncularla ciddi bir görüş alış verişinde bulunacaktır.
Tezahürat saçmalığı!
Aboubakar ’ın imrenilecek gol vuruşu, Beck ’in asiste dönüşmeyen muazzam pası, 5-6 dakika hariç İnler ve Necip’in savunma titizliği ve hücum katkısı ilk yarının akılda kalanlarıydı. Keza Talisca’nın kaleyi gördüğü her yerden yaptığı yoklamalar da... Benim aklımda ise tribünle ilgili başka bir şey kaldı. 30. dakikada Galatasaray ’a küfürlü tezahürata kalkışma saçmalığı!.. Takımın galip, anın tadını çıkarıp, sahadakileri ileri iteceğine geleneksel lümpenliğe sapmaya çalıştı bir grup. Neyse ki tribün olgunluğu işi fazla uzatmalarını engelledi ve susturdu...
O top gol olsa...
Bizim ligin su götürmez en iyi futbol oynayan takımı Beşiktaş. Bunu ikinci yarının ilk 10 dakikasında bir kez daha gösterip üst üste pozisyon ürettiler ama maçı koparacak o golü bulamadılar. Lakin ‘ciddiyet ve disiplin asıl ‘dır demiştik. İlk yarıda olduğu gibi bu kez de 60-70 arası uyku moduna girince golü yediler. Eğer bir dakika sonra o top Marcelo ’nun kafasından sekmeyip gol olsa geri kalan 25 dakika nasıl geçerdi varın siz düşünün!.. Tolgay, Oğuzhan ve Cenk girince kopar gibi olan bağlar yeniden güçlendi ve galibiyet geldi. Şenol Güneş her maç sonrası kısa bir analizden sonra sahadaki eksiklere dikkat çeker. Bu maç, bu uyarıların gerek takım gerek oyuncular açısından ne denli önemli olduğunu bir kez daha gösterdi sanırım.
‘’Anahtar ‘yedek kulübesi'nde!‘’
Geçen sezon şampiyon takımdan iki önemli kaybı olsa da özellikle dört eski oyuncusu; Atiba, Oğuzhan, Quaresma ve Cenk ile bu yıl geçmişi aratmayacak seviyede Beşiktaş. Başlarda bocalar görünüp, “Acaba geçen yıl seviyesine çıkabilirler mi?” türünden sorulara muhatap olsalar da Şenol Güneş’in takımı ligi beklenenden daha iyi götürüyor ve UEFA’da da son 16’yı garantiledi gibi... Bu durumda ‘aslan payı’ muhakkak Şenol Güneş’in. Ancak hayli tartışmalı borçlar konusu bir kenara, ‘kiralama formülleri’ ile kadroyu takviye eden yönetimi de atlamamak gerek. Özellikle hücum bölgesinde Talisca, defans alanında Adriano, Gökhan Gönül, Caner oynadıkları sürelerde takıma hatırı sayılır katkıda bulundular.
Tecrübe faktörü ağır basıyor
Beşiktaş’ın takım bütünlüğünü süratle tesis etmesindeki en önemli etki kuşkusuz ki tecrübeli oyuncu sayısının fazlalığı. Olgun futbolcular teknik adamın taleplerini uygulamakta zorlanmazken Güneş de planlı rotasyon, hakkaniyetli forma dağıtımı ile onları her daim diri tutmayı başardı. Gerçi gözü kapalı sayılacak kadrosunun yaş ortalaması 30’a dayanmış durumda ve bu, gelecek sezonlar için can yakan maliyetlerin habercisi ancak bugün konumuz başka.
Necip, bambaşka hale getirdi
Bir takımın gerçek gücü sahada olanlar kadar kenardan dahil olanların performansıyla doğru orantılıdır. Çünkü kenarda bekleyenler dahil olduklarında oyunu bambaşka yönde çevirebilir ve rakibi şaşırtarak maçı getirebilirler. Hem lig hem de UEFA daha sert ve daha yüksek dikkat ve performans gerektiren bir sürece girerken ‘yedek kulübesi’ hayli önemli... Bu bölümde girilecek türbülans çokpahalıya patlayabilir. O nedenle örneğin, son Beer Sheva maçında her daim takımın en üst seviye performansı olan Atiba’ya eşlik eden Necip’in maçı bambaşka hale getirmesi dikkat çekiciydi.
Yönetime ciddi görev düşüyor
Ligdeki rakiplerinden Galatasaray, teknik adam tartışmaları, Fenerbahçe, oyuncu performansları, Başakşehir ise ‘metal yorgunluğu’ ve yenilerin adaptasyonu türü sorunlarla boğuşurken, evet Beşiktaş da maç kaybedebilir!... Lakin mevcut performansıyla en büyük engel ‘kendi yapacakları(!)’ gibi görünüyor. Kupadaki Fenerbahçe maçında olanları akılda tutmak yeterli. Bu tip ‘sakin kalma’ durumlarına karşı başta teknik heyet olmak üzere yöneticilere ciddi görevler düşüyor!..
Kolektif kurguyla ligin en iyisi
Beri yandan her maç sonrası Şenol Güneş’in dikkat çektiği takımın eksikleri de bir o kadar önemli. Onlar da çoğunlukla işin defansif yanıyla ilgili problemler oluyor; defanstaki yerleşim hataları, topun rakibe bırakılması, çıkarken kaptırılan toplar, yorulan oyuncuların pratik oynamayıp topla gereğinden fazla haşır neşir olması gibi... Ancak Beşiktaş gerek gösterişli bireysel özellikli oyuncu çokluğu, gerek topun kullanımındaki kolektif kurgusuyla şu an ligin en iyisi durumunda.
Cenk Tosun umut verici
Mevcut formlarıyla Atiba, Quaresma zaten ‘elde var bir!..’ Bu turdan sonra UEFA’nın tıpkı Şampiyonlar Ligi gibi başka bir seviyeye evrilecek olması nedeniyle özellikle majör liglere açılma potansiyeli yüksek Cenk ve Oğuzhan’ın yapacakları kritik önemde... Keza25 milyon Euro’luk satın alma opsiyonu bulunan Talisca’nın icraatı da... Cenk’in yüksek formu umut verici... İmza töreni sırasında bonservisi alındığı açıklanan Aboubakar’ın bu periyottaki performansı ile gerek Oğuzhan gerek Talisca’yı yedekleyen Tolgay’ın yapacakları işin püf noktası olacak...
Metin Albayrak ve ‘Burası Türkiye’!
Ülke futbol kültürü vıcık vıcık... Nereye elini atsan yapış yapış... Büyük çoğunluk bu gidişe rıza gösterdiğinden değiştirmek neredeyse imkansız gibi. Bakın şimdi olanlara!... Dilinden, sloganlarından ‘duruş’u, ‘efendi’yi eksik etmeyen bir takım Beşiktaş. Gelin görün ki, 4 ay 15 gün hak mahrumiyeti alan yöneticisi Metin Albayrak sanki hiçbir şey olmamış ve çok mühim şeyler söylüyormuş gibi her yerde boy gösteriyor. TFF; mevzuaatı gereği bir şey yapmıyor, yapamıyor... Polemik peşinde koşan medya, yöneticilerden suya tirit demeçler almayı gazetecilik sanıyor... Taraftar iştahla bu içi boş lakırdıyı tüketiyor...
Peki, Beşiktaş Yönetimi ve hak mahrumu yönetici Albayrak? Onlar da konuşturmamayı, konuşmamayı beceremiyor... Hal böyle olunca kimse ‘ceza’nın, ‘hak mahrumiyeti’nin dönüştürücü niteliğine güvenmiyor. Yani durum tıpkı Alex’in hatıratında Aykut Kocaman’ın kendisine söylediği şeye benziyor; “Burası Türkiye, burada işler böyle yürüyor!...”
‘’Zorlanmadan kazanmak!‘’
Böylesi bir maçta neler olabileceğini öngörmek için kahin olmaya gerek yoktur sanırım. Bütün futbol hadisesini, “Rakibe pozisyon vermedik” önermesine dayandıranlardan Tolunay Kafkas’ın takımı ile akışkan ve tempolu oyunla ile oyuncu yükselten Şenol Güneş anlayışı karşı karşıya. İlk devre sonundaki ‘olumlu pas sayısı’ istatistiğinin 372/98 olması çok şey anlatıyor kuşkusuz. Bu zamanda topla ilişki kurmadan kendini savunmak o kadar da kolay değil. Savunuyorsan bile bu bir iki maçı geçemiyor. Hele ki oyunu çözebilecek ‘özel oyuncular’ın yoksa!..
Bizim, vasatı hayli düşük ligimizde Atiba gibi hem dinamo hem oyun aklı, Quaresma ve Talisca gibi fark yaratan, Cenk gibi bitirici, Oğuzhan gibi yaratıcı, Gökhan ve Adriano gibi tek hamleyle sonuca etki edecek oyunculardan kurulu bir takıma karşı böylesi savunma anlayışı iş yapmaz.
Savunma da önemli
Yaparsan, sıfıra inmeden gelen bir orta ya da geliştirilmiş beceriye sahip bir oyuncunun düşünmeksizin attığı bir şut işinizi bitirir. Beşiktaş baskı kurmada, topu kullanmada bu ligin tartışmasız en iyisi. Onları bu ligde durdurmak için sadece plan yetmez ayrıca en az onlar kadar atletizm de gerekir. Karabük’de olanlar gibi!.. Beşiktaş kendi sahasında bunu tribününün heyecanı ile birleştirdiğinde rakiplerinin işi iyice zorlaşıyor. Hele ki bu verilerle kendini savunabileceğini zanneden rakipleri için!... Evet, futbolda savunma olmazsa olmaz bir durum ama hücum bilgisi de öyle. Hücum ve savunma arasındaki diyalektik ilişkiyi kavrayamayan yönetici ve teknik direktörün bu kadar çok olduğu liglere sahip bir ülkede futbolunun seviyesi zor yükselir..
Akhisar sorunu kendi çözemez
Beri yanda daha ciddi bir meseleyi de gözden kaçırmamak gerek. Beşiktaş’ın rakibi Akhisar’ın formasının önü boş!. Bu ‘maddi olumsuzluk’ sadece Akhisar kulübünün çözebileceği bir sorun değildir. Oyunun sağlığı açısından federasyonun bu meseleye dair de dört başı mamur planının olması gerekir. Yoksa bu denli eşitsiz bir ekonomi içinde eşit yarışma mümkün olamaz. Olmayınca da o çok sözü edilen ‘ligin marka değeri’ ne yaparsanız yapın, yükselmez.
‘’Doğru plan doğru uygulama‘’
Beşiktaş kadrosunda çoğu insana şaşırtıcı gelen değişikliklerin iki nedeni vardı kanımca. İlki, rakibin de tıpkı kendi gibi tempo oynama becerisine karşı Necip ile iyice sertleştirilmiş orta saha düzeni zorunluluğu... İkincisi, üst üste alınan mağlubiyetler esnasında girilen türbülansta en çok yıpranan Oğuzhan ile Talisca gibi hücum nitelikli oyuncuları hem korumaya alıp hem de maçın son bölümünde yaratabilecekleri etkiden yararlanma planı...
Şaşırtıcıydı
İlk 20 dakikadaki Beer Sheva ataklarını karşıladıktan sonra önce tempoyu istediği seviyeye çekti Şenol Güneş ’in takımı. Ancak öndeki Cenk ile diğerlerinin mesafesini kısaltmayı beceremeyince oyun Necip/Atiba hattına sıkışıp kaldı. Adı bile rakibi tedirgin etmeye yeten Quaresma’ya daha çok orta sahayı desteklemekle görevlendirilmiş görünen Babel de hücumda katkı verebilse Beşiktaş ayarladığı tempoyu lehine yükseltebilirdi. Neyse ki Quaresma’nın adrese teslim gönderisini Cenk rakip katkısıyla da olsa golle süsledi. Bu gol ne kadar pratikse bir dakika sonra Tosiç/Mitroviç ikilisinin ‘maliyetli acemiliği’ne diğerlerinin de katılımıyla yenilen gol bir o kadar şaşırtıcıydı. Oysa rakibin baştan bu yana gol arayan tek oyuncusu o golü atan Barda’ydı ve oralarda gözden kaçmaması gerekiyordu.
Güvenlik ihmale gelmez
Beşiktaş biraz yüklenince kalite kendini hemen gösteriyordu. Bu arada ‘güvenlik’ hiç ihmale gelmezdi, gelmedi de...
Cenk ikinci kez rakip katkısıyla golü yapınca takım üzerindeki o sinik baskı da ortadan kalktı. Artık sahada daha rahat, daha bildik Beşiktaş vardı. Böyle zamanlar Mitroviç ya da Babel gibi yenilerin takıma montajını hızlandırır lakin sahaya sürülen kadronun en önemli handikapının Quaresma’ya fazlasıyla bağımlı oluşu da gözden kaçmamalı. Bu bağımlılık bundan sonraki maçlarda rakip hocaların Beşiktaş hücumlarına karşı önlem almaları için önemli bir ayrıntı olacak.
Bir kez daha...
Beşiktaş doğru uygulanan doğru planıyla turu büyük oranda garanti altına aldı. Talisca sonrası iyice rahatlayan oyunun baştan sona uygulanıştaki en önemli karakter ise sahada bir tür ikinci Atiba efekti yapan Necip Uysal’dı. Top arası da yaptı, öne gidip baskı da, oyun yönünü de değiştirdi, temponun düşmesi gerektiği yerde maçın gazını da kesti!... Her ne kadar taraftarlarının büyük bölümünün kalbine giremediyse de böylesi maçlarda ne denli iş görür olduğunu bir kez daha gösterdi.
‘’Her şey ‘normal' ben miyim ‘anormal'‘’
Gariplikler ülkesi Türkiye!.. O kadar çok şeye şaşırıyoruz ki, bir süre sonra neye şaşıracağımızı şaşırıyoruz!.. Ve bu insani niteliğimiz körelmeye başladığından şaşkınlık vermesi gereken durumlara da ‘normal’ gözüyle bakar hale geliyoruz...
-Fenerbahçe maçında sahaya atlayan Bursaspor taraftarı üniversite öğrencisine şaşmıyoruz örneğin... Transferiyle Bursa’ya 2.5 milyon Euro kazandıran Volkan Şen’e ulaşıp bir şeyler söyleyen genci karakoldan alıp sağ salim ailesine emanet ettiğini (!) Twitter’dan duyuran Bursaspor Asbaşkanı Avukat Hakan Dinçtürk’e hiç şaşmıyoruz!... “Acaba genç evinin yolunu mu bilmiyor” ya da “Başına bir şey mi gelecekti de sağ salim evine ulaştırıldı” diye sormak aklımıza gelmiyor!...
Kendi zemini için eleştiride bulunuyor
-Milli takımın Kosova maçının ardından Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim, “Emre Mor’un cezalı olduğunu bilmeyen adamlar beni eleştiriyor” diyor. Sözünü ettiği kişi o maçı televizyona yorumlayan Sergen Yalçın. O Sergen Yalçın, takımının Galatasaray’ı 2-1 yendiği maçın ne önünde ne ardında maça dair açıklama yapamıyor. Çünkü, 2008’den bu yana çeşitli kademelerde fiili teknik adamlık yapan Yalçın’ın hâlâ UEFA pro lisansı yok!.. Oyunu yönetme ve planlama iddiasındaki TFF ve Türkiye Futbol Direktörü Terim bu duruma sessiz, şaşırmıyorlar... Biz de artık onlara şaşırmaz olduk ki, “Normal” deyip geçiyoruz.
*Konya Büyükşehir Stadyumu, 2014 yılı Eylül ayında açıldı. 1-1 biten Konya-Antalya maçı sonrası Aykut Kocaman, “Stadyum zemini topun ileri taşınmasında işlerimizi aksattı” diyor. Bir teknik adam üç sezonluk stadyumun, hem de kendi takımının stadyumunun zemini için bunu söylüyor, şaşırmıyoruz...
Passolig geldi ama...
-Antalyaspor Başkanı Ali Şafak Öztürk ve yönetim kurulu üyeleri maçı aileleriyle izledikleri locada bir grup Konyalı taraftarın saldırısına uğruyor. Konyaspor Başkanı Ahmet Şan olan bitene şöyle yaklaşıyor; “Ne olduysa tek taraflı değildir, bu olaylar. Ben tam vakıf değilim. Taraftarla yüz göz olursan, sonucu da budur. Niye sen o işin içindesin, önce onu sorgulamak lazım.” Sayın Şan’ın yaklaşımına şaşmıyoruz!.. “Passolig’le istenmeyen taraftar dışarıda kaldı” diyen TFF Başkanı Demirören’e ise hiç şaşmıyoruz!..
-Sayın Demirören aynen böyle söylemişti, hafızalarda ve arşivlerdedir... Gelin görün ki, Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın da ikinci devresini izlediği Gümüşhane-Ankaragücü maçında ortalık karışıyor. Haberlere göre 19 insan yaralanıyor. Maddi zararı bilmiyoruz. Şaşırıyor muyuz?..
Çalımbay'ın yaklaşımına şaşırmıyoruz
-2001’den bu yana kimini bir kaç kez olmak üzere 11 farklı takım çalıştıran ve yendiğinde gıkı çıkmayan Rıza Çalımbay 1-1 berabere kaldıkları Konya maçı sonrası yine uzun uzadıya hakem eleştirisine girişiyor. Hakem Deniz Çoban ile canlı yayında yaşadığı diyaloğu da hatırlıyoruz ama üslup ve yaklaşımına hâlâ şaşırmıyoruz!...
-Bu hafta sonu başta Manisa olmak üzere çeşitli stadyumların zeminlerinde futbolcular çime ya da toprağa takılarak sakatlandı ya da sakatlık riski yaşadı. “Futbolun fıtratında var” diyoruz ve şaşırmıyoruz!..
Bu kadar şaşkınlığın ve daha fazlasının ‘normal’ bulunduğu bir iklimde oyunu, oyuncuyu, oynatanı, izleyeni geliştirmek mümkün mü?... Hadi, Bülent Ortaçgil abimizle kapatalım bu bahsi; “Biri anlatsın hemen, nedir bu normal canım sıkıldı artık, yoksa ben miyim anormal?”