‘’Kazanmak yetmez!‘’
Sonuç ne olursa olsun, futbol tribünüyle güzel. İlk haftadaki o ‘seyircisiz’ manasızlığına karşı dün akşamki cümbüş... Bir de Bursa taraftarı tribünde olabilseydi... Kısaca futbol tribünsüz tatsız bir oyun. Onu bilir onu söylerim.
Beşiktaş önceki yıllara göre ligin başı düşünüldüğünde ‘daha geride görünen’ bir takım. Artık sahaya sürdüğü kadronun herhangi bir sırrı kalmadı! Rakip takımın hocasından sahadaki oyuncusuna kadar herkes Beşiktaş’ta kimin ne yapabileceğini artık ezbere biliyor. Dünkü maçın ilk yarısında da bu açıkça görüldü. Duran toptan gelen gol dışında rakip kaleye inme konusunda tek seçeneği sadece Quaresma ortaları olunca, Bursaspor onlar için işleri ister istemez zorlaştırdı. Kaldı ki, Quaresma da tıpkı Atiba gibi ömür denen şu yolda bir yıl daha yürümüş biri.
Duran toplarla kazandılar
Milli takıma seçilmeyen Oğuzhan da ‘herhangi bir orta saha oyuncusu’na dönüşünce Beşiktaş ilk yarı aksiyonu açısından vasata geriledi. Görüldü ki Bursaspor geçen sezon ki ataleti üzerinden atmış. Yaratıcı değilse de dengeli bir düzene terfi etmiş durumdalar. Bunu da ‘çevik’ ve ‘çabuk’ça attıkları golle kanıtladılar.
Son iki sezonu ritmini bulmuş olarak öne doğru oynayarak şampiyon olan Beşiktaş’ı yavaşlatmak için yapılacaklarını oyunu durdurmadan yapan Bursa, uzun süre planladığını becerdi. Beşiktaş’ın ön ekibiyle olan bağını kopardı ve tehlikeyi kalesinden uzakta tuttu. Ancak ikinci duran topta da ilkinde olduğu gibi alana adam dolduran Beşiktaş, Atiba’yla golü bulup maçın kontrolünü eline aldı. Bursa da oyunu zorlayamayınca orta sahada birbirine yaklaşınca Beşiktaş maçı tehlike sınırına yaklaşmadan tamamladı.
Pozisyon sıkıntısı
Milli takım arasına minimum hasarla giren Beşiktaş, Şenol Güneş’in planladığını telaffuz ettiği ‘geç form tutma’ konusunda taraftarını tatmin edemese de istediğine puan açısından ulaştı. Şimdi Negredo, Medel ve Lens’in takıma monte edildiğinde neler olabileceğini hep birlikte göreceğiz. Şampiyonlar Ligi’nde görece dengeli bir gruba düşen Beşiktaş, iki yarışı da dengeli götürebilme adına pozisyon bulmakta zorlandığı bu maçı kazanarak lig için ‘zamana duyduğu ihtiyacı’ kazandı. Ancak stadyuma gidenler gördüklerinden memnun kaldı mı, o bir soru işareti. Bilinir artık sadece ‘kazanmak’ değil ‘nasıl kazandığınızında önemli olduğu zamanlar’da yaşıyoruz.
‘’Aman rahatlık olmasın!‘’
Geçen sezona göre daha zor bir kura oldu. Leipzig, dördüncü torbadan gelmeseydi, olumsuz bir durum halinde Avrupa Ligi hazırlığını Beşiktaş daha iyi yapardı. Monaco, dağılmış ve dağılmaya aday bir takım konumunda. Bazı futbolcularının da hala adı başka takımlarla geçiyor.
Beşiktaş ve Leipzig bile bu grubu ilk iki içerisinde biteribilir. Ancak geçen sezonu düşündüğümüzde Napoli, Benfica ve Dinamo Kiev’le yer aldığımız gruptaki rahatlık, bir üst turun kaçmasına neden olmuştu. Grubun en zayıf halkası Kiev’e yenilmiştik. Sanki zorlu takımlarla daha iyi oynamak gibi bir alışkanlığımız var.
Rahatlama bize gelmiyor. Diğer gruplara göre Beşiktaş’ın bir üst tur için şansı daha fazla. Şenol hoca, Lens ve Negredo’yu takıma monte eder, Oğuzhan ve Talisca bir üst seviyeye çıkarsa, Beşiktaş bu gruptan çıkar.
‘’Galatasaray zaman kazandı‘’
Futbolun eriştiği noktada en kolay olan ‘savunma yapmak’. Savunma; yetenek, beceri değil bilgi ve çok tekrara dayalı ‘geliştirilmiş hüner’le halledilebiliyor. Oysa artık futbolda temel mesele rakibe problem yaratmaktan öte rakibin yarattığı problemi çözme becerisinde. Bu da biraz, yaratılan pozisyon sayısında yüksek yüzdeyle oynama oranına bağlı. Dün akşam Galatasaray, yegane hücum planını ‘tesadüfi pozisyon’a emanet eden Osmanlıspor karşısında ilk devre boyunca yüksek yüzdeyle oynayarak maçı kopardı. Özellikle Linnes merkezli çıkışları da, işi bitiren sağ kanattaki Mariano/Rodriques hamlelerini de basit ama işlevsel dokunuşlarla örgütleyen Belhanda devrenin senaristiydi. Fernando/Tolga ikilisi ise set oyunu için sahayı enini kullanarak Osmanlı’yı boşa koşturup rakibin hiçbir şey yapmamasını sağladı.
Serdar da olmasa!
Bu ritm ve anlayış bize diyordu ki, “İkinci devre de farklı bir şey olmaz”. Olmadı da... Osmanlı kurgusunu emanet ettiği Lawal ve yegane gol seçeneği Serdar Gürler ile yapabileceklerini ikinci devreye emanet etmişti. Gürler bir kaçırdı, bir attı. Ama yetmedi. Ülkenin milli stoperi Serdar Aziz el vermese fazladan bir şeyler yapacak gibi de görünmüyorlardı. Serdar katkılı pozisyondan sonra öne gelir gibi oldular ama skoru da bulmuş Galatasaray’ın güvenli oyunu karşısında cılız ataklar örgütlemekten öteye geçemediler. Ancak ilk maçında ligin en gözde takımı olarak anılan Galatasaray, 60. dakikadan sonrasında oyundan düştü. Bu düşüş, ‘skoru erken bul ve koru’ planı mı yoksa 60’tan sonra fiziksel çözülmeyle mi ilgili onu gelecek haftalar gösterecek.
Taraftar için öz eleştiri zamanı
‘Zamana ihtiyacı olan’ takımlar arasında ligin ilk iki haftasını yüksek yüzdeyle kayıpsız geçen Galatasaray gelecekteki olası kayıpları için ‘zaman kazandı.’ İki haftada izlediğimiz bu takım İgor Tudor’u her fırsatta protesto etme fırsatı kollayan Galatasaray taraftarları için de ‘öz eleştiri’yi zorunlu kılıyor.
‘’İkinci yarıyı mı bekleyelim?‘’
Merakla, dikkatle, heyecanla izliyorduk futbolu... Epeydir bir de fazladan ‘para’ ödüyoruz. İşin içine para girip mesele ‘alış veriş’e dönünce işin rengi de değişti. Madem para veriyoruz diğer para verip izleyenler gibi paramızın karşılığını beklemek gibi bir hakkımız doğduğuna inandırdık kendimizi. Artık televizyon çağındayız. Ve söz konusu olan televizyon ve futbol olunca işin içine ‘pozisyon tekrarı’ sayısı giriyor. Dün akşam tüm ilk yarı boyunca iki takım için attıkları goller dışında ‘tekrara değer gösterim’ açısından durum acıklıydı.
Sadece kazanmak mı!
Evet, Şenol Güneş takımının yaş ortalamasına vurgu yapıp ‘geç form tutma’nın önemli olduğuna dikkat çekmişti. Bu durum o ve ekibi için doğru olabilir. Peki ya bu maçları para verip izleyenler? Onlar sadece ‘kazanmak’la mı ilgilenmeli? Yani ‘izlenir futbol’ için parayı ligin ikinci yarısı için mi verelim?
Quaresma etkisizdi
İlk yarıdaki gollerde Cenk’in, Neumayr’in, Caner ve Talisca’nın hakkını teslim edelim ama Atiba olmadan topa hükmedememek Beşiktaş için dramatikti, kabul edelim. Hele ki Talisca topa kafa vurduğunda iki Kasımpaşalı’nın pozisyonu..! Yine de Güneş’in ‘geç form/ritm tutma’ planına saygı duyarım. Tamam, futbol güzel oyun övelim ama 60. dakikaya kadar futbol adına dişe dokunur bir şey göremedim kendi adıma. Şenol Güneş baktı ki oyun kurgulanamıyor o zaman sahaya topu sürüp götürecek Lens’i ve eksik olan Atiba pozisyonu için Medel’i gönderdi. Çünkü Quaresma, o zamana kadar Rüştü Reçber’in deyişiyle ‘arzusu var’ olabilirdi ama ‘etkisi yok’ sınıfındandı...
İştahlı oynama prensibi
Evet, futbol ilginç bir oyun. Kendini savunmayı öncelik olan belirleyen Kasımpaşa iki şut ile iki gol buldu. Bu durum kalesini de doğru savunan Kasımpaşa adına sevindirici olabilir kuşkusuz ancak gol değil gol pozisyonu kurgulamakta zorluk çeken Beşiktaş için ne demeli? Belli ki, beklemeli! Peki ya iki takımın harcamalarını da hesaba katarsak, o zaman ne demeli? Beşiktaş ligi domine edecektir kuşkusuz. Lakin tüm yarışmaları başından sonuna kadar doğru, iştahlı oynamak temel prensiptir. Belirli yarışmalarda sadece sonuç odaklı oynamak takımı geliştirmez. Örneğin Şampiyonlar Ligi... Ligin başındaki maçları bir de bu gözle izlemek gerek.
‘’Beşiktaş yine favori‘’
1 Beşiktaş’ın ilk hafta performansını nasıl buldunuz. Geçen sezonki hava var mı?
İlk maça bakarak bir değerlendirme yapmak mümkün değil ve maçın seyircisiz oynatılmış olması hayli önemli. Galatasaray takımındaki ‘oyuncu iştahı’nı gördük. Taraftar bu iştahı besleyen ve artıran en önemli etmen. Beşiktaş bundan yoksundu ancak sahada yapıp ettiklerine baktığımda tempoları düşük olsa bile ‘kazanma arzuları’ geçen sezonların arkasında değildi. Beşiktaş’ı, Şenol Güneş’in değerlendirmesini ihmal etmeden değerlendirmek gerek... Şampiyonlar Ligi de oynayacak bir takımın form tutma takvimini belirleyecek olan ‘teknik ekip’tir. Anlaşılan takımın yaş ortalamasını da düşünen Güneş ve ekibi arzu edilen performansa ulaşmak için takvimi biraz ötelemiş görünüyorlar. Haftalar geçtikçe Beşiktaş geçmiş sezonlarındaki ritmini bulacaktır.
2 Yeni transferle birlikte hangi bölgelerde değişim olabilir?
Önemli oyuncu Gary Medel’in katılımının ardından artık öncelikli ihtiyaç ‘sağ bek’ gibi görünüyor. Ben Beşiktaş taraftarının bir bölümünün bazı dönemlerde bazı futbolculara yaptığı gibi Andreas Beck’e de haksızlık yaptığını düşünüyorum. Ancak Gökhan Gönül’ün yaşı ve ‘sakatlık riski’ düşünüldüğünde o bölge sanki destek istiyor gibi görünüyor. İlk akla gelen onca yıldır orta sahanın haliyle takımın yükünü çeken Atiba’nın o bölge için alternatif olabileceği... ‘Medel efekti’ ile Lens’in hücumda yaratacağı çeşitlilik ise Şenol Güneş’in elini iyiden iyiye rahatlatmış olmalı. Artık bir çok maçta gerek oyun içinde gerekse maç öncesi farklı ve daha yaratıcı seçenekler tasarlama olasılığı iyice arttı.
3 Beşiktaş’ın kadro derinliği, hem Süper Lig hem de Şampiyonlar Ligi’nde başarı için yeterli mi?
Burası biraz tartışmalı. Bizim ‘süper’ ligimiz için yeter seviyenin üzerinde bir takım Beşiktaş. Öyle ya, Wagner Love ve Samuel Eto’o’nun en gözde oyuncular olarak ellerini, kollarını sallayarak oynayabildikleri bir lige sahibiz! Ancak biliyorsunuz geçen sezon Şampiyonlar Ligi gruplarının ‘en yaşlı’ ve ‘en az koşan’ takımlarından biriydi Beşiktaş. Bu sene biraz daha ‘yaşlandı.’ Haliyle seviye değiştiğinde ‘performans/tecrübe eğrisi’nde ‘tecrübe’ iyice öne konmuş oldu. Şampiyonlar Ligi için ‘kura’nın kadro derinliğinden daha önemli olduğunu düşünüyorum.
4 Beşiktaş’ın şampiyonluk yarışındaki şansı geçen sezona göre sizce ne durumda?
Lige ‘kayıpsız girmek’ ve istenilen gösterişten uzak olunsa da sonuç almak, stresten uzak kalmak ve ritmin yükseltilmesi için zaman kazanmada önemli olacaktır. Malum ‘süper’ ligimiz ‘faulsever’ bir ligdir. Çoğu takım için temel çözüm ‘rakibe pozisyon vermemek’, haliyle onu ritmine ulaşmaktan alakoymaktır. Bu da çoğunlukla faul ya da faul sonraları hakemle girilen münakaşa /münazaralarla sağlanır. Beşiktaş bu tip problemleri çözecek oyuncu topluluğuna sahip bir takım. Haliyle temposuna ulaştığında, eldeki kadro ve iki yılın ‘şampiyonluk deneyim’i de düşünüldüğünde Beşiktaş’ı ligin en güçlü şampiyonluk adayı olarak görüyorum. Elbette sonucu ‘ligin seyri’ belirleyecektir. Bilinir, o seyir bizde sadece sahada sergilenmiyor. Bir de yöneticiler ve ölçüyü kaçırma eğilimi yüksek tribünler var ki, onlar da en az kaleci, stoper ya da forvetler kadar sonuca etki ediyor!...
‘’İşe koyulmak gerekir‘’
Bu meselenin ‘münferit’ değil ‘toplumsal sorun’ olduğunu kabul etmeden sonuç alınamaz. ‘Kınama’ ya da ‘lanetleme’ türü subjektif tutumlar sergilenmesinin nedeni tam da budur, sorunun kaynağının doğru kavranamaması. Bu sorun sadece suç/ceza ilişkisiyle de çözülemez. Sahaya atlayan, bıçak taşıyan, maytap yakan zaten kendini göstermek istediklerine kendini göstermiş, ‘şöhret’i ele geçirmiştir!.. Yapılması gerekenler çok katmanlı çalışmaları gerektirmekte ve sosyal psikoloji gibi değişik disiplinlerden yararlanmayı zorunlu kılmakta. Ödül, özendirme türü yüreklendirici girişimler de şart. Aslında çözüm için uzmanlar başta olmak üzere kamuoyundan öneriler toplanıp işe bir yerden koyulmak gerekiyor ama ilk adım için önümüzde zorlu bir engel var; yöneticiler. Sorunun kaynağı olanlar çözümleri de bulacak kişiler olduğu sürece mesele ne yazık ki çözümsüz hale geliyor.
‘’Hak eden kazandı‘’
“Futbol ‘an’lar oyunudur” derler. İşte o‘an’lar için rakibi zaafiyete sürüklemek buoyunun bilgisidir. Akçay, bunu yaptı.
Bizim ligde hünerli oynamaya çalışan takımın işi her daim zordur. ‘Faul müessesesi’ öyle çalışır ki, hüner göstermek bile büyük hüner ister! Maçın ilk 10 dakikasında Konyalı oyuncuların kimi ciddi anlamda sert taktik faulleri nedeniyle Beşiktaş tasarladığı oyunu uygulamaya koyamadı. Neyse ki bu fazla uzun sürmedi. Beşiktaş ilk devre boyunca oyunu uzun süre sadece Quaresma’dan oynamaya çalışınca hücumları da ‘önlenebilir’ hale geldi. Bu arada Atiba’ya emanet orta saha hem topu kapma hem de kapılan topu yapmada kötü görüntü verince oyunun boyu Konya’nın arzu ettiği gibi hayli uzadı.
Topun peşinde koştular
Denir ya, ‘’Futbol ‘an’lar oyunudur’’ diye. İşte o ‘an’lar için rakibi zaafiyete sürüklemek bu oyunun bilgisidir. Mustafa Akçay’ın takımı da rakibi geri koşmaya zorladığı o anlardan birinden gol çıkarırken birinde de gol tehlikesi yarattı. Konya ikinci devrede kaptığı topları enine gezdirince Beşiktaş koşturup durdu. Oyunun sıkıştığını gören Şenol Güneş, bekleri değiştirip Adriano ile Caner’i öndeki Negredo ve Cenk’e ulaşabilecek ikinci hücum seçenekleri haline getirdi.
Tribündeki saçmalıklar...
Reşit Akçay da bunun üzerine forveti söküp Jonsson’la defans önünü tahkim etti. Oyunun boyu tekrar uzamıştı ki, Caner’in taç atışında ‘uyuyan’ Konya savunması arasında uyanık kalan Cenk golü yaptı. Ancak maç boyu olumsuz sinyaller veren Beşiktaş takım savunması son sözü sona bırakmıştı! Her haliyle organize Konya ile oturmuş takımını ‘zamana ihtiyaç duyan takım’a çeviren Beşiktaş arasında, hak eden taraf kupayı kazandı. Maç içi ve maç sonu tribünlerde yaşanan saçmalıklar için ise hiçbir şey değişmeyeceği, tüm sorumluların koltuklarında rahatça oturacaklarını bildiğimden bir şey yazmaya gerek görmüyorum.
‘’Hazır görüntü verdiler‘’
Kapitalizm, her evresinde insanın değil paranın egemenliğinin peşindedir. Haliyle bu sistemlerde gerçek egemen para ve sahipleridir. Bu durum endüstriyel boyuta evrilmiş oyunlar da değişiklik göstermez. Endüstriyel oyunda insan ‘amaç’ değil ‘araç’tır. Dikkat edilirse söz konusu Çin olunca ifade ‘futbol’ değil piyasa ekonomisinin en can alıcı tanımıyla tamamlanır; ‘Çin pazarı’.. Haliyle pazara sürülenler de ‘insan’ değil neredeyse ‘ürün’ olarak anılacak!.
Tam da bu nedenle ağır sezon başı idmanlarına tabii tutulan futbolcular yorgun bedenlerini uzun uçak yolculukları ve değişen coğrafi koşullara rağmen oradan oraya taşımak zorunda kalıyor. Beşiktaş da öyle yaptı ve onca saat Çin’e uçup onca çile çekti. Çünkü, ‘pazar’ böyle emrediyor denildi. Bu tip organizasyonlar belirli planlar dahilinde olsa kimsenin itirazı olmaz ama bu koşullarda maç oynamanın ‘insani’ olduğunu iddia etmek zor olsa gerek. Kaldı ki, Fikret Orman’ın beklentisi oranında maça öyle ahım şahım bir ilgi de yoktu.
Oyun ezberi sürüyor...
Maça gelirsek... Hazırlık maçı olmasına rağmen Beşiktaş iki sezondur oluşturduğu oyun ezberini sürdürüyor. İlk yarı boyunca ne yaptığını bilen bir takım olarak her koşulda ‘kazanma’ odaklı oyunun peşindeydi Şenol Güneş’in takımı. Yedikleri ilk gol ise Atiba’nın anlık gecikmesi ile ‘kronik stoper sorunu’nun birleşimi olarak değerlendirilebilir. Yine de üst seviye stoper Pepe kadroya dahil olduğunda Marcelo’nun toparladığı hatta daha sağlam bir tandem oluşacaktır. Schalke ikinci yarıya daha derli toplu başlayınca zaten takım omurgasında büyük eksikleri olan Beşiktaş’ın defansif zaafları kendini gösterdi ve fark bir anda açıldı. Ancak yüksek ofansif etki sayesinde toparlanmayı başardılar. Kısacası, temel oyun karakterini koruyan Beşiktaş şampiyonluktaki rakiplerine göre sezon öncesi daha hazır bir görüntü verdi denebilir.









































