Arama

Popüler aramalar

‘’Şampiyonluğu aldı diyebiliriz!‘’

Ligin bu vakte kadar en izlenir maçlarına neden olmuş Beşiktaş, sahadakilerle işi bitirdi. Beşiktaş epey önce koparması gereken şampiyonluğu artık aldı diyebiliriz.

Devre arasında yürürlüğe konan transfer politikası nedeniyle Beşiktaş yedek kulübesi sıkışık maçlar için ‘çözüm üretir’ olmaktan uzaklaştırıldı. Daha çok önde götürülen maçları elde tutabilecek savunma nitelikli oyuncular birikti kulübeye. Artık ne yapılacaksa sahadakiler yapacaktı. Dün de sahadaki Atiba’sız kadro maç dengeye gelse Cenk dışında çözümsüzdü. Kaldı ki, onu sahaya sürmek için kimi ‘feda edecekti’ ™enol Güneş, orası da soru işareti. Kasımpaşa, İnönü’deki o bildik tempoya ortak olmaya gayret edince zevkli ama Beşiktaş açısından riskli bir maç çıktı ortaya! ‘Erken gol’e verilen ‘acil yanıt’ Beşiktaş’ı gerdi denemez ancak verimli oynamasını engellediği de bir gerçek. O nedenle ilk devre boyunca topla oynama ve pozisyon kurgulama oranına göre verimliliği hayli düşük kaldı.

Düzensiz yakalandı

Bunun nedenlerinden biri kuşkusuz, Kasımpaşa’nın özellikle ilk yarıda Atiba’nın olmadığı orta sahaya yüklediği yüksek enerjinin yaratabileceği risklerdi. İkinci bölgede yapılacak top kayıpları yüksek gol riski demekti. Bu nedenle kanat hücumları öncelikliydi çünkü bu düzen savunmada güvenliği artırırdı. Talisca’yı daha az görmemizin nedeni de buyduÖ İkinci devrenin hemen başında Kasımpaşa tam da Beşiktaş’ın beklediğini bir hata yaptı!.. Orta sahaya doğru kat etmeye çalışırlarken Oğuzhan baskıyla topu kaptı ve işçilik kokan bir topuk pasıyla oyunu takımı için aktif hale getirdi. Kasımpaşa’nın çok koşan orta sahası düşürken savunma da çıkış anında düzensiz yakalandı. Artık iş becerideydi ve top da iki becerilinin hükmündeydi; Aboubakar/Talisca... Ve maç bitti!..

Hemen toparlandı

Ligin bu vakte kadar en izlenir maçlarına neden olmuş Beşiktaş, sahadakilerle işi bitirdi. Onlar açısından ‘en kritik maç’ denilen karşılaşmayı ikinci devre kurdukları düzenle ve kendilerini savunmak yerine rakibi savunmaya zorlayarak güle oynaya kazandılar. Kendine bir şey yapmazsa bu ligi Beşiktaş’tan almak zordu. Bir ara kendilerine bir şeyler yapar gibi oldularsa da tecrübeli ve yetenekli oyunculardan kurulu kadro işi hemen toparladı. Elbette lig bitmedi ancak görece daha kolay maçlar oynayacak Beşiktaş epey önce koparması gereken şampiyonluğu artık aldı diyebiliriz!..

21 Mayıs 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sneijder böyle istedi‘’

Futboldan taraftarı çıkardığınızda geriye izlenmeye değer çok az şey kalıyor... Yöneticiler eliyle izlenmez hale getirilen bu güzel oyun ile aramızdaki ilişki de gitgide anneannem Binnaz Hanım’ın dediği şeye dönüşüyor; “22 kişi koşuyor, siz de boş boş bakıyorsunuz!” Durumu şöyle karikatürize edebiliriz; “Taraftar yoksa futbola gerek yok! En iyisi aramızda maç yapmak!” Yine de ne iyi ki, çoğumuzun bu oyuna duyduğu sevda dipdiri. Zaten hüznümüz, itirazımız, isyanımız da bu sebepten değil mi?

Webo&Aminu baskı yapmadı

Peki, “Dün akşam sahada neler oldu?” diye düşünürsek... Bu kadar para ve enerji harcayıp, umut dağıtmış bir takım olarak Galatasaray’ın ilk 20 dakika içindeki savunma kurgusu, hem de hızla ligin dibine yaklaşan Osmanlı karşısında, acınacak haldeydi. Sağdan Sabri, soldan Linnes’i her defasında ekarte ettiler. Ön oyuncuları Webo ile Aminu hata yapma payı yüksek Ahmet ile Semih’i bilinçle baskı altına alsa ya da ofsayta yakalanma problemlerine özen gösterseler oyunun senaryosunu daha bu bölümde değiştirebilirlerdi. Ancak konu futbol, hele de ‘bizim ülkedeki futbol’ olunca, neyin ne zaman değişeceği belli olmuyor! Osmanlı senaryoya el atamayınca sahadaki en özel iki oyuncudan biri olan Sneijder -diğeri Muslera- Galatasaray’ın ilk organize atağında, “O zaman böyle olsun” dedi ve golü yaptı.

Sinan’dan izlenesi gol

Golden sonra oyun iki kale arasında oynanmaya başlamıştı ki, o düzensizlikten Sinan’ın izlenesi golü çıktı. Oynanan alan uzadıkça da ‘takım savunması’ denen yük müdafaa oyuncuları ve kalecilerin üzerine kaldı! İki hücumla iki gol bulup skor avantajını eline alan Galatasaray ikinci devre savunma önüne kümelenip tempoyu ayarlamaya çalıştı. Ancak bu kadar güçsüz görünürken bunu başarmak hayli zor olacaktı, olmadı da!

İyi bir maç ama...

Baştan beri oyuna arzu koyduğu halde beceri ekleyemeyen Osmanlı ise yüklenip durdu fakat yetmedi. Çünkü futbol efor olduğu kadar ‘alan yaratma ve yaratılan alanları kullanma oyunu’dur da. Osmanlı’da eksik olan buydu. Topu belki doğru yerlere götürdüler ama oradakiler ‘doğru’ davranamadı. 75’e doğru onlar da güçten düştü ve Galatasaray’ın her çıkışında az adamla yakalandılar ancak skor değişmedi. Stadyuma gidenler de, televizyon başındakiler de ‘iyi bir maç’ izlediler kuşkusuz ama günümüzde kullanılan kavramları kullanmaya kalkarsak buna ‘güncellenmiş futbol’ demek epey zor olur!

20 Mayıs 2017, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Düzenli, güvenli ve hedef odaklı‘’

İlk devre topu bolca gezdirip Bursa’yı topun peşinde koşturup durdular. Böylece ikinci devreye daha diri girecek kadar tasarruf yapmış oldular. Her açıdan zor bir maçtı Beşiktaş için.

‘Ligin en tatmin edici futbol oynayan takımı olarak anılan Beşiktaş maçların ilk devrelerini genellikle ‘temkin/kontrol’ tonunda geçirir. Bulursa atmaz değil ama eforu yükseltip gerçek ritmine ulaştığı vakitler genellikle 50’den sonraki dakikalara denk gelir. Bunun nedenini anlamak zor değil! Yaş ortalaması 30’a yakla∫an bir oyuncu topluluğuyla oynamak zorunda olmak... Dün ak∫am da öyle oldu. İlk devre topu bolca gezdirip Bursa’yı topun peşinde koşturup durdular. Böylece ikinci devreye daha diri girecek kadar tasarruf yapmış oldular. Devre boyu sadece Quaresma ile o da haniyse kanat çizgisinin bir metre içinde işlevsizce oyalanıp durdu Beşiktaş. En heyecan verici işlerini beş dakika uzamış devrenin 48. dakikasında yine arkadan bol pasla geldikleri akında gerçekleştirdiler.

Yıldırım hareketi görse...

Futbol adına neredeyse izlenir tek aksiyonun gerçekleşemediği devreyi son düdükten önce yaptığı manasız faulle renklendiren ise Quaresma oldu!!.. Yersiz ve kırmız kart olabilecek - faulünün ardından bir de hakemin kararını alkışladı!. Tuhaf!.. Hakem Bülent Yıldırım hareketi görse ya da yardımcıları Yıldırım’ı uyarsa yok yere oyundan atılacak. Üstelikte Bursa’nın tek hücum tehdidinin olmadığı bir maçta... Daha da tuhafı şampiyonluğa en yakın takım olan Beşiktaş’ta birçok mevkiide ikinci bir oyuncunun olmaması!..

Beşiktaş oyuna hükmetti

Vasat futbol ülkesi Türkiye’de yıllardır ‘mühim oyuncu’ olarak algılanan Bogdan Stancu’nun ikinci devre oyuna girmesiyle Bursa hareketlenir gibi oldu. Ancak Aziz Behich’in sakatlanmasıyla bu kez de sol tarafını baştan sona değiştirmek zorunda kaldı ve taraftarının yüksek coşkusuna rağmen zaten hücum anlamında işlemeyen düzeni iyice işlemez oldu. Nihayet 60’a gelindi ve sessiz sedasız giden oyun Beşiktaş’ın ‘ihtiyaca binaen ani ∫eker yüklemesi’ ile kısa sürede bir tür pozisyon düellosuna döndü. Atiba/Cenk değişikliğiyle riske giren Şenol Güneş, Oğuzhan ile Tolgay’ı göbeğe alarak top oyununu zenginleştirmeyi hedeflemişti ki, tartışmalı golcüsü Cenk’le golü bulup oyunu da istediği düzene getirdi. Oğuzhan ile Tolgay’ın birbirlerine yakınlığına Aboubakar’ın önde top saklaması da eklenince oyuna daha hükmeden Beşiktaş, fırsatları kollamaya başladı!.. Onlardan bir de son saniyede geldi...

Zor maçtı

Maçın önemli bölümünde etkisiz görünen Beşiktaş beklenenin aksine gergin değildi. Güneş’in planını daha iyi uygulayabilirlerdi elbette ancak yine de onun istediklerini yapma konusunda kendi seviyelerine ulaştılar. Rakibi kalelerinden, Kubilay’ın pozisyonu hariç, uzak tutarken takımda ciddi bir tedirginlik gözlenmedi. Golü atarken Tolgay, Aboubakar, Cenk üçlüsünün kendinden emin, çevik ama aceleci olmayan üslupları bu durumun en iyi göstergesidir sanırım. Her açıdan zor bir maçtı Beşiktaş için. Başakşehir’in yüklediği stresten kurtulurken Bursa çok zorlamasa da güvenli oyun oynayabilme becerilerini test ettiler ve şampiyonluk yarışında bir haftayı daha ceplerine koydular.

16 Mayıs 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’30 dakikada stresi Beşiktaş'a yüklediler‘’

Ülkemiz futbolunun neredeyse yegane mottosu olan “Rakibimize pozisyon vermedik”, esasen aralarında Abdullah Avcı’nın da bulunduğu teknik adamlar kuşağını anlatır. Ne mutlu ki Avcı, mottonun bu haliyle çok şey ifade etmediğini göstermeye çalışan bir oyun karakterine terfi etti. Ya da etmeye çalışıyor. Ancak işi zor... Çünkü artık onun yürüdüğü ve aşmaya çalıştığı yollarda yürümeye çalışan ciddi bir teknik adam kalabalığına karşı oynamak zorunda.

Özat’ın planı doğruydu

Üslubuna dair çekincelerimi saklı tutarak söylüyorum, Ümit Özat elindeki kadroyla ne yapacağını bilen bir teknik adam. O nedenle ceza sahası önüne çoğunlukla beş, önlerine de iki adam koyunca içeri sızmaları engelleyeceğini biliyor. Böylelikle de galibiyeti değil ama mağlup olmamayı ilk plan olarak cebine koyuyor. Geriye müdafaaya da destek veren Aydın ile Rantie ve Khalili’nin süratine dayalı hızlı hücumlar kalıyor. Bu maçta da benzeri oldu ve golü buldular, ilk devre yüzdeyi tuturabilseler fazlasını da bulabilirlerdi. Ama bu model oyunculardaki beceri seviyesini artırabilir mi, işte soru işaretinin büyüğü tam da burada!

Hiçbir şey yapmadılar

Başakşehir’in yediği gol ilginçten de öteydi. Kaleci Hopf’tan çıkıp Rantie’ye ulaşan topa gole kadar eşlik eden tek oyuncu sol kanat Cengiz Ünder’di. Diğerleri sadece aktif izleyici olarak olayın içinde yer aldı! Devre boyunca kalabalık içine sızamayan Başakşehir üstüne bir de Mahmut’un yokluğunda ‘başı boş topları’ ele alamayınca akın sürekliliği sağlayamadığından tempoyu da ayarlayamadı. Oysa top rakiplerine göre onların ayağında daha çok kaldı. Lakin verimlilik de bir o kadar düşüktü. Bu nedenle kazanmak zorunda oldukları maçın ilk devresi için “Haniyse hiçbir şey yapmadılar” denilse kimse çıkıp “Sen hangi maçı izledin?” diye soramaz!

Oyunu değiştirince...

Abdullah Avcı, maçın böyle dönmeyeceğine 57. dakikaya doğru karar verdi. Stoper Bekir ile forvet Pektemek’i değiştirip Gençlerbirliği ceza sahası önü ve içinde sayısal eşitliği sağladı. Ve bundan sonra maç nihayet maça benzedi... Koşu hızı ile mücadele yükselirken, pozisyon sayısı arttı ve bu oyunu izlememize neden olan goller de art arda geldi. Gençlerbirliği açısından durum şöyle cereyan etti; yapacaklarını yapmaya çalıştılar. Ancak rakipleri oyunu değiştirip maçı onlar için bir parça zorlu hale getirince yeni duruma adapte olamadılar ve oyunlarının azami karşılığı olan bir puanı alamadılar.

Ligin en iyisi

Başakşehir açısından ise... Kazanmak zorunda oldukları maçın süresini 30-35 dakikaya düşürüp yedek kulübesinden aldıkları katkıyla kazanmayı bildiler. Ve böylece stresi Beşiktaş’a yüklediler. Taktik disipline bağlılık ve uygulama açısından ligin en yüksek kalitesi onlarda. Gelecek sezon halletmeleri gereken en büyük sorun ise ‘becerili oyuncu sayısı’nı artırmak olacak. Onlar açısından artık ‘giderilemez olumsuzluk’ ise Emre Belözoğlu’nun saha içi vücut dili! Televizyon karşısına geçen hemen herkesin sinir katsayısını bir çırpıda yükseltme becerisi erişilmez noktalarda olan Belözoğlu, bu sempatik takıma futbol becerisiyle katkı sağlarken bireysel algısı nedeniyle de zarar veriyor. Belki de ülkenin açmazı bu; iki olumluluk aynı anda bir arada olamıyor nedense...

14 Mayıs 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Memleketimden futbol manzaraları!‘’

Ülkemiz futbolunda taraftarların büyük çoğunluğu tuttuğu takım aleyhine sürekli komplolar kurulduğu yanılsamasıyla hayatta tutulur! Gerçi maçlara giden yok ve bu kayıtsızlığa ‘bir tür itiraz’ da diyebiliriz ancak futbolun muktedirleri bu durumdan pek rahatsız görünmüyor. Tersine, bu sayede kaynakları gönüllerince her vurup harman savuruyorlar ve işler aynı tas aynı hamam, sürüp gidiyor! Bakın sadece bu hafta neler gördük ve gördüklerim bana neler düşündürttü...

Terim fotoğrafı çektirdi!

* Son Avrupa Şampiyonası’nda takım içinde neler yaşandığını açıklayamayan Fatih Terim ve ekibi, U17 Milli Takımı İtalya’yı 2-1 mağlup edip çeyrek finale çıkınca çocuklarla ‘aile fotoğrafı’ çektirdi. Düşündüm... Acaba Bakü’deki İslami Dayanışma Oyunları’nda Cezayir ve Umman’a mağlup olan U23 Milli Takımı’ndaki gençlerle de benzeri fotoğraflar çektirilir mi? Yoksa ülkenin tanıdık karakteristiği, “Kârın tamamı benim ama zarar olursa bölüşelim” yine devreye mi girer!

Sportif direktörlük...

* Galatasaray Başkanı Dursun Özbek’in kardeşi Mehmet Özbek artık Florya’yla ilgilenmeyip ‘aile işleri’ne odaklanacakmış! Ancak Sayın Özbek, A.Ş.’deki görevinden de istifa etmemiş! Düşündüm... Kapıda adı yazan ancak odada sandalye / masa / sümen / kalemi olmayan biri o makamı neden işgal eder? Ve başkan böyle bir ‘yönetici tipi’ni nasıl içine sindirir?

* Sayın Özbek’in ‘Florya’yı boşaltması’nın nedenlerinden biri Cenk Ergün’ün sportif direktörlük belgesini almasıymış! Düşündüm... ‘Belge’ olmadan Ergün ya da muadili biri -diyelim Levent Nazifoğlu- farklı şeyler mi yapıyordu ya da yapacak? O kurslarda konuşmacı olanların hepsi değil ama çoğu -Dikkat, ders verenlerin demiyorum - sorunların bizzat merkezinde değil mi? Emre Belözoğlu’nun hem kursiyer hem konuşmacı olduğu bir yerden alınan ‘sportif direktör belgesi’, “Bu işi başkaları değil sadece bizim seçtiklerimiz yapsın” anlamına da gelmez mi!

Niye Orman savunuyor?

* Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın PFDK’ya sevk edilen Anderson Talisca’yı bizzat savunacağı haberlerini okuduk. Düşündüm... Bu kulübün ‘hukuk, mevzuat bilen’ hukukçuları yok mu? Hatırlanırsa Lyon maçındaki olaylar nedeniyle Orman’ın kulübü bizzat savunmak için “Nyon’a uçtuğu” haberlerini de okumuştuk. Sonuç; Beşiktaş’a UEFA turnuvalarından 2 yıl ertelemeli 1 yıl men cezası!

Bu oyuna yakışmıyor...

* Bu ülkede ‘had bildirme’ geleneksel bir tutumdur. Kendini ‘güçlü’ gören sık sık ‘güçsüz’ gördüklerine had bildirme şenlikleri düzenler! En son Yemen Ekşioğlu, ‘had bildirme’ işine soyundu. Oysa, “Cenk’i zevk için Beşiktaş Meydanı’nda yarım saat döverim” diyerek apaçık özür dilenmesi gereken şeyler yazdı. Düşündüm... “Özür dilediğini” belirten biri sözlerine ‘ancak’ ya da ‘ama’ diye devam ederse o işin bir kıymeti kalır mı? Benzetme yapmanın ya da Ekşioğlu’nun deyimiyle ‘motive etme’nin daha zekici yolları bulunamaz mı? Başkanların herkesin gözü önünde insanları tokatladığı ve bunun için de neredeyse ‘takdirname’ beklediği bir ortamda ‘döverim, ‘asarım’, ‘keserim’, ‘haddini bildiririm’ türü ifadeler oyunun ve haliyle hayatın ruhuyla örtüşür mü?

12 Mayıs 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tek gol riski!‘’

İki takım da esasen bilmediği, test etmediği bir oyunu oynamak için sahada. Top kapanı, pas yapanı olduğu kadar tempolu oyununu da borçlu olduğu Atiba’dan yoksun Beşiktaş’a karşı en güvendiği hat olan defansında ‘ters ayaklı’ bir sağ bekle sahaya çıkan Fenerbahçe! Yine de bu zaafların su yüzüne vurduğu bir ilk yarı olmadı. Ne, Atiba oynasa muhtemelen orayı baskılayacak olan Fenerbahçe Tolgay’ı karantinaya alabildi ne de Babel Hasan Ali’yi gerektiği kadar zorladı. Zaten zorladığı tek pozisyonda da Hasan Ali ancak Babel’in önüne yatarak durumu kurtardı. Öne çıkan ise iki takımın diğer zaaflarıydı; stoper Atınç ile milli takım sol beki İsmail Köybaşı! Atınç özellikle yüksek toplarda sürekli yerini kaybederken İsmail ile eşleşen Quaresma karşısında aradığından daha fazlasını buldu. Biraz dikkatli biraz da paylaşımcı olsa devrenin tamamında doğru oynayan Beşiktaş birden fazla gol bulabilirdi. Devre boyunca sahayı enine kullanarak gücünü efektif harcayan Beşiktaş esasen görece yumuşak bir orta sahaya sahipti.

Salih oyuna çekti!

Ancak Advocaat’ın takımı bu bölgeyi zorlayamayınca onlarda topu istedikleri gibi kullanabildiler. İkinci devreye haklı olarak İsmail’i kenara alıp Hasan Ali’yi gerçek mevkiine gönderen Fenerbahçe, skor zorunluluğu nedeniyle yumuşama riskini göze alarak orta sahaya Salih’i dahil etti. Bu da güçlü etki yaratamamış olsa da Fenerbahçe’yi oyuna çekti. Elbette bunda Tolgay- Oğuzhan ikilisinin düşen gücünün de etkisi yok değildi. Tolgay sakatlanıp yerine Necip girince Beşiktaş ‘Atibalı düzene’ de geri dönmüş oldu.

Son ana kadar

Şenol Güneş’in ofansif oyun kodlamasına sadık kalan Beşiktaş, son haftaların gözdesi Talisca’nın etkisizliğine rağmen oyunu son saniyeye kadar elinde tuttu ama fırsatları varken ikinci golü bulamadılar. Onca beklentiyle kurulmuş Fenerbahçe kadrosunun kırık dökük birkaç pozisyon dışında rakibini zorlayamamış olmasında ise şaşırtıcı bir yan yoktu. Zaten çoğunlukla böyle oynuyorlar!Galatasaray maçındaki gibi bir buçuk pozisyondan gol çıkarmayı beklediler ama bulamadılar. Adriano ile Lens’i kapatıp rakibini hiçliğe mahkum eden Beşiktaş rakibinin yapamadığını kendine yaptı.

Ne kaza ne panik

Dokuz kişi kalmış rakibine orta yaptırıp bir de o ortaya kendileri kafa vurdu. Bu durumu açıklamak için ‘kaza’ desek fazla hafif kaçar. ‘Panik’ desek bu kez dokuz kişi kalmış rakibin durumu tuhaf kaçar. En iyisi şimdilik böylece bırakmak! Bundan böyle başta Şenol Güneş olmak üzere Beşiktaş yönetimini acil bir görev bekliyor; bu golün travmaya dönüşüp takımı şampiyonluktan edecek bir ruh haline yol açmasını önlemek...

08 Mayıs 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Strese gerek yok!‘’

Başakşehir maçındaki düşük performansın etkisiyle Beşiktaş cephesinde bir gerilim gözleniyor. Sanki takım bütün sezonusallantıda geçirmiş gibi bir hava estiriliyor ortalıkta. Gerek yok buna... Neymiş, ‘Tosiç yok’muş!.. Sanki varken şikayetçi sayısı azmış gibi! ‘Atiba oynayacak mı?’ sorusu ise bir diğer korku kaynağı!..

Oynarsa ve iyi zamanlarındaki gibi oynarsa ne ala... Oynayamazsa yerine Necip var, Tolgay var. Sanılıyor ki, Atiba olmazsa, takım diz çöker. Futbolda böyle şey olmaz. Böyle olacağını düşünüyorsanız onca antrenmana ne gerek var? Lyon maçını hatırlayalım, Marcelo yerine Mitroviç vardı ama takım güçlü rakibiyle başabaş oynadı.

Olsa olsa Atiba bölgesine ikame edilecek oyuncuyla başka bir oyun oynanır ve bu da eskisinden çok daha kötü olmaz. Ayrıca bu, rakip için de bir ‘bilinmez’ olacağından onun ezberini bozmak için bir fırsattır da!

Garip bir ruh hali!

Görüyorum ki, ‘Hırvatistan Milli Takımı’nın gelecekteki stoperi’ diye kadroya dahil edilen Mitroviç’e Beşiktaş kalabalığının çoğunluğu burun kıvırıyor. Keza Atınç’a da... Kimse
düşünmüyor, ‘Bu kadar maç kazanan takıma idmanda kim yardım ediyor? Onlara kim seviye idmanı veriyor?’ Kendi oyuncusunu küçük gören garip bir ruh hali geziniyor ortalıkta!

Beşiktaş topu ele geçirdiğinde akışkan ve eforla oynayan bir takım. Abdullah Avcı hem bunu bildiği hem kendi de epeydir ‘top elde oynayan’ bir takım kurguladığı için Beşiktaş karşısında istediğini aldı. Futbolda böyle maçlar olacak ki,oyunun zevkine varılsın...

Fenerbahçe ise yapısal olarak farklı bir takım. Daha çok topu rakibe bırakıp, fırsat bekleyerek oynuyor. Yani iki ayrı düzen iki ayrı yapı üzerinden gereksiz bir tedirginlik yaratılıyor.

Beşiktaş daha becerikli

Atiba/Oğuzhan hattı da dahil Beşiktaş’ın ‘ön oyuncuları’ bireysel beceri açısından rakiplerine kıyasla daha önde görünüyorlar. Oyuna ritm kazandırıldığında ‘yetenek’li
oyuncular maçı çözen niteliklerine ulaşabiliyorlar. Bu nedenle baştan beri zaten var olan defansif tedirginliklerin Beşiktaş cephesinde gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorum.

Oyun gücünü sağlam savunma hattına borçlu olan Fenerbahçe’nin durumu bence daha ilginç. Onlar da Beşiktaş gibi ‘sabitler’inden yoksun çıkacaklar sahaya; Mehmet Topal
ve Şener. Bu da onların oynama biçimlerinde Beşiktaş’a göre daha köklü değişiklik anlamına geliyor.

Çok ilginç olacak

Yani Fenerbahçe rakibiyle karşılaştırıldığında biraz daha ‘Bilmediği, sınamadığı bir oyunu oynamak zorunda kalacak’ denebilir. ‘Sağ bek kim olacak, Topal’ın yerinde biri mi
oynayacak yoksa saha içi yerleşim mi değişecek?’ türünden sorular bence bilinmezliği artırdığı için maçı daha da ilginç kılıyor. Bu derbi de tıpkı son haftaların izlenir nitelikte maçları, Trabzon-Beşiktaş, Başakşehir-Beşiktaş gibi oyun kalitesi açısından belirli seviyeyi aşacak maçlardan biri olmaya aday...

05 Mayıs 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Her şeye rağmen Başakşehir!‘’

Abdullah Avcı ve öğrencileri tüm handikaplarına rağmen en iyi bildiği işi yaptı, birbirine yakın oynadı. Erken skor avantajıyla ev sahibi ekip, Beşiktaş’a pek de beklemediği bir yenilgi tattırdı.

İki stoperin yokluğu yetmez gibi takımın bankolarından Mahmut’tan yoksun kadro kurmak zorunda kalan Abdullah Avcı’nın işi zor görünüyordu. Yine de her zamanki gibi en iyi bildikleri şeyi yapıp, birbirlerine olabildiğince yakın durdular. Böylece dört yıldır geliştirmeye çalıştıkları organizasyonu da eksiklere rağmen test ettiler. Ceza sahası yayı ile orta saha yayı arasında zaman zaman 10 metreye kadar disiplin içinde birbirlerine yaklaştılar. Bu disiplin topu ele geçirmelerini sağlarken Beşiktaş’ı da en sevdiği şeyden mahrum bıraktı; tempodan!

Cengiz’in zerafeti...

İşin hücum yanına gelince! Bekler, Caicara ile Eren kanat olurken, kanatlar Cengiz ile Visca ceza sahası köşelerine inerek Beşiktaş müdafaasının yerleşimini bozdu. Beşiktaş daha ne olduğunu anlayamadan maç da 3-0 geldi. Cengiz’in ilk golde Marcelo’yu zarifçe ekarte edişi muazzamdı. İkinci golde Visca’nın vurmak yerine daha rahat durumdaki Adebayor’u görmesi de takım açısından bir o kadar kıymetli. İdeal kadrosuyla sahada olan Beşiktaş, girdiği şaşkınlıktan devre boyunca çıkamadı. Topu alamadığından tempoyu yükseltemedi ve temposuzluktan ‘oyuncu becerisi’ni devreye sokamadı. İki üç pozisyonda da karşılarına Volkan Babacan çıktı. Ama daha önemlisi Mossoro başta olmak üzere en yakın Başakşehirli oyuncunun Atiba’ya yaptığı baskıydı. Her daim takımın en iyisi olan Atiba bu nedenle ne top kesti ne de pas yapabildi. Bu da Beşiktaş’ı bilmediği bir oyuna zorunlu hale getirdi. Ne Cenk’e top indirebildiler ne de Talisca’ya şut için alan yarattılar. Quaresma ile çizgiyi zorlamaktan başka seçenekleri kalmadı.

Artık Demba Ba da var

İkinci devre Başakşehir’in biraz yorgunluk biraz skor avantajı nedeniyle rölantiye almaya çalıştığı oyuna Beşiktaş reaksiyon veremedi. Şenol Güneş oyuncu değiştirdi, saha içi yerleşimlerle oynadıysa da olmadı. Quaresma ve Gökhan Gönül dışında duruma ‘etkin itirazı’ olanlar çoğalmayınca Beşiktaş istediği tempoya bir türlü ulaşamadı. Neyse ki uzun sakatlıktan dönen Demba Ba gelecek maçlar için seçenek olabileceğini gösteren bir gol attı da skor değişti.

Lige değer katıyorlar

Bu maçta erken gelen rakip temposuyla gardı düşen Beşiktaş, önümüzdeki hafta oynayacağı Fenerbahçe maçına puan avantajının verdiği rahatlıkla çıkacaktır. Ancak o maç kupada olduğu gibi ‘gerilime kurban’ giderse işler zora girer ve ondan sonra oynanacak ve daha kolay görünen maçlar da zora girer. Ancak ben yine de Beşiktaş’ın bu kadro ve teknik ekiple o kadar savrulacağına ihtimal vermiyorum. Ligin en bilinçli ama uygulamada sorun yaşayan takımı Başakşehir ise Abdullah Avcı ile birlikte iki kulvarda yürürken, hem lige değer katıyor hem ülkede futbola bakış açısını değiştirmeye cüret ediyor. Emre Belözoğlu türü ‘sosyal problemleri’ elbette bunun dışında tutuyorum.

01 Mayıs 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI