‘’Tek gol riski!‘’
İki takım da esasen bilmediği, test etmediği bir oyunu oynamak için sahada. Top kapanı, pas yapanı olduğu kadar tempolu oyununu da borçlu olduğu Atiba’dan yoksun Beşiktaş’a karşı en güvendiği hat olan defansında ‘ters ayaklı’ bir sağ bekle sahaya çıkan Fenerbahçe! Yine de bu zaafların su yüzüne vurduğu bir ilk yarı olmadı. Ne, Atiba oynasa muhtemelen orayı baskılayacak olan Fenerbahçe Tolgay’ı karantinaya alabildi ne de Babel Hasan Ali’yi gerektiği kadar zorladı. Zaten zorladığı tek pozisyonda da Hasan Ali ancak Babel’in önüne yatarak durumu kurtardı. Öne çıkan ise iki takımın diğer zaaflarıydı; stoper Atınç ile milli takım sol beki İsmail Köybaşı! Atınç özellikle yüksek toplarda sürekli yerini kaybederken İsmail ile eşleşen Quaresma karşısında aradığından daha fazlasını buldu. Biraz dikkatli biraz da paylaşımcı olsa devrenin tamamında doğru oynayan Beşiktaş birden fazla gol bulabilirdi. Devre boyunca sahayı enine kullanarak gücünü efektif harcayan Beşiktaş esasen görece yumuşak bir orta sahaya sahipti.
Salih oyuna çekti!
Ancak Advocaat’ın takımı bu bölgeyi zorlayamayınca onlarda topu istedikleri gibi kullanabildiler. İkinci devreye haklı olarak İsmail’i kenara alıp Hasan Ali’yi gerçek mevkiine gönderen Fenerbahçe, skor zorunluluğu nedeniyle yumuşama riskini göze alarak orta sahaya Salih’i dahil etti. Bu da güçlü etki yaratamamış olsa da Fenerbahçe’yi oyuna çekti. Elbette bunda Tolgay- Oğuzhan ikilisinin düşen gücünün de etkisi yok değildi. Tolgay sakatlanıp yerine Necip girince Beşiktaş ‘Atibalı düzene’ de geri dönmüş oldu.
Son ana kadar
Şenol Güneş’in ofansif oyun kodlamasına sadık kalan Beşiktaş, son haftaların gözdesi Talisca’nın etkisizliğine rağmen oyunu son saniyeye kadar elinde tuttu ama fırsatları varken ikinci golü bulamadılar. Onca beklentiyle kurulmuş Fenerbahçe kadrosunun kırık dökük birkaç pozisyon dışında rakibini zorlayamamış olmasında ise şaşırtıcı bir yan yoktu. Zaten çoğunlukla böyle oynuyorlar!Galatasaray maçındaki gibi bir buçuk pozisyondan gol çıkarmayı beklediler ama bulamadılar. Adriano ile Lens’i kapatıp rakibini hiçliğe mahkum eden Beşiktaş rakibinin yapamadığını kendine yaptı.
Ne kaza ne panik
Dokuz kişi kalmış rakibine orta yaptırıp bir de o ortaya kendileri kafa vurdu. Bu durumu açıklamak için ‘kaza’ desek fazla hafif kaçar. ‘Panik’ desek bu kez dokuz kişi kalmış rakibin durumu tuhaf kaçar. En iyisi şimdilik böylece bırakmak! Bundan böyle başta Şenol Güneş olmak üzere Beşiktaş yönetimini acil bir görev bekliyor; bu golün travmaya dönüşüp takımı şampiyonluktan edecek bir ruh haline yol açmasını önlemek...
‘’Strese gerek yok!‘’
Başakşehir maçındaki düşük performansın etkisiyle Beşiktaş cephesinde bir gerilim gözleniyor. Sanki takım bütün sezonusallantıda geçirmiş gibi bir hava estiriliyor ortalıkta. Gerek yok buna... Neymiş, ‘Tosiç yok’muş!.. Sanki varken şikayetçi sayısı azmış gibi! ‘Atiba oynayacak mı?’ sorusu ise bir diğer korku kaynağı!..
Oynarsa ve iyi zamanlarındaki gibi oynarsa ne ala... Oynayamazsa yerine Necip var, Tolgay var. Sanılıyor ki, Atiba olmazsa, takım diz çöker. Futbolda böyle şey olmaz. Böyle olacağını düşünüyorsanız onca antrenmana ne gerek var? Lyon maçını hatırlayalım, Marcelo yerine Mitroviç vardı ama takım güçlü rakibiyle başabaş oynadı.
Olsa olsa Atiba bölgesine ikame edilecek oyuncuyla başka bir oyun oynanır ve bu da eskisinden çok daha kötü olmaz. Ayrıca bu, rakip için de bir ‘bilinmez’ olacağından onun ezberini bozmak için bir fırsattır da!
Garip bir ruh hali!
Görüyorum ki, ‘Hırvatistan Milli Takımı’nın gelecekteki stoperi’ diye kadroya dahil edilen Mitroviç’e Beşiktaş kalabalığının çoğunluğu burun kıvırıyor. Keza Atınç’a da... Kimse
düşünmüyor, ‘Bu kadar maç kazanan takıma idmanda kim yardım ediyor? Onlara kim seviye idmanı veriyor?’ Kendi oyuncusunu küçük gören garip bir ruh hali geziniyor ortalıkta!
Beşiktaş topu ele geçirdiğinde akışkan ve eforla oynayan bir takım. Abdullah Avcı hem bunu bildiği hem kendi de epeydir ‘top elde oynayan’ bir takım kurguladığı için Beşiktaş karşısında istediğini aldı. Futbolda böyle maçlar olacak ki,oyunun zevkine varılsın...
Fenerbahçe ise yapısal olarak farklı bir takım. Daha çok topu rakibe bırakıp, fırsat bekleyerek oynuyor. Yani iki ayrı düzen iki ayrı yapı üzerinden gereksiz bir tedirginlik yaratılıyor.
Beşiktaş daha becerikli
Atiba/Oğuzhan hattı da dahil Beşiktaş’ın ‘ön oyuncuları’ bireysel beceri açısından rakiplerine kıyasla daha önde görünüyorlar. Oyuna ritm kazandırıldığında ‘yetenek’li
oyuncular maçı çözen niteliklerine ulaşabiliyorlar. Bu nedenle baştan beri zaten var olan defansif tedirginliklerin Beşiktaş cephesinde gereğinden fazla abartıldığını düşünüyorum.
Oyun gücünü sağlam savunma hattına borçlu olan Fenerbahçe’nin durumu bence daha ilginç. Onlar da Beşiktaş gibi ‘sabitler’inden yoksun çıkacaklar sahaya; Mehmet Topal
ve Şener. Bu da onların oynama biçimlerinde Beşiktaş’a göre daha köklü değişiklik anlamına geliyor.
Çok ilginç olacak
Yani Fenerbahçe rakibiyle karşılaştırıldığında biraz daha ‘Bilmediği, sınamadığı bir oyunu oynamak zorunda kalacak’ denebilir. ‘Sağ bek kim olacak, Topal’ın yerinde biri mi
oynayacak yoksa saha içi yerleşim mi değişecek?’ türünden sorular bence bilinmezliği artırdığı için maçı daha da ilginç kılıyor. Bu derbi de tıpkı son haftaların izlenir nitelikte maçları, Trabzon-Beşiktaş, Başakşehir-Beşiktaş gibi oyun kalitesi açısından belirli seviyeyi aşacak maçlardan biri olmaya aday...
‘’Her şeye rağmen Başakşehir!‘’
Abdullah Avcı ve öğrencileri tüm handikaplarına rağmen en iyi bildiği işi yaptı, birbirine yakın oynadı. Erken skor avantajıyla ev sahibi ekip, Beşiktaş’a pek de beklemediği bir yenilgi tattırdı.
İki stoperin yokluğu yetmez gibi takımın bankolarından Mahmut’tan yoksun kadro kurmak zorunda kalan Abdullah Avcı’nın işi zor görünüyordu. Yine de her zamanki gibi en iyi bildikleri şeyi yapıp, birbirlerine olabildiğince yakın durdular. Böylece dört yıldır geliştirmeye çalıştıkları organizasyonu da eksiklere rağmen test ettiler. Ceza sahası yayı ile orta saha yayı arasında zaman zaman 10 metreye kadar disiplin içinde birbirlerine yaklaştılar. Bu disiplin topu ele geçirmelerini sağlarken Beşiktaş’ı da en sevdiği şeyden mahrum bıraktı; tempodan!
Cengiz’in zerafeti...
İşin hücum yanına gelince! Bekler, Caicara ile Eren kanat olurken, kanatlar Cengiz ile Visca ceza sahası köşelerine inerek Beşiktaş müdafaasının yerleşimini bozdu. Beşiktaş daha ne olduğunu anlayamadan maç da 3-0 geldi. Cengiz’in ilk golde Marcelo’yu zarifçe ekarte edişi muazzamdı. İkinci golde Visca’nın vurmak yerine daha rahat durumdaki Adebayor’u görmesi de takım açısından bir o kadar kıymetli. İdeal kadrosuyla sahada olan Beşiktaş, girdiği şaşkınlıktan devre boyunca çıkamadı. Topu alamadığından tempoyu yükseltemedi ve temposuzluktan ‘oyuncu becerisi’ni devreye sokamadı. İki üç pozisyonda da karşılarına Volkan Babacan çıktı. Ama daha önemlisi Mossoro başta olmak üzere en yakın Başakşehirli oyuncunun Atiba’ya yaptığı baskıydı. Her daim takımın en iyisi olan Atiba bu nedenle ne top kesti ne de pas yapabildi. Bu da Beşiktaş’ı bilmediği bir oyuna zorunlu hale getirdi. Ne Cenk’e top indirebildiler ne de Talisca’ya şut için alan yarattılar. Quaresma ile çizgiyi zorlamaktan başka seçenekleri kalmadı.
Artık Demba Ba da var
İkinci devre Başakşehir’in biraz yorgunluk biraz skor avantajı nedeniyle rölantiye almaya çalıştığı oyuna Beşiktaş reaksiyon veremedi. Şenol Güneş oyuncu değiştirdi, saha içi yerleşimlerle oynadıysa da olmadı. Quaresma ve Gökhan Gönül dışında duruma ‘etkin itirazı’ olanlar çoğalmayınca Beşiktaş istediği tempoya bir türlü ulaşamadı. Neyse ki uzun sakatlıktan dönen Demba Ba gelecek maçlar için seçenek olabileceğini gösteren bir gol attı da skor değişti.
Lige değer katıyorlar
Bu maçta erken gelen rakip temposuyla gardı düşen Beşiktaş, önümüzdeki hafta oynayacağı Fenerbahçe maçına puan avantajının verdiği rahatlıkla çıkacaktır. Ancak o maç kupada olduğu gibi ‘gerilime kurban’ giderse işler zora girer ve ondan sonra oynanacak ve daha kolay görünen maçlar da zora girer. Ancak ben yine de Beşiktaş’ın bu kadro ve teknik ekiple o kadar savrulacağına ihtimal vermiyorum. Ligin en bilinçli ama uygulamada sorun yaşayan takımı Başakşehir ise Abdullah Avcı ile birlikte iki kulvarda yürürken, hem lige değer katıyor hem ülkede futbola bakış açısını değiştirmeye cüret ediyor. Emre Belözoğlu türü ‘sosyal problemleri’ elbette bunun dışında tutuyorum.
‘’En keyifli maç olmaya aday‘’
İki takım da teknik adamlarının etkisiyle ülkedeki hakim tarz olan, ‘durağan futbol’a karşı bakış açımızı değiştirmeye gayret ediyor. Puan cetvelindeki yerlerinden bağımsız olarak söylemem gerekirse, tıpkı Trabzon- Beşiktaş karşılaşması gibi ligin en izlenesi maçlarında biri bizi bekliyor diye düşünüyorum. Talisca, Abobubakar, Quaresma, Oğuzhan, Tolgay gibi fark yaratan oyuncularının yanı sıra ve maçların ikinci yarılarını yüksek tempoda oynayan Beşiktaş ligin tartışmasız en zevk veren takımı. Maç içinde sık sık düzen değiştirseler bile arzularından ve tempolarından bir şey kaybetmiyorlar. Bu ayrıca rakibin önlem almasını da güçleştiriyor. En büyük handikapları stoper mevkiinde yaşadıkları istikrarsızlık...
Sadece skor değil...
Başakşehir ise geçmiş yılların ‘bekleyerek oynayan’ takımında çok uzakta. Değişen kadro yapısıyla birlikte hücumda her an herşeyi yapabilecek bir yapıdalar. Rize’de yaşananların ardından çıktıkları Fenerbahçe maçında bu bir kez daha gözlendi. İki takımın da goller atıp, yiyebileceği tempolu bir maç bizi bekliyor. Umarım, skor değil ama tempo ve arayış konusunda beni yanıltmazlar!...
‘’Başakşehir ucuz kurtuldu‘’
Başakşehir’in iki oyuncusunu kadro dışı bırakması önleyici ceza oldu. Yani onlar gibi daha vahşiyane davranmayan Volkan Babacan’a 1 maç ceza verilmesine neden olmuş bu.
Kulübün iyi niyet göstergesini baz almışlar. Volkan Babacan kupanın ilk ayağında yok. Bütün tartışmaların temel meselesi Emre ve taraftar arasındaki küfürleşme. Bu cezalar çok akla yatmayabilir. Ama hukuk cezaları verilirken veriler soğukkanlı değerlendirilir. Her ne kadar ülkede bu kararlar hep kafa karıştırsa da durum böyle. Yalçın Ayhan’ın yokluğu sıkıntı olacak ama Abdullah Avcı daha büyük hasarlar alabilecekken bu onarımı bir şekilde halledecektir. Başakşehir genel olarak bu olaydan ucuz kurtuldu
‘’Tek rakibi kendisi!‘’
Kartal, oyun istikrarını sağlayamayıp, ezberlenmiş oyunları uygulamasa da eforu sayesinde kazanmayı bildi. Beşiktaş’ın moral seviyesi, oynama becerisi, puan cetveli diyor ki: “Beşiktaş’ın elinden şampiyonluğu ancak Beşiktaş alır”.
Kadrolar açıklandığında görüldü ki, Beşiktaş ‘tek kanatlı’ydı, sadece Babel. Ancak uzun süredir yan yana görmediğimiz Oğuzhan/Tolgay ikilisinin sahada oluşu oyun merkezinin her zamankinden daha öne taşınmasına yol açtı. Bu da Quaresma’nın yokluğunda Gökhan Gönül’ü, en azından maçın ilk 25 dakikasında, etkili iş yapamasa da bir kanat oyuncusuna dönüştürdü. Elbette ‘oyun merkezi’nin önde oluşu rakip üzerinde baskı kurmanızı kolaylaştırıyor ancak bunun için güvenli bir defans bloğu da aynı oranda ihtiyaç. Çünkü arkada ister istemez geniş alanlar kalıyor. Marcelo, geriden oyun kurma işini üstlenince arta kalan o koca alanı Atınç’ın savunmasını ummak fazla iyimserlik olurdu ki,
Magaye Gueye pasından gelen Roni golü de bunu kanıtladı. Harcadığı efora, attığı gole, sahada işgal ettiği alana rağmen Beşiktaş’ın ilk 30 dakikada oyunu ele alabildiğini söylemek zor olurdu.
Quaresma’yla tempo arttı
Bu nedenle ilk golü kuran Tolgay ile Oğuzhan pozisyon değişikliğine gitti, Talisca da Gökhan’ın önüne sağ açığa!.. Yani Oğuzhan’ın yeri hariç ‘bildik düzeni’ne en yakın haline. Ancak baskılı, arzulu, arayıştaki oyununa rağmen ilk yarı verimli ve yaratıcı olduklarını söylemek güç. Adana ise o baskıya rağmen sükunetle kendini savunup yakalayabileceği fırsatları gözledi... İkinci devreye ‘geminin temel direği’ Atiba yerine Quaresma ile başlayınca oluşan yeni düzen Beşiktaş’a biraz daha tempo yükledi ve bu da ilkinde olduğu gibi golü getirdi. Tolgay’ın müdafaaya sırtını yaslamış bekleyen Talisca’yı görmesi yetti. Ancak savunma hâlâ sıkıntılıydı hele ki Atiba’nın yokluğunda. 65’e kadar Fabri neredeyse kurtarış yapmadı ama iki gol yenmişti bile. Attığı iki golü de ortadan gelen organizasyonlardan bulmuşken ikinci devreyi sürekli kenarlardan oynamaya çalıştı Beşiktaş. Üstelik Babel de ‘görünmez oynarken’. Ne var ki, topu Aboubakar’a indiremedikçe zaten sükunetle oynayan Adana’yı iyice oyuna ortak etti. Beşiktaşlılar, “Kayseri maçına döner mi
acaba?” diye düşünmeye başlarken duran toptan arka unutulan ya da diğer deyişle oraya sızan Tosiç, bir stoper için pek övünülecek bir yanı olmasa da gözü kapalı halde kafa vurarak (!) golü yaptı.
Savunma zaafiyetleri
Saha içi gelişmelere göre oyuncuları sürekli pozisyon değiştirdiğinden Beşiktaş ‘oyun istikrarını’ sağlayamayıp ‘ezberlenmiş oyunları’ uygulayamadıysa da eforu sayesinde maçı
kazanmayı bildi. İki takımın ligdeki yerleri göz önüne alındığında Adana’yı bu kadar oyunun içine çeken tavrın Beşiktaş’ın savunma zaafiyetleri olduğu açık. Bir tercih yapıyor Şenol Güneş; beceriyi, tempoyla birleştiriyor ve savunma eksiklerine rağmen her maça talip oluyor. Bu da Beşiktaş’ın ligdeki farkını oluşturuyor. Ama unutmayalım bu lig de buna fazlasıyla izin veriyor!.. Ligdeki gelişmeler, Beşiktaş’ın moral seviyesi, oynama becerisi, puan cetveli diyor ki, “Beşiktaş’ın elinden şampiyonluğu ancak Beşiktaş alır!”
‘’Beşiktaş ruhuyla‘’
Bir teknik adam için ‘maçı kazanacak tek kadro’ya sahip olmak zor bir durum. Beşiktaş ve Şenol Güneş ne yazık ki bu vaziyette. Kazanmak zorunda olunan bir maç ve kenarda ofansif katkı verecek nitelikte oyuncu yok! Yani ne yapacaksan sahadakilerle yapacaksın. Oyunu Atiba/Oğuzhan’ın önünde ve skora dönük oynamak mecburiyetinde. Çünkü iki takım da ‘gol atar ama gol yer’ görüntüde.
Problem çözme ustası
İlk 15 dakika içinde öyle de yaptı Beşiktaş, üç kez kaleyi yokladı. Ancak Tollisso’nun gol yapamadığı pozisyonun ardından Lyon, Beşiktaş’ın müdafaa hattına santim santim yaklaşmaya başlamıştı ki, bu sezonun problem çözme ustası Talisca’nın golü geldi. Bundan sonra Beşiktaş’ın ipleri ele geçirmesi beklenirken Lyon en iyi bildiği hücum organizasyonunu gerçekleştirdi. Beşiktaş’ın güvenli bölgesi Atiba/Oğuzhan ile tedirginlik duyulan stoperler arasındaki ‘havuz’da Gonalons ile girilen ‘al-ver’ler sonunda Lacazette’le golü buldu. Oysa ilk maçta bu alan Mitroviç öne sürülerek uzun süre başarıyla savunulmuştu. Devamında golün de güveniyle daha rahat hücum etmeye başladı rakip ve devre bitimine kadar iki üç ciddi pozisyon buldu.
Özel oyuncu Talisca
Bilinir, Beşiktaş, ligde genellikle ikinci devreleri daha iyi bir takımdır. Şenol Güneş, Talisca’yı biraz öne, Cenk’in yanına gönderince devreye heyecan veren ataklarla başlandı. Özel oyuncu Talisca da Adriano’nun ortasında maçı bir kez daha süslemekte gecikmedi. Beşiktaş öne geçince oyunu ‘söndürmeyi’ başardı. Bunu da elinde tuttuğu topu hücum bölgesine istediği gibi aktaramasa bile başta Talisca olmak üzere ön oyuncularının her an skor yapabilme potansiyelleriyle sağladı. Bu tehdidin kendisi bile rakibi geri itmeye yetti!. Tam da bu nedenle o çok korkulan Beşiktaş müdafaası Diakhaby’nin öne çıktığı bir iki pozisyon hariç ciddi pozisyon hatası yapmadı. Evet, Lyon pozisyon buldu ancak bunu daha çok defansın hatasına değil onların becerisine bağlamak doğru olur. 90’da Lacazette’le buldukları pozisyon da buna dahil elbette!..
Mecburen kontratak pususu
Maç uzayınca ‘gençlik’ ile ‘olgunluk’ arasındaki fark belirleyecekti sonucu. Fiziksel olarak güçlü Lyon orta sahaya yerleşip oyuna el koymaya çalışırken kaslardaki son enerjiyle direnen Beşiktaş mecburen kontratak pususuna yattı. Onlardan birinde de sahanın en iyisi, Talisca, en kötüsünü yaptı!.
Bu, seçeneği sınırlı kadroyla Beşiktaş tarihiyle, ‘ruh’uyla, aklı, cesareti, temposu, heyecanıyla yapılmaması gereken ne varsa hepsini yapmaya çalıştı. Fabri kurtarır, Mitroviç korkulan seviyenin üzerinde kalır, Atiba her zaman olduğu seviyeyi korur, Talisca bonservisinde neden o kadar para yazdığını gösterirken diğerleri de onlara eşlik etti. Son olarak penaltılar gerekiyordu, onu da yaptılar, iki stoperinki hariç!.
‘’Göz Göz yaralı‘’
Geçen haftalarda Mustafa Denizli, “Bu ligdeki heyecan Süper Lig’de yok” mealinden bir şeyler söylemişti. Hedefler ve yarışanlar açısından düşünüldüğünde Denizli’nin haklılık payı olduğu söylenebilir. Ancak ‘beceri’ ve ‘oyun kalitesi’ açısından düşününce aynı şeyleri söyleyebilmek mümkün değil. Dün ‘kümede kalma mücadelesi veren’ bir takım olarak Bandırma, ilk devre boyunca bu ‘mücadele etme’ sözünün hakkını erdi. Mustafa Uğur ile ilk maçına çıkan takım önce Göztepe’nin sadece sağ kanadı kullanmasına izin verdi. Rakibini burada etkisiz hale getirip, ikinci bölgeyi tek toplarla geçerek Göztepe ceza sahasına çok adamlı hücumlar düzenledi.
Devrede fark olabilirdi
15 ve 20. dakikalarda bulamadığı golü 22’de Üstün’le buldu ve devamını da arayıp durdu. Bandırma devreyi 3-4 golle tamamlayamadıysa bu doğrudan ‘beceri’ ve ‘kalite’ ile ilgiliydi. Buna karşın bir pozisyon hariç devreyi neredeyse rakibinin peşinden koşarak geçiren Göztepe ‘takım bütünlüğü’ ve ‘oyun aklı’ndan çok uzaktı. Benim açımdan en tuhafı ise devreyi beklemeyip sakat gibi görünmeyen Tayfur’u 44. dakikada oyundan alarak ‘mini bir otorite gösterisi’ yapan Yılmaz Vural’ın tutumu oldu!
Kaleciler konuştu
İkinci devrenin hemen başında Doğan’la ikinci golü bulan Bandırma o andan sonra anlaşılmaz bir telaşa kapıldı! Yine de fark olmadıysa bunu Beşiktaş’tan tanıdığımız Günay’ın performansına bağlamak gerek. Aynı oranda kurtarış yapmasa da kritik müdahalelerle gole izin vermeyen diğer kaleci Okan Kocuk’u da bir kenara not etmeli. Puan durumunu bilmeden maçı izleyen biri hangi takımın düşmemeye hangisinin ‘Play- Off’a oynadığını şaşırabilir. Öyle ki yukarıyı zorlayan Göztepe maç boyu bu ligin vasat takımı görüntüsündeyken, Bandırma daha arzulu ve disiplinli görüntüsüyle rakibine karşı fark yarattı.