Arama

Popüler aramalar

‘’Kazanmaya yetecek kadar oynamak!..‘’

Futbolda oyuncu becerisi, taktik disiplin, kadro derinliği gibi belirleyicilerin yanısıra ‘alışkanlıklar’da önemli parametredir. Takım omurgasının temel unsuru Oğuzhan’dan yoksun Beşiktaş ayrıca bir ilk olarak stoper Medel ile sahadaydı. Bunun ‘alışkanlık’ açısından sıkıntı yaratacağı düşünülse bile ligin ‘iyi kapanan’ zor takımlarından Konya karşısında böyle bir zaafiyet göze çarpmadı. Aksine, Tolgay oyunu kurgularken hayli rahattı. Medel ise kimi zaman dengesini kaybetse de ciddi sıkıntıya neden olmadı. Bunun bir nedeni ezberlenmiş takım kurgusu ve yüksek tempo arayışıysa diğeri de zor tatmin olan Şenol Güneş’in çıtayı her daim yukarı iten tutumudur.

Tolgay/Talisca ikilisi ilk yarı boyunca oyunu enine başarıyla genişlettikçe saha Beşiktaş için son derece kullanışlı hale geldi. Kanat oyuncuları topu kolayca Konya ceza sahası çevresine taşıdı. Ancak ‘orta kalitesi’ sorunu vardı. Örneğin Quaresma son işe kadar her şeyi doğru yapsa da golde Caner’e verdiği pas dışında efektif değildi. Keza Babel de öyle..

Zor periyot başlıyor

Mücadele ve temposu iyi ancak pozisyon açısından verimsiz ilk yarının ardından Konya oyunu çok adamla öne taşıdı. Kimi zaman 6-7 oyuncuyla hücuma gittilerse de iki üç cılız şut girişimi dışında etki yaratamadılar. Beşiktaş ise ilk yarıdaki çeşitliliğin aksine fazlasıyla Quaresma ayağına bakan bir havadaydı ve o da 66’da üç kişini arasına dalıp o bakılan ayağını konuşturdu!.

Yaş ortalaması 30 olan Beşiktaş üç maçlık zor bir periyoda giriyor. Tempoyu taraftarını alıştırdığı seviyenin altında tuttuysa bunu biraz da gelecek günler için ‘enerjiyi kontrollü harcama planı’na bağlamak doğru olur. Elbette Konya’nın direncini de unutmadan.

19 Eylül 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tecrübe, düzen ve disiplin!..‘’

Bu gruptaki takımların hepsi sonuç ne olur bilinmez ama kafa kafaya oynayacak kadrolardan kurulu. O nedenle, nere de oynanırsa oynansın tüm maçlar her sonuca aç ık olacak. Geçen sezon yaşadığı Şampiyonlar Ligi tecrübesi Şenol Güneş’e ‘yapılacaklar/yapılmayacaklar listesi’ çıkartmıştır muhakkak. Bu nedenle Beşiktaş, hücum etme konusunda de plasmanda oy nanıyor olmasına rağmen ilk yarı boyunca hiç sıkıntı yaşamadı desek yeridir. Oyunu sağdan sola, soldan sağa genişleterek hem Po rto’yu enine açtılar hem de Cenk ve Ta lisca’yı gol pozisyonlarına davet ettiler. Böylece top kontrolünü sürekli ellerinde tutup ‘modern takım savunması’nın da esasen nasıl yapılması ge re ktiğini gö sterdiler. Atiba/Oğuzhan me rkezli ezberlenmiş oyunlarla ilk ya rım saatte iki gol çıkardılarsa bu takımın kend i oy ununa olan güve niyle açıklanır sanırım.

Oyunu öne taşıdı!

Topu sahanın nere sinde ele geçirirse geçirsin Beşiktaş yüzünü takım olara k ileri dönünce her defa sında Porto için tehlike çanları çaldı. Hele 25 ile 40 arasında orta saha çizgisini kapata rak öyle işler ya ptılar ki bizim ligde bile bu denli rahat değillerdi. Bu dilimde yaşananlar ikiden fazla golü hak ediyordu. To siç’in dengesizliğinden ye nen gole rağmen ilk devrede disiplinli oy un anlamında rakibinden uzak ara öndeydiler. Lakin Sergio Conceiçao, ikinci devreye orta sahayı yeniden şekillendirerek çıkınca Porto oyunu öne taşıdı. Onlar adına oyunun boyu ister istemez uzadıysa da Beşiktaş iyice gömülünce ra kibin handikapına rağmen topu uzun süre öne taşımak mü mkün olamadı.

Futbol kültürümüze...

İlk devredeki ‘takım savunması’ da yerini ‘ceza sahası savunması’na bıraktı. Oğuzhan/Medel değişikliğinin ardından topu rakibe bıraks a da ta nsiyonu tutmayı başarıp ‘pusuya yattılar.’ Fırsat da 86’da geldi ve çok az hata yapıp rakibini daha fazla hataya zorlayan Beşiktaş, “Bu grubun birinciliğine adayım” dedi ve her oyuncusuyla ge çen sene Şampiyonlar Ligi’nden ne çok şey öğrendiğini gösterdi. Ve son bir soru! Tribünlerin Quaresma’ya gösterdiği teveccüh, birbirini düşman ilan etmeye dünden hazır bizim futbol kültürümüze bir şeyler katar mı dersiniz?..

14 Eylül 2017, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tarz değişikliği!‘’

Bir teknik adamın sahada takımına yaptırabilecekleri elindeki kadronun yapabilecekleriyle sınırlıdır. Şenol Güneş, Trabzon yıllarından bu yana gerek ‘izlemeye değer oyun’ gerek ‘oyuncu geliştirme’ konusunda ülkemizin parmak ısırtan teknik adamıysa bunda elindeki oyuncuların da azımsanmayacak katkısı vardır. Beşiktaş başta olmak üzere ülkemizdeki takımların ‘kronik stoper sorunu’ olduğu bildik durumdur. Pepe’nin gelişiyle defans dörtlüsüne akıl, tecrübe ve güç katan Beşiktaş’ta dikkat çekici bir gelişme oldu. Ekibin ‘tarzı değişti.’ Takım, geldiği günden bu yana ‘bağımlısı olduğu’ Atiba’nın yokluğuna rağmen maçı ilk 30 dakika Karabük ceza sahası önünde oynadı. Pepe’nin sağladığı güvenle iki marifetlisi Oğuzhan ile Tolgay oyun kurmada daha rahat ve daha yaratıcıydı. Bu nedenle önlerindeki Talisca’yı devre boyunca üç dört gol pozisyonunun içine attılar. Hele ki 10. dakikadaki Babel/Negredo/Talisca arasındaki tek pasa dayalı sonuçsuz kalan hücum organizasyonu devrenin zirvesiydi. Ancak ardından Beşiktaş’ın düşen temposuna bağlı olarak oyun da duruldu. Çünkü Lens ve Negredo arka blokta geliştirilen zenginliği çeşitlemek ve sürdürmek için takıma yeterince yardımcı görünmedi.

Öyle bir hata yaptı ki...

İkinci yarıda da Beşiktaş tempoyu yükleyemeyince Erkan Sözeri’nin Karabük’ünün direnci arttı. Önce kaçan penaltı ardından Tosiç’in, dengesiz ve gereksiz müdahalesiyle kendini attırması Quaresma’nın ardından oyuna ikinci neştere hazırlanan Şenol Güneş’in elini kolunu bağladı. Durumu takımı lehine çeviren Sözeri takımı yavaş yavaş ve planlı biçimde öne çıkarmaya başlarken Beşiktaş santrfor söküp yerine Cenk’i değil stoper almak zorunda kaldı. Lakin Karabük bir çıkışta öylesine bir hata yaptı ki, Oğuzhan tek pasla Babel’e golü yaptırıp ikinci devre tek pozisyona giremeyen Beşiktaş’a maçı kazandırdı. İkinci devre Necip, Fabri, Pepe takımlarını ayakta tutan isimlerdi.

Eğitim şart!

İki kısa not!.. Milli takım hocasının yetersiz bulduğu sol bek Caner, gerekçesini analiz edemeyeceğim tuhaf bir kibir içinde. Ülkede hakeme ‘dayılanma tarzı’nın bayraktarlarından. Gereği yok. Malum, memleket bir çok mevkiye oyuncu yetiştiremediği gibi stoper de yetiştiremiyor. Bu nedenle onca takım gezdirilen kerameti kendinden menkul Dany de buz gibi penaltı da ister istemez kendini ‘makbul futbolcu’ yerine koyup hakeme kabarıyor. Futbolcuyu hakeme karşı oyun konusunda eğitemezsek performans konusunda eğitilmelerini beklemek nafile olur.

10 Eylül 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bazen rüzgar senin için eser‘’

Futbol da her takım sporu gibi toplu olarak sahada ne yapacağını bilme oyunudur. Bilirsin, uygulayamazsın o ayrı ama ‘bilmek’ esastır. Bir o kadar önemli olan da ‘kiminle, neler yapabileceğini bilmek’tir. 22. dakikada Modric’in topu 60-70 metre sürerek ceza alanımızın önüne getirdiği ancak sonuçsuz kalan pozisyon çok şey anlatıyordu. O anda ön taraftaki dört oyuncumuz orta saha yuvarlağı civarında olan biteni uzaktan izliyordu! Yani ‘savunma bilgisi’ geçer not alamamıştı. Bilinir, ülke üç dört yıldır ‘koşu mesafesi’ tartışıp durur. Münazarayı da çoğunlukla kazananlar ‘faydalı koşu’cular olur. Haklılar da! ‘Yabancı tekaütler ligi’nde başka ne tartışılır? Dünyada olan biteni tıpkı o dört oyuncumuz gibi uzaktan izleyip durmamız da bu baptandır!

Kazanma mecburiyeti

Biraz eleştirilerin etkisi biraz ‘kazanma mecburiyeti’nin zorlamasıyla ofansif yanı güçlü oyunculardan kurulu Türkiye, topu ele geçirmekte zorlandıkça Kovacic/Modric merkezli atakların çoğu ürkütücü oldu. Zaten bir arada oynama sorunu olan oyuncularımızın ayaklarının ilk yarıda birbirine dolanmasının diğer nedenleri ise; savunma zaafiyeti, alışkanlıkların gelişmemiş olması, bizdeki her oyuncuya karşı karşıda bir parmak daha üstününün bulunması, moralimizin bozukluğu, toplum olarak her koşulda birbirimize duyduğumuz manasız öfke gibi nedenleri sıralayabiliriz.

Modric’i izledik!

İkinci devreye topla daha haşır neşir çıktıysak da 55’ten sonra orta sahayı Modric’le ‘huzur içinde geçen’ Hırvatistan takımı yine gol pozisyonlarına girip durdu, biz de hep birlikte izledik! Neyse ki, 75. dakikada ‘o an’ geldi!. Oğuzhan pas vermek yerine şut attı, kaleci Subasiv dışarı tokatlayamayıp Cenk’e indirdi ve maçın rengi değişti. Topu tekrar ele aldık. Ardından Lucescu orta sahayı sertleştirip maçı kazasız tamamlamayı sağladı. Sonuçta, anlatıcı Melih Gümüşbıçak’ın sık sık tekrarladığı gibi ‘derin bir nefes aldık’. Finlandiya’nın İzlanda’yı yenmiş olması da umudumuzu bir sonraki maça taşıdı.

06 Eylül 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Oyuncu mucizesi bekleyen ülke!‘’

Konu Milli Takım olunca tartışma ‘O mu oynasın, bu mu oynasın?’da düğümlenir. Çünkü, ülkede ‘futbol tarzı/ekolü’ olmadığı için bütün iş, oyunculardan bazılarının bireysel performanslarına dayalıdır. Hal böyle olunca da ‘mucize beklemek’ten başka seçenek kalmaz. Güzide ülkemiz onca yılını adı ‘Türkiye Futbol Direktörlüğü’ olan ancak içinde ne olduğunu kimsenin bilmediği bir makamı gözleyerek geçirdi. Sonuç; her anlamda fiyasko. Akabinde, yıllardır süren boğuşmalar nedeniyle itibar yitirip, halkın önemli bölümünün desteğinden uzağa düşen milli takımın başına ülke futbolunun yıllardır kurtarıcı olarak bellediği/beklediği Mircea Lucescu getirildi!..

Sorun topal değil

O da ülkeye adım attığı günden bu yana açtığı her başlıkla zaten ‘düşünsel zavallılık’ içinde olan futbol ortamını iyiden iyiye münakaşaya gömdü! Dört maçlık kritik serinin ilk adımına stoperde Mehmet Topal’la çıkarak son Avrupa Şampiyonası’ndan bu yana hepimizin tecrübe ettiğini bir kez de o tecrübe etmek istedi! Tamam, teorik olarak Topal ‘geriden oyun kurar’ ama soru şu; ortada ‘kurulması planlı bir oyun var mı?’. Sorun elbette tek başına Topal değildi. Hocanın, rakip müdafaanın önündeki Stepanenko’ya dikkat çektiğini okumuştuk. Ancak gerçek dikkat çekici olan bizim savunma dörtlüsü ile önlerindeki hat arasındaki o derin boşluktu. Cengiz/Emre/Hakan/Ozan/Tolga kalabalığının arkası Ukrayna’nın oyun alanı olunca işler çıkmaza girdi ve zaten sıkıntılı olan bizim müdafaanın tüm defoları ortaya saçıldı.

İlginç tercihler

Lucescu, Avrupa’nın en zor liglerinden Bundesliga kültürü olan oyuncuların yerine bizim ligin gediklilerini tercih etmişti. Durum şöyle de açıklayabilir miyiz? Oğuzhan sorununda olduğu gibi, takımı kurarken federasyon bürokrasisi ve ülkenin grift ilişkileriyle baş etmekte zorlandı ve Dünya Kupası şansı olmadığını da görünce gelecekteki takımı için ‘yardımlarına teşekkür edilecekler listesi’ çıkardı!.. Çünkü, gruptan çıkamazsa kimse ona bir şey diyemez ve o da bunun konforuyla ‘cesur oynadı’. Beri yandan yanıtlamamız gereken bir soru daha: ‘Başta sağ ve sol bek olmak üzere çoğu bölgeye oyuncu yetiştiremeyen bir ülke hala yeni bir mucize bekliyorsa hakikaten Dünya Kupası’na gitmeyi hak ediyor mu?’

03 Eylül 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Luce'yi kendimize benzettik!‘’

Kulüp organizasyonlarından, transfer politikalarına kadar genel olarak futbol politikamız epeydir zaten tuhaf! Milli takım özelinde ise bu ‘tuhaflık zinciri’ yıllardır sürmekte. Son gelişme de bu tuhaflıklardan sadece biri. “Oğuzhan Özyakup neden milli takıma alınmamıştı?” bir soru olarak orta yerde dururken “Neden durduk yere alındı?” gibi bir sorumuz daha oldu.

Lucescu’nun futbolcuyu ‘unuttuğunu’ düşünmediğimize göre son tasarrufun pekala ona değil ‘sosyal’ ya da ‘konvansiyonel medya’ baskısını göğüsleyemeyen TFF yönetimine ait olduğunu düşünebiliriz.

Çünkü ben bu notu yazana kadar tatmin edici bir açıklama okumamıştım. Eğer böyleyse, ülkemize gelen yabancı futbolcu ya da teknik adamları kendimize benzetme konusundaki ‘başarılı grafiğimiz’ dimdik ayakta demektir. Şimdi önümüzdeki soru şu; “Milli takımla 4 maç için sahaya çıkacak on birleri kim belirleyecek?” Ve elbette buna bağlı bir soru daha, “Mircea Lucescu mu?..”

29 Ağustos 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Doğru plan güzel sonuç‘’

Bizim liglerde futbol iki ayrı tipte teknik adam ekolü üzerinden kapışıyor; ‘alışkanlık’ ve ‘düşünce’. Dün akşam ‘düşünce’nin iki ayrı te msilcisinin idaresindeki takımlar karşı karşıyaydı. Kağıt üzerinde Abdullah Avcı’nın idaresindeki takım hem Avrupa macerasındaki tutumu hem de ev sahibi olması hasebiyle önde görünüyordu. Lakin futbol bu tip ‘ön belirlemeleri’ boşa çıkarmasıyla tanınan oyundur.

Ofansif anlamda renk geldi

Konyaspor’un sol beki eski Başakşehirli Ferhat Öztorun’un bireysel zaafiyetleri Abdullah Avcı’nın planlarının öncelikli saldırı noktasıydı. İlk yarı sürekli o tarafa yüklenip durdular. Ancak hücum ederken Mustafa Reşit Akçay’ın hazırladığı planları kolaylıkla icra edebilen Konya ayağa oyunla çıkan rakibini aynı yöntemle geri itince maça ofansif anlamda renk geldi. Top bir o ceza alanına bir bu ceza alanına gidip geldi. İkinci yarıda da Başakşehir bildik hücumlara kalkışınca Konya’nın bunları savuşturması zor olmadı ancak 58. dakikada Visca-Adebeyor-Elia üçgeni, adeta lunaparklardaki langırt becerisinde bir gol yaptı.

Buradaki temel dinamik Adebayor’un bedeni ve atletizminin tüm özelliklerini kullanıp topu önde tutarak işlevsel hale gelene kadar saklamış olmasıydı. Devamında da oyunu süsleyen ‘pas artı pas’ı yapıp topun nasıl idare edebilebileceğini herkese gösterdi... Lig ortalamasını yükseltir Reşit Akçay’ın elinde ofansif zenginlik kazanmış görünen Konyaspor, gol için herşeyi ya ptı ancak bulduklarında biraz geç kalmışlardı. Onlar da tıpkı Başakşehir gibi golü yapmanın türlü derslerine çalışmış görünüyorlardı. Ancak gole ihtiyaç duydu klarından tam da Başakşehir’in beklediği alanları rakibe bıraktılar ve Avcı’nın takımı bunu reddedecek türden bir takım değildi... Neticede iki hoca sayesinde modern futbolun mekaniğine uygun bir maç izledik. Maç, lig ortalamasının yükseltilmesi için önemli verilere sahipti. O nedenle bu model metodolojik olarak çoğa ltılabilirse ülkede oyun ve oyuncunun gelişimi için doğru bir başlangıç noktası bulunmuş olur.

28 Ağustos 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kazanmak yetmez!‘’

Sonuç ne olursa olsun, futbol tribünüyle güzel. İlk haftadaki o ‘seyircisiz’ manasızlığına karşı dün akşamki cümbüş... Bir de Bursa taraftarı tribünde olabilseydi... Kısaca futbol tribünsüz tatsız bir oyun. Onu bilir onu söylerim.

Beşiktaş önceki yıllara göre ligin başı düşünüldüğünde ‘daha geride görünen’ bir takım. Artık sahaya sürdüğü kadronun herhangi bir sırrı kalmadı! Rakip takımın hocasından sahadaki oyuncusuna kadar herkes Beşiktaş’ta kimin ne yapabileceğini artık ezbere biliyor. Dünkü maçın ilk yarısında da bu açıkça görüldü. Duran toptan gelen gol dışında rakip kaleye inme konusunda tek seçeneği sadece Quaresma ortaları olunca, Bursaspor onlar için işleri ister istemez zorlaştırdı. Kaldı ki, Quaresma da tıpkı Atiba gibi ömür denen şu yolda bir yıl daha yürümüş biri.

Duran toplarla kazandılar

Milli takıma seçilmeyen Oğuzhan da ‘herhangi bir orta saha oyuncusu’na dönüşünce Beşiktaş ilk yarı aksiyonu açısından vasata geriledi. Görüldü ki Bursaspor geçen sezon ki ataleti üzerinden atmış. Yaratıcı değilse de dengeli bir düzene terfi etmiş durumdalar. Bunu da ‘çevik’ ve ‘çabuk’ça attıkları golle kanıtladılar.

Son iki sezonu ritmini bulmuş olarak öne doğru oynayarak şampiyon olan Beşiktaş’ı yavaşlatmak için yapılacaklarını oyunu durdurmadan yapan Bursa, uzun süre planladığını becerdi. Beşiktaş’ın ön ekibiyle olan bağını kopardı ve tehlikeyi kalesinden uzakta tuttu. Ancak ikinci duran topta da ilkinde olduğu gibi alana adam dolduran Beşiktaş, Atiba’yla golü bulup maçın kontrolünü eline aldı. Bursa da oyunu zorlayamayınca orta sahada birbirine yaklaşınca Beşiktaş maçı tehlike sınırına yaklaşmadan tamamladı.

Pozisyon sıkıntısı

Milli takım arasına minimum hasarla giren Beşiktaş, Şenol Güneş’in planladığını telaffuz ettiği ‘geç form tutma’ konusunda taraftarını tatmin edemese de istediğine puan açısından ulaştı. Şimdi Negredo, Medel ve Lens’in takıma monte edildiğinde neler olabileceğini hep birlikte göreceğiz. Şampiyonlar Ligi’nde görece dengeli bir gruba düşen Beşiktaş, iki yarışı da dengeli götürebilme adına pozisyon bulmakta zorlandığı bu maçı kazanarak lig için ‘zamana duyduğu ihtiyacı’ kazandı. Ancak stadyuma gidenler gördüklerinden memnun kaldı mı, o bir soru işareti. Bilinir artık sadece ‘kazanmak’ değil ‘nasıl kazandığınızında önemli olduğu zamanlar’da yaşıyoruz.

27 Ağustos 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI