Arama

Popüler aramalar

‘’Tosic ipten aldı!‘’

Futbolun mühim kavramlarından biridir ‘devamlılık’. Takımları büyük kılan da sadece maç kazanmaları değil belirli seviyelerde kaldığı sürelerdir. Bu nedenle Başakşehir ‘devamlılığı’ nerede sağlayacağına karar vermiş ve UEFA gibi ‘tecrübe kazanacağı’ kulvarı takımı geliştirmeye ayırmış. Belli ki gerçek takvim lige ayarlı. Bu nedenle dinlenecekleri dinlendirmiş olarak tam kadro sahadaydılar. İlk yarım saat içinde Beşiktaş yarı sahasında rakip savunma içinde açtıkları ‘pencerelere’ indirdikleri toplarla doğru oynadılarsa da ciddi tehlike yaratamadılar. Ancak bu yöntemle sürekli topu kapmaya zorladıkları Beşiktaş’a da oyun kurma fırsatı vermediler.

Quaresma’nın ayağına bakıyor

Görünen Beşiktaş 30’dan sonra oyunu öne almaya başlayınca Başakşehir de baştaki iştahını yitirip, oyun esnekliğini kaybetti. Titiz takım savunmalarının hata payını düşürmesi nedeniyle önceki akşam ki derbiye göre zevkli geçmeye aday maç da ilk yarı boyunca ülke vasatını aşamadı.

Caner’in küfürleri...

İkinci devre ilkini aratan tempoda başlayınca maçın gidişatı iki takım için de gelip bir klişeye dayandı; “İyi oynamadığın maçı da kazanmayı bileceksin”! Tamam da bu oyunla nasıl olacaktı? Durumu “Beşiktaş maç seçtiği için kazanmayı da unuttu”yla mı açıklarsınız yoksa “Başakşehir tempoyu düşürerek Fenerbahçe gibi maçı kazanmayı hedefledi” mi dersiniz, o size kalmış. Ama şu bir gerçek, son beş dakikaya kadar sahada izlenesi bir şeyler yaşanmadı... Başakşehir istediğini son nefeste alacakken Adebayor’u aşan topa kafayı vuran Tosic işleri iyice karışabilecek Beşiktaş’ı ipten aldı. Kazanamasalar da buradan kaybetmemek bile onlar için önemli oldu.

Ve son not... 87. dakikada ekranlara da yansıyan Caner Erkin’in hakeme ettiği küfürler ‘Efendi Beşiktaş’a ne kadar oturuyor ona da taraftarlar, teknik heyet ve yöneticiler karar verecektir sanırım.

24 Ekim 2017, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kim kazanacaktı?‘’

Bu maçlar daha çok ‘sinir’in peşinde koşanlar arasında geçiyor. Belirleyici ‘tansiyon’ değil çoğunlukla ‘öfke’. Nedeni açık... Ülkenin futbol kültürü, ‘bizim takımın yapabildikleri’nden değil ‘rakibin yapamadıkları’ndan besleniyor! Galatasaray-Fenerbahçe (ya da tersi) maçları bunun zirvesine tekabül ediyor. Yine de, havadaki elektriğe rağmen ilk 20 dakika sahadakiler samimiyetle topu gezdirip, peşinden koştular. Bunda, futbolcuların çoğunun ‘geçmiş derbiler’in olumsuzluklarından uzak oluşları önemli faktördü.

Klasik düzene döndüler

Fenerbahçe baştaki Galatasaray baskısını topu ayağa oynayarak sakinleştirmeye çalışırken iki net gol pozisyonu verdi. Yine de devre boyu sakinliklerini koruyup, deplasman takımı olarak ‘fırsat anı’nı kolladılar. Devre biterken de topu ve oyunu tamamen ele aldılar. Denayer ile Serdar Aziz’i birlikte sahaya süren Tudor, Mariano’yu ileri atıp orta sahayı ele geçirmeyi planlamıştı. İyi de gidiyorlardı ancak Serdar’ın sakatlığıyla klasik düzene döndüler. Peki ama neden? Sanırım kenarda Serdar yerine oynatacak ‘güvenilir stoper’ bulamadı Tudor ve tempoları düştü.

Rakibi şaşırtmadılar

İkinci yarı oyun olarak ilkinin benzeri gibi giderken, hakem kararıyla ajite olmak için yanıp tutuşan bir grup ‘tribünperver’ devreye girdi ve ortalık hafiften gerildi.

Neyse ki uzamadı. Bu maça ihtiyacı olan Fenerbahçe 70’e kadar neredeyse hiçbir şey yapmazken, bu durum etkisiz de olsa öne daha çok giden Galatasaray’ın canına minnetti. Ancak Belhanda biraz da hızına bağlı dengesizliğinin kurbanı olunca o dakika Alper/Soldado’yu sahaya süren Fenerbahçe’ye maçın seyrini değiştirmek için bir 15 dakikaya sahip oldu! Ne var ki, galibiyete ihtiyaçları olmasına rağmen oyuna tempo yükleyip rakibi şaşırtmak yerine ‘düşüne taşına oynama’yı sürdürdüler. Tek beklentileri geri büzüşen Galatasaray’ın yapacağı hataydı. O da olmayınca oyun olarak ülke vasatını aşamayan maçın ardından Aykut Kocaman’ın takımı Fenerbahçe, liderle arasındaki farkı ‘korumuş oldu.’

23 Ekim 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gençler'in günü‘’

Bazı günler ‘senin günün’ değildir. Dün neredeyse maçın tamamında Beşiktaş’ın olmadığı gibi!.. Oysa kağıt üzerinde şartlar onlar açısından hayli olumlu görünüyordu. Ne var ki, Gençlerbirliği sahayı doğru parselleyip Beşiktaş’ı o bildik akışkan oyunundan uzak tutmayı becerdi. Zaman zaman Cenk ve Negredo ile çift santrforlu fotoğraflar verdilerse de ilk tehlikeli ataklarını 36. dakikada bulmuş olmaları Gençler’in düzeninin iyi işlediğinin kanıtı sayılmalı. Yandan ‘izleme kalitesi’ açısından ilk yarı boyunca iki takımın da çok az şey yapabildiği bir gerçek. Ancak Gençlerbirliği, Muriç başta olmak üzere Uğur, Ahmet İlhan, Zeki ve Serdar ile kovaladıkları hızlı hücumlarla kağıt üzerindeki rakip avantajını tersine çevirmeyi bildi.

Beşiktaş’ın hesabı şaştı

Şenol Güneş ikinci yarıya bir çok etkisiz arasından beklendiği gibi Negredo ile Lens’i kenara alarak başladıysa da Babel’in ‘girmesiyle çıkması’ bir olunca Beşiktaş’ın hesabı iyice şaştı. Zaten ilk yarı boyunca fazlaca geri koşmak zorunda kalan takım bir de eksik kalınca oyuna egemen olmakta iyiden iyiye zorlanmaya başladı. 60. dakikada Atiba’nın orta sahada pas atacak hiçbir arkadaşını bulamamış olması durumun Beşiktaş açısından fotoğrafı gibiydi. Artık maçı çevirmek Quaresma’nın bireysel performansına kalmıştı ki, o da 2- 0’dan yani Gençler iyice geriye yaslandıktan sonra ortaya çıkabildi.

Dirençli, doğru ve pratik...

Tempoyu yükseltemedikçe Beşiktaşlı oyuncuların isteği düşerken Gençler rakibini daha kolay bozdu. Ya da tersi. Gençler oyunu Beşiktaş aleyhine kolayca bozdukça Beşiktaş’ın isteği düştü. Sonuçta, son bölümde biraz tedirginlik yaşasalar da dirençli, doğru ve pratik oynayan Gençlerbirliği üstün gayretiyle dün akşamı ‘kendi günü’ yapmayı başardı. Sonucun ardından Şenol Güneş’in kadro tercihinin Beşiktaşlılar’ın birinci tartışma başlığı olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek.

14 Ekim 2017, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Tescillendi! Halkın takımı Beşiktaş!‘’

Bir maç yetti!.. Er geç ortaya çıkmak gibi ‘kötü huy’a sahip doğrular, yine gözlerimize doldu... Çoğumuzun bildiği ama unuttuğu bir şeyi daha hatırladık Ampute Milli Takım’ın Avrupa Şampiyonu olduğu maçta sonra. Cumhurbaşkanı Erdoğan maçın oynandığı stadın, yani gündelik geçici kullanımdaki adıyla -öyle ya belki yakında o isim de değişebilir- Vodafone Park’ın yapımında parayı kendilerinin verdiğini söyledi.

Türkiye’de ‘kendi parasıyla stat yapan tek takım’ olarak propaganda yapan Beşiktaş Yönetimi’nden bu konuda henüz ses yok. Çıkacağını da beklemiyoruz değil mi? En fazla diyecekler ki; “Resmi olarak açıkladığımız 1 milyar 766 milyon 209 bin 342 lira olan borcumuzun içinde devlete olan borcumuz da var. Ödeyeceğiz!” Yani geldiğimiz noktada durum şu; stadın üzerinde yükseldiği toprak devletin, yani halkın! Stat yapımına harcanan para devletin, yani halkın! Gelinen noktada durum yıllarca tribünlerine gerilen pankartları doğrular nitelikte; Beşiktaş ‘Halkın Takımı’dır...

Ne güzel!

Bir maç yetti! Bildiğimiz ama bilmiyor gibi yapmayı sevdiğimiz çoğu şey bir kez daha yağ misali yüzeye çıktı... Ampute Milli Takımı için İnönü’yü dolduran on binler örneğin!.. Takım formalarıyla yan yana oradaydılar. Ne güzel!.. Sanki ülkenin A Milli Futbol Takımı’na İstanbul’u dar edenler orada değildi. Başka takımda oynuyor diye bazı futbolculara etmediğini bırakmayanlar ya da bırakmayacak olanlar o maça gelmemişti!.. Ne güzel!..

Bir maç yetti!.. Maçtan önce de sonra da ‘yürekten oynama bayağılığı’nın kol gezdiği günlerden geçtik.

Oyun gücüne vurgu yaptılar

Ampute Takımı ile A Milli Takım arasındaki kıyaslar havalarda uçuşurken yani “Yürekten oynadılar” diyenler, “Futbolu sistemli, doğru ve hünerli oynadılar” demeyi esirgediler sahadaki çocuklardan. Oysa kaptan Osman Çakmak, “İngiltere buraya kadar yenilmemişti çünkü bizimle oynamamıştı” derken kendi oyunlarının gücüne vurgu yapıyordu. Onlar futboldan söz etmeye çalışırken çoğunluk onların oyun bilgi, becerisine haksızlık ettiğini düşünmeksizin, “Yürek, yürek” diye ortalığı inletti.

Ampute Milli Takımı gölgelemeyelim!

Temel motivasyon milli takıma duyulan öfke olduğundan sevinç ile hınç el eleydi. Neden hedefi tutturamıyordu milli takım? Hedefi tuttursa ne akıl dışı primler ne kazanılan akıl dışı milyon Eurolar’dan söz edilecekti. Öyle ya, Arda Turan Barcelona’ya giderken zikredilen paralar ülkedeki çoğu kişinin göğsünü kabartmamış mıydı?

Oysa çoğumuz futbolda ‘yürek’in parametrelerden sadece biri ve belki de en önemsizi olduğunu bilir. Futbol, hayattaki çoğu şey gibi esasen bilgi ve yeteneğin sentezidir. Diğer parametreler ise yardımcı eleman. Ampute Milli Takım’ın başarısına emek verenlerin sevincini, öfke ya da hınçlarımızla gölgelemeyelim...

11 Ekim 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolda yolunu kaybetmiş ülke‘’

Maça “Biz daha yetenekliyiz” diyerek hazırlandık bir haftadır çünkü sığınacak başka liman yoktu. Sahaya sürülen 11’e bakınca “Yalan” da denilmezdi. Israrla kendi kendine propaganda yapılan bu ülkede, “Avrupa’nın en yaşlı ve en çok zarar eden ligi bizimki” diyecek halimiz yoktu ya!.. Gücü kuvveti yerinde olan İzlanda basit, disiplinli ve düzenli oynayarak milli takımı önce ceza sahalarının dışında tuttu ardından da bizim teknik ekipçe ‘analizi yapılan’ bildik hücumlarla daha ilk devre işi bitirdi. Çünkü futbol artık yeteneğin sadece farkı yarattığı bir ‘mühendislik oyunu’. Senin mühendisliğin yoksa yeteneğin çoğu maçı değil sadece bazı maçları kazanmana yarar.

Menacerleri zengin ettik

Bu maç “Şunun yerinde bu oynasaydı kazanırdık” maçı değildi. Bu maç düpedüz ‘halihazırdaki futbol düzeni’ni kimin kavrayıp kimin kavrayamadığını gösteren bir sınavdı. Onca yılı ‘Türkiye Futbol Direktörlüğü’ adlı içinde ne olduğu bilinmeyen bir makam yüzünden heba eden, “Yabancı kalite getirir” diyerek menacerleri ve onların işbirlikçilerini zengin ederken Avrupa’nın en berbat ‘alt yapı düzensizliği’ne mahkum edilen bir ülke burası...

Kurtuluş görünmüyor...

Kabul edelim, futbolu geliştirecek gerçek tartışmalar yerine yöneticiler eliyle münakaşa ve polemiğe boğulan ve bu nedenle yolunu kaybetmiş bir futbol iklimine sahibiz. Yarından tezi yok, kolları sıvayıp mevcut işleyişi ve buna neden olan yöneticilerin tamamını lağvetmeden de kurtuluş görünmüyor.

07 Ekim 2017, Cumartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Seviye üzeri maç‘’

Takım omurgasındaki üç temel eksiğe bir de Cenk Tosun’u ekleyen Şenol Güneş sahaya sürdüğü onbirle rakibe adeta, ‘’Bu bizim için sıradan bir maç’’ mesajı vermeye niyet etmişti. Hızını ve temposunu koruyabildiği sürece ligin en sükseli takımı olan Beşiktaş açısından sahaya kimle çıkarsa çıksın düzen her daim belirlidir. Oyuna ritm katabildiği sürece oyuncular da bireysel performanslarını zorluyor. Bu da onların savunma konusundaki en büyük avantajına dönüşüyor. Talisca’nın düşünüp taşınılarak attığı gole kadar savunmada sıkıntı yaşamamalarını da buna bağlayabiliriz. Lakin kart görme pahasına bol faul yaparak topu ele geçiren Trabzon, Beşiktaş’tan 200 bin Euro’ya aldığı (!) Olcay Şahan’ın golünden sonra bir anda oyuna da ortak oldu. Çünkü onlar da ‘doğrundan savunma’ yerine başta Burak olmak üzere öne oynayarak ‘rakibi savunmaya itme’ düzenine geçince roller değişti. Tedirginlik o kadar açıktı ki, topun takımda kalması için öne oynayamadığından geriye oynayan Necip tribünlerin homurtusuna maruz kaldı. Oysa doğrusu Necip’in yaptığında...

Oyunu hızlandırınca...

Devreye önce Medel/Gökhan ardından da etkisiz kalan Negredo ile Cenk’i değiştirerek başlayan Beşiktaş başlarda bocalasa da oyunu hızlandırmayı başardığı ilk pozisyonda Lens ile golü buldu. Yanal’ın golü yedikten sonra yaptığı iki değişiklik oyuna yeni bir hava kazandırdı. Topu kapınca doğrudan rakip ceza sahasını hedefleyen Castillo’ya, Yusuf Yazıcı da eklenince oyuna yeniden denge geldi. Önce Lens göndermesi gerektiği Cenk’e atmadı topu. Döndü az önce giren Rodellega topu ilk dokunuşuyla golü yaptı...

Karşılığı bu mu olmalı?

Neresinden baksanız her anlamda lig seviyesinin üzerinde bir maç izledik!.. Öyle ki futbolun her tür ironisi vardı.. Ucuza satılan (!) Olcay eski takımına gol attı.. Fenerbahçe’den ‘kapılan’ Lens önce attı sonra kaçırdı. O kaçırınca, ‘Türkiye’nin mecburi golcüsü’ Rodallega ilk dokunuşta golü buldu!.. Sonra o da son anda karşı karşıyayı kaçırdı!. Ancak elbette sormak gerek; ‘’Bu kadar harcamanın karşılığı bu mu olmalı?’’ Örneğin, Jose Sosa!.. O kadar para saçmaya değer miydi? Okay Yokuşlu takımının en iyisi görünüyorsa topu kazanıp aktardığı Sosa’nın sıradanlığını nasıl açıklamalı?

02 Ekim 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Artık onlar düşünsün‘’

Beşiktaş’ın disiplinli savunma ve bilinçli hücum aksiyonları, Leipzig’i ne yapacağını bilmez halde çırpınmaya terk etti! Maç bitimi puanını 6’ya çıkaran Kartal, rakiplerini kaderleriyle başbaşa bıraktı.

Türkiye ‘taktik faul’ü tartışadursun, Leipzig ilk 10 dakikada ısrarla faul yaparak Beşiktaş’ın oyun kurmasını engellemeye çalıştı ancak başaramadı ve golü yediler. Beşiktaş bunu iki önemli şeyle başardı. Biri, oyuncuların faullere itiraz etmek yerine oynamaya odaklanıp ısrarla tempo/skor arayışında olması ikincisi ise topu elde tutarak rakibin süratli çıkışlarına izin vermemesiydi.

Talisca farkı

20 ile 40. dakikalar arasında ‘aktif dinlenme’ de sayılabilecek bölümde topu rakibin kullanmasına pek ses çıkarmadı Beşiktaş. Topu tehlike bölgesinin uzağında tutma konusunda ise çok dikkatliydi. Bu bölümde tüm ön oyuncular savunmanın içine girerken savunmadan hücuma geçişlerde Babel/Cenk başta olmak üzere irili ufaklı denemelere de kalkıştılar. Nihayetinde ilk 10 dakikadan sonra
maçın ‘görünmez’i olan Talisca önce bizzat kanat organizasyonunu şekillendirdi. Ardından da hamlesini gözlediği savunmacısının arkasından sızıp tıpkı Porto maçındaki Quaresma’nın kestiği topa kafayı yapıştırdı!..

Tolgay girince...

İkinci devreye baskıyla başlayan Leipzig topu önde tutmayı başarıp bir de tempo yükleyince denklem değişmeye başladı. Artık iki soru vardı; bu baskıdan o bildik Beşiktaş kontratları çıkacak mıydı? Çıkmaz ise takım fizik olarak ayakta kalabilecek miydi? Neyse ki, ülkenin son teknoloji ‘akıllı stadı’nda aydınlatma sorunu çıkınca takım da biraz nefes aldı! Tolgay oyuna dahil olduktan sonra ise disiplinli savunma ve bilinçli hücum aksiyonlarıyla Leipzig’i ne yapacağını bilmez halde çırpınmaya terk etti!.. Maç bitimi puanını 6’ya çıkaran Beşiktaş böylece rakiplerini kaderleriyle başbaşa bıraktı.

27 Eylül 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kırmızılı maç!‘’

Artık aramızda olmayan ve bizimle bir daha maç izleyemeyecek Hakan Dinçay’ın hatırasından ve onun yaşayan acılı yakınlarından ‘bir dakikalık saygı’yı esirgeyecek kadar içimiz karardıysa bu oyunu neden izliyoruz ki? Böyle başladı maç... Sadece kendi eğlencesiyle meşgul kalabalığın ‘saygı duruşu’ndaki uğultusuyla. Giuliano, Valbuena ve Mehmet Ekici, Beşiktaş ceza sahasını gözlerken önce Hasan Ali’yi, kaleci Fabri’yle burun buruna getirdiler sonra da Janssen ile penaltıyı buldular.

Quaresma tolere ediliyor

Fenerbahçe kaptığı topları direkt karşı sahaya taşırken sık sık faul yapmak zorunda kalan Beşiktaş topu da ele geçiremediği için o bildik, oyun kurup kanatları işleten tarzına ilk yarı boyunca yaklaşamadı. Tartışılmaz yeteneğine oyun bilgisi ve oyun içi doğru davranışı bir türlü ekleyemeyen Quaresma, bir parça da ‘yıldız görüldüğü’ için hakemlerce tolere edildiğinden alıp başını gidiyor!.. İki dakikada benzer iki tutumla kendini attırmayı başarınca (!) zaten yolunda gitmeyen işler Beşiktaş için iyice zora girmişti ki, Cenk, üzerine gittiği Neto’nun son adamdan atılmasına neden oldu. Böylece maçın dengesi yine değişti.

‘Bitene kadar oynayalım’

Caner’e tribünden gelen küfürlü ve yabancı madde yağdırılan, tepkiye direnemeyen Oğuzhan artık niyeyse ondan topu alıp üst üste iki korner attı!. Ardından orta sahaya alınan Alper takımına yeniden ‘orta saha’yı getirince Janssen’in inadıyla gelen penaltıyla Fenerbahçe maça noktayı koymuş gibi olduysa da Negredo/Babel ikilisi ‘Bitene kadar oynayalım’ dedi. Tansiyonu, izlenir oyun ve kurgulanmış pozisyonlardan çok oyuncular arasındaki gerilimin yükselttiği ‘kırmızılı maç’ı Fenerbahçe kazanırken, ilk kez mağlup Beşiktaş’ın payına düşen de bu maçı sabahına unutup salıyı tasarlamak olacak...

24 Eylül 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI