‘’Mümkün değil!‘’
Oyunu izlenilmez kılmak için yemin etmiş yöneticilerin bakımsızlığa mahkum ettiği Olimpiyat Stadı zeminine bir de coğrafi koşullar katılınca ‘futbol oynamak’ haniyse imkansız hale gelmişti. O nedenle ne top tutmak ne pas yapmak ne top sürmek mümkün değildi. Yine de Galatasaray ilk yarının önemli bölümünde rüzgar karşı da olsa top yapmaya gayret etti. Beşiktaş’ın planı ise Demba Ba merkezli uzun toplar olunca devrenin büyük bölümü iki takım için de ciddi güç gerektiren ‘koş koş oyunu’ ve bol pas hatalı geçti. Sadece 38 ile 43. dakikalar arasında ‘saman alevi’ niteliğinde bir kaç pozisyon izlediysek ne
mutlu bize! Ramon Motta/Sabri, Serdar Kurtuluş/Alex Telles ikilileri takımları adına hücuma katkı vermeyip sadece savunma oyunu oynayınca top hep merkezde kaldı. Bu sıkışıklıkta iş Sosa/Oğuzhan ile Selçuk/Sneijder’e kaldıysa da bu ikililer dişe dokunur planlar örgütleyemedi.
Avantajı ele geçirdi
Ancak işler ikinci devre temelden değişti. Devreye golle başlayan Galatasaray hem moral hem oyun içi düzeni kurgulama rahatlığı açısından avantajı da ele geçirdi. Yetmedi, Beşiktaş savunmasının bu maçtaki temel direği Veli Kavlak mevkii partneri Atiba’nın geçen haftaki tutumuna nazire yaparcasına kendini manasız yere oyundan attırınca işler takımı adına iyice çıkmaza girdi. Bundan sonrası artık
‘kişisel itiraz oyunu’na kaldı. Sahada bunu Beşiktaş adına yapacak tek kişi Gökhan Töre’ydi. Bilic o nedenle sahaya diğer ‘doğaçlamacı’sı Kerim’i sürüp oyuna ritm kazandırmaya çalıştıysa da Veli’nin boşluğu orada apaçık duruyordu ve bu da Galatasaray’ın iştahını kabartmıştı. Hamza Hamzaoğlu önce Hamit’i oyuna alıp ritmi tutmaya çalıştı sonra Bruma’yı sahaya sürüp topu öne taşımak istedi. Karşıda ise Beşiktaş’ın oyun aklı Sosa çırpınıyorsa da takımından kendisine katılan olmayınca Demba Ba ileride yapayalnız kaldı. Yedek kulübesinde fazla seçeneği olmayan Bilic de son bir hamle ile Ba’yı kenara alıp savruk ama daha enerjik Cenk Tosun ile rakip ceza sahasında bir tehdit yaratmaya çalıştı ancak olmadı. Böylece ‘yorgun Beşiktaş’ ilk devrenin son maçını, derbi kazanamamış Bilic ise bir derbiyi daha kaybetmiş oldu. Bu maçı kaybetse çok şey kaybedecek olan Galatasaray ise çok ciddi bir ‘yenilenme zamanı’ kazandı.
‘’Her şeye rağmen kayıpsız‘’
Hleb ve Rangelov’un da bulunduğu beş oyuncunun Konya kadrosuna alınmaması maçın Beşiktaş açısından hafif geçeceği yanılsaması yarattı. Yanılsama diyorum, çünkü Beşiktaş attığı gole kadar ‘burnunu dışarı çıkaramadı.’ Çünkü koşan, kovalayan Konya, Veli-Atiba üzerinde baskı kurup topun uygun alanda Sosa’ya geçmesini engelledi. Beşiktaş için tek seçenek Demba Ba’ya atılacak yüksek toplar olacaktı, o da olamadı. Ancak gol böyle bir toptan geldi. Gerçi golü bir hazırlığa değil, Djalma’nın İsmail ile girdiği omuz omuza mücadelede Halis Özkahya’nın faul kararının yarattığı ‘şaşkınlık anı’na bağlamak gerek. Beşiktaş ‘gergin ve agresif oyuncusu Gökhan Töre’ ile golü buldu. Gol öncesi verilen faul kararı o kadar kafalarda kalmıştı ki, her gole çocuklar gibi sevinen Bilic, yedek kulübesindekilerin bile sevincini engelledi. Çok pas yaparak topu kendinde tutan ancak rakip ceza sahası içinde o denli etkili olamayan Aykut Kocaman takımlarının tipik sıkıntılarını yaşıyor Konya. İkinci yarıda ilk yarıdaki eforuna çıkamayınca oyun Beşiktaş’ın istediği ritme indi. Ancak girdiği pozisyonlar açısından hayli yüzdeli sayılabilecek bir seviye tutturan Beşiktaş, Sosa’nın golüyle gelen iki farka rağmen topu önde tutamayınca iş yine sıkıntıya girdi. Takımın zayıf karnı, sağ ve sol beklerin sıkıntı yaratması yüksek ihtimaldi. İsmail-Motta değişikliği sola çare oldu gibiyse de Serdar Kurtuluş’un dengesiz müdahalesiyle gelen penaltı maçı da bir sonra ki karşılaşmayı da zora soktu. Son haftalarda anlaşılamaz bir gerginlik içinde oynayan Atiba kendini yok yere attırdı. Bu nedenle Beşiktaş, Galatasaray karşısında en sağlam hattından mahrum çıkacak sahaya! Yine de Gökhan Töre’nin tehditkar tarzı, Tolga’nın yaydığı güven, Olcay’ın çalışkanlığı, hayli eksik Konya karşısında maçın kayıpsız bitirilmesine yetti...
‘’Gösterişli değil ama bitirici‘’
Maçın ilk yarısının büyük bölümünde Akhisar’ın kendi alanına kapanıp kontra çıkma planı nedeniyle Beşiktaş rahat oynadı. Sahanın Akhisar’a ait bölümünün 25-30 metresine sıkıştırdığı oyun sayesinde hem geri koşmadı hem de cılız da olsa pozisyonlar buldu. Böylece savunması da Gekas’ın vurup Tolga’nın güçlükle çıkardığı pozisyon dışında neredeyse sıkıntı yaşamadı. Hücum da ise Kerim ve Serdar’ın ‘nafile orta’larına, İsmail ‘nafile’ de olsa katkı vermeyince düğümü çözmek Sosa/Olcay/Cenk üçgenine kaldı ki, gol de oradan geldi. Cenk Tosun’un düşük yüzdeli oyununu da bir kenara not etmek gerek. Yine de bu devrede Akhisar müdafaasından dönen topların süratle ele geçirilmesi ve topu kendi aralarında gezdirip oyunun kontrolünü elinde tutmaları Beşiktaş’ın diğer artıları oldu...
Doğru hamle...
İkinci devre Akhisar biraz öne taşınınca ‘eksikler’ de ortaya çıkmaya başladı. Topun kontrolü rakibe geçince koşuyla kat edilen mesafeler, haliyle yorgunluk, haliyle bırakılan boş alan ve haliyle sakatlık riski de artmaya başladı. Tam sıkıntılı anlar başlayacakken bu maç için ‘etkisiz eleman’ rolündeki Kerim ile Gökhan Töre, sakatlanan Veli ile de Oğuzhan değişti ve Beşiktaş’ın öne doğru hamle gücü tazelendi. Üstelik Sosa’nın şahane golü moral üstünlüğü de pekiştirdi. Ancak Veli’nin yokluğunda defans önü temel müdafaa sıkıntılarının yaşanması da olasıydı. O arada Bilal Kısa’nın golü geldi ve Sosa’nın golüyle gelen ‘moral üstünlük’ el değiştirdi. Kaybedecek bir şeyi olmayan Akhisar, ‘neden baştan beri böyle oynamadığı’ sorusunu akla getiren bir denge içinde oynamaya başladı. Ve bunun üzerine Bilic de en büyük tehdidi Demba Ba’yı oyunu sürüp topun öne taşınması mesajını en net biçimde verdi.
Ancak değişikliklere rağmen ön alanda verimlilik sağlanamadıysa da ‘bu oyuncular her an bir şey yapabilir’ düşüncesinin getirdiği temkinlilik Akhisar’ın cesaretini dengeledi ve beklenen oldu. Maçın Beşiktaş adına en iyisi Olcay’ın baskısı, Oğuzhan’ın oyun görüşü ve Töre’nin ‘ters ayaklı’ bitiriciliğiyle maça nokta kondu. Beşiktaş ligin devre arasına iyi ve gösterişli değilse bile doğru oynayarak yaklaşıyor. Ve görülüyor ki ligde şampiyonluk düğümü ‘derbi’lerde çözülecek.
Son not ise saha için; bu stadı belediye yaptı, adını Türkiye Futbol Direktörü’nden aldı üzerinde oynanan maç sayısı belli ve devre arası gelmeden zeminin hali ortada! Burası Türkiye şaşırmayalım değil mi? En iyisi sabahtan akşama hakem yeterliliğini tartışmak, çünkü o en kolayı!..
‘’Gökhan Töre Emre'ye benziyor!‘’
Şampiyonluk yarışındaki iki rakibinin farklı kazandıkları maçların ardından 'ligin en doğru ve iyi oynayan takımı' olarak tanımlanan Beşiktaş, Antep deplasmanında ne yapacaktı? Yine ciddi eksikleri vardı ancak Tottenham maçında da tablo farklı değildi ve 'sonuç alıcı bir düzende oynayarak' maçı kazanmayı bilmişlerdi. Ancak iki maç arasında fark vardı, bir önceki rakip 'oynamaya' gelmişti! Dün akşamki rakip ise ligin 'oynatmamaya kurgulanmış' takımlarından biriydi.
İlk devre boyunca ilk 10 dakikayı dışarda tutarsak bir iki cılız atağın dışında dişe dokunur pozisyon üretilemediyse bu ilk atağı için 39. dakikayı bekleyen Antep'in oynama düzeniyle doğrudan ilgiliydi. Gerçi o atak da tuhaftı! Köşe vuruşuna 'tüm semti yanına alarak giden' Beşiktaş, ilk kontra hücumda golü yemediyse bu esasen golü düşünmeyen ve belli ki bu iş için fazlaca kafa yorup, fazlaca çalışmamış olan Antepli oyuncuların yüzü suyu hürmetinedir.
Ancak ilk devre için avuntu Tottenham maçının ilk yarısının da bu tempoda geçtiği yönünde olabilir. Veli Kavlak olmaksızın topu kapmak mümkün oluyor elbet ama Beşiktaş'ta tek ön liberolu düzende sorun kapılan topun nasıl kullanıldığıyla ilgili. Bu düzen Beşiktaş'ın pek çalıştığı ve bu dizilişle problem çözebildiği bir düzen değil. Gerçi, bu kadar çok faul yapılan bu kadar çok zaman çalınan bir maçta düzen tutturmak o denli de kolay olamıyor elbette. İşin bu yanını da gözden kaçırmamak gerek.
İlk devrede Gökhan Töre için bir parantez açalım. Bir iki maç takıma destek verip, bir iki pırıltılı iş yapınca korkarım o da hızla Emre Belözoğlu hattına girecek. Her pozisyonda hakeme ya da rakibe itiraz edip, her oyun dışı tartışmalı pozisyonun aktörü olma gayretinde Töre! Şenol'un göğsüne patlattığı dirseği hakemler görmedi... Tamam da hepimiz gibi tüm Beşiktaşlılar gördü. Rakibi inciten, hakemi zor durumda bırakan, takımı eksik bırakma vurdumduymazlığına eğilimli bu tür oyuncular için öncelikle o takımın taraftar ve yöneticilerinin itirazı her cezadan daha kıymetlidir diye düşünmek gerek...
Attı ve çıktı! Biraz tuhaf oldu
İkinci devre kapalı Antep kurgusunu açabilmek için ilk yarı bölüm bölüm Veli Kavlak pozisyonunda da oynayan Oğuzhan ileri sürülünce maç biraz izlenir hale geldi. Ve maçın kilidini de yine Oğuzhan açtı. Serdar'ın taç atışını topla iki küçük üçgen kurup bir gol pozisyonuna tasarladı ve golü de attı. Ancak sakatlanan Ramon Motta yerine İsmail'i sahaya süren Biliç düzene dair kafasında kurduğu değişikliği bozmaksızın golün santrası yapılmadan hem golü atmış hem de ikinci devre takımının en çok 'arayanı' olan Oğuzhan'ı dışarı aldı. Biz bu durumlarda genellikle memnuniyetsizliğini göstermek için vücut diliyle celallenen oyuncular gördük. Ancak Oğuzhan, belki de kendisini en iyi hissettiği anda oyun dışına alınırken yerine giren Kerim'e samimiyetle sarıldı. Bu durum, karşımızda 'iyi ve futbol meselesini kavramış bir genç' olduğunun en iyi göstergesidir kanımca.
Cenk ve Atiba gözle görülür biçimde çalışkandı. Olcay her zamanki gibi gayretli, Gökhan tüm handikaplarına rağmen ısrarlı, Sosa topu almak için hep doğru yerdeydi. Pedro Franco'yla uyumlu görünen Atınç serinkanlı, Serdar ve sakatlanıp çıkana kadar Motta zaten ileri çıkmaya pek niyetli olmayan Antep'e karşı müdafaada iyi ancak hücuma cılız katkılar verme geleneğini sürdürme konusunda istikrarlıydılar!
Kadrosu beceri açısında sınırlı oyunculardan kurulu Antep ''1 puan çok iyidir'' düzeniyle ligdeki rakiplerinin yukarılarda değil orta ve aşağı sıralarda olduğunu ilan eden bir maç oynadı. Bu düzende oynayan bir takımı izlemek için zahmet edip stada gidilir mi, emin olamıyorum!. Tolga Zengin en rahat maçlarından birini oynadıysa kentlerinin takımını izlemek için tribüne giden insanların duygularını varın siz anlayın!..
Beşiktaş, ''oynatmamayı'' futbol belleyen ve bunu da ''iyi müdafaa/rakibe pozisyon vermemek'' olarak anlamamızı isteyen Antep karşısında, ligdeki rakiplerinin önünde kalmasını sağlayan üç puanı aldı almasına da biz izleyenler bu maçta ne kazandık, işte orası meçhul!...
‘’Eksik ama fevkalade olgun‘’
Öyle bir Beşiktaş’taki düzenin temel karakterleri Veli/Atiba olmadığı gibi rakip açısından en büyük tehdidi Demba Ba’dan da yoksun. Haliyle bu denli ‘hayati eksikler’le oyunu bir dengeye getirip o dengede kalabilmek hayli müşkül olacaktı. Veli/Atiba oyunun sadece ‘kesici’ yanını oynamıyor, pas sürecinin bizatihi başlangıcı pozisyonundalar. O nedenle sadece ‘topu uzaklaştırıcı duvar’ özelliğini bir türlü aşamayan Necip’le o bölgeyi hem onarıp hem de topun takımda kalmasını sağlamakta büyük zorluk yaşandı. Canını dişine takan Necip’in üst düzey çabasına rağmen o alandaki yetersizlik oyuna akıl koyan Jose Sosa’nın da ortalıktan kaybolmasına yol açtı.
Kartal sahada 9 kişiydi!
Sosa, top alıp dağıtamadığı için orta sahadaki diğer oyuncular da uzun süre maça giremediler. Önde oynamak için tek seçenek Olcay, Gökhan ve Kerim’in doğaçlama becerileriydi ki ilk yarı boyunca denenen buydu. Şimdiye değin hiç tecrübe edilmemiş bu düzen içerisinde Cenk ve Sosa verimli olamadıklarından Beşiktaş uzun süre sahada haniyse 9 kişiydi. Yine de önemli avantajları var Beşiktaş’ın. Öncelikle enerjik ve oynamaktan çok zevk aldıkları belli olan bir oyuncu grubuna sahip Bilic. Bu özellikleri kişisel becerilerle buluşunca en olumsuz durumda bile maça hükmedebiliyorlar.
Bilinçli hücum...
Bir diğer avantajı da Tottenham’ın çoğu Ada takımında olan geniş ve uzun alanda oynama handikapıydı. O nedenle ikinci yarı Cenk Tosun’un direkten dönen şutunu da içeren o zaman dilimindeki agresif ama Gökhan Töre idaresindeki bilinçli hücum yerleşimleri pozisyonları ve golü getirdi. Golün ardından ilk yarıdaki dağınık ve bir parça da telaşlı hal gitti. Beşiktaş tüm eksiklerine rağmen bu seviyelerin olmazsa olmazı olan ‘olgun ve bilinçli oynama’ düzenine kavuştu. Rakip alana az adamla gidilse bile Gökhan Töre’nin serinkanlı ve topu paylaşan tarzıyla Tottenham’a çok ciddi baskınlar verildi ve bu fevkalade olumsuz koşullar altında çok önemli bir iş başardı Beşiktaş. Bu seviyelerdeki maçlar başta takım ve oyuncu gelişim açısından çok önemli eşiklerdir. O nedenle Beşiktaş bu sezon o eşiği aşarken çok ciddi bir olgunlaşma da yaşıyor.
‘’Planlı, sakin ama süratli‘’
Peki sahada neler oldu? Dört oyuncu; Olcay, Atiba, Veli, Sosa oynarken Beşiktaşlılar onlara eşlik etti. Topu kaptılar ve kaptıklarını doğru kullandılar. Trabzonsporlu futbolcular da uzun süre olan bitene gözleri ve yorulmalarına da neden olan koşularıyla eşlik etmekten kurtulamadılar. Beşiktaş’ın güçlü ön savunma duvarı geçit vermedikçe bu alandan sekip Sosa’yla buluşan neredeyse her top Trabzon ceza sahası civarında ciddi sıkıntılara neden oldu. Bütün bunlar da öyle çok ciddi ‘adam eksiltmeler’ yani çalım atmalar ya da ‘fazladan sorumluluk alma’larla gerçekleşmedi. Sosa merkezli pas bağları topun sürekli ve işlevsel olarak Trabzon savunmasının arkasına indirilmesini sağladı, hepsi bu!. Yani ‘doğru ve basit oyun.’ Üstelik top Trabzon’da daha çok kalmışken.
Bosingwa koridorunda Ramon Motta’ya yük bırakmayan Olcay bu maç için kısa da olsa bir paragrafı hak ediyor. Hem müdafaa hem de örneğin Demba Ba golünde kullandığı alanın tam tersinde Papadapoulas’a kurduğu baskıyla topu kaptığı anlarda ki gibi oyunun sürekli içinde oldu. Bir diğeri, Jose Sosa. Futbolda yeteneğini bilgiyle harmanlayıp oyunculuğunu farklılaştıran, kısaca ‘bilerek oynayan’ bir adam. Basit ama vurucu. İnsanın içine işleyen klarinet ya da keman taksimi misali!
İkinci yarı Ersun Yanal zorunlu olarak oyunu öne taşıyınca arkada büyük boşlukların kalması da kaçınılmazdı. Yanal, ‘’Arzulu oyun iyidir ama planlı oynamak gerekir’’ mealinden bir şeyler söylemişti Gençlerbirliği maçı sonrası. Demek ki ‘süratli, arzulu ama kontrollü oyun’ için biraz daha zamana ihtiyaçları var. 65. dakikalara geldiğinde Beşiktaş’ın ‘oyunun son bölümünü oynayamama sendromu’ hissedilmeye başlandıysa da bunda planları bozan zorunlu değişikliklerin de etkisi vardı kuşkusuz. Ancak Serdar Kurtuluş’un inadı Sosa’nın maç boyunca yaptığı gibi topla doğru yerde buluşan zekası ve Cenk’in takım üzerindeki baskıyı kaldıran golü. ‘’Çok gol atan Trabzon’a karşı planlı, doğru, sakin ama süratli oynayarak çok gol atan arzulu bir Beşiktaş.’’ Yani, şampiyonluktaki rakiplerinin ‘vasatı aşamayan oyunları’na karşı hiç de fena olmayan bir düzen!..
‘’Amaç iyi oyun!‘’
Ülkedeki ‘kapalı oynama düzeni’nin tipik temsilcisi Karabük. Tüm ilk devreyi son oyuncusuna kadar kendi alanına yığılıp, sık sık faul seçeneğini de kullanarak oyunu kilitledi. Ne oynadı ne oynattı, haliyle ritmi de zevki de düşürdü! Bir iki mecalsiz atak geliştirdiyse bile ‘oyuna hükmedemediği’ gibi izleyenlere de ‘lezzet alabilecekleri’ bir 45 dakikayı çok gördü!..
Köybaşı, Kerim’i heba etti
Projesi olup planı olmayan yöneticilerinin marifetiyle ‘daimi deplasman takımı’na dönüşen Beşiktaş ise ‘fırsat/ihtimal futbolu’ oynamaya çalışan Karabük karşısındaki ilk olgun atağını 27. dakikada geliştirdi. Ancak Kerim’in beceri ve yaratıcılığı orada ne aradığı belli olmayan İsmail Köybaşı tarafından heba edildi. Oysa, bir bek olarak oyuncunun mevkii bilgisi ofsayta düşmesini engellemeli ve topu burnunun dibindeki Kerim’e bırakmalıydı!..
Peki ikinci yarıda ne oldu? Bu denli kapalı, eğlencesiz, sinik, yaratıcılık ve eğlence fikrinin kapısından geçmeyen oynama biçimlerine karşı oyuna akıl ve beceri koyan iki kişi yetiyor. Önce Sosa/Demba Ba ardından Töre/Sosa/Demba Ba ile üç dakikada fark ikiye çıkınca Karabük futbol diye bir oyunun icraası için sahada olduğunu hatırlar gibi oldu. Oldu da tren istasyondan ayrılalı çok olmuştu!..
“Oyun bitti” düşüncesiyle Ba ve Sosa kenara alınıp üstüne üstlük Beşiktaş defansının ikramıyla bir de gol bulunca Karabük ‘zorunlu olarak’ maça döndü. Ve o andan sonra planlı değil ama heyecanlı bir 10 dakika izledik. Ve, ritmi ayarlama konusunda hala çok yolu olan Beşiktaş rahat maçı zor da olsa kazandı.
O nasıl hareket Mustafa!
Sosa/Ba dışında Kerim, Töre ve Cenk’in performansları göz doldurucuysa Veli ile Atiba her zaman ki gibi sağlamdı. Ne var ki, sakatlıktan bıkıp usanmış Mustafa Pektemek’in oyunda kaldığı sürede yaptıkları bir yana, rakibini sakat bırakabilecek son müdahalesi futbolun da hayatın da ona bir şey öğretmediğini gösteriyor... Acaba ne demeli; ‘’Allah akıl fikir versin’’ işe yarar mı?
Bu maç esasen Tolunay Kafkas özelinde çoğu teknik adama diyor ki; ‘’İnsanların stada gelmesi için onlara puandan öte iyi oyun vaadeden bir düzenin olmalı. Bu ligde 15’incilikle ile 6’ncılık arasında aman aman bir fark yok. Çık oyna. Sen de eğlen taraftarın da! Fark ettiysen insanlar iyi oynayanları onurlandırma konusunda hiç de cimri değil...’’
‘’Maç afişinde Sosa olmalı‘’
Kişisel beceriyi ‘takım düzeni’ni tercih eden güzide ülkemizde baş tacı edilen görüş, “Futbol iyi futbolcuyla oynanır”dır. Tamam da, “İyi futbolcu kimdir?” Bol çalım atan mı, pas bağı kuran mı? Yoksa ikisini başaran mı?Asteras basit ve işlevsel oynayan bir takım. Bu büyük tehlikeydi. Maçı da başından sonuna aynı düzende oynadılar. İlk yarı iki üç gol pozisyonunu bu basitlik içinde yarattılar. İkinci yarıda geriden gelip istediklerini yaptılarsa bu takım ‘iyi takım’dır. Peki, o takımdan hangi oyuncuyu alırsınız?! İlk maçtan tecrübesi olan Bilic, belli ki zihinsel hazırlığını buna göre yapmıştı. Onun takımı Beşiktaş da ‘işlevsel oynadı.’ Rakip hücum ederken alanı daraltabildikleri kadar daraltıp topu ele geçirdiklerinde mümkün mertebe alanı genişlettiler. Bu, iyi bildikleri oyunda başrolü Gökhan Töre oynadı gibi görünse de, afifişte yazması gereken gerçek isim Jose Sosa olmalı. Çünkü, dünyada yaşayan en iyi 10 numaradan ilk ona girecek Wesley Sneijder’in “Türkiye’de kimse iki üç kere oynamadan (dürtmeden) topu ayağından çıkarmıyor” sözünü doğrulayan isim Töre ise, onun panzehiri Sosa’dır. Tek top oynayarak 5-6 pas ile takımını rakip alana geçiren bu yetkinlikte çok az oyuncu izledik bu ülkede. Sosa oyunun hızını da ritmini de takımı lehine belirleyen isimdi. Yine de kabul etmek gerekir ki, yaptıkları/yapamadıklarıyla maçın seyrini değiştiren isim Gökhan Töre oldu. Demba Ba’ya attırdığı gol ya da penaltı doğruları, şut ya da pas atmak yerine sürekli adam geçmeye çalışarak ezdiği toplar ise yanlışlarıydı. Demba Ba attığıyla değil atamadığıyla konuşulacak bir seviyedeydi. Bu maçta ikisini de yaptı. Olcay çok koştu, çok kaptı ve gidip bir de penaltı aldı. Veli/Atiba hep bildiğimiz gibi sağlam. Geri dörtlü de onlar gibi, bildik; duran top zaafifiyeti sürüyor. Her zaman Cenk’in iyi bir kaleci olduğunu düşünmüşümdür. Çünkü o, ‘düşünen biri.’ Bu maçta da bunu defalarca gösterdi. Beri yandan belli ki Atiba, burada yaşadıkça ağır ağır bize benziyor! O da bir gece önce Selçuk İnan’ın yaptığı gibi ‘gereksiz itiraz’dan kendini attırıyorsa, “Üzüm üzüme baka baka kararır” desek yanlış mı olur? Maç 2-2 bitti. Adını bu maç ile duyduğumuz ve iki kez berabere kaldığımız rakip okkalı bir tebriği haketti. Yani gücümüzü abartmayalım şunu da unutmayalım; futbol hayata ve rakibe saygılı bir oyundur...









































