Arama

Popüler aramalar

‘’Sabırlı ol, turu kazan‘’

Beşiktaş, gerek Demirören döneminden devrolan berbat miras, gerekse de mevcut yönetimin plansız programsız adımları nedeniyle üç sezondur futboldan çok ‘oyun dışı’ etkilerle boğuşuyor. Ve ‘sağlam genetiği’ sayesinde mücadele ettikçe güçleniyor. Bu sezon da gerek Şampiyonlar Ligi elemeleri gerek UEFA serilerinde hep eksik kadroyu tamamlamak zorunda kaldı Slaven Bilic... Sol bek İsmail’i sağ bek oynattığı da oldu, bek olmayan Serdar’dan ‘zorunlu sağ bek’ icat ettiği de... Atiba ve Necip’le müdafaanın eksik yerlerini her defasında başarıyla onarırken sağ bek olarak alınan Opare’den sol bek çıkarttı. Hepsi birer ‘buluş’ değil zorunluluktu... Ama hem o hem takım işin altından kalktı. Avrupa’da oynanan tüm maçların Bilic tarafından doğru planlanması ve takımın da plana sadık kalıp doğru oynaması sonucu buralara gelindi. Bakmayın Arsenal maçının sonucuna. Emirates’teki o iki penaltı pozisyonu Beşiktaş ceza sahası içinde gerçekleşse Arsenal en az birinde penaltı atışı için topun başına geçerdi. ‘Endüstriyel futbol’un kaçınılmaz cilveleri bunlar!

Atiba-Veli kaçınılmaz

Beşiktaş, ciddi bir eşikte. Dört gün içinde seviye atlayıp bambaşka bir takıma da dönüşebilir paralize de olabilir. En büyük güvenceleri ‘sağlam genetik’leri, ezberledikleri oyunu akılla icra etme kabiliyetleri ve ortak neşeleri... Fenerbahçe maçına zaman var, şimdilik Brugge’e bakalım... İlk maçta öne geçmesine rağmen rakibin oyuncu değişikliklerine yanıt verememiş görünmeleri önemli dersler içeriyor. Ancak o maçta rakiplerini uzun süre etkisiz kıldıkları da bir gerçek... Slaven Bilic, İstanbul’da daha önce denediği ve başarılı olduğu şablonu bir kez daha hedefleyecektir; tempoyu ikinci yarıya ve mümkünse son 20-30 dakikaya saklayıp işi bitirmek isteyecektir. Bunun için de ilk yarıda gol yememek ve rakibi yakalama gerilimine düşmemek şart. O nedenle sağ ve sol bekler bu denli belirsizken Atiba-Veli merkezli 4-2 düzeni kaçınılmaz görünüyor.

Brugge geri çekilebilir

İlk devre tıpkı Liverpool maçındaki gibi 0-0 geçilirse ‘gol yeme’ geriliminin Brugge’ü her dakika arkaya çekeceğini tahmin etmek zor değil. Ondan sonra da iş Töre’nin kanattan dripling ve içe kat eden slalomlarına, Olcay’ın rakibi geriye itecek baskısına, Tolgay’ın (oynayabilirse Sosa) uzaktan yoklamalarına kalacaktır. Rakip için varlığıyla bile başlı başına bir tehdit olan Demba Ba’nın hem gol hem de orta sahadan gelecek takım arkadaşlarına yaratacağı alanlar da cabası... ‘Her derde deva’ Necip’in uzun mesafeli isabetli pasları ise Beşiktaş’ın diğer sürprizi olacaktır.

Üstünlük elde tutulmalı

Ancak unutmamalı ki; kuvvetli alt yapı eğitiminden çıkma, karmaşık olmasa da ne oynadığını bilen hayli arzulu bir futbolcu topluluğu olacak karşıda. Bu nedenle temponun her daim Beşiktaş’ın elinde olması şart ki burada da Veli-Atiba kilit önemde oyuncular durumunda. Artık biliyoruz ki, Brugge oyunu dikte etmeye başlayınca geri durmuyor. O nedenle maçın hiçbir bölümünde top üstünlüğünü elden bırakmamak olmazsa olmazlardandır. Yani rakibi ciddiye alan, sabırlı, dikkatli oyun çeyrek finali getirecektir...

18 Mart 2015, Çarşamba 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sonu baştan belli maç!..‘’

Ligin dibindeki Balıkesir’le berabere kalan Beşiktaş için her maçın tedirginlik yaratması doğaldı. Çünkü, artık onlar için hiçbir maç garanti olamazdı. Ancak bu kez idman niyetine bir maç oynadılar. Öyle bir maç ki, son maçların ‘yıldız sol bek’i Opare yerine Ramon sahada ve üstelik gol atıyor!

Burası gerçekten ilginç bir ülke... Mehmet Özdilek, Rize’yi düşme hattında terk edip ülkenin en uzun isimli takımını da düşme hattına sokuyor! Kimse de buna şaşmıyor. Böyle bir takıma karşı kimle çıkarsan çık, sonuç belli. O nedenle Demba Ba bu ligde sadece penaltı atan bir oyuncuya dönemez. Evet, Olcay’ın attığı golde yaptıkları ‘asist’ sayılmaz, sayılmamalı. Ancak bu yetmez!

Olcay’ın gayreti kıymetlidir

Gelelim Pektemek’e... Her zaman bir ‘ihtimal oyuncusu’ mu olacak yoksa öğrenerek gelişecek oyuncu mu, ona kendisi karar verecek. Bence öğrenemeyip hep doğaçlama oynayan biri olacak! Ve bu ülkede ‘ihtimal’ olarak el üstünde tutulacak! Pektemek’e sormak gerek; “Cesaret futbolda o kadar da önemli mi?” O zaman Necip ol! Nereye koyarlarsa onu yapmaya çalış. Tıpkı onun gibi! Cesaret odur; bilgidir, öğrenmedir.

Tolgay akılla oynamaya çalıştı ama ‘akıl’ın işe yaramadığı bir coğrafyada ne yapsa boş! O nedenle Ersan gibi ‘yürek’le oynamak gerek burda. Rakip kaleye gol aramaya giden Ersan’ın sarı kart alması bu ülkede anlaşılır saçmalıklardan biridir ve önemsenir!

Olcay’ın gayreti her zaman kıymetlidir. Çünkü dünyanın en estetik eserleri ‘gayret’in, ‘emek’in üzerinde yükselir. Beri yandan Gökhan Töre süslü ve işlevseldir. Futbolu da onlar nedeniyle sevip, çalışanların yüzü suyu hürmetine izlemiyor muyuz zaten...

16 Mart 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hem şanslı hem avantajlı skor‘’

Tüm ilk yarı boyunca iki takımın da tek gol pozisyonu bulamamasının nedeni ‘önce güvenlik’ ilkesinin ikisi için de geçerli oluşuydu. Zaten ciddi iki eksikle oynayan Beşiktaş’ta Gökhan Töre merkezli bir kaç cılız atak girişiminin tehlike yaratmadan sönmesi oyunun Tolgay/Oğuzhan ekseninde kurgulanmasıyla doğrudan ilgiliydi. Oğuzhan ve Tolgay’ın birbirlerine yakın oluşları Brugge’ün savunmada işini kolaylaştırırken iki kenar oyuncusu Olcay ve Töre’nin dolayısıyla da Demba Ba’nın oyuna girmesini güçleştirdi. Bu gidişin rakibin işine geleceği aşikardı.

Yönü ve ritmi değişti

Ne var ki ikinci yarının hemen başında sağ kenara açılan ve Olcay/Oğuzhan ikilisi üzerinden Töre’ye geçen topla maçın yönü de, ritmi de değişti. Töre, kısa slalomunun ardından usta işi vuruşuyla oyuna ferahlık getiren golü attı. Artık Beşiktaş topu her kaptığında rakibine sıkıntı yaratacak kadar oyunu ele geçirme denemelerine başlamıştı. Ancak 63. dakikada pek hesap edilemeyecek bir gol yedi ve roller bir kez daha değişti. Bundan sonra telaş ve tedirginlik gözle görülür hale gelince Brugge’ün iştahı da, baskısı da aynı oranda artmaya başladı.

Önde tutmak istedi

Beşiktaş her geçen dakika zaten oynamakta zorlandığı ‘birinci bölge’ye doğru çekildi, daha doğrusu itildi... Penaltı golü de geldikten sonra oyuna etki koyamayan orta sahadan Oğuzhan ile Olcay’ı söken Bilic, önü çeşitlemek için Kerim ile Pektemek’i ileri sürerek en azından topu önde tutmak istedi. Artık tabelayı değiştirmek çoğu zaman olduğu gibi yine ‘doğaçlamacı’lara kaldı ama olmadı. Maçın bu skorla bitmiş olması büyük bir şans ve avantaj. Töre’nin golü sayesinde çeyrek fifinal yolunda ciddi bir adım atılmış olsa da rakibin ne denli zorlu olduğu da görünen bir gerçekti.

13 Mart 2015, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Müdafaa oynayıp tesadüfen kazandı‘’

Bu ülkede kendisini ‘büyük’ olarak tanımlayan takımlar açısından temel belirleyicilerden biri ‘tempo’yu oyunun hangi bölümüne sakladığıyla da ilgilidir. Örneğin Fatih Terim takımlarının alametifarikalarından biri budur. Oyunu maçın ilk 20-25 dakikasında ele geçirmek. Sonra gerekiyorsa bir tempo da son 15-20. dakikalarda... Dün bunu Sivas uygulamaya uğraştı ama en azından Batuhan’la yapabilmesi mümkün görünmüyordu. Beşiktaş ise iki sezondur oyuna genellikle ikinci yarı tempo veren bir takım görünümünde. Bu maçın ilk yarısı da bu formüle uygun oynandı. Sivas’ın arkaya ittiği Beşiktaş tüm ilk yarıyı kendini savunarak geçirdi. Bir de Sosa’nın erken çıkışı, zaten o ana değin kurgulanamayan oyunu onlar açısından iyice düzensizleştirdi.

Görünmezdiler...

Sosa’nın yokluğunda Töre ve Demba Ba iyice ‘görünmez’ hale gelirken sadece Olcay ile birkaç ‘atak olamayan atak girişimi’nde bulunabildi. Ne var ki, devrenin sonunda Ba ya da Töre’den beklenen koşuyu Atiba gösterip Necip de uzun mesafeli milimetrik bir servis yapınca gol geldi ve tüm denklem baştan ayağa değişti. Sivas oyunu her hattıyla kapatıp topu istediği gibi kullanırken aradı durdu ama bulamadı. Beşiktaş önde olduğu ve ayrıca orta sahada oyun kuramadığı için ikinci yarı iyiden iyiye savunmaya kapanıp ‘kontra pozisyonu’na çekildi. Doğrusu ya hakkını vermek gerek, Beşiktaş bu maçta kendini önde götürdüğü diğer maçlara göre daha bilinçli savunup sadece dış şutlara izin verdi.

Başka çözümler gerek

Sağ bek olarak alınıp ‘sol bek kurtarıcısı’na dönüşen Opare üzerinden gelip Utaka’nın direkten dönen son dakika vuruşuna kadar durumu iyi idare ettiler. Sivas’tan alınan üç puan ‘altın’ diye nitelendirilebilir ancak oynanan oyun, takım hızı, problem çözme becerili oyuncuların formu, her maçı deplasmanda oynama handikapı düşünüldüğünde Beşiktaş’ın yaydığı ışık umut verici değil. Takım değil de ‘kişisel beceri’ üzerine kurulu oynama biçimiyle, mevcut tempo ve gücü de düşünüldüğünde ligin sonuna kadar yarışın içinde kalması için mutlaka başka çözümler üretilebilmeli. Bu da Bilic’in şapkasından çıkaracaklarına bağlı...

09 Mart 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ağır yaralı!‘’

Liverpool gibi hayli zorlu bir maçın ardından ligin en zayıf görünen takımına karşı konsantre kalmak her daim zordur. Bu zorlu süreci aşabilmek ancak ‘yeni’lerin taşıyacağı enerjiyle mümkün olurdu ki, Opare tam da bu işi gördü. Ancak yetmedi.. Aslında bizim futbol ortamımızda kanat beki oynamak o kadar da müşkül olmamalı ama oluyor işte! Opare mevkisinin gerektirdiği işi gayet basit oynayarak çözerken takıma da enerji yükledi. Kemal Özdeş, Beşiktaş için son zamanların formsuzu Sosa’ya baskıyla çözüm ürettiyse de sol kanada bir şey yapamadı. Ancak maçtan da son ana kadar kopmayarak çok önemli bir puanı almayı başardı.

Töre topu çok seviyor

Beşiktaş ise Atiba/Veli düzeniyle oynayınca arkaya top alsa bile maçı önde oynama konusunda çok büyük sıkıntı yaşamıyor. Sosa ve Olcay’ın formsuzlukları nedeniyle hücum sadece Gökhan Töre tehdidiyle kompanse edilmeye çalışılınca takım tek boyutlu kalıyor. Bu maçta Opare ile sol kanat işleyince Töre de daha saldırgan bir kimliğe büründü ancak hala topu çok sevdiği için takım bütünlüğü açısından sıkıntı yarattığı da bir gerçek. Öyle ki, bir çok pozisyonda Serdar Kurtuluş’un koridorunu kapatarak hücum çeşitliliğini zayıflattı. 82. dakikadaki nadir Balıkesir atağında da gereksiz yere penaltıya neden olarak Beşiktaş’ın şampiyonluğu açısından çok önemli iki puanın kaybedilmesinde de önemli pay sahibi oldu.

Unutmamak gerek

Elbette düzen tutturulamadığı için oyuncu değişikliklerinin oyuna katkı sağlayamadığını da unutmamak gerek.

Son bir not... Geçmiş yıllarda taraftarsız tribünlerin ne olduğu malum... Zaten boş statlar manasız cezalar nedeniyle iyice sevimsizleşiyor. Madem bu uygulama var onca kontrol içeren E-Bilet ve Passolig’e ne gerek var!...

02 Mart 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kusursuz oyun, beklenen son‘’

Yıllardır müdafaa hattında fark yaratacak dikişleri tutturamayan Beşiktaş, bu maçta da iki bölgeye ‘geçici pansuman’ yapmak zorundaydı. ‘Geçici çözüm’ Opare ilk maçta Motta’nın düştüğü durumlara düşmeyip, Lallana’nın da yokluğunda Ibe’ı etkisizleştirince o kanat rahatladı. Necip ise yine basit, gösterişsiz, hatasız ve işlevsel oynayıp Balotelli’yi yıldırınca partneri Pedro da rahatladı. Bunlara Serdar’ın güvenli oyunu eklenince bir iki Liverpool atağında iş Cenk’e düştü ki, o da gereğini yapıp problem çıkmasını önledi. İlk yarı boyunca kenarlardaki Olcay ve Töre’yi, savunmanın önündeki Veli/Atiba’ya yakın oynatan Bilic rakibin orta sahasıyla hücum hattının bağını kopardı ancak bu durumda topu öne taşımak zorlaştı. Sosa ve Demba’nın görünmezliği esasen ilk yarıda oynanan bu ‘doğru oyun’un doğal sonucuydu. Çünkü Beşiktaş, maçı taşıyabileceği kadar son bölüme taşıma hedefindeydi, bunu da başardı.

Uygun anı bekliyordu

İkinci devrenin başlamasıyla durağan tablo değişti ve Beşiktaş kenarları oyuna sürüp oyunu ‘bir tık’ ileri taşıyarak rakibi geri itti. Bilic uygun anı bekliyordu ve 60. dakikada etkisiz Sosa ile oyunu iki yönlü oynayabilen Tolgay’ı değiştirerek öne doğru bir hamle daha yaptı. Artık Beşiktaş ittikçe Liverpool iyice geriledi. 70’lere doğru tansiyon tam istenen seviyeye yükselmişti ki, az önce kaleyi yoklayan Tolgay’ın Demba Ba katkılı şahane golü geldi. İpler artık hayli eksik Liverpool karşısında tamamen Bilic’in eline geçmişti. O da tek oyuncu değişikliğinde kalıp ‘uzatma planı’nı devreye soktu. Demba Ba’nın maç boyunca buluştuğu ilk top son dakika direkten dönmese o plana bile gerek kalmayacak ve Bilic’in sözünü ettiği tatlının zevkine varılacaktı ama olmadı.

Bilic’i dinlediler

Uzatmalar da dahil tüm maçı doğru planlayan Bilic’i dinleyip doğru oyunu kusursuz oynayan futbolcu ekibi dezavantajla çıktıkları bu zorlu maçı penaltılara taşıyarak çok zor bir işin altından kalkmayı başardı. Ve doğru oynanan maçın sonunda penaltılarda da olması gereken oldu; Beşiktaş UEFA’da ilk 16’ya kaldı...

27 Şubat 2015, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Riskli kadro pahalıya patladı‘’

Futbolcular arası ‘seviye/performans denkliği’ takım kalitesinin en önemli belirleyicilerindendir. Bir oyuncu denkliğin altındaysa balans bozulur ve bu takım aleyhine zincirleme etkiye neden olur. Olcay’ın son haftalardaki düşen performansını bu açıdan değerlendirmek gerek. Sürekli Motta’yı desteklemek zorunda kaldığından hücumda kaybettiği mesafeler onu eskiye oranla ‘düşük’ göstermektedir, ki öyledir. Eskişehir maçına her hattında ‘sabit omurgası’ndan bir eksikle çıkan Beşiktaş tüm ilk yarı Motta’nın açtığı gediği onarmaya uğraştı, başaramadı!

Acemilik golü getirdi

Üstelik önde tek oyuncu ile oynayan rakibinin ilk uzun topunda ‘seri acemilikler’ sonucu golü de yedi. Yetmedi, Raheem Lawal’ın örgütlediği Eskişehir orta sahası az sayıda oyuncuyla ceza alanı içine taşıdıkları hemen her topu gol pozisyona çevirdi. Arjantinli Mori arkadan biraz daha destek alabilse iş Beşiktaş için daha 60. dakika geldiğinde içinden çıkılmaz bir hal alabilirdi.

Yedikleri golün ardından kanat değiştiren Olcay ilk anlarda biraz kıpırdanır gibiydi. Ancak Atibasız kalan Veli tek başına topu kaptıysa da, Oğuzhan ve Sosa’ya topu geçiremediğinden onlar da oyun kurmakta aktif hale gelemediler. Biliç de baktı olmuyor, işlevsiz iki kenar oyuncusu Serdar ve Motta’yı söküp top kapıcı Atiba ile kudretli doğaçlamacı Töre’yi oyuna sürdü. Ne var ki baştaki riskli kadronun hasarı kolay kolay onarılacak gibi değildi.

En ufak ışık bile vermedi

Müdafaaya Mustafa Yumlu’nun koordinesinde beşli başlayan Eskişehir, rakibi hücum ederken bu sayıyı duruma göre altı hatta yediye çıkarak geride gedik vermedikçe Beşiktaş gerildi!.. Oyunun son bölümüne kadar topa sahip olsa da, bilinçle oyun kurgulayamayıp fazlasıyla ‘kişisel beceri’ye muhtaç görünen Beşiktaş maçı kazanabileceğine dair en ufak bir ışık vermedi dersek yanlış olmaz. Zaten eksik kadroda Veli/Atiba’yı bozarak maça başlamak riskti, o risk de pahalıya patladı.

23 Şubat 2015, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sen elinden geleni yap, gerisini hayat halleder‘’

"Kartal’ın hem savunup, hem hücüm etmesi gerek. Tıpkı Tottenham maçında olduğu gibi sabırlı bir oyun sergilenmesi halinde rakibin hata ihtimali yükselecektir. Beşiktaş’ın ilk planı gol yememek olmalı"

Beşiktaş, Premier Lig’in en formda takımına karşı deplasmanda oynayabileceği en doğru oyunu oynadı, doğru. Ancak düzeni, ‘kazanmak’ değil ‘kaybetmemek’ üzerineydi. İstanbul’da ise ‘kazanmak’
zorunda. Bu da golü gerektiriyor... ve bunun yaratacağı telaş, ‘erken gol yemek’ gibi tahmin edilebilir sonuçlara gebe. Üstelik bir stoper ve ‘varlığı bir, yokluğu bambaşka bir dert’ olan sol bekten de yoksun.
Haliyle hem kendini doğru savunup hem kazanmak için hücum etmek gerekiyor. İlk maça göre Liverpool’un daha rahat olacağı da muhakkak. Beşiktaş’ın 1. planı gol yememek olmalı. Hele ki müdafaanın nasıl tahkim edileceği belirsizken!.. Tribüne gidecek onca insanı sıkma pahasına oyunun son bölümüne kadar ritmi düşük tutmayı becermek önemli. Örnek İstanbul’daki Tottenham maçı. Maçın süre olarak boyu kısaldıkça rakibin ‘korunma refleksi’ artacak ve hata yapma oranı yükselecektir. Maçın uzaması seçeneğinin ise eksik kalmaması halinde Beşiktaş’ın lehine olacağını düşünüyorum. Deplasmandaki gibi hızlı hücumlar organize etmek zor olacaktır. O nedenle driplingi yüksek, doğaçlaması kudretli Gökhan Töre ve Kerim içeri sızma, Demba Ba’yı besleme dahası ceza sahası çevresinde duran top kazanmada kilit önemde olacaklar. Kritik yol ayrımı ise “Savunması iyi Olcay mı yoksa driplingi yüksek Kerim mi?” sorusunun yanıtında. İlk maçta ortalıkta görünmeyen Sosa’nın gol için daha aktif hale getirilmesi elzem. İlk maçın aksine oyun merkezini biraz daha geriye, çekip kenarlara koşu alanı yaratılabilir. Bu da ceza sahası içine sızmalarda, güçlü ama dengesiz Skartel ile Emre Can’ın Motta’nınkine benzer penaltılara yol açmalarına sebebiyet verebilir. Velev ki, en başta hesapta olmayan bir gol yendi. Böyle bir takıma gol yemeden üç gol atmak kuşkusuz ki zor. Ancak Liverpool’u alt etme için gösterilecek direncin ligdeki şampiyonluk yarışındaki rakipler için ürkütücü olacağını da akıldan çıkarmamak gerek. Yani, “Sen elinden geleni yap, gerisini hayat halleder...”

21 Şubat 2015, Cumartesi 01:30
YAZININ DEVAMI