Arama

Popüler aramalar

‘’Krizli galibiyet‘’

İki takımın da tipik orta saha blokunun bulunmadığı mücadelede Bordo-Mavililer dörtlü defansını ve iki ön liberosunu savunmadan hiç çıkartmıyor, Mehmet-Lee ve Yattara’nın yerleştiği hücum hattı ile arada kalan tek adam olan Adem yapayalnız kalıyordu. Adem’in hücuma doğru kullandığı ilk pas 13’teydi. Top orta sahaya getirildiğinde bile Trabzon oyun kuramıyor, hücum sağır; seyirciler, oyuncular ve Halilhodziç yalnızca Yattara’ya bakıyordu. Denizlispor’un 5 hücumcu ve 5 savunmacıdan oluşan 4-1-4-1’i Trabzon’un tek hücumculu(!) 6-1-3’ten çok daha tutarlıydı. Trabzonspor savunmada daima kalabalık olduğu için sürekli set hücumu yaptılar. Ama hücum bölgesinde çok adamla yerleşip sabırla vuruş aradılar. Eğer Hüseyin kaleye daha kararlı bakabilse, Yusuf ceza sahasının dışındayken hep asist aramak yerine şut tehdidinde bulunabilse Trabzonspor’un savunmasında delikler oluşabilirdi. Trabzonlular ikinci yarıya savunmalarını da oyuna sokarak başladı. Hüseyin atak organizasyonlarına pas katkısı yapıyor, Emrah çıkmaya başlayınca Yattara’nın kademeli savunması konsantrasyon kaybediyordu. Buna karşılık Horozlar Yusuf, Fatih ve Serhat’ın daha geride yerleşmesiyle kalabalık hücum stratejisini terkediyor, ama Trabzon’un arkasındaki geniş alana da kimseyi koşturmuyordu. Denizlispor’un Trabzon mağlubiyetine tahammülü olabilir. Ancak maçı Denizlispor’un yıllardan beri yediği en garip kafa golü ile kazanan Trabzonspor ışığı görmek için epey gelişmek zorunda.

29 Ekim 2005, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Amatörce goller‘’

Denizlispor bu maçta Süper Lig’de kullandığı kadrosundan yalnızca Ömer, Fatih, Serhat ve Mustafa’yı sahaya çıkartmış ancak yeni saha dizilişini korumuştu. Ne var ki, benzer dizilişlerde kimi fonksiyonların gerçekleştirilmemesi oyun düzenini etkileyerek bambaşka bir görünüm sergilenmesine yol açıyordu. Özellikle tek forvet Hüseyin’in arkasındaki üçlü düzende yeralan Fatih’in Yusufvari bir organizasyon gerçekleştiremeyişi, Eyüp’ün soldan forvet hattına bir tehdit unsuru olarak sokulmaması ve Ömer’in Hüseyin ile bir türlü kontak sağlamaması belirleyiciydi.Diğer taraftan Altay öncelikle biçimli durup dinamik bir alan savunması yapıyor, sonra da ileri iyi koşmalarına rağmen topu doğrusu biraz biçimsizce kullanıyorlardı. Haydar’ın orta sahanın sağındaki çalışkanlığı olumlu, ancak hemen tüm topları herhangi bir organizasyon arayışına girmeden defansın arkasına vurması iyi değildi. Bu yüzden Haydar’ın hemen önündeki Yasin, ileride tek pasla atak düzenleyebilen Ufuk, soldaki Sancak ve Ali Ölmez boşuna gidip geldiler. Mehmet veya Fatih göbekten gidip biraz top yapsalar Altay hücumda genişlik sağlayabilir, topları çarçur etmezdi.Horozlar ikinci yarıda Miika’yı oyuna alıp Ender ile sağdan çıkmaya başlayınca daha bir Süper Lig takımına benzeyip tempoyu yükledi ve Altay Denizli hamlelerine gecikerek takip etmeye başlayıp, bir anda bocaladı. Misafir takım daha sonra çift forvete dönüp dengelenen tempo içinde oyuna daha fazla girmeye başladıysa da sağ kanada dadanmanın kısıtlayıcılığına kendini mahkum etti.Yedikleri iki gol de aslında biraz yüz kızartıcıydı. İlk golde Hüseyin yerleşik defans arasında kornere bu kadar rahat kafa uzatamamalı, ikinci golde atağa sonradan katılanlarla 4 kişiden ibaret olan Denizli hücumunda alanı kontrol etmek yerine 8 Altay futbolcusu da amatörce bir panik içinde kalelerinin içine koşup Serhat’a ceza alanı önünde rahat bir plase bırakmamalıydı.Hakem Vedat Tan ilk yarı sonunda Ömer’in rakibini çiğnemesine ve Miika’nın açık bir protestosuna standartların gerektirdiği uygulamayı yapmazken fazla toleranslıydı. Altaylılar iki penaltılarının verilmediğini bir süre daha düşüneceklerdir.

26 Ekim 2005, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Manisa Madrid arası!‘’

Buna karşılık Gençlerbirliği İsaac’in iki kuvvetli koşusu ile Vestel’in ileride kurduğu defansının arkasına iki kez tehlikeli şekilde inip, bir kez Johana, bir kez de Özgür daha maçın hemen başında kırmızı kartla burun buruna gelince Manisalılar yarı sahalarında alan savunmasına döndüler ama ne fayda!Zaten sarı kartı olan Özgür, Yanal şablonunun temel hamlelerinden birini yapamayınca, İsaac’i topla buluşur buluşmaz indirmeyip, kendisini geçtikten sonra düşürünce ikinci sarı kartı görüp takımını bir saatlik bir çaresizliğe mahkum etti?Zaten hücumda girişken olmayan, sağ bek Gürol’un ilk ve tek çıkışını 23’te yaptığı Vestel devreyi 2- 3 orta ve kaleye yapılan ve ceza sahasının dışında engellenen tek şutla tamamladı.yarıda Vestel’e göre daha takım gibi, bütünlüklü, bilinçli ve rahat oynayan Gençlerbirliği, İsaac’in oyundan çıkmasından sonra oyun temposunu da isteğini de kaybetti. Manisalılar kendilerini hiç de güçlük çıkartmadığı halde, 2-0’lık avantaj ile futbol oynamama konforunu keyfi olarak kullandılar.Vestel Manisa, bir Yanal takımının herhangi bir anında görülmeyecek şekilde önceden düşünülmemiş, çalışılmamış başıboş girişimler ve dağınık bir mücadeleden ibaret kötü bir futbol oynarken gene de futbola daha saygılı bir tavır içinde idiler.Sahadaki futbola bakarak Yanal’ın Vestel Manisa’yı Real Madrid gibi bir marka haline getirme iddiasını hatırladığımızda; Manisa ile Madrid Avrupanın iki ucunda değil, farklı gezegenlerde gibi uzaklar sanki?Gençlerbirliği’nin yarım saat oynayıp başka maç kazanabileceğini hiç sanmıyoruz. Hele ki oynamamış değil oynayamamışlarsa durum iyice vahim demektir!

24 Ekim 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Özür yetmez Özerten‘’

Teknik direktörlerin etkileri iki takımda da hemen görülmüştü. Nurullah Sağlam, Yusuf ve Hüseyin’i ilk onbire alarak çok daha hücumcu bir takım kurgulamıştı. Ersun Yanal’ın Vestel Manisaspor’u ise tahmin edileceği üzere çok daha koşucu bir kimlik içinde bloklar arasını daraltarak baskı yapıyordu. 4-2-3-1 gibi oynayan Horozlar, Vestel presine karşı birkaç alternatif üretmişti. Öncelikle topu uzun gönderip Hüseyin’i pivot olarak kullandılar; defansın arkasına Güven ve Ömer Rıza’yı koşturdular. Sol tarafta Güven - Mustafa Keçeli ikilisi de Mustafa’nın çıktığı pozisyonlarda etkili olabileceklerini gösterdi. Yusuf ise ceza sahası önünde topla buluşunca meşin yuvarlağı iyi saklayıp etkili paslar kullanarak Yeşil-Siyahlılar’ı ceza sahasına tehlikeli noktalardan sokuyordu. Denizli’nin daha etkili oynadığı bölümlerde hakem Cüneyt Çakır’ın Manisalılar’ın sertliklerine akıl almaz şekilde tölerans gösteren yönetimi oyunun akışını çok olumsuz etkiledi ve sahadaki gerilim son derece yükseldi. Johanna’nın Hüseyin’e, Yılmaz’ın ise önüne gelen herkese yaptığı faullere göz yumması futbolu tehlikeli bir noktaya getirdi. Çakır’ın Vestel alehine çıkartmadığı kartların kefaretini Güven kırılan bacağıyla ödedi. Çakır’ın yönetimi için hakem şanssızlığı veya yeteneksizliği bence söz konusu olamaz. Denizlispor çok daha olumlu bir çizgide Manisa ise ikinci yarıdaki gibi oyundan düşmeyecek düzeye gelmeli ve duran toplar dışında da hücum yapmayı başarmalı. Ufuk Özerten bu hakemleri de MHK’yı da taşıyamaz. Özür yetmez istifa etmelidir.

17 Ekim 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Erciyes soğukkanlılıkla‘’

Maça ev sahibi 4-1-3-2, Kayseri Erciyes ise 4-4-2 düzeninde çıktı. Manisalılar açısından oyunun kritik noktaları, bağırsak enfeksiyonu yüzünden yedekte kalan Meduna’nın yerine forma bulan Mahmet’in performansı ile Zafer’in kale önüne taşıyacağı topların niteliğiydi. Mehmet Akdemir santrfor pozisyonunda Cem’in markajında çok boğuştu, rakibini uğraştırdı ama kendisinin de bozulmadan kaldığı ve galip çıkabildiği mücadele sayısı çok azdı. Vestel Manisa kanat beklerini neredeyse hiç kullanmazken, Erciyes ise en çabuk yoldan 2-4-4’ye dönüp soldan Timuçin ve sağdan da Devran’ı hücuma yolluyor hemen defansın arkasına inmeyi düşünüyordu. Zafer’in topla buluşmak için gerilerde beklemesi, kademeli bir markajla karşılaşmasına yol açarken, Erciyes’in işini kolaylaştırdı. Eğer Zafer gidip defans hattına girse arkasındaki Böör’e alan yaratması ve etkinlik kazandırması da mümkün olabilirdi. İlk yarıda baskı altında iyi pas yaparak gayet soğukkanlı ve sabırlı bir takım olduğunu gösteren Erciyes hiçbir sürpriz öğesi taşımayan Timuçin’in ortasına Burhan’ın vurduğu kafa ile öne geçtikten sonra Vestel, Sinan ve Meduna’yı oyuna alarak bütün hücum kozlarını kullandı. Ancak top servisi yapacak olan Serkan, Uğur ve Mithat ya çok geride ya da çok yavaş kaldıkları için oyun bir türlü tempo kazanamadı. Duran topların da birer teknisyen titizliğiyle kullanılması gerekirdi. Vestel Manisa, futbol açısından kötü olmadığı gibi kritik anlarda centilmence davranışlarıyla futbola onur kazandırdılar, alkışı hakettiler. Sekiz maçta 10 gol atıp, 16 puan toplayan namağlup Erciyes, ekonomik futbolu destanlaştırıyor. Vestel maçı daha çok istedi, ama Erciyes daha doğru oynayarak kazandı.

02 Ekim 2005, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hangi Denizli?‘’

4-2-3-1 gibi oynayan Gaziantepspor karşısında 4-1-3-2’ye yakın bir düzeyde oynayan Denizlispor bir futbol takımına en kötü görünümünü veren temel eksikliği bir türlü aşamayan ve top kendi ayağındayken çok kötü bocalıyor, adeta fikirsizlik boşluğuna düşüyor... Ön libero Tomas’ın önündeki Serhat, Mustafa Keçeli ve Miikka’nın hücuma yakın bir şekilde konumlanmaları Denizlililer’in atak isteğini vurgular gibiydi. Ama istek yetmiyor topu da kullanabilmek gerekiyor. Organizasyon ve pas becerisi sergileyemeyen Horozlar ümitlerini defans arasında tek başına kalan Ömer Rıza’ya atılacak arapaslarını ve Gaziantep defansının ayağından kapılacak toplara bağlamıştı. Bu durumda üçüncü bölgeye bile nadiren geçtiler. İlk ciddi pozisyonlarını 45’te yakaladılar. Gaziantepspor, Denizli’ye göre daha çok beceri ve kadro zenginliğine sahipti. Orta sahada Hasan Yurt ve Özgür çok sağlam durup kazandıkları toplarda Erdal-Tarek ile başlattıkları ataklarda Tomas’ın arkasına çabuk sarkarak Denizli defansını gözünü far tutulmuş tavşanlar gibi çizgi halinde yakalıyorlardı. Fakat ilk yarıda yapamadıkları son pas ve vuruşları ikinci yarıda yapıp maçı koparttılar. Gaziantepspor çok iyi oynamadığı maçı kolay ve hakkıyla kazandı. Ancak Denizli’nin geleceğini karanlıklar üstünde bıraktı. Geçmişte liglerin en gollü maçlarını oynayan Horozlar’ın elinde şimdi 7 maçta 4 gollük bir hücum performansı, moralsiz bir takım ve sinirleri her gün biraz daha harap olan bir hoca var.

25 Eylül 2005, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ümit ve Necati‘’

Vestel Manisa, Necati’yi hücumun anahtar adamı olarak tespit ederek, orta sahada hiç yalnız bırakmıyordu. Ne var ki defansın önünde marke ederken gösterdikleri titizliği, Necati’nin defansın arkasına yaptığı koşularda koruyamadılar ve ikisi gol olan çok rahat üç vuruş yaptırarak maçın daha hemen başında iki farklı geri düştüler.4-1-3-2 gibi gözüken Galatasaray’da, savunma beşlisiyle - hücum beşlisi(!) birbirlerinin işine pek karışmadan oynadıkları için; Saidou’nun yorgunluktan veya yerini kaybetmesiyle ya da markajla karşılaşarak oyundan izole olduğu süreçte, çok ciddi defans sorunlarıyla karşılaştı. Vestel, santrfor Meduna’nın Song ve Tomas’ı peşisıra sürüklediği ataklarda hücum bölgesine Zafer, Uğur, Yunus ve Böör’ü de sokup hep bir boş adam bulundurarak daha etkili olmaya başladı. Skorun 0-2’den 1-3’e geldiği 20 dakikada, Vestel’in öne geçmesi de mümkündü.Futbolda kuvvet özellikleri gelişkin olunca, beceriler daha iyi sergileniydor, motivasyon ve mental kapasite de yükseliyor. Ümit’in müthiş istatistiklerine iki asist eklemesinin yanı sıra, attığı müthiş gollerinde de, oyunun her anında herkesten daha diri olmasının etkisi çok büyük.İkinci yarıda Galatasaray’da pek bir şey değişmedi. Ancak Vestel, adım adım oyundan düştü. Sinan’nın oyuna girip, Zafer’in orta sahaya çekilmesinden sonra atak gayretlerini de kaybettiler. Manisalılar oyunu forse etmeyi bırakınca, Galatasaray’ın da oyuna asılması için pek nedeni kalmadı. Oyunun durduğu anlarda, sahadaki mutlak devinimsizlik maçın daha 60. dakikada fiilen bittiğini gösteriyordu.Hakan Şükür’ün oyundan alınırken taraftarlar tarafından ayakta alkışlanması oldukça duygusaldı. Ne var ki, Hakan’ın da oyununa belirgin kalite ve fonksiyonlar eklemesinin gereği ortada. Ya gol atmalı, ya asist yapmalı ya da eskiden olduğu gibi prese herkesten daha istekli katılmalı. Galatasaraylılar, Hakan’ı her gördükleri yerde alkışlamaya devam ederler, ancak sahadaki varlığını da bir yandan tartışacaklardır.

19 Eylül 2005, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Alkışı hakettiler‘’

Altay-Karşıyaka karşılaşmasına Altay 4-1-3-2, Karşıyaka ise 4-2-3-1 yakın dizilişlerle çıktılar. İlk 10 dakikada sol tarafta Ekrem ve Murat Karakoç’u iyi kullanan Karşıyaka, rakip ceza sahasına daha fazla top soktu. Fakat üçüncü bölgeye fazla adam gönderemediği için yaptıkları ortalar ile tehlike yaratamadı. Buna karşılık Altay, Fazlı ve Ali’nin hemen arkasına Haydar, Ali Ölmez ve Mehmet’i iyice yaklaştırarak, ceza sahasında önemli ribauntlar aldı, ekstra paslar yapma şansı buldu ve kaleye daha etkili vuruşlar yaptılar. Recep’in kurtarışları maçın kopmasını önledi.Yüksek tempo sürekli forse edilirken, mücadele yönü ile zevkli bir seyir izleyen oyunda doğal olarak kimi zaman taktik disiplin, ama çoğu kez de üretkenlik sekteye uğruyordu. İlk yarıda kaydedilen iki gol de ceza sahasına bilinçli, soğukkanlı ve yüksek kaliteli iki pas sokulmasıyla geldi.Karşıyaka’da Nurullah Sağlam ikinci yarıya biraz iyimser ve erken olduğu daha sonra da görülecek kritik bir değişiklikle başladı. Murat Karakoç’u oyundan alıp, Mustafa Şahintürk’ü soktu. Erhan Namlı da kıpırdayınca, Karşıyaka biraz daha etkili olmaya başladı. Ancak, Ekrem’in oyundan atılmasıyla Yeşil-Kırmızılılar’ın etkili sol kanadı, bir anda boşaldı. Mustafa Şahintürk de kendini beklenmedik şekilde sol bekte buldu. Karşıyaka’nın kalan iki değişkliğini de Mustafa Şahintürk için önce defansa, sonra forvete kullanmak zorunda kalması biraz garip kaçtı.İki takımdan hangisi daha önce oyundan düşecek diye beklerken, eksik kalan rakibi karşısında Altay yapabileceği en önemli hatayı yapıp, telaşlandı. Topa basmanın da futbolda önemli yeri olduğunu görmeleri gerekirdi.Sahada aklını ve enerjisini futbola veren iki takımı da yürekten alkışlamak gerekir.

18 Eylül 2005, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI