Arama

Popüler aramalar

‘’Horoz hız aldı‘’

Son birkaç sezonda yavaş yavaş tribünleri boşaltan taraftarın, Nurullah Sağlam’ın oynattığı atak ve gözüpek futbol sonucunda takımını boş koltuk bırakmamacasına doldurması da bundan. Taraftar iyi futbolu ödüllendiriyor... İlk bakışta iki takım da 4-1-3-2 gibi dizilmesine karşın, futbolu başka türlü oynuyorlardı. Aradaki en önemli fark, Horozlar’ın ‘bölge değiştiren oyuncu’ sayısında ezici bir üstünlük sağlamasıydı.Sivasspor orta sahasında; sağda Gökhan, solda da Ünal hareketli ve istekli gibiydiler. Ancak Gökhan, Mustafa’yı orta sahada beklemekle yetinirken, Ünal ise ilk yarıda ileri çıkıp sarı kart gördükten sonra bir daha ileriye bile bakmadı. İleride yalnız kalan forvetlerden Balili rakiplerle uğraşırken, Sivas’ın 4 vuruşunu da yapan Anderson ise yüzünü kaleye dönüp ilk şutunu ancak 49’da çekebildi.Diğer tarafta Denizlispor; orta sahadan 3 oyuncusunu, savunmadan da özellikle Mustafa Keçeli’yi hücum bölgesine sokarak 6 kişiyle rakip kaleye bakıyordu. Topu ceza sahasının önünde yere indirdiklerinde defansın arkasına nefis varyasyonlarla indiler ancak neredeyse aynı sayıda ofsayta düştüler (Ya da yardımcı İsmail Sencan öyle hükmetti).Denizlispor’da kritik nokta Yusuf’un oyundan çıkışından sonra takımın savunmadan hücuma geçişte uyumlu ve akıcı oyununu yitirmesiydi. Ya Denizlililer aniden ve topluca yorulup geri yaslandı, ya da oyunu yeniden oturtana kadar bocaladılar. Ama bu arada çok kıymetli zaman kaybına uğrayıp Sivaslılar’ın yorulup oyunu bırakmasını beklemek zorunda kaldılar...Korner atamayacak kadar ağrısı olan Mustafa’nın son dakikadaki sprinti ve yaptığı asist ise tüyler ürperticiydi.

13 Mart 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ara bölgede futbol‘’

Hele ki, saha dışındaki sorunların çözümü de takımın başarıları sonucunda uyandırılacak bir KSK ruhuna bağlı iken?Maça Karşıyaka 3-5-2, Mersin İdman Yurdu ise 4-4-2 ile başladı. Karşıyaka’nın takım olarak yüklenme arzusuna karşın ilk dakikalarda konuk ekip de rahatsız olmadan oldukça bilinçli oynuyor, 4’lü savunmanın önünde Cemal’i bırakıp Serkan’ın tetiklemesi ile ikili forvetin yanına sağdan Kamil, soldan da Mesut’u göndererek hücumda çoğalacakmış gibi duruyor. Ancak 3. bölgeye hep Ali Öztürk ile geçerek kolay okunan ve önlenen tek boyutlu bir hücum anlayışına teslim oluyorlardı. Ali orta saha ve forvet arasında çalışıp, dikine oynamaya gayret etse de, aklı geride kalan orta saha oyuncularını rakip kaleye gönderemedi.Mersin’de disiplin adım adım erozyona uğrayınca, güneyliler savunmada kalıp maçın geri kalanını, tek pozisyona girmeden, tek puan için oynadılar.Karşıyaka oyunun inisiyatifini maç boyu elde tuttu, ama istediklerini genelde yüksek kalite ile yapamadı. Başlarda pasları stoperlerin arkasına uzun oynayıp, kaygan zeminde Uğur ve Türker’i kararlıca koşturarak, hatta topu kontrol etmek isteyen rakiplerin ayağından kaptıkları toplarla etkili olup pozisyonlar yakaladılar. Ancak Murat Karakoç’un 20’de sakatlanmasından sonra Mehmet Albayrak’ın girmesi ile oyunun biçimi olumsuz yönde değişti. Mehmet çok koşmasına rağmen forveti üçleyemedi, orta sahayı da bir eksiltti. Topa gidip çok pas aldı ama pas yüzdesi, ikili mücadele, hava topu, top kazanma vs. her istatistikte çok kötü yüzdelerle oynayınca, topa hakim olan Karşıyaka, top oynayamama durumunda kaldı.Maç 0-0 sonlara doğru gelirken, kapanan rakibin içine top yüksetmekle yetinen Karşıyaka’da, biraz yılgınlık ve biraz da yorgunluktan forvete çıkardığı 5-6 adam hareketliliğini yitirince Mersin savunmasının işi kolaylaştı. Ancak Feyyaz Uçar’ın 70’ten itibaren yaptığı iki değişiklik hemen etkisini gösterdi. Fatih iyi top kullanıp takımın ritmini artırdı, Volkan ise girer girmez golü atıp Karşıyakalılar’ı sevindirdi.

12 Mart 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ey kupa ruhu!‘’

Ligin dibinde yer alan ancak kupada son sekize kapağı atan iki takımdan Denizlispor sahaya çoğunluğu yedeklerden oluşan bir kadro sürerken, Samsunspor ise Celil hariç as kadrosuyla mücadele ediyordu. Nurullah Sağlam belli ki kadrosuna güvenirken, Arıca’nın arka arkaya mağlubiyetlerle ruhen ve bedenen yıpranan kadrosunu yine ayni taktikle sahaya sürmesi riskler barındıran, kupaya saygılı ama ilginç bir seçimdi.4-1-3-2 gibi dizilen Denizlispor oyuna sanatsal boyut barındırmayan ancak tek toplarla çok koşup çok yer değiştirerek kolayca hakim oldu. Oldukça etkili bir futbol sergiledi. İki yedek Brezilyalı’dan oluşan forvetin arkasındaki üçlüden Serhat iyi top servisi yaparken Fatih sola yaklaşıyor, Mikka ise sağ koridordan çok çabuk çıkarak hücumu beşliyorlardı. Gollerini de yüksek tempoda oynadıkları ilk bölümde attılar, birkaç tane daha atabilirlerdi.Diğer tarafta 4-3-1-2 şeklinde oynayan Samsunspor ise orta sahasıyla birlikte geride dikkatli yerleşiyor, ancak hücumda genellikle bir kontra top ile Tamer’i göbekten kaçırarak iyimser ve tek boyutlu bir hücum yaklaşımında kilitlenip kalıyorlardı.İkinci yarıda Denizlispor’da odaklanma sorunları ve yorgunluk başgösterince ve özellikle Alex inanılmaz bir umursamazlıkla Horozlar’ın hücum gayretlerini baltalayınca Samsunspor daha çok top tutup rakip sahada yerleşerek oynama fırsatı buldu fakat iki vuruş dışında kaleye bakamadılar. Maçı kopartacak kararlılık eksikliği açıkça görülen Samsunspor’da hücumun sıcak bölgelerine hiç girmeyen lakin bunun dışında sahada yapılabilecek herşeyi yapan; Oyun kuran, etkili ortalar yapan, 60-70 metre geri gelip kendi ceza sahasında toplar kaparak takımını ayakta tutan Serkan’ı örnek alan birkaç oyuncu daha olsaydı, Karadenizliler’in durumu çok daha farklı olurdu.

10 Mart 2006, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ölçü maçı‘’

Diğer tarafta Trabzonspor ise ümit vermekle yetinen, “problemli takım” durumundan kurtulmak için ligin tepelerine doğru istikrarlı bir çıkış yakalamak, tırmandıkça arınarak ligi gururunu kazanarak sonlandırmak durumundaydı.Bu bakımdan Vestel Manisaspor- Trabzonspor karşılaşması iki takım için de dişli bir rakip karşısında verilecek hakiki bir ölçeklendirme boyutu taşıyordu?Manisalılar artık yerleşik hale gelen bir kadro ve diziliş içinde sahaya çıkarlarken Trabzonspor’da Fatih’in yokluğu özellikle forvette Dokaj-Ömer Rıza ve Yatara ile hayli ilginç bir yapılanma oluşmasını sağlamıştı.takımın da avantajları hücumda ortaya çıkıyor, Vestel topu her menzilden uzun forvetlerine doğru kaldırarak oldukça rahatsızlık verici bir hücum anlayışı içinde oynarken, Trabzonspor ise kıvrak forvetlerine çabuk oynayıp geniş alanda hemen kaleye inme şansı yakalıyordu.Hele ki daha maçın ilk atağında Ömer defansın arkasına koşup Johana’ya kısa mesafede toz yutturup hemen arkasından gelen atakta çabuk dönüp golü atınca, belki de ligin bu en uygunsuz eşleşmesi olabilecek Ömer Rıza-Johana ikilisinin mücadelesi, maçın kaderini belirleyecek gibi gözüküyordu.Trabzonspor öne geçtikten sonra da bir arapasıyla orta sahadan kaleye kadar kolayca gitme şansını hep elinde tuttu ama o doğru zamanlamalı paslar hiç atılmadı. Szymkowiak an an gayretli gözükse bile topla yapacağı işleri kritik noktalarda berbat etti. Takımın canla başla topu kendisine ulaştırmaya çalıştığı Yatara, Fatih’in yokluğunda sanki takım starlığını ortaya koymak ister gibi tercihlerini bencilce yaptı, bir kez doğru dürüst asist yapmaya yöneldi onda da Ömer sakatlanıyordu.Vestel Manisaspor’un oyuna hakim gibi göründüğü bölümlerde de Trabzonspor’un kazandığı topları savunma bölgesinde kötü kullanıp, rekor sayıda kayıpla oynamasının etkisi büyüktü.Trabzon’un9 sahasından çıkamaması Selçuk’un hücuma rahat katılmasına ve beraberliği sağlamasına yol açtı.Vestel’in 10 kişi kaldıktan sonra iki uzun forvetle oynamakta ısrar etmesi ve hücum nitelikli değişikliklerden hiçbir verim üretememesi mağlubiyetin nedeniydi.

05 Mart 2006, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Çekler uyukladı‘’

Maçın ilk yarısındaki Milli Takım üstün nitelikli bir futbol oynamamasına karşın “İstanbul Karması” olmaktan uzak yapısı ile taraftarın gönlüne dokundu. Takımımız teknik, taktik ve kuvvet açısından değil ama ikili, üçlü, dörtlü oyun uygulamalarında yavaş ve zayıf kaldı. Uğur Boral ile sık sık kullandığımız kanatta içeriye uygun noktadan girip, kaleye bakamadık. Ersen topla yüzünü keleye döndüğünde ne 2’ye 1 yapacak ne de ara pası atacak bir arkadaş bulabildi.Biz endirekt atağın gözünü çıkartırken Çekler her atakta en kısa yoldan defansın arkasına iniyor, yüksek tempolu ve hakiki koşular yaparken, topu kanatlara yalnızca anlık olarak indirip, kenar beklerimizi boşa çıkartarak göbekteki Hüseyin, Tolga ve Gökhan’ın yanından doğrudan kalemize yöneliyorlardı.İkinci yarıdaki değişikliklerden sonra takımımız topu daha iyi kullanıp üçüncü bölgede çoğalarak oynamasına karşın ceza sahasına kadar çabuk gidemediğimiz için kapalı savunmaya karşın hücum etmek zorunda kaldık. Buna rağmen çizgiye inerek yakından yaptığımız yan toplarda biraz dikkatli olsak bu ataklarda kaleye bir kaç top yuvarlayabilirdik. Bu süreçte Milli Takımımız’ın Nuri ve Yıldıray’sız olamayacağı anlaşılmış olmalıdır.Sol bekten gelip iki golün asistini yapan Jankulovski ile forvetle orta saha arasında mekik dokuduğu gibi müthiş bir kontrolün ardından ikinci golü atan Stajner kalbimizi kırdı.Son dakikalarda Ümit Karan ile bulduğumuz iki gol aslen fiziksel ya da taktiksel üstünlüğümüzün ürünü olmayıp, bizi küçümseyen ya da uyuklayan her rakibi cezalandıracağımızı göstermesi açısından Çekler’e verilen bir dersti.

02 Mart 2006, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sonuç değil içerik‘’

4-1-3-2 gibi oynayan Trabzonspor 3. bölgeye çok çabuk geçebildiği ve topu Fatih Tekke’ye biran önce ulaştırabildiği anlarda hakikaten heyecan verici ve etkileyici takım haline geliyordu. Yattara’nın istikrarsız performans çizgisiyle ortaya çıkan belirsizlik Karadenizliler’in sağ kanada her zaman aynı güvenle oynamalarını engelliyor. Yattara bu maçta kendisini alkışlatacak bir heyecan ve motivasyon içinde değildi. Szymkowiak’ın ise Fatih Tekke’den oldukça geride pozisyon alarak ataklara oradan katılmaya çalışması Fatih’in yalnız kalarak hücum organizasyonunun gecikmesine yolaçıyordu. Tekke’nin sakatlandıktan sonra Djokaj’ın kendisini daha rahat göstermesi ise bu futbolcunun Trabzonspor’da ikinci derece forvet gibi görünmesinin haksızlık olacağını düşündürdü. Diğer tarafta maçın başlarında biraz çekingen bir oyun oynayan Altay eğer Mehmet Şen’i defansın arkasına kaçırabilecek pasları daha özgür ve girişken bir ruh içersinde kullanabilse maçta ağırlığını çok daha erken hissettirebilirdi. Özellikle kimi zaman geri dönmekte zorlanan Trabzon orta sahasının arkasına koşabilen Murat ve Can şaşkınlaşan ve sağlam gözükmeyen Trabzonspor defansının üstüne daha çabuk gidebilseler ve kaleye bakmayı düşünebilseler Altay’ın birkaç sayı birden yapması işten bile değildi.Mağlup olsalar bile Altay’ın bu maçtan canlanan ve sahalara dönen centilmen taraftarıyla, özgüvenini pekiştiren takımıyla çok daha somut kazanımlar elde ettiğini söyleyebiliriz.

24 Şubat 2006, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Lig ciddileşiyor‘’

Yanal takımlarına karşı geriden oyun kurarak oynayabilmek için müthiş bir teknik ve çelik gibi dayanıklı sinirlere sahip olmak gerekir. Oysa ki topu sürekli uzun oynayıp topun düştüğü bölgede prese başlayacak olursanız rakibinizin çıkmasına engel olur, ileride yerleşirsiniz. Yani, rakibin sürekli baskı kurmasına yardım edecek ise savunmada kapılacak toplar makbul değildir, uzun vurmak daha iyidir!Orta sahada yoğunlaşılan, ancak iki takımın da ayağındaki topları kullanmaya çalışmak yerine uzun uzun kullandığı bu anlayış önceleri pek ala Samsunspor’un lehine işliyor, Vestel forvetleri hiç varlık gösteremiyorlardı. 4-2-3-1 gibi oynayan Vestel Manisaspor, Meduna’nın arkasındaki Caner, Zelenka, Holosko üçlüsünü hücum bölgesine çabuk gönderebildiği ilk atakta golü atınca Samsunspor’un karşı hamlesini boşuna beklemeye başladık.Samsun’un tek forveti Rafael, çok istekli yürekli ve Johana gibi bir stoperi birkaç kez yere yıkıp geçecek kadar kuvvetliydi ama yanına yaklaşan kimse yoktu. Serkan Aykut daha ilk ciddi sprintinin ardından mızıkçılık yapıp hem kendisinin hem de Celil’in sarı kart görmesine neden oldu. Serkan’ın ceza sahasının içinde vuruş alışkanlığını ve gol sezgisini yitirmiş gibi hareket etmesi üzücüydü. Zaten bu iki futbolcunun fiziksel ve zihinsel güçsüzlükleri Samsunun yarı gücünü alıp götürdü.Kötü ve temposuz oynayan Vestel karşısında Misafirler ikinci yarıda biraz daha dirilip oyunda etkili olmaya başladılar, Serkan’ın yerine Ceyhun?un girmesi ile daha tehditkar bir takım haline gelerek güzel kontrataklar yapıyorlardı ki hakem maçın gidişini değiştirdi. Kalan dakikalar maçın sonundaki skor formalite haline geldi.Arzuman, maçta birkaç çok kaliteli düdüğüne karşılık, birkaç da çok kötü karar verdi. Kanımca Samsun’un bir penaltısını atladı, Celil’e verdiği kırmızı kart ise Manisalılar’ı bile şaşırtıp, belki biraz da utandırdı. Karar yelpazesi bu kadar açılınca ne hakemlik standardı kalır, ne de güven duygusu!

20 Şubat 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Süper Denizli‘’

Ev sahibi maçın başında önce sağ kanadı kullanmayı istediyse de asıl darbeyi sol kanattan maça müthiş bir giriş yapan Mustafa Keçeli ile vurdu. Mustafa biri kornerden iki nefis ortayla takımının bir anda iki farklı öne geçmesini sağladı. Papila’nın yardımcısı Ekrem Kan’a bıraktığı karar sonucunda verdiği gol ile Konyaspor toparlanma fırsatını kullanamazken Denizlispor ise her dakika daha coşkulu daha verimli bir futbol sergiliyordu.Dizilişleri aynı olsa da iki takım arasında önemli farklar vardı. Öncelikle Denizlispor’da bölge değiştiren futbolcu sayısı Konyaspor’a nazaran çok daha fazlaydı. Yusuf her fırsatta forveti üçlerken, Mustafa, Tomas, Serhat ve Levent sayısız defa hücum bölgesine geçtiler. Konyaspor’da ise hücumcu kişiliğine bürünen orta saha oyuncusu yoktu. Erhan soldan biraz çıkar gibi yaptı, o kadar.İkincisi Denizlispor çok daha fazla koştu savunmada iyi yardımlaşıp hücumda her boş alana bir adam gönderip ayağa paslarla organize şekilde çıktı. Denizli’nin son ve en önemli üstünlüğü ise herkesin akıllıca oynadığı bir takımda, üç tane “Koşan” oyun kurucu kullanabilmesiydi. Bunlardan Tomas toplu ve topsuz nefis oynadı, pres yaptı, gidip gol attı. Selahattin tükenmez bir enerji ile oynadı, ataklara önce sprintlerle katıldı, topla buluştuğunda ise önce asist yapmayı düşündü kafayla güzel toplar indirdi. Yusuf ise futbolu sanatlaştıran müthiş bir oyuncu. O’nun ayağındaki top zeka kazanıp başka türlü yuvarlanıyor. Yusuf koşarken de, dururken de bambaşka bir futbol oynuyor. Hatlar arasında geçişkenlik sağlayamayan, bir türlü birlikte oynayamayan Konyaspor, hele ki bu sinirli haliyle bir Aykut Kocaman takımı gibi değildi. Duran toplarda 7-8 kişiyle rakip kaleye gidip arka arkaya baskınlar yemeleri, atağa yavaş çıkıp, topu sabırla çevirmeden acele ile orta yapmaları hataydı.Sonuncusu böyle oynayan bir ligde sürpriz kavramı yoktur.

13 Şubat 2006, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI