Arama

Popüler aramalar

‘’AZ kaldı‘’

Herkesin ‘Zor geçilir bu tur’ dediğini, özellikle futbolcusu ile inanarak, Kanaryalar başarmak için sahadaydı. ‘27 maçtır kendi sahasında hiç yenilmedi’ diyenler, ‘Gol atmadan hiçbir maçını tamamlamadı’ diyenlere rağmen Fenerbahçe başaracak gibi başladı. Van Gaal’in yanlışı, oyunu ilk maç skoruna bakarak yavaş oynamak istemesiydi. Karşısındaki takımın futbolcu kalitesinin kendilerinden iyi olduğunu hesaplamamıştı. Tempo yükselmedikçe, bu AZ Alkmaar’ın takımımızı yenmesinin mümkün olmayacağını 21. dakika içerisinde Tümer’in futbol güzelliği kokan ara koşusu, topu alışı, kaliteli vuruşu ve o topun gol oluşu ile, bile anlayamadık şansımıza... De Zeeuw’u Alex’e yakın oynatarak oyun kurgusunu bozmak istese de, Fenerbahçe’nin koşan diğer ayakları, Van Gaal’ın planını bozdu. Deniz’in göbekte oynadığı pozisyonlarda pas çabukluğu olmaması, baskıda top kaptırması, çıkışta Fenarbahçe’nin yakalanması ve tehlike yaşamasına sebep oluyor. Böyle zamanlarda Marco Aurelio’yu insanın gözü arıyor. Yavaş tempoda devam eden birinci devrenin bir güzelliği de kaliteli futbolcunun ne demek olduğunu anlatırcasına, Kezman-Alex ikiye birinde gördük. Alex, Başkanı’nın alkışına attığı şık gol ile karşılık verip, 34. dakikada Fenerbahçe adına ikinci golü attı. Oyun disiplininden ayrılmayan kontrollü futbol oynayan, öne çıkan futbolcusu bulunmayan AZ Alkmaar’ın, İstanbul’daki maçın dert olan ismi Martens’e ilk onbirde yer verilmemeside Fenerbahçe için ilk 45 dakikanın şansıydı. Zico’nun 2-1’den sonra oyuna müdahale etmemesi, Serkan gibi orta sahayı agresif kullanacak oyuncuyu düşünmemesi, top kaybının başladığını görmesine rağmen hamle yapmaması dezavantaj oldu. Sonuç ne olursa olsun, Tümer’in, Tuncay’ın ve Alex’in oyunu 90 dakika boyunca forse etmeleri, hem kendileri hem de takımları adına güzeldi. Her şey yolunda gidiyor derken, gecenin başarılıları Lugano, Önder ve Ümit Özat’ın içinde olmadığı pozisyonda, Edu ve Appiah’ın bakışları arasında Türk usulü bir gol yiyerek, yenilmeden Kanarya Türkiye Ligi’ne, UEFA’ya da AZ kaldı. Bizde bakakaldık...

23 Şubat 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vurun beyler vurun!‘’

Hafta sonu oynanan maçlar. Gazetelere televizyonlara yansıyan görüntüler, resimler.Bol miktarda döner bıçağı.Az miktarda sustalı.Bir çok eli baltalı.Havada uçan koltuk,Kafası yarılan kuvvet-i kolluk.Şiddetle bolluk.Demeçler;Dil döndürmeler,Akıl çelmeler,Fikirleri çelmelemeler.Sandıkta saklanan namusu, etik diyerek etek altına süpürenler.Hakeme sallamayı bereket getirir zanneden,Düşüncesiz hareketler.Yangın var deyip, kaptığı kova ile üstüne söndürüyorum havasında,Benzin dökenler.Kurumsallaşalım masalını ninni gibi söyleyenler.Ödenmeyen paralar, futbol emekçilerinde açılan büyük yaralar, umursamaz tavırlar.İmza atarken gülen, bir zaman sonra sözüde yazıyı da silenler.Ot bitmeyecek yere çim dikenler, çıkmayınca çekip gidenler.Futbolcusunu, ortaya atıp, bir de hocasını üstüne koyup sehpa hazırlayanlar.Çekilecek ipi sipariş verenler.İyi yapılan işi görüp üstüne üşüşenler.Kaymağını yiyip, pisliğini başkasına atanlar.Benden öncekiler tabelasını asanlar.Cin oldum deyip, şeytan çarpmaya kalkanlar.Para bulmak için, Allah Allah derken, bulduğu sponsoru kaz sananlar. Yolarken, yolunanlar emeği çalarken, hayatını çaldıranlar.İşinin adamı olacağına adam olmayanın adamı olanlar.Onlara benimdir diye sahip çıkan, yalanmaya meraklılar.Liyakat yerine itaat arayan lider görünümlü zorbalar.Boyun eğen zavallılar.Maçları hastaneye, tribünleri ameliyathaneye çevirenler. Şık durduğunu zannedip, her verileni giyenler.Hayatını, resmi ve ismi çıksın diye verebilecek ihtiraslılar.Terin, nereden çıktığını anlamayacak kadar sporun dışında olup, kendini mesih zannedenler.Bizi kurtarmaya gelenler.Onları buyur edenler.Gelen ağam giden paşam, malı nasıl taşısam, herkesi nasıl kapıştırsam düşüncesinde şark kurnazlığına soyunanlar.İstikbal avcıları.Aydınlık yüzünün arkasına, karanlık kafasını saklayanlar.Dedikodu üreticileri.Velhasılı-ı kelam olumsuzlukları olumlu kandırmacası ile futbolun böğrüne saplayanlar.Vurun...Vurun ki futbol bitsin, emekçisi aç kalsın.Kalsın ki, size muhtaç olsun.Olsun ki, sadece vurucular kalsın.Haydi iyi vurmalar.Unutmayalım yenilen tatlı hurmalar bir gün yiyeni tırmalar.Bizden hatırlatması, umutları yitirmeyelim futbolu bitirmeyelim. Kalabilirseniz kalın sağlıcakla.Saygılarımla...

21 Şubat 2007, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gönül yarası‘’

Rakiplerin yenilgide rekabeti, yarıda kalan şampiyonluk nameleri gibi. Tuhaf yüzü bu ligin yenenlerin değil, yenilenlerin şampiyonu belirlemesi. Oyun iyi mi derseniz, lafı gevelemeden söyleyelim; Hayır. Maksat üç puansa o zaman durum şahane. Dar kadrolu Sakarya’da Yalçın ve Mehmet yok. Fenerbahçe defansının değişikliği maçın önemli durumu gelecek haftalar için. Ortada Appiah ve Deniz bildiğiniz gibi. Önde nöbetçi golcü Semih bu sefer ilk 11’de. Alex-Tümer ikilisi topla oynamaya başladığında ortaya çıkan futbol güzelliği var ancak defansif işleri kim yapacak dedirtiyorlar. Appiah çok çalışıyor gibi görünüyor ama sağ tarafta bunalıyor. Ümit’in ezberlediği tarafta Tuncay ile oyunu ilerisi için iyi. Her ikisinin çıkışlarında Edu’nun yardımıysa doğru. Bunları düşünürken bir çarpışma gördük, evlere şenlik. Martinez ayağını balta gibi kullandı. 8’de 8 kusurlu, kartı kırmızı olmalı. 19. dakikada gelen golün güzelliği Alex’in sökerek aldığı topu aynı anda kaleye şut olarak gönderebilmesiydi. Tuhaflığıysa Tümer’in gol sevincine sadece Tuncay’ın katılması. M.Yozgatlı değişikliği doğru, Deivid ise soru işareti. Anlaşılan seyircinin de, futbolcuların da aklı AZ maçında kalmış. Önümüzdeki iki haftada iki testiden biri veya ikisi de kırılabilir. 100. yıl şenlikleri erken başlayabilir eğer ciddiyet olursa diye hatırlatalım. Gönül yarasının, gönül birliğine döndüğü kötü futbollu geceyi noktalayalım.

19 Şubat 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sağlam Nurullah Tigana'ya karşı‘’

Rakip Fenerbahçe’nin iç saha ve kolay maçları göz önünde tutulursa, ‘Konya, Trabzon ve Galatasaray virajlı yolu savrulmadan geçirmeli’ diye düşünüyordu Kartal. Konya’da, Ümit Milli Uğur ağır gripten, orta saha bozucusu Batista’da da dizinden Nurullah Hoca’yı yalnız bırakmışlardı. Beşiktaş’ta ise kronik problem Kleberson, adalesi atan Fahri Tatan ve Ali Güneş eksikler listesindeydi. Seyirci heyecanlı, etraf canlı ve maç başladı... Ali Tandoğan, Kaue bindirmeleri için düşünülmeliydi oyunun başında. Tayfun’u tek santrafor bırakan, arkasında indirdiği toplarla değişken oynayan Erman Özgür, Neca ve Sedat Ağçay ile golü, Erman Ergin ve Mustafa Er ile göbeği kontrol etmeyi düşünmüş Sağlam Nurullah Hoca! Konya golü de ilk ataklarında Kaue’nin tarafından Erman Özgür kafası, Beşiktaş defansının şaşkınlığı ve Runje’nin ellerinden kayarak oldu. 25. dakikada Gökhan Zan sakatlanınca, oyun antrenör eliyle değil, mecburiyetten doğruya döndü. Uzatmada gelen gol, Ali Tandoğan-Delgado organiszasyonu ve Nobre fırsatçılığı ile oldu. Nurullah Hoca, ikinci yarıya Beşiktaş’ın göbeğinden pas yollarını keserek başlayınca ve orta sahayı da kalabalık tutunca, hakemin avantaj uyguladığı pozisyon ile günün iyisi Tayfun’la golü buldu. Oyunu açmak için ön tarafa topu organize taşımayı futbolcular, taktik değişiklik olarak da hoca beceremeyince gecenin üzüleni Beşiktaş oldu. Çok forvetle gol, onlara pası atanla olur. Gerisi ‘Ben golü düşündüm’ şovudur. Göz boyamadan ders alarak, ‘Daha uzun yol var’ diyerek yarınlara bakmak lazım...

17 Şubat 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gül ve diken‘’

Gün 14, ay şubat, sene 2007, yani Sevgililer Günü. Fenerbahçe Avrupa Kupaları’ndaki en uzun yollarından birini yaşıyor. Maç başı içeride çılgın taraftar şovu her şey hazır. Bellerde gül, gönüllerde zafer, dillerde şarkılar... 100. yıl balosu başlangıcı sanki. Rakip defans zayıf biliniyor. Kontratak futbolunu iyi biliyorlar, istedikleri oyun da bu. Sarı-Lacivertliler’in kadrosuna bakınca hücumu daha çok düşünen yapıda. Bu da normal, gol yemeden gol bulma isteği zaten olmalı. Buraya kadar her şey iyi. Ümit sağbekte doğru seçim. Zaten maçın 1, 2, 3 ve 4. dakikaları öyle gelişiyor ki ortalık şenlenecek gibi duruyor. Ama Fenerbahçe defansı özellikle 11 numaralı Martenz dikine oynayınca zorlanıyor. Onu orta sahada kontrol etmek gerekli. Dembele ve Koevermans tehlikeli olduğu bilinen AZ Alkmaarlılar. Ama oyun başında etkili değiller. Fener kontrol edeceği oyunu geriye yaslanarak kabul ediyor, bu hata. Çıkışta orta sahada eksik yakalanıyor. Kontratak yapan takıma çıkış topu vermemek gerekli, bu da takımın önünden başlamalı. Appiah ortada yalnız derken, Şanlı Tuncay mücadelesine şahit oluyoruz. Ve o ana kadar etkili gözükmeyen Tümer’in golü geliyor. Şimdi işler daha rahat derken, 37. dakikada Fenerbahçe öyle bir gol kaçırıyor ki kader anı. Olmaz olmaz demeyin, olmazsa olur dedirtecek gibi bir pozisyon. Direk izin vermiyor. Deivid’in yanına sürülen Alex görevini yapsa her şey daha iyi olacak. Devre bitiyor, ümitler ve şüpheler iç içe duruyor. Fenerbahçe defansı yan, ters, yerden ortalarla dengesiz yakalanıyor. Bunları konuşurken ikinci yarı Sarı-Lacivertliler’in seyircisinin müthiş baskısıyla başlıyor. Ama sahada görüntü ters, beklenenin aksine rakip goller buluyor. Hem de şok edercesine... 1-3’te seyirciler de televizyon başındakiler de isyan ediyor. Özellikle hedef Alex... Heyecan dorukta, maçın adamı Tuncay Fener için kıvılcım golü atıyor. Tümer attığı gibi bir gol daha atıyor. Zico sadece bakıyor. Sevgililer Günü’nü hatırlatan Fenerbahçe seyircisi gecenin gülü, maçın skoru ise gecenin dikeni oluyor. İkinci maç var unutmayalım, aman tur yolunu bırakmayalım.

15 Şubat 2007, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yalama(k)-yutma(k)‘’

Emir fiili anlamında yalama-yutma, yapma der gibi.Birincisini tek başına kullanırsanız hoş olmuyor. Acıtır, kötüdür yalama lafı. Mekanik bir durum varsa farketmez civata misali. Girip çıkanda bozukluk var anlamını taşır. Yok konu, ete, kemiğe, ruha dayalı ise yandı o kimse.Ya-la-ma.“K”ları yerine koyarsak her iki kelimenin de sonuna, yalamak-yutmak olur konu. Ne taraftan bakarsanız, o da şekil değiştirir. Masumsanız hazırlandığınız bir şeye, sorarlarsa “Hazır mısınız?” diye, “O konuları yalayıp, yuttum. İsteyen gelsin” der geçersiniz. O zaman durum iyi. İkisini birbirinden ayırıp yapmaya kalkanlar için ise durum nanay. Yalayıp ayrıca da yutmak! Gördün mü başına geleni! Yalasa dert, yalamasa da, yutsa dert, yutmasa da.Hem yalayıp, hem yutsa o da ayrı dert. Bir de sonrası var; yalayıp, yuttuğunun çıkması yani.Çıkmasa gaz yapar, yutanı bozar, çıksa etrafı. İki ucu şeyli değnek misali.Hele bir de işgüzar bir bilene rastlamaya gör, ‘aman yalayıp yutan bu olacak’ diye kurtarmaya çalışırlar. Önce çıksın diye yalayıp yuttuğu.Bacaklar yukarı, kafa aşağı silkelerler sonra bunun suda boğulana iyi geldiğini anlar; yalayıp yutanı tekrar düz hale getirirler. ‘Belki kursağında kalmış’ diye, kafadan silkelerler, üstelik poposunun üstünde pat pat sesi ile hem kafadan olur hem de popodan yalayıp, yutan. Hayatı silkelenerek geçer, yalamaktan dili, yutmaktan midesi şişer.Bir yerlere geleceğim derken, bulunduğu yerden de gider.Anlaya saz, anlamayana davul zurna az. İnsanlık hali diye yazdım.Dik durmanın zor, acılı ama onurlu olduğunu anlatabilmek için.Hedefte kimse yok, durum geneldir anlayacağınız...

14 Şubat 2007, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aganigi!‘’

Rize’den gelen sonuç Galatasaray’ı hırslandırmış. Üstüne bir de seyirciyi tribüne çekmiş. Anlayacağınız Ali Sami Yen’de motivasyon tam. Takım da Hakan Şükür haricinde...Vestel Manisa’da sakatlardan ötürü sağ kanat oyuncuları solda, sol kanat oyuncuları sağda oynuyor. Rafael’in yokluğunda ise Reinaldo önde tek başına kalıyor. Zelenka ‘gitti gidecek’ derken, Ali Sami Yen’de Vestel’in görüntü yönetmeni olmak için bir anda sahaya çıkıyor. Anlayacağınız Ersun hocanın işi zorlaşmış. Gerets akıllı planla arkadan oyun başlayan Vestel’i, Necati ve Ümit Karan’la, orta sahadaki agresif baskıyı da Okan, İnamoto, İliç ve Arda’yla durdurmayı düşünmüş. ‘Doğru işe şapka çıkarılır’ derken, ayakla oynanan oyunun iki bel üstü sakatlığı gecenin enteresanlığı oldu. Önce Necati, sonra Kalabane sakatlanarak çıktı. Çıktı çıkmasına da Kalabane’nin ambulansa binmesi 14 dakika sürdü. Hayret ki hayret.2. dakika ‘Ümit’le ben buradan gol atacağım’ diyen Galatasaray, belki de az bulduğu duran top golünü Arda’nın ortası Ümit’in kafasıyla buldu. Ve kilitlenmiş oyunun anahtarı yerine yerleştirilmiş oldu. Kontrollü oynamaya çalışan Vestel, Galatasaray’ın oyunu hızlandırmak isteğini ve coşkusunu ikinci yarının ortasından sonra durduramayınca gecenin yıldızı Ümit Karan’ın ekmeğine yağ sürüldü adeta.Song ve Tomas’ın sigorta gibi olduğu, orta sahanın trafo gibi çalıştığı, Sabri’nin de kesintisiz güç kaynağı gibi bıkmadan, usanmadan bindirdiği gecenin, neonlarında Ümit Karan yazarak Galatasaray maçı ve geceyi ışıl ışıl bitirdi. O halde aganigi naganigi ne demek diye soranlara hırs, istek ve arzu demektir diye cevap verip, sonuna eklemek lazım: YERSEN...

12 Şubat 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Seyircisiyle şölen gibi‘’

Şampiyonluk demek için erken ama inanmak için tam zamanı. Ses gittikçe yükseliyor, “Haydi Beşiktaş, ölümüne Beşiktaş” diye.Koskoca numaralı yerinden zıplıyor, yukarı aşağı. Sonra hareketleniyor sağa, sola. Rakip oyuncu için tırmalayan Beşiktaşlı futbolcular için tırmandıran tablo bu. Dışarısı baskı kurar da saha içi kurmaz mı? Serdar, Koray arı gibi. İleri çıkışlarda futbolun güzel ayakları, Ricardinho ve Delgado’yu daha da güzelleştiriyorlar. Geriye yardımda Baki ve İbrahim Toraman’ın arasını kontrol ediyorlar. Ricardinho, daha fazla sorumluluk almaya başlamış, bu iyi. Zaten top da ona yakışıyor. Bobo-Nobre önde basmaya çalışıyorlar, İbrahim Üzülmez de yan ortalarla onları golle buluşturmaya. Ama unuttukları Denizlispor defans oyuncularının özellikle kafa toplarındaki boy avantajı. Daha hızlı hücumla denge bozarak gol gelebilir, derken, Delgado baskısı ve ortası, Ricardinho ustalığı, Beşiktaş’a nefes aldıran golü getirdi. Statta anons, “gol Nobre” diye ama seyirci işi sahibine teslim ediyor. Sevgi tezahüratı; Ricardinho, Ricardinho...Güvenç hoca, ortada İbrahim Ege ile işi garantilemek isterken, öndeki Cesar, Tomas ve Süleyman ile baskı yaparak topu kalesinden uzakta tutmayı planlamış. Yusuf’ta hastalanınca eli kolu bağlanmış. Beşiktaş’ta ise Gökhan’ın çıkan omuzu, savunmanın da çivisini çıkartmış.İkinci yarı kalite kokan uzun Delgado servisini Bobo, ziyafet sofrası güzelliğiyle gole çevirince kışı şaşırmış İstanbul’un havası kadar güzel Beşiktaş festivali başladı. Şarkılarla sanki birşey dermişcesine... Anlamak istemeyenlere anlatırcasına. İnanmış futbolcusu ve seyircisiyle gece Siyah-Beyaz oldu. Bir yerlere göz kırparak, haydi hayırlısı diyerek, maç son buldu.

11 Şubat 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI