‘’Mesela...‘’
Ligin zirvesinde kim var? Galatasaray. En olumlu futbolu kim oynuyor? Cim Bom.
Golü arayan, kalesini kollayan, koşan, oynarken maçı isteyen kim?
Sarı-Kırmızılılar.
İtiraz var mı?
Yok!
‘O zaman herşey yolunda demektir’ derseniz,
‘işte orada durmak gerekir’ derim ben de.
Her şey yoluna girebilir, ama her şey yolunda değil şu anda.
‘Mesela’ları var Cim Bom’un.
Arda mesela, Hasan mesela...
Sizce tamam mıdır?
Necati mesela, her şeye rağmen alt sahada çalışıp,
‘Para edecek’ derken, ‘Kiracılı lojman’ mı olmalıydı?
Defansa bakınca mesela,
Emre Aşık verilmeli miydi? Bouzid de kulübe de süs olarak
Oturmalı mı mesela?
Birbirini ezberleyen, Mondi, Song, Tomas
Dağılmalı mıydı? Mesela.
Kazan’a giden Kabze, ‘Kızana mı!’ kurban gitti mesela?
Ergün gibi doğru bir, ‘Rehber’
Parası verilmeden, kırılıp dökülerek mi gitmeliydi mesela?
Hakan Balta alınırken mesela, yaşı genç, kendisi dinç
‘Holosko’yu da verelim’ teklifi geri çevrilmeli miydi?
Üstelik de Ahmet Nazif Zorlu, ‘Zorluk’ çıkarmayacağını söylemişken,
Mesela Selçuk İnan da beraberinde istense çok mu olurdu?
Mesela Adnan Polat’ın, yapılamayan son ‘bomba’ transfer için,
Türkiye’ye, “Galatasaray’a gelmek istemiyorlar” demecinde,
Lincoln, Linderoth “Öpücükle mi geldi?” sorusu sorulsa,
Cevabı ne olurdu acaba?
Galatasaray’ın doğru yaptığı dış transfer takibinin,
Asıl kahramanının ismini vererek açıklasalar,
Daha şık olmaz mıydı mesela?
Aliağa dernek açılışında, evine gidemeyen,
İki yöneticiden bahsederken Adnan Polat,
Alt yapının çilekeşi, Cim Bom’un hazine avcısı,
Ali Yavaş’ı da eşinin kapı önüne koyacağını söyleseydi mesela,
Daha vefalı davranmış olmaz mıydı?
Ve de en, ‘Acıtanı’, ‘Adnan’ların etkili ve yetkili olanı
Cim Bom için: Para versek de Türkiye ve Galatasaray’a
“Gelmek istemiyorlar” derken,
UEFA, Süper Kupa kaldıran onurlu kolları,
Göğüslerdeki aslan kalpleri ile koca Cim Bom taraftarını
üzeceğini düşünmeliydi mesela.
Bir mesela da Kalli’ye!
Lincoln’süz kalınca mesela
Nasıl oynamayı düşünüyor acaba?...
‘’Siyah-Beyaz ayarı‘’
30 günde 9 maç yapan, diğer bir hesaplamayla 3 günde bir maç oynayan Kara Kartal ilk turnikeden başarıyla çıkmış oldu bizce. Sezon öncesi, Şampiyonlar Ligi ön eleme maçları ve ligin başlangıcına denk gelecek sıkışıklığı hesaplayarak yola çıkan Siyah-Beyazlılar, önce Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını elde ederek, sonrada ligin ilk periyodunda olabilecek en az puan kaybıyla ileriye ümitle bakacak pozisyonda milli maç arasına girdiler. Şampiyonlar Ligi’ne giriş ile kasasını rahatlatan, Del Bosque ile sıkışan, Kleberson ile ferahlayan, ligin ilk dört haftasında aldığı puanlarla kafasını rahatlatan Beşiktaş’da bundan sonraki turnikede bazı sıkışıklıklar olabileceğini düşünür oldum Kayserispor maçını tribünden izlerken. Beni şüpheye düşüren, kaybedilen iki puan değil, kazanılan bir puanın ardından yapılan açıklamalar ile bir aydır gözlemlediğim davranışlardır. En sondan başlayarak geriye gidersek; Kayserispor maçı bitmiş büyük bir dirençle Beşiktaş’ı bunaltan rakibinin karşısında neden bu hale düşüldüğünü bir tek Ertuğrul hocanın sağlıklı analiz edebilmiş olması, diğer bütün yetkililerin klasik kılıf arama edebiyatı ile işi geçiştirmeye çalışmaları düşündürücüdür. Maçın hakemini öne sürenlere Kayserili yöneticileri de dinlemelerini tavsiye ederim.
Doğru kabul edilen transferlere, alınıp kulübede oturan yabancılara, geleceğin yıldızı olmaya aday parlayan gençlere, kaliteleri tescilli tecrübeli yerlilere, kadroya girememişlere bakarsanız dört dörtlük futbolcu ordusunun Türkiye Ligi’nde mazeret paravanının arkasına saklanamayacak büyüklükte olduğunu görürsünüz. Her puan kaybının sebebini başka yerlerde arayanlara yanlış adreste dolaştıklarını hatırlatmak isterim. Sezon başı transfer politikası ve bunun gerçekleşmesi ne kadar önemliyse, sonrasında takım olabilmek ve yönetmekte başarıya giden yoldra o kadar önemlidir. Bunu sisteme oturtarak yapabilirseniz de arzulanan istikrar o zaman gelir.
Cümlelerin içindeki kelimeler de önemlidir bu işte. Örneğin, sürekli olarak bu bir, “savaş” derseniz, kendi futbolcunuzu yorarsanız savaş psikolojisini onlara yükleyerek sürekli ateş altında hissi vererek, onları gererek bir yere varacağınızı zannederken beklenmeyen davranışlarla karşılaşabilirsiniz.
Kartal’da eğer sakatlar çoğalıyorsa, oyundan çıkanların tepkileri aşırıya kaçıyorsa, ceza verilenler nasıl olsa affederler diye düşünülüyorsa, yeni transfer edilen yabancılar sahada olacaklarına kulübede oturuyorlarsa, “Kadroyu ekonomik kullanıyoruz” derken bir yandan da “Üç günde bir maç bizi yoruyor” demeci geliyorsa bu futbolcu kalabalığında ortada bir tuhaflık var demektir.
Sözün kısası; oyuncu kalitesi ve hedef yükseldikçe takım yönetmek eski felsefeyle zorlaşır. Yenilemeyen zorluklara, uydurulan mazeretlerle de işler yozlaşır.
Süper lig, Türkiye Kupası, Şampiyonlar Ligi trafiğine girmeden önce konuları ve varsa sorunları hep beraber düşünelim istedim. Hayranlık uyandıran taraftar desteği ile Kara Kartal’ın geleceğini Siyah ve Beyaz kadar net görmek dileğinde olanlara tercumün olduk, bu kadarı bizden, gerisi...
‘’Sallasana mendilini‘’
Tam da Manisa’da tribünler yapılmışken, takım da yerli yerine Giray Hoca ile oturmuşken, ‘bu siyah mendil’ hiç çıkmasaydı istiyor insan. Geçen senenin ‘raconunu’ bu sene kesmek, zaten bırakmaya niyetleri vardı dedikodusu yayanlara yaramaz mı? Bu kadar emeğe yazık olmaz mı? Düşünce dalmışlığımızı hakemin başlama düdüğü bozdu Manisa’da.
Hiç gol yemeyen Orkun’un kenarda, Aykut’un kalede, Hasan şaş’ın otel lobisinde, Necati’nin PAF Takım sahasında, Nonda’nın da kulübede olduğu Galatasaray, Arda’yı sağda, Linderoth’u göbekte, Ayhan’ı da solda kullanarak basan, bozan, topa daha çok sahip olmak planı ile çıkmıştı sahaya. Maç oynanmaya başlayınca evdeki hesabın çarşıya uymadığı görüldü. Fizik gücü yüksek ve çabuk hücum eden Vestel’in defansını üçlü ve liberolu oynatması orta alanda Borbiconi ile Lincoln’ü kontrol edip kanatlardan gelecek atakları da akıllı kademeyle kesmesi böyle bir dirence alışık olmayan Cim Bom’u bunalttı. Giray Hoca akıllılık edip ortayı çok adamla daraltınca Vestel topa sahip olup çabuk hücum edebildi. Gol de böyle geldi. Galatasaray savunmasının hızlı adamlarla karşılaşınca problemi olduğu bu maçta da görüldü. Hakan’ın rekor kafası, Vestel’in müthiş temposu, sallanan siyah mendil gecenin akılda kalanları oldu.
‘’Ne de olsa Aslan‘’
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’nda seyircisine veda eden Cim Bom, 30 Ağustos Zafer Bayramı’nda tam 103 gün sonra Ali Sami Yen’de seyircisiyle UEFA antrenman maçında buluştu. Sarı-Kırmızılılar oyuna akıllıca, kontrollü başladılar. Rakiplerini üstlerine çektiler. Zayıf Hırvat ekibinin bu tuzağa düşmesi ile de istediklerine, Lincoln’ün halı saha hareketleriyle getirdiği topa Ümit’in vuruşuyla kavuştular. Bu maçın skorunun ne olacağından çok bundan sonraki maçlarda neler olabileceğinin görüntüleri vardı sahada. Örneğin Sabri ve Hasan hakemle uğraşıp hiç enerji kaybetmediler. Ayhan ileride oynayan Lincoln, Hakan ve Ümit’in arkalarında onların gölgesi gibi oldu. Lincoln ise sazı aldı eline, bir sağda, bir solda istediği gibi çaldı. Sağa yaklaştığında Sabri ve Uğur ile sola yaklaştığında Hasan ve Volkan ile tehlike olup rakibin kalbine saplandı. Lincoln topu alırken bir sonraki hareketini düşünmüş oluyor, bu da onu farklı kılıyor. Song, Servet ile Hakan, Ümit’in arasındaki alanı uzun bırakmadan oynuyorlar. Zamanla ortadan kalkacak ama bugün için risk olan defansın arkasına ve içine atılan toplar ise Song ve Servet çıkışlarında Galatasaray’a sorun oluyor, buna dikkat. Ve sözün özü eski sahibi olduğu UEFA Kupası’nda antrenman kıvamında maçta seyircisiyle Ali Sami Yen’de Galatasaray çok güzel gözüküyor. Ayrılmamaları dileğiyle tebrikler.
‘’Gurbet gülleri‘’
Ofsayt olması için çaresizce dışarı kaçmaya çalışan Anderlecht’li futbolcunun, dördüncü dakikadaki bu çabası sonuç vermeyip, haftalardır eleştirilen Kezman golü atınca, tur da aslında o dakikada gelmiş oldu. Kadrosuyla, ismiyle, futbol coşkusuyla Kanarya; parıltısı eskide kalmış, şu anda sıradan olmuş Anderlecht’i elemeliydi ve futbol adına özellikle ilk 45’te doğruları yaparak elemeyi de başardı.
Marco önemli oyuncu, Fenerbahçe gibi duran ayağı bol olan takımda. Deniz’in çalışkanlığını ve tek top “alışkanlığını” yanında bulunca performansı daha da diri oluyor. Dün geceki Kanarya’da bu ikiliye Deivid’de çok koşarak katınca kendi kalitesinden daha aşağıda olan Anderlecht’i Sarı-Lacivertliler önce çözdü, sonra vurdu. Ne istiyorduk Kanarya’dan biz? Koşmalarını. Bunu yaptılar... Başka? Kora kor mücadele etmelerini. Onu da yaptılar. Takım savunması arayanlara, Kezman’dan başlayıp, Volkan’a kadar konsantre olarak bunu da gösterdiler.
Sonra? Yardımlaştılar, alanı da daralttılar.. Ama en önemlisi maçı istediler. Zico’nun oyun şablonu aynı olmasına rağmen futbolcular kendi “farklarını” fark ettirdiler. şampiyonlar Ligi’ne yakışan, yakıştığı yere gitti. Hem de ders çıkararak. Kaliteli ayakların mücadele ettikleri zaman, oyunu nasıl istedikleri şekle getirdiğini kendileri de anlayarak. Gurur yolculuğuna başınız dik çıktınız, alnınız ak dönüyorsunuz. Öpüldünüz çocuklar...
‘’Lingooln‘’
100 günlük ayrılık bitip, Aslan evine dönünce kazanma isteği de geçen haftalardan daha iyi göründü gözümüze. Teknik Direktör Karl-Heinz Feldkamp, eski yardımcısı Briegel’e karşı, Cim Bom’u dörtlü savunma önünde üç koşan orta saha ve önlerinde gecenin yıldızı Cassio Lincoln ile en önde de Hakan Şükür-Ümit Karan ikilisi şeklinde çıkardı. 23. dakikaya kadar Ankaragücü, önünde baskı yaparak Galatasaray’ın arkadan oyun kurmasını önledi. Ne olduysa o anda oldu. Sahadaki üçüncü takım ‘Lincoln gücü’ ortaya çıktı. Ve Ankaragücü’ne füze golü atınca, Cim Bom daha rahat oynamaya başladı.Arda-Lincoln pas güzelliği yaşatırken, onların kaptırdığı topları süpüren Ayhan, Sabri ve Volkan da, oyunun tadı oldular. Song’un defansta ilk topa basma zamanlaması, Bebe ve Ahmet Dursun’a tehlike yarattırmadı.Hakan Şükür-Ümit Karan ikilisi fırsatları hovarda harcamasalar, daha önce maç kopabilir ve Ankaragücü’nün direnci kırılabilirdi.Cim Bom’un Arda Turan ısrarı ne kadar doğru ise, yabancı kontenjanından iki futbolcunun kulübede oturması da o kadar düşündürücü bizce. Böyle kilitlenen oyunlar da golü getirecek bir santrfora ihtiyaç olduğu gözükürken, kulübede kontenjan kullanmanın anlamını herhalde biri açıklar.Cim Bom’un en büyük kazancı, kendinden beklenen oyununu ortaya koymamasına karşın, 3 haftada aldığı 9 puandır.Lincoln ile fark yaratan Galatasaray maçı kazanırken, gecenin ‘çalışkanı’ Ayhan Akman’ı da alkışlamayı unutmayalım.
‘’AnZÜtepRİH!!!‘’
Geceyi Antep karşılaşmasıyla geçiren Kara Kartal’ın, belli ki aklı yarının ilerisindeki Zürih maçına takılmış. Esame listesi elimize geldiğinde kendi liginin cezalısı, Şampiyonlar Ligi’nin cezasızı İbrahim Üzülmez’in pozisyonuna Baki’yi koyan ve onun önünde Tello’yu kullanan Ertuğrul hoca, Zürih maçındaki gol ihtiyacı için tek önlibero ile oynayacağının işaretini de, Koray’ı tek kullanıp, önünde Ricardinho’ya oyun kuruculuğu görevini vererek, göstermiş oldu.
‘Önce kontrollü oyun ve nasıl olsa sonra golü bulurum’ düşüncesindeki Gaziantepspor’un bu taktiği, Beşiktaş’ı orta sahada sıkıştırmaları ile istedikleri gibi gelişti. Ricardinho’nun organize etmesi gereken Beşiktaş ataklarını Antepliler hem ona, hem de diğer Siyah-Beyazlı oyunculara çabuk ve ikili sıkıştırma ile baskı yaparak bozdular. Kara Kartallar kalabalıktan çıkmak için çabuk ayağa pas yapıp, Gaziantepliler’i oyundan düşüremeyince topa çok sahip olmuş gibi görünmelerine rağmen, mutlak gol pozisyonu bulmakta zorlandılar. Geçen haftanın el iten Nobre’sini, bu hafta sahaya iten Ertuğrul hoca öndeki ikiliden beklediğini alamayınca yaptığı doğru hamleyle maçın skorunu değiştiren Batuhan’ı oyuna aldı.
Böylelikle başlığımız gibi Antep-Zürih karışımı, aslında çorbaya benzer Kartal için lezzeti mükemmel, Antep için acı biber gibi sonuçla, maç bitti. Şimdi sıra Zürih’te...
‘’Soralım (mı?)‘’
Gaziantepspor maçı bitti; seli gitti, kumu kaldı. Hatırlayalım...11 yeni isim...Kalpleriyle tribünleri de arkalarına alıp sahaya çıktı...Zor zannedileni kolaya çevirdiler, üç puanı Kanarya’nın cebine indirdiler.Genel basın bakışına göre; “Kazanan haklı” ise eğer,o zaman bu kadro doğrudur, ‘devam etmelidir’ denilebilir...Ama kazın ayağı öyle değil, daha doğrusu göründüğü gibi değil.Başa dönelim, sorarak ilerleyelim.Fenerbahçe’de herhangi bir değişim Başkansız olur mu?11 yeni adam sorulmadan, danışılmadan sahaya çıkabilir mi?11 eski adam kulübeye ve hatta tribüne kolay gider mi?Onları sahadan kenara çeken sebepler hemen ortadan kalkar mı?Nedeni yorgunluk(!) olabilir mi?Aranan ruh bu seansla geri döner mi?Galip gelenler hak ettikleri formayı bırakmak isterler mi?İstemezlerse arkada duran ‘kalın enselilere’ bu nasıl anlatılır?‘Kariyeri kartvizitinde’ duranlara, genç Türkler’in mücadelesi nasıl anlatılır?Zico’nun “cesurum” demeci, cesur olmaya yeter mi?Zico şu an futbolcu olsa, her iki 11 içine de kendini koysa, iki tarafından da resme baksa, acaba terazisi nasıl çalışır?Roberto Carlos heyecanıyla kalkan, Alex’in sihiriyle yol alan,Colin Kazım, Ali Bilgin ve Vederson’la kışkırtılan sezon heyecanına, kombine alarak katılan yeni takım meraklısı taraftara ne anlatılacak?Takımdaki Brezilya Parlementosu acil toplantı yapıp Zico’ya ‘muhtıra’ verir mi?Oynamayan eskilere, neden oynatılmadıkları acaba nasıl anlatıldı?Yoksa hiç konuşulmadan ‘kızaklandılar’ mı?Acaba içlerindeki his; ‘kazıklandıkları’ mı?Sebep anlatıldı ise, tavırları ne oldu?Tavırları olmadı ise bunun anlamı ne?Tavırları oldu ise Zico ne yapacak?Hafta içi bir toplantı yapılıp, ‘anlatılmak’ istenenin, anlaşılıp anlaşılmadığı sorulacak mı? Ve genel bir soru:İki takım halinde maç yapacak kalite ve sayısal zenginlikteki bu kadro doğru yönetiliyor mu?Ben sordum; siz cevaplarını bulun!Niyetim kafa karıştırmak değil, karışan kafaları toparlamak.Düşünelim; 11 yeninin bir izahı olmalı ve unutulmamalı...‘İzahı’ olmayan konu ‘mizah’ olur!