Arama

Popüler aramalar

‘’Derbi artığı‘’

Mesele yenmek veya yenilmek değil. Ortaya konan futbol. Daha doğrusu konulamayan! Derbi rehaveti Cim Bom'u vurmuş. Zaten en büyük derbimiz de 2 ezeli rakibin birbirlerini yenmelerinin sezonu kurtaracak çare olarak görüp, başka bir şey düşünmeyecek yüzeysel düşünceye saplanmamız. Maç öncesi seyircinin müthiş koreografisi ve tezahüratı Şampiyonlar Ligi'ne yakışmayacak şekilde peş peşe gelen goller ile kesildi. Tribün coşkusu sahayada yansır zannettik ama yanılmışız. Türk futbolunun en büyük derdi; tempo. Ne boş koşu ne hızlandırılmış pas trafiği ne de alanı doğru parselleyip öne ve arkaya çabuk kapanıp açılabiliyoruz. Biraz üstüne gelince de takım onların dolaştırdığı topu kovalamaktan kendi oyununu oynayamaz hale geldi. Zaten Prandelli bir alem. Sahadakiler de yayıla yayıla oynayınca, seyredenlere baygınlık geliyor adeta. Tarık ve Telles fizik güç olarak bu tip rakipler karşısında eziliyorlar. Ve Galatasaray hep aynı sıkıntıyla 3. bölgeye organize gidemiyor. Önde top tutamamaları da ayrı bir dert. Öne oynadığından daha çok geriye oynuyor Cim Bom. Bu İtalyanlar, 3'lüye dönme aşığı olmuşlar. İyi de orjinal solak varken, Tarık'ı sol öne atmanın mantığı ne ola ki? Bir de Pandev'e sabretmenin Umut'a haksızlık olduğunu belirtelim. Olcan'ı kadroya almamak ise Prandelli adına ayrı bir soru işaretiydi.

23 Ekim 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Uçuran Hollandalı‘’

Yanlışlarla başlayan derbinin ev sahibi Galatasaray, ilk 45 dakikada 5’li orta saha ile oynayan ve tüm alanda kendisine baskı koyan Fenerbahçe’yi, sadece seyretti. İşin kötüsü, kenarda buna çare üretecek hamleyi ve değişikliği yapmayı akıl edemedi. Burak’ın yanlızlığına karşın Emenike, önde topu tutup Semih ve Chedjou’yu, sağa-sola gezdirdi. Caner ve Gökhan kenar bekleri, özellikle ortadan terse uzun toplar açılınca etkili oldular. Göbekte ise yerden ve çabuk topla dikine giderek etkili olmayı bildiler. Zaten Fenerbahçe ligde en çok pas yapan, üstelik isabetli top dolaştıran takım olduğu için bunu Prandelli’nin bilmesi lazımdı. Kader ağlarını, Emre’nin sakatlanıp çıkması ve ‘kareteci’ Bruno Alves’in anlamsız uçan tekme savurup ihanet etmesi ile Sarı- Lacivertliler’i örmeye başlamıştı. İlk işaret fişeği ikinci yarının başlama düdüğüyle geldi. Ve oyunu tutmaya yönelik İsmail hocanın planı çöktü. Emenike’yi çıkarması ise hocalık hatasıydı. Özellikle Olcan, hem Caner’i hem de Kadlec’i tedirgin etmeye başladı. Umut’un oyuna girişi, oraya zaten pas aktaramayan Cim Bom için pek de çare sayılmazdı. İkinci yarıdaki istek, arzu ve hırs ve ‘Uçuran Hollandalı’nın iki köşede patlayan füzeleri, ezeli rekabetin tarihine geçerken Galatasaray, hafta içindeki kongre söylentilerini bir kenara bırakıp taraftarına müthiş keyifli bir gece armağan etti.

19 Ekim 2014, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Panikatak‘’

Atak yaptık, ama bunlar panikataktı. Sahaya sürdüğümüz 11, topu indirip oyunu domine edecek, yönlendirecek isimleri bulundurmuyordu. Daha çok rakibin cezalanına çabuk paslarla inecek ve orada bitirici vuruşu yapacak oyuncuları bulundurmaya dayalı bir anlayış düşünmüştük. Ancak Letonya, geride yığılıp topu alan oyuncumuza çoklu baskıyı kontrol ettikleri alan içerisinde sıkça ve başarılı bir şekilde yapınca zaten panik ve telaşlı olan oyuncularımız son vuruş eksikliği yaşadılar. Töre ve Olcay, Gökhan ve Caner ile birlikte rakibin kanatlarını felç etmeliydiler. İstekli olmalarına rağmen genel moralsizlik ve içlerinde taşıdıkları ‘başaramazsak felaket olur’ duygusu onların da becerikli ayaklarını beceriksiz hale getirdi. Genç Ozan Tufan’a Letonya kalabalıklığını göbekte açma görevi vermek, takımımızı cılızlaştırdı. Böyle kalabalıklaşan rakiplerimiz karşısında topu hızlandırıp pas şiddetini ölçebilecek tecrübede bir futbolcumuz, onun yanında olmalıydı. Uluslararası maçlar içerideki lig gibi değildir. Kalite ve tecrübeyi gerektirir. Adem gibi birinden Umut’un yanında çoğalarak, galibiyeti getireceğini beklemek hayalcilik olur. Bilal’in füzesi bu tip kapanan takımlar için ne kadar doğru ise penaltı da tecrübesiz Ozan’ın bizi belki 2016 dışına itecek penaltı pozisyonu o kadar talihsizlikti. Gruptaki diğer maçlar da aleyhimize işliyor. Milli işler panikatağa dönüşüyor.

14 Ekim 2014, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sakinleştirici!‘’

Kolay geçecek maçı hem zora soktu Fenerbahçe, hem de zor bitirdi. Konyaspor oynatmamaya değil, oynamaya gelmişti Saracoğlu’na. Bu açıdan bakarsanız, Fenerbahçe’ye oyunu kilitleyen, çirkinleştiren sürekli durduran bir rakip değil, sahanın her yerinde oynamaya çalışan deplasman takımı misafir olmuştu. Kağıt üzerinde şartlar Fenerbahçe lehineydi. Ancak sahaya istediğiniz mücadeleyi yansıtmazsanız işler istenildiği, umulduğu gibi gitmez. Tıpkı dün gece gole kadar olan süreçte yaşananlar gibi. Duran takımı, duran top uyandırdı. Caner’in frikiği Webo’nun kafası 25’te baskı kuran Fenerbahçe’yi 27’de golle buluşturunca o bildik Sarı-Lacivertli görüntü ortaya çıktı. Konya önde basarak başlayınca Fenerbahçe’nin geriden oyun kurması ve 2. bölge bağlantısı koptu. Gökhan ve Caner’le ilk periyotta az katkı olunca Fenerbahçe kendisini kitledi. Pas santralini Diego üzerine kurmak, bölüşümlü pas kullanma yerine bu tercih de handikaptı. Ne zaman ki Fenerbahçe oyunu bildik Gökhan ve Caner üzerinden genişleterek oynamaya başladı, o zaman ibre çubuklulara döndü. Caner, penaltıda dengesiz Bekir ise daha dikkatli olmalıydı. 2. yarı çubuklu ruhu ve tribünlerinde Konyalı futbolcuları baskı altına almasıyla 10 kişi olmasına rağmen futbol doğrularını ev sahibi yaptı. Zor biten gecede Fenerbahçe’nin fizik gücünün yetersizliği sahadaki kramplarla bize gözüktü. Takım kimyası ise öncelikle sakinleştirici gerektiriyor.

05 Ekim 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’İtalyan işi!‘’

Rakip takım antrenörü bir maç önce bir sürü aksaklığı olan görüntüsüyle izlettirdiği takımı, kendi maçında da aynı yanlışlar ve taktiksel sorunlarla maça çıkmasını ister dünkü Londra gecesinde. Wenger’in bir gece önce düşündüğü, onun lehine olabilecek her türlü yanlışla adeta Sivas maçının kopyalanmış sıkıntılarıyla çıktı Galatasaray Emirates Arena’ya. Sakatı çok kendi liginde kötü görüntü veren Arsenal’e adeta hayat öpücüğü verdik.

Kopyalanmış 3 gol yerken İtalyan’ın kenardan muhteşem(!) oyunu seyredişine tanık olduk. İngiliz liginin orta alanda en çok pas yapan ve topu çabuk dolaştırıp kanatlara yönlendiren takımına karşı, Telles ve Veysel sakarlığını, çaresizliğini ortaya çıkaracak taktiksel yalnızlık ve yanlışlıkla oynadık. 3’lü defans yaptık, orta sahayı kalabalık tuttuk ama hep eksik yakalandık.
Defansınız 3’lüyse, orta sahanız 5’liyse ve öndeki 2 oyuncunuzun orta sahaya yardımcı olacak diye düşünüyorsanız en azından topun sizde kalması lazım. Oysa ki bunların hiçbiri olmadı. Olmadığı görüldüğü halde de kenardan müdahale hamlesi gelmedi.

İlk 22 dakikada yüzde 36’ya 64’lük aleyhimize topa sahip olma vardı. Daha doğrusu topa sahip olamama ile oynadık. Rakip topu koşturdu, biz onun koşturduğu topun peşine koştuk. Sahip olamadığımız top ile doğal olarak oyunu istediğimiz şekilde yönlendiremedik. Chedjou ve Melo ikilisi Welbeck’e gollerde adeta eskortluk yaparken, artık 4’lüye dönülmesi gerektiğini göremeyenlere ne demek gerekli bilinmez.

İki maç önce Olcan’ı A2 takımına yollayıp sonra Sivas maçının önemli adamı haline getirmek, kötü oynadığı maçlarda dahil Selçuk’a yer verip son anda bir sürü tartışmaya sebep verecek kararla onu kadro dışı bırakmak, Tarık’ı bir sağda bir solda oynatmak ve Veysel’e ısrarla tahammül etmek kendisi dahi hazır değilim diyen Pandev’e önde top tutacak zannedip 11’de başlatmak ve daha birçok tuhaf kararlarıyla Prandelli kendi geleceğini tartışılır hale getirirken Galatasaray’ın da Şampiyonlar Ligi yolcuğunu raydan çıkarıyor.

02 Ekim 2014, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hicran ve hüsran‘’

Aslında Galatasaray maçları için "Kes, yapıştır, kopyala" yapsak yeridir. Temposu olmayan, oyunu hızlandıramayan, kapanan takımlara karşı çare üretemeyen, adeta kör dalaşı yapıp kalabalığın içerisinde kaybolan, sonlandırılmamış atak sayısı neredeyse rekor sayıya ulaşan, topla çıkışı ve pas zamanlamasında sürekli yanlış tercihler yapan, ısrarla Sneijder'in de içinde olduğu kurguyu oturtmak için orta sahayı efektif olmayan kalabalığını taşımak zorunda kalıyor ligin en az faul yapan takımı Galatasaray. Melo'nun hiç olmazsa savaşçı ruhuyla yengilgiye isyanı var diyorduk. Daha ligin 3. maçında bu kadar ne yaptığını bilmez, çaresiz görüntü vermek ve bunun için oyuna geri dönüşü sağlayacak hırsı ve isteği göremediğimiz takım bizi hayrete düşürüyor. Enteresan bir konuda takımda 1-2 futbolcu kötü olursa o onların kişisel performanslarının sorgulanmasına sebebiyet verir. Ancak bütün takım birden bu kadar düşmüşse, bunda yönetenlerin ve
teknik heyetin payı büyüktür. İlk yarı 201 isabetli pas yapan Galatasaray, 83 isabetli pas yapan Balıkesir'den kaleye 4 defa gelmelerine rağmen 2 gol yiyorsa, 'bal yapmayan arı' örneği orta sahasını gözden geçirmelidir. Dzemaili ne için alındı, ne iş yapar anlayamadık! Yekta, Sneijder ve Selçuk ise yakına top atıp, tekrar alarak hızlandırmaları gereken oyunu tam da rakibin istediği gibi yavaşlattılar. Bruma, bilinçsiz de olsa en çok hareketli forvet oyuncusuyken, hoca takımda bulamadığı solak futbolcu boşluğunu onu çıkarıp Emre Çolak'ı sokarak bir hata daha yaptı. Çünkü Çolak da topla çok oynuyor. Ve ileri çıkmayan, kapalı bir takıma karşı ilk yarıda 5 kere ofsayta düşen santrfordan da gol arıyorsunuz?!

21 Eylül 2014, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Olmuyor beyler‘’

Kanatlar işlemeyince göbeğe dönülmek isteniyor. Rakip de orayı kalabalık tutunca yok olup gidiyor az bulunan ataklar. Yardımlaşma birbirinden bu kadar uzak oynayan bir takımda mümkün değil. Araya mutlaka rakipler giriyor ve oyun kurgusunu rahatlıkla bozuyor. Melo'nun oyun içerisindeki isyanı ve rakibe hırçın baskısı olmasa Galatasaray hazırlık maçı kıvamında 90 dakikalar oynuyor.

Selçuk'a bir haller olmuş. 2 metre yanına pas atarak işten sıyrılmaya çalışıyor. Öne/araya/defans arkasına koşu yapan arkadaşlarını topla buluşturduğu o güzellikler tarihte kaldı sanki. Satılacak diye kenara bırakılan Chedjou, Şampiyonlar Ligi'nin ilk puanına Cim Bom'u kavuşturuyor. Bu planlamayı yapan kimse acil çıkış kapısından gitmeli.

Sneijder ise bütün cephanesini Dünya Kupası için depolamış ve hepsini harcamış gözüküyor. Genelde futbolcularda bir memnuniyetsizlik hali var ki, sezon başı için bu çok tehlikeli bir görüntü. Ve Prandelli, deneme yanılmayla Galatasaray'da sistem aranmaz. Tecrübenin gereği, doğruyu diğer hocalardan daha çabuk bulması lazım. Kenarda ona bakınca neyi niçin yaptığını anlayamıyoruz.

Napoli'li ikizler Pandev ve Dzemaili, beklentilerin maalesef uzağında. Son güne sıkıştırılan transferlerin mucitleri acaba ne düşünüyorlar. Cim Bom bir sürü dış etkenle uğraşırken, onu ayağa kaldıracak, kaldırması beklenen futbol takımı üzerine düşen sorumluluğu anlamalı ve istenileni vermeli.

17 Eylül 2014, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Korkunca!‘’

21 yeni oyuncusuyla Trabzonspor’un oturmuş kadrolu Fenerbahçe karşısında aşırı kontrollü ve bekleyerek oynamasını anlayabiliyoruz da maçın favorisi olan Sarı-Lacivertliler’in bu kadar yana ve kontra yemekten korkarak çakılı, statik oynamasını anlamak mümkün değil.

Hareketli futbolcuları olan, yer değiştirerek rakiplerin savunma bütünlüğünü bozabilen, pas santralini Emre, Ribas, Topal ile rahat işletebilen, iki bekini rakibin üçüncü bölgesine çabuk gönderebilen Fenerbahçe’nin bu kadar el freniyle oynaması teknik heyetin korkmasından olsa gerek.

Halilodzic oyun boyunu kısaltarak, pas üstünlüğünü bildiği Fenerbahçe’nin bu özelliğini kırmaya, üçüncü bölgeye rahat top çıkarttırmamaya yönelik oyun planına bir de iki Sarı-Lacivertli bekin üstüne çabuk adam yollayarak kendi adına oyunu toparlamıştı.

İsmail Hoca Trabzon’un bekleyerek oynayan bu taktiği karşısında aşırı kontrollü ve çoğunlukla yana pas oynatarak belki topa daha çok sahip olup oyunu kontrol ederek kendini güvende hissetti ama, rakibe özellikle 50’den sonra daha çok pozisyon veren tarafta oldu. Gökhan yeni transfer Waris’le uğraşırken Caner’in tarafında da çabuk kapatan iki oyuncu olunca onun önüne koyulan Kuyt’la birlikte maçın büyük bir bölümünde oyundan düştüler.

Gökhan’ın önündeki Emenike, beklenenin uzağında, Sow da hem formsuz hem de yeteri kadar servis yapılmadığı için yok oldu. Alves-Bekir aynı Trabzon stoperleri gibi oyuna girmeden çakılı kaldılar. Topal ise 55’ten sonra biraz öne hamle yapınca Fenerbahçe rakip kalede biraz daha etkili oldu.

Ribas beklenenin altındaydı İsmail Hoca da 3 puanın peşinde olmak yerine kazasız 1 puanla dönmeyi tercih etmişti anlaşılan. Geçen senenin olumsuz tablosundan, bu seneki olumlu taraftar tablosuna geçiş Trabzon için sevindirici.

15 Eylül 2014, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI