‘’Yol çalışması‘’
Cim Bom, Büyükşehir Belediye’nin beklemediğini yaparak başladı oyuna. Daha rakibi nefes alamadan, baskı altına alıp, öyle bir çullandı ki Sarı-Kırmızılılar, Belediye ne olduğunu anlayana kadar golü kendi kalesine atarak maça yenik başladı.
Fenerbahçe’den kiralanan Kerim’in kendi kalesine attığı gol, hem Galatasaray için hem de futbol adına şanstı. Bu golü Galatasaray’dan kiralanan bir oyuncu atsaydı, bilinen komplo teoricileri kim bilir neler yazardı. Zor maçın kapısını Galatasaray adına aralayan Lincoln oldu.
Sezon boyunca ondan beklenen her şeyi ilk yedi dakikasına sığdırdı. İki Lincoln seyrettik dün gece.
Birincisi koşan, basan, top çalan, rakibinin üstüne giden, pas dağıtan, kısacası takımına ince ayar çeken Lincoln sahnedeydi. Sonrasında ise ikinci Lincoln çıktı. Her pozisyonda kendini bırakmaya hazır haliyle ondan beklenilenin uzağında olan.
Derbi öncesi bunu özellikle yazıyoruz. Çünkü Lincoln oynadığı zaman, Galatasaray’ın ne kadar farklı olduğunu herkes görüyor. Ve derbide, ilk 7 dakikadaki Lincoln, Galatasaray’a çok lazım.
Erken yediği golle taktik planları tamamen bozulan Belediye’ye karşı Cim bom, defans çizgisini de çok akıllı oluşturdu. Necati ve İbrahim Akın çabuk adamları, kendi kalesinden uzakta tuttular. Her iki takımın da orta sahada maçı çözme taktiği Galatasaraylı futbolcuların daha istekli oluşlarıyla onların lehine döndü. Cevat hoca, Lincoln’le oynayınca, orta sahada bir fazla futbolcu bulundurabilmek için akılılık edip, tek santrforla oynaadı. Az sayıda seyirciden çıkan, şampiyonluğa inanmış gür ses, üç büyüklere yenilmeyen Büyükşehir Belediye’den alınan 3 puan ve atılan 3 gol şampiyonluk yolunun Belediye ile yapılmış çalışmasıydı adeta.
‘’Prova tamam‘’
Derbi öncesi, birçok prova vardı sahada. Öncelikle kalabalık orta sahası olan, çok koşup, oyun bozan rakibe karşı Deivid’in nasıl bir anahtar olduğu prova edildi. Geçen haftanın penaltı kazalısı Kezman’ın yeniden kazanılması prova edildi. Kaçması mümkün olmayan 2 pozisyonu harcayan Kezman, adeta attığı golün provalarını yaptı.
Santrforsuz kadrosuyla Denizlispor, bütün sene bildiği oyunun ancak bir kısmını oynayabildi. Öndeki santrfora top şişirip, onun indirdiğiyle gol bulmaya çalışan Yeşil-Siyahlılar, o bölgede Yusuf’u kullanınca orta sahada top saklayacak ve pas yapacak oyuncudan mahrum kalmış oldular. Bu da Fenerbahçe’nin kalabalık da olsa Denizlispor’un orta sahasından rahatlıkla top çıkarmasını sağladı. Maç 2-0’a gelene kadar Sarı-Lacivertli taraftarlar, kendilerine hep ters gelen Denizlispor’un bir kaza yapacağından kuşkulandılar. Uğur’un getirip, Deivid’in resim çektirircesine boş bırakıldığı pozisyon, Fenerbahçeliler’i rahatlatan, maçı da derbi öncesi iyi bir provaya çeviren andı. Santrforu olmayan, orta sahasında birşeyler yapmaya çalışan Denizlispor’a karşılık Mehmet-Selçuk ikilisiyle Zico, aslında Denizli’nin orta sahada kalabalıklaşmasını sağladı. Semih-Kezman ikilisiyle başlasaydı, zaten defansında çok aksayan Denizlispor’lular, Fenerbahçe kalesine bu kadar bile gelemezlerdi. Zico, Kadıköy’deki maçlarda özellikle böyle oynayan rakiplerine iki golcüsüyle daha rahat üstünlük sağlayabilir.
‘’Unutulmazsınız!‘’
Genelde açılan çukurlara ıslık çalıp yukarı bakarken düşeriz. Vitrine meraklıyızdır, her şeyin içini geç görürüz. Yüzeysel konuşur, dedikoduya da bayılırız. Kameralar ise dayanılmazdır bizdeki meraklılara. Görenin dili çözülür. Flaşlar patlayıp kamera ışıkları yandı mı, dün işinin patronu olan, bugünün popüler yıldızı olduğunu zanneder. Günü kurtarmaktan, gelecek planlanamaz hale gelinir böyle durumlarda, dolduruşa gelip şişenler, sonunda geleceği göremeden yan kapıdan çıkıp gidiverirler... Bu arada hizmeti yapanlar harcanır, ‘bilmeyenler’ bilir zannedilir.
Hem kulüp geleneği ve kültürü hem de kulüp bütçesine katkısı en fazla olan birimi büyük darbe yedi Galatasaray’ın, geçtiğimiz hafta içinde.
Avrupa Yıldızlar şampiyonluğu, Dünya Yıldızlar 9.’luğu, 3 yıl üst üste PAF Ligi şampiyonluğu, Mini Minikler Ligi namağlup şampiyonluğu, Süper Genç Ligi İstanbul namağlup şampiyonluğu, Süper Genç Ligi Türkiye 2.’liği, Yıldızlar Ligi Türkiye şampiyonluğu, B Genç Ligi İstanbul ve Türkiye şampiyonlukları, UEFA ve Avrupa elit kulüpler altyapı toplantılarına Türkiye’den tek davet edilen olma gururu, Genç Milli Takımlara 51 futbolcu gönderme başarısı, 2005’te Avrupa şampiyonu olan U-17 Ulusal Takım’a 6 oyuncu verebilme başarısı...
Bunlara ek olarak A takıma çıkan Sabri, Arda, Uğur, Mehmet Güven, Fırat Kocaoğlu, Çağrı, Semih Kaya ve çeşitli liglerde kiralık oynayan Özgürcan, Oğuz, Aydın, Zafer, Anıl, Mülayim gibi 15’in üzerinde genç Galatasaraylı’yı kulübe kazandıran başarılı altyapı, yazımın başında anlattığım zihniyet yüzünden büyük darbe yedi. Büyük futbol kulüplerinin altyapıda gerçekleştirdiği her türlü uygulamayı yapabilen, danışmanlarla donatılmış bu birimi yaratan emektar Ali Yavaş, kendine yakışan marurlukta, Galatasaray’ın ona verdiği kulüp terbiyesi bilinciyle, kırgın olmasına rağmen tek kötü söz söylemeden, demeç vermeden ayrıldı gitti yuvasından. Arkasında bıraktığı bütün çocuklar, güzellikler ve hizmetlerini değerlendirecek tek bir teşekkür bile alamadan.
Dişini geçiremediğine teslim olan, dişini geçirdiğini ısıranlar bilmelidir ki, Galatasaraylılar kendisine hizmet eden böyle gönül savaşçılarını unutmaz, onları hep hatırlarlar. Hizmet edenleri hizmet dışı bırakanları da hiç unutmazlar!!!
‘’Aslan yürüyüşü‘’
Kalli freni bitince, Cevat hocanın sevgisi gelince, futbolcular da, “Buraya kadar geldik, neden şampiyon olmayalım?” inancıyla bir birine kenetlenince, ortaya çıkan takım ruhuyla Galatasaray, Sami Yen’de zor maçlardan birini hak ederek kazandı.
Her iki takım da orta sahada rakibini mutlak baskı altında tutmaya çalıştı. Hüseyin-Ayman ikilisi Trabzon’da, Ayhan-Mehmet Topal ikilisinden daha etkisiz gözüktü. Bunda önemli pay Galatasaray’ın takım savunmasının önde oynayanlar ile daha etkili yapabilmesiydi. Yattara ve Barış kanat çıkışlarını Ersun hoca, maçın kilidi gibi düşünmüştü. Ama onlara servis yapacak olan Ayman’ı, Galatasaraylı futbolcular zamanında baskı yaparak etkisiz hale getirince, kanadı kırık hale geldi Trabzonspor.
Galatasaray’da Sabri-Okan ikilisi sağda, Volkan-Arda ikilisi sol tarafta hem atakları kestiler hem de çok etkili çıkışlarla Trabzonspor’u sahadan sildiler. Galatasaray sezon başı görüntüsüne çok yakın; istekli ve arzulu görüntüsünü maç boyu sürdürmeye çalıştı. Kalite olarak belki değil ama tempo olarak hem taraftarını hem de izleyenleri heyecanlandıracak işler yaptılar.
Karşılaşmanın ilk yarısı neredeyse Tolga ile Galatasaraylılar arasında geçti. Golden sonra, biraz da yorgunlukla skoru korumak adına tempoyu düşürünce Sarı-Kırmızılılar, Trabzon, Aykut’a kadar gitmeyi anca başarabilirdi. Servet duvar gibiydi, Okan tecrübesiyle, Arda çalışkanlığıyla, Ümit Karan akıl dolu koşularıyla şampiyonluk yolunun mimarları gibiydiler.
Cevat hocanın sevgisi, futbolcuların inancı devam ettikçe mutlu sona ulaşılabilir.
‘’Takım da yoktu‘’
Bobo ve İbrahim Kaş kırmızıdan, Cisse sarıdan, Tello hastalıktan, Baki ile Rüştü sakatlıktan, seyirci de Federasyon’dan gelen cezadan yoktu dün İnönü’de. Bu kadar yoktan arta kalan da Beşiktaş adına koca bir hiç oldu maç sonunda. Oftaş’ın çabası, motivasyonu, isteği gözardı edilmemeli. Sadece Beşiktaş’ın sahada olmayan ruhundan bahsedilmemeli. Dar kadrosuyla, Tozo ve İbrahim Şahin gibi iki önemli oyuncusu olmayan Başkent ekibinin deplasman puanının, kendi evinde aldığı puandan daha fazla olduğunu herhalde Beşiktaşlılar unutmuş olacaklar. Serdar Özkan ve İbrahim Toraman ikilisi kalabalık Oftaş orta sahasıyla maç boyunca boş yere uğraştı, durdu. Ortada sıkışan oyunu kenarlara Siyah-Beyazlılar açmadı. Düz oyunculardan kurulu Beşiktaş’ın oyunu yönlendirebilecek, topa basabilecek kaliteli ayağı kulübedeydi. Böyle kalabalık ve sıkışmış oyunlarda, adam eksiltip, rakibi oyundan düşürecek, Holosko ve Nobre’nin koşu yoluna top atabilecek futbolcun eğer sahada değilse, böyle sonuçlar da sürpriz olmaz. Son üç antrenmana takımla birlikte çıkan Delgado’nun kulübede 59 dakika beklemesini anlayamadık. Hazır olmasa, kadroda olmazdı diye düşündük. Eğer hazırsa da kulübede olmamalıydı. Delgado kendi performansının yüzde 50’siyle sahada dursa, skor farklı olurdu. 17 lig maçında yok olan Yozgatlı, bu maçta da adeta yoktu. Gordon ise tam bir transfer bombası olduğunu gösterdi. Beşiktaş defansının yapamadığını yapan İlhan ve Giray’ı, çok koşan Olgay’ı, kalede güvenle duran Recep’i, bütün takım arkadaşlarıyla beraber Osman hocayı da listenin başına yazarak, gönülden kutlamak gerek.
‘’Gelecek, gelecekse!‘’
Sanki kazalar hep Beşiktaş’ın başına geliyor gibi bir görüntü çıktı son zamanlarda. Oysa ki durum çok da öyle değil. Zorlanılarak alınan puanlar, tribünleri tatmin etmeyen maçlar, takım içi sorular inkar edilse de var olan maddi sıkıntılar, isyan eden yabancılar, parasını alamayıp sesi çıkamayan tüm futbolcular, lüzumsuz konuşmalar ve bitmeyen sakatlıklar şampiyonluk yolunda kazaların aslında sebepleri oldular.
Tam bu zincirleme kazalar olurken, Beşiktaş’ın ağrılı başı ağır ceza ile derde girince, ortalık toz- duman oldu. Cezanın ağırlığı, ligin sonuna gelindiği için, üstelik Şampiyonlar Ligi’nin getirisi dışında kalabilecek olmanın da ihtimaliyle büyük tepki yarattı Beşiktaş Yönetimi’nde. Sahaya atılan madde ve havaya savrulan küfürlerin başka statlarda da olduğunu, onların ceza almadığını ve adalet dağıtıcıların adil davranmadıkları düşüncesi hakim olunca camiada, sözler de, basın bültenleri de yenilir-yutulur olmaktan çıkı verdi aniden. Şu ana kadar olan oldu da, bizce bundan sonrası önemli olacakların. Bizim Orhan Yıldırım hepimizin bildiği iyi bir Beşiktaş yazarıdır. Onun dünkü yazısında yapılan stratejik hatanın ve bugün olanlar ile yarın olabileceklerin ipuçları var. Bu sütunlarda biz o konulara girmeyeceğiz. Saha dışındaki olaylara değil, işimizin gereği saha içi ilgililerinin dikkatini çekeceğiz.
Lig sonu gelirken, artık alıştığımız demeç savaşları yapılırken en sakin olması gerekenler saha içindeki futbolun esas aktörleridir. Menacer, teknik adamlar, futbolcular kendilerini ‘demeç sarhoşu’ yapmamalıdır. Onlar işine bakmalıdır. Ses kirliliği içinde de olsa, komplo teorileri çılgınlığının içine çekilmeye de çalışsalar, hedefi tutturmak zorunda olanlardır onlar. Bu konuyu niye yazdığımızı da anlatalım: Ertuğrul hocanın ‘Yapılan haksızlıklar karşısında takımı nasıl motive edeyim, onları nasıl şampiyonluğa inandırayım’ demeci bize bunları yazdırdı. Sevgili kardeşim, hocam; emin ol ki bu ligin sonunda senin sıralamadıki yerin ile ölçülecektir başarın. Kimse haksızlıkları uzun süre konuşmayacaktır. Bunun için sen takımının aklını dağıtmadan, başka şey düşündürtmeden çok çabuk sahaya yönlendirmelisin, kendini de onları da. 5 puan geride olduğun ligin zirvesine saha içinden, kestirmeden gitmenin yollarını onlara anlatıp inandırmalısın. Eğer gelecek, gelecekse, bu senin ve futbolcuların direnci ve inancıyla olacaktır. Aksi durum hem geleceği, hem de seni yoracaktır.
‘’Gençleştirme operasyonu!‘’
Sezon başında başlayan gençleştirme operasyonunun son kurbanı da Karl Heinz Feldkamp oldu kanımca! Necati Ateş’in, Emre Aşık’ın, Orhan Ak’ın, Ergün Penbe’nin istifa etme hakları yoktu belki, ama ‘genç Kalli’ bu hakkını kullandı geçenlerde.
Gideniyle geleniyle hareketli bir sene geçiren Cim Bom’un esas derdi bizce; Kalli’nin gitmesi değil, gidiş biçimidir. Galatasaray’ın geleceğini planlaması için seçilen hocanın 14 sene çalışmadığı ve Almanya’da futbol okulunda teknik sorumlu olduğu herkesçe bilinirken, şampiyonluk hedefi olan bir takımın başına onu getirenler, öncelikle yanıldıklarını şimdi itiraf etmelidirler. Yüksek borç yüküyle boğuşan kulübün transferlerini hangi kafa yaptıysa, o zihniyetin de iflası olmuştur bu gidiş.
Kulüp geleneği Türkiye’de örnek gösterilen, başarısız bile olsa antrenör değişikliğini en son çare olarak düşünen bir gelenekten de istifa etmiştir Galatasaray. Çok değil, daha 10 gün önce altyapının başına geçeceği ve futbol takımının yapılanması ile yeni gelecek teknik direktörün belirlenmesine bakacağı açıklanan ‘Danışman Kalli’nin kime danışarak istifa ettiği de ayrı bir soru işaretidir. Ne olduğunu, Kalli’yi uğurlayanlar ile uğurlatanlar kesin olarak bilmektedir. Gerçekler bir gün mutlaka gün ışığına çıkacaktır elbette. Ama Kalli bu kez bir ilki gerçekleştirmiş ve Türkiye’de çalıştığı kulüplerden ayrılırken alışkanlık haline getirdiği veliahtını tayin etme işlemini yerine getiremeden gitmiştir. Ders alınacak bu tuhaflığın Galatasaray’da fikstür avantajı da varken şampiyonluk hedefine zarar vermemesini sağlamalıdır yöneticiler şimdi. Çünkü yönetim yapabileceği tüm hataları yapmış ve bundan sonra hata lüksü kalmamıştır.
Son maçtaki istekli tablo, eğer gelişen olayların ‘gazı’ ile oluştuysa, bu düşündürücüdür. Aksi ise, futbolcuların şartlar ne olursa olsun takımı ve hedeflerini sahiplenmesi demektir ki, bu da Sarı-Kırmızılılar’ın belki de en büyük şansı olur. Eğer ki mevcut antrenör kadrosuna ile sezonu bitirme fikri mutlu sonla buluşursa, bu; futbolcuların özverisi, inancı, dayanışması ve inadı ile olacaktır.
‘’Alkışlarla‘’
Stamford Bridge’e İstanbul’daki maçın verdiği moralle, Chelsea’yi gözümüze kestirerek çıktık. Taraftarımızla, oynadığımız futbolla, az da olsa bulduğumuz pozisyonla, aslında bu maçın skorunu hak etmeden de ayrıldık İngiltere’den... Daha önceki Şampiyonlar Ligi maçlarında olduğu gibi herkesin de bildiğini, Chelsea maçın başında yaptı. İlk 15 dakikasında yükselttiği tempoyla gol bularak bu tura kadar gelen İngilizler, bizim duran top hastalığımızdan, daha 4. dakikada Ballack’ın golüyle avantaj yakaladı. Golden sonraki bölümde takımımız, Avrupa’nın ilk 8 takımından biri olmanın gerektirdiği bir büyük takım gibi oynadı. Chelsea kadar top yaptık, tek sorun ise onlardan daha az gol pozisyonu bulabilmemizdi. David, Alex, Kazım geriye gelip top almaya çalıştıklarında ise önde Semih çok yalnız kaldı. Gökhan ile Kazım’ın tarafı iyi işledi. Solda Vederson, önündeki Deivid’in pozisyon kaybetmesinden ötürü, hep zorlandı. Ortada kalabalıklaştığımız ve İngilizler’e baskı yaptığımız zamanlarda, Chelsea şaşkınlaştı. Bu dakikalarda İngilizler’in topla çıkış tecrübeleri ve doğru yardımlaşmaları, onları Fenerbahçe’nin elinden kurtardı. 1-0’dan sonra dağılmadık, kontrollü oynadık... Dengeli oynadığımız 2. yarıda, son 10 dakikaya kadar Chelsea’nin Şampiyonlar Ligi tecrübesi, skoru korumaya yetti. Zico’nun yaptığı değişiklikler, Avram Grant’a göre daha doğruydu. Chelsea Kalou’yu çıkartınca, Fenerbahçe daha rahatladı. Uğur Boral’ın girmesiyle, oyunu öne daha rahat taşıdı. 82 ve 83’te bulduklarımız, belki de hepimizi sokağa dökecekti. Gol ararken gol yedik... Ama başımız dik! İyi mücadele ederek İstanbul’a geri döndük.