Arama

Popüler aramalar

‘’4 soru 4 cevap‘’

1-Portekiz ve İsviçre maçında, Fatih Terim farklı 11’lerle sahaya çıktı. Kadro değişimi takımı nasıl etkiledi?
Kaybedilmiş Portekiz maçının 90 dakikası ile İsviçre maçının 45. dakikasından sonra Fatih Terim, olması gerekeni ve aklın gösterdiğini yapınca, taşlar yerine oturdu. Aslında her teknik adam, belki kafasında ‘taktik cinliği’ oluşturmak isteyebilir, ama elinizdeki futbolcu tipini doğru seçmeden bunu yaparsanız hem kendinizi hem tüm ülkenin takımını maceraya sürüklersiniz. Aslında İsviçre maçının 2. yarısındaki Fatih Terim, daha önce çıkardığı kadroların yanlışlığını görebilmiş doğru Fatih Terim’dir. ‘Yağmur olmasaydı, sonuç bizim lehimize dönerdi’ diyenlere bir çift sözümüz var:
“O taktirde etkisiz oynayan Tümer ve Gökdeniz’i hoca değiştirmeyi düşünmez ve onlarla devam eder, 90. dakikada bile olsa, galibiyet golüne girecek pozisyon bile gelmezdi”. O halde, ne yağmur ne sulu zemin kazanan aklı selim.

2-Final karşılaşması olarak nitelendirilen Çek Cumhuriyeti maçında Terim, nasıl bir 11 sahaya sürmeli?
Öncelikle herkesi, oynamasını bildiği yerde oynatmalı. Şapkadan tavşan çıkarmak yerine, taşları yerine doğru dizmeli. Kanatları çabuk kullanabilen Çek Cumhuriyeti’nin, sürekli içe kat eden Hakan Balta ve Hamit’i kullanıp, iki hata yapmaya müsait stoperi dengesiz olarak yakalayacak pozisyonu vermemek için, Sabri, hocanın taktik düşüncesi içinde olmalı. Hakan Balta’nın olası boşlukları kademeyle kapatılmalıdır. Mehmet Aurelio’nun kesiciliği, çok koşan ve çabuk hücuma çıkan Çek Cumhuriyeti karşısında tek başına yeterli olmaz. Mehmet Topal veya Ayhan, o bölgede Aurelio ile birlikte bize gerekli olan oyunculardır. Bir de tek maç gibi düşünülecek bu final gecesinin gol şansı çok olan ayağı, beğenseniz de beğenmeseniz de o kadro içinde Semih’tir. Ve 90 dakika boyunca Semih’in sahada her an gol atabileceği düşünülmelidir.

3-Rakibimiz Çek Cumhuriyeti’nin defansı İtalyan Ligi ağırlıklı, yani çok güçlü. Biz bu savunmayı nasıl aşarız?
Eğer kadroya bakarsak İtalya Ligi’nde oynayan ağırlıklı bir defans bloğu görülür. Bu defansı aşmanın önemli yolu, ezberledikleri şablonlarından onları çıkartmaktır. Bunu da Nihat ve Tuncay’ın yapacağı koşular, Arda’nın terse attığı toplar yapabilir. Semih haricinde çabuk ve basketboldaki gibi hızlı yer değiştirerek hücum edersek, Çekler karşısında gol bulabiliriz. Portekiz-Çek Cumhuriyet’i maçını seyredersek. Portekiz’in hızlı hücumcularını Deco’nun iyi yönlendirmesiyle nasıl pozisyon ürettikleri bizim de yol haritamız olmalı.

4-İsviçre maçında oyuna damgasını Arda ve Semih vurdu. Çekler karşısında kimler kilit isim olacaktır?Servet, Mehmet Topal, Nihat... Maçın kilit isimleri olur. Yan ortalardan ve göbekten gelen toplarda eğer Servet, her zamanki gibi yüzde yüz konsantrasyonla oynarsa, gol atamayınca sinirlenen Çekler’in moral kırıcısı olur. Topal ise, alışık olduğu ‘örümcek ayak’ tipinde her yere yetişip, oyunu bozması da rakibimizin orta saha dengesini bozacaktır. Nihat’ın, Arda’dan gelecek araya atılan toplara yapacağı koşular, Çekler’i turnuvadan eve gönderecek skoru bize yakalatacaktır.

13 Haziran 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Pazar ola...‘’

Futbol maçı olarak başlayan sonra su topuna dönen gecenin sonundaki gol, bize ilaç gibi geldi. Herkesi kendi mevkisinde oynatsak, bu kadar kan kusmayacaktık. Koskoca bir 45 dakika öldük öldük dirildik. Sulu sahanın bütün zorluklarını akılsızca biz yaşadık. Kısa takım olmamıza rağmen, uzun top yapmak zorunda kaldık. Attığımız bütün toplar, rakipten bize geri geldi. 32. dakikada yediğimiz gol, bize yakışmayacak pozisyon hatasındandı. 34. dakikada golün sahibi Hakan Yakın, eğer bir daha düzgün vursa belki de maçı ve gruptan çıkma şansımızı kaybedecektik.
İkinci yarı herşey değişti. Ağır sahada yok olan Tümer ve Gökdeniz kenara çıktı. Fatih hoca doğru değişikle mücadelesi yüksek Mehmet Topal’ı ve Semih’i takımdaki yerlerine koydu. Nihat’ı, Semih’in yanına, alışık olduğu pozisyona çekti. Tuncay da etkili olduğu alana gelince, taşlar yerine oturdu, turnuvanın en kötü takımı olan İsviçre’yi mahkum ettik. Teknik kapasitesi kısıtlı İsviçre biraz top yapmaya başlayınca, amatörce hatalar yaptı. Çocuklarımız hırslarıyla iyice baskı kurunca, panik yapan İsviçreliler kendilerini bekleyen sondan kurtulamadılar. Yazımızın başında herkesin takımında oynadığı yer demiştik. Şimdi tekrarlayalım, eğer Semih kadroda var ve bu takım tek santrfor oynayacaksa, onun Semih olduğunu herhalde herkes anlamıştır. Şu andaki durumumuz pazar ola, hayır ola durumudur.

12 Haziran 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sıkıldık...‘’

Yazının devamını okumadan üstüne şunu koyalım, peş peşe oynayacağımız maçların sadece ilkini kaybettik. Arkadaki iki maçtan alacağımız puanlar, yine bizim yolumuzu açacaktır. Herşey bitmiş gibi düşünmeden bu maçtan çıkarılacak derseleri, yanlışlarımızdan dönmek adına kullanırsak eğer kaliteli kadromuzla bu maçtaki gibi kalitesiz ve düzensiz oynamadığımız takdirde, yine grubun çıkacak takımlarından biri oluruz. Öncelikle şunu söyleyim, Türk Milli Takımı bu kadar korkarak oyuna başlamaz. En azından rakibinden çekindiğini ona bu kadar göstermez. Belliki Portekiz maçını kazasız geçmek, en azından yenilmemek için futbolcuları şartlandırmışlar.
Portekiz’in üstünlüğünü kırmak için baskı yapıp ilk toplara bastığımızda topu kapabilir, rakibin oyununu bozabilirdik, bunu yapmadık. Bir de üstüne üstlük aldığımız topları da Portekiz’e çabuk teslim edince, ilk yarısı siklet farkıyla Portekiz’in oldu. Şansımız ise kötü oyuna rağmen beraberlik ile içeriye girmekti. Portekiz gibi takımları çok pas yaparak, adam eksilterek, orta sahasını etkisiz hale getirerek yenebilirsiniz. Ama biz dün gece bunu da yapamadık. Uyanık Scolari, sağ taraftaki oyuncularımızın içeri kat edeceğini düşünerek, aslen kendilerinin sağ kanadında oynayan Ferreira ve Simao’yu solda başlattı. Beklenilen oyunun çok altındaydık, belliki teknik heyet de, futbolcularımız da bu maça gerektiği gibi hazırlanmamıştı. Kısaca bu oyundan ve bu skordan biz sıkıldık.

08 Haziran 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gönüllerin de şampiyonu‘’

Gözü, kulağı başka yerde olmadan kendi işini kendi yapacak Aslan. Sahaya çıkan onbir tane Türk genciyle, koşar adım Aslan yürekleriyle şampiyonluğa isimlerini yazdırdılar. Ve onlar da tarihte yerlerini aldılar. Uzun yolun, ızdıraplı günlerin, yoklukların arasından inançlarıyla çıktılar. Gurur abidesi gibiydiler, her şeye karşı direndiler. Şampiyon olmak zor iştir, bilenler bilir. İnanmazsanız, göğsünüzü zorluklara siper etmezseniz gelmez.
Galatasaraylı futbolcular, bir sezon dün geceki şampiyonluğu hak edecek her şeyi yaptılar. Ve daha önceki senelerin moda olan deyimiyle lig şampiyonundan başka ilan edilen, ‘gönüllerin şampiyonu’ ünvanını da göğüslerine astılar.
36. dakikada Arda’nın ısrarcılığı, baskıyla aldığı top ve gol pozisyonuna gönderdiği anlar sezonun resmi gibiydi. Şampiyonluk sancısı çeken Cim Bom’un, mutluluğu hep solunu kullanan Hakan Balta’nın bu geceye özel sağ ayağından çıkan füzesiyle perçinlenince, taraftarının çılgınca sevinci içinde filmin mutlu sonu Ali Sami Yen’de gelmiş oldu.
Bu maçın taktiği olmaz, böyle gecelerin eleştirisi de anlamsızdır. Cevat hocadan başlayarak, kalbini ortaya koyan tüm Galatasaraylı futbolcuların da mücadelelerinden ötürü alınlarından öpülmeleri hakkıdır.

11 Mayıs 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ey ruh!‘’

Müthiş bir sezon geçiriyor Galatasaray. Son maça gelene kadar olanları alt alta yazsanız, futbol kulüpleri için nelerin yapılmaması konusunda kalın bir ders kitabı olur adeta. Gelişen ve geçiştirilen olaylar, hiç de kolay atlatılabilecek cinsten travmalar değildi. Kalli’nin gelişiyle başlayan tartışmalar, devre arasında gönderilmesi fikrine dönüşen konuşmalar, 6 hafta kala gidişiyle alevlenen dedikodular, devam eden ligin tepesinde oturan Galatasaray’ın altında kaynayan kazandı sanki. Ama bu kazandan çıkan buhar, istim oldu, itici güç oldu zaman içinde.
Sezon başındaki kadroyu hatırlayan var mı, bilemem. “Hatırlıyorum” diyenler de, gidenlerin hepsini birden hatırlayabilir mi, onu da bilemem. Gidenlerin çokluğu, gelenlerin toyluğu, yıldız Lincoln’ün çoğunlukla yokluğu, sakatlıklar, ağızdan çıkanı duymayan kulaklar, sevgisiz ve sevimsiz yüzler, istenmeden kırılan kalpler, kaçırılan kantarın topuzu, yaralanan güven duyguları, cep delik-cepken delik durumları, zirvede dururken geri düşmenin verdiği acı, ansızın yaşanan başkan değişimi, UEFA Kupası’nda Avrupa Fatihi’ne yakışmayacak kötülükteki maçlar, hüsran olan sonuçlar, Barussolar, Carruscalar, bitmiş tükenmiş gibi görünen umutlar...
Üstteki satırları okurken, içiniz fena olmadı mı? “Bu kadar dert, bu kadar çile hakikaten çekildi mi?” sorusu aklınıza gelmedi mi? Eminim ki gelmiştir!..
Bunların hepsi gerçek, hepsi yaşanan olaylar... Ama öyle büyük bir gerçek var ki bunların ötesinde, o da şu: Bu kadar problemden sadece birisi, başka bir takımın başına gelseydi, 7 şiddetinde depremle sarsılır, yerle bir olurdu. Cim Bom, bu olumsuzluklardan sıyrılarak, şimdi mutlu sona doludizgin koşuyor...
Olumsuzlukları olumluya çevirebilme becerisi, bu senenin adeta simgesi. Ve bu sene ulaşılacak şampiyonluk, önceki senelerde elde edilenlerden çok daha kıymetli olacaktır bizce.
Bu şampiyonluğun tarifi, futbol kitabında yoktur. Çünkü tariflerde, bu kadar yanlışın ve dertlerin sonunda doğru sonuç verilmez. Bu sene futbol doğruları, kulüp yönetme sanatı, hepsi vesaire olmuştur ve hikâyedir. Bu işin bir tarifi vardır, o da futbolcuların çağırdığı Galatasaraylılık ruhudur. “Ey ruh gel” diyenlere, 100 senelik koca çınarın ruhu can vermiştir, şampiyonluk getirmiştir.

08 Mayıs 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yiğit Aslan‘’

Unutulmaz bir gecenin aktörleri oldular. Gergin geçen günlerden dipdiri çıktılar. Sahaya yüreklerini koydular. Olumsuzlukları olumluya çevirdiler. Daha önce iki büyüğe yenilen Sivas’ı bir başka büyük olarak golle ve net bir skorla geçtiler. 8 golün 7’sini kendileri attılar. Hakan Balta-Aykut hatasından taksit kampanyasıyla yedikleri golde bile durmadılar. Kafalarına koyduklarını sahada söke söke aldılar.
Tebrik edilecek, alınlarından öpülecek çocuklarıyla gururlanmalı Galatasaraylılar. Ayhan’ın bir sezona bedel şutuyla ağlara giden enfes golünü mü anlatmalı, yoksa “Arda, Cimbomun sihiri onda” dedirtecek oyunuyla bu küçük sihirbazı mı konuşmalı. Sabri’nin müthiş enerjisi, Servet’in cesurluğu, Mehmet Topal’ın aksayan her yere yetişmesi, genç Emre’nin tecrübeli Sivaslılarla yaptığı fizik savaşı, siyah inci Nonda’nın gezerek yorduğu Sivas defansını mı anlatmalı. En doğrusu tüm Cim Bom’u böyle bir baskıdan, böyle bir hazırlanmış şehirden 3 puan çıkardığı için bir yiğit aslan olarak kupanın bir sapını yakaladığı için hepsini kutlamalı. Aynı taktik anlayıştan çıkan nefes kesen mücadeleden aksayan taraflar yokmuydu? Elbette vardı. Ama bir futbolsever olarak bu tansiyondan 8 gol çıkaran her iki takımının futbolcularını ve teknik adamlarını kutlamak gerekli.
İkinci yarıda mutlak galibiyet için tempo yapan Sivasspor, bir büyüğe daha yenilmemek için direnişini maçın sonuna kadar sürdürmemesine rağmen herşeyi ile şampiyonluğa inanmış Galatasaraylı futbolcuların inadını kıramadı. Bu günü bile yaşatmış olmalarından ötürü başkanından, malzemecisine kadar Sivaslılar’a futbolseverlerin teşekkür borcudur.

05 Mayıs 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kükrediler...‘’

Lincoln oynadığı zamandan, oynamayarak daha faydalı iş yaptı dün gece Galatasaray için. Eğer sakat olmasaydı, Cevat hoca, onu bu maçta oynatmak zorunda kalacaktı. Oysa ki, temposu yüksek, psikolojik baskısı fazla, fiziksel mücadele gerektiren bu derbide o oynasaydı eğer, Galatasaray orta sahasında bir fazla futbolcu bulundurmak zorunda kalacaktı. Santrforların ikisini değil, o taktirde birini kullanabilecek ve gol bölgesinde bu kadar çok çoğalamayacaktı, baskı yapamayacaktı. Orta sahadaki kalabalık görüntü, belki de topla oynama üstünlüğünü Cim Bom’a getirecekti ama, belki de şampiyonluğu da götürecekti. Kısacası; Lincoln sakatlığı, Sarı-Kırmızılılar’ın şanssızlığı değil, şansı oldu.
Maç beklendiği gibi Galatasaray’ın temposu ve baskısıyla başladı. Fenerbahçe ise, ilk yarım saati kazasız atlatma düşüncesindeydi. Bizce bu da Zico’nun yanlışıydı. Bu kadar üstüne gelirken rakibin, onun kanatlarda bıraktığı boşlukları doğru tercihlerle kullanmalıydı. Kazım’ı oynatmak için, Deivid’i sola alması, Galatasaray’ın işini kolaylaştırdı. Çünkü onun karşısında oynayan Barış, zaten çizgide değil, içeriye kat ederek oynadığı için ve gecenin hareketlisi Sabri de Uğur Boral’a birebirde üstünlük sağlayınca sol kanadı düştü Kanaryalar’ın... Sağda da Kazım, derbi ağırlığında değil, hazırlık maçı laubaliliğinde olunca, Fenerbahçe etkisiz hale geldi. Zico, ikinci yarı, Deivid’i sağa almasına rağmen, Kazım konusunda geç karar verince, Galatasaraylı futbolcuların aşırı motivasyonu, galibiyet istekleri maçı Sarı-Kırmızılılar’a getirdi. Beklediğimiz gibi maçın yıldızı Arda; ağırlığını koyan adamı Ümit Karan; savaşçısı Servet; askeri Ayhan; fırsatçısı Nonda oldu. Kaybedeni ise; alışkanlıklarından zor vazgeçen Zico’ydu.

28 Nisan 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Derbinin şifresi‘’

Maçın Galatasaray için önemi; zorluklara rağmen yaklaşılan mutlu sona yaptıkları yürüyüştür. Aslında birçok takımı çökertecek olayların içinden çıkıp buraya kadar gelmek Cim Bom’un itici gücü olacaktır. Sanıldığı gibi; seyirci baskısı Fenerbahçe’ye değil, Galatasaray’a zarar verebilir. Destek sabırsızlığa dönerse, genç oyuncusu çok olan Aslan, olumsuz etkilenir. İş o kadar ince bir ayar gerektiriyor ki, hem yenilmeyeceksin hem yeneceksin, hem de yenerken oyuncu kaybetmeyeceksin. Sahaya dönersek...

Cim Bom’un sağı zayıf
Servet’in aşırı hırsı ve isteği, birçok artıyı beraberinde getiriyor. Hem kendini hem takım arkadaşlarını hem de tribünleri coşturuyor. Ama buradaki en büyük tehlike; riskli bölgede Servet’in zaman zaman topla vedalaşamaması ve çok oynamasıdır. Fenerbahçe’de pozisyon cinliği yapacak futbolcu sayısı az olmadığı için Servet, o müthiş performansını biraz daha basit oynayarak 90 dakika boyunca çok daha efektif kullanabilir. Emre’nin gençliği, Sabri’nin dağınık çıkışları, o bölgeden gelecek Fenerbahçe’li oyuncular için Cim Bom’un zayıf tarafı sayılır. O boşlukları, Mehmet Topal iyi kontrol etmeli, kademesini de Ayhan yapmalıdır.
Son maçın tek santrforlu oyun planı, eğer Ümit oynayabilecek durumdaysa, bu maç için de geçerli olacaktır. Özellikle orta sahada çok koşup, Fenerbahçe gibi oyun kuran, ayağı çok iyi olan takıma karşı Galatasaray, baskıyı bu maçta daha da arttırmalıdır. Galatasaray, takım savunmasını mümkün olduğunca önde kurmalı, bunu yaparken de Alex’in Kezman’a derinlemesine attığı veya Deivid’in doğrudan kaleye yaptığı diklemesine ara koşuları kontrol etmelidir. Cim Bom için en büyük tehlike; geriye yaslanarak oynadığı anlarda ortaya çıkar.

Arda kahraman olmalı
Bu maçın kahramanı; Arda olmalıdır. Lincoln için ayrı bir sayfa açılmalı. Aklını maça verdiği taktirde, çok şey değiştirebilir. Öncellikle ayakta kalmayı kafasına koymalı, tekmenin de bu oyunun bir parçası olduğunu unutmamalı. Mehmet Topal ve Ayhan, bu maçta, diğer karşılaşmalara nazaran oyunun iki tarafını da aynı dengede oynamak durumundadırlar. Galatasaray, oyunu set etmeye, yavaşlatmaya çalışacak rakibini top kaybı yapmadan, çabuk pasla oyundan düşürebilir. Burada en büyük risk, çıkıp anında kaptırılacak toplarla rakibe verilecek pozisyonlar olabilir. Galatasaray, psikolojik baskı altındaki bu maçta, kartlara dikkat etmelidir. Sarı-Kırmızılılar, sezon başından bu yana korner ve ölü toplarda hiçbir çalışma herhalde yapmadı ki, ne ön direk, arka direk koşuları ne de frikiklerde kullanma çeşitliliği göstermedi. Oysa ki, bu maçta Fenerbahçe ceza sahası içindeki kalabalıkta yakalayacağı fırsatçı bir son dokunuş çok önemli olabilir.

**********

Fenerbahçe büyük maçları artık çok rahat oynayabilecek futbol kalitesine geldi. Şampiyonlar Ligi’nde geri düşse bile, baskı altında kalmasına rağmen genelde Türk takımlarının başaramadığı tempoyu ayarlayıp, oyunu sonuna kadar bırakmadan, 90 dakikanın son düdüğüne ulaşabiliyor. Türkiye’de ise, rakiplerin futbol kalitesi çok üst düzeyde olmadığı için maçın belirli aralıklarında yaptığı tempo, skoru hemen onların lehine çevirebiliyor. Bu özgüven Fenerbahçe’yi rahatlattığı gibi, rakibi de ‘gol atmış olsa bile’, gol yememe adına telaşlandırabiliyor.

3. bölgedeki baskı
Hücum çeşitliliği, özellikle çok tartışılmasına rağmen Kezman oynadığı zaman hem fazlalaşıyor, hem de rakibi 3. bölgede baskı altında tutuyor. Bu da Fenerbahçe’nin orta sahasının daha kreatif işler yapmasına sebep oluyor. Özellikle Deivid’in sağ veya sol kanatta oynadığı pozisyonlarda içeriye kat etmesi, arkasından gelen oyuncunun rakibi boş yakalamasını sağlıyor. Yine de bu maç için düşüncemiz; Deivid’in daha düz oyuncu olan Volkan veya Hakan Balta tarafında, yani Fenerbahçe’nin sağ kanadında oynaması doğru olacaktır. Bu taktirde, o bölgede oynayan Arda’nın veya yer değiştirdiği zaman Barış’ın hücuma çıkışlarında, arkalarındaki boş alanın Deivid-Gökhan tarafından daha etkili kullanılacağı, Hakan Balta veya Volkan’ın o bölgede zorlanacağı düşünülmelidir. O nedenle Fenerbahçe bu maçta, Kazım’a yer açmak için Vederson-Uğur Boral ikilisini bozmamalı... Lugano ve Edu, Şampiyonlar Ligi maçlarındaki oyuna konsantre olma durumlarını ‘Türkiye Ligi’nde oynuyoruz’ diye bozmamalı ve hakemle çok oynamamalı. Özellikle, oynarsa Ümit Karan ve Lincoln’e çok dikkat etmek zorundalar.

Alex maçın yıldızı olabilir
Alex, böyle maçların isterse yıldızı olabiliyor. Bu sene hem oyuna ağırlığını koyup, hem de kaptanlığını hissettiren Brezilyalı’nın Deivid ile beraber gecenin anahtarı olacağı düşüncesindeyiz. Kezman’ın önde kurduğu baskıyı, eğer Fenerbahçe, takım savunmasını hep birlikte yapmazsa, ortada eksik adamla yakalanır... Ve bu kopukluk Galatasaray’a beklediği koşu alanlarını yaratır. Mehmet Aurelio’nun yanında bu maçta mutlaka Selçuk oynamalıdır. Öne çıkışı ve geriye dönüşlerde bu ikilinin kontrolü iyi olur...
Hem ezeli rekabette üstünlüğü hem şampiyonluğu büyük ölçüde etkileyecek bu maçta, Fenerbahçe, psikolojisini iyi ayarlamalı ve karttan kaçınmalıdır. Galatasaray’ın mutlak galibiyet isteyeceği düşünülürse, Fenerbahçe’nin oyunu set etmesi ve kendi üstün yanı olan isabetli pas trafiğini işletmesi, onlara avantaj sağlayacaktır. Özellikle duran toplar, Fenerbahçe için bu maçı çözecek anahtar olabilir. Yan topların Galatasaray savunmasında adam paylaşımında sorun yarattığı ve Fenerbahçe’nin iki stoperi dahil, duran toplara kafa vuracak pozisyon ezberi olduğunu da hesaplarsanız, çabuk ve kolay gole gitme yolunun, oyunu çözmek için ne kadar geçerli olduğunu anlayabilirsiniz.

26 Nisan 2008, Cumartesi 04:30
YAZININ DEVAMI