‘’Sn. Fikret Orman!‘’
Şimdiye kadar da anlayışla karşılanabilecek ufak tefek potlar haricinde polemiklerden uzak durmayı başardınız. Başında bulunduğunuz şerefli müesseseyi herhangi bir şaibeye bulaştırmadınız. Civarın çirkinliğini kendi sınırlarınızdan soyutladınız.
Lütfen şöyle bir etrafınıza bakınız. Bir komşunuzda tarihlerinin en güven telkin etmeyen yöneticileri çelişkiler içerisinde nazlı gelinler gibi kırıtırken, ortaya çıkan duayen şahıslar toparlayıcı olmak yerine, asalet kisvesi altında birbirlerine ne denli acımasızca (ve sinsice denilebilecek şekilde) hakaret edebiliyorlar ! Bir başka komşunuza bakarsanız orada zaten uslanmaz arlanmaz birileri “yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış” usulü efendilikten ne denli nasipsiz olduklarını sergileyebiliyorlar.
Temeli çökmekte olan binaya ha cafe yapmışsınız ya da takımınıza oynatamayacağınız adamı transfer etmişsiniz ! Bu mudur idari başarı ? Kimsenin inanmadığı yatırımlar yapın…Borç ayyuka çıksın, sonra da “bana karşı bir güvensizlik var“ diye (herhalde !) sıvışmaya yeltenerek doğru yönetimin en basiretsiz örneklerini verin. Herhangi bir profesyonel şirkette böyle davranışların sonu ne olabilir ki?
Sayın Orman, yukarıda komşularınızla ilgili verdiğim örnekleri çoğaltabiliriz. Ama Siz henüz kirlenmediniz. Buna da aday olacak söylemlerde ve davranışlarda bulunmayınız lütfen. Kıymetleri kendilerinden menkul, apaş diye de adlandırabileceğimiz, canlılar maalesef kulüplerin idare heyetlerinde de kendilerine yer bulabilirler. Hatta sizi karşılayan itler gibilerini örgütler sonra da “sihirbaz” diye de adlandırılabilirler. İşte sporumuzun futbolumuzun geldiği yeri görüyorsunuz. Siz bunları teker teker değil topluca karşılamanız gereken bir konumdasınız. Bunu unutmayınız.
Zamanında “Ahmet dursun, Seba gitsin” diye bağıran zavallılar sizi karşılayanlardan farklı tipler değildi. Rahmetli pederimin az sayıdaki arkadaşlarından biri olan, sofrasında bulunabilme onuruna nail olduğum Süleyman Seba’nın mirasını koruyunuz lütfen. O da kirlenmesin!
Sayın Orman, tüm renkler hızla kirlenirken birinciliği beyaza vermişler. Bunu da unutmayınız lütfen. Saygılarımla hoşkalınız.
‘’Davis Kupası (2.Gün)‘’
Davis Kupası " Dünya Grubu" yarı-finallerinin 2. gününde çiftler müsabakaları yapıldı. Tahmin ettiğimiz gibi tüm takımlar ilan etmiş oldukları ekipleri değiştirmişlerdi. İsviçreliler ilk gün teklerde 2-0 öne geçmelerinin avantajını Federer ’i dinlendirerek kullandılar. Sahaya Wawrinka-Chiudinelli iklisiyle çıktılar. Bu ekip 4 ’dür birlikte oynuyor ama daha hiç maç kazanamadılar! İtalyanlar ise atacak başka kurşunları olmadığı için mecburen Fognini ’yi dahil ederek en kuvvetli takımlarını kurdular.
Dört saatin üzerinde süren bir maç sonunda İtalyanlar 3-2 kazandılar (75, 36, 57, 63, 62). Ancak Fognini ’ye iki gündür zorlu maçlar oynatmanın bedelini yarın ödeyebilirler. Federer kendi saha ve seyircisi önünde onun karşısına dinlenmiş çıkarken Fognini 8 sette yedi saate yakın sahada kalmış olarak sahne alacak! Belli olmaz, İtalyanlar yarın Fognini yerine dinlenmiş bir Seppi ile de sahaya çıkıp sürpriz arayabilirler. Yarın Federer ’in ilk maç olarak sahaya çıkması da önemli. Haşmetmeabları kazanırsa iki gündür üst üste maç oynayan Wawrinka-Bolelli maçı hiç oynanmayabilir.
Diğer yanda Fransa-Çek Cumhuriyeti maçında her iki taraf da ilan edilenden değişik ekiplerle endam ettiler. Çekler 0-2 geride olmanın dezavantajıyla Stepanek ’in yanına Vesely yerine Berdych ’i sürdüler. Fransızlar da Monfils ’li takım yerine tekleri oynayan Tsonga-Gasquet iklisini tercih ettiler. Kağıt üzerinde Çeklerin ekibi fazlasıyla ağır basıyordu. Ancak Çeklerin ağır-abileri yorgunluk ya da bıkkınlıktan olsa gerek gerçek oyunlarının çok altında bir performans gösterince maç 3.5 saatte ve dört sette Fransızların oldu (67, 64, 76, 61). İki takım arasında çok fark vardı : Örneğin Fransızlar 16 ace atarken diğerlerinin ace sayısı 1 ’de kaldı. Epey de elektrikli bir maç oldu. Hem itirazlardan hem de Çek izleyicilerin aşırı tezahüratından oyun birkaç kez durdu.
Bu sonuçla Fransa 3-0 ’ı yakalayarak Davis Kupasında ilk finalist oldu. Yarın (Pazar) oynanacak maçlarla da büyük bir olasılıkla İsviçre diğer finalist olarak Kasım sonu Paris ’e gidecek. Hoşkalınız...
‘’Davis Kupası‘’
Fransa Roland Garros’un kırmızı toprağında son iki yılın şampiyonu Çek Cumhuriyetini ağırlarken, İsviçre’de Cenevre, Palexpo Center’da 18.500 kişinin önünde İtalya’yı konuk ediyor. İlginç bir şekilde her iki maç ta ev sahipleri lehine 2-0 bitti. 5 setlik bir format üzerinden oynanan maçların hepsi üçer sette bitti.
Profesyonel Tenise baktığınız zaman, ferdi olmasından kaynaklanan güçlüklerin yanında, sporcuların sağlıklarını sınırsızca zorladığını görürsünüz. Daha yeni ABD Açık’ın set-zemininden, 35+ derece sıcağından, korkunç neminden, fevkalade gürültücü ahalisinden ve 5 setlik gece maçlarından çıkıp, 8-9 saat uçarak dönmüşsünüz evinize, Avrupa’ya. Birkaç gün bile dinlenmeden soğuk bir iklimde, kapalı-kortta, değişik bir zeminde Ülkeniz için ter dökmeye çalışıyorsunuz ! Tenis sezonu neredeyse tüm yılı kapsıyor. Tatil olanağı pek yok. Sürekli bir iklimden diğerine uçuyor, gecelerinizi otel odalarında bavul içinde yaşayarak yalnız geçiriyorsunuz.
Bugün tümüyle dolu Palexpo Center’deki ilk maça teknik bir aksaklıktan dolayı yetişemedim. Ama haşmetmeabları Federer azıcık zorlandığı ilk setten sonra işi motora bağlayıp sıkıcı bir maçta iyi de oynamadan kısa sayılacak bir sürede bitirmiş (76, 64, 64). Zaten Fognini hariç diğer İtalyan tenisciler kesinlikle daha düşük bir ligden.
Sonra Wawrinka ile “İtalyan Aygırı” lakaplı Fognini sahne aldı. İsviçreli raket gününüde olursa zevkle izlenen fevkalade bir yetenek. Fognini yetenek konusunda yabana atılamayacak biri olmasına rağmen zaman zaman rakibini izlemekle yetindi. Hele maçın ikinici setinde İtalyanın bir smaçını çıkarttığı puan tenis sporunun en güzel örneklerinden biriydi. Fognini çaresiz kalıyor ve hırsını hakemlerin kararlarından almaya çalışıyor ama “şahin göz” onu yine haksız çıkarıyordu (63, 62, 62).
İsviçre’nin antrenörü Severin Lüthi. Özel bir konumu var. Aynı zamanda hem Federer hem Wawrinka’nın da özel antrenörü. Şimdi durum İsviçre lehine 2-0 olunca yarın çift maçına Federer/Wawrinka ekibi yerine daha zayıf bir takım sahaya sürebilir. Zaten Lüthi basın toplantısında “..Onları küçümsemeyeceğiz ama şimdi elimizde takım kurmak için birden fazla seçenek var” dedi. İsviçre kanımca artık finaldedir. 1992’de de Hlasek ve Rosset ile finale kalmışlar, ama karşılarında Agassi, Sampras, McEnroe ve Courier’den kurulu ABD’nin “rüya takımını” bulmuşlardı. 22 yıl sonra yine deneyecekler.
Fransa’daki diğer yarı-finalde ise Gasquet büyük bir sürpriz gerçekleştirerek Berdych’i 63, 62, 63’lük setlerle yendi. Tsonga ise knedisine pek rakip olamayacak Rosol’u benzer bir skorla 62, 62, 63 geçti. İki maçın toplam süresi 3.5 saati geçmedi. Bu normalde 5 setlik tek bir maçın süresi bile değildir. Yukarıda değindiğim gibi anlayın bitkinliğin derecesini. Paris’te daha iş bitmedi. Bugün kü (C.tesi) çift maçını büyük usta Stepanek’in liderliğindeki Çekler alırsa son gün tam bir didişme yaşarız. Bu nedenle Çekler ilan edilen takımı değiştirip Vesely’nin yerine Stepanek’in yanına yine Berdych’i yerleştirebilir.
Hoşkalın.
‘’Quo Vadis Tenis!‘’
Dünya spor basını bizim ki kadar ayak-topu odaklı olmasa da benzer yönleri çok. Örneğin dün Federer’in ortaya koyduğu gibi.: “…Sizler kendi senaryolarınızı yazmaya pek meraklısınız. Yılın başında Avustralya Açık’ta Wawrinka şampiyon olunca birdenbire ortaya çıkıp senaryolarınızı ortaya sürmeye çalıştınız. Ama Roland Garros ve Wimbledon’da neler olduğunu gözlerinizle gördünüz (Fransa’da Nadal ile Djokovic; Wimbledon’da ise Djokovic ile Federer final oynadı) ! New York’ta gerçekleşenler ise yeni senaryolarınızı ortaya çıkarmanız için sizlere yeni bir fırsat doğuruyor ! Ne isterseniz yazın.” Şimdi haşmetmeablarına “haksız” diyebilir misiniz ?
Amerika Açık’ın sonuçları muhakkak ki tenise taze kan pompalayacak gençlerin gözlerini daha da açacaktır. Yerleşik düzenin yani ağır ağabeylerin işleri her zamankinden zor olacaktır. Ama bir sakatlık ya da emeklilik olmadığı sürece ilk üç veya dört sıranın kısa zamanda değişeceğine inanmıyorum. Gelen gençler arasında komple raket hiç yok. Çoğu fizikleri mükemmel, bazuka gibi servis atan ama onun dışında (ya forehand ya da back-hand gibi) bir ya da iki başka vasfı olan sporcular. Genellikle sert-zeminler üzerine yoğunlaşıyor başarıları. Hiç biri ağır-abileri gibi komple atlet değiller. Dün Nishikori’ye ve Cilic’e yarı-finalde elendiler diye, gününde bir Djokovic’in sert-kortların tartışmasız en başarılı raketi olduğunu, Federer’in de 33 yaşında bile komple tenisin başlıca büyükelçisi ünvanını taşımasını, Nadal’ın da “toprağın kralı” olmayı fazlasıyla hak ettiğini görmezden mi geleceğiz ? Bu ağır-abiler üstelik çok farklı zeminlerde de başarılı olduklarını kanıtladılar. Balık hafızalı olmak bir yana, önümüzdeki rakamları görmezden gelmek başka !
Gelen gençler arasında bahsettiğimiz kompleliğe en yakın aday Bulgar Dimitrov. Göreceksiniz diğerleri bir deniz feneri gibi zaman zaman çakacaktır. Bu gençlerin şimdilik süreklilik arzetmemesi sponsorların da işine gelecektir…Geçtiğimiz günkü ABD Açık’ın finali 1995’ten bu yana yani neredeyse 20 yılın en düşük izlenirlik oranına sahip olmuş.
Hoşkalın.
‘’Cestitam Marin !‘’
Bu sonuç turnuva başladığından bu yana yaptığım en yanlış tahmin oldu. Ne kazananı bilebildim, ne de maçın kısalığını (114”). Yegane doğru çıkan tahminim bu maçın volesiz geçeceği idi. Tüm maçta fileye gelme adedi ancak 19’u bulabilmiş ki bunların çoğu da garantili voleler ! Geri oyunu da yine tahminlerimin aksine sıkıcı olmadı zira Cilic’in tüm vuruşları agresif ve puana yönelikti. Japon ona yanıt vermeye çalıştı ama sanki farklı liglerdeydiler ! Çok vuruşlu mücadele de fazla olmadı. Japon Nishikori, tüm uğraşısına rağmen Hırvat teniscinin ne servislerine yanıt verebildi ne de forehand’lerine. Üç sette (63, 63, 63) gitti. Son üç maçında 16 saatin üstünde kortta kalan Japon hani neredeyse gücünün sınırlarını zorluyordu. Bacaklar önceki maçın performansından uzaktı.
Cilic geçtiğimiz yıl esas ilacı bittiği için annesinin eczaneden edindiği eşdeğer bir glükoz hapını kullanmıştı. Ancak bu ilacın içeriğinde Uluslararası Tenis Federasyonu (ITF) tarafınca yasaklı görülen bir madde vardı. Önce 2 yıl olarak saptanan ceza, yapılan itirazlar ve çıkan tepkilerle önce 9, bilahare de 4 aya indirildi. Cilic bu evrede önce yılların şampiyonu İvanisevic’le antrenör olarak anlaştı…Onunla dur durak bilmeden çalıştı. Kuvvetli ama etkili olmayan servisini geliştirdi. Sürekli rakiplerine uygulayacağı taktiklerle uğraşan talebesine hocası “taktiği bırak, agresif ol, bırak onlar sana nasıl taktik uygulayacaklarıyla uğraşsınlar” öğüdünü verdi ! Gördüğünüz gibi kısa bir sürede de başarılı oldular.
New York bir çok sporcuyu tüketen uygunsuz hava şartlarıyla birlikte bu yıl çok ilginç skorlara şahitlik yaptı. Şimdi önümüzde iki merak konusu var. Bakalım bu ilginç skorların sahipleri Arjantinli Gaston Gaudio ya da Holandalı Richard Krajcek gibi tek turnuvalık finalistler/şampiyonlar olarak mı anılacaklar yoksa süreklilik arzedip Laver, Borg, Agassi ya da Federer gibi “efsane” olarak mı tenis tarihine geçecekler ?
Bu turnuvadaki sürprizler bir çok genç rakete umut ışığı olacaktır. “Onlar yaptıysa biz neden yapamayalım” diyecekler ve karşılaştıkları tüm ağır-abilere artık bir tehlike olacaklardır. Tenise yeni bir enerji aşılandığı kesindir. Ancak umarım bu enerji, “beyaz spor” diye anılan tenisin asaletini ve üstün niteliklerini kaba-güç yönünde köreltmez. Bütün renkler kirleniyordu, birinciliği beyaza verdiler ! Hoşkalın.
Hamiş.: Eurosport’a nice teşekkürler. Gecesini sabaha katan spikerler başta tüm emeği geçenlere teşekkürler. Nazımızı, kaprisimizi çeken gazetedeki arkadaşlara teşekkürler. Sizler de yazılarımızı okuyup hoşca vakit geçirdiyseniz ne mutlu bize. Sağlıcakla…
‘’ABD'de Erkekler Sona Eriyor !‘’
Evet “ABD Açık Sportmenlik Ödülü” sahibi (bknz.? http://www.fanatik.com.tr/yazarlar/bekir-emre/ipek-soylu-hala-new-yorkta/385696) ve kariyerindeki başarılarına geri dönmek isteyen Danimarkalı Caroline Wozniacki ile ABD’li Dünya Birincisi Serena Williams.
Salı günü yani yarın Serena’nın New York Fashion Week (Moda Haftası)’te şovu varmış. New York’ta oturan Wozniacki’yi de konuk olarak alacakmış. Herhalde kadın buraya yetişebilsinler diye elini çabuk tuttu ! Bir-saat-onbeş-dakikada 6/3, 6/3 bitti.
Kendisine yapılan eleştiriler arasında çok kolay bir fikstür çektiği ; diğer ağır-ablaların erkenden yenilip bunun karşısına çıkamadıkları var. Peki bunlar bu kadının suçu mu? Tüm turnuvada karşısına gelenlere tek bir set hakkı bile tanımadı. Sporu soyutlamış benzetmelerden hiç hoşlanmıyorum ama yorumcu bir ara ondan bahsederken “avının üzerine atılmaya hazırlanan bir predator’u andırıyor” dedi. Son zamanların en iyi Wozniacki’si çaresizlikten sahada yabancı bir kentte ne yapacağını bilmeden dolaşan mahçup bir göçmen genç kızı andırıyordu !
Tartışmasız tenis tarihinin en iyi kadın oyuncusu olan ve 18. grand-slam kupasını evine götüren Williams, cebine de 4milyon dolar koydu. Bu rakam tenis tarihinde bir kadına verilen en büyük para ödülü. 3 milyonu “ABD Açık” birinciliğinden, kalan bir milyon ise “US Open Serisi” turnuvalarındaki başarısından (ABD Açık öncesinde Stanford ve Cincinnati’de yapılan hazırlık turnuvalarını da kazanmıştı. Bunlar bir bütün olarak ta görülüyor ABD’de).
Bugün akşam erkekler finali oynanacak. Hırvat Marin Cilic ile Japon Kei Nishikori arasında. Cilic çok kısa bir süre öncesine kadar yasaklı madde kullanımından ceza almış ve bir çok turnuvadan yasaklanmıştı (Başta Djokovic ile İvanisevic olmak üzere herkez onu savundu. Zira eczaneden aldığı soğuk algınlığı ilacının terkibinde yasaklı madde varmış. Böyle konularda hiç etliye sütlüye karışmayan Federer bile soruşturmanın yanlış yöntemleri olabileceğini ifade etmişti !).
Yasak sonu büyük şampiyon İvanisevic’i kendisine antrenör alan Cilic fevkalade bir dönüşe imza attı. Bir yere gelip patlama yapacağına kesin gözüyle bakılıyordu. New York’ta önce Anderson, sonra Simon, sonra Berdych ve son olarak Federer kurbanları arasında. Daha ne yapsın ?
Kei Nishikori ise Aralık ayından bu yana Michael Chang gibi bir efsaneyle çalışıyor. Taiwanlı bir göçmen ailenin New Jersey doğumlu oğulları Chang dünyanın en genç grand-slam şampiyonu (17 yaşında 1989 Roland Garros) olarak tarihe adını yazdırmıştı. Chang ona ilk önce dev yapılı rakipleriyle nasıl oynaması gerektiğini işlemiş (ikisi de günümüz tenisi için adeta cüce 1.75 ve 1.78).
Kei, bu yıl Madrid Finalinde Nadal’ı üstelik toprakta sahadan silerken son anda sakatlanmıştı. Sonra iyileşti ve acele etmeden sindire sindire geldi buralara. Finali de alacağını tahmin ediyorum. Daha sabırlı ve sinirlerine hakim. Oyunu hem daha dengeli hem de puan alıcı vuruşları daha fazla. Dün yazdığım gibi ikisi de geri oyuncusu. Dolayısıyla pek zevkli bir olmayacağını düşünüyorum. İnsan ağır-abileri arıyor. Üstelik dün de değindiğim gibi ( http://www.fanatik.com.tr/yazarlar/bekir-emre/tarihe-gecen-turk/385923 ) tenisin geleceği hususunda çekincelerim de var. Ama bu konuya ilerki yazılarımda değineceğim. Sizler de görüşlerinizi yazarsanız çok memnun olurum.
Evet yazımın başlığını sadece bu turnuvanın sonu olarak değil, ABD erkek tenisinin de sonu ya da iflası olarak ta algılayabilirsiniz. Zaten bu oluşumun tepe yöneticilerinden biri olan Patrick McEnroe (John’un kardeşi) görevinden istifa etti. Eh az yazmadım !!! Hoşkalın.
‘’Tarihe geçen Türk‘’
Önce Gülberk Gültekin, sonra da İpek Şenoğlu ve şimdilerde bilhassa Çağla Büyükakçay’ın açtığı yolda hepsinden daha başarılı olacaktır. Zira bu işe çekirdekten başladı, elindeki olanaklar hepsinden fazla ve üstelik boynuz daima kulağı geçer ! Gücüne, kafana, ailene, koçlarına sağlık İpek Soylu.
Tarihe Geçen Japon !
Japonya’da aldığı reklam ve sponsorluklarla en zengin teniscilerden biri olan 24 yaşındaki Kei Nishikori New York’ta önce Raonic’i, sonra Wawrinka’yı yendi. İkisi de ilk 10’un içindeki raketler. Bunlarla oynadığı maçların ikisi de dört saatin üzerinde ve 5’er setlik maçlardı. Bu doğrultuda Nishikori’nin yorulacağı beklendi. Üstelik bir sıcak ve köreltici bir nem vardı. Ancak Japon raketin Florida’da oturduğu unutuluyordu. Orada bu hava şartlarından çok vardı. Dolayısıyla hava onun için pek bir sorun olmayacaktı. Djokovic ise bu şartlardan epey etkilenmiş görüntüsü verdi.
Bunun bilincinde olmasına rağmen Nishikori yine de fiziğini garantilemek gayesiyle dördüncü sette daha fazla risk aldı. Puanları kısa tutmaya çalışarak rakibinin üzerine sürekli yüklendi ve onu oyuna sokmamaya çalıştı. Aldığı riskler tuttu.
Sahanın diğer yanında alışık olduğumuz Djokovic yoktu. Basit hatalar bir tarafa servislerinde de sorun vardı. Rakibi onun attığı ikinci servislerin çoğundan puan aldı. İlk servisi de en kritik yerde ona ihanet edince zaten son yakın oldu. Backhand’i aynı Federer’in ki gibi güven vermiyordu. Geriye düşünce daha agresif oynaması beklenirdi. Onu da yapmayınca yenildi (64, 16, 76, 63).
Nishikori’nin çabukluğuna, atikliğine ve forehand’inin gücüne saygı duymakla birlikte Djokovic’i bir kez daha bu denli pasif bulması çok zor olacaktır. Bu galibiyetle bir grand-slam finalindeki ilk Asya’lı tenisci olarak tarihe adını yazdı. Uzakdoğudaki tenis eşyası satışlarını düşünebiliyor musunuz ! UniQlo başta olmak üzere tüm markalar Nishikori’ye dua ediyorlardır.
Tarihe Geçen Hırvat !
Nishikori’nin başarısı bir sonraki yarı-final maçı oynayacak Cilic’in umutlarını arttırmış olmalı ki karşılaşmaya epey agresif başladı. Aynı tutumunu da sürdürdü. Zaten fazla uzun bir süre de gerekmedi zira maç üç sette (63, 64, 64) bitti. Ancak Federer’i de bir düşünce almış olmalı. Zira apaçık belli olan bir şey var ki 5 setlik turnuva formatları artık ona ağır geliyor. Belki zorlu bir maçı çıkarıyor ama sonrası alarm veriyor. Halbuki 3 setlik formatlarda hala çok daha başarılı. En kuvvetli vuruşu servis olan Cilic karşısında Federer gibi bir tecrübe ve yetenek birikiminin bir çıkar yol bulması beklenirdi. Ama sahada pili bitmiş bir haşmetmeab vardı ! Pek denemedi bile. Burada aldığı puanlarla Nadal’ı geçerek ikinciliğe oturdu. Belki de bu ona yeterli mi geldi ? Bu yanıtların çoğunu bundan sonra oynanacak ATP1000 ve Londra’daki yıl sonu Masters turnuvalarında alabileceğiz. Cilic ise 2001’de ki İvanisevic’ten bu yana bir grand-slam finali oynayacak ilk Hırvat raket olarak tenis tarihine geçti.
Hırvat Cilic ile Japon Nishikori arasındaki final bazı acı gerçekleri ortaya koyuyor. Bu finali Hırvatlarla Japonlar haricinde çok az kimse izler. Pek albenili bir tenis oynamayan ve en etkili anları arka çizgi gerisinden sürekli bazukalar göndermek olan bu iki raket bilhassa televizyon izleyicisine hiçbir zevk tattırmayacaktır. Sponsorlar bu durumdan hiç memnun olmayacaklardır. Beni esas korkutan bu sonucun teniste kaba güçü egemen kılmasıdır. Bu da bu güzel sporun ruhuna fatihadır! Ancak diğer yandan yine bu sonuç arkadan gelen gençler için müthiş bir güvence olacaktır. Yeni yüzlerin gelmesi tenisin estetiğine olumlu etki eder mi ? Bana Dimitrov’dan başka bir örnek verebilir misiniz ?
İyi Pazarlar.
‘’İpek Soylu hala New York'ta !‘’
İpek ve partneri yine favori. Haydi hayırlısı. Eminim bu kız turnuvayı kazanır kazanmaz onun adını bile anmayan birileri üzerine üşüşecektir. Sonra da kızcağız her türlü abartılı makalelere konu edilip bir sonraki başarısına kadar yine ayak-topuna kurban edilecektir.
Dün kadınların yarı-final maçında durum 7/6, 4-3 ve avantaj puanı ile THY’nin güzel yüzü Wozniacki lehine iken, Çinli Shuai Peng sıcaklık-nem-rüzgar üçgeninden yürüyemez hale geldi. Yöneticiler ve doktor müdahale etti. Sahayı tekerlekli sandalye ile terk etmek zorunda kaldı. Günümüzün en ferdi sporlardan birinde, dünyanın parası ve prestiji söz-konusuyken, yöneticilerin de tenis kurallarını uygulamadıkları bu sakatlık esnasındaki candan hareket tarzıyla eminim Wozniacki izleyen tüm yürekleri fethetti. Onun bu insanca tepkisini spor sahalarında meslekdaşlarına kan kokusu almış yaratıklar gibi saldıranlara davranış bilimi olarak okutmak gerek.
Evet Danimarkalı raket bu maçında iyi de oynamazken finale çıktı. Rus rakibini pek kolay geçen Serena Williams’a rakip oldu. Birkaç hafta önce Kanada’da oynadıkları finalin bir kopyası bekliyor bizi bence. Pazar günü, Serena baştan sona hak ettiği bir şampiyonluğa daha varacaktır. Bu arada okuyucularımızı uyarayım. ABD Açık’ta erkekler finali Pazartesi günü oynanır.
Erkeklerde ise bugün yarı-finaller var. Önce Djokovic-Nishikori sonra da Cilic-Federer sahaya çıkacak. Djokovic gibi tüm vuruşları denk, görünür bir sportif zaafiyeti olmayan bir raket karşısında Nishikori’ye pek şans vermiyorum. Ancak antrenörü Michael Chang gibi bir taktik dehası, bir kez daha olmayanı gerçekleştirebilir.
Haşmetmeabları Federer’in işi ise çok zor olacak. İstatistiksel olarak muazzam bir üstünlüğü var (5-0). Ancak Hırvat raket Cilic vatandaşı İvaniseviç’in yönetiminde her gün daha iyi oynuyor. Servislerinde yüksek bir yüzde tutturursa İsviçreliye beklenmedik bir yenilgi tattırabilir. Üstelik sürekli esen ve sahada adeta bir girdap oluşturan rüzgar, oyunu kaba güç üzerine oluşmayan Federer’in işini daha da zorlaştırıyor. Bakalım göreceğiz. Hoşkalın.