‘’Tenisin Amortismanı!‘’
Bu Amerikalılar bir alem. En aykırıları bile tutuculukta kimseye pay bırakmıyor. Avustralya’da 16 erkek ve 12 kadın raketleri ikinci tura çıktı diye neredeyse bayram ilan ediyorlardı. 4 büyük turnuvada 2004 yılından beri aldıkları en yüksek rakam bu. Yorumculuk yapan efsane tenisci John McEnroe bile abartıda kendini aştı ! Ertesi gün erkeklerde 3. turdan geriye kaç raketleri kaldı biliyor musunuz ? Sıfır !
Yıllardır yaptıkları yanlışlıkları da bir türlü kabul etmiyorlar ama bir süre sonra bir bakıyorsunuz bu yatırımın içindeki yöneticiler birer birer ayrılıyorlar ! McEnroe kardeşlerden Patrick, ABD Tenis Federasyonun bel bağladığı başlıca yöneticilerden biriydi.
Teniste bir gence yaptığınız yatırımın ortalama 7 yılda kendisini gösterdiği ileri sürülüyor. Bu sporda başarılı yatırımların zirvedeki örnekleri Raonic ve Bouchard ile Kanadalılar, Kyrgios ve Kokkinasis ile de Avustralyalılar. Kokkinasis hariç diğer üçü 16’larda. İşin ilginç yanı bu dört oyuncunun da göçmen geçmişli olduğu.
ABD’liler kadınlarda çok daha iyiler : 4 raket 16’larda. Burada bazı ilginçlikler de var. Dört ABD’li de fikstürün üst yarısında. İkisi Williams kızkardeşler. Diğer ikisi adaş ve birbirleriyle oynayacaklar…Madison Keys (efsane bir antrenörü var: Lyndsey Davenport) ve Madison Brengle. Yani en kötü olasılıkla çeyrek-finalde bir ABD’li olacak.
Efsane Navratilova ile çalışmaya başlayan “Ninja” lakaplı Polonyalı Radwanska’nın göbek bağı ise sanki ABD’lilerle kesilmiş. Üçüncü turda ABD’li Lepchenko’yu yendi. 16’larda ABD’li Venus Williams ile oynayacak. Yenerse karşısına ABD’li Madisonlardan biri gelecek. Onlardan sonra karşısına ABD’li Serena’nın çıkması büyük olasılık ! Bakalım göreceğiz.
Kadınlarda Bouchard-Sharapova maçı sıkı bir mücadeleye aday. Genç Kanadalı gittikçe iyi oynuyor. Yaşıtlarına nazaran çok ta olgun. Epey kuvvetli ve topları rakiplerine çok ters gelecek şekilde erken alıyor. Ama süreklilikte sorunu var. Dört grand-prix dışındakilerde de başarılı olması lazım. Aksi takdirde ağır-ablalarının ancak eşiğine gelir.
Sharapova ise pamuk gibi ikinci servisini düzeltmez ya da ilk servisinde müthiş bir yüzdeye ulaşmazsa Bouchard karşısında çok zorlanır. Zira Kanadalı onun bu zaafının fena halde farkında ve üzerine yüklenecektir.
Romen Halep bence bu turnuvanın gizli favorilerinden. Gözler üzerinde değil. Fevkalade atletik ve zeki. Bu nedenle de kortta çok rahat. Diğerlerine nazaran rahat bir fikstür yaşadı.
Erkeklerde ise Nadal gittikçe iyi oynuyor. Bu da onu uzun süredir uzak kalmış olmanın stresinden arındırıyor. Djokovic gördüğümüz kadarıyla mükemmel…Turnuvanın tartışmasız favorisi. Murray şimdilik gözden ırak olmanın rahatlığını yaşıyor…Wimbledon’da kendi izleyicisi önünde yenilmiş olduğu Dimitrov’u geçebilirse o pamuk ipliğine bağlı morali ivme kazanacaktır. Wawrinka sanki daha güven veriyor. Nishikori bu turnuvada da en azından bir final oynamalı. Yoksa Ferrer ve Berdych gibi iyi bir ikinci sınıf tenisci olarak algılanacaktır. Raonic ise oyununun sadece müthiş bir servis olmadığını kanıtlamalı. Zira o servisine kısa bir sürede alışılacak ve arasıra tehlike arzeden bir silah olmaktan öteye gitmeyecektir. Benzerleri bu kurtlar sofrasında çok var.
Günde 50.000 kişinin ziyaret ettiği dünyanın en uzak köşesindeki bu kıtanın turnuvası dört grand-prix arasında en ilginç olanıdır. Zira kendisinden önceki ve sonraki grand-prix turnuvalarından [ABD Açık(Eylül) ve Fransa Açık(Haziran)] dörder ay uzaklıkta. Halbuki Fransa, Wimbledon ve ABD arasında azami 1 ay var.
Avustralya fazlasıyla yoğun tenis takviminde oyuncuların yegane dinlenme olanağı bulduğu süreden(Aralık) hemen sonra başlıyor. Teniscilerin çoğu oynayarak form tutarlar. Bu nedenle Avustralya’da elde edilen neticeler senenin geriye kalanı için bir temel oluşturmaz. Unutmayın ki Wawrinka 2014’te burayı müthiş bir çıkış yaparak kazandıktan sonra yılın geriye kalan kısmını adeta “nadas”ta geçirdi. Bu nedenle burada alınacak her türlü beklenmedik sonuçlar kimse için bir baz oluşturmamalı. Hoşkalınız.
‘’Balık Hafızalı Tenis!‘’
Spor Dünyası ve bilhassa tenis istatistiklere boğulmuş ve rakamlara çok önem veren bir camiadır. Medyada çok duyulan “skor yazarı” yakıştırması biraz da bundan kaynaklanmıştır. Çoğumuzun elinin altında olan bu umman bilgi kaynağı “internet” , spora yabancı nice kişileri “yorumcu” yapmıştır! Bu nedenle işin özü “es” geçilip, sporun bir oyun-eğlence olduğu unutuluyor. Bu gibiler, bilgilerini dayandıracak bir birikimleri olmadığı için haykırarak, ona buna tatsız yakıştırmalarla çıkışarak prim yaptıklarını sanırlar. Günümüzün körelen toplumunun en bayağı örneğidirler. Ancak bir sabun köpüğü gibi silinip atmosfere karışacakları aşikardır. Lütfen yanlış anlamayın…Salt kendi toplumumuzu kastetmiyorum. Tüm dünya böyle bir girdapta. Bizlerse, her daim yaptığımız gibi, sadece nasibimizi almakla kalmıyor işi daha da pespayeleştiriyoruz.
Tenis camiası da “balık hafızalı” olmaktan nasibini almaktadır. “Avustralya Açık”ın başlama aşamasında yapılan tahminlere bakınca insan acı acı gülümsemekten kendini alamıyor. Spekülasyonlar peşi sıra geliyor. Ama üzerinden 24 saat geçmeden sallayanlarla, gerçekleri ortaya koyanlar belirginleşiyor. Adı en ufak bir şekilde anılmayan (ve sakatlığına kadar Serena Williams hanedanına son verecek yegane raket olarak gösterilen) Victoria Azarenka şimdilerde aynı Williams’ın başlıca rakibi denilen güzel Danimarkalı Caroline Wozniacki’yi bir küsur saatte (64, 62) turistliğe gönderdi. Azarenka adını sanki “bir mıh gibi” çok bilmişlerin akıllarına çakıyordu !
Erkeklerde ise dünya üzerinde çok az sporcu “Toprağın Kralı” Nadal kadar sisli varsayımlarla yüzleşmemiştir. Ama kendisine yakıştırılan dopingcilikten hastalık hastalığına (hipokondriyasiz), tiklerinden kaygı bozukluğuna (anksiyete) kadar türlü çirkinliğe hep sahada yanıt verdi. Burada da öyle oluyor. Evet o eskisi gibi değil. 2014’ün çoğunu sağlığı ile boğuşarak geçirdi. Ameliyatlar oldu. Avustralya’da kurtların dünyasına dönmeye çalışırken oynadığı oyunla rakiplerini eskisi gibi korkutmuyor (şimdilik). Korkutmadığı için de rakipleri maç ilerledikçe özgüven kazanıyor. Ama hiç aklımızdan çıkarmayalım ki, Nadal ve kadınlarda Sharapova kadar maçı son anına kadar bırakmayan, en kötü günlerinde bile mücadeleyi son noktasından çevirebilecek ikinci birer raket yok. Onlar istemeden maçlar bitmiyor.
Tenisin her köşesinde, yediden yetmişe kadar hep sabır ve süreklilik önemli derim. İşte bu gerçekler Nadal’ın ABD’li Smycek ile oynadığı maçta bir kez daha yansıdı korta.
ABD’li genç doğal olarak tecrübesiz. Tecrübesizliği kararsızlığa kapı açtı. Son sette durum 5-5 iken eline gelen topu puana dönüştürmekte duraksadı ve maçı altın tepside rakibine teslim etti. Ama yine de dua etsin ki karşısında maç süresince de rahatsızlanan bir Nadal vardı. Zira Djokovic ya da Federer gibi diğer ağır-abiler, geçtiğimiz yıllara nazaran hızı arttırılmış bu zeminde, onu oyuna hiç sokmazlar, defterini hemencecik dürerlerdi. İspanyol raket elleriyle de sorun yaşadı. Raketinin sapı normalden ince olduğu için daha sıkı tutmak zorunda kalıyor ve bu da fazla sıcakta terle karışıp rahatsızlığa neden oluyordu.
Ben maç anlatmaktan hoşlanmıyorum…Meraklısı olanın elinin altında zaten televizyon ve internet var. İşin felsefesi beni daha cezbediyor. Aynı şekilde 5 setlik maçları da yeğlemiyorum. Sahadaki mücadelenin güzelliği maç uzadıkça gölgeleniyor…Sonuç fiziğe dayanıyor.
Dünyanın gelmiş geçmiş en iyi raketi olarak kabul edilen Federer için yazılanlar ise adeta “timsah gözyaşlarını” andırıyor. 3-4 yıldır aynı terane sürüyor . “Gönlüm onunla beraber ama …!”
Roger Federer şu anda dünya 2 numarası. Birinciliğin başlıca adaylarından biri. Takvim itibarıyla 33. yılının içerisinde. Şükran Kurdakul’un fevkalade bir saptaması vardır…”Bazıları yaşlanır, bazıları ise sadece yaş alır !” İşte Federer bunun en güzel örneği.
Gösteri maçı için yapacağı antrenmana bile azami ciddiyetle çıkacak kadar işine saygı duyuyor. Ona tutkuyla bağlı. Tenisin hatta “Evrensel Sporun”, “Birleşmiş Milletler”in en seçkin elçilerinden. İnsandır, tabiatıyla eleştirilecek, kıskanılacaktır. Ancak bunun bıyık altından sinsice değil de samimiyetle, saygıyla ve gıpta duyularak yapılmasının daha doğru olduğuna inanıyorum. Hoşkalın.
‘’Yersiz alçakgönüllülük gereksiz!‘’
Evet, toplumda fevkalade hızlı artan bir zevksizlik, tavan yapmaya başlayan bir nobranlık ve hoşgörüsüzlük var. Körelen kültür, toplumsal nezaket zafiyeti ile el ele gidiyor. Tüm bu gerçekler maalesef insanları karamsarlığa iteliyor. Dolayısıyla elde en fazla kalan “umut” oluyor. Umudumuz için ümitli olalım! Yoksa bu gidişle cahilliğin, saygısızlığın ve nadanlığın bir tür yaşam türü olduğuna inanacağız.
Geçenlerde ailemi temsilen gittiğim İstanbul Üniversitesi-Hukuk Fakültesi’nde bir sempozyumda bulundum. İnanılmaz bir enerji yatıyor orada. Gözlemlediğim çeşitli sosyal yapıda gençlerin canlılığı, neşeleri ve tebessümlerinde yatan o fıkır fıkır inter-aktif enerji hani neredeyse özlediğim bazı gerçekleri çarptı yüzüme. Bu gençliğin tebessümündeki birikim, sokakları kaplayan tüm pus ve sisi ergeç dağıtmaya muvaffak olacaktır. Dünya tarihinde hiç bir kötülük, iyiliğin güzelliğin doğruluğun ve gelişimin karşısında duramamış eninde sonunda yok olmuştur. Unutmayın ki “…uygar olmayan insanlar, uygar olanların ayakları altında kalmaya mahkumlardır.*”. İnternet çağında yani her şeyin ayan beyan ortaya çıktığı günümüzde, toplumları ve onların ülkelerini uygarlaştıran yine bireyleridir. “Toplumları oluşturan aileler, uyum içinde sevgi ve saygıyı pay ederek yaşıyorlarsa, hiçbir (canlıya) ülkeye karşı düşmanlık besleyemezler.*“
Aynı varsayımlar dünya çapında da geçerlidir. Dünya Federasyonlarını saran rüşvet dalgasından sonra UEFA Başkanı Platini, FIFA Başkanı Blatter’e yüklenirken boşuna “futbol toplumun aynasıdır” saptamasını yapmamış!
Yukarıda yansıtmaya çalıştıklarım yaşamın her köşesinde geçerli olacağı gibi teniste de başarılı olabilmenin başlıca damarlarındandır. Tenisçi olmak, illa bir raketle topu karşıya atabilmek değildir. Benliğinizin o “ince” tenis-kültürünü algılayabilmiş ve benimsemiş olması gerekir. “Tenisçi” olmanın başlıca gereksinimi budur. Yoksa heyhat!
Örnek mi istersiniz ? Buyrun… Yalın ve güncel. Hem de tenisin yıldızlarından.
Kasım ayında Davis Kupası finali vardı. Fransa İsviçre’yi konuk etti. İsviçreliler tarihlerinde ilk kez şampiyonluğa bu denli yakındılar. Hal böyle iken Ulusal Takımın iki as oyuncusu, Federer ile Wawrinka (Davis’ten sadece bir kaç gün önce) Londra’da “Ustalar - Dünya Turu Finalleri” turnuvasında yarı-final oynayacaklardı. Bu maç esnasında oyuncularda oluşabilecek fiziksel ya da moral olumsuzluk İsviçre’ye “yandı gülüm keten helva” dedirtebilirdi. Bundan dolayı tüm İsviçre Toplumu karşılaşmayı diken üstünde izledi.
Tenis camiasında oluşan hissiyat oyuncuların bu maçı hafife alacakları ve işin iki sette, kimse yorulmadan, kısa puanlarla, 1.5 saat gibi bir sürede biteceği idi. Yani sokak ağzıyla maçı birbirlerine satacaklardı !
Her iki oyuncu sahadaki rekabet haricinde birbirleriyle sosyal olarak ta görüşen, dostluk eden kişilerdi. Anlaşabilmeleri için hiç bir engel yoktu. Yapsalardı tenis-camiasından belki bir kaç kaş kalkar, ama fazla da çatlak ses çıkmazdı. (Örnekleri yaşadık. Williams Kardeşler Miami’de kendi vatandaşları tarafından yuhalanmışlardı !)
Ancak Federer ile Wawrinka arasındaki maç üç sete uzadı. Üç saate yakın sürdü (46, 75, 76). Son sette Federer 4 maç topu kurtardı ve tie-break’i ancak 8-6 aldı. Maçtan sonra haşmetmeabları sırtında oluşan sakatlıktan dolayı final maçından çekilince İsviçre diken üzerinde kalmayı sürdürdü. Ama bir aksilik olmadı ve her iki raket te ülkelerini sonuna kadar temsil ederek ve İsviçre’ye Davis Kupasında tarihlerinin ilk şampiyonluğunu tattırdılar.
İşte bu adamlar tenisçidir. Sadece çok yetenekli birer Federer ve Wawrinka oldukları için değil… Topluma gereken saygıyı duydukları ve şereflerine bir leke sürdürmedikleri için.
Paylaşımcılık
Günümüzde en güçlü silahlardan biri de paylaşımcılıktır. Bilhassa sporda, tek adamlık devri bitmiş, tükenmiştir…Ancak uygarlığı içlerine sindiremeyen toplumlara kalakalmıştır. Bu türde insanlar ekip-oyununa ayak uyduramazlarsa zamanla silinip gideceklerdir (Tabî burada “lider” ile “tek-adam”ı karıştırmamak lazım).
Kendilerinden başka her kişi ve kuruma çeşitli isnatlarda bulunup onları hor gören tek-adamlık sevdasındaki kulüp başkanlarının görevlerini nasıl bırakıp sıvıştıklarını hep gördük, hala da görüyoruz, göreceğiz de ! İşin ilginç yanı öyle bir koltuk sevdasına giriyorlar ki halef selefin başına gelenlerden de ders te almıyor. Halbuki yaşam denilen sürecin içerisinde örnek ya da ders alınacak öyle çok olanak doğuyor ki !
Bakınız, İsviçre Ulusal Takımının Koçu-Lideri Severin Lüthi’dir. Aynı zamanda Federer ile Wawrinka’nın özel koçluğunu da yapar. Adından bahsettirmeyecek kadar mütevazi biri olan Lüthi, İsviçre’nin Davis Kupası’nı kazanmasında başrolü oynayanlardan belki de başlıcasıdır. Geçen zaman bunu daha da belirginleştirecektir.
Lüthi, çiftler maçının sonuca ne denli etki edeceğinin bilincindeydi. Bu yüzden kendi egosunu bir kenara bırakarak, takımının çıkarı için, (dünya çiftler kategorisinin yıllardır tartışmasız liderleri) Bryan Kardeşlerin koçu David MacPherson’u ekibine aldı. Sonucu biliyorsunuz. Çift oynamaktan pek hazetmeyen Federer/Wawrinka ikilisi, bu kategorinin zirvelerindeki Bennettau ve onun partneri Gasquet’yi üç sette yenerek İsviçre’yi Fransa önünde 2-1 öne geçirdi. Sonrası çorap söküğü gibi gitti ve İsviçreliler bir maç daha alarak işi kolayca 3-1 bitirdiler. Böylece Federer kariyerinde erişemediği yegane kupa olan Davis’i de envanterine katmış oldu.
Sizlere nice hoş örnekler daha verebilirim. Ama yerimiz bu kadar!
Hepinize sağlık içerisinde, hoş bir 2015 dilerim.
Hamiş.: Önceki dergide veteranlara ait bir yazım vardı. Burada bazı kişisel görüşlerimle birlikte, sevgili bir dostum ve onların bir mensupları olan Zeki Çubukçu’nun dostane saptamalarını aktarılıyordu. Anlaşılan yazı birilerinin dağarcığına fazla gelmiş ! Zira sahiplerinin ruh halini çok iyi betimleyen bir takım veciz (!) mesajlar geldi. Ey garipler, tartışamıyorsanız bu bilgisizliğinizden kaynaklanır. Bilgisizliğin kökeninde cehalet yatar. Akıl sağlığınız açısından yeni yılda bu eksikliğinizi giderebilmenizi önerir ve umarım. Aynı Kafka’nın Milena’ya söylediği gibi : “…Sana yoksun olduğun şeyi değil, bir şeyin yoksunu olduğunu göstermek istiyorum”.
*Atatürk
**Vedat Günyol (Güleryüzlü Ciddiyet)’ten Kemal Demirel (İnsan ve Dünyası)…
‘’Umutlarınızı Taşıyın!‘’
• Kadın Tenisinin güzel üyelerinden Polonyalı Agnesia Radwanska bir efsane ile koç olarak anlaştı. Dünya tenis camiasının en açık sözlü ve dürüst üyelerinden biri olan Martina Navratilova bundan böyle Radvanska’nın ekibinde olacak. Eşcinsel olduğunu ilk açıklayan sporculardan olan Navratilova geçtiğimiz günlerde Julia Lemigova ile evlendi.
• Andy Murray uzun süredir birlikte olduğu kız arkadaşı ile nişanlandı. Bildiğiniz gibi İskoç Raket kendisine koç olarak bir kadını seçmişti : Amelie Mauresmo. Şimdi de “fitness” antrenörü olarak bir başka kadınla anlaştı. Zaten işlerini de annesi idare ediyordu. Şimdi camianın “fırlamaları” soruyor : Acaba Murray ne zaman WTA’de oynamaya başlayacak ?
• Çek Şampiyon Tomas Berdych ise Murray’in eski antrenörü Venezuela’lı Dany Valverdu ile anlaştı. Çek raket daha önce Murray’in bir diğer koçu ve vatandaşı Ivan Lendl ile anlaşmak istemiş ama efsane şampiyon tarafından geri çevrilmişti.
• Simona Halep ise ünlü İsveçli Thomas Hogstedt’i danışman olarak ekibine kattı. Eminim bu birliktelik çok yararlı olacaktır…Göreceğiz.
• Ülkemizde TED Kulübü takımında da yer almış Sergey Stakhovsky ise Fransız Fabrice Santoro ile anlaştı.
• Ünlü giysi markası Tommy Hilfiger’in manken olarak Rafael Nadal ile kontrat imzaladı. 2015 sonbaharından itibaren Rafael Nadal Tommy Hilfiger’in iç çamaşırı ve şık-giyim ürünlerinin yüzü olacak.
• Bulgar Grigor Dimitrov ise Rolex ile anlaştı (Sevgilisi Maria Sharapova’nın etkisi olmuş mudur dersiniz !).
• Marat Safin tenisi bıraktıktan sonra politikaya atılmış ve Putin tatarfından milletvekili seçilmişti. Rus Teniscinin Amerika ve onunla ilgili her şeye olan nefreti o denli büyük ki Rus Parlamentosu Duma’da, Rus Yetimlerin ABD Vatandaşları tarafından evlat edinmelerini yasaklayan bir önergesi verdi ve yasalaşmasını sağladı.
• “ATP Dünya Turu” para ödüllerinde hatırı sayılır bir artış olacağını açıkladı. 2018’e kadar toplam ödülün 135milyon doları bulması bekleniyor.
• 2014 yılının Tenis Dünyasındaki en büyük sürpriz olarak Nishikori’nin Amerika Açık turnuvasının yarı-finalinde Djokovic’i yenmesi seçildi. Aşırı nemli 35 dereceye yaklaşan bir sıcaklıkta 5 set ve dört saatlik bir çeyrek-final karşılaşmasından sonra yarı-finalde Djokovic’in karşısına çıkan Japon rakete kimse umut bağlamıyordu. Aynı hava şartlarında Dünya Birincisini dört sette geçti.
• ABD’li Serena Williams ve Sırp Novak Djokovic ITF(Uluslararası Tenis Federasyonu tarafından yılın tenisçileri seçildi. Williams bu ödülü 5. Kez, Djokovic ise 4. Kez kazanıyor. Bryan Kardeşler üçüncü kez yılın çift-erkekleri, Sara Errani ile Roberta Vinci ise çift-kadınları oldu. ABD’li Catherine “Cici” Bellis ile Rus Andrey Rublev ise yılın jünyorları oldular. Japon Yui Kamji ile Shingo Kunieda ise Tekerlekli sandalye Tenisinin şampiyonları seçildiler. Ödüller 2015 Fransa Açık Turnuvası esnasında verilecek.
• Fiziğinden dolayı köyü ile “Tandil’in Kulesi” diye adlandırılan sempatik dev Arjantin’li Juan Martin Del Potro uzun sakatlığından sonra tenise Avustralya ile birlikte döneceğini açıkladı.
• 2015’in ilk turnuvası olan “Avustralya Açık”ta erkeklerde ilk 100 raketin tamamı, kadınlarda ise 99’u yer alacak. Bir tek Alman Barthel antrenmanda lifini kopardığından turnuvadan çekilmek zorunda kaldı.
• İspanyolların ünlü aylık tenis dergisi “Tenis World” yayınını sona erdirdi. Bizde ise “Tenis Dünyası” dergisi eli kulağında 10. yılını kutlayacak !
Neşe ve sağlık içerisinde umutlarınızı gerçekleştirebileceğiniz bir yeni yıl dilerim.
Hoşkalınız.
Bekir Emre
‘’Usta ve Çırağı Ağır Bastı !‘’
Davis Kupası karşılaşmalarında izleyicilerin etkisi hayati olabiliyor. Bu nedenle Fransa ile İsviçre arasında oynanılacak karşılaşmalar için 2,500 civarında İsviçreli taraftar Lille kentine aktılar. Ama ne akma. Yüzlerce inek-çanı ve borazan ile birlikte sadece maçların oynandığı stadı değil tüm kenti bayram alanına çevirdiler. Üstelik uyanıklar da. Tribünlerin sahaya en yakın bölümünde hep onlar var. Fransızlar ise diğer yakın yerleri hep sponsorlarla, VİP’lere verdikleri için kendi izleyicileri sahaya uzak kalıyor ve doğal olarak sesleri rakipleri kadar duyulmuyor. Bu konuya Tsonga’da dikkat çekerek uyarlama istedi…”Kendi ülkemde yuhalanmak hiç hoş değil! ”
İlk günWawrinkaTsonga’yı stressiz geçmiş, ama akabinde Monfils belki de tüm tenis kariyerinin en mükemmel performansını gösterip,Federer’i sahada mahcup durumda bırakınca gün 1-1 sonuçlanmıştı. Ben de yazımda bugün oynanacak çift maçının daha da önem kazandığını belirtmiştim.
Çift oynamak kolay değildir. Öncelikle paylaşımcı olmanız gerekir. Zira kortta yalnız değilsiniz…Bir eşiniz var. Onunla uyum içerisinde olmazsanız yandı gülüm keten helva ! Korta çıkmayın daha iyi. Bir zamanların Time Dergisi ABD’de ki boşanmaların başında birlikte tenis ya da briç oynayan çiftlerin geldiğini ifşa etmişti ! Sonra da fevkalade bir voleniz ve son derce gelişmiş bir sezginiz olmalıdır. Zira maçınızın çoğu filede geçecektir.Dolayısıyla McEnroe, Edberg ya da Hingis gibi farklı yetenekleriniz yoksa hem tek hem çift şampiyonu olabilmiş rakete rastlayamazsınız. Çoğu sporcu da zaten vücutlarını yormamak ve fazla para getirdiğindenteklere konsantre olabilmek için çift kategorisini “es” geçerler.
Tahmin ettiğim gibi dünkü sonuçlardan sonra İsviçreliler çift takımlarını değiştirdiler. Chiudinelli/Sammer ikilisi yerine Federer/Wawrinka oynayacak. Fransızlar ise Olimpiyatlarda bronz madalya alan Bennetau/Gasquet çiftinde ısrarlılar.
Maçın ilk seti İsviçrelilerin üstünlüğü ve Fransızların onları kovalamasıyla geçti. Fransızların kendi servislerini bir kez kırdırdılar ve bu da setin sonu oldu 3-6. İsviçre 1-0.İkinci set daha korakor geçti. 4-4 eşitlikte İsviçreliler 40-15 öne geçtiler ama Fransızlar çevirdiler (5-4). Sonra Federer servisini sıfıra karşı aldı (5-5). Oyunda öyle puanlar oluyordu ki şaşırmadan edemiyorduk…Zira iyi bir çift oyuncusunun yapmayacağı basit hatalar yapılırken, iyi bir çift oyuncusunun da yapamayacağı fantastik vuruşlar ortaya çıkıyordu. Eh ne de olsa sahada olan 4 kişinin üçü (Federer, Wawrinka, Gasquet) tekler oyununun, biri de (Bennetau) çiftlerin “ustasıydı”. Ama Gasquet’nin servisini Federer3 vole ile kırıverince oldu durum 5-4 İsviçre lehine oldu.Sonra daWawrinkapartnerine nazire yaparak servisini sıfıra karşı aldı (6-4). Bir çiftler maçı için uzun sayılabilecek bir buçuk saate yakın bir sürede durum 2-0 oldu. 3. sette durum 2-2 iken İsviçreliler yine kırdı. Sonra da Federer’in servisi ve durum 4-2. Fransızlar 3-4 yaptı. Sonra Wawrinka 4 servis attı, Federer’de 2 vole vurdu ve durum 5-3 !Bennetauservsini zor da olsa aldı (4-5).
Şimdi en kritik oyunda servis Federer’de. Bu kez 4 servise ilaveten Wawrinka’da 4 vole vurunca oyun bir kez daha sıfıra karşı bitti (6-4). Ama bu kez maç ta bitmişti (3-0).
İsviçre Fransa karşısında şimdi durumu 2-1 yaptı. Yarın Federer – Tsonga ve Wawrinka – Monfils maçlarıyla şampiyon belli olacak. İyi Pazarlar, hoşkalınız.
‘’Davis Kupası İsviçre'nin!‘’
İki gündür oynanılan maçlarla İsviçre “dananın kuyruğunun kopacağı” son güne 2-1 önde girdi. Bilhassa merak edilen Federer ile Tsonga arasındaki ilk maçtı. Zira aralarındaki rekabette İsviçreli 11-5 önde olmakla birlikte Kanada’daki son karşılaşmalarını Tsonga kazanmıştı. Üstelik Federer 2 gün önce diğer Fransız Monfils’e hiçbir varlık gösteremeden yenilmişti…
Ancak Fransa antrenörü Arnaud Clement, Tsonga yerine Richard Gasquet’yi sahaya sürmeyi uygun görmüştü. Bu Clement’ın bizce bir başka yanlışıydı. Hele bu karara Tsonga kendi vatandaşı izleyicileri eleştirdiği için varıldıysa özrü bile yoktur. Zira 2006 yılından bu yana Gasquet’nin Federer’e karşı sadece bir galibiyeti vardı. Geriye kalan 11 karşılaşmayı İsviçreli, üstelik farklı, kazanmıştı.
Zaten maçın başlamasıyla Gasquet’nin ikinci servis oyununu kırıverdi Federer. Oldu 3-1. Sonrasını sağlam adımlarla geçti. Bir o aldı, bir rakibi ve set 6-4 bitti.
İkinci setin hemen başında rakibini bir kez daha kırınca artık üzerindeki stres gitmişti. Rahat oynamayabilmenin hakkını veriyordu. Buyrunuz Federer şova ! Set yarım saatten az bir sürede bitti (6-2).
Üçüncü sette Gasquet “korkunun ecele faydası olmadığını” anlamış dünyanın en iyileri arasında gösterilen back-hand’i ile Federer’in üstüne gelmeye başladı. Önce 1-0, sonra 2-1 oldu. Açıkcası İsviçreli de de sanki bir tutukluk baş gösteriyordu…
Ama Fransa antrenörü Clement hatalarına bir tane daha ekledi. Gasquet istim üzerindeyken bir puana lüzumsuz derecede itiraz etti…Oyun soğudu ama karar İsviçre lehine değişmedi ! Üstüne, soğuyan Gasquet lüzumsuz bir yerde iki basit hata yaptı. İsviçreli de tecrübesiyle onu kırdı ve 3-2 öne geçti. Sonra 4-2 ve uzunca süren bir oyundan sonra 5-2…
Ve son oyun için servis Federer’de…O da hakkını verdi ve sıfıra karşı aldı…Son vuruşu yerden kalkmayan bir drop-shot (kısa-top) oldu.
Kariyerinde ulaşamadığı yegane kupa artık ellerindeydi. Maçtan sonra koçları Severin Lüthi’nin dediği gibi “o okadar büyük bir tenisci ki bazen kenarda hiçbir söylemeden oturmayı yeğliyorum” ! Gözlerdeki o onur yaşları, alınlarının teriydi.
Ne diyelim ; Kutluyoruz ve darısı başımıza diye ümit ediyoruz…Hoşkalın.
‘’Tenisin Dünya Kupasında Final !‘’
Maçlar Lille kentindeki 50.000 kişi kapasiteli “Pierre Mauroy” stadında oynanıyor. Pierre Mauroy (05.07.1928-07.06.2013) Lille kentinin belediye başkanlarından. Aynı zamanda François Mitterand’ın başbakanı. Sosyalist Hükümetiyle bir çok sosyal reforma imza atmış,dürüstlüğü ile tanınan, bir politikacı. Burası bir kapalı alan. Sadece 27.000 kişilik bölümü kullanılacak. Buna rağmen bu rakam (İspanya’nın Sevilla kentindeki finalden sonra)bir tenis maçında, dünyanın gördüğü en büyük ikinci kapasiteyi belirliyor.
Kort zeminleri kiremit tozu katılmış toprak.Kaymaya başladığınızda durmak için balatalarınızı çok kuvvetli olması lazım !Fransa antrenörüArnaudClement, ekibinin, rakiplerine nazaran daha dayanıklı olduğunu düşündüğü için oynanması daha zor olan bu zemini seçtiklerini söylüyor.Bence yanlış karar. Zira toprak zaten Wawrinka’nın favori zemini. Federer ise gökte bile oynasalar Fransız tenisçilerden çok farklı bir klas ve tecribede. Bakalım hanyayıkonyayıgöreceğiz.
Davis Kupasını Fransa 9 kez kazanmış. İsviçre bu onura hiç ulaşamamış. Tartışmasız tarihin gösterdiği en büyük tenisci olan, İsviçre’nin 1 numarası RogerFederer’in de kariyerinde elde edemediği yegane kupa aynı zamanda.
Londra’daki “Masters-Ustalar” şampiyonasında Federer ile Wawrinka cephelerinde yaşananlarla ilgili varsayımlara, iki oyuncu birlikte bir basın toplantısı düzenleyerek yanıt verdiler. Aralarındaki problemleri konuşarak çözebilecek olgunlukta olduklarını belirterek medyayı ilgi sağlamak amacıyla isnatlarda bulunmakla ve sorunları şişirmekle suçladılar.
Lille’deki ilk maçta Wawrinka’nın rakibi Fransızların sempatik devi Tsonga idi. İsviçreli ilk seti 6-1 gibi farklı bir skorla 26 dakikada aldı. Dünyanın en iyilerinden olan back-hand’i ile adeta rakibine “…seninle farklı klaslardayız” diyordu. Ama ikinci sette Tsongavoleye daha çok gelmeye başladı. İsviçreli de kendi servisinde bir hata yapınca Fransız skoru eşitledi (63).
Her iki rakette süreklilikleri olmayan, hani esen yele göre hareket eden karakter yapısına sahip. İkinci maçta Monfils ile oynayacak Federer’ingeçen haftaki sakatlığını da göz önüne alan Wawrinkabiraz daha ağır basıyordu. 3’cü set Wawrinka’nın (63). Oyunda bir kalite yok. Toz toprağın haricinde bol basit hatalar var. Ateşli bir izleyici kitlesi var ama bir türlü maça etki edemiyorlar. Böyle düşünmemizin altında bizlerin insanca izlemeyi unuttuğumuz yatıyor mudur acaba ? Ne dersiniz?
Dördüncü sette yine kalite arıyoruz ama bulamıyoruz. Wawrinkaback-hand’ine ilaveten servisini yükseltti. Servis toprağa rağmen yukarı sıçrıyor ve Tsonga’nın istediği karşılamayı yapmasına mani oluyor. Fransız teniscinin beklenmedik tutukluluğu sürünce, bu seti de 6-2 ve maçı da 3-1 alan İsviçreli işi artık Federer’e bıraktı diyebiliriz. İki maçın sonunda skor 2-0 İsviçre lehine olursa Federer-Wawrinkagibi bir ikilinin geriye kala 3 maçın birini alamaması pekolası değil. Onlar ülkelerine bu şampiyonluğu getireceklerdir.
Hoşkalın.
‘’Tenisle İlgili misiniz? Meraklısına notlar!‘’
Bakın en muhafazakâr olduğunu sandığımız raketler ne denli sık antrenör değiştirmişler. Hoşkalınız.
Roger Federer:
Adolf Kacovsky (1991)
Peter Carter (1991 2000)
Peter Lundgren (200003)
Tony Roche (200607)
José Higueras (2008)
Paul Annacone (201013)
Severin Lüthi (2007)
Stefan Edberg(2014)
Rafael Nadal:
Toni Nadal (Amcası)
(1990 )
Bu arada Nadal bileğindeki sakatlıktan kurtulup kortlara döndü. Geçtiğimiz gün Kazakistan ’da Tsonga ile bir gösteri maçına çıktı ve rakibini 67, 63, 64 ’lük setlerle yendi. Uzakdoğudaki turnuvaları oynayacağını belirtti. İspanya, Davis Kupası için antrenör olarak bir kadınla anlaştı. Bu kadın eski bir oyuncu. Toni Nadal bu kararın hiç te doğru olmadığını ileri sürdü. Erkek tenisi ile kadın tenisi arasında başta taktiksel olamk üzere çeşitli farklar olduğunu ve bir kadının en az 10 yıl profesyonel erkek tenisinde koçluk yapmadan bunu algılayamayacağını belirtti.(yazarın notu: Toni Nadal ’a hak vermemek safdillik olur. Ancak bunun kanıtını bize en iyi verebilecek örnek Andy Murray olacaktır. Zira o da antrenör olarak bir kadınla anlaşmıştı!
Novak Djokovic:
Riccardo Piatti (2005 2006)
Mark Woodforde (2007)
Todd Martin (20092010)
Marián Vajda (2006)
Boris Becker (2013)
Andy Murray:
Mark Petchey (20052006)
Brad Gilbert (20062007)
Miles MacLagan (20072010)
Àlex Corretja (20102011)
Ivan Lendl (20112014)
Amélie Mauresmo (2014)
Serena Williams:
Richard Williams (1994) (Babası)
Oracene Price (Annesi. Babasından 2002 ’de boºandı)
Patrick Mouratoglou (2012 )
Maria Sharapova:
Yuri Sharapova (Babası)
Michael Joyce (2008 2014)
Thomas Högstedt (20102013)
Jimmy Connors (2013)