‘’Adil sonuç… Hak eden şampiyon oldu‘’
Çift-erkekler finalini Finli Kontinent ile Avustralyalı Peers ikilisi kazandı. Burada tüm maçlarını kazanan çift final maçında da rakipleri Ram (ABD)-Klaasen (G.Afrika) çiftini 26, 61 ve 10-8’lik skorla geçerek mutlu sona ulaştılar.
Tek erkeklerde ise birinci sıradaki İngiliz Andy Murray ile ikinci sıradaki Sırp Novak Djokovic karşı karşıya geldiler. Kavruk bir maç başladı. Hiçbiri üstünlük sağlayamıyor sadece kendi servislerini alıyıorlardı. İşin ilginç yanı ikisinin de ilk servis yüzdeleri düşüktü. Sırp, rakibini back-handine attığı uzun yüksek toplarla rahatsız etmeye çalışıyor ama İngiliz de aksine daha agresif bir görüntü veriyordu. Böylece 3-3’e gelindi. İngiliz bu oyunda biraz huysuzluk belirtileri gösterdi ama sonra kendi servisini alarak durumu 4-3 yaptı. Şimdi daha çok hücum etmeye risk almaya başlamıştı. Djokovic ise anlaşılan rakibini hataya zorlamayı benimsemişti. Ama onun beklediği kadar hata yapmadı Murray ve durumu önce 5-3’e getirdi, sonra da seti 6-3 aldı. Zevksiz, tatsız tuzsuz bir maç oluyordu.
İkinci sette daha nefes almadan Murray rakibini kırdı (2-0). Şimdi hücum eden Djokovic, hemen hiç hatasız yanıt veren Murray’di. Hani teniste “duvar gibi” diye bir deyiş vardır. Aynı öyleydi İngiliz. Üstelik servis yüzdesini de fevkalade bir düzeye yükseltti. Öbürü ise “artık bu kadarı da olmaz” denilebilecek hatalar yapmaya başladı. 4-1 öne geçti İngiliz.
Kendi servisinde Murray bir çift-hata yaptı ve 15. oyunda Sırp raket ilk kez rakibini kırma puanı yakaladı. Bu kez iyi oynadı ve durumu önce 4-2, sonra 4-3 oldu. Ama Murray eline geçen bu fırsatı ve çocukluk hülyalarını çöpe atmayacaktı. Biraz da çizgi-hakemlerinin bariz hatalarıyla 5-3’ü yakaladı. Sonra 5-4 oldu. Sonra Murray’in servisi ve 3. maç topunda gelen şampiyonluk. Djokovic biraz geç kendini hatırladı. Ama açıkcası sonunda hak eden kazandı. Kimse de artık ona ilk beş arasından kimseyi yenemedi demeyecektir. 2016 yılında 1. sıraya layık olduğunu dosta düşmana kanıtladı.
Şimdi profesyonel tenis iki aya yakın tatile giriyor. Ancak haftaya Hırvatistan-Arjantin arasında Davis Kupası finalleri var. Sonra tam paydos.
Hoş ve esen kalın.
‘’Tarih yazılamadı!‘’
Çiftlerde bir diğer sürprizi de Finlandiya’lı 26 yaşındaki Kontinen ile Avustralya’lı 28’lik Peers ikilisi, 38’lik efsanelere, Bryan Kardeşlere karşı gerçekleştirdi. Kariyerlerinde ilk kez bu yıl birlikte oynayan bu çift, burada büyük bir başarı göstererek tüm rakiplerini alt ettiler. Bryan Kardeşleri de (76, 64) geçerek isimlerini finale yazdırdılar.
Globalleşme bu olsa gerek. Finale bakın : Bir yanda Güney Afrika/ABD çifti…Diğer yanda ise Fin/Avustralya çifti. Kozmoppolit bir spor velhasıl şu tenis !
İstatistiklerde Kontinent/Peers çiftinin 3-0 üstünlüğü var. Ama şimdiye kadar yaşadığımız gibi çiftler kategorisi her türlü sürprize açık.
Teklerde ise sahada ağır-toplar vardı. Önce Murray ile Raonic. Bu maçı diğerinin sakatlıktan yeni çıkması nedeniyle Murray’in kolay alacağı düşünülüyordu. Ama Kanadalı onu hep zorlamıştı. Yenilenen Digikutu’mun azizliğine uğrayarak maçın çoğunluğunu resimli roman gibi izlemek zorunda kaldığımdan pek bir yorumda bulunamayacağım. Ama ATP sezon sonu finallerinin tarihteki en uzun maçı olduğunu öğrendim.
İkinci tekler yarı-finali bir başka kanalda olduğundan doğru dürüst izleyebildim. Djokovic rakibi Nishikori’ye resmen “benim klasımda değilsin” dedi. Böyle bir turnuvanın yarı-finalinde bir saatte (66”) 61,61 gibi bir skor çok garibime gitti açıkçası.
Tenis çok ilginç bir oyun. Formunuza en güvendiğiniz anda sizi alıp yerin dibine sokabiliyor. Ya da bir sakatlıktan çıkıp gelmişsiniz…O durumda yapabileceğinizin en iyisini yapmaya çalışırken bir bakıyorsunuz önünüze geleni deviriyorsunuz. Adeta “yaşam” için dersler ! Çelebiliğin, itidalliliğin, sabredebilmenin yararları çok.
Djokovic-Murray finali yine bu turnuvada ilk kez yıl sonu sıralamasını 1. ve 2. raketlerin saptayacağı bir maç olacak. Sırp raketin ezici bir üstünlüğü var (24-10). Üstelik Murray 3.5 saati aşkın bir badireyi yeni atlatmış olması bir yana önceki maçında da Wawrinka karşısında çok zorlandı. Djokovic karşısında da hem fiziki hem mental açıdan epey zorlanacağını düşünüyorum. Finali uzatmamaya ve ilk baştan hücum ederek başlayacağını düşünüyorum. Rakibini baştan bozarak, kendi özgüvenini de pekiştirmeye çalışacaktır. Sinirlerine hakim olup planını uygulayabilirse Dünya 1 numarası olmayı hakettiğini kanıtlayabilir. Yoksa büyük üçlü “Federer, Nadal, Djokovic” standardına erişememiş bir raket olarak anılmayı sürdürecektir.
Novak ise aile içerisinde kalmış bazı travmaları atlatmış olarak finale ulaştı. Üstelik çok zinde. İlginç bir final yaşayacağız.
İyi Pazarlar… Hoşkalınız.
‘’Londra'da Yılın Son Yarı-Finalleri‘’
Yılın son turnuvasında 2 numaranın 1 numarayı tacından ettiği şimdiye kadar sadece bir kez görülmüş. O da 2001 Sydney Finalinde. LleytonHewitt’in en sevimli raketlerden biri olan Arjantinli GustavoKuerten’i devirdiği yıl. Tekrarı olmamış Bakalım bu yıl olacak mı ?
Murray kazanırsa 1973’ten bu yana yılı birincilikle bitiren 17. raket olacak. Djokovic kazanırsa üç yıl üstüste birincilikle bitirmiş olacak. Toplamda da 5. kez.
Murray en dişli rakibi olarak gördüğüm Wawrinka karşısında öyle üstün oynadı ki sakin İsviçreliye raket bile kırdırdı. Önce en kuvvetli yanına back-hand’inehücüm etti. Öbür yanını açmak zorunda kalınca Wawrinka, bu kez sağına atıp puan aldı. Ardından en beklemediği anlarda voleye gelerek tek vuruşla puan aldı. İşin doğrusu İsviçreli de gününde değildi. Ne denediyse tam olarak yapamadı ve bilhassa ikinci sette yokoldu gitti (64, 62).
Bu sonuçtan sonra yarın yarı-finallerde Djokovic-Nishikori, Murray de Raonic ile oynayacak. Bu akşam ki maçın bir önemi kalmadı.Hoşkalın.
‘’Londra'ya Stepne Gerekti !‘’
Grup maçları oynandığı için onun yerine 1. yedek olan Belçikalı Goffin çıktı Djokovic’in karşına. Şimdiye kadar oynadıkları tüm maçlar Sırp’ındı. Belçikalı ilk kez böyle bir turnuvada yer aldığından kendisini göstermeye çalıştı. Arka çizgiye çakılı oynadığından hiç olmazsa Djokovic’in onu pasifize etmek için fileye geleceğini düşünmüştüm. Pek yanılmamışım. Ancak yarı-finallere kalmayı garantilediğinden kendini fazla da sıkmadı ve maçtan mümkün olduğu kadar zinde çıkmaya çalıştı. Ne de olsa yarı-finallerde karşısına Murray, Wawrinka ya da Nishikori’den biri gelecek. Çok daha ciddi rakipler bunlar. Bu maçtan alacağı puandan çok, gelecek rakipleri önünde göstereceği performansın önemini biliyor. Goffin ise gelecek turnuvalarda fikstür avantajı sağlamak için ATP sıralamasında daha üst sıralara ulaşmayı hedefleyip burayı bir basamak olarak görüyordur. Ne de olsa 6. sıradaki Monfils ile arasındaki puan farkı sadece 845. Ama hiçbir şekilde Djokovic kumaşında değil. Bu da zaten maçta belli oldu (61, 62).
Esasen maçın en ilginç yanı Djokovic’in İrlanda’lı hakem Fergus Murphy ile olan ikilemiydi. Maçın ikinci setinin ortalarında servis atarken izin verilen 25 saniyeyi geçirdiği için puan cezası verilmesine çıldırdı Sırp raket. Haksız da değildi. Zira önce bir uyarı verilmesi gerekirdi. “Sahada oynanılan oyunla senin hiçbir alakan yok. Oyunu anlamıyorsun bile…” dedi. Aynı hakemle Federer Indian Wells’de birbirlerine girmişlerdi. Diğerleriyle de pek anlaşabilen bir yapısı yok Fergus Murphy’nin. Sert mizaçlı biri.
İkinci maçta dün akşam Raonic Londra’daki en genç raket olan Thiem’i geçerken (76, 63) zorlanmadı değil. Ama antrenörlerinin bu Avusturyalı gence işi biraz ağırdan alması gerektiğini iyice aşılamalı. Sabır olmadan teniste hiçbir yere varılamayacağını iyice sindirmeliler. İzlediğim iki maçta da kaybetmesinin başlıca nedeni hep puan alıcı vuruşlara yönelmesidir. Sürekli risk alırsanız aynı yaşamda ki gibi hüsranla da karşılaşabilirsiniz. Bazen işi sağlama bağlamak gerekir. Ama her durumda Londra hem Raonic’in özgüven tazelemesine yol açmıştır, hem de Thiem için güzel bir tecrübe olmuştur.
Bugün diğer gruptaki her üç tenisci için de çok önemli. Murray şu anda bir numara ve çok formda. Ancak unutulmamalı ki Haziran ayından bu yana ilk kez Nishikori’nin şahsında karşısında ilk 5’den birini buldu. Onda da çok zorlandı. Şimdi önündekilerin hepsi de ilk 5 içinde. Önce Wawrinka ile karşılaşacak. Grubu bence bu maç oluşturacak. Bakın eldeki senaryolar nasıl :
- Eğer Wawrinka Murray’i set vermeden yener, Nishikori’de Cilic’i geçerse, Japon 1., İsviçreli 2. olur, Murray de evine döner.
- Eğer Wawrinka’yı yenerse Murray grubu ilk sırada bitirir, Nishikori de ikinci olur.
- Eğer Wawrinka Murray’i, Cilic te Nishikori’yi yenerse , Wawrinka 1., Murray 2. olur.
- Eğer Nishikori Cilic’i, Wawrinka’da Murray’i set vermeden yenerse Japon 1., İsviçreli 2. olur.
- Nishikori Cilic’i set vermeden, Wawrinka’da Murray’i 3 sette yenerse, Japon 1., Murray 2. olur.
- Japon Hırvat’ı 3 sette, Wawrinka da Murray’i set vermeden yenerse İsviçreli 1., Japon 2. olur.
- Nishikori Cilic’i, Wawrinka da Murray’i 3 sette yenerse İngiliz 1., Japon 2. olur.
İyi izlenceler…Hoşkalınız.
‘’Murray Finale Kalır mı ?‘’
Djokovic dün akşam tie-break’li iki setle, epey zor da olsa, Raonic’i geçip yarı-finalde yerini ayırtan ilk raket oldu. Bu akşamüstü de birer galibiyetli Murray ile Nishikori sahaya çıktı. Onların arasında da kim kazanırsa yarı-finali garantileyecekti. Murray’in rakibine 7-2’lik bir üstünlüğü var. Ancak son ABD Açık’ta karşılaştıklarında Japon kazanmıştı. Üstelik 2014’te yine Londra’da ki WTFinallerinde de Nishikori kazanmış. Bu yıl oynadıkları diğer iki maçta ise İskoç’un (pardon İngiliz’in) üstünlüğü var.
Gerek Murray ve gerek Nishikori şüphesiz burada izlediğimiz tenisçilerin en formda olanları. Bugüne kadar Londra’da en çekişmeli maçı izlettiler. Japon raket ABD’de başarılı olduğu kısa-topları (drop-shot) burada kapalı-salonda ısrarla denemeyi sürdürünce olukla puan yitirdi. Bu drop-shotları ya bir karış auta gitti, ya filede kaldı, ya da çok yüksek düştüğü için atletizmin zirvesindeki İngiliz kolayca yetişip puana çevirdi. Üstelik o denli formda ki karar setinde Japonun basit hataları arttıkça onun oyunu daha da yükseldi. Bu hatalara bir de kritik bir servisinde çift-hata eklenince set Japon için dönülemeyecek skora erişti (4-1). Sonra Murray servisini aldı (5-1). Nishikori önce kendi servisini sonra da maçın başını andıran bir oyunla rakibinin servisini kırdı (5-3).
İkisi de basit hatalar yapıyordu. Zerafet oyunu terketmişti. Murray’in artık servisine yüklenip işi bitirmesi gerekiyordu. Öyle de oldu (67, 64, 64).
Bu maç World Tour Finallerinin en uzun maçı olarak tarihe geçecek.
Şimdi Murray’in gruptan çıkmayı garantilemesi için bu gece Cilic’in Wawrinka’yı yenmesi gerekiyor. Aksi takdirde iş Cuma günü Murray-Wawrinka maçında karara varacak. Öyle olursa İngilizin işi çok zora girer zira kolay geçmeyeceği açık bir Wawrinka maçının hemen ardından yarı-finallere çıkacak. Orada da karşısına epey dinlenmiş bir rakip bulacaktır.
Yarın ise önemli maç Thiem ile Raonic arasında. Birbirleriyle sadece bir kez karşılaşmışlar…Bu yıl Cincinnati’de Raonic kazanmış. Umarım salt güce dayalı bir oyun olmaz da biraz tenis izleriz. Her ikisi de geriden öyle uzun ve kuvvetli toplar atabiliyor ki neredeyse servis çizgisinden çıkmıyorlar. Voleye küsler ! Gerçi bu olgu buradaki tüm raketler için geçerli. Gelin de Federer’i aramayın. Onun bir turnuvada adının bile geçmesi olayın klasını arttırıyor.
Djokovic ise sadece Monfils ile oynayacak. Fransız’ın gruptan çıkması için tünelin ucunda toplu iğne ucu kadar bir ışık var. Ancak o aynı zamanda kaburgalarından sakat. Oynamayabilir. İyi akşamlar, Hoşkalınız.
‘’Londra'da 3. Gün…‘’
Andy Murray dün Hırvat Cilic’i kolay demeyelim ama, pek te çekişmeli olmayan bir mücadeleyle geçip basın toplantısına çıktı. Sorular maçtan ziyade, sanki Londra’da başka tenisçiler yokmuş gibi buradaki en büyük ve yegane rakibi kabul edilen Sırp Djokovic ile ilintiliydi. Murray 11 yaşından beri Novak ile tenis kortlarından arkadaş. Bir gazeteci kendisine soruyor : “Bir araya geldiğinizde ne konuşursunuz?”
Yanıt: “Biz birbirimizi o kadar uzun süredir tanıyoruz ki artık karşılıklı tebrikler rutin oldu! Üstelik şimdilerde neredeyse her 10 gün de bir beraberiz. Tenis hakkındaki konuşmalarımız başarı kutlaması haricinde neredeyse hiçtir. Sohbetimiz genellikle ailelerimiz sonra da çevremizde, dünyada cereyan eden olaylar hakkındadır”.
Bunu neden yazdığımı soracak olursanız, gittiğim birçok yerde bana yöneltilen sorular arasında en çok ortaya çıkan “bu profesyonel yıldızlar acaba bir araya geldiklerinde ne konuşuyorlar?” oluyor. Bunların arasında birbirleriyle arkadaş olan da var, münasebetleri son derece diplomatik ya da mesafeli olanlar da. Ancak, bir arada bulunduğum ya da uzaktan gözlemlediğim kadarıyla aralarında dostluk olanların sohbetlerinde elbette birbirleriyle dalga geçmek en kapsamlı bölümü oluşturuyor.
Oyuncuların hakemlerle olan münasebetleri mümkün olduğu kadar resmi. Dedikodu çıkmasın diye ne oyuncular ne de hakemler bir arada fazla görünmemeye dikkat ederler. Ne kadar genç ve dost olsalar da oyuncular birbirlerinin rakibidir. Hakemlerle aralarında en ufak dostane ilişkiyi bile kötüye kullanacak olanların olması doğaldır. Turnuva görevlileriyle olan ilişkileri ise kendilerine samimiyet ve dürüstlükle davranıldığına emin olana kadar nezaket içerisinde olmakla birlikte çok katı ve şüphecidir. Ondan sonra sizi dünyanın öbür ucundan bile arayıp nasıl olduğunuzu soracak kadar dostanedir. Ankara Garında ve İstanbul’da o lanet olasılar tarafından bombalar patlatıldığında arayanlar, e-posta atanlar kişiyi insan olduğuna şükredecek nitelik ve nicelikteydi. Emin olun salt benimle ilgili değildi endişeleri…Toplumumuzun sağlığını merak ediyorlardı.
Bugün Londra’daki ilk maçta genç yıldız Avusturyalı Dominik Thiem, belki de tenis dünyasının en sempatik raketi olan 30’luk Fransız Gael Monfils’i ilk sette yarım saatte 6-3’lük skorla geçince yine kısa bir maç izleyeceğiz dedik. Ortalama %88’lik bir ilk servis yüzdesiyle oynayan Avusturyalı karşısında rakibi neredeyse hiçbir varlığı yoktu. İkinci set başladığında Fransıza adeta sihirli deynek dokunmuştu. Thiem ise “erken öten horoz” misali fazla güveniyor ve ilk maçtaki gibi puanları hemen alıp gitmek istiyordu. Monfils ona bir kez daha sabrın önemini gösterdi ve setleri 25 dakikada 6-2’lik skorla eşitledi.
Üçüncü sette (ve bilhassa 3-3 iken yedinci oyunda) şimdiye kadar Londra’da sahaya çıkan en güzel tenis vardı. Bir yanda civanlığın delikanlılığın enerjik yapısı ve acı gücü, diğer yanda ise fevkalade zarif bir yetenek güzel puanlar izletti. Set 4-4 oldu. Thiem 5-4 öne geçti. Baskıya dayanamaz diye bilinen Monfils kendi servisini iki çift-hata ile verince galibiyet 6-4 ile Avusturyalının oldu. Gerçi sakatlığı yüzünden Fransızın uzun süre nadasta kalması bir özür olabilirdi ama bu yengi de Thiem’in üstünlüğü de inkar edilemez. Hoşkalın.
‘’Kadın Tenisinde Dünya Kupası…(Azıcık ta Londra WTF)‘’
Allahtan Digitürk (Lig TV) veriyor da (WTF) “Dünya Turu Finallerini” Londra’dan izliyoruz. Yoksa teniste kadınlarda Dünya Kupası oynanmış…Kimsede tık yok ! Hadi anlatmanızdan vazgeçtik yahu bari sadece skor verin! Basılı ya da görsel medyada ne ses var ne de seda. Varsa yoksa Arda ne demiş, beriki ne yorum yapmış vs.vs. Ortalıkta bir ayaktakımı edebiyatı gidiyor ki sormayın. Sonra da vay efendim bu Vandalizm nereden çıkıyor, sporumuz nereye gidiyor diye konseyler kuruluyor ! Rahmetli İnönü’nün dediği gibi “Hadi canım siz de”!
Futbolun Dünya Kupası dört yılda bir yapılırken teniste bu organizasyon her yıl yapılır. Üstelik erkeklerde ve kadınlarda ayrı ayrıdır. Erkeklerdekinin adı “Davis Kupası”, kadınlarınkinin ise “FED Cup”tır. Kadınlar Kasımın ikinci haftasonu oynarken, erkekler 25-27 Kasım arası Zagrep’te kozlarını paylaşacak. Kadınlar iki gün içerisinde üçer setler üzerinden oynarken karşı seks beşer set üzerinden üç günde oynar.
İşte geçtiğimiz hafta sonu bu 2016 FED Cup’ın finali Fransa’nın Strasbourg kentinde oynandı. Fransa 2005’ten beri ilk kez finale kalırken, Çekler ise son altı yıldır beşinci kez burada arz-ı endam ediyorlardı. Üstelik son iki yılın da şampiyonuydular.
Çek Cumhuriyetinin kadınları yine şampiyon oldular. Fransa’yı 3-2 yendiler. Fransa ilk üç tekler maçından sonra 2-1 öne geçerek büyük avantaj yakalamıştı ama Cornet herzaman ki gibi oynamaktan çok çığlık atmayı yeğleyince durum 2-2’ye bağlanmıştı.
Mladenovic (FRA-42)* – Pliskova (ÇEK-6) 36, 64, 14/16
Garcia (FRA-23) – Kvitova (ÇEK-11) 76, 63
Garcia (FRA-23) – Pliskova (ÇEK-6) 63, 36, 63
Cornet (FRA-46) – Strykova (ÇEK-11) 26, 67
*WTA tek kadınlar sıralamaları.
Yani iş çiftler maçında bitecekti. Hradecka yerine Pliskova ile Strycova’yı sahaya çıkaran Çekler, Garcia-Mladenovic’ten oluşan Fransa’yı 75, 75 geçerek şampiyonluğa ulaştılar.
Şimdi sıra geldi erkeklerin Dünya Kupasına. Ev sahibi Hırvatlar Zagrep’te Arjantin’i konuk edecek. Yani uzun lafın kısası Cilic ile sempatik dev Del Potro kozlarını paylaşacak. Londra bitsin ona da bağlanırız.
Bu arada bugün biraz önce sonuçlanan maçta Japon Nishikori İsviçreli Wawrinka’yı tam 67 dakikada yendi (62, 63). Böyle bir maçta yazacak pek bir şey kalmıyor insana.
Hoşkalın.
‘’World Tour Finalleri'nde ilk gün…‘’
“İlk setten sonra biraz enerji kaybına uğradım ve sonraki setleri yitirdim. Ama benim için inanılmaz bir tecrübe oldu. Bir sonraki maçıma dört gözle bakıyorum…”
“Çok süratli ve yüksek standardı olan bir tenis oldu. Kafamı toparladıktan sonra kortta çok rahat ettim. Onun özgüvenini kırmam gerekiyordu. Bu sebepten dolayı ikinci setten itibaren işi güvenceye alıp, sıkı tuttum.”
Bu yorumların ilki ATP sıralamasında 9. sırada olan Avusturyalı 23 yaşındaki Dominik Thiem’e ait.Zaten bu genç adamın bu yenilgisi heyecan ve tecrübesizlikten başka hiçbir şeyden kaynaklanmadı. En kritik anlarda işi sağlama alıp, bir vuruş daha bekledikten sonra puanı bitireceğine risk alarak sonuca gitmeye kalkıştı…O riskli vuruşu da heyecanla ya fileye taktı, ya da auta attı. Djokovic ise sabırla bekledi ve kendi aldıklarından fazla onun hatalarından faydalandı. Zaten tenisin ana-fikri bu. Sabır-sabır-sabır.
İkinci paragraftaki yorum ise NovakDjokovic’in. Yaşadığı psikolojik sarsıntı onu fazlasıyla etkilemiş ve bu doğrultuda birinci sırayı 10 gün önce Murray’e teslim etmişti. Başka bir kadınla olan bir beraberliğinin ortaya çıkmasından dolayı yaşadığı söylenilen ailevi krizi ve üzerindeki baskıyı atlatmış görüntüsü verdi. Ancak hala eski Novak değil. Onun en büyük silahı olan savunmadan hücum ederek çıkmayı denemedi bile. Topu güvene almayı tercih etti. Ama bu kez sabrının ne denli güçlü olduğunu gösterdi. Genç rakibini bekledi bekledi ve onu hata yapmaya zorladı. Başardı da.
Gruplar lig usulü oynandığı için bu ilk maçlarda hiçbir şey belli olmaz. Hatta diğer maçların gidişatına göre iş son maça bile kalabilir. Onun için Londra’da umudunu yitirmeden her maçta alabileceği en iyi skoru zorlaması gerek. Thiem bu yeteneğine sabrını monte edebilirse bence hem Monfils hem de Raonic’ten daha fazla şansa sahiptir.
Bu maçtan önce oynanan çiftler kategorisinde ise ABD’li 38’lik Bryan Kardeşler Dodig-Melo çiftini çok kolay geçtiler (76, 60).
Bu akşam son maç ise gece 23:00’teKanadalı Raonic ile Fransız Monfils arasında. Hoşkalınız.