Arama

Popüler aramalar

‘’Wimbledon'da Zemin Faciası !‘’

Tam tenis başladı diyorduk ki sakatlıklar nokta koyuyor. Şimdi de önce Murray sonra da Djokovic sakatlıklarla baş edemedikleri için Londra’yı hüzünle terk ettiler.
Murray kalçasındaki sorunun tekrarlamasıyla ABD’li 1.98’lik Querrey karşısında çok çabaladı. Buna rağmen son iki seti 6-1’lik skorlarla vererek ve sahadan sekerek ayrıldı (36, 64, 67, 61, 61). Uzunca bir süredir bu kalça problemiyle uğraşan Dünya 1 numarası bir an geldi ki servisini bile atamadı. Servisinin hızı 100km’nin altına düşünce de bu seviyede yapılabilecek bir şey kalmıyor. Hele ki Querrey gibi sürekliliğini hiç bozmayan ve voleye gelmeyi pek seven biri önünde.

Sam Querrey 29 yaşında. 2009’dan bu yana bir grand-slam turnuvasında yarı-finale kalabilen ilk ABD’li erkek tenisci. Adeta 1 numara düşmanı. Geçtiğimiz yıl yine burada 3. turda Djokovic’i elemişti. Bu yıl ki performansı dudak uçuklatıcı. Bir kez 4 set, üç kez de 5 set oynadı. Yendiği adamlara bakın : Anderson, Tsonga ve Murray ! Şimdi Cuma günü Cilic karşısında yarı-final oynayacak. İstatistiklerde Hırvat’ın fena halde üstünlüğü var: 4-0. Üstelik bunların üçü çim zeminde. 2012 Wimbledon’un da oynadıkları bir çeyrek-final maçı var ki tekrar tekrar izlenmeli. Cilic beşinci sette 17-15 üstünlükle ayrılıyor.

Djokovic ise kolunun her ekleminden muzdarip. Hem bileği, hem dirseği, hem omzu. O Murray kadar bile dayanamadı. İlk seti başa baş mücadele etmesine rağmen verip ikinci sette de 2-0 geriye düşünce bıraktı. Berdych uzun bir zaman sonra bir grand-slam’de tekrar yarı-final oynayacak. Formda ama karşısındaki rakip Federer!

Nole maçtan sonra verdiği beyanatta sahanın durumundan tüm oyuncuların şikayetçi olduğunu belirtti. “Hakeme kortun ortasındaki boşluğu/deliği söyledim. Göstermemi istedi ama sonrasında pek oralı olmadı” dedi. Devamında ise “Kortun gerisinde hiç çim kalmadı…Neredeyse kel orası. Üstelik zemin düz değil, ayarsız. Top yere değdiğinde bir de nereye sıçrayacağını tahmin etmek zorunda kalıyorsunuz. Bu adeta bir kumar” söyleminde bulundu.

Oyuncular çatı kapandığında içeride kalan nemden dolayı yüzeyin kayganlaştığından da rahatsız. Bunun çok sakıncalı olduğunu ve önemli sakatlıklar doğurabileceğini belirtiyorlar. Ki, Mattek-Sands bundan dolayı belki de tenis kariyerini noktalamak zorunda kalacak.

Haşmetmeabları Sayın Roger Federer de (fevkalade bir fiziksel durumda geldiği Wimbledon’da) zeminden pek memnun olmamakla birlikte bir makine düzeni içinde her rakibini yeteneği ve klası ile saf dışı bırakarak sanki 8. Şampiyonluğuna gidiyor. Daha kimseye set bile vermedi.

Ona tehlikeli gelen Raonic karşısında tarifsiz bir taktiksel üstünlüğü vardı. Önce rakibinin servisini çabuk ve mükemmel karşılayarak onun bu en etkili silahını devre dışı bıraktı. Sonra da alçak toplarla 1.96’lık Raonic’in dengesini bozarak ona değil oyun kurmak, oyuna girme olanağı bile tanımadı. Üçüncü sette 3-0 geri düşünce anında oyununu değiştirdi. Atak oynamaya başladı ve volede durumu önce eşitledi sonra da bitirdi.

Sonrasında kendinin de ifade ettiği gibi (bir zamanlar dünya sıralamasında 3.lüğe kadar yükselmiş) antrenörü İvan Ljubicic ve (çalışmaları uzun yıllara dayanan diğer antrenörü) Severin Lüthi ile çok üretken bir birliktelik kurmuş olduklarını belirtiyor. Üstelik Ljubicic Raonic’in eski koçu ! Dünyanın en iyi forehand’lerinden biriydi…Eh Federer’in ki de fena sayılmaz !

Şimdi Ekselansları, Berdych karşısında final vizesi arayacak. Bugüne kadar oynadıklarında 18-6 üstünlüğü var. Ama 2014’te onu burada eleyen Çek raket olmuş. Bu formuyla İsviçreli şampiyon olacaktır kanısındayım. Ona en tehlikeli gelecek (Querrey’i geçerse) Hırvat Cilic olabilir.

Federer’in Cilic’e karşı da 6-1 üstünlüğü var. Ancak tenis dünyasının alçakgönüllü ve olağanüstü yardımsever mensubu olan bu Hırvat raket ondan çok genç ve 1.98’lik boyuna rağmen her topu çıkarabilen özelliklere sahip. Kolay bozulmuyor da. 2014 ABD Açık’a çok formda gelen Federer’i yarı-finalde üç sette yendiğini unutmayalım. 2016 Wimbledon’un da da Federer kazanırken beş sette cinnet geçiriyordu (67,46,63,76,63).
İyi izlenceler dilerim..

Hoşkalınız.

13 Temmuz 2017, Perşembe 12:30
YAZININ DEVAMI

‘’Godot'yu Beklerken* !‘’

Tam özlediğimiz tenis ve sürprizler başlamışken bu kez yağmur zevkimizin dibine darı ekti ! Maçların çoğu oynanamadı.

Nadal bence maçın başlarında rakibini küçümseyip işi pek sıkı tutmamasının kurbanı oldu.Lüksemburg’lu rakibi bir çok kez maçı bitirecek puana geldi. Ancak beşincide işi bitirebildi. Yani tüm maç boyu Nadal’a üstünlük kurdu diyebiliriz. Muller, şimdi Bautista-Agut’u 6-2’lik üç setle kolay geçen Cilic’in karşısına çıkacak.

Bu Cilic’i kimse yabana atmasın. Sessiz ve derinden gelip kazandığı Amerika Açık gibi burada da sağlam adımlarla ilerleyip kimsenin gözüne batmadan çeyreğe geldi.Muller’i de geçip büyük bir olasılıkla Querrey’i geçeceğini düşündüğüm Murray’in yarı-finaldeki rakibi olacaktır.

Aynı gün kortta gece-gündüz gibi birbirlerinin tezadı olan iki tenisci vardı. Sahada her şeyini ortaya koyan Kerber ile neşeden yeise anında geçebilen, taktik vermek için korta inmiş koçuna hakaret edebilen ve daha yetenekli olduğu aşikar İspanyol Muguruza. Artık kedi-köpek kavgasını andıran ilişkileri herhalde tavsamış ki koçu Sam Sumyk yerine Londra’ya İspanyol Şampiyon ConchitaMartinez’igetirmiş. Bu yeni kan iyi gelmiş olacak ki bu karşılaşmadan galip ayrıldığı gibi ardından çeyrekte karşısına gelen Kuznetsova’yıda epey kolay geçti.

Venus Williams ise rakiplerine nazaran daha kolay bir kura çekmiş ve bu şansını iyi kullanarak çeyrek-finale kalmıştı. Burada karşısından RolandGarros şampiyonu Ostapenko’yu buldu. Anlaşılan onu iyi etüt etmiş. Zira fevkalade kuvvetli kızı yaşındaki rakibini adeta hiç oynatmadı ve set vermeden 62, 75 yendi. Şimdiki rakibi ise Johanna Konta.

Konta bıkıp usanmadan ışığı görmesine rağmen bir türlü tünelden çıkamayan Halep’i üç zor sette yendi.

İngilizler,Virginia Wade’in 1977’deki şampiyonluğundan bu yana yani tam 40 yıldır bir (dişi) vatandaşlarını kürsüde özlediler. Bu nedenle de tam kadro ve maç topunda bile hiç bir sportif etik dinlemeden Konta’nın arkasındalar. Bakalım muratlarına erecekler mi yoksa Godot’yu* beklemeye devam mı edecekler?

Kadınlarda son yarı-finalist ise gecenin ilerlemiş saatlerinde belli oldu : SlovakRybarikova. Sakatlık nedeniyle 31’den 400’lere kadar düşüp tekrargeri gelmeyi başaran nadir raketlerden. Kariyerinde ilk kez bir grand-slam’de yarı-final oynayacak. Rakibi Muguruza.

Wimbledon ile ilgili ilk yazılarımda kadınlarla ilgili bir tahminde bulunabileni hemen alıp akıl hastahanesine kapatıyorlar (!) demiştim. Brad Gilbert ise “size Wimbledon’u kazanabilecek 40 isim sayabilirim” demişti! Ne dersiniz yanlış mı?

Anlaşılan bu yıl Wimbledon’da şikayet etmeden kimse dönmeyecek. Sahaların zemininden, hava şartlarına, maçların programlanmasından saha seçimlerine, erkek kadın ayırımı yapılarak erkeklerin kayırıldığına değin herkes suratını asmış durumda.

Yarın (Çarşamba) erkeklerin çeyrek-finalleri saat 15:00 itibarıyla oynanacak.Murray-Querrey, Raonic-Federer birinci kortta. Diğer yanda ise önce Muller-Cilic ve sonra Berdych-Djokovic.Hoşkalınız.

*(Bknz: “Godot’yu Beklerken- SamuelBeckett”).

12 Temmuz 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’2 Ton Çilek!‘’

Bundan önceki yazılarımda Wimbledon’un kendisine mahsus garipliklerinden (pardon geleneklerinden) bahsetmiştim. Tenis Dünyası’ından sütun komşum Mert Ertunga da kort zeminlerinden doğan sakatlıklardan ve farklılıklardan söz açmış. Eh oyunun süratini bir yavaşlatalım bir süratlendirelim diye her yıl onca deneme, onca karışım yapılmaya kalkışılırsa o zeminin farklılıklar arzedeceği de normaldir. Buradaki çimler sürekli bir işlem görüyor. Özel bir yonca ile karıştırılarak zemini yavaşlattıktan sonra topraktan gelen oyuncular ayakta durmakta daha başarılı oluyorlar.

Herkesin ağzı torba olup büzemediğinizden 300 küsur oyuncuyu ve onların ekiplerini de toptan memnun edebilme lüksünüz yok. Yenilenlerin, elenenlerin, rüyalarını gerçekleştiremeyenlerin ve onara bağlı çalışan ekiplerin çeşitli şikayetler, memnuniyetsizlikler hatta suçlamalar yapması gayet doğal. Ama bu yıl zeminle ilgili şikayetlerin haklılığı şüphesiz. Ciddi sakatlıklar doğdu. Hatta bir sporcuyu hastaneye dar yetiştirdiler. Belki de spor yaşantısını bitirecek bir diz sakatlığı yaşıyor.

İşte bu yeşil çimler ve beyaz giysiler gibi Wimbledon’un geleneklerinden biri de çilektir. Bu meyveyi ister sade ister krema ile yiyebilirsiniz. Bu yıl burada günde ortalama iki tondan iki haftada 28 tona yakın çilek tüketileceği düşünülüyor. Çileğin tanesinin yaklaşık 1TL’ye satıldığını düşününce hiç fena bir ticaret olmadığı anlaşılıyor! Komşu yöreden tan ağarırken toplanan çilekler doğru Wimbledon’a yollanıyor. Dolayısıyla İngiltere’deki en taze ürünü yiyebilme olanağına sahipsiniz.

2017 Wimbledon’unun ilk haftası beklenmedik kadar sönük geçiyor. Spor yerine etrafta olan bitenler (Ostapenko’nun rakibinin babasını centilmenliğe davet etmesi, Clisters’in Azarenka’yı kaçak taktik almakla suçlaması gibi) daha ilgi çekiyor. Doğal olarak bunun yansımasını yazılarımızda da görebilirsiniz. Roland Garros’un o inanılmaz enerjisini burada bulabilmek çok zor. Pazar günü tatil olduğundan anlaşılan tüm umutlarımızı ikinci haftaya taşıyacağız.

Tenis Dünyasının saygın antrenörlerinde Brad Gilbert’ten Wimbledon ile ilgili bir tahmin yapması istenince adam şöyle bir yanıt vermiş: “Erkeklerde Roland Garros için ne tahmin yaptıysam Wimbledon İçin de aynısıdır. Yani bu dört ağır-abiyi geçerek şampiyon olabilecek kimse göremiyorum. Araya bazı şüpheli(!) şahıslar girebilir ama onların birinden başka kimse kupayı kaldıramaz.
Kadınlar için se Fransa’da 30 isim sayabilirdim. Bu 30 ismin içinde de Ostapenko olmazdı. Şimdi Wimbledon için şampiyon olabilecek Ostapenko dahil 40 isim sayabilirim!” Bu saptamanın doğruluğunu sorgulayacak kimse olduğunu sanmıyorum.

Bundan sonra izlemenizi önereceğim maçlar: Bilhassa kadınlar zevkli maçlara aday: Azarenka-Halep (16:45), Ostapenko-Svitolina (15:30), Kerber-Muguruza (15:30), Radwanska-Kuznetsova (15:30) ve kesinlikle Vandeweghe-Wozniacki (16:45). Erkeklerde ise belki Raonic-Zverev (18:00) ve belki Bautista Agut- Cilic (16:45). Diğerleri bir reklam filmindeki gibi “kolay çamaşır” olacaktır. Ne Paire Murray’e, ne de Muller Nadal’a, ne de Dimitrov Federer’e rakip olabilecek düzeyde değiller.

Hoşkalınız.

09 Temmuz 2017, Pazar 10:15
YAZININ DEVAMI

‘’Rufus (“The Hawk!”)‘’

Başlığımdaki ismin sahibi Wimbledon’un oynandığı “All England Tenis Kulübü” tesislerinin simgesidir. “Rufus” Ekvator yörelerinde yaşan ve yaşantısını güvercin türleriyle avlanarak/beslenerek sürdüren “parabuteo unicinctus” yırtıcılar familyasından bir şahindir.

İş tanımı “Kuş Ürkütücü” olarak betimlenmiş Rufus’un başlıca görevi güvercinleri Wimbledon kortlarından uzak tutmak. Saldırgan değil ama kaşınan olursa da dersini vermekten çekinmiyor. Günde 12 civciv tüketiyor. 10 yıldır burada görev yapmaktadır. 10. yılı için ne tür bir kutlama yapacağını şimdilik bilmiyor!

2012 yılında çalınmış ama sonra geri bırakılmış. Kimin çaldığı hala bulunamadı. Ancak dün tesislerden kaçarak civardaki bir golf kulübünde avlanmayı tercih etti. Dört gündür oynanan maçların seviyesizliğinden bıkmış olmalı!

Gerçekten izlediklerim arasında aklımda kalan yegane maçlar Ostapenko-Abanda(46,76,63) ve Konta-Vekic(76,46,10-8) oldu. Ostapenko kadın tenisine çok olumlu etki yapacak. Roland Garros gibi çok yavaş bir zeminde şampiyon olabilecek gücü gösterebiliyorsa, Wimbledon gibi süratli bir kort onun daha da avantajına. Üstelik çok genç, fevkalade cesur ve atik.

ABD’li Vandeweghe (25) tenis için pek genç sayılmazl ancak oynadığı tenis çok zevkli. Yeter ki sürekliliği olsun. Yıllardır yanında olan antrenörüyle ayrılarak Avustralya’lı eski Wimbledon Şampiyonunu Pat Cash’le çalışmaya başladı. Bir insan olarak hiç sevmediğim bu şahıs umarım antrenör olarak başarılı olur. Yoksa feda olmuş bir yetenek daha izlemiş olacağız. Bu iki kızı merakla bekliyorum.

Erkeklerde ise bence Wimbledon yeni başlıyor. Burada şimdiye kadar en hoşuma giden Polonyalı Janowicz ve Letonyalı Gulbis’in geri dönüşleridir. Çok yönlü iki raket kafalarını topladıkları ve konsantrasyonlarını yitirmedikleri sürece zevkle ve ilgiyle izleniyor. Ben onları efsane McEnroe’ya benzetiyorum. İnşallah dönüşleri sürekli olur.

Tenisin “ağır-abi”leri biliyorsunuz Federer, Nadal, Djokovic ve Murray. Bunlar İngilizce “Big Four”(Büyük Dörtler) olarak anılıyorlar. Federer’e birkaç gün önce soruldu : “Sizlerin bu üstünlüğünüz nereden kaynaklanıyor” diye? Aldıkları yanıt şuydu: Kafa yapısı, yetenek, süreklilik ve iş tutkusu/sevgisi. Bundan sonrasını irdelemek sizlere ait! Bence onlar için bu turnuva yeni başlıyor.

Bugün için aşağıdakilere denk gelirseniz izlemenizi önereceklerim aşağıdadır:

Erkeklerde Murray-Fognini, Paire-Janowicz, Tsonga-Querrey, Johnson-Cilic. Kadınlarda ise Osaka-Williams, Ostapenko-Giorgi ve (en büyük beklenti) doğum sonrası dönüş yapan Azarenka ile rakibi İngiliz Watson. İyi izlenceler…

07 Temmuz 2017, Cuma 10:10
YAZININ DEVAMI

‘’Wimbledon I.‘’

Profesyonel tenisin en prestijli turnuvası olan Wimbledon başlıyor. Wimbledon 1877’de ilk kez “The Lawn Tennis Championship” (Çim Kort Şampiyonası) olarak yapılmış. O yıl iki İngiliz’den Spencer Gore vatandaşı Marshall Williams’ı 63,64,62 yenerek ilk şampiyon olmuş. Bu yıl 131.si yapılıyor.
Burada İngilizlerin kendilerine mahsus, bitmiş bir imparatorluğun köhne ve haşin mağrurluğundan kaynaklanan özellikleri vardır. Hakemlere giydirilen teşrifatçıları (ya da biraz daha radikal bir deyimle palyaçoları) andıran giysiler ve kraliyet locası önünde reverans (diz çökme) yapma zorunluluğu gibi. Kimse de yıllardır sormaz “yahu ben bir insanoğlunun önünde neden diz çökeyim” diye!

Öncelikle eleme turlarını kazanıp ana-tabloya çıkmadan Wimbledon’da oynayamazsınız! Zira eleme-turları bir başka mekanda (Roehampton - İngiltere Merkez Bankasının spor tesisleridir) oynanır. Yani Roehampton’da üç tur geçmeden Wimbledon’a ayak basamazsınız. Burada sunulan tesis ve olanaklar Wimbledon ile kıyaslanamayacak kadar sönüktür. Kortlar bitişik hatta birbirinin içindedir. Sadece 1-2 kortta tribün vardır. Diğerleri tellerin ardından izlenebilir. Zaten oyuncu yakınlarından başkaları bulunmaz. Basın bile ancak ajans gönderir. TV yayını bile bu yıl ilk kez yapılıyor.

Ama olay Wimbledon’a gelince tesis ve etkinlikler açısından iş değişir. Şampanya ve çileği, yeni çatıları ile burası adeta tenisin “Kâbe”sidir.
Çimde olması oyuncuların sağlığı açısından fevkalade. Ne de olsa beton yerine üzerine basılan zemin, toprak. Eklemlere hiçbir zararı yok. Üstelik günümüzde bu toprak ve çim gelişen teknoloji ile öyle bir alaşım gösteriyor ki arzuya ya da gereksinimlere göre bu zemini ağırlaştırıp/yavaşlatıp süratlendirebiliyorlar. 2017 bir sert-zemin turnuvası hızında maçlara sahne olacak.
Bu yıl ödül 12.180.000 Sterline arttırıldı. Bu 20milyon dolar demek. Şampiyonlar 2.2milyonar sterlin alacak. Finalistler bunun yarısıyla yetinecek! İlk turda yenilenler ise ceplerinde 35’er biner sterlinle veda edecekler! İşte bu nedenle yıllardır bizim civanlara “kıytırık turnuvalarda başarı masalı atıp 1.500’er dolar alacağınıza, büyük çapta turnuvalara girmeye çalışın…Önceleri doğal olarak ilk turlarda yenileceksiniz. Yenile yenile yenmesini öğreneceksiniz. Üstelik cebinize misliyle para koyacaksınız” diyoruz ama dinletemiyoruz. Dinlemeyenlerin başında da yöneticileri var. Çünkü “küçük ama bizim kalsın” zihniyeti ağır basıyor. Oyuncularının iyi çalıştırılmadığı gerçeğinin ortaya çıkmasını isterler mi?
Günümüz profesyonel tenisinde Wimbledon’u en fazla kazanan tenisci erkeklerde Federer ile Sampras. Yedişer kez kaldırmışlar kupayı. Çift-erkeklerde efsane Avustralyalılar Woodbridge-Woodforde 6’şar kezle rakipleri Bryan kardeşlere fark atıyorlar (6-3).

Kadınlarda ise Wimbledon’da en fazla şampiyonluk 9 kez ile Martina Navratilova’nın. Onu yedişer zafer ile Steffi Graf ve Serena Williams izliyor.
Erkeklerde bu yıl Djokovic, Nadal ya da Wawrinka üçlüsünden biri şampiyon olursa birincilik sırasını Murray’in elinden alabilecek. Kadınlarda ise Pliskova, Halep, Svitolina veya Wozniacki kupayı kaldırırsa Kerber birinciliğe veda edecektir.

Bundan birkaç yıl öncesine kadar hızlı servis atan raketlerin büyük bir üstünlüğü vardı. Hala böyleleri olmakla birlikte onlara tepki olarak servisleri fevkalade karşılayan oyuncular doğdu. Raonic, İsner, Karlovic gibi balyoza benzer servis atanlar Djokovic, Federer, Wawrinka, vs. gibi üstün “return”(karşılama) yapanlar önünde hiçbir varlık gösteremiyorlar. Bu yıl bu olgu ile bilhassa karşılaşacağız. Zira balyoz gibi servis yerini iyi plase edilmiş servislere bıraktı. Üstelik bu gerçek ikinci servisler için de geçerli. İlaveten servisleri iyi karşılayanlar artıyor.
Benim tek endişem fileye gelenlerde beklenilen gelişimin gerçekleşmemesi. Bunda da “gelecek-nesil (next-gen)” mensuplarının (başta Zverev ve Kachanov olmak üzere) geri oyununu benimsemeleri rol oynamaktadır. Bu nedenle de “big-four (ağır-abiler diyorum)” diye anılan dörtlüyü (Federer, Nadal, Djokovic, Murray) birbirlerinden başka yenebilen pek çıkmıyor. Tabî her zaman böyle büyük turnuvalarda bir serseri-mayın çıkabiliyor. Bu da işin tadı-tuzu oluyor!
Kadınlarda ise her hangi bir kehanette bulunmak bir delinin işi! Böyle bir saptamayı ilk turlar bitmeden yapıp tutturmak makulün işi değil.
Kvitova ve Azarenka’nın dönüşü kadın tenisine özlediği sürekliliği ve ciddiyeti biraz olsun kazandıracaktır düşüncesindeyim. Yoksa iş tünelin ucunda ışığı görüp bir türlü tünelden çıkamayan Kerber, Halep, Muguruza gibi raketlerde kalacaktır.

Olası Karşılaşmalar: 2017 Wimbledon.

Tur Murray Djokovic Federer Nadal
1. Bublick Klizan Dolgopolov Millman
2. Sousa Escobedo Lajovic Istomin
3. Fognini Del Potro M. Zverev Khachanov
4. Pouille Monfils Dimitrov Muller
Çeyrek-Fin. Wawrinka Thiem Raonic Cilic
Yarı-Final Nadal Federer Djokovic Murray
Final Federer Murray Murray Federer

Devam edeceğim…İyi bir hafta sonu dileyerek, hoşkalınız.

01 Temmuz 2017, Cumartesi 12:30
YAZININ DEVAMI

‘’Antalya'da elem, Londra'da sevinç!‘’

Fazla yazıya hiç gerek yok. Marsel İlhan bir gün önce 41 derece sıcakta 3 saat oynamış genç Alman rakibi Altmaier karşısında aldığı maçı verdi (36, 63, 76). Son sette 3-0 ileri geçtiği maçı basit hatalarla maalesef tie-break’e getirdi. Orada da geri dönüşü çok zor bir noktada (1-4), bir de itirazlarını sürdürüp tüm konsantrasyonunu da yitirince Antalya’da hiç tenisçimiz kalmadı.

İngiltere’de ise gerek Çağla Büyükakçay ve gerek İpek Soylu Wimbledon elemelerindeki ilk maçlarını kazanarak ana-tabloya bir nebze daha yaklaştılar.

Hoşkalınız.

28 Haziran 2017, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Algı meselesi!‘’

Değil teniste tüm spor branşlarında karşınızdaki rakip sakatsa yapacağınız yegane şey onu koşturmaktır, zorlamaktır. Bunu algılayamayan birinin bugünün profesyonel spor dünyasında yeri yoktur. Hiç boşuna çaba göstermesin. Belki bu sözlerim katı gelecektir ama bugün Martin Klizan karşısına çıkan Marsel İlhan için söyleyebileceklerim ancak bunlardan ibaret.

Martin Klizan servisinden sonraki ikinci vuruşları bile yapamayacak, üç adım ötesine kadar koşamayacak kadar sakat. İlhan, topu sağa sola atsa, bir kısa bir uzun vursa iş bitecek. Bizimki hala winner ve passing-shot peşinde. Kısa-toplardan puan almaya çalışan ve başaran da Klizan! Bu da işin acı yanı!

Yahu bu haldeki bir rakibe “winner” vursan ne olur, vurmasan ne olur. Biraz akıllıca bir çaba gösterse Klizan maçı çoktan bırakacak. İnanılır gibi değil ama maç taa tie-break’e kadar hep Klizan’ın üstünlüğü ile geldi. Adam sadece servis atıyor, bizimki avuta vuruyor ya da hata yapıyor! Hiç te sevinmesin ikinci tura çıktım diye. Dediğim gibi kendi çıkmadı oraya. Rakibi çıkardı.

İlhan’ın antrenörü Erhan Oral yıllardır tenisin içinde olan biri. Zamanında fiziğinin üstünlüğü ile maç kazanan biriydi. Bunu sorgulamalı…İnanması hakikaten çok güç.

İkinci turda Marsel İlhan’ın rakibi 18 yaşındaki Alman raket Altmaier. Gelecek-Nesil diye adlandırılan 21 yaşaltı teniscilerden. Burada yer alması ana-tablodaki bir seri-başı raketin çekilmesi nedeniyle. Yani şanslı-kaybeden (lucky-looser) oldu. Bugün (Salı) ilk turda 41 derece sıcakta üç saate yakın bir mücadele sonucu 36 yaşındaki Viktor Estrella-Burgos’u (3 sette) yendi. Yani teniscimizin bir tur daha atlayabilme şansı da var. Bu sıcakta oynanılan 3 saatlik bir maç (ne denli genç ve hazırlıklı olursa olsun) bir sporcudan fiziken çok şeyler götürebilir. Yoksa ikisinin sıralamasına bakarsak hiç fark yok. Alman 252, bizimki ise 287. Derseniz ki bizimki 77. sırayı gördü ve çok daha tecrübeli…Ben de derim ki size “İNŞALLAH haklı çıkarsınız!”

Ardından sahaya Dünya 7 numarası Avusturyalı Thiem ile elemelerden gelen Hintli Ramanathan çıktı. Bu maç hakkında fazla konumaya gerek yok. Thiem bu maçı kazanmak istemedi. Onun diğer maçlarındaki vücut-diline bakın bir de bugünküne…Arada byük bir ciddiyet ya da önemseme farkı var. Tenisin İngilizce jargonunda buna “tanking” diyorlar. Türkçe tercümesi ise “satmak” ! Bu kelime bu maçın yegane yorumudur. Eleştiri ile değil!

Ama 22 yaşında ve 222. sıradaki Ramanathan’a saygısızlık etmek istemem. İspanyol ekolünün bir ürünü olan bu genç adam çok yetenekli ve fevkalade yumuşak bir eli/kolu var.

Bu turnuva Türkiye için fevkalade bir tanıtım aracıdır. Bunu ülkemize almak aynı şekilde fevkalade bir başarıdır. Ancak takvimi çim kort sezonunun hemen başına çekmek ya da bir çatı/gölgelik uygulamak gerek. Yoksa ülkemizle İngiltere arasındaki muazzam ısı farkından dolayı kimse bu turnuvayı oynamaya gelmeyecektir.

Çağla Büyükakçay(175) ise Wimbledon elemelerinde kendi klasında olmayan 20’lik İngiliz(277) rakibine karşı kötü başladığı maçı fevkalade çevirip son sette 4-4’e kadar getirdi. Sonra yağmur yağınca, maçlar durduruldu. Bu yazıya nokta koyduğumda saat 18:50 idi ve yağış hala sürüyordu… Umarım Çağla da, Ayla da stresli başladıkları maçlarını maçlarını kazanırlar. Hoşkalınız.

27 Haziran 2017, Salı 19:00
YAZININ DEVAMI

‘’Sıcak mı !‘’

41 derece sıcakta tenis oynatırsınız da izlettirecek adam bulamazsınız. İzlettirdiğiniz tenis te bir süre sonra bir şeye benzemez zira oyuncular da insan. Onlar doğrudan etkileniyor bulundukları ısıdan ve oyunları da düşüyor doğal olarak.

Antalya’da beş yıldızlı turistik bir tesis. Bu tesis ülkedeki ilk çim kort turnuvasına ev sahipliği yapıyor. Antalya yöresinde yılın hangi ayının ne ısıda geçtiği bilinmiyor mu ki böyle mükemmel bir tesise çatı yapılamadı. Hadi diyelim ki, zaman dardı. Peki bir branda da mı gerilemedi. Aralara şemsiye de mi bulunamadı! Pes. Sonra izleyici suçlanıyor. Yahu izleyici dediğimiz insan, bir spor karşılaşmasına zevk almak için gider…İşkence çekmeye değil. Deniz kenarında rahatlamak varken kızgın bir güneş altında hangi makul insan oturur? Ya da kilometrelerce yolu bıktırıcı rezil bir trafikte saatlerce yol almaya çalışarak hangi insan bir tenis maçı izlemeye gider?

Ülkemizin yegane ümitlerinden biri oynuyor. Saat 19:00. Tribünlerde saysanız 70 kişi var. Onların da bir kısmı top-toplayıcılar, hakemler, TTF erkânı, vs. Sadece oyuncular değil Fas kökenli ve İspanya’da oturan orta-hakem Lahyani bile mola alıp gömlek değştirmeye gidiyor. Hala öyle bir sıcak var Belek, Antalya’da.

Bizim oyuncular maalesef pek parlak bir sonuç almış değil. Eleme turu oynayan gençlerin üçü de set alamadan elendiler. Ardından ümidimiz Cem İlkel kendisinden beş yaş büyük ve 30 sıra gerideki Mısırlı Safwat ile karşılaştı. Elindeki maçı resmen acemilikten verdi. Tie-break’i 6-2 ileriden vermesi başka nasıl izah edilir. Maç puanında volede eline gelmiş topu tribünlere kadar vurmaya ne denilebilir ki!

Kaldı geriye Marsel İlhan. Onun işi daha zor. Rakibi Martin Klizan ATP sıralamasında 24.lüğü görmüş. Şimdi de 44. sırada bir raket. Marsel maalesef 287. sıraya kadar düşmüş durumda. Ama tenis bu. Umarız bir sürpriz yapar.

Tuna Altuna ise çiftlerde efsane bir partner buldu kendine. David Ferrer. Tenisin ağır-işcisi denilen bu mütevazi İspanyol 3.lüğe kadar ulaştığı teklerde şimdilerde (39). Çiftlerde ise koskoca bir sıfır. Hani işin esprisi olarak yazıyorum. Ferrer teklerde bugüne kadar 30 milyon dolar ödül kazanmış. Çiftlerde kazandığı ise 8.500(sekizbinbeşyüzdolar) ! Ülkemizde ki belki yegane profesyonel çift oyuncusu olan Tuna’ya tavsiyem kendisine isim değil çift-partneri seçsin.

--------------------------
Bu arada Roland Garros’ta son yılların en büyük sürprizini gerçekleştirerek kadınlarda şampiyon olan Letonya’lı Jelena Ostapenko bu başarısının sürekli olacağı izlenimini veriyor. Wimbledon’a alıştırma turnuvalarının en prestijlilerinden biri olan Aegon Eastbourne’da tam bir “UHU” olan Suarez-Navarro’yu yenerken yine o gözüpekliğinden hiç ödün vermedi. Skora göz atarsanız bu kadının ne denli korkusuz olduğunu anlarsınız. İkinci setin başında bir kas problemi yaşadığından halka yedi. Ama nihai sonuç 63, 06, 64. Çim kortlara atılan ilk adım için iyi bir skor. İzledikçe zevk alıyorsunuz bu kızdan. Üstelik bir de gelişecek. Hakikaten taze bir nefes…

Hoşkalınız.

26 Haziran 2017, Pazartesi 20:50
YAZININ DEVAMI