‘’Ummadık Taş, Baş Yarar mı?‘’
“ABD Açık 2017” kadınlar şampiyonu Sloane Stevens adında 24 yaşında bir genç hanım oldu. Önceki yazılarımda belirtmiş olduğum gibi ayağı ile ilgili bir sakatlık nedeniyle ameliyat olmuş. Bundan dokuz ay öncesine kadar tekerlekli sandalye ile dolaşıyormuş. Geri dönüşü Wimbledon ile olmuş. O gündür sürekli bir çıkış içerisinde. Buradaki şampiyonluğu ile ilk 20 içerisine girecek.
Basın toplantısında kendisine sorulmuş : “Bundan sonraki grand-slam’lerde de iddialı olacak mısın” diye. Net bir yanıt gelmiş : Elime verilen çeke baksanıza…Üzerindeki rakam aksini düşünmem engel olur!”
Buradaki performansı alkışlanacak düzeyde. Önce Roberta Vinci. Sonra Cibulkova. Ardından kariyerinin en iyi oyununu oynamakta olan Alman Julia George. Çeyrekte Sevatova. Yarı-finalde Venus Williams ve finalde de Madison Keys.
Stephens 11 yaşındayken başvurduğu bir tenis-akademisinin yöneticisi annesine “bu kız 2. Ligde ancak yer bulur da sponsor bulabilirseniz çok şanslısınız” demiş. O da basın toplantısında bunu yansıtıp anne ve babalara “hiçbir zaman çocuklarınızdan umudunuzu kesmeyin. Hep destekleyin. Bir şey yapmak istediklerinde arkalarında olun” mesajını iletti.
Biraz da magazin ! Sevgilisi ABD Ulusal Futbol Takımının as oyuncularından Josi Altidore. Stephens maçını oynarken o da takımı Toronto FC ile San Jose arasındaki maçta iki gol atmış!
Kupa töreninde çok güzel bir yeniliğe şahit olduk. Sadece oyuncuya değil onun antrenörüne de bir kupa verildi. Doğru ve saygı duyulması gereken bir düşünce. Bravo.
Erkekler finalindeki Nadal ile Güney Afrikalı Kevin Anderson arasındaki yegane benzerlik doğum yılları (1986). Onun haricindeki gerek kort içinde ve gerek sosyal yaşamda her şeyleri farklı. Anderson tüm zamanların ABD Açık finalistleri arasında sıralaması en düşük olan raket.
Bunun bilincinde olan antrenörü Neville Godwin bu maçta başlıca avantajlarını tamamiyle stressiz olmalarına bağlıyor. “Kanıtlamamız gereken ya da peşinde olduğumuz hiçbir şey yok.”
Belirtmiş olduğum gibi İspanyol Boğası final maçına kesin favori olarak çıkıyor. Bundan kimsenin şüphesi olmamakla birlikte unutmayalım ki böyle turnuvalarda “ummadık taş, baş yarabiliyor”. Sadece birkaç yıl önce adı sanı bilnmeyen bir İtalyanın (Roberta Vinci) dolu dizgin şampiyonluğa giden Serena’yı saf dışı bırakmasını, o tarihe kadar boyu haricinde hiçbir ilginçliği olmayan Del Potro’nun 2009’da, yarı-finalde Nadal sonra da finalde Federer’i yenip şampiyon olduğu aklımızın bir köşesinde kalmalı.
Keyifli bir akşam izlentisi dilerim. Hoşkalınız.
‘’Ah bu Nadal!‘’
Çift-Erkekler finaliyle başladı dün akşam/gündüz seansı. Holandalı Rojer ile Romen Tecau rakipleri Lopez Biraderleri 64,63’lük setlerle yenerek şampiyon oldular.
Yine dün Çekyalı dört kadın arasında oynanılan çift-kadınlar yarı-finalinde bir ilginçlik yaşandı. Hradecka/Siniakova, Safarova/Strycova karşısında 6-2, 5-5 ve 30-0 ilerideyken Hradecka’nın vurduğu bir top partneri Siniakova’nın atkuyruğuna değip yön değiştirerek karşı korta düştü. Safarova’nın geri vurduğu top ise avuta çıktı. Bunu oyuncuların hepsi gördü ama hakem görmediği için puanı Hradecka/Siniakova çiftine verdi. Siniakova ‘da kendisine değdiğini itiraf etmedi. Hradecka/Siniakova bir puan sonra da maçı kazandılar. Kıyamet bundan sonra koptu. Sahtekarlıktan, hırsızlığa kadar sosyal medyada mesaj alışverişi gırla…
Tek-erkeklerin ilk yarı-finalini oynayacak Güney Afrikalı Kevin Anderson ile İspanyol Pablo Carreno Busta’nun sıkıcı geçeceğini düşündüğüm maçları pek fena olmadı. Belki ortalama tenis standardının altında kaldı ama en azından Anderson tarafından atak bir oyun izledik. Güney Afrikalı bu maçı atak oynamazsa alamayacağının bilincine varmış inanılmaz bir şekilde tam 36 kez voleye geldi. Bu volelerin 26’sını ise puan yaptı. Kalan 10’un ise 4’ü nü müteakip vuruşlarda lehine çevirdi. Rakip İspanyol ise üç saate yakın maçta ancak 10 kez voleye gelmiş. %’ini puana çevirebilmiş. 46, 75, 63, 64’lük setlerle Anderson oldu finalist
Diyeceksiniz ki “temcit pilavı gibi bu fileye gelmeyi, vole vurmayı niye gündeme getiriyorsun” ? Tenis çok güzel ve albenili bir spordur. Bunu servis çizgisinin ardından ha babam balyoz gibi vuruşlarla sürecek bir hale getirirsek oynayanlar dahil kimse için bir zevki kalmayacak. Zevk kalmayınca izleyici olmayacak. İzleyici olmayınca para/ödül/sponsor olmayacak. Silinip gidecek güzelim spor. Spor dediğimiz olgu insanlar içindir. Kalbi atanlar içindir. Androidler için değil.
Ve beklediğimiz yarı-final geldi çattı. Nadal ile Federer’i elemiş Del Potro arz-ı endam ettiler. İlk set epey çekişmeli geçti ve 6-4’lük bir skorla Arjantinli alınca “eh dedik çok iyi bir maç izleyeceğiz”. Dört bilek ameliyatından sonra hala back-hand’i ile sorun yaşayan Tandil’in Kulesi artık tek elle back-hand vuruyor. Üstelşk bu vuruşunu çoğunlukla topu salt geri-çevirmek için yapıyor. Bu nedenle de onu çoğunlukla kortun sol yarısında görüyoruz. Topları genellikle forehand’ine alıyor. O forehand ki tenis camiasının en etkililerinden !
Nadal baktı ki set gitti, anında taktik değiştirdi. Önce rakibinin back-hand’ine paralel toplar atarak rahatsız etti. Sonra da onun forehand’ine çapraz vurarak kortu iyice açmasını sağladı. Arjantinli olduğu yerden “telefon kulübesindeymiş*” gibi oynarken birden bire kendini bir yandan diğerine koşuştururken buldu! Bunca koşuşturmanın sonunda (önceki Thiem ve Federer maçlarından sarfettiği eforu da düşünürseniz) koskoca adam resmen tükendi. O denli bitti ki ikinci sette halka yedi. Üçüncü ve son sette ise biraz çabalamaya yeltendi ama Nadal bir kez bulmuş olduğu madeni sömürmeye devam etti ve o setleri de 6-3 ve 6-4 alarak ikinci finalist oldu.
İspanyol Boğasının bu şampiyonayı anasını ak sütü gibi hak ettiği şüphesiz. Ah bu Nadal…Birilerine sürekli tükürdüklerini yutturuyor! Bu genç adama bundan sadece 2-3 yıl önce geçirdiği peşpeşe sakatlıklar nedeniyle atılan çamurları anımsadıkça bazılarının göğsünde atan yürekten şüphe ediyorum. Şimdilerde bu kişiler “Murray’in peşindeler“. Aynı zamanda “Nadal acaba Federer’den daha mı büyük” tartışmasını ortaya atıyorlar ! Maalesef insan insandan utanıyor.
Nadal, Anderson karşısında şüphesiz favori. Geri oyununda İspanyolun karşısında Güney Afrikalının hiç olabilirliği yok. Yegane şansı inanılmaz sevisler atıp voleye gelmek olacaktır. Ki bu taktiği de tüm maç boyunca hele Nadal gibi birine karşı sürdürebilmesini mantığım almıyor.
Pazar akşamı tek yönlü bir erkekler finali izleyeceğiz gibime geliyor.
Bugün kü kadınlar finalindeyse Madison Keys daha ağır basıyor. Ancak bugüne kadar kadınları kim çözebilmiş ki bunu biz yapacağız! İşin çekici yanı da o ya esasen ! Ama en azından umarım yarı-finallerden daha estetik ve (birazcık bile olsa) acemilikten daha ırak bir oyun olur. Yoksa ikisinin oyunu da vurmaya dayalı. Vurdukça vuruyorlar…
Hoşkalınız. İyi bir haftasonu dilerim.
*Adıyla müsemma bir koç olan Çağdaş Ulukan’ın benim tenisime atfettiği bir deyiştir.
‘’Ben Bu Turnuvayı Kazanamazdım!‘’
Dün gece oynanılan kadınlar yarı-finalleri için yapabileceğim yegane yorum “bugüne kadar izlediğim en yapay ve sıkıcı maçlar arasında ön sıralarda yer alırlar”dır. Hele Keys-Vandeweghe maçını nasıl sıkıcı olur diye ATP/WTA tenis ünüversitesinde örnek yapmalılar. Bu nedenle bir yazı yazmak ta içimden gelmediği gibi o saatlere kadar uyanık kaldığıma lanet ettim. Maçı canlı izleyen kızım bile mesaj atmış : “Tribünlerde uyuyanlar var” diye!
Bugün erkeklerin ilk yarı-finali var. Bunun da dünkü kadınlar maçları gibi olacağından endişeliyim. Her iki raketin biri burada (PCB) en fazla 3. tur diğeri (KA) ise çeyrek-finalden öteye gidememiş. Busta iyi de bir çift oyuncusu olması nedeniyle 2016’da burada çiftler finalisti olmuş.
Anderson yarı-finale kadar gelirken yendikleri arasında ilk 20’den kimse yok. Diğeri de ondan pek farklı değil ama yendikleri arasında Schwartzman ile Shpovalov var. Buraya kadar da kimseye tek bir set bile vermemiş.
Aralarında 2-0 Anderson üstün. Bu arada ATP sıralamasında Carreno Busto 19. ve Anderson 32. İlki şimdiye kadar en yüksek 15.liği görmüş, diğeri ise 10. olmuş. Benim favorim İspanyol.
Bugün ilk çift-erkekler finali de oynanacak. İspanyol Lopez biraderler Hollandalı Rojer ile Romen Tecau çiftiyle çekişecek. Her iki çift te bu kategorinin üstatlarından. İzlemenizi salık veririm.
Roger Federer, Tandil’in Kulesi lakaplı Del Potro’ya yenildikten sonra durum değerlendirmesi yaptı. İlginç ve değerli bulduğum için Sizlerle paylaşmak istedim. Bazı bölümlerini aktarıyorum.
“…Çok daha iyisini yapabileceğimi biliyorum. Ancak maçta verdiğimiz kararlar, benim servisim, onun returları ve bazı diğer faktörler bir türlü yanımda değildi…O ise gerek olduğunda yapabileceğinin en iyisini yaptı ve belki de ben de ona önemli puanlarda yardımcı oldum!
…Çok zor bir turnuvaydı. Çeyreğe kadar geldiğime memnunum. Hayal kırıklığım yok zira çok iyi bir yıl geçirdim. Bugün maalesef benden daha iyi biriyle karşılaştım.
Juan Martin benden fazla hak etti. Yarı-finalde olmamam gerektiğini açıkcası hissetmiştim…Dürüstçe söyleyeyim, onun Rafa’yı yenebilme şansı benden fazla. Şu andaki formum bu turnuvayı kazanabilmem için yeterli değil.
Hazırlık ve turnuva esnasındaki bazı etkenler performansımdaki bu düşüklüğü yarattı. Bazı maçlarda kendinizden daha iyi birisi önünde olduğunuzu ve kaybedebileceğinizi hissedersiniz. Bu yıl New York’ta her maçıma çıkarken maalesef aynı hissi duydum. Wimbledon ve Avustralya’da böyle hissetmiyordum. Dolayısıyla ne kafa yapım,ne fiziki durumum, ne de oyunum bu etkenleri aşabilecek mükemmellikte değildi. Ben voleleri file dibine vuran, smaçları arka-duvara saplayan biri değilim. Feciydi onlar. İyi olamadığım için de turnuva dışında kalmayı hak ettim. Doğru gerçekleşti!
…Juan Martin bu gece benden fazlasıyla iyiydi. Çok etkili vuruşlar yaptı, iyi servis attı. Bu nedenle de kazanmayı hak etti.”
Bu adama neden “GOAT”(Greatest of All Times – Tüm zamanların en iyisi) dediklerini anlıyor musunuz ? Hem bir insan hem de bir sporcu olarak.
Hoşkalın.
Hamiş.: Bu arada Petra Kvitova ile Juan Martin Del Potro “6. ABD Açık Sportmenlik Ödülü”nün sahibi oldular. Bu ödül davranışları ve tutumlarıyla çocuklarla ve ebeveynleri sportmenliğe, dürüstlüğe ve karşılıklı saygıya en fazla özendiren sporculara veriliyor. Geçmişte bu ödülü alanlar arasında Federer, Venus Williams, Li Na, Ferrer gibi oyuncular var.
‘’Son çeyrek!‘’
New York’taki hava durumu nedeniyle kapalı bir çatı altında ve bizim için makul sayılabilecek bir saatte (19:00) dünya 1 numarası Çekya’lıPliskova ile ABD’li Vandeweghe korta çıktılar.
Dün yazdığım gibi Amerikalının sinirlerine hakim olması bu maçın skoruna büyük etki edecekti. Aynen öyle de oldu. Vandeweghe atak ve onun için oldukça sakin bir maç oynadı. Bu yapısıyla umduğundan da kolay bir galibiyet aldı (76, 63). Hem anne hem de baba tarafından kuşaklar dolusu sporcu bir aileden gelen bu kız kadın tenisi için umarım etkili bir soluk olur.
Pliskova ise görünür bir şekilde tutuktu. Vandeweghe yenilgisi ona daha da fazlasına mal oldu. 1. Sırayı Muguruza’ya kaptırmış oldu. Yani anlayacağınız biraz da mizah katarsak İspanyol Tenisci “el kaşığı ile aş yemiş oldu”!
İkinci maç Nadal ile burada en büyük sürprizi gerçekleştiren 19’luk Rus Rublev arasındaydı. Rublev bilhassa Avrupa anakarasındaki turnuvalarda zaman zaman Nadal’ın antrenman partnerliğini yapan birisi. Dolayısıyla birbirlerini iyi tanıyorlar.
Ancak Nadal’ın öyle bir acelesi vardı ki maç beklenilenden de kısa sürdü. 1.5 saatte 61,62,62’lik setlerle…Sanki sahada bir panter vardı. Yaptığı her vuruş yerini buldu. Herhalde hiçbir grand-slam maçı (hele çeyrek-finalde) bu denli kısa vuruşlarla geçmemiştir. Rus raket biraz da acemilikten (ilk kez bir grand-slam’de çeyrek-final oynuyor) sabır göstermeyip illa puan alıcı vuruşlar kovalamasa belki maç daha uzun sürerdi. Ama sonuç yine de değişmezdi. Rus raketin çok güçlü bir forehand’i var. Ama onu kullanmasını hiç bilmiyor. Doğrudur çok ama çok genç ve Nadal ile aralarında çok büyük bir kalite farkı var. Bu genç adamı aynı Shapovalov gibi epey izleyeceğiz gibime geliyor. Yeter ki bu oyunu sabırla oynamasını sindirsinler.
Kadınlarda gecenin son maçı da kısa sürdü sayılır (1’49” – 63,63). ABD’linin rakibine karşı fazlasıyla silahı vardı. Yegane endişe onun böyle bir maçın stresine dayanabilecek bir yapısının olup olmadığı idi. Pek umurunda bile olmadı. Vurdukça vurdu. Vurduklarının çoğu da tuttu.
Böylece 1981 yılından beri ilk kez bir grand-slam‘de 4 ABD’li birden yer alıyor. Tabî bu sonuç bir yerde ABD’nin yıllardır bıkıp usanmadan yaptığı yatırımların sonucu mu diye sormak gerek. Bence acele etmemek gerek. Harici şartların ve fikstür azizliklerinin bu şampiyonaya çok büyük etki ettiği belli. Dolayısıyla böyle bir saptama yapabilmek için en azından gelecek yılın ilk iki grand-slam’inin sonuçlarını görmek gerek. Ancak Keys ve Vandeweghe antrenörleri Davenport ve Cash ile fevklade bir sinerji yarattılar. Alkışlamaya değer.
Bir yanda 22 yaşındaki Keys ile 26’lık Vandeweghe kapışırken, öbür yarı-finalde 24 yaşındaki Stephens, anneanneleri(!) yaşayan efsane Venus Williams (37) ile kozlarını paylaşacak. Aralarında şimdiye kadar oynadıkları maçlarda Keys 2-0, Stephens ise 1-0 önde. Ancak Vandeweghe, yepyeni antrenörü Cash ile fevkalade bir aşama kaydetti. Venus Williams ise belki de kariyerinin en iyi tenisini oynuyor. Ama Stephens böyle bir üstünlüğe pabuç bırakacak yapıda hiç değil. İlginç bir karşılaşma olacağı aşikâr. Gönlüm Williams’ın burada şampiyon olmasını arzuluyor, ama mantığım Stephens’in buna müsaade etmeyeceğini söylüyor.
Keys-Vandeweghe maçı müthiş bir güç gösterisine sahne olacaktır. Hatta bu maçı sonsuz bir kaos olarak ta izleyebiliriz! Hatalarına sinirlenip uyarı/ceza alanda olabilir. Hiç şaşırmayın. İkisinin de yapısı buna müsait. Vandeweghe zaten raket düşmanı. Farklı aldığı maçlardan bile iki raketi emekli etmeden çıkmıyor! Sinirlerine, hislerine en hakim olan, planlı ve programlı olan, sabırla topu yönlendirebilen üstün gelecektir.
Ve sabahın 04:00’ün de sahneye RogerFederer ile Juan Martin DelPotro çıktı. Federer baştan istediği üstünlüğü kuramayınca bu maçın uzun süreceği belli oldu. Gerçi maçın uzun sürmesi daha yorgun olan Arjantinlini işine gelmiyordu ama haşmetmeabları da bir sonraki maçın (Nadal) düşüncesinde endişeli olabilirdi. Üstelik üzerinden bir türlü atamadığı bir kavrukluk ta vardı. Del Potro sanki rakibinden daha istekliydi. Ama Federer’in bu tür hallerine alışık olarak bekle ve gör diyorduk kendimize.
Başabaş giden sette 5-5 iken Del Potro rakibinin servisini kırınca zaten ilk puandan itibaren Arjantinlinin servisine bir çare bulamayan Federer seti yitirdi (5-7).
İkinci sette Federer biraz daha kendine geldi. Atak oynamaya, rakibini üzerine gelmeye başlayınca Arjantinlinin back-hand’i bilhassa kritik toplarda alarm vermeye başladı. 2-1’de de servisi kırılınca set göz açıp kapayıncaya kadar 6-3 bitti. Setler eşitlendi.
Üçüncü setin başlarında DelPotro3-0 öne geçti. 4-1 oldu. İsviçreli döndü geldi onu 4-4’te yakaladı. Tie-break’te önce Arjantinli en kritik yerde bir çift-hata ile seti İsviçreliye altın tepside sundu. Kabul etmedi İsviçreli! Sonra bir voleyi dışarı atıp ben alamıyorum sen buyur dedi Arjantinliye. Latin ırkı ne olsa…DelPotro reddetmedi ve tie-break 9-7 onun lehine sonuçlandı. Federer gibi biri 4 kez set-puanı atıp alamadı.Setler 2-1 DelPotro.
Dördüncü setteyüzü epey asık bir İsviçreli ve sanki çarşıda dolaşıyormuş ifadeli bir DelPotro. Yani Arjantinlide değişen hiçbir mimik yok. 2-2 iken DelPotro servis kırdı (4-2). 5-3 oldu. Sonra ki oyunda DelPotro bir forehand vurdu ki Federer sipere girmekte zorlandı! Ancak oyunu alarak durumu 4-5 yaptı.
Ama servis ve gün DelPotro’nundu. 6-4 ile maça üç saatte nokta koydu. New York’ta rakibini bir kez daha yendi. Anlaşılan ABD bir Nadal-Federer karşılaşmasını daha uzun bir süre bekleyecek. Artık yazıya galibiyeti her yönüyle (insanlığı ve sporculuğu) haketmiş bir insanın, Del Potro’nun, lisanıyla son verelim : BuenasNoches ya da Buenos Dias !
‘’Zevkli bir gece‘’
Dün gece bir beklenti içerisinde olmadan ekran karşısına oturduğumda “oh ne güzel bu kez güzel bir uyku uyuyacağım…Hatta ne güzel, hem basket hem futbol da var…Zaplar dururum“ demiştim. Umulmayan taş baş yararmış cinsinden” Venus Williams – PetraKvitova maçını ekrana kilitlenmişçesine izledim.
Kadınlarda 2saat34dakika süreyle burada hiç alışık olmadığımız denli klas ve çekişmeli bir maç izledik. Zaten aralarındaki tüm maçlar üç sete uzamış. Ve Venus bu kez de üç sette kazandı (63, 36, 76). Bu galibiyet onu ilk beş arasına taşıyacak. Aynı zamanda çeyrek asır sonra Navratilova’dan bu yana ABD Açık’taki en yaşlı yarı-finalist oldu. Bu sükûnet ve sabır örneği kadın anımsarsanız bu yıl Avustralya ve Wimbledon’da da yarı-finalist olmuştu. 37 yaşında unutmayın! Umarım vatandaşı ve kendisinden 13 yaş daha genç SloaneStephens’i geçip finale adını yazdurabilir.
Zevk veren uzun ve derin toplarla dolu bir maç oldu. Her iki raket te gerek oldukça voleye geldiler, gerektikçe de kısa-toplar attılar. Ama attıkları bu topların hepsi profesyonelce ve bilinnçliydi. Diğer acemilerin kısa-topları gibi tribünlerden inip yetişebileceğiniz cinsten değildi…Ya da voleleri izleyici sıralarına vurmadılar!
Bu kadınlar Federer ile Nadal gibi birbirleriyle oynarken tenislerini bir üst seviyeye taşıyorlar. Düşünün iki raketten biri “Sjogren Sendromu” denilen ve kişinin bağışıklık sistemini paçavraya çeviren bir hastalıkla altı yıl boğuştu. Diğeri ise henüz dokuz ay önce kendi evinde bir sapığın saldırısına uğramıştı. Kendini savunurken de çıplak eliyle bıçağı tutunca sol elinin kasları tüm hislerini yitirecek kadar kesilmişti. O hislerin bir kısmı hala geri gelmiş değil. “Bir atletin kafa-yapısıyla hiçbir sınırı kabul etmezken, birdenbire üzerinize çöken bir talihsizlikle, sağlığınızla ilgili kısıtlamaları sindirebilmek çok ama çok zordu. Anlaşılan ikimiz de aşmışız bunları…Her ikimiz de birbirimizi daha iyi olmaya zorluyoruz. Ne mutlu bize” diyordu Venus Williams maç sonunda. Bu denli içten ve olgun bir içdünyasıdostlar başına…
Yukarıda değindiğim gibi Venus’ün yarı-finaldeki rakibi kendisinin 13 yaş küçüğü vatandaşı SloaneStephens oldu. Sevastova karşısında giden maçı geri çevirdiStephens (63, 36, 76). Ayağındaki bir sakatlık nedeniyle geçirdiği 3.5 saatlik bir ameliyat onu kortların dışında bırakmıştı. Uzun bir süre sonra ilk kez bu yıl Wimbledon’da arz-ı endam etti. Sıralamada 900’lere kadar düştüğü yerden 15 maçta 13 galibiyet alarak ilk 100 içerisine döndü. Burası onun ikinci grand-slam yarı-finaline sahne olacak. Anımsarsanız 2013 Avustralya’sında çeyrekte Venus’u yenmişti.Venus’ün kazanacağını düşünüyorum.
Erkeklerde ise İspanyol CarrenoBusta yakın dostu Arjantinli minik-dev Schwartzman önünde kolay denilebilecek bir galibiyet aldı (64, 64, 62). Busta buralara biraz da fikstürün azizliği ile ulaşmış sayılabilir. Zira buraya gelene kadar oynadığı dört rakibi de elemelerden gelmeydi (King, Norrie, Mahut, Shapovalov). Emin olun tenisin bunca içinde olan ben bile ilk iki ismi tanımıyorum! Mahut ise ömrü boyu teklerde başarı elde etmiş biri değil. Schwartzman ise bir önceki maçta nükseden baldır sakatlığını vePouille karşısındaki uzun saatlerin yorgunluğunu atamamış gözüktü.
1.88 boyundaki CarrenoBusta 1.71’lik Schwartzman’dan sonra finale çıkmak için 2.03’lük Güney Afrikalı KevinAnderson ile karşılaşacak. Kariyerinde 10.luğa kadar yükselmiş Anderson bu sabahın erken saatlerinde ABD’li Querrey’i 76, 67, 63, 76’lık setlerle yenmiş.
Bugün bizim saatimizle maçlar 19:00’da başlıyor.
Kadınlarda Dünya 1 numarası Çek karolinaPliskova, ABD’li Vandeweghekarşısında. ABD’li saçmalamazsa fevkalade bir maç izleriz. Pliskova bence sonuca çok daha hakim. Ama Vandeweghe bu. Derler ya “delidir…ne yapsa yeridir”.
Onları Nadal ile 19 yaşındaki Rus Rublev kapışması izleyecek. Nadal kesin favori.
ABD için akşam seansı (bizler için yeni bir gün doğumunda!) önce ABD’kiKeys ile sürpriz Estonyalı Kanepi karşılaşacak. Bu da Nadal-Rublev maçını andıracaktır…Çizgi gerisinden hangisi daha yetenekliyse o kazanacaktır. Keys favorim.
Ardından sahneye 36 yaşında 1.85 boyunda HaşmetmeablarıFederer ile 28 yaşında ve 1.98’lik Arjantinli Sempatik Dev Del Potro çıkıyor. Aralarındaki karşılaşmalarda 16-5 gibi açık bir fark var. Ama işin en ilginç yanı 2009 ABD Açık finalinde DelPotro rakibi karşısında beş set (36,76,46,76,62) süren bir galibiyet alarak şampiyon olmuştu. Del Potro’nun bir maç önce Thiem karşısında 5 sette ve üçbuçuk saati aşkın bir sürede galip gelirken saffettiğieforu geri kazanıp kazanmadığı bu maçın sonucuna fevkalade etki edecektir. Her durumda Federer favorimdir.
Zevkli bir gece/sabah geçirmenizi dilerim. Hoşkalınız.
‘’Tenisin Gazileri!‘’
Bakınız yarı-finale çıkmak için mücadele edecek bazı raketler ne durumda !
PetraKvitova: Astımı nedeniyle New York’taki hava-basıncı ve nemden aşırı rahatsız. Bıçaklandığı sol elindeki hisleri %100 yerine gelmiş değil.
Venus Williams: Geçirdiği hastalık ve sakatlığı saymaya bu sayfa yetmez. Bunlara rağmen buradaki en sağlıklı raket gibi gözüküyor. Neredeyse yaş haddinden emekli olacak (37). Aralarında burayı kazanmış yegane raket (2000 ve 2001).
SloaneStephens: Genç yaşta geçirdiği sakatlık nedeniyle neredeyse bir yıldır kortlardan tamamiyle uzaktı. Bu yılın üçüncü ayında başladı tekrar oynamaya. Seribaşı olmayan iki raketten biri (diğeri Kanepi).
KaiaKanepi: Müthiş bir geri dönüş. Emekliliğini ilan etmişken yaşadığı başarıya bakın! Detaylarını önceki yazımda bulacaksınız. Elemeleri başarıyla geçip ta geldi çeyrek-finallere. Üstelik seribaşı da değildi.
Anast. Sevastova: O da emekliliğini ilan etmişti. Ama kronik hastalığından kurtulunca geri dönüp değişken oyunu ve aklıylaSharapova’ya patladı!
Madison Keys: Sakatlık nedeniyle 1 yıla yakın ara verdi. Önceden bıraktığı antrenörü efsane LydseyDavenport ile dönüşünü birleştirdi. Dün dünya 4 numarasını turnuva dışına itti. ABD’nin en umut beslediği tenisci.
CarrenoBusta: Bel fıtığı yüzünden bir yıla yakın oynamadı.
KevinAnderson: 2016 ortasından bu yana sol dizinden, sağ omzundan, kasığından ve ayak bileğinden ameliyatlar geçirdi. Emekliliğini ilan etmişken döndü. 2.06 ile buradaki en uzun raket.
Del Potro, Nadal, Federer: Geçirdikleri sakatlık ve ameliyatları sıralamaya kalksak her biri birer pehlivan tefrikası oluşturur. Hele Delpo!
Buradaki kriterlere gir(e)meyen(!) ve dolayısıyla sayamadığımız kadınlarda Pliskova ile Vandeweghe, erkeklerde ise Querrey, Rublev ve Schwartzmanvar. Yani 16’da 5. Tanrı hepsine sağlıklı günler bahşetsin.
ABD Açık 2017’de bugüne kadar kazanılan para ödüllerini de merak ediyorsunuzdur. Sizeerkeklerden bazı örnekler:
Dimitrov: $50,000.
Cilic: $86,000.
Shapovalov: $253,625.
Nadal: $470,000.
Federer: $470,000
Busta: $470,000.
Schwartzman: $470,000.
Sağlıkla ve hoş kalın.
‘’Meleklerin Cinsiyeti !‘’
Hem kadınların hem erkeklerin 1 numaraları günün ilk maçlarını oynadılar. Her ikisinin antrenmanlarının bile daha uzun sürdüğünden eminim. Karolina Pliskova 19 yaşındaki ABD’li rakibini 46 dakikada yenerken, Rafa Nadal rakibi Dolgopolov’u 62, 64 ve 61’lik setlerle geçti. Hani tenisin azizliğini bilmesek soracağız “yahu bunlar bir grand-slam’in dördüncü turunda ne arıyor” diye !
19 yaşındaki Rus Rublev ise Belçikalı Goffin’i hiç set vermeden yenerken günün ilk sürprizini yaptı. Fikstürde kalabilen yeganeseribaşı olmayan raket.Bu genç adam sıralamada 53. olarak geldiği New York’ta önce 7. seribaşıDimitrov’u ve şimdi de 9. seribaşıGoffin’i yendi. Hem de set bile vermeden. Servis çizgisinin 2-3 metre ardından, geri oyununun artık sıktığı,ağır bir mücadele izledik. Evetbu tür oyundan güzel örnekler vermediler değil. Ama bu tür bir oyun artık rutin olunca zevk aldığınızı söyleyebilir misiniz ?Rublev 2014 RolandGarrosjünyor şampiyonu. Şimdi idolü olan Nadal ile buradaki en genç yarı-finalist olmak üzere mücadele edecek. İspanyol Boğasını iyi tanıyor zira Avrupa turnuvalarında ve bilhassa Monte Carlo’da onun antrenman partneri.
Emin olun bir dostum maçtan hemen sonra telefon açarak “erkek tenisi de zevksizlikten yerlerde sürünen kadın tenisinin peşinden gidiyor. Zevk veren birkaç raket te gittikten sonra oynanılan tenis izlenmeye değmeyecek” dedi. Yürekten gelen bu serzeniş haksız mı? Anlaşılan yakın bir gelecekten itibaren dört ağır abiyi (Federer, Nadal, Djokovic ve Murray) çok arayacağız. Zira gelen gençler (next-gen) kazara kendilerini filenin önünde bulduklarında sudan çıkmış balığı andırıyorlar. İlk akıllarına gelen geri kaçmak…Topu nereye vuracaklarını kader belirliyor!
Bu konuya epey bir süre önce “QuoVadis Tenis – Tenis Nereye” başlıklı yazımda değinmiş ve (iş yapıyor gözükmek için saçma sapan kurallarla zaman geçireceklerine)tenisin yönetimi ile sorumlu ITF, ATP, WTA gibi kuruluşların bu güzel oyunun gelecekteki albenisine yönelik çalışmalar yapmalarının yerinde olacağını belirtmiştim. Onlar “zaman saatleri” ve “koçların sahanın neresinden taktik verebileceklerini” tartışıyorlardı. Hani Fatih İstanbulu fethederkenkuşatma altındaki Bizans papazları meleklerin cinsiyetini tartışıyorlarmış ya !Bu da aynı minval.
Ardından çok zevkli geçeceğini düşündüğüm Safarova-Vandeweghe maçı vardı. ABD’li raket oynadıkça üzerine koyuyor. Hırsını kontrol altına alıp, gücüne biraz da akıl ekleyince vuruşları çok etkili. Safarova ise pek gününde değildi. 62, 76’lık iki setle ABD’li lehine 2 saate yakın bir süredebiten bu maçın en ilginç yanı raketlerin toplam 16 kez fileye gelmiş olmaları. Hani neredeyse tüm maçta sahanın yarısını hiç kullanmamışlar!
İki bilinmezin maçını Estonyalı Kanepi kazandı. Rus rakibi Kasatkina’yı (64, 64) iki sette aşarak yarı-finalist olmak için (kanımca ev-sahibi olarak alacağı gaz ile Svitolinakarşısında kolay galip gelecek)Keysile mücadele verecek. Maça geri dönersek ise oyunun kendisinden ziyade 32 yaşındaki Kanepi’nin yaşamı ilginç. 2 yıldır hem fiziksel sakatlıklarla hem de mononükleosisdenilen (ve zamanında Federer ile Serena Williams’ı saf dışı bırakan)sinsi hastalıkla boğuşuyordu. Tenise tekrar başlayalı çok olmadı. Hastalık ve sakatlık nedeniyle korunmuş sıralamasıyla elemelere girdi. 36 yıldır elemelerden buralara gelebilmiş ilk raket.
Thiem-Del Potro maçı ise üçbuçuk saati aşkın süren 5 set ile tenis tarihindeki yerini alacaktır. Hem mücadele hem tenis standardı adına üst düzey bir maçtı. Sabahın 03:30’una kadar bizleri ilk kez hop oturup kaldıran bir maç izledik. Skoru yazmasam saygısızlık etmiş olurum (16, 26, 61, 76,64). Dördüncü sette “Tandil’in Kulesi” ya da “Sempatik Dev” lakaplı Arjantinli önce 2-5’ten geri geldi. Sonra iki maç-topu çevirerek seti alarak durumu 2-2 yaptı. Beşinci setteise attığı ikinci maç topunda da noktayı koydu.Bağırsak enfeksyonu nedeniyle kendisini iyi hissetmediği için maça bitkin başladığını ancakbiraz tedavi ve (2009 şampiyonu olarak)onu unutmayan New York izleyicisinin muhteşem desteği ile kendine geldiğini ifade etti. Bu iyilik timsali şampiyon “şansımın yaver gittiğini de itiraf etmem gerek…Buraya kadar gelip Roger’inve bu olağanüstü izleyicinin karşısında olabilmek bir onur benim için” demekten de geri kalmadı.
Bu maçtan kısa bir süre sonra da HaşmetmeablarıRogerFederer, Alman Kohlschreiber önünde üç setlik bir antrenman yaptı (64, 62, 75).
Yarın/Bugün(!) ne izleyelim diye sorarsanız pek emin değilim. Fikstür önümde, oyuncular belleğimde ama bir karar veremiyorum zira bunların arasında geri-oyunu çok ama çok ağır basıyor. Sempati ile baktığım Arjantinli Schwartzman’ı İspanyol CarrenoBusta karşısında izleyebilirim. Ancak fikstürün bu yanındaki erkeklerin dördünü de bir başka grand-slam’de yarı-final adayı olmak için izleyebileceğimizi sanmıyorum.
Kadınlar ise tam bir muamma. Kvitova oynadığı oyunla en çekici geliyor. Venus önünde favorim. Sevastova-Stephens maçı ise meçhulü merak edenler için ilginç olabilir. Ama lütfen sonra beni suçlamayın!
Sabahın 04:30’unda uzun bir tatilden sonra iyi haftalar, çalışmalar dilerim. Hoşkalın…
‘’Yetti Sharapova!‘’
Yağmur nedeniyle değişen program bizleri önce Sevastova-Sharapova maçıyla baş başa bıraktı. Rus tenisci Sharapova yasaklı madde kullandığı saptanarak suçlu bulunmuş ve ceza yemiş biri. Cezasını da çekti ve kortlara döndü. Kendisi hala suçsuz olduğunu öne sürüyor.
Esas ikilem ise kadın geri döndükten sonra başlıyor. Profesyonel Tenis Dünyası kadının dürüst olup olmadığını tartışmak yerine bir doping suçlusuna turnuvaların wild-card verip vermemesi ile meşgul. Neden puanı yetmiyorsa herhangi bir tenisci gibi en aşağıdan başlamak yerine tepeden inme turnuvalara dahil olabiliyor ? Haksız da değiller ama gelin de bunu bir de gelir peşinde koşan hatta batmamaya çalışan turnuva yöneticilerine sorun. Turnuva organizatörleri ile oyuncular/sporseverler arasındaki bu tartışma tavuk-yumurta ikilemi gibi…Sonuçsuz kalmaya mahkum.
Bu satırların yazarı olarak insanlara daima bir şans daha verilmesi taraftarıyım. Pişmanlığa inanırım. Ama sporda yapılan dürüstlük dışı davranışları açıkcası bu denli anlayışla karşılayamıyorum. Burada da zaten oyuncu suçu kabul etmiyor!
Neyse buradaki işimiz oynanılan maçın bir eleştirisidir.
Çok şık, yetenekli, turun en çalışkan ve disiplinli raketlerinden biri olduğuna kimsenin şüphesi olmayan Sharapova, karşısında fevkalade akıllı bir rakip buldu. Sevastova rakibinin yeteneğini ve kalitesini çok iyi irdelemiş. Onun oyunu hemen kontrol altına almaya çalışacağının bilincinde çok sakin ve sürekli değişik vuruşlarla rakibinin dengesini bozan bir oyun çıkardı. İlk seti verdiğinde bile bu maçın mağlubu olmayacağının mesajını yansıtıyordu. Öyle de oldu. İkinci sette Rus’un maç eksikliğinden yararlanarak üstünlük kurdu ve eşitliği sağladı. Son sette ise adeta kedi-fare oyunu vardı. Sevastova son seti 6-2 alarak çeyrek-finale çıktı. Şimdi karşısında daha genç ama çok belalı birini buldu. ABD’li genç Sloane Stephens.
Sizlere izlemenizi önerdiğim başlıca maç ise küçük dev adam Arjantinli Schwatrzman ile Fransız Pouille arasındaydı. Fikstürün bu ikinci bölümünde ilk 15 tenisci arasında kimse kalmamıştı. Pouille 20 olan sıralamasıyla bu bölümdeki en iyi ikinci raketti. Ama maçın başından itibaren öyle bir oyun oynandı ki Schwatrzman’a inanmayanlar bile alkışı eksik etmedi. Arjantinli ilk iki seti 76 ve 75 aldıktan sonra topallamaya başladı. Üçüncü seti 26 yitirdi. (Bu arada Eurosport garip bir uygulamayla ve bir neden de göstermeden en alakasız ve zevksiz bir karşılaşmayı yansıtmaya başlayınca mecburen minicik netbook’un ekranından izlemeye çalıştım). Sakatlık nedeniyle baldırına epey bir tedavi ve bandaj uygulandı ama şimdi de hareketi kısıtlanmıştı. Bu minvalde bir ara servisini kırdırıp geri düşmesine rağmen toparlandı ve dördüncü seti de alarak kariyerinde ilk kez bir grand-slam’de çeyrek-finale kaldı. Rakibi ise bir başka sürpriz raket olan Kanadalı Shapovalov’u (18’lik bu genci artık sık sık izleyeceğiz. Yaşının çok üstünde bir olgunlukta) eleyen İspanyol Carreno-Busto olacak. Bu da Schwatrzman için çok zor bir maç. Hele sakatlığı da sürerse yandı gülüm keten helva. Çok dengeli ve sürekliliği olan biri Carreno Busto.
Pazartesi için izlemenizi önereceğim maçlar ise aşağıdaki gibidir.:
- Federer ve Nadal rakipleri olan Kohlschreiber ve Dolgopolov önünde zorlanmayacaklar ama bu maçlar güzel tenisi gözler önüne getirecektir.
- Ama başta gecenin yıldızlı maçı Del Potro ile Avusturyalı Thiem arasında. Kaçırmayın. Genç Rus Rublev ile Belçikalı Goffin arasındaki maç ta ilginç.
Kadınlarda ise iki ABD’liden Keys’in Ukraynalı Svitolina ve (diğer ABD’li) Vandeweghe’nin Çekyalı Safarova karşısındaki mücadelelerini kaçırmayın. Sakatlık yoksa dişe diş geçecektir.
Bu gecelik/sabahlık bu kadar. Hoşkalın.