Arama

Popüler aramalar

‘’Günaydın!‘’

Bizim saatimizle bu sabah saat 08:00’e doğru biten ABD’nin büyük umudu Madison Keys ile Ukraynalı Elina Svitolina arasındaki maçın bilhassa ikinci setin ortasına kadar izlemiş olduğum en kaliteli mücadeleydi. Keys geçirdiği sakatlıklar sonrası (biraz da tartışmalı ayrıldığı) antrenörüyle tekrar çalışmaya başladığından bu yana bambaşka bir görünüm veriyor.

Lyndsey Davenport kortların ecelerinden biriydi. Terbiyesini ve saygınlığını hiçbir zaman yitirmeyen, en kritik anlarda bile soğukkanlılığını muhafaza eden, sürekliliği arayan, kimseyi yıpratıcı bir şekilde eleştirmeyip kendi işine bakan efsane bir şampiyondu. Koçluğunu da aynı düzeyde sürdürüyor. Yaşadığı ilk densizlikte Keys’i bırakıp ailesine dönmüştü. Şimdi yine beraberler. Anlaşılan oyuncusunu istediği yörüngeye oturtacak.

Keys dün sinirlerine sahip çıkmanın ne denli önemli olduğunu anlamıştır. Giden maçı sabırla sürdürdü ve sonunda oyunu döndürerek önce beraberliğe sonra da rahat bir galibiyete ulaştı. Genellikle ABD’li gençlerin başlıca sorunu süreklilik. Yetenek, fizik, güç, çabukluk, atletizm önemli. Onlarda da bunların hepsi var. Ama tenisin başlıca gereksinimi olan sabır ve süreklilik yok. Onları arasanız da kolay kolay bulamıyorsunuz. Gerçi bu çağın gençlerinde bunlara nadiren rastlıyorsunuz. Her şeyi anında sonuçlandırmak istiyorlar!

Ancak etrafınıza bir baktığınızda bu tenis dünyasında neden Almanlardan, Avusturyalılardan, Fransızlardan, Çeklerden bu vasıflara sahip gençler çıkabliyor da diğerlerinde hak getire! Üstelik paraysa ABD’nin döktüğü paranın haddi hesabı yok. Ünüversitelerle aralarını açtıklarından bu yana onca yatırım hep ikinci ya da üçüncü turda kalıyor (Keşke Mert Ertunga bunun nedenlerini irdeleyen bir yazı yazsa. Hani “kızım sana söylüyorum gelinim sen anla cinsinden!”).

Amerikalıların ev sahipliği yaptığı ve 19 raketle girdikleri turnuvanın erkekler fikstüründe 4. tura kalan bir tek Sam Querrey var. O da sıkı durun, 29 yaşında! Gençlerin hepsi telef. Kadınlarda çok daha iyiler. Beş raketle yer alıyorlar 4. turda. Ama onların da biri 37 diğeri 27 yaşında. Sözkonusu yatırımın kapsamına girmiyorlar. Bakalım çeyrek-finale kaçı kalabilecek?

Tüm bunları yazıyoruz, yazarken de bir yandan üzülüyoruz. Neden acaba kendi ülkemizden yazamıyoruz diye ? Sürdüreceğiz bu konuyu önümüzdeki günlerde.

İyi Pazarlar, hoşkalınız…

03 Eylül 2017, Pazar 18:30
YAZININ DEVAMI

‘’Minik dev Schwartzman!‘’

ABD Açık’ın en yıpratıcı yanı bilhassa bizim coğrafyamızda olanları sabahın 6’sına kadar ayakta tutması ! Ne yazlık kaldı, ne deniz ne yemek. Günü zombi gibi geçiriyorsunuz. Üstüne de antipatik bir hastalık eklenince hiç hoş olmuyor.

ABD Açık bu yıl seribaşlarını adeta öğüttü. Bu yazının yazıldığı saatlerde henüz 3 tur maçları oynanıyordu ve erkeklerde 16, kadınlarda ise 20 seribaşı elenmişti ! Her birinde toplamda kaç seribaşı var diye sorarsanız bunun yanıtı 32’dir.

Hani tüm bunlardan sonra aklınızda kalitesiyle ortaya çıkan bir maç kaldı mı diye soracak olursanız; Erkeklerde Rublev-Dimitrov, Coric-Zverev, Thiem-Mannarino. Kadınlarda ise Vandeweghe-Riske, Wozniacki-Makarova ve Stephens-Cibulkova maçlarını sayabilirim.

Evet çok çekişmeli maçlar vardı. Ama standartları hiç yüksek değildi. Aynı minik dev Shwartzman’ın ile ABD Açık şampiyonu 5 no.lu seribaşı Cilic’i elemesi gibi. Müthiş bir çekişme ama aklıda kalan tek puan yok. Çoğu tenis yorumcusunun hayretle karşıladığı bu sonuç hiç şaşırtıcı olmasın. Size Schwartzman’ı anımsatayım : 2015 İstanbul’unda yarı-finalist (Federer’i zorlamıştı), 2016’da ise şampiyon oldu. Bu minik Arjantinli için yapılan yorumların bazılarını sizlere aktarayım :

  • Bu boy (1.71) ile devlerin arasında cüce kalır, hiçbir yere gidemez.
  • İlk 30’dan yukarısını hayatta göremez.
  • Voleye gelmese daha iyi olur, zira bu boyla kimse onu fileden göremez!
  • Sadece koşuyor!
Sonuçta bu genç adam ABD Açık’ta hala mücadele ediyor ve sırlamadaki yeri şimdiki sonuçla 25’ler civarında olur. Bundan sonraki rakipleri dişine göre. Yani yarı-finale göz kırpıyor. Daha da iddialı olarak sizlere şunu söyleyebilirim. Eğer bu adam şimdiki rakibi Fransız Pouille’i (20) geçerse kendisini finalde görmeniz olasıdır. Şimdi olmasa bile yakın gelecekte bu çocuk ilk 10’a yaklaşacaktır. Göreceğiz.

Maria Sharapova’yı sevmeyen ne çok insan varmış meğer. Bir dokundum, bin övgü aldım! “Daha da yaz, buna az bile” diyenler bile çıktı. İkinci turda saf dışı kalan Wozniacki’nin söylemleri de buna tuz biber ekti: “…Dünya sıralamasında 5. sırada olan bir sporcu maçlarını 5. kortta ve gece 11:00’de oynamak zorunda bırakılırken, dopingden suçlu bulunmuş biri (üstelik sıralamada 146.sıradayken) her maçını Arthur Ashe’de oynuyorsa burada bir iyi niyet eksikliği ve düzen bozukluğu var demektir.” Pek temiz diyemeyeceğimiz sporumuzun içerisinde bunu görebilen nice aydınla karşılaşmak inanın insana Bayram Armağanı gibi geliyor.

Kadınlarda tenis dünyasının hanımefendi raketlerinden ve çiçeği burnunda gelin ama rüküşlük timsali Agnesia Radwanska ile kadınlarda son zamanların en komple tenisini oynayan ABD’li Coco Vandeweghe karşılaştı. Sonuçta kazandı ancak ABD’li raketin maçlarını merakla izliyorum. Bu kadar yetenekli birinin bu denli hislerine yenilmesini anlayamıyorum. Zaten agresif yapıdaki bu raket kendisine bir o kadar agresif Pat Cash’i antrenör olarak aldı. Cash’e rakiplerine karşı nasıl hazırlandıkları sorulduğunda : “Bizim bir “B” planımız yok. Coco o denli güçlü ve komple ki gününde olunca karşısında kimse duramaz” dedi. Bugünün tenisinde böyle bir gerekçeye saplanmak ancak hırsı mantığını aşmış insanların yapacağı şey !

Yarın izlemenizi önereceğim maçlar:

(Erkeklerde)Pouille-Schwartzman.

Kadınlarda ise tüm maçlar çekişmeye aday. Başta Stephens-Georges ve Kvitova-Muguruza. Sonra Venus Williams’ın Suarez-Navarro karşısında da pek rahat edemeyeceği aşikâr. Aralarındaki maçlarda ancak 4-3 ilerde. Ve Sevastova-Sharapova.

Bu arada İtalyan Aygırı lakaplı Fabio Fognini vatandaşına yenildiği ilk tur maçında İsveçli Çizgi Hakemine küfrettiği için tüm turnuvadan çıkarıldı. Aldığı para cezası ise 24.000 Dolar.

4. turda büyük bir olasılıkla Nadal ile mücadele edecek Ukraynalı Alexander Dolgopolov ise bundan önce oynanan bir turnuvada şike yaptığı gerekçesiyle soruşturma altına alındı.
Hoşkalınız.

03 Eylül 2017, Pazar 01:00
YAZININ DEVAMI

‘’ABD Açık 2017 – İlginçlikler !‘’

- ABD Açık’ın oynandığı New York planetinin (!) “Flushing Meadows” uydusu dünyanın en büyük tenis stadyumu “Arthur Ashe”e ev sahipliği yapar. 24.000 kişi kapasiteli bu stadın açılır/kapanır çatısı geçtiğimiz yıl bitirilerek hizmete sokulmuş ve 150 milyon dolara mal olmuştu. Ancak çatı kapatıldığı zaman çıkan problemler baş ağrıtmakta!

Öncelikle yağmurun çatıya çarpmasından çıkan sesten başka hiç bir şey duyulamıyor! Geçtiğimiz yıl Andy Murray bu gürültünün korkunçluğundan şikayetçi olmuştu. Bu yıl da henüz ilk turlar bile bitmemişken Nadal “hadi sürekli hareket halinde olan izleyicilerin çıkardığı kaosu geçtim…Ona alışmaya çalışıyoruz. Ama bu kaosla, bir de yağışın çatıya vurmasıyla yankılanan gürültü birleşince ne hakemi işitebiliyorum ne de rakibimin vuruşlarını”. Bu seviyeye gelmiş oyuncuların topun rakette çıkardığı sese göre kendi tepkilerini ortaya koyduklarını düşünürseniz konunun önemini daha iyi algılayabilirsiniz.

- Turnuvalarda fikstür genellikle Cuma günleri öğleden itibaren çekilir. Oyuncular da geçerli nedenleriyle turnuvalardan genellikle Pazar akşamı ya da Pazartesi sabahı çekilirler. Bunun nedeni de rahatsızlıklarını sonuna kadar tedavi edebilmek ve/veya sakatlıklarını olanca denemektir. Ama bunların geçmeyeceğinden eminseniz yapacağınız en sportmence hareket fikstür yapılmadan turnuvadan çekildiğinizi ilan etmenizdir. Hele ilk tur maçlarının parasına gereksinim duymayacak varlıkta bir yıldızsanız.

İngiliz şampiyon Andy Murray New York’a gelirken dünya 2 numarasıydı. “ABD Açık” fikstür çekimi yapıldığı Cuma öğleden sonrasının ertesi sabahında (Cumartesi) sakatlık nedeniyle turnuvadan çekildiğini açıkladı. Nadal’a sorulduğunda “…durum garip. Onu anlamak biraz zor!” yorumu alındı.

Bunun üstüne bir garip tutum da ABD Tenis Federasyonu olan USTA’dan geldi. Grand-slam turnuvalarında (Avustralya, Fransa, Wimbledon ve ABD Açık) ITF patronajı gözetilmekle birlikte, onlar da “ATP Tour”un bir parçasıdır. ATP sıralamasına bakılır ama bir ATP organizasyonu olarak anılmazlar. Bu turnuvalar “seri-başlarını” saptarken kendi seçkilerini ortaya koyabilme haklarına sahiptirler. ATP sıralamasından sapabilirler. Örneğin Wimbledon (çim kort turnuvaları üzerinden) bambaşka bir değerlendirme yapar. Sair örnekler de sayılabilir.

Roger Federer bu yıl ilk üç grand-slam’den ikisini (Avustralya & Wimbledon) kazanmış ve en büyük iki “ATP 1000”de de (Indian Wells ve Miami) şampiyon olmuştu. Murray ise kalça sakatlığından dolayı tek bir turnuva oynamadan yılın ilk sekiz ayını dinlenerek geçirdi. Günümüzde bilhassa yıldız teniscilerin bilhassa fiziki sağlıkları en ufak detayına kadar bilinebiliyor. Hal böyleyken Federer’i Murray yerine ikinci seri-başı olarak atamamak tam bir komedi. Ya da İsviçreliye karşı bir tutum diyebiliriz.

-Swarovski taşlarıyla bezenmiş elbisesi ile korta çıkan Maria Sharapova bundan iki yıl önce Meldonium adlı “performans arttırıcı ilaç” kullandığı gerekçesiyle ITF tarafından 4 yıllık bir “men” cezası almıştı. Ancak “CAS” tarafından bu ceza önce iki yıla sonra da 17 aya indirgenmişti. Açıkcası konunun ortaya konduğu bilimsellikten uzakça, mahalle kavgasına benzer tutum da spor camiasında tartışma yarattı. Güzel oyuncunun ardında duran devasa sponsorların müthiş medya desteği ile suç olarak görülmesi gereken bir eylem hani neredeyse haklı gösterilmeye çalışıldı. Bunun sonucunda da turnuva organizasyonları/yönetimleri ikilem içerisinde kaldı.

Önce Fransa Tenis Federasyonu iki kez şampiyonluk yaşamış olmasına rağmen Fransa Açık (Roland Garros)’ta oyuncuya ne eleme, ne de ana-tablo için bir “wild-card*” verilmeyeceğini açıkladı. “Sakatlık sonrası dönüşlerde wild-card sözkonusu olabilir…Ama “dopingden” sonra “HAYIR” dediler.

Wimbledon öncesinde Sharapova oynama arzusunu belirtmiş ama turnuva yöneticileri kararlarını açıklayamadan, sakatlığını öne sürerek çekilmişti.

İngiltere sonrasında ABD Tenis Federasyonu (USTA) onun cezasını doldurduğunu ve eski bir “ABD Açık” şampiyonu olarak wild-card kriterlerine uygun olduğunu açıkladı. Anlaşılan Serena Williams gibi bir süper yıldız yokken ve geriye kalanların hiç biri kendi diplerine bile ışık veremez bir karakter yapısındayken ortaya çıkan boşluğu Maria Sharapova ile doldurabileceklerini düşünüyorlar. Şaşmamak gerek. Orası ABD…”Money Talks”!

Esenlik, hoşgörü ve şenlik içerisinde, Bayram dolu günler geçirmenizi dilerim. Hoş kalınız.

Bekir Emre.


*Wild-Card: Puanları turnuvaya girebilmesi için yetersiz olan teniscilere organizasyon komitesitarafınca verilen katılım hakkı.

30 Ağustos 2017, Çarşamba 16:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kel Başa Şimşir Tarak…Wimbledon!‘’

Yukarıdaki başlığım kadar bu yılki Wimbledon’a uyan bir deyiş olamaz. TDK tarafından şöyle betimlenir : “Birçok gereksinim dururken hiç de gereksinim olmayan, gösterişli şeyler alındığında söylenir.”*

Dünya Tenisinin en prestijli turnuvası Wimbledon. 15.000’i aşkın izleyici tribünlerde. Turnuvanın son maçı ve en prestijli maçı. Tek-erkekler finali.

Korta çıkanlardan biri tarihin yazdığı en büyük tenisci. Artık kırılamayacak rekorların, belki de ondan sonra bir daha izleyemiyeceğimiz güzellikteki bir tenis ekolünün ve stilinin yegane temsilcisi. Başta eşim olmak üzere bir çok kişinin “bu adamı oynarken gördüğümde adeta bale yaptığını sanıyorum” diye betimleyebildiği üstün bir sporcu. Artık İsviçreli değil bir Dünya Vatandaşı…Birleşmiş Milletler Büyükelçisi Roger Federer.

Kortun diğer yanında ise dünya tenisinin 6 numarası Hırvat Marin Cilic. Bir alçakgönüllülük örneği. Gelirinin %70’ini yoksullara ve çocuklara bağışlayan müthiş bir hayırsever. Aralarındaki karşılaşmalar hep çekişmeli ve yüksek standartlı bir tenise gösterge olmuş. Buraya da her ikisi de pek formda geliyorlar. Dolayısıyla bu final de izleyicilere hoş anlar yaşatmaya aday. Tabî saha buna müsaade ederse.

Bu iki örnek sporcunun ayaklarının altında ise artık servis çizgisinin etrafı kelleşmiş ya da eskilerin tabiriyle “patates tarlasına” dönmüş, topun yere değdikten sonra nereye sıçrayacağı meçhul olduğu, çatının altında oluşan ve yer eden nemden dolayı top-toplayıcıların bile zaman zaman dengelerini bulmakta zorlandıkları kaygan bir Merkez-Kort. Haydi hayırlısı !
Maç ancak başlangıçta biraz çekişmeliydi. İlk setin ortalarından itibaren bir saat 41 dakika süreyle bir Federer resitali izledik (63, 61, 64) (Bu esasen beş değil üç setlik bir maç için beklenen süredir). Resital** diyorum zira başka bir müzisyen yoktu bu parçanın icrasında. O çalgıcı da Federer’di.
Evet Cilic ilk sette düştü. Üstelik geçirdiği sadme görünenden daha şiddetliydi. Evet Cilic görünenden daha duygusal, daha kırılgan bir birey olarak müdahale edildi. Evet sakatlığından dolayı morarmış ayağı tedavi gördü. Evet, o iyi bir gününde değildi. Evet buların hepsi gerçek. Ama bunların hiç biri haşmetmeablarının başarısına gölge bile olamaz.
Şahsen Cilic’in daha sakin ve aksine İsviçreli’nin daha stresli olacağını sanıyordum. Tersi gerçekleşti. Çok kolay gitti maç kazanan için. 1976’da Bjorn Borg’dan bu yana hiç set vermeden şampiyon olan ikinci sporcu. Böyle maçlarda insana yazacak konu da olmuyor. Üstelik dünyanın gelmiş geçmiş en mükemmel teniscisinin nasıl oynadığını anlatmak ta kimseye düşmez…Tekrar tekrar izlemek için herkesin elinde yeterli olanaklar var.

  • Bu arada çift-erkeklerde Polonyalı Kubot ile Brezilyalı Melo (futbolcu Melo ile akrabalığı yok!) çifti, Avusturyalı Marach ile Hırvat Pavic çiftini 46,75,76,36 ve 17-15’lik setlerle yenerek şampiyon oldu. Burada işin en ilginç yanı her iki yarı-finalin de büyük çekişmelere şahit olması. 17-15 ve 9-7’lik beşinci setlerle sonuçlandı.
  • Çift-kadınlarda tartışmasız bir Rus üstünlüğü vardı. Makarova ile Vesnina, Tayvanlı Chan ile Romen Niculescu çiftini halkalayarak şampiyon oldu (60,60).
  • Karışıklarda Andy Murray’in kardeşi Jamie, İsviçreli Hingis ile birlikte kupayı kaldırdı. Böylece çift-erkeklerdeki hüznünü bir nebze olsun atlatmış olmuştur.
  • Jünyor Erkeklerde Arjantinli Axel Geller ile İspanyol Davidovich final oynadı. İspanyol birinci oldu.
  • Jünyor Kızlarda Uzakdoğu kökenli iki ABD’li mücadele etti. Liu rakibi Li’yi 62,57,62 yenerek kupayı kaldırdı. Claire Liu 2016 Wimbledon Jünyor kategorisinde çiftler ve 2017 Roland Garros’ta jünyor kızlar tekler finalisti olmuştu.
  • Tekerlekli Sandalye Erkeklerde İsveçli Olsson, kadınlarda ise Hollandalı De Groot mutlu sona ulaştılar.
Böylece akılda yer etmemiş birkaç maç hariç tatsız tussuz bir Wimbledon sona erdi. Şimdi kervan Amerika Kıtasına ve sert-zeminlere doğru yol alıp 28 Ağustos ile 10 Eylül arasında oynanacak “ABD Açık” ile son bulacak. Şimdilik hoş ve esen kalınız.

17 Temmuz 2017, Pazartesi 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hak Edenler Kazandı‘’

İlk yarı-final maçında Cilic büyük üstünlüğü olduğu ABD’li Querrey karşısında epey zor anlar yaşadı. Wimbledon’da bu yıl Tsonga, Anderson ve Murray gibi devleri geçerek yarı-finale gelen ve haklı olarak buradaki en başarılı raket yaftasını hakeden ABD’li geçmiş maçlarındaki sakin oyununu tekrarladı. Querrey’in oynadığı 22 epey uzun sete karşı Cilic ancak 16 epey kısa setler oynamıştı. Bu farklılıktan ileri gelen bitkinlik bazı puanlarda barizdi. Üstelik Hırvat rakibinden daha komple bir tenisciydi. Bu üstünlüğünü de kullandı ve maçı dört sette (67,64,76,75) alarak finale çıkan ilk raket oldu.

İkinci yarı-final Federer ile Çek Berdych arasındaydı. Şimdiye kadar oynadıkları maçlarda 18-6 gibi ezici bir üstünlüğü vardı Roger Federer’in. Ama Berdych her zamanki olumluğu ve inadı ile oyuna iyi başladı. Formda bir süreçten geliyordu. Bilhassa servisleri tuttuğunda puan çıkarıyordu. Ama karşısındaki İsviçreli de bir ara öyle bir oyun tutturdu ki izleyen herkes “tenis ancak böyle oynanırsa güzeldir” dedi.

Sonrasında haşmetmeabları garip bir duraksamaya girdi ve seti zora soktu. Gereksiz bir stres altına girdi. Berdych ise seti önce normal sonra da tie-break’ten kazanabilecekken yaptığı hatalarla adeta rakibine eliyle teslim etti (76). Aralarında bariz bir üstünlük olmamakla birlikte Çek raketin basit hataları sonucu saptıyordu.

İkinci set karşılıklı oyunlarla başladı. Berdych’in bu maçı sonuna kadar bırakmayacağı anlaşılmıştı. İsviçreli kaçıyor, o kovalıyordu. Yine tie-break. İsviçreliye istediği oyunu oynatmıyor, resmen baskı altında tutuyordu Berdych. Rakibi diğer maçlarındaki kadar rahat değildi. Zorlanıyor ve özgüveni hafiften alarm veriyordu. Ancak tüm olumsuz faktörler bir yana “o” Federer’di. Gününde olmadığı zamanlarda bile kritik puanları ve tie-break’i ondan iyi oynayan pek yoktu! Ama bu tie-break’i ve dolayısıyla 2. seti de ona teslim eden yine basit-hatalarını tekrarlayan Berdych oldu.
Üçüncü sette bu kez kaçan ve kovalayan yer değiştirmişti. 3=3’e kadar böyle sürdü. Sonra Federer rakibinin servisini kırarak 4-3 öne geçti. Zaten Berdych’in tarihinde 2-0 geriye düştükten sonra geri geldiği hiç yazmıyordu ! Öyle de oldu. Federer bu seti de 6-4 alarak ikinci finalist oldu.

Oyun aralarında sürekli burnunu silmesinden bir rahatsızlığı olduğu anlaşılıyor. Bu maçta kendisinden beklenilmeyen hataların nedeni bu rahatsızlık olabilir. Federer’i bu denli çok çift-hata ve basit-hata yaparken izlemek zordur. Bugün bu gerçekleşti. Umuyorum Pazar akşamına kadar kendini toparlar. Cilic bir Berdych değildir. Karşısında böyle bir Federer bulursa ona çok zor anlar yaşatabilir.

Maç sonunda Federer’e 36 yaşında nasıl böyle olabildiğini ve turnuva aralarında verdiği uzun dinlencelerin etkisi soruldu. Verdiği yanıt herkese örnek olmalı. “Benim tenisin dışında da bir yaşamım var. Öncelikle iyi bir insan, iyi bir baba ve eş olmaya çalışıyorum. Biliyorsunuz vakfıma bağlı olarak Afrika’da okulum ve hayır işlerim de var. Dolayısıyla bu yaşta bunların hepsinin üstesinden gelebilmem için yaşantımı iyi organize etmek gerek.”

Yarın (C.tesi) saat 16:00’dan itibaren kadınlar finali var. 2000, 2001, 2005, 20007 ve 2008 yıllarında olmak üzere beş kez Wimbledon’da Şampiyonluk kupasını kaldırmış 37 yaşındaki Venus Williams ile bir kez Roland Garros’ta kürsüye çıkmış, Wimbledon’da ise final oynamış İspanyol Garbine Muguruza oynayacak. Muguruza’nın burada yitirdiği final maçı ise Venus’un kardeşi Serena karşısnda 2015 yılındaydı! Aralarındaki maçlarda 3-1 Venus üstün ama son karşılaşmalarını bu yıl Roma’da toprakta Muguruza almış.

Hoş kalınız.

16 Temmuz 2017, Pazar 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kadınlar finali‘’

37 Yaşındaki Venus Williams’dan herkes bir olağanüstülük bekliyordu. Esasen haksız da değillerdi . Zira bu kadın tüm yaşantısında hep olmayacakları, olamayacakları gerçekleştirmişti. Kolay atlatılacak travmalar değildi yaşadıkları.

O ilk Wimbledon’unu oynadığında rakibi İspanyol Muguruza daha 4 yaşındaydı. 2017 Muguruza’nın ikinci Wimbledon finaliydi. 2015’te Venus’ün kardeşi Serena’nın elinden final mağlubiyeti tanımıştı.

Maçın başında beklenilenin aksine oyunu dengede tutmaya çalışan İspanyol, atak vuruşlarla sonuca gitmeye çalışan ABD’liydi. Set karşılıklı oyunlarla gitti. 5-4’te Venus iki kez set topu attı ama tutturamayınca Muguruza eline gelen fırsatı değerlendirdi ve durumu 1-0 yaptı.

Bundan sonrası ise çok kolay ve çabuk gitti. Umudunu yitirmiş bir Venus teslim olmuştu. İzleyicinin desteği de para etmedi ve maç 75, 60’lık iki sette bitti.
Garbine Muguruza 2017 Wimbledon Şampiyonu oldu.

İyi akşamlar…

15 Temmuz 2017, Cumartesi 19:30
YAZININ DEVAMI

‘’Wimbledon'da Seks(izm)!‘’

Wimbledon’un ahmakça kurallarına tepki gittikçe büyüyor. Oyuncuların donlarına bile karışmaya başladılar. Jünyorlarda şortlarının altına gri don giyen oyuncular soyunma odasına geri yollanarak ellerine verilen beyaz donları giymeye zorlandılar. Macar Piros ve Çinli Wu Yibing korta döndüklerinde değiştirmek zorunda bırakıldıkları koyu renkli iç donlarını göstere göstere çantalarına koydular!

BBC’nin belirttiğine göre Venus Williams bu yıl ilk turda eteğinin altına pembe iç donu giymiş. Bu durum basın toplantısında sorulduğunda yanıtlamayı reddetmişti. “Basın toplantılarında iç çamaşırlardan bahsetmeyi garip buluyorum” demişti.

İç çamaşırlardan çoraplara, kafa-bantlarından bilek-bantlarına değin süren bu garabetten Federer bile hoşnutsuz. Hatta yakın geçmişten iki efsane raket Boris Becker ve Stefan Edberg’in çeşitli renk tonlarını taşıyan giysilerini örnek göstermişti.

Beyaz giyme zorunluluğu 1800’lü yıllardan kalma. O süreçte kadınların ter lekelerinin göz önüne çıkması hoş karşılanmıyordu. Medeniyetin devinimiyle birlikte bu tür sapkınlıkların çoğu hep “tarih” olarak kaldı. Ancak kendilerini hala yerinde yeller esen bir “güneşin batmadığı imparatorluğun” neferleri sayan kalın kafalıların beyhude uygulamaları çok abes. Üstelik dünyanın en üretken sporlarından birine ise hiç yakışmıyor.

Ancak bu yıl en büyük tepkiyi “seksizm” çekti. Seksizm bizim dilimizde yer almakla birikte pek yaygın bir sözcük değil. Daha çok “cinsel-ayırımcılık” kullanılıyor.

Bu yıl ilk haftada erkeklerin 14 maçı merkez-korta konmuşken, kadınlar bu haktan sadece 7 kez yararlanabildiler. Daha da komiği “hanımlar-gününde” merkez-korta iki kadın maçının birden transfer edilmesinin yegane nedeni önceki iki erkek maçının sakatlık nedeniyle erken bitmesiydi.

Dünya 1 numarası Kerber ile geçen yılın Roland-Garros şampiyonu Muguruza arasındaki maç maalesef ikinci kortta oynandı. Bu esnada Federer merkez-kortta Dimitrov’u ezerek üç sette saf dışı bıraktı. Maçın nasıl süregeldiğini ancak bir avuç insan anladı!

Bugüne kadar yılın en büyük sürprizini gerçekleştirerek Roland-Garros şampiyonu olan Ostapenko, 4 no’lu seribaşı (ve alınacak sonuçlara göre dünya 1. sırasını alabilme olanağı olan) Svitolina ile 12. kortta mücadele etti. Eğer 20 yaşında bir erkek raket Roland-Garros’u beklenmedik bir şekilde kazanmış olsa, onu 4. seri-başı karşısına 12. kortta çıkarabilirler miydi ? Amiyane bir deyiş kullanmak yerine zor ama çok zor diyebiliyorum.

Manyak-Pazartesi diye adlandırılan gün tüm 4. tur maçları birbirine giriyor. Kimin nerede oynadığı tam bir soru işareti. Nedeni nedir biliyor musunuz ? Çünkü geleneksel olarak Wimbledon’da Pazar günleri maç oynanmaz. İngilizler için Pazar günleri adeta kutsaldır! Güya dinlenme günleridir! Haydi canım sizde!

Turnuva yöneticileri bir seksizm olmadığını bunun toplumun istekleri doğrultusunda gerçekleştiğini belirtiyorlar. Onlara göre toplum erkek maçlarını izlemeyi yeğliyor. Yahu ATP 1000 serisine dahil (hatta beşinci grand-slam olarak başvurusu) olan “Mutua Madrid Open” turnuvasının sahibi Triac bile bu ayırımı hiç olmazsa erkeklerin kadınlara nazaran iki misli sponsor geliri getirmesiyle açıklıyor. Bunlar burada onu bile yapamıyorlar!

Maçların neden 13:00 yerine 11:30’da başlatılmadığı sorusuna karşı ise İngilizlerin öğle yemeklerini yemeden herhangi bir sosyal etkinliğe icabet etmeyeceklerini ve boş tribünlerin turnuva atmosferine sakıncalı olacağını ileri sürüyorlar. Halbuki görülüyor ki izleyiciler arasındaki yegane boşluk “kraliyet localarında”!

İşin en pespaye yanı kraliyet locası boşken bile oyuncular orayı selamlamaya, hatta korta birlikte girip-çıkmaya zorlanıyorlar ! 2017 yılında bu tür bağnazlıklar artık ikinci sınıf kaçıyor. Umarız ileriki yıllarda kadınların artık aynı ödüle ulaştıkları bir turnuvada ikinci sınıf insan muamelesi görmelerine son verilir.

Merak ediyorum eğer Serena Williams burada olsaydı aynı yöntemleri uygulamaya cesaret edebilecek yöneticiler olur muydu !

Hoşkalınız.

14 Temmuz 2017, Cuma 18:10
YAZININ DEVAMI

‘’Tek başına yarı-final !‘’

Bugün Wimbledon’da kadınlar yarı-finalleri vardı. İlk maça İspanyol Muguruza ile Slovak Rybarikova çıktılar. Muguruza sanki karşısında bir rakip yokmuş gibi oynadı. Bir saatte 61, 61 biten bir maç için ben yazacak bir şey bulamam. Kusuruma bakmayınız.

Rybarikova sakatlıkları nedeniyle bu yıl bir çok maçı yarıda bırakmıştı. Karolina Pliskova ve Vandeweghe’yi yenmiş bir tenisciye haksızlık ya da saygısızlık yapmak istemiyorum ama yarı-finale kadar gelişi için bir rüya gerçekleşti diyordu dünkü basın-toplantısında. Doğru konuşmuş.

Hakikaten gerçeklerden ırak, bu çapta bir turnuvaya yakışmayacak kalitesizlikte bir yarı-final oldu. Muguruza antrenman bile yapmış olamaz.

Hani bu denli heyecandan uzak bir Wimbledon’a layık bir maç oldu diyebiliriz. Umarım Konta-Williams maçı izlemeye değecek nitelikte olacaktır.

14 Temmuz 2017, Cuma 02:30
YAZININ DEVAMI