Arama

Popüler aramalar

‘’Yersin Kafana Ayakkabıyı!‘’

İlginizi çekti değil mi attığım başlık? Okudukça anlayacaksınız nedenini…

Kadın Tenisinin yükselen yıldızlarından Naomi Osaka’nın pek doğru bir saptaması var : “…Ortada yeni bir kuşak* var. Bu kuşak içinde bulunduğu kısır döngüyü yırtıp ortaya çıkabilmenin çabası içinde!”

Doğanın önüne geçilemeyeceği malum. Genç ve dinamik kuşak eninde sonunda ağır-abi ve ablaların yerini alacaktır. Kanaatimce bu değişim pek yakın bir zaman sürecinde gerçekleşemez. Ancak tenis öyle dinamiklere ve sürprizlere açık bir spor ki yapılan saptamalar birer varsayım olarak kalabiliyor. Ben konuya şöyle yaklaşıyorum:

Formlarının zirvelerinde olan Federer, Del Potro, Kerber, Halep, Wozniacki ve Kvitova ile iyileşip zirvelere dönebilecek olan Nadal, Djokovic, Murray ile Serena Williams ve hatta Wawrinka ile Azarenka ortalıktaki gençlerin tümünü durdurabilecek yetenek ve kafa-yapısına sahip kişiliklerdir. Dolayısıyla bu başkalaşım gecikebilir. Ama dediğim gibi süresi ne kadar uzayabilir ki? Eninde sonunda doğa galebe çalacak ve bu değişim gerçekleşecektir.

Değişmeyen yegane şey değişikliktir. Değişimin başlıca tetikçisi de bilim ve teknolojidir. Bilimdir geleceği belirleyen. Bunu yadsıyan kişilerin yönetimsel becerilerileri şüphe götürür. Geleceğin dünyasında hala geçmişin yitik ritüelleriyle yaşam sürdürmeye çalışmak boşa kürek çalmaktır. Hergelece bir örnek geleneklerine, kurallarına katı bir şekilde bağlı olan Japonlardır…Çok değil yarım-asır öncesine kadar erkekleri etek giyiyordu. Nereden nereye geldiler!

İşte tenis sporunda da sorun burada başlıyor. Federer, Nadal, Djokovic ve Murray’in yer aldığı “Büyük 4”lünün bizlere yaşattığı amansız bir rekabet olasılığı bu spora bir evrim geçirtebileceğini düşündüğümüz genç kuşak* için ancak bir düş. Rekabet içermeyen bir mücadele toplumun ilgisini ne denli çekebilir ki? Üzücü olan, bu gerçeğin yönetim kademesinde “es” geçilmesi. Yani abesle iştigal maalesef tepeden başlıyor. Tanı olsa da doğru tedavi bir türlü bulunamıyor.

Erkek tenisi bu durumdan daha fazla etkilenecek. Kadınların yaş ortalaması daha genç. Üstelik onların gelecek-kuşak temsilcileri arasındaki Sloane Stephens, Jelena Ostapenko ve Daria Kasatkina gibi raketler, yetenekleri ve yaşamı algılayış biçimleriyle bilhassa “izleyici topluma” daha cazip geleceklerdir**. Önlerindeki Serena ve Venus Williams ya da Victoria Azarenka gibi idoller, erkeklere nazaran daha özgür, yaşamı kendi arzuladıkları gibi algılayan ve onu öyle yaşayan bireyler. Ne WTA ne ITF onlara bir yaşam biçimi dikte ettiremiyor. Aynı şeyi erkekler için söyleyebilir misiniz? İlk 50 içine baktığımda “İtalyan Aygırı” Fognini ile Fransız Monfils haricinde ben konumuza uygun bir isim göremiyorum. Kyrgios diyebilir siniz ama o da aykırı olmaktan çok sanki mızmız! Üstelik te düzene uymak üzere.

Bakın size hergelece bir örnek daha vereyim: Şimdiki tenisçilerin lakapları “Ekselansları, Haşmetmeab, Kral, Adam, Boğa, Joker” gibi sürüp gidiyor.

Bir de yakın geçmişe bir bakınız. Başta “süper-velet” lakaplı John McEnroe ile adıyla müsemma Nastase (Kötü-Nasty). Onlarla birlikte Connors (Jimbo & Arıza), Lendl (Korkunç İvan), Muster (Möö & Demir Adam), Safin (Safinatör), Kafelnikov (Kalaşnikov), Rios (Huysuz), Hewitt (Paslı & Havuç), Vilander (Beyin), Triac (Drakula), yıllarca kortta rengârenk perukasıyla mücadele edip kendisinden 28 yaş büyük efsane şarkıcı Barbra Streisand ile büyük aşk yaşayan Agassi (Cezalandırıcı) ve hatta efsane İsveçli Bjorn Borg (Buz Adam). Yanlış anlamayın hepsi grand-,slam şampiyonları. Ama gerektiğinde yanlış yapan hakem kafasına ayakkabı*** yemek tehlikesi yaşıyordu!

Tenisin ne yakın ne de uzak geleceğinde “Büyük 4”lü gibi bir rekabet olamayacağı anlaşıldığına göre WTA, ATP ve ITF gibi bu işin yönetimi ile sorumlu kurumların, sporların bu en güzelini bir kurallar manzumesine uyumlu, birbirinin kopyası beyanatlar veren, merkez güdümlü androidlerle doldurmak yerine, kafasındakini söyleyebilen, sinirlenip raket atabilen, hakemlere itiraz edebilen, seyirciyle tartışabilen, rakiplerini ve yönetimi kıyasıya eleştirebilen fikri hür, hareketleri bağımsız sporculara destek olması gerekmez mi? Toplumun ilgisini yitirmemesinin başlıca çarelerinden birisi budur. Yoksa bu spor gitgide otokrat bir kurumun güdümünde, reklam ve medyanın gereksinimlerine göre yön verilen saçma sapan bir etkinliğe dönüşecektir. Söyleyin bana sahada tepkisel bir oyuncu mu sizin ilginizi daha çeker, yoksa ful konsantrasyon her önüne konulan yemeği yiyen birileri mi?

Bakın Indian Wells hakkında yazdığım 6 yazının beşinin başlığında “Federer” var. Peki bu adam raketini astığında ne olacak ? İşte WTA’nin, ATP’nin esas düşünmesi gereken budur. Sahayı küçültmek, servisi bire indirmek, “let” kuralını kaldırmak, ya da setleri kısaltmak gibi (ancak yetersiz yöneticilerin çalıştıklarını göstermek için başvuracağı) palyatif uygulamalar değil.

ITF yani “Uluslararası Tenis Federasyonu”nu ise saymıyorum bile. Bu kurum o denli küflenmiş vaziyette ki yeni yönetim kurulu başkanının (David Haggerty) geleceğe dönük çabalarını bile kabullenemiyor. Adamın olumlu yönde tüm uyarlamalarını önce kendi üyeleri reddediyor…Yeter ki koltuklarını muhafaza etsinler.

Davis Kupası artık çoğu yıldızın oynamak istemediği yok olmaya doğru süratle ilerleyen köklü bir etkinlik. Onu girdiği anafordan çıkarabilecek, sponsorlarını bile bulduğu uyarlamaları bile kabul ettiremiyor Haggerty!

Düşünün ki Davis Kupası gibi tenisin “Dünya Kupası” olarak kabul edilen devasa bir organizasyon, Federer’in (tenisten sonra gündemden düşmemek için olsa gerek) ortaya koyduğu “Laver Cup” diye adlandırılan, şaklabanlığın spora ağır bastığı, bir haftalık yapmacık bir sirke teslim olmak üzere !

İşin özünde ITF kurumasına rağmen bir türlü gübre bile olamayıp rüzgarda savrulan yapraklara benziyor! Türkiye’de bilhassa güney kıyılarımızdaki tesislerde neredeyse her hafta bir ITF Turnuvası organize edilmekte. Bu tür turnuvalara Dünyada en fazla ev sahipliği yapan ülkelerdeniz. Güya genç tenisçilerimiz buralardan yetişip yıldız olacak! Yıllardır hep sorarım. Bana lütfen, ne olur, Allah Aşkına biri çıkıp söyler mi…Yıllardır bu turnuvalardan hangi teniscimiz yetişmiştir? Hala bekliyorum.

İki hafta önce “ITF Jünyor Burs”ları saptandı. Bakınız hangi ülkelerin raketlerine verilmiştir : Papua Yeni Gine, Burundi, Taipei, Guam, Çin, Kolombiya, Finlandiya ve Güney Afrika. Bazılarının nerede olduğunu bile bilmiyorsunuz değil mi? Vallahi şaka yapmıyorum! Bu çocuklar yıl içerisindeki derecelerine göre ITF’ten 25.000 ABD Dolarına yakın yardım kazanmışlardır. Bizde ise kazançlı çıkan kimlerdir biliyor musunuz? Bu turnuvaların yapıldığı otellerle cingöz organizatörler!

Bir kişi çıkıp ta yahu ağalar biz bunca turnuvaya ev sahipliği yapıyoruz. Hani sizlerden çıkarımız nedir diye sorar mı acaba? Almadan vermek Tanrı’ya mahsustur. Hele de günümüz dünyasında.

Hoşkalınız.

*Zverev, Thiem, Kyrgios, Kokkinasis, Coric, Chung, Rublev, Khachanov, vs.

**Bu yazı Indian Wells esnasında yazılmıştır. Hem Indian Wells hem de sonrasındaki Miami sonuçları buradaki tezimi kanıtlıyor. Her iki turnuvada kadınları 20’likler kazanırken, erkeklerde ilk turnuvayı 29’luk Del Potro, 37’lik Federer’i yenerek şampiyon oldu…Miami’de de Nadal ile Murray yokken, Federer ve Djokovic ise ilk turda elenmişken 33 yaşındaki İsner 11 yıllık profesyonel kariyerindeki ilk Masters şampiyonluna erişti. Peki nerede bu erkeklerin gelecek kuşağı?

***Davis Kupası maçında yanlı olarak kendisine ayak-hatası veren hakeme hangi ayağı olduğunu sorup akabinde o ayaktaki pabucunu fırlatmıştı!

06 Mayıs 2018, Pazar 12:44
YAZININ DEVAMI

‘’Çişiniz ne renk?‘’

Benim için okumak vazgeçilmez bir tutku. Sürekli daha çok okumayı arzuluyorum. Uykumu bile ertelediğim oluyor bu yüzden. Sonra gün içerisinde zombi gibi dolaşmaya başlıyorum! Hoşuma giden ve faydalanabileceğim bir şey de okuduğumda aldığım zevki, duyduğum tatmini anlatamam. Aylık dergimiz için hep 2-3 yazı hazırlığına girişirim. Her sefer okuduğum yeni bir şey baskın çıkar. Dağarcığıma doldurduğum onca şeyi bir kenara koyup işe baştan girişirim. Bu kez de öyle oldu. Üstüne üstelik bu tutkumu bilen tüm hergele dostlarım kendi dağarcıklarını da paylaşmaya başladılar. Bilgisayarıma gelen, gönderilen belgenin, hikayenin hesabı kaçtı. Yekten iptal etmeyi düşünüyorum sonra saygısızlık olur diye okumaya başlıyorum! Ama tenisin felsefesi bazen öyle hoşuma gidiyor ki göklerin kaçıncı katına gidiyorum bilmiyorum. Yaşamla bu denli birebir bağdaşık bir başka spor var mı acaba…Ne dersiniz?

Buyurun size Amerikan Tenis Federasyonunun araştırma belgelerinden derlediğim azıcık sağlıkla ilintili (ama özünde) bir yaşam tarifi sunuyorum. Umarım beğenirsiniz.

Biliyorsunuz vücudumuzun %60’nı aşan bir oranını sıvı teşkil ediyor. Yaşımız ilerledikçe kas-dokusunun yerini daha fazla sıvı alıyor. Sıvının ve bununla ilintili tüm maddelerin önemi bilhassa spor yaptığınızda daha da artıyor. Yeterli sıvı almadığınızda ise vücut ağırlığınızda oluşabilecek %2’lik bir kayıp bile kas-gücünüze çok önemli hasarlar verebiliyor. Dikkat bu yazıda betimlenen “sıvı ile su” arasında önemli bir ayırım vardır. Boşuna profesyonel maçlarda verilen aralarda sporcuların yanı başlarında çeşitli renklerde sıvılar görmüyoruz. Hatta sudan çok onlar kullanılıyor.

Hiponatremi bilhassa sporcularda görülebilen önemli bir hastalıktır. Kandaki tuz dengesizliğidir. Bilhassa yorucu mücadelelerden sonra vücut yeterli sıvı ve tuzla desteklenmediğinde oluşur. Bir maç esnasında fazla miktarda “su” içildiğinde vücuttaki sodyum terle dışarı atılır…Bu, kandaki sodyumun seyrelmesine ve dolayısıyla önemli sağlık sorunlarına neden olabilir. Hiponatremi ile ilintili risk faktörlerini ise şöyle sıralayabiliriz:

  • Tuzlu sıvı ve yiyeceklerle desteklenmeyen yeterinden fazla su tüketimi.
  • İdmanlarda alınabilen kilolar.
  • Kütle ağırlığı düşük olan bireyler.
  • Çok sıcak havalar.
  • Günde dört saatin üzerinde antrenmanlar.

Hiponatremi gibi durumlar bilhassa sıcak bölgelerde kendisini gösterir. Bilhassa Akdeniz bölgesindeki yaz turnuvalarımız böyle rahatsızlıklara gebedir. Hem “seniorlarımız” hem de genç yaşaltı turnuvalarımız için umuyorum yeterli donanım sağlanmaktadır. Zira sıvı eksikliğine, hararete ve tükenişe her iki yaştaki raketlerimiz de açıktır.

Çarelerine gelince:

Vücut ısınızın fazlalığından (hararet) ve sıvı eksikliğinden nasıl kurtulabilirsiniz ?
  • Bir antrenman ya da maçtan sonra yitirdiğiniz her 500gram için 600cl(ufak bir pet-şişeden biraz fazla) sıvı tüketmeniz gerekir. Bu sıvıyı karbonhidratlar ve proteinlerle desteklerseniz kendinizi daha çabuk toparlayabilirsiniz.
  • Bir turnuva gününün sonunda sıvı tüketiminizi sürdürürken idrarınızın renginin de aşağıdaki karteladaki 1, 2 veya 3 bölümlerle eşdeğer olmasına gayret edin.
  • Sizin için biten bir turnuvanın ertesi günü idrarınızı kontrol ederek hangi renkte olduğunu saptayın.



Tükeniş riskiyle ilintili faktörler:
  • Mükemmelliyetçi bireyler.
  • Ana-babanın olumsuz ya da septik yaklaşımları.
  • Ne yaparlarsa yapsınlar yeterli çalışmadıklarını düşünen bireyler.
  • Önemli kişilerden algılanan yüksek beklentiler.
  • Kendilerine bir planlama stratejisi oluşturmayanlar.

Antrenman fazlalığının psikoljik semptomları(belirtileri):
  • Artan öfke.
  • Artan asabiyet.
  • Artan depresyon.
  • Motivasyon kaybı.
  • Mental tükeniş.
  • Duygusal tükeniş.
  • Özgüven kaybı.
  • Endişe.

Bitkinlik!

Metabolik Bitkinlik
enerji depolarıyla ilintilidir. Buna neden 60 dakikayı aşan uzun antrenmanlar, günde birden fazla oynanılan maçlar ve bunların günlerce birikmesinden oluşan toplu nedenlerdir. Bunların göstergeleri çabuk yorulma ve puanların bitirilememesidir. Oyuncunun vücut-lisanı uyuşuk bir hal alır, daha yavaş yürümeye başlar, gelen toplara tepkisi yavaşlar.

Nörolojik Bitkinlik (Çevresel Sinir Sistemi PNS) kaslarla ilintilidir. Yüksek yoğunluklu idmanlardan, uzun antrenmanlardan ve günlerce süren üstüste maçlardan sonra oluşur. Reaksyon yavaşlığı ve güç kaybıyla görülür. Teniscilerin ayakları yavaşlar, atiklikleri düşer, teknikleri ve koordinasyonlarında düşüklük başlar.

Nörolojik Bitkinlik (Merkezi sinir Sistemi(CNS) beyinle ilintilidir. Vücut şekeri düşük olanlarda, anlık karar verme ve çabuk tepki gerektiren yüksek yoğunluklu idmanlardan ve monotonluktan kaynaklanır. Başlıca göstergesi iti, güdü eksikliğidir. Konsantre olmakta, karar vermede ve timing’de yavaşlama, oyunu okumada zorlanma ile kortta kendini belli eder.

Psikolojik Bitkinlik (Duygusal, Sosyal ve Kültürel). Kişilik/benlik çatışması, rekabet baskısı, turnuva mekanı, otelin olanakları, ana-baba, koç, sevgili, medya ve her türlü yaşam stresi bunun tetikleyicisidir. Oyuncu özgüvenini, özsaygısını yitirir. Endişelidir ve negatif tutumlar sergiler. Bunlar sadece özel yaşamında değil kortta da başgösterir.

Çevresel ve Seyahatsal Bitkinlik. Hava şartları, normal rutinlerin dışına çıkma zorunluğu (uyku, uyanma, yemek saatlerinin sürekli değişmesi), vücut esnekliğinin kısıtlanması (bilhassa uzun uçuşlarda), saat farklılıkları doğrudan etkilidir. Maç başında ritim tutturmakta gecikilir. İlk oyunlarda normalden fazla basit-hatalar oluşur. Gözler yorgundur, topu izlemekte zorlanır. Aydınlığa bakmakta zorlanılır.

Unutmayın salt “idman-antrenman” hiçbir zaman performans geliştirmek için yeterli değildir. Bu hedefe ancak idmanları doğru dürüst bir dinlenme süreciyle bağdaştırdığınızda varılabilir. En güzel örneğini ise önümüzdeki günlerde 37 yaşına girecek olan Roger Federer ile görüyoruz.

Hoşkalınız.

02 Nisan 2018, Pazartesi 13:24
YAZININ DEVAMI

‘’Muhteşem Final!‘’

Federer-Del Potro finali genç hanımlarınkinden tümüyle farklıydı. Tenis dolu, mücadele dolu, çekişme dolu ve en güzeli izleyiciler maçın içinde.

İsviçreli mümkün olduğu kadar puanları kısa tutmanın peşindeydi. Ancak Arjantinli neden Dünyanın en güçlü forehand’lerinden biri (saatte 180 km.) olarak anıldığını kanıtladı. Rakibinin oyunu yönetmesine hiç bir puanda izin vermedi. Her sefer oyunu daha geniş bir alana sürükledi, tüm sahayı kullandı. İsviçrelinin topu erken almasını önlemek için de onu sürekli sağa sola koşturarak ritmini bozdu. İlk seti böylece yarım saatte 6-4 aldı

2. set fevklade bir tenis ile açıldı. Oyunlar 1-0 ve 15-15 iken sergilenen mücadele tenis akademilerinde ders olarak okutulabilecek klastaydı. Keza 1-1, 30-30 puanı aynı güzellikteydi. Sonra Federer taktik değiştirerek voleye daha sık gelmeye başladı ve ilk kez öne geçti. Ama her kez Del Potro eşitliği sağlıyordu. Bu da haşmetmeablarını uzun zamandır görmediğimiz kadar asabileştirdi. Ondan hiç beklenilmeyecek çok basit hatalar yapıyordu. En ufak olanakta fileye yönleniyordu. Rakibinin servisinde bile öne gelip bazuka gibi gelen topu erken alarak aynı tepkiyle puana çevirmeye çalışıyordu. Ancak ne yaparsa yapsın Del Potro bir yolunu bulup eşitliği sağlıyordu. Böyle 4-4’e kadar gelindi. Artık skorun ne zaman ve kime doğru kırılacağını bekliyorduk. Ama sanki Ajantinlinin ritmi bozuluyor muydu ne ? Yine de müthiş bir baskı altında olmasına rağmen 4-5, 15-40’tan eşitliği sağlayabildi (5-5). Federer kaçmaktan, Del Potro da kovalamaktan bıkmıyordu.

Bu arada her iki tenisci de hakem Fergus Murphy’ye pek te olumlu olarak algılamadığımız müdahalelerde bulundular. Ancak bu hakemin yönetip içinde münakaşa çıkmayan bir maçı kimse anımsamıyor. Ve oldu 6-6.

Tie-break’te 3-3’e kadar servis atan öne geçti. Burada ilk kez Federer rakibini kırdı 4-3. Sonra müthiş bir puan 5-3. Sonra 6-3 oldu. Del Potro servislerini aldı 6-5. Ve hakem bir kez daha aciz kaldı…Federer’in kutunun dışındaki çizgiye değen servisini içeride kabul etti. Arjantinli itiraz edince şahin-göz aut olduğunu gösterdi. Arada da uzun bir süre geçince İsviçreli haklı olarak tepki gösterdi.

Ortalık sakinleşince Del Potro maç topu attı. İsviçreli izin vermedi 8-8. Sonra 9-8 ileri geçti ve rakibinin servisini bir kez daha kırıp setleri eşitledi (1-1).

Son sette oynanılan tenisin kalitesi daha da artmıştı. Ama roller değişmişti. Bu kez Delpo kaçıyor Fedex kovalıyordu. 4-4’e kadar böyle ilerlediler. Sahnelenen tenis uzun bir süredir herhalde görülmemiştir. Her iki tenisci de birbirlerinin en iyi, en mükemmel yanlarını ortaya çıkarıyorlardı.

Federer en can alıcı yerde rakibinin servisini kırdı 4-5. Ve inanmayacaksınız ama dört maç topu attıktan sonra servisini verdi. Durum 5-5 oldu.

Del Potro servisini alarak yine öne geçti 6-5. Her iki oyuncuda daha iyisi olamaz dediğiniz bir yerde öyle puanlar oynuyorlardı ki hayretler içerisinde kalıyorduk. İş bir kez daha tie-break’e kaldı. Arjantinli çok üstündü. Önce 5-0 öne fırladı. Ve nihayet 2 saat 42 dakika sonra 7-2 ile noktayı koyarak tarihin en güzel finalleri arasında yer alacak maçı sonlandırdı (6-4, 6-7, 7-6).

Sabahın ikisine ramak kalmış olmasına rağmen bitmesine üzüldüğümüz bir maçı geride bırakarak ayrılıyoruz. Ancak tüm maçta sergilenen tenis bu saatlere kadar ayakta kalmayı değer kılıyordu.

İyi haftalar dilerim, hoşkalınız.

19 Mart 2018, Pazartesi 02:00
YAZININ DEVAMI

‘’Küçük Hanımlar Finali !‘’

Her ikisi de 20 yaşlarını sürdüren Japon Naomi Osaka ile Rus Kasatkina arasındaki final beklenildiği kadar zevkli olmadı. Bir tarafta güç tenisi oynayan atak Japon, diğer yanda ise sabırla onu bozmaya çalışacak süreklilik örneği Rus.
İkisi de böyle bir finali ilk kez oynamanın heyacanını yaşıyarak ilk servislerini hep birbirlerine verdiler. Basit hatalar birbirini kovalıyor, çift hataları ace’ler izliyordu! Sonra hafiften Osaka ağır basmaya başladı ve tatsız tuzsuz bir seti 6-3 aldı.

2. setin ilk oyunu biraz daha tenise benziyordu. Enazından puanlar biraz daha çekişmeli ve uzun oluyordu. Ama sonuçta yine Osaka üstünlüğü elden bırakmadı. 4-1 öne fırladı. Sonra da bu zevksiz maçı 1 saat 10 dakikada 6-3, 6-2’lik setlerle noktaladı.

Dün yazdığım gibi ABD’li bir baba ile Haiti’li bir annenin çocuğu Osaka. 3 yaşından bu yana önce New York sonra da Florida’da oturmuş. Babası ABD Tenis Federasyonuna güvenmediği için kızının Japon Bayrağı altında mücadele etmesini yeğlemiş. Babasıyla hala Florida’da oturup antrenmanlarını orada yapan tenisci, zaman zaman da Japonya’ya gidip orada Japon antrenörlerle de çalışıyor.

Zevksiz finalin yegane tatlı yanı kupa töreninde yapılan konuşmaların doğallığı idi. Ana-sponsor BNP temsilcisinin tenise ve organizasyona bu denli hakim ve insancıl konuşması örnek alınmalı. Tek kelimeyle bravo.

Bu turnuvadan sonra Rus raket ilk 10 tenisciye çok yaklaşacak. Japon ise ilk 20 civarına gelecek. Her iki raketi önümüzdeki turnuvalarda ilk turlar haricinde göreceğimizi pek sanmıyorum. Ama sabrettikleri takdirde ilerki yıllarda öne çıkacakları muhakkak.

Şimdi gözlerimiz erkekler finalinde.

18 Mart 2018, Pazar 23:30
YAZININ DEVAMI

‘’Federer'den Mesaj !‘’

Sosyal etkinliklerden pek hoşlanmam. Bence en güzel davet iptal olanıdır! Bu kez sıyrılamadım. Hem damat hem de gelin tarafından çağrılıydık. Üstelik ebeveynler de can dostlarımız. Huyumu bildiği için eşim hafta boyu “gözüm üzerinde“ işareti yaparak işine gitti. Evdeki tebeşirleri yutup ateşimi çıkarmayayım diye sakıncalı herşeyi yok etmiş. Dolayısıyla hastalık bahanesi dahil ne hergelelik yaptıysam tutmadı. 2 yıl sonra takım elbisemi önce daralttırdım, ütülettim, giydim, kravatımı bağladım, boynumu büktüm ve gittim. Esasen iyiki de gitmişim. Nice dostumla karşılaşıp hasret girderdik. İnşallah birkaç yıl sonra tekrarlayabilirim. Dostların çocukları sağolsun!

Hem Federer’in yarı-finali, hem de FB-GS derbisi var. Yolda nikaha giderken eşimle konuşuyorduk. Haşmetmeabın kazanacağından ne denli eminsem, futbol oynamaktan ziyade tepişmeyi andıran bu tür karşılaşmalardan ikirciklenirim. Zira çevremiz ayaklı bombalarla dolu. Patlaması için ufacık bir kıvılcım yeterli olabiliyor. Taraftarlığı ve sportif mücadeleyi, bastırılmış dürtülerini açığa çıkarmak için bir araç olarak kullanan bir çok zavallı var çevremizde. Allahtan sahadakiler sporculuklarının bilincindeydi de yanlışlıkla “yönetici” diye adlandırılmış bir apaştan başka kimse bir zavallılık sergilemedi.

Federer ile 21 yaşındaki Hırvat rakibi Borna Coric arasındaki maçı kısmen telefon ekranından ve sonra da tv’de tekrarından izledim. Coric, bir tenis oyuncusu olarak en beğendiği sporlar arasında boksu, en beğendiği sporcular arasında ise Mike Tyson’u göstermekten yoksunmayan ilginç bir genç. Bu turnuvada aldığı sonuçlarla 36. sıraya çıkacak. Bundan bir süre önce Coric’in en umut vaat eden gençlerden biri olduğunu yazmıştım. Bu genç adam geçirdiği bir diz ameliyatınyla birlikte kafasını da toplamış ve beni haksız çıkarmayacak gibi gözüküyor.

Dün fırtına şiddetinde esen bir rüzgar altında İsviçreliyi adeta sınamış. Hatta bulunduğumuz davette bir dostuma turnuvanın ilginçliğinden bahsederken Federer bile yenildi dedim. Durum o zaman 7-5, 4-2 Coric lehineydi. İşte bana Federer’den mesaj! “Teniste son puan bitene kadar sonuçtan emin olma!”

Haşmetmeablarının dünkü maçta verdiği sair mesajlardan biri de azim ve kararlılığın sabır ve yetenekle birleştiği vakit çözemeyeceği sorun olmadığıdır. “Baktım ki topu biz değil rüzgâr yönlendiriyor ve o rüzgâr da rakibimin arkasında, topu oyunda tutmaktan başka bir çare göremedim. Rakibimin puanları 1-2 vuruşta bitirmesine engel olmaya ve bu şekilde onun sinirlenip basit hatalarını arttırmasına çalıştım. Bekledim ve sabrettim…Zamanla onun arkasında olan şans ta bana doğru döndü. İşte o zaman başladım voleye çıkmaya ve onu tam bozmaya.

Söyleyin bana tüm bunlar yaşamın da bir gerçeği değil mi?

Evet Federer maçı 7-5, 4-2’den çevirmiş. Skor 5-7, 6-4, 6-4. Mutlak olan bir olgu var ki bu adam kadar sahayı küçültebilen ikinci bir oyuncu olmadığıdır. Dün de rüzgardan çok etkilendiğini anladığı an sahanın neredeyse ortasından oynamaya başlamış. Üstelik başkaları için derin olarak tanımladığımız toplar bu adam için kısa-top olarak geçerli. Tecrübesini taktiksel zekasıyla birleştirip 37 yaşında zirvede hükümranlığını sürdürüyor.
Bu gece 21:00’den itibaren finaller var. İyi izlenceler. Hoşkalın.

18 Mart 2018, Pazar 12:20
YAZININ DEVAMI

‘’İhtiyarlara Yer Yok !‘’

Başlıkta bizde vizyona girdiği adıyla, özgün adıyla ise “No Country For Old Men” Coen Kardeşlerin bir başyapıtıdır. Başrollerini Tommy Lee Jones ile Javier Bardem paylaşıyordu. Bugün sabaha karşı “Indian Wells”de sonuçlanan maçlara bakınca aklıma bu filmin adı geldi. Burada da 20’lik genç hanımlar bu sabah böyle haykırıyordu.
37’lik büyük şampiyon Venus Williams 20 yaşındaki Rus Kasatkina’ya üç saate yakın süren bir mücadele sonunda 4-6, 6-4, 7-5’lk bir skorla yenildi. Daha önce erkeklerde çeyrek-finale kadar gelebilen yegane tenisçileri de elendiğinden Venus’un maçını doldurmuştu Amerikalılar. Maç esasen gitti-geldi. Hatta son sette Venus 5-4, 30-0 ilerdeydi. İşte tenisin özelliği. Buradan döndü maç ve Rus’un oldu galibiyet.
Sonra Dünya 1 numarası 27 yaşındaki Romen Halep ile şimdiye kadar 40.lığın üzerini görmemiş bir başka 20’lik Naomi Osaka sahne aldı.
Soyunma odasında tam 3 saat bir önceki maçı beklemek zorunda kalıp ve gece yarısına yakın bomboş tribünlerin önüne çıkabildiler. Çöl ikliminde ısı 30’lardan 15’e düşmüştü. Uçan kuştan etkilenen naif bir yapıya sahip olan Halep bir süredir koçu Cahill ile de sorun yaşıyor. Anlaşılan bu ilişki bir kez daha sona yaklaşıyor. Bu denli hassas birinin böylesine stres odaklı bir sporda sürekli normal oyununu göstermesi imkansız. Ancak bu kızcağızın büyük turnuvaların finallerini kapatmakta çok zorlandığını da defalarca gördük.
Ayrıca da yıllardır ilk 10 içerisinde oynayan ve bir süredir de 1. sıraya yükselebilmiş bir profesyonelin tüm bunlardan etkilenmemesi gerektiği de şüphe götürmez. Bir yarı-final maçında 30’a yakın basit hata yaparsanız o maçtan zaten bir ümidiniz olamaz. Burada da aynı böyle oldu. Japon raket te çok güçlü olmasından yararlanarak sürekli vurdu geldi geçti. Üstüne 65 dakikanın içinde bir de halka taktı (6-3, 6-0).
Naomi Osaka Haiti/Japon karışımı bir ailenin kızı. Osaka doğumlu. Hem ABD hem Japon pasaportu taşıyor. Burada yarı-finalde Halep’in karşısına gelene kadar elediği raketlere dikkat edin : İlk turda Sharapova (64,64), 2. turda Agnesia Radwanska (63,62), 3. ve 4. turlarda Vickery ile Sakkari, çeyrek-finalde ise (2 ay önceki 1 numara) Pliskova (62,63).
Rus Kasatkina ise ilk turu seri-başı geçip 2. turda Çek Sinakova’yı, sonra ABD Açık şampiyonu Stephens’i (64,63), 4 turda Wozniacki’yi, sonra da Kerber’i ve şimdi de Venus’ü eledi. Yani Siniakova hariç hepsi grand-slam şampiyonları. Eh böyle bir finali de haketmesin mi her iki 20’lik ?
Erkeklerde sürpriz yok. Sakatlıklığını atlatıp geri dönüşünü müjdeleyen Kanadalı Raonic ABD’lilerin erkeklerdeki son umutları Querrey’i zor da olsa geçti (75, 26,63). Arjantin’li sempatik dev Del Potro ise hep zorlandığı Alman Kohlschreiber önünde yine epey ter döktü ama kazandı sonunda (36, 63,64).
Bu gece ve yarın sabaha karşı tek-erkeler yarı-finalleri ile çiftler finalleri var. Program şöyle: 21:00 Federer – Coric; müteakiben Del Potro – Raonic.
Bunları sabaha karşı izleyen maçlar ise çift kadınlar ve çift erkekler finalleri. ABD’lilerin yegane tesellileri çift-erkeklerdeki her iki takımın da vatandaşlarından oluşması.
Hoşkalın.

17 Mart 2018, Cumartesi 13:20
YAZININ DEVAMI

‘’Federer Zorlandı!‘’

Kısacık yaşamda uykuda geçirilen saatlerin ziyan edildiğine inanan benim gibiler için ABD ya da Uzakdoğu’daki karşılaşmalar kıymetli dakikalar oluyor. Bu haftaki Indian Wells gibi.

Kadınlarda turnuvanın sürprizini Rus Kazatkina yaptı. En büyük favori Alman Kerber’i sert bir rüzgâr altında net bir skorla üstelik bir de halka takarak 60, 62 yenerek yarı-finalde Venus Williams’a rakip oldu. Venus Williams ise İspanyol Suarez-Navarro önünde rakibini hiç bir an oyuna sokmayarak 6-2, 6-3’lük rahat bir galibiyet aldı.

Ardından rüzgâr dinmiş, stadyum bu hafta en dolu halini almıştı. Güzel bir maç izlememiz için tüm şartlar uygun hale gelmişti. Türkiye sevdalısı olan Muhammed Lahyani hakemliğinde izledik Haşmetmeabları Federer ile Güney Koreli Hyeon Chung’un maçını. Biliyorsunuz Avustralya’da Korelinin sakatlığı nedeniyle maç yarıda kalmıştı.

Kolay olmayacak bu maç Federer için diye tahmin yürütmüştüm. Öyle de oldu. Siz 7-5, 6-1’lik skora bakmayın. Maçın 1.5 saate yakın sürdüğünü göz önüne alırsanız puanların skorda gözüktüğü kadar kolay geçmediğini anlarsınız. Federer, oyununa alışık olmadığı dişlice rakipler önünde hele de iyice bir gününde değilse epey rahatsız oluyor. O dakik İsviçre saati teklemeye başlıyor. Ama öyle yetenekli ve tecrübeli ki rakibini çözmesi çok uzun bir süre almıyor. Burada da öyle oldu zaten.

İlk sette fırtına gibi 3-0 öne geçti. Sonra Chung baktı ki rakibiyle dişe diş oynayabiliyor, ürkekliği bıraktı. Özgüveni yerine geldi ve maçı eşitledi. 5-5’e kadar bu eşitlik sürdü.
İşte burada her kritik anda ulaşabildiği gizli silahını çıkardı Federer. Vites yükseltti (7-5).

2. sette de 3-0 öne fırladı. Bir tekrar mı izleyeceğiz derken “Show” başladı ve 6-1 bitti set.

Chung sadece oyundaki topları erken alıp derin atmıyor. Yavaşlatılan sert zeminlerde top fazla sıçrar. Chung’da bilhassa 2. servisini uzun ve yüksek attığı için İsviçreliyi epey rahatsız etti. Oyun içinde Federer’i epey bir süredir ilk kez sağdan sola koşuştururken izledik.

Koreli salt geriden oynuyor. Halbuki voleye daha sık gelmeli. Böyle olursa ilk 10 içerisine girmesi uzun sürmeyecektir. Üstelik o ilk 10 içerisinde konuk olmaktan öte bol misafir ağırlayacak bir ev sahibi olacaktır. Hem yeteneği hem kafa yapısı buna çok müsait.

Bugün yani Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece 22:00’de Querrey-Raonic ile başlıyor maçlar. 24:00’te ise Del Potro ile Alman Kohlschreiber karşılaşacak ki bu maçı izlemenizi öneririm. Akabinde kadın yarı-finalleri var. 05:00’te Venus Williams – Daria Kazatkina ve 07:00’de Halep – Osaka.

Tanrıya Şükür Cuma (Thank God its Friday) der Anglo-Saksonlar ağır geçen bir haftanın tatile kavuşmasına ramak kaldığı için. Aynen….Hoşkalınız.

16 Mart 2018, Cuma 07:55
YAZININ DEVAMI

‘’Federer'in Öncüleri!‘’

Biliyorsunuz eski savaşlar genellikle kara-ordularıyla yapılırdı. Kimin kara-ordusu muharabeyi kazanırsa savaştan da genellikle zaferle çıkardı. Bu savaşlara girmeden öncü birlikleri yolu açar, vur-kaç yöntemiyle düşmana hasar veriryı ve kendi ordusunun savaşa yıpranmadan girmesini sağlardı.

Haşmetmeabları Roger Federer’in de öncü raketleri var anlaşılan ! Onun zirveye olan yolunu açmakla/kolaylaştırmakla görevli ! Son birkaç turnuvada olduğu gibi fikstürde onun tarafında olan ve ona sakıncalı olabilecek raketlerin çoğu birer birer eleniyor. “Kızılderili Kuyularında”da yakın tarih adeta tekerrür ediyor. Tam 17 seri-başı elenirken 37 yaşına gelmiş bir raket henüz tek set bile yitirmedi!

Fikstürün ilk yarısında başta Dimitrov olmak üzere Berdych, Thiem, Rublev, Shapovalov, Verdasco, Medvedev ve Khachanov gibi Federer’i rahatsız edebilecek raketlerin hepsi veda etti. Beklenmedik bir gelişme olmadığı sürece Dünya 1 Numarası birkaç iyi antrenmanla finale gelecektir. Bugün Chardy de rakip olamaz ona. Yarı-finalde ise umarım Çinli Chung ile karşılaşır da Avustralya’da Çinlinin sakatlığından dolayı yarım kalan hesaplarını görürler.

İşin ilginç yanı fikstürün diğer yarısında da Del Potro’ya rakip olabilecek (Djokovic dahil) pek kimsenin kalmaması. Büyük bir olasılıkla Federer-Del Potro finali izleyeceğiz. Tenis gibi her türlü sonuca açık bir sporda hele erkekler kategorisinde daha çeyrek final bile oynanmamışken böyle saptamalarda bulunabilmemiz durumu yeterince ortaya koyuyor. Çok ilginç bir turnuva oluyor. Seyircinin önceki yıllar kadar ilgi göstermemesi de bir başka kanıt. Her iki sekste de sadece birer ABD’linin kalması (ve her ikisinden de sürprizden başka bir beklenti olmaması) bunun esas nedeni olabilir. Onlar da elenirse organizasyon komitesinin Tanrı yardımcısı olsun.

Kadınlarda ise Venus Williams 37 yaşıyla buradaki en yaşlı raket. Yarı-finale kadar pek zorlanmadı. Ancak burada karşısına büyük bir olasılıkla Alman Kerber gelecek ki formunun zirvesinde. Alman Teniscinin yolu THY’nin de dün elenmesiyle biraz daha açıldı. Özgüveni de eskisinden bile iyi. İyi de oynuyor ve izlerken zevk veriyor. Ancak bugün karşısna gelecek olan Rus Kasatkina karşısında konsantrasyonunu son puan bitene kadar muhafaza etmesi lazım. Kadın Azarenka ve Stephens gibi raketleri saf dışı bırakarak geldi karşısına.

Kadınlarda fikstürün diğer yarısı daha çekişmeli olmaya aday. 1 numaranın güncel ve eski sahipleri Halep ile Karolina Pliskova yarı-finalin en büyük adayları. Halep buz-kıran gemileri gibi ağır ağır önüne gelen her rakiple canını dişine takarak sonuca gitmeye çalışıyor. Bu kızın mücadele azmine şapka çıkarmak gerek. Ama bir türlü nihai sonucu elde edememesi de insanı sinir ediyor. Ucuna kadar getirip elleriyle kupayı rakiplerine teslim ediyor!

Pliskova ise (bence kadınlar kategorisinin izleyiciye en zevk veren raketi olan) Shuai Zhang önünde epey zorlandı. Sonra wild-card ile turnuvaya giriş yapan 16 yaşındaki ABD’li çocuk-yıldız Anisimova’yı zorlanmadan geçti diyebiliriz. Ancak çocuk-yıldız derken küçümsediğimi lütfen sanmayın. Salt yaşıyla ilgili bu söylemim.

Amanda Anisimova Rus asıllı. ABD doğumlu. 2016 ABD Açık Gençler Şampiyonu. Aynı yıl “Fransa Açık”ta da finalist olmuş. Yeni “Sharapova” olarak anılmaya başlandı. Bu lakabın verilmesindeki nedenlerden biri de onun tüm işlerini çekip çeviren “agent” (temsilci)nin çok yakın bir zamana kadar Sharapova’yı üstlenmesi!

Anisimova burada önce Pavlyuchenkova’yı sonra da büyük şampiyon Kvitova’yı saf dışı bıraktı. Başarılarla bezenmiş bu seferi Pliskova önünde son buldu. Bakınız damarlarında buz aktığı rivayet edilen Pliskova maçtan sonra onun hakkında neler söylemiş:

“Tüm genç raketler gibi gözünü budaktan sakınmıyor. Ama hangi 16’lık böyle değil ki? Ben gençlerle oynamaktan çekinmiyorum. Çünkü kendi oyunumun sürekliliğinin farkındayım. Bu gençler ne denli iyi günlerinde olurlarsa olsunlar bir yerde bozuluyorlar. Çünkü düşünmeden salt güçle oynuyorlar. Onların geçtiği yolları ben de epey arşınladım. Nelerle karşılaşabileceğimi çok iyi biliyorum. Amanda karşısında da oyunu süratlendirerek ona kendi oyununu oynama olanağını vermedim. Bu kadar basit.” Yani “köprülerin altından çok sular akacak” ya da “daha 10 fırın ekmek yemesi lazım” demeye getiriyor!

Fikstürün bu yanında da finalisti Halep-Pliskova maçı belirleyecektir.

Hoşkalın.

14 Mart 2018, Çarşamba 12:09
YAZININ DEVAMI