Arama

Popüler aramalar

‘’İkiz kardeşler!‘’

Filip Holosko, Bobo’nun bir başka versiyonu... Hücuma etkinlik katar ama çeşitlilik eklemesi zor
İyi bir Nobre ile ikinci yarıda Holosko-Nobre forvetinin daha etkili olacağını düşünüyorum

1 2007’ye bakıldığında, Beşiktaş 2008’e nasıl giriyor? Siyah-Beyazlılar’ı 2008’de neler bekliyor?
Beşiktaş işe böyle iddialı bir transferle başladığına göre şampiyonluğu olmazsa olmazı konumuna taşımıştır. Maliyetinin tartışmaları, tercihinin yerinde olup olmadığı bir kenara, en azından taraftarına verdiği mesaj budur. Yalnız Beşiktaş şampiyon olacaksa, bu tek başına Holosko hamlesiyle bitmez. Savunma ve orta alanı da flaş olmasa da 1-2 oyuncu ile takviye etmek gerekir. Beşiktaş’ta sakatlanana kadar takıma büyük fayda sağlayan Tello, sezon başındaki 2 aylık performansıyla Serdar Özkan ve son iki aydaki performansıyla Delgado ikinci yarıya hep bilinen performanslarıyla start verirse, Beşiktaş zirve iddiasında önemli bir mesafe alabilir. Yalnız hâlâ Gökhan Zan’ın sakatlığının sürmesi, Serdar Kurtuluş’un bir türlü düzelememesi ve arkadaşlarını yalnız bırakması, artık Beşiktaş’ın üzerinde durması gereken ciddi sorunudur...

2 Demirören Yönetimi rekor bir transferle ikinci yarı için kolları sıvadı. Bu girişime yorumunuz nedir?
Yıldırım Demirören de Ertuğrul Sağlam da önemli bir risk aldı. 5 milyon Euro ve Koray ile Burak... Yaklaşık 7-8 milyon Euro’ya aslında 3-4 takviye yapılabilir ve Beşiktaş’ın kadrosu daha kalifiye bir hale getirilebilirdi. Kartal’ın savunması hatta şimdilerde orta alanı da şampiyonluğa oynayabilecek bir zenginlik adına yetersizlik arzederken, bir oyuncu için bu denli mali külfete girmek yine hesapsız bir girişim gibi görünüyor. Bu para piyangodan çıkmadıysa niye sezon başında Higuain ve Diatta yerine daha kaliteli oyunculara harcanmadı? Ya da Ertuğrul Sağlam ikinci yarı transferleri için konuşurken yine “Kulübümüzün ekonomik gerçekleri çerçevesinde davranacağız” derken bu durumu mu kast etti? Gerçekte Sağlam da, bu transfer nedeniyle ikinci yarı üzerinde büyük baskı hissedecek.

3 Holosko transferi takımı nasıl etkiler? Bobo’yla nasıl bir ikili olurlar?
Bu transfer maliyet olarak çok iddialı. Holosko yeni katıldığı Beşiktaş forvetini aynı oranda iddialı bir konuma taşıyabilecek mi, orası meçhul... Slovak oyuncu gol vuruşlarında yüksek yüzdesi, güçlü fiziği, dripling özelliği ile iyi bir forvet oyuncusu... Ancak Siyah-Beyazlılar’a gerekli olan santrfor tipi, gezegen pivot bir uç oyuncusu idi... Holosko, Bobo’nun bir başka versiyonu. Beşiktaş’ın hücumuna etkinlik ekleyebilir, ancak çeşitlilik katabilmesi zor. Sırtı dönük oynamaya zorlanırsa sıkıntı yaşanır. Sağlam çok istediğine göre belki onu başka bir anlayışla da kullanabilir. Sağ kenarda ileriye dönük olarak daha verim alınır. Bobo ile onu ikili forvette eşleştirmekten daha farklı alternatifler de çıkabilir ortaya. Şahsen ben, Nobre iyi hazırlandığı takdirde, Holosko-Nobre forvetinin Bobo’lu bir düzenden daha etkili olacağını söyleyebilirim. O zaman da Beşiktaş Bobo’nun yanına değil, Bobo’nun yerine bir santrfor aldı gerçeği çıkar ortaya.

4 Orta sahada 3 fire veren Beşiktaş, bu bölgede sorun yaşar mı?
Hâlâ Koray’ın niye gözden çıkarıldığını anlamış değilim. Bu sezon hiç iyi oynamadı, ama Koray joker özelliği güçlü oyuncu olarak, bu Beşiktaş kadrosunda kalmalıydı. Beşiktaş’ın bu kadar lüksü olup olmadığını ilerleyen dönemde göreceğiz. İbrahim Akın ve Burak da takımdan koptuğuna göre, artık orta alan da doğal olarak takviye istiyor. Serdar Kurtuluş’un müzminleşen sakatlığı endişe vermeli. Cisse oynamadığında bu takım direksiyonsuz kalır. Fransız oyuncu da tek başına tüm sezonu taşıyamaz.

01 Ocak 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kulübe onarılmalı‘’

Beşiktaş ilk yarı sonu itibariyle kendisini ciddi bir biçimde değerlendirmeye alacak olursa puan cetveline hiç bakmamalı. Liderin sadece 3 puan gerisinde göründüğü cetvel, onu kandırır. Öyle veya böyle toplanan 34 puan başarı. Ama bu sadece ikinci yarı için avantajlı bir start olarak algılanmalı. İlk yarıdaki oynanan oyunun hakkı diye tanımlanırsa, yanıltıcı olur.
Doğru bir özeleştiri ile konuya yaklaşırsa, Beşiktaşlı kendine şu soruyu sormalıdır: Ligin ilk yarısında bu takımı seyredenler alınan 10 galibiyetin kaçında kazanmayı sonuna kadar haketti diyebilir. Kaç maç, kırılma noktalarında tesadüfen ya da rakip ikramı ile Siyah-Beyazlılar’ın lehine dönmüş ve öyle tamamlanmıştır. Hatta sonucuna hakemin direk olarak karışıp, Siyah-Beyazlı ekibin aleyhine sonuçlanan maçlarda bile oyunun karşılığını kazanmak olarak haketmiş midir Beşiktaş?
Kartal ikinci yarıya böyle gerçekçi bir analizi önüne koyabilirse, yarışmanın içinde kalabilir. Aksi halde kırılgan yapısı ile, lig maratonunun dörtte üçü bittiğinde kendisini yarış dışında bulabilir.
Bu sezona başlayan kadro yarı yarıya verimsizdir. Sakatlıklardan çok fire vermiş, umut vaadeden oyuncularından hiçbir katkı sağlayamamış, isabetsiz transferler ilk 11’i domine edememiştir. Kısacık devre arasında iddialı transferlerle bu durumu düzeltme imkanı hem doğru seçim hem de mali yönden zor koşullar içerdiğine göre, en mantıklı strateji son dönemde az-çok belli bir kurguyu yakalayan kadroya yurt içinden kulübe desteği sağlamaktır. Bu takasla olur, kiralamayla olur... Onun muhasebesi yapılır. Ama oyuna girdiğinde İbrahim Akın, Burak Yılmaz, Mehmet Yozgatlı, Higuain ve Mehmet Sedef’ten en az iki kat daha etkili olabilecek fizik gücü yüksek bir iki oyuncu bile Beşiktaş’a yarar sağlar. Kısaca kulübesi güçlenmiş bir Beşiktaş, ikinci yarıdaki yarışta Ertuğrul Sağlam’ın elini güçlendirebilir.

25 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş keyfine göre‘’

En güven veren oyuncu kim diye Beşiktaş’da bir sıralamam yapacak olursak başa Cisse’yi oturtmamız gerekecek. Yediği-içtiği, vurduğu-kestiği hep ölçülür. İbrahim’i Üzülmez’i unutmadık ama eskilerden diye pabucunu dama attık o kadar. Beşiktaş’ın sorunu biraz da bu. Aynı çizgiyi iki hafta arayla bile sürdürmeyi başaramayan oyuncular sinsilesi. O yüzden, sezon başından beri anormal pas hataları ile seyrediyor bu takım. Dün gece de Beşiktaş savunması Serdar Özkan ve Tello’nun destek eksiği yüzünden sıkıntılar yaşadı. Bu arada Beşiktaş savunmasında görev üstlenen hemen hemen her oyuncuyu da mübarek olarak vasıflandırmak gerekiyor galiba. Zira çekilecek çile değil onların ki... Forvetin vurdum duymazlığın ne demeliyiz peki. Manisaspor kalecisinin hediye golü olmasa Beşiktaş devre bitimde kendisine çok gerekli olan 3 puanı nasıl alacak? Bu golü attıktan sonra da skoru garantileyecek şansları elde etmişken bu ne vurdum duymazlık.
Manisaspor’a gelince, Holosko, Giray Bulak söyleşisi ani birşey olamaz. Demek ki, bu takımın içi daha önceden fokur fokur kaynıyordu. Uğur ... dışında görevine sağdık birini göremedik. Hakem.... gelince... O, geçen hafta Bület Demirlek’in Nobre’ye olan yaklaşımının tersine ön yargısız baktı Ali Tandoğan’a. Ali Tandoğan da hakemi aldatma konusunda sabıka dosyası hayli kabarık bir oyuncuydu. Ama bu kez maruz kaldığı pozisyonda penaltı hakkı idi, Habitoğlu da maçın bütününde olduğu gibi bu kararında da isabetliydi. Sahanın en başarılı oyuncusu ise; Cisse’den sonra Ali Tandoğan’dı.

22 Aralık 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ne transferi!‘’

Sinan Engin’in sadece son 1 aydaki demeçlerini topladığımızda Beşiktaş’ın işleyişinde hiçbir inandırıcılığın kalmadığını görebiliriz. Önce devre arası çapı geniş bir operasyondan bahsetme, ardından transferde ciddi takviyelerin olacağı mesajı, en sonunda ise hepsinden birden çark etme...
Maç sonu atmosferi içinde, o maçın seyrine göre her defasında aynı ağızdan çıkan farklı sözler Beşiktaş’ın oyuncudan önce aslında en büyük eksiğinin sükut olduğunu gösteriyor. Niyetin gözdağı vermekse olmuyor. Söz konusu transferse, beceremiyorsun. Kaldı ki, kulübü çiftlik gibi kullanan oyuncuların var, ayıklayamıyorsun. O zaman sadece konuşmuş olmak için konuşmayacaksın.
Devre arası transferin riskli olduğu şimdi mi ortaya çıktı. Yoksa alınacak oyuncuların fiyatı birden bire mi fahiş bir tırmanışa geçti. Beşiktaşlı oyuncu bilmiyor mu kulübündeki para trafiğinin nasıl ağır aksak yürüdüğünü. Biraz daha borçlanıp, dışarıdan gelecek oyuncuya bastın mı parayı, içeridekinden esirgemiş olacaksın. O zaman onu nasıl oynatacaksın?
Maceraya hiç gerek yok. Beşiktaş’ı yönetenler Vestel maçı biter bitmez oturup bir personel muhasebesi yapacaklar. Transferden önce bu takımın fazlalıklarını atacaklar. Ayıklama bazen takviyeden daha fazla yarar getirir. Gerekirse PAF’tan da takviye yapıp 20 kişilik bir kadro yeterli olacaktır. Bıraktık ilk 11’i bu takımın kulübesi bile her maç 2-3 oyuncusuyla fuzuli işler altında. Gönlü olana kiralanma, olmayana PAF yolu açık. Ama verimsizi silip, hak edişi verimlinin havuzunda toplamakta büyük yarar var. Beşiktaş şampiyonluğa oynayacaksa, bunu transferle asla başaramaz. Doğru kuracağı yeni ve ciddi bir düzen hepsinden hayırlıdır. Ama konuşmakla olmaz, icraat lazım.... Bu takıma tabii ki transfer gerekiyor, ancak şimdi zamanı değil. Fazlalıkları ayıklanıp neti ortaya çıkmış bir takımın eksiği, daha kolay gözükür. Bunun için de hazirana kadar beklemek gerek.

18 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Delgado zerafeti‘’

Nobre’nin adı çıkmış 9’a bir kere, inmiyor 8’e... Bülent Demirlek’te aynı önyargı ile baktı. Ankaragücü de bu sayede erkenden eksik kalmaktan yırttı.
Beşiktaş’ta işlerin ne kadar ciddi yürüdüğünü Serdar Kurtuluş’un sakatlığıyla da ölçebiliriz. Futbolcusu, teknik heyeti, sağlık ekibi hep birden, bu kadar vurdum duyulmaz mı olunur? Hem sonra Ali Tandoğan’ın nesi var ki kesiliyor?! Son maçlarda İnönü, tartışmasız Delgado faktörü ile biraz daha fazla ziyaretçi buluyor. Bir futbolcunun ayak bilekleri ile beyni nasıl bu kadar mükemmel bir uyum yakalıyor. Beşiktaş’ta futbolun akıl tarafını Cisse’den yansıyanlarla görüyoruz. Serdar Özkan da işini daha kolay yoldan halletmek için, biraz Delgado’ya özense, Ertuğrul Sağlam da Bobo’nun durağanlığını artık farkedebilse...
Siyah-Beyazlılar, ilk yarıyı iyi oynamayan oyuncularının ayağından kazandığı gollerle iki farklı önde geçiyor. İbrahim Üzülmez bile, bazen işine sanat katabileceğini belgeliyor. Ankaragücü, Alper Aydın (Bebbe) ile tehditkar, Jaba ile sinsi. Beşiktaş defansı, yüksek toplarda sanki izinli. Hakan Arıkan, iki tane yüzde yüz golü kurtardığı halde, çilesi bitmiyor. Arkadaşları, sanki onun kaleye duvar ördüğünü sanıyor. Bilmem kaçıncı kez, bir maçın ilk 45’te bittiğini zanneden bir ev sahibi mantığı; misafirin umduğunu değil bulduğu yiyeceğini unutan. Neyse ki, Delgado’nun doğum gününü en önce hatırlayan Ankaragücü kalecisi Serkan. Ertuğrul Sağlam için gerisi yalan, dolan. Mühim olan 3 puan.

17 Aralık 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’İmkansız aşk‘’

Rüştü, Ali Tandoğan’ı görüp, ofsayta şartlanmamış olsa, hemen gerisinde yaptığı iki mükemmel kurtarışla, Beşiktaş’ı 2. yarıya umutlarını yükselten takımın lideri olarak taşıyacaktı. O zaman, belki Ertuğrul Sağlam, ilk yarıda forvette top tutamayan takımına, kısıtlı da olsa, bir çözüm arayacaktı. İlk yarıda son 5 dakika hariç, Porto kendisini sıkmayan, dolayısıyla rakibini de zorlamayan bir ekip hüvviyetinde dolaştı. Ama 5 dakikalık da olsa, kurduğu baskı, Kartal’ın kırılganlığının ortaya çıkmasına yetti. 2. yarı doğal olarak kaybedecek bir şeyi olmayan teknik direktörün doğal hamleleri devreye girdi. 46. dakika ile beraber, Siyah-Beyazlılar karşı alana yerleşmeyi denedi. Ama ofansif anlamda, rakibi çabuk paslarla delmek istediği ataklarda, isabetsiz pas yoğunluğu içinde arkasında önemli boşluklar bıraktı. Porto’ya da daha geniş alanlar kaldı.
Golü çıkaramayan Beşiktaş, bu bıraktığı boşluklarda 2. sayıyı da kalesinde görünce, yolun buraya kadar olduğunu anladı. Tello, Bobo, Burak ve 2. yarıda İbrahim Akın’ın oyuna hiçbir katkı sağlayamamaları da Beşiktaş’ı nispeten yapabileceğinin de gerisinde bıraktı.
Zaten Siyah-Beyazlılar’ın tek şansı olan galibiyet bu takımın organizasyon çapı için de zordu. Hele ki forvette hiçbir topa sahip olmadan ve kaleye yüzünü dönemen kazanmayı düşünmesi zaten imkansızdı.

12 Aralık 2007, Çarşamba 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Haydi rastgele‘’

Beşiktaş’ın kendisini ifade edebildiği takım oyununda iki yüzü var. Bunu gerek Avrupa gerekse lig arenasındaki oyunların skora göre değişen periyotlarında netlikle fark edebiliyoruz.
Golü yediğinde ya da öne geçtikten sonra iki durumda da bu takımın psikolojisi çok değişiyor. İstanbul’daki Liverpool ve Marsilya maçlarında şahit olduğumuz gibi ortaya kazanabilecek bir oyun koyduğu halde bir güvensizlik sorunu yaşadı Siyah-Beyazlılar. O iki önemli galibiyet alındı alınmasına da, aynı şekilde oyunun git-gelleşen ortamında puansız da çıkılabilirdi ve çok yazık olurdu.
Bu gece Avrupa arenasının belki de çoktandır rastlanmadık bir büyük sürprizine imza koyabileceği bir 90 dakikaya çıkacak Kartal. Matematiksel olarak hiçbir sonuçta üçüncülük şansı bulunmayan bir ekip, Şampiyonlar Ligi’nde bir üst tura çıkma fırsatına sahip. Az rastlanır bir durum bu... Ve Siyah-Beyazlılar’ın tek hedefi doğal olarak 3 puan. Bu gece tünelden sahaya adım atarken geride kalan maçlara oranla en sakin ruh haline sahip olacak Beşiktaş. Çünkü kaybettiklerinde kimse onlara negatif olarak fazla yüklenemeyecek. Geride iki önemli rakibe karşı kazanılmış bir 6 puan var. Yani bu takım etiyle buduyla elinden geleni yapmış bir konumda.
Peki, bir büyük voli vurma şansı var mı?
Var...
Bu imkansız mı?
Hayır... Fakat çok zor. Beşiktaş, Porto’da gol bulabilir. Öne de geçebilir. Ancak sonuç almak için skor üstünlüğüne ulaşabileceği bir sayı varsa onu hangi periyoda sığdırması gerektiğini bilmesi ya da denk düşürmesi. Bunun için Marsilya deplasmanındakine benzer bir savunmayı en az 70 dakika yapabilmek ve mümkünse de Bursa galibiyetini getiren golün dakikalarına denk düşen bir anda sayı çıkarabilmek. O zaman bu gece için ne diyelim... Haydi rastgele.

11 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yarım takım‘’

İl Güvenlik Kurulu Beşiktaş seyircisine Bursa yasağı koymuş. Taraftar yok. Onlara ayırılan tribünü Beşiktaş yönetimi takım halinde doldurmuş. Güvenlik güçleri arasında bir yönetim kurulu portresi. Tablo, tam bir mağduru yansıtsın istemişler. Buram buram hamaseti oynadılar.
Gelelim Beşiktaş’ın ne oynadığına... Başta belirtelim ki, forvetsiz ve hemen hemen de maç boyu orta alansız mücadele etti diyebiliriz Siyah-Beyazlılar için. Bir takımın 90 dakika boyunca ileriye uzanan toplarından bir tanesine bile forveti sahip olamıyorsa, bu takım ne yapabilir? Dönen toplarda da Tello ve Serdar Özkan’ın hiç bir etkinliği yok. Sadece Cisse’nin olağanüstü bir biçimde savunmaya yardımı ve elinden geldiğince takımını orta alan çizgisinden ileriye götürme çabası. Biraz da Delgado’nun bireyselliğiyle, karşı kaleye götürmek istediği ataklar. Bütün bundan ibaretti dün geceki Beşikaş.
Bursa, kılıç-kalkan oyununu sadece savunma ve Beşiktaş’ı engelleme yolunda sergiledi. Onlar da golü 2. plana bırakmakta hata etti. Tek organize atak ve sahanın en kötülerinden Serdar Özkan’ın büyük payıyla, bütün iyi niyetiyle futbol oynamak adına uğraş veren Delgado’nun ayağından çıkan şut, Beşiktaş’ı en gerilimli dış sahada galip getirdi.
Hakemin özellikle de ilk yarıda Bursasporlu oyuncuların darbelerine sessiz kalışı ile Egemen’in maç bitiminde yarı yaşındaki Serdar’a attığı tokat, ayıp haddini de aşan cinstendi.

08 Aralık 2007, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI