Arama

Popüler aramalar

‘’90+klasiği‘’

Saha Beşiktaş’ın oynayacağı bir kıvamda olmayınca, en geçerli metot ileriye şişirilecek uzun toplardı. Ne var ki Beşiktaş’ın ceza alanına gönderdiği bütün toplar Traore’de kalıyor, Gençlerbirliği’nin Beşiktaş kalesine yönlendirdiklerin de ise bu kez Isaac bunları kullanıyordu. Yani önde de, arkada da hava sahasını ev sahibi ekip kontrol ediyordu. Havada Beşiktaş’ın esamesi okunmuyordu da, peki yerde durum nasıldı? Tam bir arapsaçı. Traore’nin kestiklerinde de, Isaac’in indirdiklerinde de topun sahibi yine Başkent ekibi oyuncularıydı. Zira Tello, Serdar, Delgado’nun ilk bir saatlik dilimde rakipten kaptığı tek top yoktu. Kaybettikleri ise yığınla. Bir tek İbrahim Toraman didindi durdu. Hatta takımını öne geçirmede bile başrole soyundu.
Gençlerbirliği, Beşiktaş’ın sağ kanadının ne zaman üstüne gitse rakipsiz kaldı. Ali Tandoğan arkaya geçmişti ve Beşiktaş’ın sağ kanadı ne hücumda, ne savunmada hiçbir şey ifade etmiyordu. Baki Gençlerbirliği forvetlerinden birini ‘ha düşürdü ha düşürecek’ derken sonunda asistini yaptı. Kerem’e indirdiği topla muradına erdi! Bu bölümden sonra Ertuğrul Sağlam beklenen hamlesini yaptı ve Beşiktaş’ın forvetini üçleyerek galibiyet için son kozunu oynadı. Gerçi bu değişim taktik anlamda takıma özel bir konum kazandırmadı ancak takımın top yekün galibiyet için oyunu karşı alan yıkması Beşiktaş’ın baskılı taraf olmasına yol açtı. Bu senenin klasiği oldu artık; 90 artılardaki baskı bu kez Bobo ismiyle skora üstünlük getirdi ve Beşiktaş kötü oynamasına karşın yine kazanmasını bildi. Yunus Yıldırım, yardımcısıyla çelişkiye düştüğü pozisyonda bizce oyunu devam ettirmekte haklıydı. Yalnız öncesindeki bir korner atışında İbrahim Toraman’ın yaka paça indirilişini göremedi.

08 Mart 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Avantür değil derbi‘’

Çarşamba ile pazar arasında iki önemli derbi oynandı. Galatasaray’ın demirbaşlığında, siyahla beyaz kadar farklı iki derbi...
Şimdi sormak gerekir, hangisi bizim ezeli rekabetimizi yansıtan yüzümüz olmalı... İsviçre ve Yunan basınına fotoğraflarıyla “İşte Türkler’in maçı” diye manşet olan Sami Yen’deki mi, yoksa hem spor hem sosyal bütünlüğe anlamlı mesajlar veren İnönü’deki derbi mi? Karar vermeliyiz. Bu maçların sonunda Nobre, İbrahim Toraman, Holosko, Arda, Hakan Şükür, Zico, Kalli, Alex, Gökhan Gönül mü konuşmalıyız, yoksa bir tek Cüneyt Çakır’ı mı?
Maç sonunda taraftar taşıyan parçalanmış otobüslerin, yaralanmış polislerin, biber gazı sıkılmış taraftarın görüntülerini mi istiyoruz, yoksa bir derbi heyecanını kenara alacak kadar ülke meselelerini de önemsediğimizi mi? Kartsız, hakemsiz, meşalesiz, küfürsüz ama dibine kadar mücadele donanımlı bu derbide karar kılamazsak, o zaman bizim asıl istediğimiz avantür demektir.

Milli Nobre kriteri
Haziran’da Avrupa’da boy göstereceğiz. Kadrodaki önemli savunma aktörlerimizden biri de Servet olacak. Küçük çaplı bir beyin jimnastiği yapalım. Servet, Avrupa Şampiyonası’nda oynayacağımız rakipler içinde en az Nobre, hatta daha iyi ve güçlü santrforlarla boğuşmayacak mı? Yüksek olasılıkla, evet... Peki, bizim onların Servetler’i, hatta daha iyileriyle kavga edecek kimimiz var? Eğer Hakan Şükür’den son bir final sıçraması gerçekleşmezse, kimsemiz yok. O zaman alın size biçilmiş kaftan Nobre... Yeteri kadar savaşçı özelliği yanında inkar edilemeyecek golcü de aynı zamanda. Şimdi dönüp dolaşıp, yine kriterlere takılmayalım. Konuştuğumuz iki unsur var cepheleşmiş... Biri kan bağı ve milliyet, ikincisi emek. Emek önemli diyorsak, Naim Süleymanoğlu ve Altıntop kardeşlerde bizim payımız yok. Kan bağı diyorsak, Marco’nun ne işi var Ulusal Takım’da... Yok, sadece Mehmet Aurelio’yla sınırlı kalmalı diyenlere ise, ‘Anayasa’yı bir kez delmekle bir şey olmaz’ taraftarı dememiz gerekiyor.

04 Mart 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu kez savunma kazandı‘’

Haftalardır hatalarından bahsettiğimiz Beşiktaş savunması, bu kez de çok önemli derbinin kazanılmasında birinci derecede pay sahibi oldu. İlk yarı Arda ile Delgado’nun yaratıcılık katmasına izin verilmeyen bir oyun vardı. Bu bölümde de, İbrahim Toraman ve Mehmet Topal’ın savunmaya dönük mücadelesi daha çok öne çıktı. Doğrusunu söylemek gerekirse, yerini yadırgayacak mı diye yadırganan İbrahim Toraman’da, bırakın yeni bölgesinde yabancılık çekmeyi, Beşiktaş’ın ve sahanın en iyisiydi.
Kilit Feldkamp’ın elindeydi. Bunu ilk yarı doğru kullanmıştı. Ali Tandoğan ve Tello’nun kulvarlarını Barış ve Hakan Balta ile çok iyi kapatmış ve Beşiktaş’ın sadece geriden uzun toplarla çıkmaya zorlamıştı. Aynı Feldkamp, ikinci yarı bu kilit oyuncularını ofansif anlamda kullanmaya kalkınca, ibre de Beşiktaş’a döndü. Tam Holosko’nun aradığı alanlarda arkada doğmuş oldu. Slovak oyuncu da, bu bölgede Galatasaray savunmasına zor anlar yaşattı.
İlk yarıda pozisyonu olmayan Beşiktaş, ikinci yarı maçı çok farklı bir galibiyetle bitirebilirdi.
Holosko ve Nobre’nin bunalttığı Galatasaray savunmasının kademe yanlışları, takımlarının kimyasını da bozmuştu. Eğer Delgado ve Tello, fırsat anlarını biraz daha ciddi değerlendirebilseler, işin boyutu da değişebilirdi. Ama Beşiktaş yine bu fırsatları değerlendiremeyip, arkasına yaslandı. Neyse ki, başta Gökhan olmak üzere savunmanın ciddi duruşu ve özverili oyunu Siyah-Beyazlılar’ın kalesinde gol görmesine engel olan faktör oldu.
Savunmadaki başarısının yanı sıra, orta alanda İbrahim Toraman’ın ve forvette de Nobre-Holosko ikilisinin agresif oyunu bu galibiyetteki payını aldı. Bünyamin Gezer, oyunu zorlamadan yönetmeyi hedeflemişti, bizce başarılı bir 90 dakika tamamladı.

03 Mart 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Derbinin şifresi!‘’

Kalli her ne kadar, “Derbinin sonucu şampiyonluğu etkilemeycek” dese de, Beşiktaş cephesinden durum farklı. Kartal kaybederse, öyle Kalli’nin söylediği gibi değil, zirve yarışında büyük bir avantaj yitirecek.
Bunu sadece oluşacak 5 puanlık farka bağladığımız düşünülmesin. Bir de zihinsel boyutu var bu işin. Beşiktaş fiziksel olduğu kadar ruhen de kırılgan bir takım. İnönü’de üst üste bir kupadan eleniş ve bir de ezeli rakip Galatasaray’a kaybedilişi kaldıramazlar. O zaman ilk hedef kaybetmemeyi öne alacak bir oyun planı olmalı. Olmalı da, nasıl? Bu da Siyah-Beyazlı cepheden bakıldığında azımsanmayacak bir tedirginlik. Zira Sağlam’ın bu konuda bir özrü var. Cisse’nin yokluğunda Kayseri maçında takındığı bir tavır vardı ve Beşiktaş’ta hayal kırıklığı yaratmıştı. Ertuğrul Sağlam, sözde onun boşluğunu kapatacak yerde takımının orta alanını adeta bir süzgeç konumunda tasarlamıştı. Daha basite indirgeyecek olursak, belirtmek istediğimiz şu: Galatasaray’a karşı da, bir aydır oynamayan ve henüz takımla çalışmaya başlayan Serdar Özkan ile sadece topu saklama anlamında düşünülebilecek Ricardinho’ya ilk 11’de yer verirse, Kartal bu maçı başlamadan kaybeder.
Fazla kafa patlatmaya da gerek yok. Olay basit. Cisse mi yok? Savunmanın göbeği Gökhan ve Baki’yle dizilmeli. Cisse’nin görevini de İbrahim Toraman almalı. Sağda Ali Tandoğan, solda Tello ofansif anlayışta da Delgado, Holosko, Nobre üçgeni varlığını sürdürmeli.
Maçın hakemi için de bir not düşme gereği duyuyoruz. Zira, Galatasaray’ın Denizli deplasmanından çok net hatırlıyoruz Bünyamin Gezer’i... Dört gün önceki Cüneyt Çakır skandalı Gezer için hatrı sayılır ibret kaynağı olmalı. Yoksa yeni MHK’nin dört gün ara ve iki hakemle iki skandala imza atması durumunda bilmeliler ki, Cüneyt Çakır ve Bünyamin Gezer değil daha koltuğunu bile ısıtamayan Oğuz Sarvan’ın durumu masaya yatırılacak. Bizden söylemesi...

02 Mart 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rekabette ilk zafer‘’

30. dakika dolduğunda, İbrahim Toraman’ın görev yeri ikinci kez değişmişti, işler ters gidiyordu belki. Cisse ve Gordon’un arka arkaya sakatlıkları olağan bir gelişme değildi. Ama Beşiktaş savunması görev başındaydı. Gol yemede bu kadar istikrarlı bir grafik çizmek Siyah-Beyazlı takımdan başka bir babayiğidin harcı da değil galiba.
Rize forvetleri ikinci yarıda yakaladıkları yüzde 100’lük pozisyonları da gole çevirse, Beşiktaş ile Çaykur Rizespor arasındaki ezeli rekabette, Siyah-Beyazlılar’ın tek galibiyeti olamayacaktı belki de. İlk golde Leandro’nun elini kolunu sallayarak 3-4 kişinin arasından geçmesi, tek bir müdahale görmedi. Riberio’nun ikinci golünde ise Emrah’ın Beşiktaş savunmasını tek başına esir alması ilginçti.
Aylardır oynamayan Mehmet Yozgatlı, Sağlam için son kozdu. Ama onun, hocasını bilmem kaçıncı kez yanıltmaya yine niyeti yoktu. Aynı beklentilerin bir benzeri de yine Ricardinho için geçerliydi ama bir türlü kabullenmek istenmeyen durumda şu; Brezilyalı’nın korner atmaya bile gücü yok. Holosko, ikinci yarıda da Tello dışında Beşiktaş adına görevini yerine getiren bir başka oyuncu yoktu sahada. Bu kadar kolay gol yiyen bir takımın kimyası da düzelmiyor. Hücum için topu ayağına alan her oyuncunun bacaklarının titremesi bu yüzden.
Küçük ama önemli bir detaydı bizce, o da İnönü’nün zemini. Dışarıdan sorunsuz görünen saha aslında pas yapmaya elverişli olmayan küçük engebelerle doluydu. Beşiktaş’ın klas ayaklarının bir türlü doğru pasla buluşamaması hatta Cisse’nin sakatlığında bile bu zeminin payı büyüktü. Maç öncesi saha sulanmalıydı Beşiktaş teknik heyeti buna uyanamadı. Galatasaray maçında aynı küçük detay atlanmasa bari.

28 Şubat 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Basri Baykoç ile dört soru dört cevap‘’

1 Holosko transfer edildiğinde, Nobre’yle iyi bir ikili olacağını söylemiştiniz. Galatasaray derbisi yaklaşırken, Nobre-Holosko ikilisi bozulup, Bobo’ya şans tanınmalı mı?
Değil Holosko, isterseniz abartıya katarak da söyleyeyim Beşiktaş Ronaldinho’yu da transfer etseydi forvetinin birinci adamı Nobre olmalıydı... Zira güncel futbolun koşullarında, savunmayla boğuşacak, önde pres yapacak, kendi takımına duvar olabilecek bir santrfor figürü bugün her takımın olmazsa olmazı. Üstelik Nobre’nin gol şansı da açıldıktan sonra... Artık Holosko dahil, Beşiktaş forvetinin temel ismi Nobre olmalı. Tabii ki yanına partner seçmeye gelince, mevcut yapıda elbette Holosko. Zira onun da fiziki gücü, driplingleri, deplasmana uygun oyun tarzı Beşiktaş’ın hücumlarında bir çözüm aracı. Delgado da takıma gireceğine göre, Bobo bu aralar ikinci planda kalmalı.

2 Gordon geldi, ancak Kartal yine her karşılaşmada kalesinde gol görüyor. Schildenfeld savunmayı toparlayacak, aranan oyuncu mu?
Yeni bir oyuncu transfer edildiğinde, savunma arızalarının bütünüyle ortadan kalkması doğal olarak olanaksız. Gordon çok abartılı bir savunma oyuncusu değil belki, ama yer tutuşu, hava üstünlüğü ve sade oyunuyla Beşiktaş için nispeten yararlı... Yenilen gollere gelince, son iki haftada Rüştü faktörünü çıkarırsak geriye kalan durumda savunmanın hatası olarak nitelendirebileceğimiz pozisyonlara bir bakalım. Hemen hemen yok gibi. Rüştü’nün İbrahim Toraman’dan sonra Üzülmez’in de sırtına çıkıp topu kaybetmesi, onun kendi insiyatifinden kaynaklanan arızalar...

3 Denizlispor karşılaşmasında Ricardinho, Delgado’nun boşluğunu doldurdu mu? Rico’nun takım içindeki konumu ne olmalı?
Ricardinho için yapılan ‘Kalitesi tartışılmaz’ yorumları kadar saçma olanı yok. Neyin kalitesi... Adamın atletik kabiliyetleri bitmiş, Denizli maçında bir 5 metreye deplase olup attığı gol ortası hariç sahada görünmedi bile. Zaten Ankaraspor maçında Ertuğrul Sağlam onu oyuna aldıktan 3 dakika sonra kendisine, “Rakip yanından yürüyerek geçiyor. En ufak müdahalen yok” diye kulübeden çıkışmadı mı!.. O zaman bu oyuncudaki beklentiler ne kadar olabilir? Delgado’yla kıyaslamaya gelince... Arjantinli oynadığı zaman, Beşiktaş’ın hücum temposunun üç vites daha yükseldiğini söyleyebiliriz. Onun aceleciliğinden doğan basit top kayıpları olmasa, kendisinin ve Beşiktaş’ın konumu da çok farklı yerdeydi. Ama yine de Delgado varken, Ricardinho’nun esamesi bile okunmamalı.

4 Beşiktaş çok gereksiz kartlar görüyor. Son örnek Ali Tandoğan... Sorun kişisel mi, takıma mâl edilmeli mi?
Ali Tandoğan’ın bu konudaki dosyası zaten kabarık ve anlamsız bir şekilde, çocuksu hatalarında ısrar ediyor. Ama kendini bilme konusunda çok daha güvenilir gözüken Tello da, geçen hafta aynı şeyleri yapmadı mı? Bu şampiyonluğa koşullandırılmış bir takıma ait oyuncuların sahip olması gereken ciddiyetin çok uzağında kalan davranışlar. Oturup konuşulması gereken sorunların başında geliyor. Zira bundan sonra tekrarlanacak benzeri eylemlerin telafisi olmayabilir.

24 Şubat 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rahat batan takım‘’

Hani diyorlar ya, ‘Beşiktaşlı ne zaman arkasına yaslanıp, rahat rahat maç seyredecek?’ diye. İşte o biraz zor bizce. Çünkü, avantajlı olmak bu takıma rahatsızlık veriyor galiba. Allem edip, kallem edip kolayı zora dönüştürüyorlar. Ali Tandoğan’ınki bu kaçıncı! Bu kadar formda ve takıma yararlı oynarken, bu nasıl bir çocukluk! Takımının en kritik maçta yarım saat ecel terleri dökmesine neden oluyor. Peki şampiyonluğa oynadığı söylenen Beşiktaş’ın bir kişi eksilince, bu denli karmaşa yaşaması normal mi, o da ayrı bir konu. Ve yine Rüştü... Onun gibi bir tecrübeli kaleci için elinden kaçırdığı kolay top, defansıyla anlaşamadığının bir göstergesi olamaz.
Güvenç Kurtar, farkında olduğunu belirttiği halde, Beşiktaş’ın hızlı hücumlarını ve Holosko’yu gereğinden fazla boşlamıştı. Ayrıca Fatih Egedik gibi etkili bir isimle maça başlamaması da soru işaretiydi. Özellikle de sağ kanatı ilk yarıda çok aktif kullandı Siyah-Beyazlılar. Ve Beşiktaş forveti belki de ilk kez bir maçta bu kadar etkin rol üstlendi.
Holosko, Manisa’da oynar gibi oynadı, sahanın en çalışkanı ve en verimli oyuncusuydu. Nobre de ona aynı oranda eşlik etti. Cisse’nin alışılmışın dışındaki durgunluğu, Tello’da görülen form düşüklüğü ve tabii ki Ricardinho faktörü; Beşiktaş’ın orta alanını, rakibine teslim etmesinde pay sahibiydi. Özellikle de on kişi kaldıktan sonra Siyah-Beyazlılar’ın bu yumuşak karını fazla sırıttı.
Neyse ki Ertuğrul Sağlam, durumu erken farketti ve Ricardinho-Aydın değişimi, nispeten yararlı oldu. Mustafa Kamil Abitoğlu, gördüğünü çalan anlayışıyla serinkanlı bir yönetim gösterdi.

23 Şubat 2008, Cumartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bu savunma kalsın‘’

Beşiktaş’ın belki de bundan sonrası için hiç kafasına takmaması gereken Ankaraspor maçında yediği goller olmalı. Haftalardır süregelen bireysel savunma hataları ve tüm hafta içleri Ümraniye’de bu durumun düzeltilmesi için harcanan yoğun mesai. Can sıkar bu durum ve bitmeli.
Zira bu kâbusla yaşanmaz. Belki de sorun tümüyle sadece savunma hatalarına odaklanılması.
Teselli anlamında söylemiyorum, ancak Siyah-Beyazlılar sezonun sonuna kadar oynaması gereken savunma dörtlüsünü bulmuştur. Ödün vermeden bu dizilişin devamlılığını sergilemelidir.
Tek taraflı, yani Gökhan, Gordon, İbrahim Toraman’a sadece kalelerini savunan defansif figürler olarak da bakmamak gerekir. Bu oyuncular, bundan sonra rakip ceza alanında Beşiktaş’ın gol yollarına da alternatif olabilirler. Serbest atışlarda bu üçlünün ceza alanında bulunması, Cisse ve Nobre’yle birlikte takıma alışılmışın dışında bir hava üstünlüğü getirebilir. Defansif anlamda da ihtiyaç, fazla yeri değişmeyen oyuncuların sürekliliğidir. Bir de Rüştü’nün kaptanlığında iletişim ağı kurulabilirse, sorunlar yarı yarıya azalır.
Ertuğrul Sağlam’ın asıl görmesi gereken orta alanını kurarken düştüğü yanlışlardır. Zira Kayseri’den sonra güven sarsmıştır. Tello ve Serdar Özkan olsaydı, Ankaraspor maçında Aydın ve Ali Tandoğan’ın oynayacağı kafalarda hâlâ önemli bir soru işareti... Oysa özellikle Ali Tandoğan orta alanın sağından yeri hiç oynatılmaması gereken yegane oyuncu olduğunu Ankaraspor maçında bir kez daha ispatladı. Önemli olan Ertuğrul Sağlam’ın bundan sonrası için kendi mecburiyetlerine değil, koşullara göre, özellikle de rakibi göz önüne alarak oluşturacağı takım tercihleridir.
Kupada Rize ve ligde Kayseri maçlarına kadar süren galibiyet serilerinin içinde sahada Ricardinho’nun olmayışı asla tesadüf değildi. Nobre’nin çıkışına bağlandı Ankaraspor maçında yenen goller ve bu tespit kendisine yöneldiğinde bozuldu Sağlam. Son 10 dakikası kalmış maçta ve iki farklı önde olan takımına bile hâlâ ‘mutlak gereklilik miydi Nobre?’ diye düşündü. Evet belki değildi, ama en azından Sağlam’ın Nobre’ye yönelik temel bakış açısının cezalandırılışıydı galiba.

19 Şubat 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI