Arama

Popüler aramalar

‘’Kazanırken kaybedilenler‘’

Beşiktaş adına, 3 puandan daha değerli olan kazanım Aydın Karabulut’un performansı olmalı. Ertuğrul Sağlam dahil kimsenin beklemediği Sivasspor’un ise hiç ihtimal vermediği iki yönlü oyundaki Karabulut faktörü, Beşiktaş’ın zirve yarışına devam kararındaki temel unsurdu.
Öncesinde hakkını vermemiz gereken sorumlu ise; Sağlam olabilir. Bu maçın, öncesindeki iki önemli sınavı, ofansif arsızlıktan dolayı kaybeden Sağlam’ın geçte olsa aklı başına gelmiş gibiydi. Ali Tandoğan-Cisse-Karabulut orta alanı, ofansif ve defansif dengeyi sağlıklı yürütecek en doğru üçlü seçimdi. Daha sonra kulübeden yapılan takviyeler de.
Beşiktaş’ın kağıt üzerinde tasarladıkları her ne kadar doğruları içerse de, Sivas’ın savunma zaaflarının da erkenden yakalanan iki farktaki payını ret edemeyiz. Tıpkı sonrasında konuk Siyah-Beyazlı ekibin daha farklı bir skora ulaşamamasını kendi ciddiyetsizliklerine bağlayacağımız gibi. Kazanırken fire verilebilir ama bu denli ahmakça kayıplarda olmaz. İki farklı önde ve tartışmasız oyunu forse eden bir takım, bu kadar mı kolay kart görmeli... Hele ki Bülent Uygun, ikinci yarıya tüm riskleri alıp başladıktan sonra, boşalan rakip alanlar bu kadar mı ciddiyetsiz, alt tarafı 3 doğru pastan yoksun kullanılır!.. Beşiktaş’ta baştan beri bir disiplin sorunu oluduğu açık. Dünkü maçtaki çarpıcı örnek Cisse.
İyi tarafından baktıklarımızda Holosko’yu unutmadık. Maça imzasını vuran isim olmasına rağmen mütevazice savunma görevini de üstlendi. Beşiktaş defansı da aralarında anlaşmış en iyi dörtlü olarak öne çıktı. Sadece Ertuğrul Sağlam, Cisse’yi kurtarmayı düşünürken onunla beraber İbrahim Kaş’ı da kaybetti. Zaten, iki haftayı üst üste oyuncu yitirmeden atlatsa, o da dişini kıracak belki.

07 Nisan 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaybetmek istercesine...‘’

Beşiktaş’ın binbir eziyetle liderliğe kadar taşıyabildiği yarıştan son iki haftada ortalama güçte iki darbe ile kopmasının kısa özeti şu, top rakipteyken oynamayı bilmeyen takımın eninde sonunda geleceği nokta bu...
Fenerbahçe maçından sonra Ertuğrul Sağlam’ın bu kadroyla gelebileceği en iyi noktaya geldiği yönünde yaklaşımların öne çıktığını gördük. Bu kadar hoşgörü de fazla... Sağlam’la hayata geçirilen kadronun ideal zenginlikte olmadığı gerçeğini biz de kabul ediyoruz. Ama bu birikimle de Kartal çok daha sıkı bir yarışmacı olabilirdi.
Aslında Sağlam’ı hedeften uzaklaştıran nedenlerin başında Beşiktaş’ı yakın geçmişteki başarısızlıkları ve teknik direktör öğüten bir değirmene dönüşmesi yatıyor. Birden bire farklı ve ses getiren bir takım kimliği elde etmek ve atılımcı bir teknik direktör olduğunu ispatlamak... Bu niyete paralel izlenecek en geçerli yol da, olabileceğinden aşırı ofansif bir anlayışı benimsemek. Öncelikli olmadığı halde devre arası Holosko’nun 5 milyon Euro gibi bir bedelle transfer edilişi de bu eğilimin en güçlü göstergesidir. Ama olmuyor işte... Taşınabilir risklerin üstüne çıktığınızda varılacak hedefler de aynı ölçüde uzaklaşıyor.
Sağlam savaşması gereken bir orta sahaya sahip olması gerçeğine sürekli karşı çıktı. Hatta forvetinin de... Nobre bu takımda neredeyse silah zoruyla yer buldu. Bobo ve Serdar Özkan her fırsatta vazgeçilmezler statüsünde yer aldığı için Beşiktaş’ın yumuşak dokusunun bir yerde tamamen kırılacağı da kaçınılmazdı. Son Fenerbahçe maçında Ali Tandoğan’ın oynadığı ve oynamadığı bölümlere bakarsak dahi, Sağlam’ın tasarruflarının geçerliliği hakkında az da olsa fikir sahibi olabiliriz. Diğer yandan teknik kapasitesine güvendiği tüm oyuncuların Sağlam’ı yarı yolda bıraktığı gerçeği de var. Serdar Özkan 3 ay oynadı, bitti... Bobo oynadığı ve oynamadığı dönemlerde gamsızlığını sürdürmekten çekinmedi. Tello ve Delgado’nun kısa metrajlı performansı Sağlam’ı gereksiz heyecanlandırdı. Ama kendisi vazgeçmedi. Top rakipteyken oynamasını sevmeyen orta alanına rağmen her fırsatta tek ön libero, üç forvetli (Ayrıca Delgado’yu barındıran) bir düzen arsızlığını tercih etti.
Özetle bu kadroyla yapılabileceklerin ancak yarısı gerçekleşti demek için bile erken... Zira Beşiktaş bu sezonu dördüncü bitirirse, klasik deyişle ‘üç büyüklerin forması zaten dördüncü olur’ tezi devreye girecek ki, o zaman Sağlam’ı korumak haddinden fazla güçleşecek.

01 Nisan 2008, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Beşiktaş eksik kaldı‘’

Beşiktaşlılar’ın üzülmesine hiç gerek yok. Dün geceki şampiyon adayları arasındaki mücadelede taraflı-tarafsız herkes Beşiktaş’ın bir gömlek eksik olduğunu gördü. Buna Beşiktaşlı taraftarların ilk 20 dakikada soluğunun kesilmesiyle, maç sonunda Fenerbahçeliler’in sevinme ölçüsü delildir.
İlk 25 dakika Beşiktaş’ın ayağına topun değmediği bölümdü. Diğer bir deyişle Fenerbahçe’nin rakibine top göstermediği oyun galipliği. Bu eşitsizliğin sebepleri vardı elbette. Kazım ve Uğur Boral’a karşılık, Serdar Özkan ve Tello faktörü. Orta alanın Sarı-Lacivertli kanat gücü çok ağır bastı, hem de ezici bir üstünlükle. Bu bölümde Tello, Üzülmez ve Baki Sarı-Lacivertliler’in kombine ataklarında çok aciz kaldı.
Beşiktaş, sözüm ona şampiyon adayı. Ama hala bakıyoruz, defansından bir oyuncu değiştiriyor, savunmasının tüm dizilişi değişiyor. Demek ki hala yoksulluk ve deneme halinde olmak söz konusu.
İkinci yarının ilk 20 dakikası da enteresan. Bu kez Beşiktaş bir adım önde, Fenerbahçe geriye yaslanıyor. Uğur’un sakatlanışı, Zico’nun onun yerine bir forvet tercih etmesi, Kazım’ın yorulması, dengeleri bu kez Beşiktaş lehine düzeltiyor. Hatta sahada futbolcu kılığından uzak tek adam, Beşiktaş’a eşitliği de getiriyor ama nafile. Planı, programı olan, fiziki gücü iki gömlek üstün, öz güvenini ve oyun rahatlığını hiç bozmayan Fenerbahçe, dün gece oyunun da sonunda haklı galibi oluyor. Beşiktaş için şampiyonluk artık arkada kalan bir umut. Yarım yamalak kadro ve pamuk ipliğine bağlı bir takım formatı ile ancak bu kadar yol gelinebilirdi. İki tane takım gibi takım çıktı, Beşiktaş son 2 haftada havluyu attı.

30 Mart 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Savunma yetersizliği‘’

Daha çok alternatif isimleri belirlemek adına seçilmiş bir maç olduğu için Terim genç isimlere yöneldi. Sürekli farklı 11’ler ile denemeler yapıyoruz. Belki kimisinin amaca uygun yararı oluyor. Yalnız, isimler değişirken sistem de oyunculara göre değişkenlik gösterdiğinde sıkıntılarımız oluyor. Örneğin kanat ağırlıklı orta alan kurgusu, takım savunmamızı olumsuz etkiliyor. Burada görev alan oyuncular sürekli hücumu ön planda tutuyorlar. Nokta santrfor eksiği, yerleşik hücumlar sergilememize engel oluyor. Gökhan Ünal bu tarz bir oyuncu değil belki ama yine de çok daha istekli ve hırslı olmalı. Mehmet Topal bu anlamda tek tam not alan oyuncu bizce. Serdar Özkan sezon başındaki fizik gücünü tekrar yakalayamazsa işi zor. Ceyhun ve kaleci Tolga ise henüz çok deneyimsiz. İngiltere’deki futbol yaşamı, Tuncay’ın oyununa belirgin bir denge getirmiş. Her topu aldığında bireysel olarak oraya buraya boşuna koşuşturmuyor artık. Ölçülü ve seçici olunca daha yararlı.
Hücum da top tutamadığımız gibi orta alanda da eksiklerimiz gözüktü. Beyaz Rusya veya benzer ekipler hızlı oyunda bu açığımızın üstüne gidip, kolayca defansımızı gafil avlayabiliyorlar. Bizim dün yediğimiz ikinci gol yine en büyük sorunumuzun savunmada olduğunu göstermeye yetti. Fatih Terim’in en azından bundan sonraki takım savunmasına, daha duyarlı kurgular belirlemesi gerekecek.

27 Mart 2008, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rüya tabirleri‘’

En son Trabzon maçının uyarıları Ertuğrul Sağlam’a ciddi mesajlar verecek cinstendi. O avanta galibiyet (3 farka rağmen avanta demekte ısrarlıyım) düşünmek yerine herşeyin ‘planlı olduğu’ izlenimini kuvvetlendirince Beşiktaş’ın haftalardır pamuk ipliğine endeksli kazanma biçimi de sonunda iflas etti.
Bir teknik direktör düşünün ki, bir hafta boyunca orta alan ve buna bağlı olarak da (Beşiktaş’a özgü) savunma kurgusunu oluşturmada sıkıntılar içinde. Sonunda üç forvetli bir düzenin en iyi çözüm olduğu kanaatine varıyor. Hem de şampiyonluğa oynayacak yeterliliği olan tek fit birimi forvetinin arasına kendi eliyle çomak sokarak.
Olmadık zamanda araya bir ‘temenni’ sıkıştırma huyu var Sağlam’ın. Kayseri’de de benzer bir anlayışı sahaya aktarmaya çalışmış, karşılığını fiyasko olarak görmüştü. Tello ve Delgado ile zaten savunma katkısı hiç bulunmayan bir yapıya fiziki konumu bu ikiliden daha berbat Serdar Özkan merkez oyuncu olarak eklenince kesiciliği sıfırlanmış bir orta alan elde ediyorsunuz. Kanat ataklarınız da haftalardır devre dışı olduğuna göre üçlü forvetinizin nasıl bir kaynak bulup da verim sağlayacağını düşünebilirsiniz.
Beşiktaş’taki oyun karakterinin sadece kazanma hırsına dayalı olduğunu söylemiştik. Ama ısrarla futbolun doğrularına ters gitmek eninde sonunda görüldüğü gibi sizi yarı yolda bırakabiliyor. Hatta bu güçlü saydığınız motivasyon üst üste iki maça yansıyacak derecede kart enflasyonunu beraberinde getirip, zarara bile çalışabiliyor.
Baki sakatsa niye kulübedeydi? Gordon hakikatli bir çalım yiyip yine gözleri kararsa, oyuna kim girecekti? Keza Mehmet Sedef de 18’i tamamlamak için mi yedekler arasında bulunuyordu. 90 dakikaya hazır değilse, Serdar Özkan mı Ertuğrul Sağlam’ın gözünde hazır bir oyuncu figürü idi?
Neyse... Olan oldu. Şimdi Fenerbahçe maçı var. Durumu daha iyi tabirlemek gerek. Bu maç öncesi öyle gerginliğe filan da gerek yok. Barış zamanı. Ricardinho’yu da affedin. Rico, Serdar Özkan, Delgado, Tello, Mehmet Yozgatlı, Holosko, Nobre ve Batuhan’ın birlikte oynayabileceği bir düzen üzerinde çalışın...

25 Mart 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yoruma açık değil‘’

Pencerenin diğer bir tarafından bakacak olursak, Hakan Sivriservi doğru bir kararla Bobo’yu atarak, aslında Beşiktaş’ın fazlalığını almış oldu. Diğer bir deyişle, Ertuğrul Sağlam’ın takımına uyguladığı dayatmayı, ortadan kaldırdı. Doğanın da kanunu budur. Akan su, mecranı eninde sonunda bulur.
Savunmacısız bir orta alan kurma zorluğuna düşebilirsiniz, ama bu durumu bir başka yolla telafi etmenin çaresi, bir de üstüne üçlü forvet kurgulamakla tüy dikmek olamaz. Sonrasında gelişenleri de hakeme yükleyemezsiniz... Aslı astarı yok. Necati ve İbrahim Akın gibi iki ehli keyif oyuncuya cirit attıracak bir rakip baskısına maruz kalmış olmak, sadece bir teknik direktör vurdum duymazlığıdır. Başka bir yoruma da açık değildir. Bobo’nun olmadığı koca bir ikinci yarıda Beşiktaş’ın rakibi karşısında oyunda geriye düşmemesi, hatta rakip kalede daha atak görünmesi, Siyah-Beyazlı ekipte ilk elden ortaya konan fazlalığı da yeterince açığa çıkarmıştır.
Serdar Özkan’ı seyretme eziyetine katlanabilen bir teknik direktör yüreğinin, mangal gibi olduğu söylenebilir. Delgado’nun vurdum duymazlığına sabır gücü olan takım arkadaşlarının olduğu gibi. Holosko ile Nobre’nin hem forvet hem orta alanı kapsayan oyun güçleri, belki de tek tesellisidir Beşiktaşlı’nın. Ben şampiyonluğa oynayan bir teknik direktörün ilk 11’ini sahaya sürdükten sonra, bu denli seyirci kalabileceği bir maç daha hatırlamıyorum.

23 Mart 2008, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Skor başka oyun başka‘’

Birçok yönüyle enteresan bir maç izledik dün gece. 3 farklı Beşiktaş galibiyetine bakıp, bu farklı skorun yanında oyunda sindirici olan tarafında Beşiktaş olduğu izlenimi doğabilir. Ama gelin görünki maçın bütününde oyuna ve alana daha iyi hükmeden taraf Trabzonspor’du. Topu ayağına geçirdiğinde hızlı ve süslü hücum yapmayı belli ki çok seviyor Siyah-Bayazlılar. Bu girişimlerinin sonucunda şık goller ve kalite ataklar elde edebiliyorlar. Ama top rakipteyken oynatmama yönünde kılları bile kıpırdamıyor. Tello oyunda hiç yok. Serdar’ın mücadele gücü sınırlı, bir de bunlara kendini hiç üzmeyen Delgado’yu ekleyince, Beşiktaş bu zayıf orta alan ile oyunda mahkum kalması normaldi. Ama maçın sonuna baktığımızda, Delgado çok şık frikik golü ve Aydın’a yaptığı asistle maçın önde gelen ismi oluverdi. Trabzon’un eksik yönü, hücumda ve ceza alanında etkisiz oluşuydu. Beşiktaş’ın açık ara üstün tarafı ise kuşkusuz forvetteki etkinliğiydi. Daha doğrusu Holosko ve Nobre ile baş edebilecek güçten yoksundular.
İbrahim Toraman’ın gördüğü kırmızı kartta hakem kadar payı vardı. Ancak daha sonra Barış atılıp da takımlar sayısal olarak dengelendiğinde yine Trabzon baskısı ve pozisyonlarını izledik. Beşiktaş forveti gollerde ve oyunda üstündü ama ikinci yarıda bu skoru korumak, Rüştü ve Baki’nin özel savunma gücü ile başarıldı. Nobre’nin çalışkanlığı, son bölümde Serdar’ın direnişi maça yer yer damga vursa da, 3-0’lık skorun imzasında özellikle de Rüştü’nün payı büyüktü.
Hakeme gelince, çaldığı düdüklerin sonunda eyyam vardı. İbrahim Toraman ve Barış, bedavadan atıldı.

17 Mart 2008, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kulübedeki silah!‘’

Bobo’nun Gençlerbirliği karşısındaki golü, maç eksiği handikapının önüne geçmemeli. Sağlam, kulübede her zaman güçlü bir koz saklı tutulması gerektiğini unutmamalı.

1 Kadrosuna bakıldığında Beşiktaş’ın şampiyonluk yolundaki rakiplerine oranla genç futbolculardan kurulu bir takım olduğu görülüyor. Kalan 9 maçtaki stresin altından kalkabilirler mi?
Genç oyuncularının tecrübesizlik faktöründen önce gelebilecek handikapları var Siyah-Beyazlılar’ın. Zirve yarışındaki rakipleriyle kıyaslandığında ne en çok golü atan, ne de en az gol yiyen bir istatistiğe sahipler. Ortalama bir takım görüntüsü... Savunma sorunları en fazla, orta alanı en kırılgan ekip Kartal. Bir de doğru düzgün bir istatistiğe soyunulursa, zirve yarışçıları içinde en çok basit top kaybı yapan ekibin Beşiktaş olduğu açığa çıkar ki, bu da bundan sonraki maratonda bu takımı etkileyecek en olumsuz yöndür.

2 Bobo, Gençlerbirliği çok iyi bir dönüş yaptı. Teknik direktör Ertuğrul Sağlam, Brezilyalı’ya yer açmak için kadroda nasıl bir değişiklik yapmalı?
Top rakipte iken en dirençsiz orta alan Beşiktaş’ta. Bu noktada biraz Galatasaray’la örtüşüyor. Tek ön libero, önlerinde daha hücumcul özellikli bir orta alan üçlüsü. Sağlam eğer şimdi Bobo’ya önündeki ilk Trabzon maçında yer açmak için Holosko’yu orta alanın sağına çekerse yanlış olur. Bobo’nun altın golü, onun maç eksiği handikapının önüne geçmemeli. Tabii ki bu üçlüyü maçın gidişatına göre birlikte oynatma inisiyatifini kullanabilir Sağlam. Ancak unutmamalı ki, kulübede her zaman güçlü bir koz saklı tutulmalı.

3 Beşiktaş son dakikaya kadar maçı bırakmıyor, son saniyede bulduğu gollerle sahadan galibiyetle ayrılıyor. Bu sezon 8 puanı son anda elde ettiler. Kartal’ın bitime saniyeler kala kazandığı zaferlerde mücadele mi, yoksa şans mı ön planda?
Mücadele gücünün bir ürünü desek, tam doğru söylemiş sayılmayız. Zira 90 dakikanın bütününe yayılmış bir kazanma savaşı yok Beşiktaş’ta. Aksine skor avantajına ulaştığında daha çok bununla yetinen ve korumayı amaçlayan bir takım kimliği oluşuyor. Ne zaman ki avantaj elden gidiyor, bu kez de kaybetmeyi asla içine sindiremeyecek bir refleks ortaya çıkıyor. Genelde de maçın sonlarına sıkışan goller sonucu getirdiği için tesadüf ve şans faktörüne daha yakın bir oluşumdan bahsetmek daha doğru olur sanıyoruz. Ya da iyi niyet enerjisinin bir toplamı diyelim.

4 Bu sezon hep geriye düşüp, sonra kazanan Kara Kartal 4 maçtır bu geleneği bozdu. Skor üstünlüğünü maçın başına eline geçiren Siyah-Beyazlılar’da nispeten taşlar yerine oturdu denebilir mi?
Son dört maçın öncesinde, geriye düştükten sonra skoru çeviren bir Beşiktaş vardı. Stresle beslenen bir takım kimliği çiziyorlardı. Son maçlarda ise skor avantajına önce ulaşan bir Beşiktaş var. Ancak bu duruma ‘Taşlar oturdu’ demek, pek doğru bir yaklaşım olmaz. Skoru lehine çevirdiği halde, rakiplerini ilerleyen bölümlerde maça ortak eden taraf yine aynı takım... Dolayısıyla sıkıntılarını yine son dakika çözümleriyle ancak halledebilen kimlikte bir değişiklik yok. Aylar sonra ligin zirvesine kurulsa da ‘Beşiktaş’ta taşlar yerine oturdu’ demek için henüz çok erken...

11 Mart 2008, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI