‘’Meydan Figer'e bırakılmasın‘’
Artık sadece Rio karnavallarının gözdesi olabilecek Ronaldo’nun Beşiktaş’ın transfer borsasına düşmesi, umarız sadece Figer kurnazının pompaladığı bir şeytanlıktır.
Beşiktaş’ı yönetenlerden henüz bir açıklama yansımamasına, “Gülüp geçilecek bir haber, niye karşılık versinler” dememiz gerekiyor. Ancak itiraf etmeliyiz ki, bu denli emin olamıyoruz. Zira Beşiktaş’ı yönetenlerin geçmişteki tasarrufları bir ‘acaba’yı saklı tutturuyor bize... Tek bir konuda emin olabiliriz, o da Mustafa Denizli’nin iradesi... Tecrübeli teknik adamın her ne kadar futbolun estetik değerlerini ön planda tuttuğunu bilsek dahi, amacını çok aşacak bir sansasyona izin vereceğini sanmıyoruz.
Ronaldo ile yaratılmak istenen heyecandan vazgeçtik, uzun süredir şampiyonluk yolu gözleyen bir kulübün şu zaman diliminde ve şu pozisyonda gündemini rutin transfer haberlerinin meşgul etmesi bile abeslik. Gelecek sezonun planı, elbette bugünden çalışılması gereken bir konu. Ama gizlilik kaydıyla... O yüzden resmi bir açıklama gerekiyor. Hem de hiç gecikmeden... Zirve hedefi olan bir ekibe gerekli konsantrasyonun yönünü belirlemek için şart bu. Yoksa meydanı boş bulan Figer saz çalmaya devam eder ki, bu da dertsiz başa durduk yere dert açar.
Terim Madrid’de haklıydı
İspanya deplasmanında Terim’in düzenine karşı eleştiriler yine yoğundu ama, Fatih Hoca’nın stratejisinin doğru olduğu ortaya çıktı. Bunu da ancak Bosna’nın Belçika’yı deplasmanda yenmesinden sonra anlayabildik. Madrid’de kaybedeceğimiz bir şey yoktu. 3 puan zorunluluk değildi kısaca. Ama mesele de bu konumda puanı zorlamaktı.
Yarın gece durum değişik. Bu kez kaybedeceği çok şey olan bir pozisyondayız. Yani rövanşta temkinli olmak gerekecek. İspanya savunmasına karşı Nihat ve Semih’ten oluşan bir uç forvet bekleneni vermez. İki doğru karakterdeki santrforla zaafı olan İspanya savunmasını zorlamak daha akılcı sanki. Geri kalan bölümde de takım savunmasına daha uygun bir orta alan gerekiyor.
‘’Bir ölçüsüzlük var‘’
Mustafa Denizli’nin 26. hafta ile ilgili öngörü hesapları isabet kaydetmiş gözükse bile Beşiktaş’ın şampiyonluk için henüz rüştünü ispat eden bir ekip olduğunu söylemek zor. Beşiktaş sadece rakiplerinin ölçüsüz sonuçlar almasıyla şekillenen bir sıralamanın avantajlısı şu anda. Bugün itibariyle 49 puanla ikinci sırada Siyah-Beyazlılar. Ligin 9. sırasında da 36 puanla Ankara var. Beşiktaş’ın 1-9 arasındaki takımlardan Gaziantep hariç diğerlerine henüz galibiyeti yok. Trabzon ve Sivas’la da maçlarını bitirmiş üstelik. Bu tabloya baktığımız zaman Kartal’ın geldiği noktadaki başarısının altında yatan en büyük neden, 9. sıranın altı ile problem yaşamamış olması gözüküyor. Zira Galatasaray, Fenerbahçe ve Trabzon bu gruba sürpriz takıntılar yüzünden Beşiktaş’tan geride kaldılar.
Siyah-Beyazlılar da şu portreyi çizdi. Kendi sıkletindekilere karşı son derece çekimser, sıkletinin altındakileri karşı da boş bulunmamış bir tedbirli. Sonuçta iki tarafa da yaklaşımı neme lâzımcı bir karakter.
Hedefine şampiyonluk koymuş bir ekip için işin kuşku uyandıran tarafı da bu... Bir alışkanlığa dönüşmüş, ‘ne şiş yansın ne kebap’ anlayışının bu aşamadan sonraki yolculukta pek geçerliliği olmayacak. Tam tersi kazanma karakteri güçlü bir zihinsellik gerekecek. Ve Beşiktaş’ın bu yeni moda geçişi sanıldığı kadar kolay olmayacak.
Denizli kazandı Terim kaybetti
Sezon başı yaşanan talihsizliğin ardından İbrahim Toraman ve İbrahim Üzülmez’in kat ettiği aşama bir futbolcuda en başta aranan yüksek karakter gücünün de belgesi. Bugün Üzülmez milli takıma yeniden dönüşünün onurunu yaşarken, Toraman hak ettiği davetten uzak tutuldu. Kuşkusuz Toraman’ın kariyerinin en yüksek olgunluğa ulaşmasında kendisi kadar Denizli’nin de payı büyük. Zira futbolcu kesiminde performansa giden yolun kalpten geçtiğini en iyi Denizli biliyor. Biz de Toraman’ın milli takımdan uzak tutuluş nedeninin performans olmadığını izliyoruz. Oysa Terim gibi güçlü karaktere saygılı bir otorite bu işi kişiselleştirmeden çözerdi. Ama yüksek egosu cezalandırmayı seçti. Sonuçta Denizli kazandı, Terim kaybetti.
‘’Gerektiği gibi bitti‘’
Mustafa Denizli’nin de Nobre’nin yerine Holosko’yu seçmesi, stoperden dönme Murat Sözgelmez’in sol kanadı savunacak olması idi.
Ne varki iki teknik direktörün kağıt üstündeki planları ilk yarı için onlara bu teorileri doğrultusunda bir şey kazandırmadı. Sadece Murat Erdoğan’ın sol çizgide kıstırdığı Ekrem Dağ’ın üzerine gitmesiyle, Sivasspor etki alanın tescilliyebildi. Beşiktaş’ta Yusuf’un şahsi gayretlerine muhtaç kalacağını belli etti. İlk yarıda iki teknik direktöründe sisteme ait beklentileri bir sonuç vermese de Murat Erdoğan ve Yusuf Şimşek’in mesajları, maçın da gidişatına etki edebilecek doneleri veriyordu aslında. Ne Beşiktaş ne Sivas gol bulma yollarının kaynağı olan kanatlarını çalıştıramamıştı. Önce Murat Erdoğan’ın direttiği sol kenar tandanslı ataklar meyvesini verdi, sonrada Yusuf’un bireysel girişimi, Tello’nun şık vuruşuyla oyunu Beşiktaş adına eşitledi. Geri kalanında agresif gibi gözüken ama aslına bakarsanız yalandan bir mücadele vardı. Ne Kamanan ve Balili’nin oyuna dahil oluşu ne de Nobre ve Delgado’nun Beşiktaş’a katılışı iki tarafa da bir artı getirmedi. Oysa iki cephe adına da bu değişiklikler oyunun akışını değiştirebilecek cinstendi. Başlığını da attığımız gibi dünün ve gündüzün oynanan maçlarından sonra bir fazla kazanan olmak için iki tarafta riske girmek istemedi galiba. Alan veren razı oldu, skorboard da bunu yansıttı.
‘’4 soru 4 cevap‘’
1 Beşiktaş’taki olumlu değişim, sadece saha içindeki dizilişten mi kaynaklanıyor
Beşiktaş’taki değişimi işaret eden olgu, yeniden inşa edilen aile bağları. Yenileşen ilişkilerin yönetime ait bölümü de var, takımı ilgilendiren yönü de... Fulya’nın açılışında perde arkasında kalan görüntüde camianın kenetlenmesi vardı. Sonrasında Demirören’in birliği pekiştirecek
diğer adımlarını izledik.
Takıma ait en önemli değişime ise ben kısaca şu yorumu getirebilirim: Sinan Engin hiyerarşisinin sonu, Denizli sosyalitesinin işbaşısı...
Beşiktaş sezonu en önemli iki emektarının kavgasıyla başlamıştı. Bugün gelinen noktada bu iki oyuncunun İspanya’yla oynanacak çok kritik maçımızın kadrosunu zorluyor olması, Denizli
yönetimindeki Beşiktaş’taki
gelişmeyi belgeler nitelikte.
2 Beşiktaş’ın 2009’daki başarılı performansını, yeni transfer Fabian Ernst’e bağlayabilir miyiz
Sıcaklık kazanan iç ilişkiler tam sahaya yansıyıp meyvelerini vermeye başlayacakken aileye Ernst katıldı. Zircirin halkalarını buluşturma, ayrıca da zamanlama açısından da tam isabet oldu. Diğer bir deyişle görev anlayışına gelişimi benzetecek olursak, kendisine kısaca ‘hızır acil’ diyebiliriz.
3 Sergilenen futbol ve puan cetvelinin son durumuna göre Beşiktaş’ın şampiyonluk şansını nasıl görüyorsunuz
Esas yarış şimdi başlıyor. Elbette Beşiktaş yegane favori değil. Ancak gerçek anlamda başlıyor dediğimiz yarışa, ev ödevlerine daha çok çalışarak eksiklerinin çoğunu gidermiş bir aday olarak giriyor. Siyah-Beyazlılar’ın avantajı burada. Denizli’nin son iki maçtaki ikinci yarı oyuncu değişiklikleri takımında ulaştığı hakimiyetin de göstergesi. Hacettepe maçının ikinci yarısında koyduğu savunma tedbirleri paketi ile Gençlerbirliği maçının ikinci 45’inde değiştirdiği ofansif düzen doğru teşhise doğru recete anlamında Denizli’nin vardığı noktayı işaret ediyor.
4 Sözleşmesi sıkıntı yaratan Nobre’nin Beşiktaş’ta kalması gerekli mi? Yönetim nasıl bir politika izlemeli
Yakın geçmişe dönük Beşiktaş Yönetimi’nin yanlış bir tasarrufu oldu. Sanıyorum bunda Sinan Engin ve Ertuğrul Sağlam’ın da payı vardı. Delgado’nun durup dururken yıllık ücretinin iki katına çıkarılması, üstelik performansı artsın diye jest olarak pazubandın da koluna takılması geçmiş performansına bakıldığında son derece hatalı bir karardı. Şimdi Nobre’nin, Delgado’yu baz alması son derece doğal... Performansları ve takıma katkılarının bir kıyası yapılırsa, Nobre haklı olarak diretiyor. Ancak esas gerçek, Beşiktaş’ta yılda 2.1 milyon Euro’yu hakedecek oyuncunun henüz bulunmaması...
‘’Her yerde Ernst vardı‘’
Bobo’nun çabukluk eksikliği, Delgado’nun savunma arkasına atmayı esirgediği koşular ilk yarıda Gençlerbirliği savunmasını açık düşürmeyen, Koray’ı da milli yapan unsurlardı. Cisse’nin katılımcılığı da yeterli düzeyde değildi. Beşiktaş sadece İbrahim Üzülmez’in indirmelerine endeksli bir hücum anlayışı ile sınırlı kaldı ilk 45 dakikada. Samet Aybaba’nın Beşiktaş’ı durdurma planı doğruydu. En caydırıcı yönü, tempolarını önledi Siyah-Beyazlılar’ın... Zamanlama açısından olmasa da, tercihlendirmede son derece doğru değişikliklere imza attı Denizli.
Delgado’nun ilk yarıda hiç soyunmadığı ceza alanı girişimlerini Yusuf oyuna girdikten sonra, ayağına ilk değen topla başlattı. Ve iki yeni giren oyuncusunun işbirliği ile Beşiktaş golünü buldu. O dakikaya kadar sahada basmadık yer bırakmayan, bütün kademelerde hazır ve nazır bulunan Ernst, takımını öne geçirirken forvetinden de önce olması gereken en doğru yerdeydi yine.
Beşiktaş’ı rahatlatacak şansları Bobo yakaladı. Ama ağırlığı ve ciddiyetsizliği kendisine engel oldu.
Gençlerbirliği’nin baskısı hissedilmeye başlamıştı ki, bu kez de sahanın bir diğer çalışkan ismi Ekrem nefes aldırdı takımına. Bu net galibiyete rağmen Beşiktaş dün gece dengeli bir oyunun sahibiydi. Pervasızca hücumlar yoktu. Rakibine pozisyon vermedi ama bunda Toraman ve Sivok’un bireysel başarısı da fazlaydı.
Samet Aybaba, Troisi’ye uzun süre tahammül etti. Burhan ikinci yarının başında oyuna girseydi Beşiktaş savunması, farkı bulana kadar çok daha ciddi sıkıntılar yaşayabilirdi. Hakem Deniz Çoban geçen haftaki olaylardan sonra biraz soğukkanlılığını yitirmişti sanki. Yalnız bu hakemimiz iyi yolda, umarım tedirginliğini bir an önce atlatır.
‘’Abideye saygı‘’
ibrahim Üzülmez kenara alınmayı ne kadar haketmişse, suçunun teknik direktör tarafından deşifre edilmesini ise o denli haketmedi.
Eskiden bu yana alışık olduğumuz Denizli portresi yok artık. En sıkıcı ortamlarda dahi yaşadığı stresi soğukkanlılık ve tebessüm ifadelerinin arkasına gizleyebilen Mustafa Hoca, şimdilerde heyecanının yüzünde sörf yapmasını engelleyemiyor. Her dönemde suçu ve suçluyu bir diplomat yeteneğinde dışa karşı savuşturabilen kimliği de yok artık. Yerine katı bir cezalandırıcıyı koymuş. Kısaca ‘Kol kırılır yen içinde kalır’ demiyor artık. Bundan sonrası için kıdem de, isim de önemsiz... Hata affedilmeyecek, disiplinsizlik anında karşılığını bulacak.
Bir futbolcu topluluğu adına teknik direktör tarafından işin sıkı tutulma gereği belki de en çok Beşiktaş için geçerli. Doğmatik olarak yarısı korkunç özverili, ama diğer yarısı anormal keyfi bir karışım Beşiktaş. Enteresan olan, disiplin ve istikrar konusunda bırakın Beşiktaş’ı ülkeye malolmuş İbrahim’in zılgıt yemiş olması... Üzülmez muhtemelen Beşiktaş’ın yediği ilk gol anında olması gereken yerden 20 metre uzakta kaldığı için cezalandırıldı. Ama savunma görevinin yanında, hücumu desteklemesi için gereğinden fazla talimat aldığı da açıktı. Yani ekstrası, asil görevini engellediği için güme gitti. Peki o ileri çıktığında, yerine doldurması gereken kimdi veya kimlerdi? Normal mesailerini yaparken, gereğini yansıtmaktan uzak kalanlar yerine ekstraya soyunanların tek hatada gözlerinin yaşına bakılmayacaksa, Mustafa Hoca’nın terazisi bu disiplin işini ne kadar süreyle doğru tartabilir?
Beşiktaş kendi kalesine kadar bek kovalayan Nobre, 5 kişinin açığını kapatmaktan yılmayan Ernst ve nerede olursa olsun her an göreve hazır İbrahim Toraman’a sahip olduğu kadar, birçok 90 dakikada rakipten tek top kazanamayan oyuncu varlığı da barındırmaktadır. O yüzden disiplin kavramı ne kadar saygınsa, adalet de aynı ölçüde devrede olmalıdır.
Kaldı ki disiplin konusunda en azından Beşiktaş formasını kesintisiz giyme süresi yeterlilik belgesi olan İbrahim Üzülmez, safrettiği emekle rencide edilmemeyi hakediyor.
‘’Suni zeminde gerçek futbol‘’
İlk 20 dakikadaki Beşiktaş fırtınasında iki farklı geriye düştükten sonra müthiş bir baş kaldırıştı Hacettepe’nin oyunu. Beşiktaş bitirdiğim dediği anda onlar başladı. Ergün Penbe önce savunmayı öne çekti sonrasında da Kartalın sağ kanadını hedef gösterdi. O dakikaya kadar Ekrem ve Tello ile sürekli hücum düşünmekte sakınca görmeyen Beşiktaş’ın sağ kenarı bu bölümden sonra allak bullak oldu. Selçuk, Tozo ve Murat ile orta alanı ve Beşiktaş’ın sağ kanadını kıskıvrak ele geçiren başkent ekibi, Patiyo ve Zoko etkili forvetiyle de Siyah-Beyazlı savunmaya son haftalarda hiç yaşamadığı sıkıntıları tattırdılar. Hakan Arıkan yüzde yüz iki net pozisyonu önleyerek son savunucu rolünde sayısal eşitliğe izin vermeyen isimdi ilk yarıda. İkinci yarıda savunmaya bir dizi önlem paketi açtı Beşiktaş. Serdar Kurtuluş ile sağı güçlendirmeyi denedi. Sivok’u daha geriye ve sola çekti. Hacettepe’nin hızıda biraz kesildi. Bobo’nun takipçiliği Beşiktaş’ı bir kez daha maçı bitirdim havasına soktu ama Hacettepe her defasında maçın 90 dakika olduğunu hatırlattı Kartal’a. Müthiş bir mücadele vardı aslına bakacak olursak. Tempolu futbol, bilinçli ataklar ve 5 gol. Zemin suniydi ama buna karşılık çok hakikatlı bir oyun çıktı ortaya. Hacettepe keşke bu futbol aklı ve hırsını çok daha önceden devreye sokabilseydi. Beşiktaş’ın zaafı yine orta alandaydı. Tello özellikle de, Delgado ilk 20 dakikadaki Beşiktaş fırtınasının öncüleriydi belki, ancak onların kısa metrajlı mücadele yapıları sonrasında Beşiktaş’ın takım savunmasına delik açması da önlenemiyor. Sakat Nobre ile eksik Delgado’nun çok daha önceden kenara alınıp, Cisse’yle Holosko’nun bayrağı devralması Denizli’nin tasarruflarına girmeliydi.
‘’Yedeklere yaradı‘’
Cisse’ye soğuk bakan Denizli dün geceki maçı da izledikten sonra Sivok’un görev yerini umarım sabitlemiştir. Hamle doğruluğu, çabukluğu, çok yönlülüğüyle Sivok’un orta alandaki yararlılığı stoperden daha fazla. Kaldı ki iki haftadır savunmanın sağında yer alan İbrahim Toraman ile son haftalarda ilk 11’de fazla forma şansı bulamayan Zapatocny’nin göbekteki performansı da hayli başarılıydı. Penaltı pozisyonunu saymazsak Siyah-Beyazlılar’ın rakibe verdiği sadece tek bir gol şansı vardı. Tello ile Delgado zamansız oyundan düştüler. Hatta Delgado’nun attığı şık golün dışında yine takımına fazla bir artısının olmadığını gördük. Yine de dün geceki kupa maçı bir anlamda uzun zamandır oynamayanların yararına gelişti diyebiliriz. Zapatocny bıraktığı yerden başlamasını bildi. Yusuf ve Holosko attıkları şık gollerle moral depoladılar. Baştan beri Fortis Türkiye Kupası’nda Beşiktaş sürekli bir fazla savunma önlemiyle sahadaydı. Dün gece de aynı prensiplere bağlıydı. Delgado ve Bobo’nun eksik bıraktığı dayanışmaya rağmen turu geçecek skora ulaştılar.
Ankaraspor penaltıdan öne geçene kadar sahada yoktu. İkinci yarının sadece ilk bölümünde Beşiktaş orta alanının oyundan düşmesi ile üstünlük kurabildi. Biraz da deneyimsiz kalecileri Evren’in şanssızlığına takıldılar.
Selçuk Dereli, Üzülmez’in pozisyonunu iyi süzdü ve haklı bir penaltı kararı verdi. Ama öncesinde Nobre daha güçlü bir kol kuvveti ile ceza alanında indirilmişti. Onu süzemedi.