Arama

Popüler aramalar

‘’Nam-ı diğer Şifo!‘’

Peki...Bunun karşısında Fatih Terim ne yaptı?Beşiktaş ve Beşiktaşlıyım diye geçinenler ne yaptı?Beşiktaşlılık duruşunu yaşayan ve dün yaşatan Mehmet Özdilek’in istifasına herkes balıklama atladı.Zaten ne zaman Beşiktaş ve Beşiktaşlı kendi değerlerine sahip çıktı ki?Gazetelerde, TV’lerde tek bir açıklama yok. Yıllardır ‘methiyeler’ düzdüğümüz İstanbul Beyefendisi’ni, ‘adam gibi adam’ Şifo Mehmet’i bu hale, o eylemi yapmaya iten sebepler, kişiler nerede? Milli takım bugün Almanya vizesini alsaydı, Özdilek kahraman mıydı? Neticeler bu kadar önemli mi?Korkmayın, çıkın yüreklilikle söyleyin. Tek suçlu bizim çocuğumuz mu?Terim, Müfit Erkasap’ı kolundan çekerken, futbolcu ve yardımcılarına işaret parmağını göstererek, “Yürüyün, ilk hedefiniz İsviçre soyunma odası. Hücummm” derken, ilk istifasını sunan Şifo Mehmet’e sahip çıkmadı. Futbolumuzda artık “İstikbal göklerdedir” deyip o küçük boyuyla havalanıp unutulmayacak kafa golleri atan Mehmet Özdilek gibiler yetişmiyor. Yetiştirdiklerimiz de bir bir harcanıyor.NOT: Beşiktaş’taki duruş zaafiyeti altyapısında da aynen devam ediyor. Tıpkı, Yeniçeri Ocağı gibi...Fulya’da ‘İSTEMEZUK’ sesleri yükseliyor. Takım ruhu sıfır. Görev dağılımları yapılıyor, ama herkes birbirine şüpheyle bakıyor. Kimse kimseyi yanında istemiyor. Önümüzdeki hafta bu konuyu çok geniş yazacağım. Orası, sevgi yuvası. Öğretmenler haftasını yaşıyoruz. Öğretmenler birbirini sevmeli ki, çocuklar da birbirini sevsin.Ya sevecekler ya da sevecekler. Yoksa, Beşiktaş duruşuna karşı olanlar, sonucuna da katlanacaklar. Başkasını bilemem, ama ben yazarsam farklı olur.

24 Kasım 2005, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Böyle mi olmalıydı?‘’

Tigana, İnönü’deki ilk maçına çıkıyor, bütün beklentiler Beşiktaş’ın galibiyeti... Maçtan önce taraftar Beşiktaş’ı tribüne çağırıyor ve arkasından boş tribünleri göstererek, ‘Bu statı bu hale siz getirdiniz’ diye olumsuz bir görüntü çiziyor. Aslında doğru da... Stat güzel, zemin mükemmel. Çünkü bu statta bu sene doğru düzgün bir mücadele göremedik. Beşiktaş’ı sevenler, izleyenler hep olumsuzluk yaşadı. Bu, maçtan önceki görüntüydü.Maçtan sonraki görüntü mü? Onu da taraftarın şarkısıyla size aktarmak istiyorum: “Sezon başında biz söylemiştik, ‘bu takımdan birşey olmaz’ diye başkan. Bari kümede kalsın, utanmayalım sayın başkanım” Bu mesaj aslında çok yere gitti. İki hocanın değişikliği, Beşiktaş’ın hızla irtifa kaybetmesi ve hafta içinde Başkan Yıldırım’ın gündeme bomba gibi düşen konuşmaları... Her ne kadar Başkan, ‘Dostlar arası dertleşme’ diyorsa da, demek ki başkan sırrını ve derdini paylaşacağı insanları pek seçemiyormuş. Zaten dün Gaziantep maçını düşünen de yoktu. Skor ve futbol kimseyi de ilgilendirmiyordu. Sahada olumsuz bir skor vardı, ama futbol hiç yoktu.Benim için çok çok güzel bir görüntü vardı. 3 milyon 300 bin Euro’luk Ailton sahadan çıkıyor, 350 YTL aylıklı Nail Tilbaç oyuna giriyor. Bunu ne Del Bosque becerebildi, ne de Rıza Çalımbay. Dün bana göre Tigana’nın çok özel mesajları vardı. Her ne kadar sahada Tümer, İbrahim Toraman, Çağdaş, Koray birşeyler vermeye çalışıyorsa da, şunu söylüyordu Tigana, “Bu formayı koşan, hakeden giyecek arkadaşlar. Şurada 4 maçınız var. Benim gözüme girdiniz, girdiniz. Giremediniz, kimse kusura bakmasın.” Pardon, ne umduk ne bulduk. Beşiktaş böyle mi olmalıydı?

21 Kasım 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zamansız ayar‘’

Ancak saatler ilerledikçe, daha doğrusu olayı biraz araştırınca dost sohbeti içinde off the record konuşmaların gündeme oturması hoş olmadı. Sadece Yıldırım başkan değil, spor ailesinde ve diğer ortamlarda yapılan şikayetler ortalıkta, hele biraz da samimi, insanı kendine çok yakın hissetmekten dolayı konuşulanlar ister istemez işte dünkü gibi ortalığı toz duman eder. Tuğrul Yenidoğan’ı hiçkimse suçlamasın. O kendi doğrularında gazete sayfalarına taşınabilecek yorumu çok sağlıklı bir şekilde yapan ve bu gazetecilik işini de çok iyi yapan bir kardeşimiz. Ancak Yıldırım başkanın Tigana ile daha 15 gün önce yapılmış sözleşme ortada iken bir hafta önce Antalya’da kulübün ilgili organlarıyla yapılan toplantılarda çok iyi mesajlar almışken, kulübün geleceğine yönelik gerek idari, gerek şirketleşme, gerekse ciddi konularda herkesin hem fikir olduğu kararlara imza konmuşken bir hafta sonra bu açıklamaların pek de o düşünceye uymadığını gördük. Ancak şimdi bunları konuşmanın zamanı değil. Yani genel kurul, yönetim değişikliği şu ortamda Beşiktaş ailesinde hiç konuşulmamalı, hatta akıllardan bile geçmemeli. Bu tür düşünce içinde olanların ayranları kabarmasın. Şu anda Beşiktaş’ın huzura ihtiyacı var. Hele bazı radikal kararlar alındıktan sonra da normal genel kurul tarihine kadar beklemelerini yeğlerim. Öyle olması Beşiktaş’ın geleceği açısından çok önemli bir karar olur. Yoksa bugünkü ekonomik şartlara göre gelecekte Beşiktaş’ın Allah yardımcısı olsun diyerek çok kötü günlerin yaşanabileceğini de söylemek isterim.Tek suçlu Davut Dişli mi?Milli maç bitti, yankıları bitmedi. Herkes bir suçlu arıyor. Alkışlıyorum herkesi. Bilhassa yazılı ve görsel medyamızın bir kısmını. Suçlu bulundu; Davut Dişli, Mehmet Özdilek, Fatih Terim... Bugün eğer 2006 Almanya Dünya Kupası vizesini almış olsaydık, bu üçlü kahramandı. Hem de milli kahraman. Daha dün medyadakiler demiyorlar mıydı, İsviçreliler bize şöyle yaptı, böyle yaptı, bunlara aynı cevabı vereceğiz, Şükrü Saracoğlu cehenneminden çıkamayacaklar diye.Verdiniz gazı, coşturdunuz lazı. Yani Davut Dişli’yi. O ne yaptı seyirciyi organize etti. Ve mükemmel de bir organizasyon yaptı. İlk defa bir milli takım seyircisi görüntüsü ortaya çıktı. İsviçre’de yaşananları biz yaşamadık, onlar yaşadı. Neler yaşadıklarını da onlar biliyor. Davut Dişli de o günleri yaşayan biri. Hem de en iyi yaşayanlardan biri. Bugün Davut Dişli’yi suçlu ilan edenler önce aynaya baksınlar. 15 gündür televizyonlarda ve yazılı basında ortamı öyle gerdiler ki, Davut Dişli az bile yaptı. Sanki Davut Dişli sahada oynuyor. Ayhan Bermek’ten sonra milli takım her yönüyle mükemmel bir ağabey ve yönetici kazanmıştı. Cumartesi gecesi değil, pazar ve pazartesi günkü yazılarla o ağabeyi öldürdünüz. Aferin size. Ama bilin ki gerçek milli duyguları içinde hisseden bizler, daha doğrusu bu işi sadece günlük yaşamayan bizler, Davut Dişli’yi alkışladık, hep de alkışlayacağız. Onu öldürmek istediniz, ama o cumartesi günü yeniden doğdu, bunu bilin.

20 Kasım 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Aferin size!‘’

O andaki mutluluğumu kelimelerle ifade edemem. Malatya’da 90 dakika PAF maçını izlerken söylemişti, dün aradı. Aynı duyarlılığı Altyapı Komitesi ise maalesef göstermedi. Zaten 1.5 senedir komitenin ne yaptığını da bilmiyorum ya! ‘Bilmediklerimi ayaklarımın altına alsaydım, başım göğe ererdi” diyor imam-ı azam... Doğru diyor. Bu vecize, komitedekilere ‘cuk’ oturuyor.Biz Tigana’nın düşüncelerini çok özel karşılarken, bir de aşağıda yapılanlara bakın.Neden bu konuya girdim?Çünkü hafta içinde yazdığım yazıdan dolayı komite üyelerinin bir kısmı çok alınmış.Kardeşim; o koltukta sadece laf ebeliği yapıp, onu bunu çekiştirmeyeceksiniz.Dedikodu yapmayacaksınız.İş yapacaksınız, iş...Bakın; doktor Nedim Sapmaz, Aziz Mimarlar, Bilal Özdoğan, Seyit Ateş ve ben, davetiye çıkardığınız halde o toplantılara katılmıyoruz. Çünkü sadece mazeret üretiyorsunuz.“Bir şeyi gerçekten yapmak isteseydiniz, bir yol çizerdiniz...” İstemediğiniz için mazeret üretiyorsunuz.Hasan Bozkurter ile Engin Ertaç’ı da dışarıda tutuyorum. Çünkü onlar da Beşiktaş ailesine çok şey veriyor.Aslında çok ümitliydim komiteden. Hatta sevgili Atıf ağabeyle (Keçeci) hep kavga ediyorduk. Ben ‘işe yarar’ diyordum; o aksini söylüyordu.Ben de Çalımbay’ın gelmesiyle birlikte aşağıda 25’in üstünde hocayla yapılan sözleşmeden sonra bir şey üretilmeyeceğini... İster Tigana ister Mourinho, kim gelirse gelsin, aşağıdan yukarıya bir şey sunulmazsa gerisinin hikaye olduğunu biliyorum.Arkadaşlara demiştim: Bu arkadaşlarla sözleşme yapmak için ya bir yol bulacaksınız ya da bir yol açacaksınız... Yoksa oturacak sandalye bile bulamayacaksınız.O günkü düşüncelerim değişmişti. Taa ki şu ortamda hocaların işine son verme zihniyeti başgösterene kadar... Sadece aptallar ve ölüler düşüncelerini hiç değiştirmezler. Mükemmel giden yarışmacı grubun antrenörlerini kişisel kaprisler uğruna kapı önüne koymak, Beşiktaş Kulübü’nün duruşuna ne kazandırır, bilemem. Bildiğim bir şey varsa o da şu: Bu kadar çok hocayla sözleşme imzalayıp kulübe 1 trilyonun üzerinde yük bindiren zihniyet, bugün 8 hocanın işine son vermek istiyor. Sözleşmeden doğan tazminat ve maaşlar bir tarafa... Fakat bu yapılan, Beşiktaş Özkaynak Düzeni’nin mazisinin kalbine bir hançer vurmak demektir.Sözlerimi yineliyorum: Bekleyin Mayıs ayını... Çalışmalarını görün... Ondan sonra yeni imza atmaz, yollarınızı ayırırsınız.Ve son sözüm toplantıya katılan komite üyelerine...Gayeniz, herkesi kendinize uydurmak. Bakın bir laf var: “Kendini herkese uydurmak için yontmaya koyulanlar, sonunda yontula yontula tükenip giderler...” Yemen Ekşioğlu ismini ağzınıza almak için, önce Yemen Ekşioğlu’nun yaptığının yüzde 1’ini yapacaksınız. Ancak bunu yaptıktan sonra ahkam keseceksiniz.Gerisi traş...

13 Kasım 2005, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Sayın Başkan, kıyım var!‘’

Tigana, o gün beğendiği Hakan Bayraktar, Nail Kilbaç ve Rıza Şen’i idmana çıkardı. Oynarlar oynamazlar, bu önemli değil. Önemli olan bakış... Zaten yıllardır bunun mücadelesini vermiyor muyuz? Tigana’yı alkışlarken gördük ki, Fulya’da ortalık ‘hergele meydanı’na dönmüş.Sezon başı Fulya Tesisleri’ni ‘Eski Futbolcuları Barındırma Yurdu’ diye adlandırmıştım. Sebep şuydu: 15 teknik adam varken, 11 tane daha ilave edilmiş, 25-26’ya çıkan hocalar, Beşiktaş Kulübü’ne yılda 1 trilyona yakın (maaş+sigorta+ulaşım+yemek) maliyet getirmişti. Başta Yıldırım Demirören olmak üzere, Murat Aksu ve İcra Kurulu’ndaki başarılarını takdirle karşıladığımız Ertunç Soğancılar kardeşimizle de konuşarak, hoca sayısının azaltılması gerektiğini söyledik. Yani Recep Çetin, Necdet Ergin, Kenan, Adem, Metin, Gürsoy, Sarp, Muharrem, Fikret ve Haluk’a karşı olmadığımızı, onların bu kulübün evladı olduğunu, ancak bu kadar geniş kadroya masa değil, oturacak sandalye bile yetmeyeceğini, bu yanlıştan vazgeçilmesini söyledik. Dinletemedik...Altyapıya çok büyük hizmetleri olan Seyit Ateş kardeşimiz bile böyle bir curcuna içinde bulunmayacağını, bu yapılaşmanın fayda değil zarar getireceğini düşünerek 2 ay önce istifa etmiştir.Bugün ikinci büyük bir yanlışa imza atılmakta. 25’in üstünde hocayla mayıs ayının sonuna kadar anlaşma yapılmıştı. Şimdi ‘yeni yapılaşma nedeniyle hoca sayısı azaltılacak’ denilerek, kişisel kaprisler uğruna Beşiktaş’ın çocuklarına katliam yapılıyor. Madem bu insanları sezon ortası gönderecektiniz, neden mukavele imzaladınız? Üstelik adı geçen hocalar, şu anda gruplarında namağlup lider.Dün Adem hoca ve Haluk Özgerçek’ten sonra Kenan hoca da istifa etti. Onurlu davrandılar, kapı önüne konmaktansa istifayı sundular. Bununla bitmiyor. 4-5 hoca daha kapı önüne konacak. ‘Tepki koydum’ diye bana ‘Sen de böyle düşünmüyor muydun?’ diyorlar. Evet o gün 25 kişiyle sözleşme imzalamak fayda getirmez, hoca sayısı 10’u geçmesin demiştik. Fakat şu anki gerçek şu: Şimdi bu hocaları kapının önüne koymak bir çok sorunu da arkasından getirecek.1- Tazminat ödenecek...2- Yarışmacı kadrolarda sıkıntı yaşanacak...3- Kamuoyunda Beşiktaş adına kötü imaj oluşacak...Bana göre mayıs sonuna kadar bu arkadaşlarla devam edilmeli. Ancak şu da şimdiden söylenmeli: “Önümüzdeki sezon sizinle çalışmayacağız. Herkes başının çaresine baksın.”Anladığım kadarıyla Adem, Haluk ve Kenan’ın gösterdiği Beşiktaş duruşu, diğer hocalarda da devam edecek. Onlar da istifa edecek. Böylece kısmen de olsa, ekonomik açıdan Beşiktaş kazanacak. Fakat bazı değerler açısından kayıplar büyük olacak.Demirören’in bu kıyıma ‘dur’ demesini istiyorum.

10 Kasım 2005, Perşembe 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Henry'ler yolda‘’

Bütün gözler Tigana’nın üstünde... Sezon başından beri yangın yerine dönmüş Beşiktaş takımına bu saatten sonra ligde, ne yönde katkısı olabilir ya da olacak. Ancak ben Fransız hocanını yukarıdan daha çok altyapıya katkısı olacağı düşüncesindeyim. Dün kendisi ile iki saat PAF Takımı’nın 3-1 kazandığı maçı yanyana Sinan Serhatlıoğlu’nun tercümanlığı ile izledim. Yardımcıları ile birlikte bol bol not aldı. Her futbolcu hakkında tek tek bilgi edindi. Niçin, Malatya maçından daha çok bu konuyu sizinle paylaşmak istedim diye düşünebilirsiniz. Beşiktaş ailesi içinde 30’ncu seneye giriyorum. İlk kez bir teknik adam PAF maçını 90 dakika izleyip, inceledi. İşte beni heyecanlandıran bölümü bu. Gözüm hep Gordon’u aradı. Onu da merak ediyorum; bu kulüpte nereye yama olacak diye.Hep yukardakilerin hocalarını aşağı ile ilgilenmezlerse yukarı futbolcu çıkması mucize diyordum. Tigana çok enteresan ve de çok can alıcı sorular sordu. Heyecenlandım. Ümitlendim. Çok ilginç konularda konuştuk.‘Bu ilgi bana mı?’“Benim için altyapının önemi apayrı. Futbolu bıraktıp dört sene altyapılarda çalıştıktan sonra teknik direktörlük diplomasını aldım” diyince, ben de kendisine Türkiye’de milli olan her futbolcu ne yazılı ne sözlüye tabii tutulmadan teknik direktör oluyor bilgisini sundum. Böylece Türkiye’de teknik direktör ve antrenör sayısının 11 bine ulaştığını söyleyince Tigana, az kalsın kürdanını yutuyordu. Sadece PAF Takımı değil, yıldız ve B genç takımlarını da görmek istediğinin altını ısrarla çizdi. Fulya’yı görmek istediğini ve önümüzdeki hafta PAF Takımı’yla A Takımını karıştırarak iki takım çıkaracağını, cumartesi ya da pazar günü de yıldız ya da B genç takımın müsabakasını izleyeceğini açıkladı. Gazetecilerin ilgisinden rahatsız olduğunu, kariyeri boyunca çektirmediği resimleri Beşiktaş’a geldiği 1 hafta içinde çektirdiğini, hatta gazeteci ordusunu PAF maçında görünce, ‘Bunlar benim için mi, yoksa PAF Takım için mi geliyor?’ diye düşündüğünü anlattı. 20 senedir bir A Takım hocasının PAF maçlarını izlememesi de çok garibine gitti. Altyapılarda hedef oyuncular seçip onlara yatırım yapmak gerektiğini vurgularken, Henry’yi bu şekilde keşfettiğini de sözlerine ekledi ünlü hoca.Biz yine dün geceye dönelim. Malatya İnönü Stadı’na.. Tigana bu benim takımım değil diyor. Belli ki, revizyon istiyor. Sadece Tigana değil görünen köy de öyle diyor.Devre arasını bekleyelimBunlar neler, İbrahim Akın, Ailton gece gündüz gibi farklılar. Gol lazım. Gol için de takım oyunu için de birbirlerine destek ve katkı lazım. Tam aksine birbirlerine itici geliyorlar. Hal böyle olunca Tümer, Kleberson ya da Koray kişisel becerileri ile taşıyacakları toplarda bire birde bu ikiliyi pozisyona sokma düşüncesindeler. Çünkü iki kenarda oynayan Ali Tandoğan-İbrahim Üzülmez ve de Okan bu ikili orda olduğu müddetçe oyuna pozitif katkıları yok. Aslında onlarda kötü niyetli değiller. Kafalarında takım oyunu var ama finali yapacak arkadaşları ortada yok. İbrahim Akın, Ailton defansın arasında zıp zıp oynuyorlar. Biri mazisi ile, ayakları yere basmıyor. Diğeri çok havalanmış. Kısacası netice almak için ne lazım; gol. Ancak görüntüde o yok. Son haftalarda Beşiktaş oynadığı tüm maçlarda sanki yağmur duası yapıyormuş gibi yağmur altında oynuyor. Oysa Beşiktaş’a yağmur değil, golcü lazım. Ver Allahım bir golcü, nasip eyle ya Rabbi. Neyse ben söyleyeyim az kaldı devre arasını bekleyin.

07 Kasım 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Harika Papila!‘’

Evet Türk hakemliği adına üzülmemek elde değil. Merkez Hakem Kurulu üyeleri Edirne’den Diyarbakır’a kadar yıllardır amatör sahaları dolaşarak, yukarıya sağlıklı bir hakem çıkaralım düşüncesindeydi. Bu mücadelede Papila kardeşimiz ortalarda yoktu. Onu birden Süper Lig’de gördük.Ve önceki sezon İnönü’de ‘tsunami gibi esti’, 5 kırmızı kartla Beşiktaş’ın şampiyonluklarla dolu mazisine bir de hükmen mağlubiyet ekledi. FIFA kokartını da kaptı. O gün gösterdiği kırmızı kartlarda haklı olduğunu söyledik de...Ancak merak ediyorum o günden bu güne ne değişti? Yani Samsun maçından bu yana MHK’nin 12. kuralı ya da yorumları mı değişti, yoksa sen mi cumartesi akşamı olduğu gibi değiştin. Geçen seneki Trabzon-Fenerbahçe maçı, cumartesi geceki Fenerbahçe-Gaziantep maçı... Ali Sami Yen’e de, Trabzon’a da, İnönü’ye de çıkamıyorsun. Yanında küfür edenler mi, suratına topu atanlar mı? İşte bu oyuncuları atmamak için, hiç de FIFA olman gerekmezdi. Çok şey kaybettin, Türk hakemliğine de çok şey kaybettirdin.Ve Yıldırım Demirören’e sesleniyorum. Lucescu’yu, Del Bosque’yi, Rıza Çalımbay’ı, Mehmet Ekşi’yi ve son olarak Tigana’yı getirdin... Neye güvenerek getirdin? Farkında mısın, 3 sezondur ligimizin kaderini Papila belirliyor. Hiç Papila’ya danıştın mı da kendi başına Beşiktaş’ın parasını boşa harcıyorsun! Ne güzel dedi Aziz Yıldırım, “Ben öğrendim artık maçların sahada kazanılmayacağını”. Demirören, sen bu kadar masrafa giriyorsun, Tigana’yı getiriyorsun, ama bilmiyorsun ki şampiyonluk hedefine ulaşmak, bazı yerden, düdüklerden geçiyor.Sağolasın Papila. Dün gece bu yazıyı maçtan önce yazdığım için, belki de son 15 yıldır ilk defa huzurlu ve rahat bir maç seyrettim. Çünkü kritik yazmak mecburiyetinde kalmadım.

31 Ekim 2005, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Defanstaki sıkıntı sürüyor‘’

“Ortaları altı pasın üstüne yapacağız, tedbirinizi alın” diye...Aslında tedbir almaya da gerek yoktu. Veysel ve İbrahim Akın’dan kurulu ileri ikiliye orta sahadan hiçbir arkadaşı destek olmayınca, yalnızları oynadılar. Biraz da, başta İbrahim Akın olmak üzere kendine oynamaya başladı. Lig maçında kemendi atmayan Mehmet Ekşi, kupa maçında Ahmed Dursun’a ikinci yarı şans vererek, Akın’a da ‘ayakların yere bassın’ mesajını vermiş oldu.İyi de oldu. Ahmet buluştuğu ilk topta gol yaptı. Şu kötü giden günlerde sağdan - soldan dışardan destek beklemek yerine kendi içlerinde problemlerini alacakları olumlu neticelerle çözmeleri gelecek açısından da daha sağlıklı olur düşüncesindeyim.Beşiktaş’ın ligdeki konumu itibari ile yoğunluğunu verdiği kupada, UEFA’da oynayacağı gibi beşli grubun ilk ayağında iyi sonuç çeyrek final kapısını aralar. Çünkü Samsun ve Sarıyer ile İnönü’de, İnegölspor ile dışarda oynayacağını düşünürsek, Kara Kartal gruptan lider olarak çıkmakta zorlanmaz. Ancak bu maçların gösterdiği birşey var ki, Koray’ı, öne çekerek hem Kleberson’un yükünü azaltmak, hem de forvete olumlu paslarla pozisyon yaratmak. Mehmet Ekşi’nin bu düşüncesi çok önemli. Tamam da, Koray, Kleberson ve hatta Ahmed Hassan topu nasıl alacak. Mustafa, Çağdaş, Adem Dursun ve Ali Tandoğan’dan dörtlü defansından toplar ‘yaradana kurban’ şeklinde gönderiliyor. Ama adres belli değil!Bir sıkıntı bana göre Beşiktaş defansının en önemli sorunu İbrahim Üzülmez ve Adem Dursun birlikte oynadığında yaşanıyor. Yapışık ikiz kardeşler gibiler. Ofansta zaten yoklar. Defansta Adem tek başına yetiyor. Burada asıl önemli konu kaptanlık pazubandını koluna takan İbrahim Üzülmez’in iki görevi birden sağlıklı şekilde yerine getirirken zorlanması... İşin ilginci de, takım iyi oynadıkça ve düzelme ibaresi gösterdikçe sakatlar bir bir iyileşiyor. Acaba pabuç mu pahalı, yoksa parasız mı kaldılar. (Hani maç başına anlaşmışlardı ya...)

27 Ekim 2005, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI