Arama

Popüler aramalar

‘’Vay Şeytan vay!‘’

İki üç senedir, Beşiktaş’ta ‘şeytanca’ transferler oluyor. Suya sabuna dokunmadan, kimsenin haberi olmadan. Bir sezon boyunca her gün yazdım, yazmaya da devam edeceğim. Sadece şu son bir ay içinde Milli Takıma 10’un üzerinde futbolcularımız davet edildi, çeşitli kategorilerde. Bülent Uzun, Ömer Sümer, Erdem Köse, Koray Şanlı, Ali Kuçik, Batuhan Karadeniz, Ethem Yılmaz, Furkan Şeker, Sercan Hacıoğlu, Orhan Gülle, Ömer Karancı. Yani şunu söylemek istiyorum; Türkiye’nin yaş gruplarında en önemli oyuncuları bunlar. Hele U-19 Genç Milli Takımı’mıza çağırılan oyuncularımız var; Koray Şanlı, Ethem Yılmaz.
Bütün bunlar dururken kimin tavsiyesiyle, nasıl olduğunu bilmediğim üç gün öncede yazdığım bir yazıyla Gençlerbirliği’nden Tuna diye bir kardeşimiz transfer edildi. Çok iyi olabilir, Beşiktaş’a da hayırlı olsun, sakın beni de kimse yanlış anlamasın bilhassa Tuna. Ancak sevdiğim bir laf var, “Eve farz olan, camiye haramdır” diye. Kendi kadrondaki çocuklar dururken, şeytanca manevralarla bu çocuklar nasıl ekarte ediliyor, bunu merak ettim. Sonradan çözümü de buldum. Bu çocukların hepsine tembih etmiştim, “Bir taneniz menacerle karşımıza gelirseniz, sizi kovarım” diye. Ama bunların önünü tıkadığımın şimdi farkında oldum. Çünkü lakabı ‘şeytan’ olan bir kardeşimiz daha evvel İbrahim Akın’ı, şimdi de şeytani bir operasyonla, ‘vay şeytan vay’ denecek bir girişimle Beşiktaş’a Tuna’yı verdi. Sinan Kaloğlu’da aynı şekilde. (Sinan’ı çok sevirim, evlenmiş onu da tebrik ederim) Ve işin en ilginci ne biliyor musunuz? PAF takımına bir oyuncu transfer etmek istedim. Altından yine Şeytan çıktı. Ve bu Şeytan’ın kulüple ilişkisini araştırıyorum. Bu kadar rahat bir oyuncuyu kulübün içine atabiliyorsa, oradaki şeytanlıkları çok merak ediyorum.
Herkes bana, “Şeytan’ın işine karışma” diyor ama Şeytan’ın da bir belası vardır. İster istemez bu işe karışacağım. Ama helal olsun Şeytan’a... Kısacası Beşiktaş’ı şeytan çarptı!

22 Mayıs 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Nereden çıktı?‘’

Sakın Tuna yanlış anlamasın, Beşiktaş’a da hayırlı olsun. Ancak orada durmak lazım, nereden çıktı şimdi diye? Beşiktaş yıllardır Gençlerbirliği’nden aldığı bütün oyuncularda sıkıntı yaşamıştır. Hatta ben menacerlere, şunlara, bunlara karşıyım ya, mutlaka bu işin altında yine bir cinlik var. Doğrusunu isterseniz aklım yine karıştı. İster bonservisi bedava olsun, ister elinde olsun. Geçen sezon Fenerbahçe, Galatasaray, Beşiktaş, Trabzon maçlarını izledim. Yani 10 maç. Bunu Beşiktaş’ın bazı hocalarına da sordum, bilhassa alt yapı hocalarına. Kimse Tuna ile ilgili ‘işte bizim aradığımız transfer’ demedi.
Beşiktaş’ın bu saatten sonra macera aramaya ihtiyacı yok. Ertuğrul Sağlam ile Mutlu Topçu’ya eğer bu transfere yol vermişlerse sitemim var. PAF takımında Erdem, Koray hatta B Genç’te Sezer, Menderes, Bülent, Ethem, Erkan, Karşıyaka’da kiralık oynayan Sezer, Zeytinburnu’nda Gökhan, Aytunç, İstanbulspor’da Ergun, Kenan, Altay’da Adem, Kocaelispor’da Can Erdem, Kartal’da Emre ve diğerleri... Bunlar dururken niçin Tuna? Var bir şeyler. Bu Gençlerbirliği’nde ne buldunuz? Son 6 senede aldığınız, bütün topçuları ikinci ayında göndermek için yol aradınız. Artık inanmaya başladım, bu futbolcu transferi değil tamamen ticaret. Birinin kayığına binmiş, gidiliyor. Baki Mercimek’in ne suçu var? Yalvarıyorum size, ne olur elinizdekilerin kıymetini bilin. Yeter, artık bu komisyoncuların elinde oyuncak olmayın. Ama sizin kabahatiniz yok. Ben artık bu saatten sonra bu konuda, Sinan Engin ve Ertuğrul Sağlam’a sorarım ne iş yapıyorsunuz diye? En güvendiğim sizlerdiniz, kafamda soru işaretleri belirdi, haberiniz olsun... Tuna size hayırlı olsun.

18 Mayıs 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İşte bu olmadı‘’

Günlerin en güzeliydi. Anneler günüydü. O heyecanla cumartesi son kez Beşiktaş’ı seyretmek için 1 saat önce stada gittim. Çok üzüldüm.
Hayır Beşiktaş taraftarı bu değil, Beşiktaşlı duruşu bu değil. Takım kötü bir sezon geçirmiş olabilir. Ben de katılıyorum, yönetim çok büyük hatalara imza atmış olabilir. Teknik direktör yanlış kadro çıkartabilir, ama bunlar, tribünlerin küfür etmesini gerektirmez. Tribünler ayıp etti... Ancak beni en çok üzen, ne oldu biliyor musunuz? Stadı yıkıp, yeni bir stat yapmak için elinden geleni yapan bu insanlara küfür edilmesine... Bu hakkı nereden buluyorlar, nasıl küfür ediyorlar?
Sakın taraftar olduğunuzu iddia etmeyin. Beşiktaş taraftarlığı bu değildir. Çok üzüldüm. Yani adam gibi bir statTa adam gibi bir ortamda küfürsüz bir gün geçirmeyecek miydik? Sadece küfür yüzünden hakemlerin çalmış olduğu 10 puanın çoğunda sizin de hisseniz var.
Hele maçın hakemi Özgüç Türkalp’e edilen küfürler ayıbın da ötesi, rezillik. Hakem camiasında adamlılığıyla, efendililiğiyle en önde gelen bir isim. O çocuğa edilen küfürler, bir tanenize yapılsa neler yapmazsınız...

Batuhan çok
karakterli

Batuhan B Genç oyuncusu iken A takıma alındı, oynatıldı. Süper Genç ve Paf’ı görmeden. Bu konuda Ertuğrul Sağlam’a ricada bulundum. Batuhan’ın çocuk olduğunu o gün de biliyorduk. Bugün de Batuhan çocuk. Polis oğlu, babasının adamlığına hele Beşiktaşlı’lığına kimse laf söyleyemez. Biliyor musunuz Batuhan’ın babası da yıllarca Beşiktaş’ta kalecilik yaptı... Batuhan yetiştiği çevre olarak devamlı desteklendiğinden biraz şımarık olabilir. Bakın şımarık diyorum, terbiyesiz, ahlaksız değil. karaktersiz hiç değil. Antalya’daki U-17 finallerinde yaptığı bir hareketten dolayı vatan haini ilan edildi. Bazılarının içki masalarında yazdıkları yazılara meze oldu. Batuhan çocuk, hem de küçük bir çocuk. Batuhan kolay yetişmiyor, ondaki saygı ve terbiye çoğu yaşındaki futbolcularda yok. Gelin görün onu miniminik ve minik takım oyuncularıyla hep içiçe. Neden? Ruhu çocuk. Onun için bu çocuklarımıza lütfen sahip olalım.

16 Mayıs 2008, Cuma 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hâlâ oradayım‘’

Öncelikle belirtmeliyim ki, Galatasaray-Fenerbahçe maçını çıplak gözle seyrettikten sonra iki takımın sahasının kapatılması gerektiğini düşündüm. Bir yanımda Sevgili Osman Şenher, diğer yanımda Hakan Can ve Tunç Kayacı. Hepimiz sahada T2 (iki nolu temsilci) Orhan Kayatok’u takip ediyoruz. Elinde küfürlerle ilgili, Alex’in korner atışında sahaya atılanlarla ilgili sayfa sayfa raporlar var. Bu raporlar Milliyet Gazetesi’nde, Cemal Ersen imzası ile açıklandı.
Tek bir fark vardı. Alex, Beşiktaş maçındaki tepkiden korkmuş olacak ki, Kezman ile Kazım’ın yaptığı gibi sahaya atılan yabancı maddeler ve plastik bayrak direklerini tribüne yollamadı. Yollasaydı, gazı alınmış maçta bütün engellemelere rağmen ortalığın toz duman olacağını biliyordum. İyi ki olmadı, Allah yardım etti. Fırat Aydınus’un uyumlu yönetimi müsabakayı sağ-salim bitirdi.
Net söylüyorum; seyircisiz maç oynanmasına kesinlikle karşıyım. Bunun en büyük cezasını da Beşiktaş yıllarca gördü. Daha bu sezon Oftaş karşılaşmasını, Ankara’da yapılan küfürden dolayı seyircisiz oynayınca Beşiktaş, belki de Şampiyonlar Ligi şansını kaybetti. O günkü raporlarla, Fenerbahçe-Galatasaray maçının raporlarını üst üste koyun. Göreceksiniz bu raporlar çok daha ağırdı. Ama maalesef burası Türkiye, Beşiktaş yönetimi de hala uyusun. Temsil özelliğinden daha çok teslimiyetçi zihniyeti ile yürüsün. Eğer bu kafa ile giderlerse önümüzdeki sezon çok daha vahim fotoğrafları göreceğiz.
Fenerbahçe maçında Serdar Özkan sarı kart istiyor, hakem gösteriyor. Bir hafta sonra Lincoln sarı kart istiyor, aynı hakem es geçiyor. Lincoln, Ankara’da gidiyor oyunun tek pozisyonunda Gençlerbirliği’ne karşı Galatasaray’ın golünü atıyor. Bugün Galatasaray şampiyonluğun en büyük adayı hatta şampiyon. Beşiktaş hala ‘3 atarım 5 atarım belki UEFA’yı yakalarım’ zihniyetinde. Kusura bakmayın maç yazısında yazdığım gibi ‘patlardım’ bunları söylemesem. Hele Beşiktaş’ın iki Sivas maçı var ki; birinde Bünyamin Gezer, birinde Halis Özkahya alınan 2 maçtaki kartalara bakın başka yönettikleri maçlara. Beşiktaş’a Cem Papila’dan daha çok zarar vermişlerdir. Cem Papila’dan özür dilemek isteyeceğim ama bu kadar konuştuklarımdan, yazdıklarımdan sonra ayıp olur diyorum. Sadece şunu söylüyorum Halis Özkahya, Holosko’nun pozisyonuna ‘faul’ deyip, golünü iptal etmesi üstelik, bir de sarı kart göstermesi bugün en azından garanti olan UEFA’yı bile ‘hayale’ bırakmıştır.
Hiç kimse kusura bakmasın ben hala oradayım. Ey yönetici kardeşlerim neredesiniz. Yoksa kulübü zarara sokmak için menacerlerle beraber iş birliği içinde misiniz?

08 Mayıs 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’'Emir'iniz olur‘’

Evet, menacerlerin kazığıyla değil alt yapının çocuklarıyla bu hale gelindi. Serdar Özkan, İbrahim Kaş, Aydın, Batuhan, Mehmet Sedef ve dün de Emir. Bütçeyi sarsan, kulübün içinden çıkmayan menacerler mi kulübe daha faydalı, yoksa bu çocukları yetiştiren hocalar mı? Yeter artık! Kovun bunları içinizden. Nevzat Demir’de her odada cirit atıyorlar. Ankara’da çok önemli bir galibiyet alındı. Bakın sahaya giremiyoruz, dün de sahaya giremedik. Gözler sahada kulaklar Sivas ve İstanbul’da. Böyle mi olmalıydı? Sebep olanlar şimdi kına yaksın. Başta düdükler ve sonra da bahsettiğim menacerler.
Yunus Yıldırım aynı dakikada, aynı bölgede yardımcısına uymadı, Hüseyin Göçek, Alex Taşçıoğlu’na uydu, penaltıydı; verdi. Halis Özkahya, Sivas’ta Holosko’nun golünü yedi, üstelik sarı kart ve bakın bugünkü gelinen noktada, Beşiktaş en azından UEFA vizesini alması gerekirken İnter Toto içinde.
Patlardım bunları söylemesem. Çünkü bu sezon 101. yılda daha kötü tokat yedi Beşiktaş. Ligin altında düğün var, yukarısında düğüm olarak düşünsek de lig bitti.
İsterseniz biraz sahanın içine gireyim. O da zeminin müsade ettiği bölümlere. 19 Mayıs Stadı karda bir dert, yağmurda bir dert. Suçlu zemin mi? Ama bir takımın orta sahası topun sibobunu bu kadar ararsa tabii ki bu kadar da top kaybı olur. Her şeye rağmen benim evlatlarım olarak nitelendirdiğim aileleri kadar sahada olduklarında sevindiğim Serdar Özkan, Aydın Karabulut ve İbrahim Kaş dün Beşiktaş’ın İbrahim Toraman’la birlikte karşılaşmanın kilit isimlerindendi. Helal olsun bu Nobre’ye. Gol atmasın ama verdiği mücadele alkışların en büyüğünü hak etti.
Ankaragücü taraftarına; Yeter artık! İstiklal Marşı’nda bile küfür ediyorsunuz. Ancak bunu bütün Ankaralılar’a mal etmemek lazım. Bir grup var ki onları Allah ıslah etsin. Akıllılarına da, tepki koyanlara da helal olsun. Pegasus bunlardan bir bölümü, aferin onlara.

05 Mayıs 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Birlik beraberlik mi?‘’

Beşiktaş dostlarının yapmış olduğu panelde Yıldırım Demirören, “Beşiktaş Başkanı seçimle gelmiş, seçimle gitmeli. Küfürle kesinlikle gitmemeli, ben de gitmeyeceğim. Seçimle geldim, seçimle gideceğim” dedi. Doğru olması gereken de bu. Ancak bu güzel mesajı verirken bir de ekledi. “Beşiktaş’ın şu anda birlik-beraberliğe ihtiyacı var. Herkes kenetlenmeli...”
Bu da doğru, hem de çok doğru. Tamam da başkan, sözlerle icraat bir değil. Eğer birlik-beraberlik istiyorsan, önce çevrendekileri temizlemen gerek. Hangi kurullarda olursa olsun, hangi siyasi partiye hizmet ederse etsin, hangi kurum kuruluştan olursa olsun... Tek hedef var; o da Beşiktaş’ın menfaatleri. Ama Beşiktaş’ın menfaatlerinden önce kendi menfaatlerini düşünen, kulübü sömüren kişiler etrafını öyle bir sarmış ki, kıpırdamaya halin yok. Sana onlar şirinlik yaparken maalesef bazı doğruları da göremiyorsun. Birlik-beraberlik istiyorsan sezon başında almış olduğun kararı uygula, en azından bu sene bitmiş olsa bile önümüzdeki sezona sağlıklı bir şekilde başla. Bu hem senin verdiğin mesaja uygun olur, hem de Beşiktaş’ın menfaatine. Hazır önümüzdeki sezondan bahsetmişken, gidişat belli. En son Halis Özkahya’nın işgüzarlığıyla Holosko’nun golünün iptali ve sarı kart, Beşiktaş’ın en azından UEFA şansını ikili averajda bile yok etti. İnter-Toto ‘öcü’ değildir, belki de en azından sezon başını daha sağlıklı açma yönünde kazançlı olabilir. Transferler için adı geçen oyuncuların hiç birinin alınmayacağını biliyoruz. Bütçen müsait değil. Beşiktaş takımı iyi bir takım. Bu kadar puan hırsızlığına rağmen, eğer Beşiktaş hâlâ ‘Sağlam’ duruyorsa... Bu hayal kırıklığı değil, kim ne derse desin başarıdır. Onun için kadroda istikrar şart. Yeniden yapılanma deyip, ne olduğu bilinmeyen bir sürü oyuncuyu transfer etmek hayallerin yıkılmasının başlangıcı olur. Son senelerde teknik kadro olarak istikrar yakalanmıştır, yani başlanan bir sezon aynı hoca ile bitirilmiştir. Bu da bir aşama. O halde kadronun kafasını da fazla karıştırmadan transfer yapmak için, transfer yapmadan. Gordon gibi enkazları bulup kadroya katmadan Süper Lig dahil liglerinde Beşiktaş patentli 19 tane kiralık oyuncularla çok daha sağlıklı bir kadro yapılaşması yapılabilir. Lütfen önce başkanın etrafı temizlensin, sonra da kadrodaki enkazlar. Kiralıklar bize yeter...

01 Mayıs 2008, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hedef kazanmaksa tamam‘’

25 Nisan 2008 tarihinde Fanatik ve diğer gazetelerde özel bir kuruluşun minikler turnuvasıyla ilgili olarak yazılanlardan üzgün olduğumu belirtmiş, bu turnuva ile ilgili olarak başkanı bulunduğum TFF İl Temsilciliğinin hiç bir bağı olmadığını açıklamıştım. Üzgünlüğüm bu olayın medyaya yansıması dışında, Fenerbahçe alt yapı teknik kadrosunun o turnuvayı kazanmak için TFF İl Temsilciliği’nin 15. haftasına gelinen minikler liginde oynatılmayan oyuncuların, bu turnuvada oynatılmasından kaynaklanıyordu. Ancak Fenerbahçe kulübünün yaptığı açıklamada bu oyuncuların lisanslarının benim imzam ile verildiği ve o gün turnuvada oyuncuların oynaması için benim müsade ettiğimi yazıp, kamuoyuna duyurmuşlardı. Bilmeliler ki, TFF Sicil Lisans talimatında, lisanların veriliş prosedürü belli, il temsilciliğinin hiç alakası olmadığı ayrıca benim başkanı olduğum kurumun özel bir turnuvaya izin verme gibi bir lüksü olmadığını bilmesi gerekirdi.
Önemli olan konu şu, Galatasaray’ı 1-0 yenen, Beşiktaş’ı da penaltılarda eleyen Fenerbahçe minik takımında hedefin ne olduğu. Hedef Beşiktaş gibi bu sene yukarıya, ligde oynayan 7 oyuncu ve kiralık giden 16 oyuncu kazandırmak mı? Yoksa her şartlarda galip gelmek mi? İşte benim asıl üzüntüm burada. Kurumumu hedef göstererek ve kamuoyuna küçük düşürerek, kendileri küçük düşmüştür farkında değillerdir. Benim de sorum şu; 16. haftası girilen minikler liginde, bu oyuncuların nüfus kağıtları doğru olsa bile, kemik testinde yaşları büyük çıkan bu oyuncuları oynatmak ve sadece o turnuvayı kazanmak ne kadar etik? Değer miydi?
Bence önce hedefi belirlemek lazım. Hedef ne? Kazanmaksa, o tamam ama Fenerbahçe’nin veya Beşiktaş’ın ya da Galatasaray’ın profesyonel kadrosuna oyuncu kazandırmaksa onu hep beraber alkışlayalım. Onun içindir ki, sadece Fenerbahçe alt yapı hocalarına değil liglerdeki bütün hocalara sesleniyorum.
Lütfen hocam, yenmeyi ya da yenilmeyi dünyanın sonu kabul etmeyin, çocuklarımızı ezdirmeyin. Biraz gayret. Çözüm sizde, yeter ki siz isteyin. Turnuvayı kazandım deyip, günü kurtarmak istemeyin. Sonra ayıpları temizlemek bana düşüyor. Bu da kolay olmuyor. Sayın hocalarım lütfen, lütfen, lütfen biraz saygı. Yetiştirdiklerinizle övünmek istiyorum, neticelerinizle değil. Yine söylüyorum, merak ediyorum 15 haftadır oynamayan bu oyuncular hangi gayeyle o turnuvada oynadı, peki kim kazandı.

28 Nisan 2008, Pazartesi 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Rahatladınız mı?‘’

Ne olurdu her şeyin mükemmel olduğu 5 Ocak Stadı’nda şu satırlarda futbolu yazsaydık? Ama ne mümkün. Yöneticiler bir alem. Konuştuklarını bilmiyor. Taraftarlar; onlara taraftar demek de biraz ayıp olur. Ne işiniz var sizin orada? Hani taraftar alınmayacaktı? Gerdiniz ortalığı. Sadece onlar da değil, futbolcularda da iyi niyet yoktu. Belki ortamın bu derece gergin olması futbolculardan kaynaklandı. İyi niyetli olsalardı, sorunlar da bitecekti. Ve bütün bu olumsuzlukların yanında, sahada bir hakem vardı ki, mesleği polis ama hangi birimde çalıştığını bilmiyorum. Trafik polisliği bile yapamazsın bu kadar çok düdük çalarsan. Holosko’ya sarı kart. Tamam da, Ömer Aysan’a niye vermedin? Cisse’ye sarı kart. Tamam da Egemen’e neden yok? Beşiktaş için dün açıkça gözüktü ki, Holosko çok önemli bir oyuncu. Haftaya yok, cezalı. Ama bu cezası dün geceden değil, Sivas maçında bileti kesilmişti. Attığı gol iptal, topa vurduğundan dolayı sarı kart. O gol sayılsaydı, şu ligin gidişatında Beşiktaş, ikili averajda UEFA vizesini alacaktı. Ama görünen o ki, dünkü skorlardan sonra Beşiktaş’ın UEFA da artık hayal. İkinci yarı, ilk yarının aksine futbol oynama yönünde şartlar çok iyiydi. Tribünde kimse çomak sokmamıştı. Ama düzen bozulmuştu bir kere. Belli ki oyuncuların da gazı alınmıştı. Bünyamin Gezer hariç. O yine düdükleri ve kartlarıyla oynadı, oynattı. Hele Holosko’su olan bir takıma saldırırsan, bu kadar geniş alan bırakırsan, olacağı bu...

27 Nisan 2008, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI