‘’Takım ruhu‘’
Bugünlerde moda oldu, takım ruhu... Televizyonda Beşiktaş takımının çifte telli oynamaları, takım halinde sulu şakalar yapmaları, birlik beraberlik göstergeleri hoş görüntüler... Ertuğrul Sağlam’ın da “Son zamanlarda gördüğüm en iyi takım ruhuna sahip bir ekip haline geldik” demesi, işlerin yoluna girdiğinin göstergesi. Ben bunu 15 gün önce Türkiye Şampiyonu olan Beşiktaş Minik Takımı’nın ağabeylerine kupaları hediye ederken, ortaya çıkan atmosferden de hissettim. Gazete sayfalarına pek yansımamıştı. Çünkü prim getirmiyordu. Ama Beşiktaş için çok önemli bir görüntüydü. 2 bin takımın arasından gelip, finalde de Samsunspor’u 6-1 gibi farklı bir skorla yenerek şampiyon olan Beşiktaş Minik Takımı, ağabeyleriyle resim çektirmek isterken, gözlerindeki heyecan görülmeye değerdi. Rüştü’den eldiven alabilmek için kalecilerin peşinden koşturması, ardından Rüştü’nün PAF Takım ile de resim çektirirken eldivenlerini o çocuklara göndermesi, A Takım’da hiçbirinin yerlisi-yabancısı komplekse girmeden bu çocuklarla yarım saate yakın haşır-neşir olması, duygulu anlar yaşanması Beşiktaş’ta bir şeylerin yerine oturduğunun belgesiydi. Beşiktaşlılık ruhu ve duruşu işte buna diyoruz. Önemli olan o duruşa saygılı olmak. Bakın, Beşiktaş Minik Takımı’nın Karasu’daki Türkiye Şampiyonası’nda finale kaldıktan bir gün önce ‘fahri’ ağabeyleri olarak etrafıma topladım, “Siz artık şampiyonsunuz. Yarın final maçını ister alın, ister almayın, önemli değil. Finale çıktınız ya, bu gururu yaşadınız ya artık siz şampiyonsunuz... Dileyin benden ne dilerseniz” dedim. 24 tane yavru kartal etrafımı sararak, başta kaptan Muhammet olmak üzere Ömer Faruk, Emircan, Ümit ve diğerleri hep bir ağızdan “Yemen amca biz buraya 24 kişi geldik. Arkadaşlarımızdan 6 kişi İstanbul’da kaldı. Bu gece bu arkadaşlarımızı kampa getirtip, yarınki maça onlarla beraber çıkmak istiyoruz. Bu konuda bize yardımcı olur musunuz” demeleri, belki de 2 bin takım arasında verdikleri mücadelede yaşanan en hoş, en duygusal ve en tatlı andı. Ben de o gençleri kırmayıp, İstanbul’dan 6 arkadaşlarını Karasu’ya getirttim. Sezon başından beri birlikte olan arkadaşlar, geceyi de birlikte geçirdiler. Ve ertesi gün Samsunspor’a 6 gol atıp, Türkiye Şampiyonu oldular. İşte bu takım ruhuydu.
Finalin hediyesi neydi biliyor musunuz? Ağabeyleri Avusturya’da ‘sulu’ şaka yaparken, onlar da Karasu’da Aquapark’a gittiler. Bu sene minikten yukarıya kadar takım ruhu yakalanmıştır. Yeter ki yöneticiler Levent Erdoğan gibi çomak sokmasın.
Ertunç Soğancıoğlu, kulübün geleceğini düşünerek kombine satışı konusunda yetkili biri olarak konuşurken, diğer arkadaşı onu ofsayta düşürüyor. Eline ne geçti onu da bilmiyorum. Çok yazdım, Levent Ağabey bazı şeyler durduğu gibi değil. Lütfen konuşurken... Pardon hiç konuşma daha iyi. Çünkü takımı bozuyorsun.
‘’Biz bir aileyiz‘’
Evet biz bir aileyiz. Beşiktaş ailesinin çok önemli değerleri var. Maalesef oluşan fertler aile yapısına çok ters davranış içindeler. Yazılı ve görsel basında boy göstermek marifetmiş gibi, Beşiktaş ailesindeki fertler maalesef son 1.5 aydır ortalığı toz duman ettiler. Böyle mi olmalıydı? Bu başlığı çok kullandım, ‘Böyle mi olmalıydı’ diye. Halbuki şu günlerde herkesin birlik ve beraberlik içinde olması gereken bir ortam mevcut. Ama gel gör ki, ne yazık ki yukarıya doğru itmek yerine herkes aşağıya doğru çekmekte yada çekmeye çalışmakta. 1 ay önce, ‘Gözünüz aydın’ diye bir yazı yazdım, Fulya ile ilgili. Ortalık toz duman oldu. Benim derdim, Fulya’daki çocuklarımı bakın çocuklarımı diyorum çünkü hepsi benim oğlum Hakkı ile yaşıt. İnanın onların verdiği haz, heyecan A Takım’da bazen yok. Bu konu ile ilgili başkan, benimle bizzat benimle görüşerek, bu derece olduğunu bilmediğini gerekli talimatını verdiğini ve en kısa zamanda sorunu çözeceğini söyledi. Bu da beni mutlu etti. Nitekim kitap yazmaktan başını kaldıran İlhan Durusoy ve ekibi heyecanlı bir şekilde araştırma içindeler. Fulya’yı hal yoluna koyup, bir normal bir de suni çim yaptırma çalışmalarına başlamışlar. İlgili arkadaşların takip etmesi gerekirken sevgili Hasan Bozkurt ile yollara düştük, buranını ilk yapımındaki emeklerinden daha çok çaba harcayarak 1.5 sene daha Beşiktaş altyapısı en azından Fulya’dan çıkmayacağını müjdesini verdi. Hasan Bozkurt’un konumu beni ilgilendirmez ama altyapı ile yaptığı çalışmaları saygı ile karşılıyorum.
Gazetelerin çoğu yazmadı. Bilmenizi istiyorum; geçen dönem Beşiktaş altyapısı bütün yaş gruplarında şampiyon, B genç ve miniklerde de Türkiye şampiyonu olmuştur. Sevindirici bir haber daha aldım. O da yöneticiler artık sesli konuşmaya başladılar. Bu sezonun İnönü Stadı’nda gerçekleşeceği. Yeni çarşı, eski çarşı yada bunlara karşı kim olursa olsun, Beşiktaş’ta belki çok çok özel yetenek yok ama Delgado var, Cisse var, Bobo var, Nobre var, Holosko var, Tello var yeni transferler de takım oyunu için görüntü o ki, çok yerinde isimler. Daha ne istiyorsunuz? Kombineler sizi bekliyor.
‘’Gözünüz aydın!‘’
Seven sevmeyen herkesin gözü aydın olsun. Minik takım 50 kişi. Mini Minikler 80 kişi. U14 30 kişi. U15 30 kişi. U16 30 kişi. DSG Ligi 25 kişi. Akademi Ligi-U14 ve U15 50 kişi ve ara gruplar... Toplam PAF takımı hariç 295 Beşiktaş öz kaynak düzeni, lisanslı sporcuları sokakta kalmıştır. İlgililere duyurulur! Şan Ökten'in kemikleri sızlayacak. Şu anda mezarında olduğu gibi, yapayalnız. İçeride hiç bir çocuğun sesi yok. Hasan Doğan'ın da kemikleri sızlayacak. Silah zoruyla rahmetli Hasan Doğan'ın yapmış olduğu Fulya Suni Çim Sahası da elden gitti. Bu çocukların nereye gideceği de meçhul. Feriköy Kulübü'nden Vural kardeşimize, Gençlerbirliği'nden Seyit Ateş kardeşimize, Ümraniye'den Recep kardeşimize, Selimiye Kulübü'nden İdris kardeşimize, Çekmeköy'den Metin kardeşimize telefon açarak rica değil, yalvarıyoruz. 'Ne olur bize kucak açın, sokakta kaldık, idman sahası verin' diye.
'Neden, niçin?' diye soruyorlar, 'yönetiminiz yok mu?' diyorlar. Var da, Halim Aydın'ın dışında (o da çaresiz) herkes işin tıkırında.
1 sene önceden belliydi bu olacaklar. Yalvararak sesimi duyurmaya çalıştım. Ama kulüpte bu işle ilgili arkadaşlar ya da yöneticiler, oradan buradan topladıkları müsvettelerle kitap basmayı, bu çocuklarımızın sokakta kalmasına seçtiler.
Sevgili divan başkanım. Senin ismin vardı Şan Ökten Tesisleri'ndeki binada. 5 yıldızlı otelin konferans salonunda alt yapıyı eleştireceğine, bir gün olsun Fulya'ya gelmedin. Geçen sene alt yapıdan gelen çocuklar, 11 tane resmi müsabaka oynadı. Bu sene Avusturya kampında bunlara 6 kişi daha eklendi. Bir kibrit çak günlerini bizzat yaşayan divan başkanımız, kurtuluşun burada olduğunu göremedi. İlk darbe de 2 gün önce yendi. Araba bulunamadığından, takımlar diğer sahalara gidemediğinden idmanları iptal oldu. Evet, gözünüz aydın. Artık ağzınıza dolamazsınız Beşiktaş Altyapısı'nı. Ama bilmelisiniz ki, bugünkü yönetim anlayışıyla ve bugünkü yönetimdeki bazı insanların kendi menfaatlerini Beşiktaş menfaatlerinin önünde tutmasından dolayı, Beşiktaş Altyapısı el açar hale gelmiştir. Kurtuluş altyapıdadır. Bu borç, ancak buraya yapılacak yatırımla azalır. Bu borç, kendi menfaatlerini kulüp menfaatinden önce tutmayanlar iş başına geldiğinde azalır.
‘’Haydi hayırlısı‘’
Beşiktaş bugün Avusturya’da... İlk defa (Gökhan Zan ve Rüştü Reçber hariç) sezon başı takım istenildiği gibi hazırlık dönemine başlıyor. Ne olursa olsun, sezon başı hazırlık kampına her profesyonel futbolcunun katılması lazım. Bunun özlemi Beşiktaş’ta çok çekildi. Bunun sonucunda, gelirken havaalanında davul zurna ekibiyle karşılanıp, gönderilirken yalnız ve arkasına teneke bağlanan oyuncuları hep gördük.
Nevzat Demir Tesisleri’nde 15 gün teknik direktör Ertuğrul Sağlam ile beraberdik. Siz bakmayın, benim en yakın arkadaşlarım dahil, pek çok kişinin Ertuğrul Sağlam’a tepki göstermesine... Beşiktaş, geçen sene bütün olumsuzluklara rağmen, başta hakem hataları olmak üzere, yere-göğe sığdırılamayan Fenerbahçe ile ligi aynı puanda bitirmedi mi? Sadece Ankara’daki Mert Nobre’nin golü verilseydi, Beşiktaş’ın bugün Şampiyonlar Ligi ön eleme maçındaki rakibi belli olacaktı.
Evet... 15 gündür Nevzat Demir Tesisleri’ndeyiz. Kampta 10’un üzerinde PAF takımı patentli oyuncu, yeni transferler ve tabii eskiler var. PAF takımı patentli Altay’dan Adem Büyük, Güngören’den Rıza, İstanbulspor’dan Ergun, Kocaelispor’dan Can Erdem, Ankaragücü’nden Emre Özkan, Karşıyaka’dan Sezer ve B Genç Takım’dan Necip bulunuyor. Göreceksiniz, bu sezona damgasını vuracak isimler çoğu.
Son 2 sezondur yazmış olduğum yazıların en az 10-15 tanesinde Necip Uysal’ın adı geçer. 6 yıldır Beşiktaş ailesi içinde olan Necip, futbolu dışında ahlak olarak da Beşiktaş terbiyesiyle büyümüş çocuğumuz. Beşiktaş ailesi onunla gurur duyacaktır. Rıza Çalımbay gibi kaptanlık pazubandını takacağı günleri iple çekiyorum.
Beşiktaş bugün hayırlısıyla yeni sezona başladı. Lütfen karamsarlıkları bir kenara bırakın. 3 gün önce yazdığım gibi, Beşiktaş bu sezon bütün müsabakalarını İnönü Stadı’nda oynayacaktır. İyi günde, kötü günde Beşiktaş’ın yanında olan başta Çarşı, bütün taraftarlara sesleniyorum: Takım Avusturya’da... Haydi siz de kombinelere... Göreceksiniz, bu takım tüm olumsuzluklara rağmen sizin gururunuz olacaktır.
‘’Yalan oldunuz yalan!‘’
Hani maçlarda bağırıyordunuz hepiniz, “Yenilsen de, yensen de taraftarın senle... İyi günde, kötü günde seninle birlikte” diye... Hani dünyanın en iyi taraftarıydınız... Hani Çarşı... Bu ayıp yeter. Dün itibariyle bin 15 kombine satılmış. Tamam, diyeceksiniz ki, “Sen önce nerede oynayacağımızı söyle ondan sonra biz kombinemizi alalım”. Görünen köy kılavuz istemez. Bu sezon İnönü Stadı’nda bitecek. Bunu bir ay önceki yazımda da yazdım. Ne Gebze, ne Kasımpaşa, ne Olimpiyat Stadı. Hepsi hayal. Gerçek olan bir şey varsa o da BJK İnönü Stadı. Bakmayın yönetim şimdi hatasından dönüp çark edemiyor. Delikanlı gibi çıkıp söyleseler, belki bu çelişkiler de olmayacak. Fenerbahçe 27 bine dayandı, Galatasaray 14 bin, Trabzonspor 11 bin bilet sattı. Haydi silkelenelim. Şarkılardaki sözleriniz gerçek olsun. Yalan olmayalım. Dün kendini fesheden Çarşı’ya karşı olan bir grup liderleriyle bana geldi ve “Ağabey, bu sene maçlarımızı nerede oynayacağız, ona göre kombine almak istiyoruz. Beşiktaş İnönü Stadı diyorsun, bak sana güvenip kombine alacağız” dediler. Acı olan, “Sana güvenip, kombine alacağız” demeleri... Ben de onlara söz verdim, “Kombinelerinizi alın, İnönü’den gidersek gelin paralarınızı benden alın” dedim. Yönetim hemen bir açıklama yapmalı, “Bu sezon müsabakaların tamamını İnönü Stadı’nda oynayacağız” demeli. “19 Mayıs’ta kazma vuracağız sözümüzde biz durduk, ancak bürokrasi durmadı” demeli. Bunu bir an önce yapmalı. Yapmalı ki, bu taraftar da gereğini yapsın. Haydi bakalım yalan mısınız, doğru musunuz 15 gün içinde belli olacak.
Şifo Mehmet’i seviyorum
Cumhurbaşkanımız soyunma odasına girmiş, milli takımı kutluyor. Herkes milli takımımızla gurur duyuyor. Ancak soyunma odasında Terim’den bir çift söz: Ben artık yokum.
Yeri miydi bu sözlerin... Yoksa kahramanlık hikayesine bir tane daha mı ekleyecektin? Hani Şifo Mehmet’e parmakla “İlk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” derken takındığın eda gibi... Şifo Mehmet yapmaması gerekeni yaptı, ancak kahraman Fatih Terim oldu. Maalesef milli takımın önüne geçti Fatih Terim. Ben Şifo Mehmet’i çok seviyorum... Anlayana...
‘’Kararsızlık nereye kadar?‘’
Hep söylemişimdir, “En kötü karar, en iyi kararsızlıktan daha iyidir” diye. İki senedir Beşiktaş parasızlıktan kan ağlıyor, meteliğe kurşun atıyor desek yeridir. Avrupa’nın her tarafına yayılmışlar, bonservisi elinde bedava oyuncular aranıyor. Maliyetlerini bir duysanız şaşırırsınız.
Neyse başlığa gelelim. Galatasaray kombine satışlarına başlamış, 14 bin civarında. Fenerbahçe, 25 bine merdiven dayamış. Beşiktaş’ta ise daha yaprak kıpırdamıyor. Siz bakmayın başkanın ve İlhan Durusoy’un açıklamalarına, bu sezon da İnönü’de geçecek, stat yıkılmayacak. Ama garanti bir yer söyleyeyim, Fulya Tesisleri yıkılıyor. Çünkü güçler ona yetiyor. Bakın okullar da kapanıyor, herkes tatile çıkacak. Bu saatten sonra kombine satışı da skandal olarak neticelenebilir. Taze para lazım, çıkın, “İnönü yıkılmayacak, bir sene daha buradayız” deyin, sonra başlayın para toplamaya. Başka da kaynak olmadığına göre bu kararsızlık niye? “Zeytinburnu, Kasımpaşa, Maltepe, Gebze gündemde yok” deseler bile, her gün 5’er 6’şar yönetici buralarda dolaşıyor. Halbuki Fulya ile uğraşsalar “Nevzat Demir Tesisleri’nde alt yapıya bir saha daha nasıl yaparız, ivedi olarak bu çocukları sokaktan nasıl kurtarırız?” deseler bu hem kendileri için hem de Beşiktaş için hayırlı olur.
İki konuya daha değinmek istiyorum. Eldeki defans oyuncuları duruyor, bonservisleri de elinde diye devamlı da savunma oyuncusu alınıyor. Halbuki geçen sezon Beşiktaş’ın başı orta saha oyuncularının eksikliğinden yandı. Bir Cisse’nin yokluğunda ortalık toz duman olmuştu. Onun içindir ki, bu defans sevdasından vazgeçilmeli. Tamam “saldırma bakanlığı yoktur, savunma bakanlığı vardır” haklısınız, ama bu kadarına da pes.
İkinci konu ise geçen hafta Divan Başkanımız Yalçın Karadeniz’e, “Fulya elden gidiyor, lütfen oraya bir el atın” demiştim. Divan’da PAF’ın altıncılığı konuşulacağına, A takımdaki 11 altyapı oyuncusunun konuşulmasını isterdim. Saygı duyduğum başkanın sitemlerini benimle paylaşmasını isterdim. Çünkü biz bir aileyiz. Gelin Fulya’ya bakın, neler oluyor... Malzemeler, masalar, sandalyeler toplanmaya başlandı, çocuklar ortada kaldı farkında mısınız? Divan başkanımızın müdahale etmesini isterim. İnönü Stadı’nın bürokratik engellere takıldığı şu günlerde, ‘ballı seyahatlere’ gitmek yerine kurul üyelerinin, milletvekillerinin ve bilumum bedavacıların, seyahat paralarını ödemiş olsalardı, Nevzat Demir’de 5 tane alt yapı binası yapılırdı. Divan Başkanı olarak yönetimin yanında olun ama yön de gösterin. Beşiktaş’ı bu bedavacılardan kurtarın...
‘’Divan başkanı Karadeniz'e...‘’
Divan Başkanımız Yalçın Karadeniz, divan toplantısında alt yapıyı eleştirmiş, PAF takımı yerden yere vurmuş. Biraz değil, çok ayıp etmiş. Kendisini bir iki sefer Nevzat Demir Beşiktaş A Takımı idmanlarında görmüştük. Ne hikmetse görevi sürecinde bir gün bile Fulya’dan vazgeçtim, A takım idmanını seyrederken, ‘alt sahada neler oluyor” diye bakma ihtiyacı bile görmedi, görmek istemedi. Çünkü orada gazeteciler yoktu. Orada sevgi, saygı vardı. Kusura bakmasın, o konuşmasından sonra alt yapıyı sevmediğini yada sevmek istemediğini anladım. Sayın başkan, divandaki toplantıda Atıf Keçeci ağabeyim azıcık olsun bu konulara değindi. Biraz da benden dinle.
Öncelikle bu hafta Fulya’dan, alt yapı tümüyle çıkartılıyor. Tebligat geldi. Çocuklar ortada, sokakta kaldı, bunu biliyor musunuz? Alt yapının hedefi şampiyonluk değil, bizler neticeye değil haticeye bakıyoruz. Hatice perişan.
Bakın alt yapıdan yukarıya kaç oyuncu çıkar düşüncesindeyiz. Oradaki yöneticilerden hiç biri yarışmacı zihniyette değil, olmadı da. Yukarıya kaç oyuncu çıkarttınız, bu duygu Hüseyin Mican’da, Sinan Vardar da ve Fulya’dan bir gün bile ayrılmayan Halim Aydın’da da mevcut. Bu sezon Beşiktaş A Takımda resmi 11 maç oynayan, PAF takımından çıkan oyuncular olduğunu biliyor musunuz? 17 gencimiz PAF liginin ikinci yarısından itibaren, Süper Lig, Bank Asya 1.Lig, TFF 2.Lig’de kiralık olduğunu biliyor musunuz? Başkan PAF takımı 6. yada 16. olsa ne yazar, sen üretime bak. İşler ortada, neredeydin çok merak ettim. Üst üste rekor kırıp, 3. kez Türkiye Şampiyonu olan Beşiktaş
B Genç müsabakasında, yaş gruplarında minik takım, yıldız takım, miniminik takım, B genç takım hepsi İstanbul’da grup şampiyonu oldu. Kaleci Kaan’dan, Ali Kuçik’e kadar. Şampiyon olan takım, sahada tek Halim Aydın’ı gördü yönetici olarak. İşiniz sadece İnönü’da koltuk kapmak mı, neredeydiniz? Necip, Serhat, Serhan, Furkan, Sezer, Cebrail, Orhan ve diğerleri. Şampiyon olan B Genç hepsini alnından öpüyorum ve Halim hocayı da. Evet başkan, madem alt yapıya faydalı olmak istiyorsunuz. Gel biraz Fulya olayına el at. Gelin en azından bu işe, alt yapıya tesis yönünde destek olun. Divan iyi yerlerde diyebiliyim. Yoksa İnönü Stadı’nda maç izleyip, 5 yıldızlı otellerde divan toplantısı yapıp, seyahatlerde ön planda olmak için Beşiktaş’ta Divan Üyesi olmak mı lazım?
Bu yazıyı size çok saygı duyan Yemen Ekşioğlu üzülerek yazdı. Alt yapı için herkes konuşur, ama sizin asla konuşmamanız lazım başkan. Çok üzüldük, rencide olduk.
‘’Yetiş Ulvi!‘’
Bugün gibi hatırlıyorum Elazığlı delikanlıyı. Bıyıkları daha terlememişti transfer ettiğimizde. Rahmetli Rıza Kumruluoğlu’nun Kumburgaz’daki yazlığında yeni transferlerimiz Trabzon’dan Serdar Bali, Darükşafaka’dan Cem ve İsa Ertürk ile otururken (İsa Ertürk’ü transferden 1 ay sonra, 18 milyona Fenerbahçe’ye satmıştık) kafamızda parasızlıktan ne yapacağımız düşüncesi hakimdi. O gün de sorun defanstı, bugün de. O gün yabancı transferi serbest değildi, bugün hüllesine kadar hepsi mevcut. Yıldırım Demirören döneminde 20’ye yakın ‘Esrarengiz’ yerli-yabancı defans oyuncusu transfer edildi. Transferlerde sakat olmayanını görmedik. Merak ettim, araştırdım, Ulvi Güveneroğlu Beşiktaş’ta 820 resmi maç oynadı bunu 15 seneye sığdırdı. Hiç milli de olmadı. Ama Beşiktaş’ın en istikrarlı dönemlerinin, şerefli ikincilikleri de içinde olmak şartıyla dimdik ayakta kalan sporcusuydu. Parayı alıp yatmadı, üstelik ne biliyor musunuz hiç de sakatlanmadı bu 15 sene içinde. Ama şu 4 sene içinde gelip de sağlam olanı göremedik. İşte benim arzum Ulvi Güveneroğlu gibi ruhunu, kalbini, inancını sahaya yansıtacak menacerlerin kuklası olmayan, ‘para para’ diye yöneticilerin canını bezdiren birinin olmaması. Ancak Beşiktaş’a yıllarca da zarar verdi! Çünkü transfer edilen bütün oyuncular Ulvi’nin arkasına yedek bekledi. Onun içindir ki yetiş Ulvi, yetiş Ulvi’nin ruhu.
Ben de fesihe karşıyım!
Yunanistan Üsküp’ten Beşiktaş yıldız takımıyla turnuvadan dönüyoruz. Mola verdik, duvarlarda Çarşı amblemi. Türkiye’nin neresine gidersen git, Avrupa’nın da birçok ülkesinde Çarşı ruhu Beşiktaş ile özdeşleşmişti. Bunu kişiler kullandı ve fesih kararını alan da tepkileri görünce bu kişilerdi. Kendi kendilerini feshedebilirler. Çarşı’nın ruhunu asla. Çarşı ruhu, Beşiktaşla özdeşleşmiştir. Devam ediyor, edecektir de. Ben Çarşı’yı kullananlara karşıyım. Zaten insanlar da bunlara karşı. Onun içindir ki fesihe de karşıyım. Çarşı’da her zaman yerimi alacağım. O ruhu taşıyan bilir. O ruhu kullananlar değil. O ruh buket buket çiçeklerle yollara serilmiş bir vaziyette daha gür, daha heyecanlı yoluna devam etmekte. O ruhu bu hale getirenler utansın.









































