‘’Gömlek de olmadı!‘’
Galatasaray’da hedef şimdilik ikincilik. Başka bir deyişle pantolon olmadı, gömlek verelim. O gömleği de üzerine geçirmesi için maçı alması farz. Rakibi Antalya, ya da Yılmaz Vural. İddiasız olduğu dönemlerde bile çalıştırdığı takımları özellikle büyükler karşısında şampiyon olacak gibi şartlayan Usta Hoca. Kısacası zor maç olacaktı. Gelelim maça, kadro geçen Sakarya maçının arasına karbon kağıdı koyulmuş hali adeta. İliç kulübede, İnamoto sahada. Yahu Allah aşkına bu İliç ne yaptı! Aldığı bir kırmızı kartla şampiyonluğu mu kaybettirdi? Siz neler yaptınız sayın Gerets! Ya da daha doğrusu yapmadınız. Devre arasında konuştuğum Okan, ‘18 kişi vardı ve ben on dokuzuncuydum’, Ergün ise, ‘Seneye oynatacak adamları kadroya koyması normal. Biz yolcuyuz’ diyerek üzüntülerini dile getirdiler.Dağınık ve doldur boşaltlarla oyuna başlayan Galatasaray, golü kalesinde görmekte gecikmedi. Emre dışında herkes şaşkın. Sanki birbirleriyle ilk defa tokalaşmış gibi. Necati durgun, Ümit Karan fantezi peşinde, İnamoto’nun yerine oyuna giren Hakan Şükür’ün kramponları ise gole dargın. Ama hakkını yemiyelim, var gücüyle de savaştı golcü. Üç santrafor da böyle olunca, Song sahne aldı. Attığı golün sevincini formasını öperek kutladı. Satmayı düşündüğünüz Song’la, İliç’i nasıl arayacaksınız, nasıl! Sonuçta Galatasaray, hem iki puan kaybetti hem de bir numaralı kupaya katılmayı. Hadi size bir de komple teorisi, dün akşam takımın niyeti Şampiyonlar Ligi’ne girmemekti bir anlamda. Öyle ya, Galatasaray bu turnuvaya katılması halinde, Ali Sami Yen’i yenilemek zorunda kalacaktı. ‘Dünya’nın masrafı! Acaba UEFA neyimize yetmiyor’ diye bilirler mi? Son olarak, Fenerbahçe’yi ve Galatasaray’ın şampiyon olan PAF Takımı’nı tebrik ediyorum. Bir an evvel yetişseler de, abilerinin yerini alsalar, taraftar da bu eziyetten kurtulsa...
‘’Sağır Oda‘’
Sakarya ve Galatasaray. Her iki takımında ortak noktaları bildiğimiz bir şarkı sözü ‘Alllah’ım ben nerde yanlış yaptım.’ Cim Bom için umutmu. Hadi canım. Kusura bakmayın, bu saatten sonra hayal tacirliği yapamam. Ev sahibinde moral sıfır, cezalı oyuncu sürüsüne bereket, seyirci kırmızı kartlı, stat sağır oda, misafir için körün istediği bir göz Allah verdi iki. Buna rağmen Gerets’in bilinmeyen denklemleri yine sahnede. Herkes Song’u beklerken Tomas’ı gördük. Hoppala! İliç kulübede, süperstar İnamoto gol arıyor. Pes! Her şeye rağmen, kaliteli kramponlar, iki Mehmet’in rüştünü ispat etme yarışı (nazar değmesin) sonuçta ardı ardına gelen goller... Ve maç ilk devre sonunda perdelerini kapattı. Gerisi faso fiso, bitse de gitsek edası, siz bakmayın bu farka, oynanan futbol, vasatın altı değil, dibi. Dün akşam gayret olarak Ayhan başta olmak üzere Ümit Karan ve iki Mehmet, diğerlerine göre daha fazla alkışı hakettiler. Söz dönüp dolaşıp yine Gerets’e geliyor. Bavulu olsa da olmasa da, bir türlü istikrarı yakalayamayan, iki rakibini de geçecek kapasitesi olmasına rağmen, bütün fırsatları harcayan sayın Gerets, bence siz zahmet etmeyin. Türkiye’de kargo çok iyi çalışıyor. Aklınız kalmasın, onlar bu işi çok çabuk hallederler. Küçük bir itiraf, ilk defa Hakan Şükür’ün ne maçta görev almasını, ne de gol atmasını istedim. Kral gol atsa, iftiralar sıra sıra... Mağlum, maç Sakarya’yla, haksız mıyım? ‘Ne günahığı alındı bugüne kadar golcünün’ deyip geçelim Sakarya’ya... Sizlere bu maçla veda ediyoruz. Bu sezon Galatasaray hariç, İstanbul’un korkulu rüyası oldunuz. Zaman zaman keyif verdiniz, zaman zaman heyecanlandırdınız. Maalesef, denizi geçerken derede boğuldunuz. Yazık değil mi! Futbolcu fabrikası Sakarya’yı yeniden Süper Lig’de görmek, en büyük dileğim.
‘’Sabri-Ayhan-Mehmet-Aykut‘’
Umut fakirin ekmeği. Tren kaçtı belli ikinci mevki. Konuk ekip can derdinde, Galatasaray et. Bir de Mondragon’un rahatsızlığı maçın zorluk derecesine tuz biber. Merak ettiğim acaba İliç’in görev alanına Gerets’in kimi yerleştireceğiydi. İnanamıyacaksınız ama Belçikalı’nın tercihi; İnamoto. Kimse kusura bakmasın, Japon futbolcuyu topla hatta çarp, bir İliç etmez. Bileti kesilen İliç’i çok arayacaksınız çok. Sizde bu Japon’a çok taktın diyeceksiniz. ‘Adam asist yaptı. Necati’ye gol attırdı. Daha ne olsun?’ diye soracaksınız. Bende size, ‘Onu bir zahmet yapsın’ diyeceğim hatta bütün sezonun istatistiklerini çıkartacağım ve ‘Okan niye kulübede?’ diye soracağım. Neyse biz maça dönelim...Necati’nin golüne kadar iki farklı Galatasaray izledik. Birincisi; kelimenin tam anlamıyla yaprak dökümü. Oyunu sıkıştıran, ne yaptığını bilmeyen amatörler taburu adeta. Daha sonra kendini bulan Ayhan’ın oyunun kontrolünü eline alması, Sabri’nin müthiş bindirmeleri, Mehmet Topal’ın mükemmel performansı, Aykut’un Mondragon’u aratmaması... Artı geçen haftaki Necati-Ümit uyumunun bir anlamda uyanışı ve arka arkaya gelen goller... Tabii burada ilk 40 dakika bütün güçlerini sarfedip, pilini bitiren Rize’nin de payı büyük. Kolay değil, düşüyorlar ve panikteler. Ayrıca samimiyetle söylüyorum, bu durumu hiç hak etmiyorlar.Kaldı 5 maç... Şu görüntüyle Galatasaray’ın rakiplerinden aşağısı yok, hatta çok az bile olsa artısı var. Ne mi olur? Valla bu gidişle her şey olabilir. Bakacağız. Son kelimelerim iki takımın da taraftarlarına... Maçı hınca hınç dolduran, mağlubiyete düştüğü zaman bile tezahüratlarını esirgemeyen Galatasaray taraftarına ve maçın başında Hakan Şükür’ü yanlarına çağırarak, alkışlayan Rizeli seyircilere candan tebrikler. Nasıl alkışlamayalım ki, günden güne kaybettiğimiz değer duygularını tekrar yaşattınız bize...
‘’Bu ikiliye dikkat‘’
Galatasaray adına, sıkıntı ve eziyet dolu maç serisinin ilk ayağı. Üstelik günlerden cuma ve deplasman, bildiğiniz gibi bu iki durumda şimdiye kadar misafir takıma hiç yaramıyordu. Karşısında her dem güçlü büyüklerin korkulu rüyası Gençlerbirliği. Dün akşam yine bir Eric Gerets klasiğine şahit olduk, farklı bir onbir sürmüştü sahaya. Dün akşam bir zamanlar Belçikalı’nın vazgeçilmezlerinden Cihan vardı mesela. Manevi evladı İnamoto’da yerini almıştı. Hocadır ne yapsa yeridir. Ama hakkını yemeyelim, olumlu bir kararı da vardı; Ümit Karan ve Necati Ateş. Bu ikili nedendir bilinmez, yan yana oynama şansı bulamamışlardı tüm sezon. Nihayet beraberdiler... Ve gördük ne yapabildiklerini. Goller bu kramponlardan geldi. Galatasaray forvetinin formsuz oldukları gün ve gün gazete manşetlerinden inmiyordu. Geçeceksiniz bunları. Hala kim kimle daha uyum içinde olabileceğine bir türlü karar veremeyen Gerets’in kifayetsizliği desek yalan mı olur! Sonradan aklı başına gelenlerden biri de Hasan Şaş’tı. Arzu, istek onda, kabiliyet desen tartışılmaz. Yoktan var ettiği pozisyonlarla takımını sonuca götürenler arasında başrolde yine kendisi. Ah be Hasan! Daha önce nerelerdeydin. Maestro kimliğinde Ayhan, fazla iş düşmesede Tomas ve Emre göze batanlardı. Sabri yine aynı, tek kelime ile rüzgarın oğlu, birde son vuruşlarını geliştirse... Zirve iddiasını kaybetmek bir anlamda futbolculara yaramış. Başkent’te ortaya koydukları performansla keyifli dakikalar yaşattılar taraftarlarına. Bir ihtimal daha var tabii ki, acaba sezon sonu kapı dışarı olmak korkusu mu çırpınışları! Ankara’dan nefis goller ve 3 puanla dönüyor Galatasaray. Şu tabloya bakınca içiniz yanmıyor mu? Ne yanması acıyor dediğinizi duyar gibiyim. Benim de beynimden şu söz çıkmıyor; Geçti Bor’un pazarı, sür... Ben tamamlıyamıyorum, bir zahmet gerisini siz getirin. Kimi uygun görüyorsanız onun ismini koyun...
‘’Özhan Canaydın...‘’
Neler oluyor adlı yazımda, şampiyonluğun hangi nedenlerle kaçtığına, kimlerin ne hatalar yaptığına değinmiştim. Hatalar sıralamasında en masum olanın Canaydın olduğunu belirtmiş, hatta Özhan Abi’yi, rahmetli Ecevit’e benzetmiştim. Bu konuda çok sayıda e-mail aldım. Tahmin edersiniz ki, bana gönderilen maillerde yanlış düşündüğümü ve başarısız olma durumunun tamamen Başkan tarafından kaynaklandığını belirten düşünceler doluydu. Durum böyle olunca, ben de bir anlamda yazıma devam etmenin gerektiğini, Özhan Canaydın’ın Galatasaray için neler yaptığını ve yapacaklarını yazmam farz oldu.Bir kulüp başkanı düşünün, cebinden menfaatsizce 65 milyon Dolar harcıyor. Kredi için bugüne kadar iş hayatındaki itibarını düşünmeyip, bankalara boyun eğiyor. Artık çürümeye yüz tutmuş, senelik getirisi adeta sıfır olan Ali Sami Yen’den kurtulup, Seyrantepe’de modern bir stat yaptırmak için gecesini gündüzüne katıyor. Senelerdir nadasa yatırılan Riva’yı kullanabilmek için elinden geleni yapıyor. Yine de yaranamıyor. Eleştirilerin sebebi, verdiği sözleri tarihinde yerine getirememesi. Peki siz, devletin Galatasaray’a ilk olarak verdiği arazinin kayalıklar içinde olduğunu, temel atılsa bile inşaatta ne sıkıntılar yaşanacağını, bu nedenle Özhan Abi’nin itirazını ve yapılan itiraz üzerine yine Seyrentepe’de, fakat düz bir arazide stadın inşaa edileceğini biliyor muydunuz? Keza Riva, gündeme geldiği ilk sefer, üyeler tarafından oylamada reddedilip, 8 ay proje kafadan gecikti. Artı, iki gün önce Adnan Polat’ın açıklamasını ve üçüncü köprü yolunun bu araziden geçeceğini de hesaba katın. 6 ay önce bu satış gerçekleşseydi ne olacaktı? Üç-otuz paraya satılan Telekom’dan ne farkı kalırdı? Gecikmelerin temel nedenleri bunlar... Yoksa, kimilerinin iddia ettiği gibi, cahilin yanında kitap kadar sessiz kalan (İngiliz atasözü) Özhan Canaydın’ın basiretsizliği değil. Unutmadan... Bayatladı ama hatırlayalım. Başkan, liseli-alaylı ayrımı yapıyormuş! Dönemin başkanı Sayın Ali Uras’a, “Liseden değilsiniz, ben size başkanım diyemem” demiş. Muşlar, mişler... Başka ne kaldı yıpratmak adına! Yahu Allah aşkına, Dünya Fair Play Ödülü’nü almış, gözünü Galatasaray’da açmış ve bu terbiyeyi hayat felsefesi yapmış Canaydın böyle bir şey yapar mı? Hadi canım sizde...Son olarak; Canaydın’ın oğlu Murat Bey, Hocaların Hocası Coşkun Özarı’ya, maddi durumu kasdederek, “Eğer, Allah korusun babama bir şey olursa, aile olarak zor günler yaşarız” demesinin yorumunu, bugüne kadar Başkan’a yargısız infaz yapanlara bırakıyorum... Merak ediyorum, bu kişilerin Mayıs 15’ten sonra yüzleri biraz olsun kızaracak mı? 15’te neler mi olacak? Pek yakında bu sinemada...
‘’Ne olacak şimdi!‘’
Yanlış anlamayın, suçlu aramıyorum. Ama bana göre, ülkenin en doğru ve yeterli kadrosunun tatile erken çıkmasının sebeplerini sıralayım dilerseniz...A) Eric Gerets: Geçen sezon istikrarlı bir çizgi yakalamışken, bu yıl her maç kadronun üzerinde oynadı. Futbolcularla ilişkileri tükendi. Saidou gibi bir oyuncuyu gönderip, aylarca önlibero aradı. Sonunda ikinci sınıf bir futbolcu olan İnamoto’yu (sırf ucuz diye) birileri kulübe tabir-i caizse kakaladı. Gerets bunu kabul edip, bu futbolcuyu baş tacı etti. Ülkesinin en umut veren yeteneklerden biri kabul edilen Carussca’yla bir türlü yıldızı barışmadı. Bülent Tulun’un zoraki vedasından sonra Canaydın ve Gökşen dışındaki tüm yöneticilere küstü. Özellikle derbilerde deneyler yapıp, Amerika’yı tekrar keşfetmeye çalıştı.B) Yönetim: Transferde nal topladılar. Rüya gibi bir şampiyonluğa takviye yapmayarak, Yunan tregedyalarını aratmayacak şekilde takımın sonunu baştan çizdiler. Gerets’le mukavele yapıp, Ersun Yanal’la köşe kapmaca oynadılar. Lippi, Souness ve son olorak Victor Munos’la görüşerek harakiri (Japon intihar şekli) yaptılar. Liseli-alaylı tartışmasıyla bir harakiriye daha imza attılar.C) Adnan Polat: Fenerbahçe maçını sanal bir şekilde oynayıp, aradaki puan farkını 3 eksik söyledi. Beşiktaş’ı önemsemeyip hiçe saydı. İkide bir saate takıldı. Rakiplerini hırslandırdı. Üstelik bu stratejinin, 20 sene öncesinin kokuşmuş taktikleri olduğunu bilmeyen yoktu.D) Taraftar: 10 sene öncesinin centilmen seyircisini hatırlarsınız. Oysa bugün, her maç kavga-dövüş. Rakiple uğraşmasalar, birbirlerini yiyorlar. Bıçak atılıyor, küfürler yağıyor. En önemli maçlarda, kendi başkanlarına yaptıkları protestolar dudaklara şarkı oluyor. İşte size örnekler; Tromsö, geçen sezon Kupa’daki Fenerbahçe ve son Trabzon maçları, sonrasında gelen cezalar.E) Ve Özhan Canaydın...: Saydığım kişiler arasında en masumu Başkan Canaydın. Özhan Abi’yi, rahmetli Ecevit’e benzetiyorum. Her devir partisinin bütün hatalarını kendisininmiş gibi kabul eden, çevresinin günahlarını sürekli kamufle etmeye çalışan, dürüstlüğünden taviz vermeyen Ecevit. Ülkemizde de başına ne gelirse çevrenden gelir. Canaydın’ın en önemli eksiği, bunu hissetmemesiydi. Şampiyonluğun kaybedilmesinin nedenleri arasında onun da ismi yer aldı, ama baş köşede değil... Dikkat ederseniz, futbolculara bir lafım yok. Aldıkları bu kadar para karşılığında utanacaklarını farzedip, söz etmeyeceğim. Bu kadar negatif görüntüyle, ne olabilir ki Galatasaray’ın sonu? Reçete kolay ama işinize gelir mi, bilmem. Benden hatırlatması... Her şey yoluna girer ama; Galatasaray tarihini bir daha okuyup, birlik ve beraberliğin ne kadar önemli olduğunu anladığınız zaman...
‘’Keskin bıçak‘’
Sezen Aksu’nun ‘keskin bıçağı’ değildi bunun adı. Olsa olsa serseri bıçaktı. Taraftarın ağzını kilitleyen, ev sahibi olmanın avantajını örseleyen lanet bıçaktı. Sessiz Sami Yen’de her iki takımında belki de son umuduydu dün akşam. Kaybedilecek yarım puana bile tahamülleri yoktu. İşte bu duygularla başladı Galatasaray-Erciyes maçı. Farklı bir onbir çıkarmıştı. Eric Gerets, her maç olduğu gibi. Ama bu onbir keyifli olacaktı. Ne de olsa futbol hücumla güzelleşiyordu. Hakan, Necati ve Kabze birlikteydi. Buna İliç’te katılınca ortaya mahşerin dört atlısının yerli versiyonu çıkıyordu adeta. Kim korkmazdı ki bu forvetten. Eh Gerets de haklıydı. Ağlarında ligin en fazla gol gören takımına karşı fiks mönü değil, alakartı seçmişti. Tahmin edeceğiniz gibi burada fiks İnamoto oluyordu. Bu güzel tabloyu bir Cenk, bir de hakem Fırat Bey bozdu Galatasaray adına. Cenk’e helal, diğerine vicdan. İliç’e verilen kırmızı kart değil problem. Maça kasap havası ile başlayan rakibe ‘Çift mi, tek mi dalayım?’ diye sıraya giren Erciyesli futbolcuları görmezden gelip, ev sahibine yargısız infaz! Fırat Bey, ikinci yarıda hatalarını telafi adına nasıl da uğraştı ama nafile. Eyyamdan başka bir şey değildi yaptığı. Son günlerde diyet söylentileri etrafımızı sardı, doğru mu ne...10 kişi ile oynamanın yarası dakikalar ilerledikçe daha da kanıyordu. Ferhat’ın ve Tomas’ın çabaları yetersizdi. Pansuman yapacak oyuncular gol kaçırma yarışına girmişlerdi. İsim isim yazmayım, hakarete girebilir. Kusura bakmayın çoğunlukla hakemden söz ettim ama bu benim ayıbım değil. Erciyes'te alkışa layık olanlar başta kaleci Orkun, Sergei Die ve Mehmet Eren'di. Kısaca kaybın diğer nedenleri, bıçak ve Galatasaray’ın forvetleri. İyi tatiller milyonluk(YTL) kramponlar...
‘’Ada'dan Sofuoğlu geçti‘’
Türkiye’nin Motor Sporları alanında yetiştirdiği en önemli sporculardan biri olan Kenan Sofuoğlu, Supersport 600cc Motosiklet Dünya Şampiyonası’nda sezonun üçüncü yarışı olan İngiltere Donington Park’taki mücadeleyi ilk sırada bitirerek şampiyonadaki liderliğini de korudu. Üçüncü sıradan başladığı 88,506 km’lik Donington Park Pisti’ni 34 dakika 54,601 saniyede birinci olarak tamamlayan Sofuoğlu, şampiyonadaki puanını da 70’e çıkardı. Temsilcimizi sıralamada 45 puan ile Altea Honda Takımı’ndan Katsuaki Fujiwara’ya takip ediyor. Başarılı sporcumuz bundan önce sezonun ilk yarışı olan Katar Lusoil’de birinci ve Avustralya’nın Philip Island’da pistinde ise ikinci olmuştu.