Arama

Popüler aramalar

‘’Futbol bankası!‘’

..Ve nihayet Bank Asya başladı, ilk haftadaki mücadele Süper Lig’i aratmadı. 8 karşılaşmanın 5’i beraberlikle sonuçlanırken, ortaya konan futbol ve mücadele nefesleri kesti

Bank Asya 1. Lig’de yeni sezon başladı. İlk hafta maçlarında alınan sonuçlara baktığımızda, gol kısırlığı dikkatimizi çekti. Beraberliklerin bol olduğu sezonun ilk haftasında tek deplasman galibiyetini Çaykur Rizespor aldı. Genelde sezon başları yapılan maçlarda hazırlık döneminden çıkan ekiplerin tutukluğu ve uyumu, üst düzeyde olmaz. Ben beraberlikleri ve gol kısırlığını bir anlamda buna bağlıyorum. Ancak 2010-2011 sezonunun ilk maçı olan Adanaspor-Mersin İdmanyurdu karşılaşmasındaki tribün olayları, başlangıç olarak hiç de hoş değildi. Adanaspor Başkanı Bayram Akgül’ün de sabrını taşıran ve bu nedenle belki de bir ilk olarak yönetimin, “taraftarı protesto” yürüyüşü yapmasına sebep olan bu taşkınlıkların, artık son bulması gerek.

Diğer taraftan yeni sezonun ilk maçına transfer ettiği oyuncuları maddi sorunlar nedeniyle tescil ettiremeyen Diyarabırkırspor’un, Çaykur Rizespor maçına, A2 kadrosuyla çıkması da, oldukça düşündürücüydü. Bu sezon Bank Asya 1. Lig’e çıkan 3 takıma baktığımızda, aldıkları sonuçlar ne olursa olsun, ilk maçlarında bana göre gözdoldurdular. İlk hafta için sözü fazla uzatmayıp tek tek maçlarımıza geçelim;

Denizlispor-Güngören Belediyespor
Süper Lig’den bu sezon düşen ve Bank Asya 1. Lig’e yine bu sezon çıkan iki takımın mücadelesi, dişe dişti. Yenilenmiş kadrosu, Koffi ve Braga gibi tecrübeli yabancılarıyla, Denizlispor ilk yarıda oldukça zorlandı. Ancak formasına tekrar kavuşan İzzet’in kritik bir dakikada attığı gol Horozlar’a hayat verdi. İkinci yarıda Güngören Belediye’nin etkili atakları, son vuruşlardaki etkisizlikle birleşince, konuk ekip adına umutlar da tükendi. Herkes maç böyle biter derken, oyuna sonradan giren genç Ali Helva, skoru belirleyen golü attı.

Giresunspor-Boluspor
Belki de Bank Asya 1. Lig için erken bir derbiydi. İki kardeş kulüp, ligin ilk maçında kozlarını Giresun’da paylaştı. Boluspor, Giresunspor’dan transferi Özgür Bayer’in golüyle, daha maçın başında öne geçti. Ancak devre böyle biter derken, Ümit Tütünci takımını beraberliğe taşıyan isim oldu. İkinci yarıda iki takım da dengeleri bozup, 3 puan için sahaya çıktı. Ancak Boluspor adına dengeleri bozan, Landry’nin kırmızı kart görüp, takımını 10 kişi bırakmasıydı. Bu dakikadan sonra Giresun baskısını artırırken yine Ümit Tütünci sahnedeydi. Takımının ve kendisinin ikinci golünü atan genç futbolcu, günün kahramanı oldu.

Diyarbakırspor-Çaykur Rizespor
Rakip A2 kadrosuyla çıkmış ve ev sahibinin cezası nedeniyle de boş tribünler, bir anlamda Çaykur Rizespor için bulunmaz bir fırsattı. Ancak öyle bir maç oldu ki, “Konuk ekip bu şartlarda çok rahat kazanır” diyenler, az kalsın yanılıyordu. 85’te Mehmet Al’ın golüyle hayat bulan Çaykur Rizespor, belki çok sevindi ama biraz da düşünceli ayrıldı Diyarbakır’dan, böyle bir galibiyetin üzerine.

Karşıyaka-Gaziantep Belediyespor
İzmir’de herkes Karşıyaka’dan iyi bir başlangıç ve galibiyet bekliyordu. Ancak geçmişe baktığınızda, rakibin kolay lokma olmadığı ve sürprizi fazlasıyla seven bir takım olduğunu da herkes biliyordu. Karşıyaka’nın kadrosunda; cezalı ve lisansı yetiştirilmeyen önemli oyuncuların yokluğunun, önemli bir handikap olduğunu maç içinde gördük. Ama bu ev sahibinin sorunuydu. Gaziantep Büyükşehir Belediyespor, elindeki kadroyu, nokta transferlerle güçlendirip, yine takım olmayı başardı.

Kayseri Erciyesspor-Orduspor
Bank Asya 1. Lig’in, sonucu merakla beklenen maçlarından biriydi. Çünkü iki takım da güçlü kadrolara sahipti. Kayseri’de önce ev sahibi öne geçti. Ama dirençli Orduspor maçı bırakmadı ve zorlu deplasmandan bir puanla dönmeyi başardı. “Futbol olarak kim göz doldurdu” derseniz, Orduspor’un lige daha hazır bir görüntü çizdiği yönündeydi görüşler...

Adanaspor-Mersin İdman Yurdu
Adana’da maç öncesi tribün olayları bir anlamda ev sahibini olumsuz etkiledi. 90 dakikaya baktığımızda; bu gergin ortama rağmen centilmence mücadele eden iki takım izledik. Adanaspor, Emre Aktaş ve Ersan Adem Gülüm gibi iki yıldızını kaybetmenin sıkıntısını yaşadı, bana göre... Mersin İdmanyurdu ise yepyeni bir kadro olmasına rağmen, 5 Ocak Stadı’nda iyi bir görüntü verdi. Zaten bu iyi görüntü; altın değerinde bir puan alıp, evlerine dönmelerini sağladı.

Samsunspor-Akhisar Belediyespor
Samsun’da gülen, ligin yeni takımı Akhisar Belediyespor’du. Tecrübeli Samsunspor, baskısının karşılığını golle alamayınca, ilk maçında evinde sahadan buruk ayrıldı. Ege ekibi aslında kapalı kutu şu an Bank Asya 1. Lig’de. Ama oturmuş bir takım olmanın avantajını, böyle zorlu bir deplasmandan bir puan çıkararak gösterdi Akhisar Belediyespor.

Tavşanlı Linyitspor-Altay

Ev sahibi Tavşanlı, sahasının onarımı nedeniyle Kütahya’da oynadı ilk maçını. İlginçtir Kütahyalılar bu maçta ilçelerini değil, konuk Altay’ı destekledi. “Geçmişe dayanan bir husumet” diyorlar ama yine de Kütahyalılar’a yakışmadı... Maça gelince; ligin yeni takımı, tecrübeli rakibi önünde, oldukça başarılı bir futbol sergiledi, ancak tek yapamadıkları goldü. Ve 90 dakikanın sonunda sahadan iki takım da 1’er puanla ayrıldı.

25 Ağustos 2010, Çarşamba 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’2. yarıdaki Es Es...‘’

2. yarıdaki Es Es...

Can sıkıcı, temposu olmayan, gol pozisyonu yok denecek kadar az bir ilk yarı izledik Eskişehir Atatürk Stadı’nda... Aslında sezona en iyi hazırlanan ve yaptığı ciddi hedeflerle, ‘Bursa’nın başardığını, ben de yaparım’ diyen bir takımdı Kırmızı-Siyahlılar. Ancak daha 3. dakikada ışıkların kesilmesi ve maça 15 dakika ara verilmesi, coşkuyu da, futbolu da, taraftarı da olumsuz etkiledi. Gençlerbirliği’nde Mustafa Pektemek, Aykut gibi önemli eksiklerin yanına maç öncesinde rahatsızlanan kaptan Orhan Şam da eklenince, Thomas Doll savunma ağırlıklı bir düzenle sahaya çıkmak zorunda kaldı. Alman hocanın iyi bir iç saha takımı olan Es Es karşısında fazla yapacağı bir şey yoktu.
Eskişehirspor’un hocası Rıza Çalımbay, yeni transferlerden Pele ve Burhan Eşer’i oynattı ilk 11’de. Batuhan’ı ise Eskişehirspor’la özdeşleştiği için saymıyorum. Sağlı sollu ortalarla Batuhan’a gönderilen toplarda, Gençlerbirliği savunması hiç açık vermedi.

İkinci yarıda ilk hamle Çalımbay’dan geldi. Eski takımına karşı kötü oynayan Burhan’ın yerine Erkan’ı oyuna soktu genç teknik adam. Bu hamlenin de takıma olumlu bir katkı sağladığı bir gerçek. Erkan’ın girişi Sezer’i de hareketlendirdi. Ancak dün gece bu hamlelere ‘dur’ diyen bir isim vardı, o da Gençlerbirliği kalecisi Serdar Kulbilge.
İkinci yarıdaki baskılar sonucunda Eskişehir ataklarına gol izni vermedi Serdar. Bu baskı karşısında Thomas Doll de orta alandan Bilal’i alıp, Ermin Zec’in yanına Billy Mehmet’i koydu ve Eskişehir’den puanla dönmek istediğini gösterdi. Dün gece futbol adına çok doyurucu olmasa da mücadele gücü yüksek bir maç izledik. İki takım da iyi oynamamasına rağmen oyunu çirkinleştirmedi. Kısacası böylesine sıcak bir havada, tam bir sezon başı maçıydı.

15 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’İki farklı devre‘’

Dün gece Kadıköy’de Milli Takımımız iyi bir hazırlık maçı oynadı ve hakettiği bir galibiyet aldı. Maça geçmeden önce bir konuya değinmekte fayda var. Futbol Federasyonu’nun Milli Takımımız’ın özel maçlarını daha renkli hale getirmesi gerek. Romanya karşısında Türkiye’nin en modern stadı Saracoğlu’nda boş denebileck tribünler önünde mücadele etti A Milliler. İster Ramazan, ister sıcak, ister bilet fiyatları deyin, Süper Lig öncesi bir milli maç dolu tribünler önünde oynanmalıydı. Maça gelince, Hiddink ilk defa kulübeden takımı yönetti. İlk yarıdaki 11’e baktığımızda, Volkan, Gökhan Gönül, Aurelio, Emre, Nuri ve Arda’nın takımın asları olacağı görüldü. Forvette Mevlüt, orta alanda ise Hamit’ten daha çok şey bekliyoruz. Orta sahanın top tekniği yüksek, mücadele gücü yüksek oyunculardan kurulu olması doğru bir tercih. Ancak görüntü ‘Zor kaybederiz, zor da kazanırız’ şeklindeydi. Hiddink’in rotasyonu seven yapısını esnek tutup Sercan, Tuncay, Nihat gibi gole yakın isimleri Arda’yla birlikte kullanmalı. Çünkü ilk maçımız kolay gözükse de Kazakistan’da mutlak kazanma isteği stres yaratabilir. Bu stresi hücumdaki başarımızla kırabiliriz. Kadıköy’de gecenin yıldızı Arda’ydı. Attığı muhteşem golle güzel futbolunu taçlandırdı.

12 Ağustos 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Timsah'ta sorun orta alanda‘’

Süper Kupa dün gece ikinci yarıdaki süper oyunuyla Trabzonspor’un oldu. Teofilo transferi duymuş ki, hakikaten uzun süredir beklenen patlamayı Bursaspor’a yaptı. Aslında tipik bir sezon başı maçıydı. İlk yarıda tutukluk ve koordinasyon eksikliği hemen göze çarpıyordu iki takım için de. Bir de buna aşırı sıcak havayı eklerseniz, futbol adına fazla bir şey çıkmadı. Bursaspor’da geçen seneki şampiyon kadrodan farklı olarak; sakat olan Hüseyin’in yerine Krita, Mustafa Keçeli’nin yerine de Vederson vardı sahada. Bordo-Mavili ekip Bursa’nın iki etkili kanadı Volkan ve Ozan’ı etkisiz hale getirince, orta alandan dönen toplarda yine Karadeniz ekibinin olunca, Timsahlar istediği futbolu oynayamadılar. Ancak ilk yarıdaki mutlak gol pozisyonlarına baktığımız zaman, Ömer Erdoğan ve Turgay ile gole yaklaşan taraf Bursaspor’du. Trabzonspor içinse akıllarda kalan, Selçuk’un şutunu Ivankov’un çelmmesiydi. Yine söylüyorum: Volkan ve Ozan İpek’in bu takımdaki katkısı çok yüksek. Onların top kayıpları ve formsuzlukları Busaspor’un hücum gücünü düşüren en büyük faktördü.

İkinci yarıda Bursaspor, Krita’nın yerine Bekir Ozan’ı oyuna soktu. Ancak orta alandaki dağınıklık yine devam etti. Zaten bu kontrolsüzlükten iyi faydalandı Trabzonspor. Ve Teofilo üst üste attığı gollerle Yeşil-Beyazlılar’ı dağıtan isimdi. Dün gece Bursaspor adına görülen en belirgin gerçek, orta alanın Hüseyin’siz olamayacağıydı. Bir de, tabii Bursaspor’un yenik düştüğünde ki telaşıydı. O konuda Yeşil-Beyazlılıar hazır değiler. Geçen sene de Kayseri ve Gençlerbirliği yenilgilerinde bunu gözlemlemiştik aslında.

Trabzon’a yenilmek anormal bir sonuç değil bence. Dikkat etmeleri gereken Şampiyonlar Ligi’nde oynayacak bir takımın böyle basit goller yememesi. Umarım yeni transferler biran önce hazır olup gereken katkıyı yapar Yeşil-Beyazlılar’a. Trabzonspor’u da kutluyorum. İkinci yarıda Trabzonspor gibi oynadılar ve bileklerinin hakkıyla Süper Kupa’yı müzelerine götürdüler.

08 Ağustos 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Kaldığı yerden devam‘’

Alman iginin geçen sezon 5. sırada bitiren rakibi önünde ilk yarıda oyun üstünlüğünü elinde tutan Bursaspor, Sercan’la öne geçmeyi de başardı. Aslında böyle zorlu rakipler gücünüzü görmeniz açısından çok önemli. Çünkü Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılan bir takımın rakipleri en az bu ayarda takımlar olacaktır.

Aslında kampların sonları futbolcu için biraz gariptir. Bir taraftan ağır idmanların yorgunluğundan sıyrılıp iki-üç günde izne çıkma duygusu ile oynarlar son maçlarını. Yine Bursasporlu futbolcular Başkanlarının izlediği karşılaşmada ellerinden geleni yaptı. Rakibin alan daraltan futbol anlayışı ister istemez Bursaspor’un oyun kurgusunu bozdu. Ertuğrul Sağlam ilk yarıda hemen hemen ligde düşündüğü 11’in iskeletini sahaya sürmüştü. Tabii ki bu 11’de İnsua, Volkan Şen ve Hüseyin gibi ismler mutlaka olcaktır. Ama kamp döneminde tüm futbolcuları görmek teknik direktörün en normal hakkıdır.

İlk 45 daikika biraz bilek güreşiydi ve soyunma odasına önde gittik. İkinci yarıda oyuncu değişiklikleri futbol olarak dengesizlikler yaratıyor. Bunu tüm hazırlık maçlarında hissetik.

Ama oynadığı 4 hazırlık maçında üç beraberlik bir de galibiyet alan Burasspor’un lig için hemen hemen hazır olduğunu söylebilirim. Ama en hazır kim, derseniz kaptan Ömer Erdoğan, Vederson, İbrahim, Battalla, Ozan İpek, Turgay ve Sercan’ı sayabilirim. Ancak bu diğerleri hazır değil demek değil. Kamp bitti ve Bursaspor evine döndü. Timsahlar bir savunma bir forvetle kaldığı yerden sezona başlar.

22 Temmuz 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Bursaspor iyi yolda‘’

Bursaspor, Avusturya kampında oynadığı üçüncü maçında oldukça diriydi. Ertuğrul Sağlam, doğal olarak kamp döneminde tüm oyuncularının performansını görmek istiyordu. Bu nedenle de Yeşil-Beyazlılar, sahaya ideal kadrosudan farklı bir 11’le çıktı. Aslında Yugoslav ekolünün köklü bir temsilcisi olan Sırp takımı da eski gücünde görünmedi. Bursaspor ise ilk yarıda Şampiyon’a yakışan bir ciddiyetle mücadele etti. Daha maçın başında kalesinde gol görüp yenik duruma düşmesine rağmen bozulmayan ve yenilgiyi kabul etmeyen bir takım izledik önce.

Orta alanda üstünlüğü kurdular, sonra bol pasla rakibi oyundan düşürdüler ve Turgay Bahadır’ın şık golüyle de beraberliği yakaladılar. Tabii ki sahada bildiğimiz oyuncular vardı ama takıma yeni katılanların performansını da merak ediyorduk. Bu isimlerden Steniert, eğer lig maçlarına kadar gerçek fizik gücünü bulursa, gerçekten başarılı olabileceğine emin olabiliriz. Çünkü farklı özellikte bir orta saha oyuncusu ve adından yeni sezonda çok bahsettirebilir.

İkinci yarıda Sağlam; Sercan, Volkan ve genç yıldızları Muhammet ve Eren’i oyuna soktu. Ofansif destek, biraz savunma anlayışında zafiyet getirdi ancak oyun disiplini ve mücadele gücü olarak tam not alan bir Bursaspor izledik. Son saniyede yedikleri beraberlik golü de Bursaspor’un bu başarısını gölgeleyemez.

18 Temmuz 2010, Pazar 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Trabzon dikkat!‘’

Trabzonspor’un transfer performansı biraz düşündürücü... Belki daha ne kadar oldu, dur bakalım diyebilirsiniz. Ama benim burada anlatmak istediğim bakış açısı. Algıladıklarımı açayım... Trabzonspor geçen sezon lige başladığında hedefi kupaydı ve bu hedefe de ulaşmayı başardı. Ancak Şenol Güneş ile yakalanan ivme ve uzun süre yenilgi yüzü görmeden ilerleyen süreç bence bazı açıkları örtbas etti gibi. Tabii ki kulüpler ekonomilerini düşünecek...

Şener doğru söylüyor
Sadri Şener’in dediği gibi, “Bir kulüp 25 yıldır şampiyon olmadığı halde taraftarını artırıyor ve peşinden gidiyorsa Trabzonspor’un büyüklüğü tartışılmaz” söylemi sonuna kadar doğru bir saptamadır. İşte benim de takıntım burada.

Eğer büyükseniz büyük oynamak zorundasınız. Oysa geçen sezona baktığımızda izlenimim birçok maçını izlediğim Trabzonspor’un iyi bir kadro revizyonuna ihtiyacı olduğu şeklindeydi. Ama şimdi transfer dönemi başladı ve genel bakış ‘bu takım yeterli, birkaç takviye ile işi götürürüz’ konumunda. Bir anlamda takım daha da oturur mantığı ağır basıyor.

Yakın geçmişe bakalım
Bu bir yanılgıdır. Bakın ligin son haftalarına; Kayseri, Ankaragücü, Eskişehir deplasmanlarından eli boş döndü Bordo-Mavili ekip. Takım kupayı düşünüyordu ve onu aldı demek mümkün. Peki sezon içinde işler kötü giderken yapılan eleştirilere ne yapacağız? Her maçta kaleci Onur’un yıldızlaştığı bir takımda işler ne kadar iyi olabilir denmiyor muydu? Orta sahanın döküldüğü, sadece top ayağındayken oynayan ve üretken olmayan bir anlayış içinde oldukları söylenmiyor muydu? Hücum hattına gelince; Umut iyi ama bal yapmayan arı, onun yanına son vuruşu daha iyi bir golcü şart değil miydi?

Eksikler çabuk unutuldu
Peki Trabzonspor transfer döneminde ne yapıyor! Gördüğüm kadarıyla kupayı kazanmış kadro başarılı sayılmış ve transferde cimri bir politika ortaya çıkarmış. Oysa Trabzonspor’un yapması gereken kale hariç 3 bloğa da ciddi transferlerdir. Örnek mi? Savunmanın soluna sert bir savunmacı...

Defansın göbeği Polonyalı ile güçlendirildi ama alternatif sayısı 3 kulvar için yeterli mi? Orta alanın sezonluk devamlılığı ve dayanıklılığı tartışılır. Topsuz oyunda da var olan, en azından böyle maçlarda görev verebileceğiniz isimler gereklidir. Zira hatırlanacağı gibi Selçuk ve Ceyhun’un zaman zaman düşük performansları takımı hayli zora sokmuştu. Hatırlatmak ve uyarmak görevimiz...

Makukula doğru seçim...
Gelelim forvet hattına, son dönemin en çok konuşulan transfer rotasına... Bir defa şu çok net, adı geçtiği ve doğrulandığı için söylüyorum; Makukula gibi bir golcü mutlaka alınmalı, alınamıyorsa gerekirse kiralanmalı. Çünkü ne karar iyi oynarsanız oynayın gol atamıyorsanız hiçsiniz. Geçen sezon Trabzonspor bunun acısını çok çekti. Üstelik Makukula’nın Türkiye’de oynamak istemesi, geçen sezon yaşadığı gol krallığı, Trabzonspor’daki partnerleriyle olası uyumu Portekizli’yi ‘doğru tercih’ sınıfına koymaz mı? İsim vermiyor, şekil tarif ediyoruz...

O maçı yeniden izleyin
Bunları niye yazdım... Trabzonspor, Başkan Sadri Şener’in dediği gibi sadece Trabzonlular için değil, tüm sporseverler için Türkiye’nin 4 büyüğünden biri. Öyleyse bu tamının peşinden koşan kitleler artık Türkiye Kupası zaferi ile tatmin olmaz, şampiyonluk ister. Bence bu hava yakalandı ama ona göre takım kurmak şart. O nedenle Trabzonspor en az gol yiyen, en çok gol atan ve en çok kazanan ve de şampiyon bir takım olarak gelecek sezonu tamamlamak istiyorsa biraz daha cesur ve atak olmalı. Özellikle Fenerbahçe ile oynanan 2 maç yanıltmamalı. Sadece Kadıköy’deki 1-1’lik maçı iyi izlesinler ihtiyaç var mı yok mu anlarlar!

Ne oldi sana ne oldi böyle!
Önceki gün ajanslara düşen, gazetelerde yayınlanan ve yalanlanmayan bir İbrahima Yattara haberi son derece ilginçti... Gineli, Trabzonspor ile bitmek üzere olan sözleşmesini uzatmak istiyordu. Olaya böyle bakınca bir tuhaflık yok ama garipliği anlamak için geçmişte yaşananları bilmek lazım. Sakatlandığı ve sezonu kapattığı 2009-2010 dönemi öncesindeki hemen her transfer döneminde Yattara, Trabzonspor’un transferinin baş kahramanlarından olmuştu. Formu yüksekse adı İstanbul’un devleriyle, hatta zaman zaman Roma gibi Avrupa’nın önde gelen kulüpleriyle anılmıştı. Biraz daha vasata yakınsa o zaman da ‘paranın’ hüküm sürdüğü liglerin ekiplerinin cazibe merkezi olmuştu. Kah kendi istedi gitmeyi kah yönetimler göndermekten yana görüş belirtti. Ancak sonuç hiç değişmedi ve hep İbrahima Yattara kazandı aslında. Transfer söylentilerinin odağındaki Gineli, performansı pek yükselmese de parası hep arttı. En son geçtiğimiz sezon tavan fiyat bile 61 numaranın da emanet edildiği 1980 doğumlu futbolcuya göre belirlendi. Buna göre yıllık 1.8 milyon Euro kazanacaktı Yattara. Ama büyük bir talihsizlik yaşadı ve kampta sakatlanıp, yanlış tedavi yöntemleri paralelinde sezonu kapattı.

Yönetime jest yaptı
Bu süreçte bir jest de o yaptı; 1.8 milyon Euro’luk alacağını 1.1 milyon Euro’ya indirdi. İbrahima Yattara’nın sözleşmesi 2011’de bitiyor... Yani Gineli 31 yaşını aşıp 32’ye merdiven dayadığında ne eskisi kadar kapısını çalanlar, ne Trabzonspor kadar rahat oynayabileceği, ne de oynamasa da sevileceği takımlar var. Yönetim ‘düşünürüz’ diyor işi biraz da bu sezonki performansa bırakıyor, Yattara ise en önemli yarışına çıkıyor. Trabzonspor uzatmazsa Yattara bonservisi elinde kulüp kulüp gezecek.

17 Haziran 2010, Perşembe 04:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dost acı söyler‘’

Bursaspor, Şampiyonlar Ligi oynayacak bir takım havasında görünmeyen bir izlenim verdi, şu ana kadar. Belki transfer daha yeni başladı, bombalar patlayacaktır. Ancak dışarıdan bakıldığında gözle görülür bir hareketlilik de yok. Mutlaka transfer komitesi çok gizli bir şekilde, haber sızdırmadan çalışmalarını Ertuğrul Sağlam’ın verdiği direktiflerle sürdürüyordur. Bütün bu söylediklerim aslında Bursaspor’u ilgilendirir ve zamanı gelince de somut haberler üzerine daha rahat görüş bildiririz. Ama benim bugün üzerinde durmak istediğim konu Bursaspor’un 4 büyüklerden sonra şampiyon olan 5. takım olarak önümüzdeki sezon ne yapacağı. Çünkü şampiyon olmasa da iki sezon şampiyonluğa çok yaklaşan Sivasspor’un geçtiğimiz sezon ne hale geldiğini gördük. O nedenle endişelerim ve şüphelerimi dile getirmek zorundayım, geçmişe bakarak. Tabiki bu tarihi başarı artık silinmemek üzere kayda geçti. Fakat taraftar artık bundan sonra yine eski kötü günlere dönmek, hatta hatırlamak bile istemez. O nedenle yakalanan bu başarı pekiştirilmeli ve Bursaspor her zaman ilk 5 içinde yer alacak bir takım sınıfına girmeli.

Şimdi gerçekçi konuşma zamanı. Geçen sezon kadro tecrübeliydi. Bazı futbolcular olağanüstü performanslar sergiledi (Turgay ve Ozan İpek). Çok açık söyleyeyim kaleci İvankov hariç tüm mevkilerin rekabetçi ve alternatifli bir yapıya kavuşturulması lazım. Ve bu konuda ‘niye geçen sezonki formunuzda değilsiniz?’ gibi bir soru da soramazsınız. Eğer o soruyu sormaya kalkarsanız bu futbolcuların daha önceki kulüplerindeki performanslarını da gözönüne getirmeniz gerekir.

Bu kadro yükü taşıyamaz!

Hep Sivasspor örneğini veriyorum, çünkü Bursaspor’un olası bir düşüşü Yiğidolar’dan daha acı olur. Tamam kent olarak ekonomik ve sosyal olarak Bursa, Sivas’a göre daha güçlü bir kent. Ancak yıllardır bu güç vardı, beklenen başarı bir türlü gelmemişti. Olaya gerçekçi bakıp, gerçeği görüp duygusal davranmamak lazım. Bir sezon öncesine dönün. Bursaspor’un ayak sesleri gelmişti ve ligi 6. sırada bitirmişlerdi. Ertuğrul Sağlam iyi giden kadroyu bozmadı. Birkaç transfer ve de içeriden bazı oyuncu takviyeleriyle şampiyonluk geldi. Ama unutmayalım son 3 sezondur 3 büyüklerden ikisi hep yarışın dışında kaldı ve bunu iyi kullanan Timsahlar, Sivasspor’un yapamadığını yaptı. Ancak yeni sezonda da bu böyle gidecek demek değildir. Çünkü Bursaspor’un önünde yeni sezonda en az 6 Şampiyonlar Ligi maçı, Süper Lig ve Türkiye Kupası mücadelesi var. Bu kadro bu yükü nasıl kaldırır? Bir de bunlara milli takıma gidecek oyuncu sayısının çoğalmasını da ekleyin.

Fitili ateşlediler ama...
İşin bir de medya boyutu var. Bugün televizyonların spor ve magazin programlarında tatil köylerinden görüntüler izliyoruz. Bu çocuklar daha çok genç ve birden kendilerini bulutlar üzerinde buldular. Ama olası bir başarısız dönemin ardından sezon içindeki düşüşlerini düşünebiliyor musunuz. Sevgili Bursalılar bu satırları biraz buruk okuyabilirler. Ama sadece geçen sezon Timsahlar’ın 30 maçını canlı izlemiş birisi olarak sezon öncesi, hatta transferin başlangıcında bunları yazmak ihtiyacını duydum. Çünkü gönlüm yıllardır ‘Anadolu’dan şampiyon çıkarmazlar’ diyenlere karşı çıkacak diyordu. İşte bu şampiyonluğun bir tesadüf olmadığını ve bunun Anadolu’da birçok kulübün fitilini ateşleyeceğine inandığım için Bursaspor’un sağlam adımlar atması gerektiğine inanıyorum. Bursaspor bugün artık 5. büyük olarak Türk Futbolu’nun lokomotifleri arasına girmiştir. Ancak lokomotif tek başına bir işe yaramıyor. Önemli olan raydan çıkmadan arkasındaki vagonları hedefteki istasyona taşımasıdır. Bunun için lokomotifin güçlü ve vagonların kaliteli bir dolulukta olması lazım.

Artık kent devreye girmeli
Şu anda başarılı 11’i elinde tutan bir Bursaspor var. Buraya kadar olan kısmına katılıyorum. Ama bundan sonrası için ne olmalı... İşte burada özellikle üstüne basa basa söylüyorum, bu kadroya alternatif en az aynı değerde ikinci bir 11 oluşturulmalı. Kimse paradan bahsetmesin. Yılladır kullanamadıkları kentin ekonomik gücünü devreye sokma zamanıdır. Bir de bunlara yayın ve sponsorluk gelirleriyle, ayak bastıları eklerseniz bu iş rahatlıkla olur. Siz teklif yapın, kim gelmez! Şampiyonlar Ligi’ne direkt katılacak bir takıma ve bu takım üstelik Bursaspor’sa... Sözün özü; dost acı söyler, bizden söylemesi...

15 Haziran 2010, Salı 04:30
YAZININ DEVAMI