‘’Paralar peşin!‘’
Gol ortalaması düşük bir haftayla sezona başlanması kimseyi karamsarlığa sürüklemesin sakın. Bu sezon geçenkinden çok daha verimli olacak. Açılışın kısır ve sürprizlerle dolu olmasının en önemli nedeni, mevsim normalleri üzerindeki sıcak...Daha iyi olacak, çünkü, önceki gibi iki takım açıp gidemeyecek arayı kolay kolay. Şimdilik sadece Kayserispor akla gelse de büyükleri zorlayacaklar arasında, geçen sezondan daha kuvvetli Gençler ve bu kez kendi kurduğu kadroyla işe başlayan Yanal’ın Manisaspor’u da var. Bursaspor ve Sakaryaspor’un tecrübeleri ve taraftar güçleri, ligin kalitesine ciddi katkılar yapar.Dedik ya, koltukta otururken bile sauna kıvamında ter dökülen ortamlarda oynanan kötü futbol yanıltmasın. Ligin favorilerinden Beşiktaş’ın beklenmedik kaybı, sadece Delgado’nun yokluğuna bağlanmasın. Tek maçta göklere çıkarıp, ardından dibe vurdurmak modadır bizde. Hiç olmazsa, bunun farkında olanlar, hüküm vermeden takımları ya da rakipleri hakkında, sabır-zaman ilişkisinden mutlaka faydalansın.Gerets’in mutsuz hali, Hasan-Necati kavgası ve hala ön libero alınmamış olması, Galatasaraylılar için sorun sanılmasın. Onlar, üstesinden gelmeye alışıklar bunların, geçen sezon unutulmasın...Artık geriye, yana değil dikine oynaması büyük avantaj Fenerbahçe için. Çok farklı 100. yıl açılışı da süperdi doğrusu. Ne var ki, yukarıda belirttiğimiz nedenlerden dolayı, Kanarya’nın gol şovu da, henüz ilk haftadan şampiyonluk işareti olarak algılanmasın.Trabzonspor’un Fatih’i yok en uçta, ancak Marcelinho’nun daha ilk maçtaki verimi yabana atılmasın. Başta Lazaroni, Umut, Ersen gibi yeniler alışacak. Szymkowiak’ı, Gökdeniz’i de var bu işin ve zaman onların lehine çalışacak...Şimdiden ahkam kesmeyip topu zamana atmak en iyisi. Diğer konu; federasyonun, hakemlerin, kulüp yöneticilerinin ve taraftarların yeni sezonun da vazgeçilmezlerinden olacağı ve en az futbol oyunu kadar, oyunun dışında kalanların da çokca konuşulacağı, fair play meselesi...İki ayda değişen bir şey olmadığına göre memlekette, yeni ceza uygulamalarıyla 250 bin YTL’lerin havada uçacağı kesin.. Ve silinmesi muhtemel puanlarla ortalığın karışacağı da. Yeter ki, tartılar doğru tartsın, kılıçlar düzgün kessin. Adalet ve standart ona-buna göre değişmesin. Hak arayanlar, daha ilk haftada Manisa’da, Sivas’ta olduğu gibi davranmasın, Kadıköy’deki gibi, demokratik ve doğru tavrı seçsin...
‘’Ulusoy istifa!‘’
On milyonların güvenmediği Ulusoy, bir an önce Türk futbolunun çıkarlarını gözeterek istifa etmeli. Geçen sezonlarda olduğu gibi dün akşam da görüldüğü üzere, sıkça tekrarlanacak yardımcı hakem hatalarında bile, akla gelecek ilk kişinin o olacağı ve 20 mi, 25 mi, 30 milyon mu artık kaç kişilerse, Fenerbahçeliler’in her hakem hatası ya da başka bir çifte standartta ona sinirlenip, tansiyonlarının yükselebileceği ve bu büyük topluluğun yüksek tansiyonunun Türk futboluna hiçbir katkı getirmeyeceği şimdiden görülüp, değerlendirilmeli...Baksanıza, Alex’in, Tümer’in, Semih’in, Tuncay’ın, Aurelio’nun, Appiah’ın iştahlı, futbolsevere keyif veren oyunundan kelam edeceğime, daha ilk maçında Kanarya’nın Ulusoy’dan giriyorum topa. Varın, gerisini, daha doğrusu ilerisini siz düşünün gelecek haftalarda...Appiah’a yazık oldu 100. yılın ilk lig maçında. Bana da yazık, beni okuyana da!..Zico’nun Fenerbahçe’sinin geri pası, yan pası bırakıp dikine ve futbolun herşeyi olan gole dönük oynaşını yazacağıma Ulusoy’u özne yapıyorum açılış yazıma. Yeni Alex’in, yeni Tümer’in hakkını bile veremiyorum. Oturmuş, takımı 4-0 önde iken, ‘vakit geçirme’ sebebiyle Rüştü’ye sarı kart gösteren Demirlek’i ve Ulusoy’u kafaya takıyorum!..
‘’Akıldır, ademi insan kılan‘’
Üstelik kağıt kaleme de gerek yok, iki elin parmakları bu basit matematik için tam olarak yeter.Tümer’in Fenerbahçe aleyhine küfürlü tezahüratını döndüre döndüre yayınlamak, sizce o sporcuyu mu, yoksa bu basitliği ısrarla gündemde tutan bir kısım medyayı mı daha çok rencide eder?Peki, kaybedilen ya da bile bile terkedilen bir şeyin ardından, çekilen bir iki ‘ah’la kapanmıyorsa yara ve günler boyu sürüyorsa keder, pişmanlık büyükse yani itidali kaybettirecek kadar, tüm küçültme çabalarına rağmen, daha da büyümez mi o değer?Haluk Ulusoy: Türk vatandaşlığına geçmesi halinde, A milli takıma alınması söz konusu olan Marco Aurelio hakkında olumsuz görüş beyan etmiş Haluk Ulusoy.. Ve yine tepki görmüş bu tavır Fenerbahçeliler’den. Ne diyecekti yani, yabancı sayısının artmasına karşı duran, “futbolumuzu Türk gençlerine emanet edin” kıvamındaki biri, yabancı bir futbolcunun milli formayı giymesini hoş mu görecekti!Bırakın Aurelio’yu bir kenara, Türkiye Futbol Federasyonu, Önder Turacı’nın Türk milli takımında oynama isteğinin FIFA tarafından reddedilişi sırasında ve sonrasında acaba ne kadar mesai tüketti?El öpüldü mü ceza olayında olduğu gibi, arka çıkıldı mı Fatih Terim’e çıkıldığı gibi!.. Fatih Tekke: Trabzonspor’da büyümüş çok futbolcu giydi diğer büyüklerin formalarını bugüne kadar. Ali Kemal, Necdet, Ogün, Abdullah bunlardan yalnızca birkaçı. Bordo-Mavililer de çok futbolcu aldı, diğer büyüklerde forma giyenlerden. Osman Denizci transferi ise, bunların en ilginciydi. 1982-1983 sezonunda, Fenerbahçe Trabzonspor’la şampiyonluk için yarıştığı haftalarda Osman’ı gelecek sezon için rakibine vermiş ve bitime 2 hafta kala, onun golü Bursa’da şampiyonluğu getirmişti.Bu nedenle gündemdeki Fatih Tekke transferi de fazla tepki görmemeli. Fatih gitmek istediğini, Nuri Albayrak da onu satmak istediklerini açıkça söyleyebilmeli. Avrupa’ya gitmesi hoş görülen bir futbolcunun Fenerbahçe’ye verilmesi neden kabul edilemez bir tercih ki!
‘’Tümer'e gülmek!‘’
Tümer Metin’in Fenerbahçe’ye gidişine ‘kıs kıs’ heyecanlandığını ifade eden yazısına doğrusu çok şaşırdım. Çünkü, bu transferi gerçekleştiren Sarı-Lacivertli yöneticilerle dalga geçerken, arkasından gülerek Tümer’i de aşağılamıştı açık açık...Beş sezon boyunca Beşiktaş formasını sadece lig maçlarında 132 kez giyen, son bir yılda Kartal’a gönül verenlerin adına T-Shirtler yaptırdığı 4-3’lük, 2-2’lik lig maçları ve 3-2’lik kupa zaferinin bir numaralı kahramanının hangi açığıdır, Basri’yi böyle ‘kıs kıs’ güldüren! Ve kendisinden hiç beklenmeyecek bu yaklaşım için, hangi bahanedir onu beş sezon bekleten!..Şimdi ben çıkıp, “Nobre kendini yere atmayı, hakemi aldatmayı, rakiplerinin hakkını gasp etmeyi seven, spormentlik söz konusu olduğunda pek sivrilmeyen bir futbolcu” desem yakışık alır mı? Ki, Nobre Fenerbahçe formasını giyerken de yazmıştım bunu, “Nobre’nin görevi, bir sanrtfor olarak gol atmak. Ne var ki, attıklarıyla kaçırdıkları yüzdeye vurulduğunda, bu konuda çok başarılı olduğu söylenemez Brezilyalı’nın... Çalışkanlığı, hücum presi, rakibi yıldıran mücadelesiyle bir Güney Amerikalı’dan çok Avrupalı’yı andıran ve bu özellikleriyle alkışı hakeden Marcio, dün akşam da Kerem’le karşı karşıya kaldığı o malum pozisyonda bir kez daha gösterdi son vuruş kifayetsizliğini.Alex’in mükemmel pasında bitirici vuruşu, daha önceki pek çok maçta olduğu gibi, yapamadı yine. Ancak, en azından çalım atmayı becerdi ve artık tek yapacağı, boş kaleye topu göndermekti; iyi, akıllı bir golcü ve faziletli bir sporcu olarak... Ve atabileceği bu kolay gol sonrası, zaten oyuna hakim olan takımı, hakettiği şekilde öne geçecekti...Ne yazık ki o, yanlışı, kötüyü tercih etti. Kerem’in emeğine, Serdar Tatlı’nın kariyerine saygısızlıktı yaptığı. Üstelik, hem iyi oynayan takım arkadaşlarına hem de oluşan hakem hatalarından en az rakipler kadar rahatsız olan, gerçek Fenerbahçe taraftarlarına ihanetti. Hatta, bir sporcuya yakışmayan bu emek hırsızlığı, bir bakıma Aziz Yıldırım’a da ihanetti...Ne Fenerbahçe’ye gönül verenlerin ihtiyacı var bu ahlaksızlığa ne de şampiyonluğun en büyük adayı Fenerbahçe futbol takımının...” (12 Şubat 2006-FANATİK).Oysa, sevgili Basri’nin Tümer’le ilgili yazıları da var arşivde! Ne kadar gücüne giderse gitsin, insan dağılıp itidalini yitirmemeli ve doğal karşılayıp, saygı göstermeli futbol dünyasındaki bu tür profesyonelce alışverişlere...
‘’İtiraf et Başkan!‘’
Başta federasyon başkanı, kulüpler ittifakı, bir kısım medya unsurları ve küfür geleneğiyle yaşamını sürdüren taraftar gruplarıydı yani, ayrılma kararının nedeni...Güç birliği ve tepki katsayısı giderek artan bu birlikteliğin karşısında artık duramayacağının itirafıydı bu bir anlamda. Karşı duramayıp pes etmek, mücadeleyi kaybetmekti...Çok daha önemli ve Fenerbahçe camiası açısından tehlike sonucu ise şuydu bu teslimiyetin; Fenerbahçe başkanları artık Fenerbahçe kongre üyeleri dışındakiler tarafından değiştirilebilirdi! Aziz Yıldırım’ın, karşı cephedekilerin yıkıcı etkisine boyun eğdiğini itiraf ederek, görevi bıraktığını açıkladığı anlar, aslında Türk sporunda yeni bir dönemin başladığının işaretiydi!...Evet! Aziz Yıldırım, salı günü de aynı gerekçeyle görevi bırakmak zorunda kaldığını yinelerse, yeni bir çağ başlamış olacak Türk sporunda... 100 yıllık Fenerbahçe Spor Kulübü’nün reisi kim olacaksa bundan sonra, diğer tüm güçlü kulüplerin ya da güç birliklerinin ve sporun içindeki kurumların, bir kısım medyanın icazetini de almak zorunda kalacak. Onların “olur”u alınmazsa, daha doğrusu gönlü olmazsa, yeniden tribünlerde küfürlerle, kurumlarda çifte standartlı kararlarla, diğer kulüp başkanlarının, yöneticilerinin, çıkarcı bir kısım medya unsurlarının zorlamalarıyla, asırlık Fenerbahçe Spor Kulübü başkanını değiştirmek zorunda kalacak...İster 12 bin kongre üyesi olsun, ister 50 bin... İster 50 bin Fenerbahçe Kart sahibi olsun, ister 500 bin... Fenerbahçe’yi yönetmek, Fenerbahçe camiasını temsil etmekle görevli reis, diğerleri ‘olur’ verirse barınacak...Eğer, bu ‘güçsüzlük işareti’ gerekçe değil de, ortalığı saran (keşke saran yerine başka bir kelime kullansaydım) dedikodularsa ayrılma nedeni, yani siyasi baskı veya geçmişte yaptığı bir hatayı gündeme getirme şantajıysa efsane başkanı 100. yıldan mahrum eden; bu da en az diğeri kadar tehlikeli... Bu şüphe veya gölge üzerinde kaldığı sürece, ‘efsane’ yakıştırmasının da çok fazla sürmeyeceği bilinmeli...Ne bileyim, kafadan atıyorum; örneğin askerlik yapmamış olması ve bunun ortaya çıkarılma tehdidi ise ayrılış nedeni ya da yere tükürmüşse Kalamış’ta yürürken veya alkollü araç kullanırken yakalandıysa Feneryolu’nda ya da bir zamanlar inşaatlarından birinde kullandığı betonun dozu gerekenden daha azsa, ülkeye bu kadar hizmet etmiş bir işadamı olarak, ‘hatasız kul olmaz’ mantığıyla ve milyonların gönlündeki ‘reis’ sıfatıyla bunu kendisi itiraf etmeli... Ve bu itiraftan sonra, günlerdir geri dönmesi için çaba sarfeden taraftarlarının ve kongre üyelerinin güvenini ölçmek için, yeniden aday olduğunu ilan etmeli...En iyi yanıtı alacaktır, temsil ettiği yaklaşık 12 bin Fenerbahçe Spor Kulübü kongre üyesinden. Seçilmezse, herkesin gözüaydın! Ancak seçilirse, o gün tartışmalar ve soru işaretleri biter. Kararı, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün asıl sahipleri vermiştir çünkü. Diğerleri artık ne kadar parçalasalar da gırtlaklarını, onlara klozetin içinden beslenmek düşer...
‘’Çok ilginç!‘’
Sonra sıra, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Haluk Ulusoy, akrabası Beşiktaş Jimnastik Kulübü Başkanı Yıldırım Demirören, Gençlerbirliği Spor Kulübü Başkanı İlhan, Kulüpler İttifakı, pardon Birliği, Tahkim, Disiplin Kurulu ve MHK’da... “Adnan Polat neden yok?” demeyin, çünkü o sırasını savmıştı, tuttuğu takımın Türkiye Kupası zaferi sonrasında!....Ve teşekkür tabii ki, Rüştü’den Ümit’e, Aurelio’dan Appiah’a kadar tüm Fenerbahçeli futbolculara. “Volkan hariç” demeden, Tuncay’a ihtar vermeden geçemeyeceğim, çünkü pek fair durmuyorlar, özellikle Manisa’da başlayan son seride, her türlü zorluğa rağmen sportmence yarışan diğer arkadaşlarının arasında.....Ve sitem tabii ki, diğer varlıkları bir kenara, altlarında onbinlerce yeni liralık arabalar olmasına rağmen, Galatasaraylı futbolcuları ‘fakr-ü zaruret’ içinde gösterip, bu planlı yalanı tüm sezon ağıtlarla bezeyen, Fenerbahçeli futbolcuların Denizli deplasmanındaki kavgasız, gürültüsüz, onurlu kayıpları sonrasında akıttıkları gözyaşlarına bile kayıtsız kalan, tarafsız Türk medyasına. Özellikle de, 4-0’lık hezimet sonrası üç hafta boyunca “Ne olursa olsun bu ligin iki şampiyonu var” edebiyatı yapıp, üç gündür Fenerbahçe için küçük bir teselli cümlesi bile kurmayan, vefalı Galatasaraylı yorumculara!..Ve hayret tabii ki, şampiyonluk maçından üç gün önce, “Kongrede adayım” çıkışı yapan Sadettin Saran ve siyah takım elbisesinin içine giydiği yeşil gömlekle Denizli’de boy gösteren Hakan Bilal Kutlualp’in Fenerbahçelilik anlayışına. Özellikle de, daha kaptan Ümit’in teri soğumadan, taraftarın gözündeki yaş kurumadan, geçen sezondan bir puan daha fazla kazanılarak 81 puanla yetinilen ikinciliği, “Facia” olarak değerlendiren ‘eski büyük baskan’a.. Ve bir hayret de, Appiah’ın son dakikalarda Fenerbahçe’yi şampiyonluğa taşıyabilecek biri direkten dönen iki gollük vuruşunu es geçerek, “Fenerbahçe’nin üst üste üçüncü kez şampiyon olması engellenmiştir” tezini öne süren Aziz Yıldırım başkanlığındaki yönetim kuruluna!....Ve ilginç tabii ki, Galatasaray’ın bu sezonki lig şampiyonluğu serüveninin piyasaya sürülmesi muhtemel cd ve dvd’lerinde Fenerbahçe’ye atılmış tek bir golün bile bulunmayacak olması. Aziz Yıldırım bahane edilerek, 99 yıllık geçmişi, Türk sporuna katkıları ve milyonlarca taraftarı hiçe sayılıp Fenerbahçe Spor Kulübü’ne topyekün cephe alınmış gibi durulması!. Ve çok ilginç, pazar gecesinden sonra Fenerbahçe bayrağının evlerin pencerelerinden sarkıyor olması ve Fenerliler’in daha da artan Fenerium’a gidip alışveriş yapma ihtirası...
‘’Şakayla karışık‘’
Her ne kadar espri de olsa, belki birazcık gerçeklik payı vardır içinde diye bu yanıtın, şakayla karışık, en azından gelecek sezon için Belçikalı teknik adamı bilgilendirmek istedik. Üstelik, fazla uzağa gitmeden, sadece kendi takımının, tanımadığı futbolculara karşı oynadığı ve üçünü kaybettiği (ki sonuncusu şampiyonluğun kaçırıldığı 4 farklı bir hezimetti) dört maçı baz alarak...18 Sarı-Lacivertli futbolcu forma giymiş bu karşılaşmalarda. Bunlardan beşi 1, beşi 2, sekizi ise 3 Galatasaray galibiyetiyle süslemişler, sezonlarını.Volkan Demirel üç maçta 4 gol görürken kalesinde (ki bunlardan üçü Gerets’in işine yaramamıştı), Türk Milli Takımı formasını en çok giyen futbolcu olan (104) Rüştü Reçber, oynadığı tek maçta kendilerini tanımayan teknik direktörün takımına gol sevinci göstermemiş.Ümit Özat, sol kanattan pozisyonla sonuçlanan 12 isabetli orta üretmiş (ki sonuncusu Anelka’yı gerçek Fenerli yapmıştı). Bu maçlarda 72 kez top kazanan kaptan, 112 isabetli pasla da derbilerin en önde gelenlerindenmiş.Fabio Luciano, rakip teknik adamın kendisini tanımamasından faydalanarak, savunmacı olmasına rağmen bu derbilerde 2 gol üretmiş. Yine de, 76 top kazanıp biraz belli etmiş savunma yönünü ve ayrıca takımını ileri taşıyan 92 isabetli pas üretmiş. Marco Aurelio, 151 isabetli pasla oyunun yönlendirilmesi konusunda en faydalı oyuncu olmuş takımı adına. Kazandığı 73 top da (ki bunlardan birinde rakibinin eksik kalmasını sağlamıştı), bu katkının tuzu, biberiymiş.Stephen Appiah, 149 isabetli pasın yanına kazandığı 53 topu katık etmiş. Orta alanda savunmaya verdiği destekle yetinmeyip 7 isabetli şut ve 2 golle hücum görevini de gereğince yerine getirmiş.Henüz ilk sezonunda, 20 yaşındayken bir kasım akşamı gerçek Fenerli olan Tuncay Şanlı, bu sezonki derbilerde de 10 şut ve 1 golle en baba hindilerdenmiş.Türkiye’de yıldızı pek parlamasa da, Nicolas Anelka’yı en azından Avrupa’dan hatırlıyordur sayın Gerets. Fransız şöhret yine de her ihtimale karşı, 13 şut ve 1 golle derbilerde adından söz ettirmeyi becermiş.Galatasaray’a attığı gollerle Gerets dışında çok tanınan Marcio Nobre, 6 isabetli şut ve 1 golle (ki bu gol Ali Sami Yen’de takımına üç puan getirmişti) bu sezon da rakibini boş geçmemiş.‘Asist kralı ve duran top ustası’ olarak tanımlanan Alexandr de Souza ise, bu sezon Gerets’e karşı oynadığı üç karşılaşmaya, 75 isabetli pas, 13 isabetli orta, 9 isabetli şut ve 2 golle damga vuranların başında gelmiş...Türkiye’deki ilk sezonunda, takımını kupadan eleyen ve büyük bir ihtimalle şampiyonluğunu engelleyen futbolculardan bazıları yukarıdakiler. Biz onun “tanımıyorum” esprisine çok gülmüştük, umarız, o da bu yazıya güler...
‘’Serenat‘’
Demek ki, bundan böyle Fenerbahçe’ye seyircisiz oynama cezası vermekle yetinmemeli, maç nerede oynanıyorsa, bir kilometre çapında bir alan kontrol altına alınarak, Fenerbahçe’ye gönül verenlerin o bölgeye girmesi de engellenmeli. Yoksa, yetişiyor onbinlerin sesi Sarı-Lacivert formayla mücadele eden sporculara ve çok daha anlamlı bir destek sağlıyorlar Kanaryaları’na...Bu, dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir zaman görülmemiş ve tarihe kayıt düşülecek destek, herhangi bir galibiyet, kupa ya da şampiyonluktan da büyük olsa gerek. Tarih ve istatistik bilimi nice şampiyonlukları, başarıları alt alta yazıp getirecek gündeme yıllar boyunca, ancak dün akşamki ‘SERENAT’ hepsinden ayrı ve kenar süsüyle bezenmiş kağıtlara yazılıp kuşaktan kuşağa, efsane olup iletilecek...60. dakikaya kadar, savunmasında oluşan tüm açıklara rağmen, efsane destekçilerinin hakkını veren Sarı-Lacivertliler, 4-1’lik skorun garantisine sığınıp ve belki biraz da 120 dakikalık çarşamba yorgunluğunun etkisiyle son yarım saati tamamen iddiasız rakiplerine ikram ettiler. 5, 6, 7’lik farka heveslenip, İnönü’den de zaten bir şey beklemeyenler, 4-2’den sonraki bu sürede resmen eziyet çektiler.Bir ara, forma benzerliğinden kaynaklanan İnter benzetmesi bile yapıldı Erciyessporlular’a. Öyle ya, Süper Lig’in neredeyse şampiyonu orta sahayı bile geçemez duruma gelmişti son dakikalarda. Bu kaosa rağmen, karşılaşma Sarı Kanaryalar’ın galibiyetiyle bitti. Aynı dakikalarda Yıldırım Demirören de İnönü’yü, gönül verdiği takımın devam eden şampiyonluk umuduyla terketti...









































