‘’Gerginlik!‘’
Futbol Federasyonu başkanı, “ben Türk futbolunun üstüne çöken bir gerginlik göremiyorum, kimsede bir gerginlik göremiyorum, tek gördüğüm gerginlik Fenerbahçe’de, sadece Fenerbahçeliler gergin” buyurdu geçenlerde.
Elbetteki çok şaşırtıcı, hatta garip geldi Mehmet Ali’nin bu tespiti!
Ne olacaktı yani!
En başından beri bilgisiz, belgesiz bir şekilde yağmalanmaya çalışılan, hedef gösterilip engellenen, özgürlüklerinden mahrum edilen Fenerbahçe ve Fenerbahçeliler değil mi!
Ruhsuz, umursamaz, ‘adam satanlar’dan mı sanıyordunuz Fenerbahçeliler’i!
Bu satırları yazan başta olmak üzere, gerginlikten yüzünde kırışıklık kalmadı Sarı-Lacivert’e gönül verenlerin, 147 günden beri.
Aklı, vicdanı olan anlar; takımının son 29 maçta elde ettiği 24 galibiyete gölge düşürülmeye çalışılan Aykut Kocaman’ın psikolojisini.
Herkes anlayamaz tabii; bağlılığın, vefanın, sevdanın değerini.
Çamur at, izi kalsın yeterli!
Emeğe bile saygı kalmamış ki!
Ya alın terlerine leke sürülmeye çalışılan futbolcuların hali!
Emre, Volkan, Gökhan, Yobo, Caner, Semih ya da Alex’in kolay mı işi!
Nasıl gerilmesin, sinirlenmesinler, nasıl çaptan düşmesinler!
İşlerini hala yapıyor olmaları bile takdire değer.
Lüzumsuzca konuşan, sanki ortamı iyice germeye çalışan oncaları varken.
Mucize bile sayılabilir aslında hala ellerinden geldiğince mücadeleye devam etmeleri.
Efsaneleşmek kolay iş değil takdir edeceğiniz gibi.
Zaten şifre, cümlelerin ilk harflerinde gizli!
‘’Kolay değil!‘’
141 gündür akılları, fikirleri, gönülleri, sabırları, sinirleri zorlandıkça zorlanan, çileden çıkmaları için her türlü entrikaya baş vurulan Fenerbahçeli sporcular ve taraftarlar, her şeye rağmen yine dimdik ayaktaydılar.
Başkanları ve yöneticilerinin özgürlüklerinden yoksun olmaları ve bununla ilgili belirsizlik yetmezmiş gibi, hemen hemen aynı medya meczuplarının her gün yeni bir iddia ya da iftira ile ortamı germesine, itidalle katlanmaktalar.
Bienvenu’nün topla buluştuğu neredeyse her pozisyon sonrasında, Emenike’nin para sayma görüntüleri ile ilgili yalan haberleri sorgulamaktalar. Emenike’nin Spartak Moskova forması ile attığı mükemmel gollerden başka görüntüsü olmadığı için, ne yazık ki ağızlarını fena bozmaktalar.
Dünkü 90 dakika, son 141 gün, kendi yaşamları, 3 Mayıs 1907’den bu yanaki 104 yıl nasıl akıp geçtiyse bir an gibi, bu kuşatmanın da elbet sona ereceğinin aslında farkındalar.. Ve bu günlerin bir an önce geçmesini beklerken daha bir kenetlenip, daha sıkı bağlanıp, Kanaryalar’ı her gün bir öncekinden daha çok sahiplenerek statlara, salonlara, dokuz branşta ve her yerde gönül verdikleri Sarı-lacivert Çubuklular’a koşmaktalar.
Kolay değil böylesine sevmek, kolay değil böylesine direnebilmek. Helal olsun idari ve teknik kadrosuna, helal olsun sporcusuna, helal olsun taraftarına, helal olsun boyun eğmeyen Kanaryalar’a!
‘’Geçmiş olsun!‘’
“Milli maç” demek bile gereksiz şu şartlarda zaten! Hangi ‘milli’ beraberliği kaldı ki şu ülkenin; futbol takımı için kullanılsın milliyet! Her alanda, mutlak zilliyet! Bu takımın futbolundan daha çok, kazandığı paralar, aldığı primler manşet oluyor; teknik adamının, futbolcusunun. Hakarete uğruyor, küfür yiyor Ay-Yıldızlı formayı taşıyan kaptanlar, sporcular. En süper liginin tadı kalmamış. Tapesi, iddiası, davası, dedikodusu, kaosu, kavgası daha önemli her şeyden! ‘böyle başa, böyle tarak’ misali! Ne kaldı ki geriye, eski güzel ülkemin, eski ‘milli’ birlikteliğinden!
Sahanın içi önemli değil artık. Ağızlardan çıkan sözler, kalemlerden dökülen kelamlar özenli değil futbolla ilgili! Mesela, yaşanan olumsuzluklara çözüm ararken, “iç saha maçları Anadolu’da oynansın” diyebiliyor birileri! Yine temcit pilavı; Anadolu-İstanbul ayırımı yani! Sanki İstanbul, İstanbul ve Anadolu da, Anadolu eskisi gibi! Çıkmış, top yekün memleketin çivileri!
“Türk’üm” demek sakıncalı, ‘gerilla’ değerli, ‘doktor yabancı’, öğretmen işsiz’, futbolcu rakip takımın formasını giyiyorsa “düşman” gibi.
Teröristin eylemini, cenazesini sahipleniyor milletin vekilleri!
En tepeden, tırnağa, hatta toynağa kadar dağınık, karışık, mantıksız, ipsiz, sapsız, güvensiz, adaletsiz memleketin son halleri. Bu şartlarda futbol, nasıl sadece futbol olarak kalabilir ki!
Hadi bakalım; yeni bir hoca, yeni bir kadro, yeni bir sistem, yani yeni çözümler üretin; son dönemlerde mantar gibi ortaya çıkan ve her şeyi bilen, ülkemin yeni milli değerleri! Geçmiş olsun hepimize ‘yeni’den!
‘’Bu gibilere lanet!‘’
Zor günler Türkiye için. Türk milleti için. Birlikte büyüdüğü neredeyse tüm değerlerin yok edilme çabası karşısında, mücadele edenler için.
Kolay mı; ülkenin en hassas değerleriyle oynanmış, güdümlü değişim hareketi, ülke insanının en önemli eğlencesi futbola kadar uzanmış. Ne kadar çıkarcı, bilgisiz, ilkesiz, idealsiz varsa, köşe başlarına yamanmış...
Bunların en önemli özellikleri, insani yönden zayıf, şeytani yönden ise besili olmalarıdır. Gözleri, ağızları, dilleri, elleri vardır, uzaktan bakıldığında insan sanılır. Ne var ki, insanlıktan zerre kadar nasiplenememiş zavallılardır. Sadece çıkarlarını ve geleceklerini hesap ederek oksijen tüketip, her şeylerini feda edebilecekleri tek bir nefes için, tek bir ağaç dikmeyi bile akıl edemeyen ziyankârlardır.
Gün olur “Atatürk diktatör’dü” der, gün olur ülkesi için çarpışan askere, üzerinde Ay-Yıldızlı forma taşıyan sporcuya söverler. Gün olur terörden, depremden nemalanmaya, cenazenin ayağından ayakkabıyı, ağzından altın dişi çalmaya yeltenirler. Güçsüze hükmetmeyi, güçlüye itaat etmeyi sever, hatta görev bilirler.
Çok uzaklardan da takip edebilirsiniz bunları, çok yakınlarınızda da olabilirler. Öyle acımasız, öyle vicdansızlardır ki, kendilerine aykırı gelenler için, “yok edeceksin bunları ” derler. Onlar gibi düşünmeyenlerin ortadan kalkmasını isterler.. Ve en ufak bir sızı bile hissetmezler; kendilerinden olmayanların canı yandığında, kendilerinden olmayanlar canlarından olduğunda. Sadece kendilerinin yaşam hakkı olduğuna inanırlar, Şu dünyada.
En belirgin özelliklerinden biri de, fena halde korkak olmalarıdır. Sürü halindeyken, boş buldukları meydanlarda birlikte hareket ederlerken seslerini yükseltirler sadece. Bazı zamanlarda da, cehaletlerinden kaynaklanır cesaretleri! Uyanık olun, uzak durun onlardan. Çünkü asla hayra yönelik işler yapmaz, sadece kötülük üretir, bela getirirler.
Allah, hepimize böyleleri ile mücadele etme gücü versin, hepimizi şeytanların şerrinden korusun.
“Bu gibilere lanet” olsun!
‘’Biliyorum!‘’
İlk günden, yani 3 Temmuz 2011’den bu yana, “şöyle olacak, böyle olacak, bende de ‘tape’ var. ‘tape’ yoksa da bilgi var” demedim. Emin olun; ‘tape’ nedir, ne demektir diye sormadım, ne olduğunu öğrenmedim. Bir ‘tape’ var bildiğim çocukluğumdan beri, ‘rec’ tuşuna basınca kayıt yapılır, ‘play’ tuşuna basınca dinlenir!
Zaman yaklaşınca ya da başka bir deyişle azalınca; sora, sora öğrendim. Şu, önüne gelende var olan ‘tape’nin ne olduğunu değil ama, ‘az sonra’ neler olabileceğini. Sorduklarım da bilmiyor ve bilmedikleri halde yanlış yönlendiriyorlarsa, artık ne diyeyim!
Duyduğum, ancak yazamayacaklarımı geçiyorum!
Duyduğum, herhangi bir takımın küme düşmeyeceğidir.
Duyduğum, (çalıştığım gazetenin birinci sayfasında manşet olmuş da olsa) “Kasım sonunda Fenerbahçe düşecek, ebedi dost derbisi bile oynanamayacak” diyenlerin, yanıldığıdır.
Duyduğum, 12 kulübün adının iddianamede yer aldığıdır.
Duyduğum, iddianame açıklandıktan en geç iki ay sonra mahkemenin kurulacağıdır.
Duyduğum, ‘mahkeme kurulunca’ Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı Aziz Yıldırım ve diğerlerinin özgürlüğüne kavuşacağıdır.
Duyduğum, Aziz Yıldırım’ın Mayıs kongresinde yine aday olacağıdır.
Duyduğum, içeride ve dışarıda açılan davalarda, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün tazminat davalarını kazanacağıdır.
Bildiklerim de var tabii.
İstisnalar hariç; eski güzel ülkemin eski güzel insanlarının, eskisi kadar bilgili, sağduyulu ve hoşgörülü olmadıklarını biliyorum artık.
Eskisi kadar düşünmediklerini, eskisi kadar öğrenmediklerini, eskisi kadar idealist olmadıklarını, eskisi kadar saygı duymadıklarını ve eskisi kadar çalışmaktan, eğlenmekten keyif almadıklarını da biliyorum, ne yazık ki!
Bilgi sahibi olmayan ve buna gerek bile duymayan fikir sahibi çoğunluğun, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların televizyonlarda, gazetelerde, sanal alemlerde kurdukları her cümleden etkilendiğini de biliyorum üzülerek!
Bu ülkenin Anayasa’dan daha çok; hukuka, adalete, dürüst siyasete, çağdaş eğitim ve öğrenime, sosyal bilince, illa ki eşitliğe ve mutlaka insanlığa ihtiyacı olduğunu da biliyorum!
Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, din gününe ve ahirete inandığımı, ‘Tam bağımsız, laik, Atatürkçü Türkiye Cumhuriyeti ideali’ni benimsediğimi ve Fenerbahçeli olduğumu da biliyorum. Yaradan unutturmasın!
‘’Yardımcı!‘’
Sezon başından bu yana, yazılı ve görsel medyadaki bilgi kirliliğine, kasıtlı ve art niyetli onca saldırıya rağmen, onurlarıyla mücadele etmeye devam ediyor. Fenerbahçeliler. Hem statlarda, salonlarda, pistlerde, 9 branşta farklı farklı cephelerde hem de taraftarlarıyla hemen her yerde.
Sarı-Kanaryalar’ın büyüklüğüyle doğru orantılı popülaritesi üzerinden, bazen akılsızca, bazen fütursuzca, bazen ahlaksızca kimler nemalandı kimler! Üstelik, hâlâ devam etmekteler.
“sezon sonunda küme düşürülecekler” baskısına sevdaları ve bağlılıklarıyla itidalle direnenler, şu sıralarda da “Kasım sonu düşürülecekler” garipliğiyle yıpratılmak, dağıtılmak, çileden çıkarılmak istenmekteler.
Her türlü olumsuzluğa, vicdansızlığa, haysiyetsizliğe rağmen, sonsuza kadar yaşayacak Fenerbahçelerine her gün bir öncekinden daha fazla sahip çıkmakta 126 gündür gerçek Fenerbahçeliler.
Dün akşam da Sivas’ta bunu gösterdiler ve 327 gündür maç kaybetmeyenler, eksik kadroya, zor zemine, çok önemli oyuncularının formsuzluğuna ve kötü oynamalarına rağmen, hiç olmazsa mücadele ettiler. Ta ki, yine insani bir yardımcı hakem hatasına kadar!
Geri düşmelerine neden olan ofsayttan yedikleri gol sonrasında ise, zaten son derece formsuz ve moralsiz olan Sarı-Lacivert Çubuklular çöktüler.
Sap, saman, tarla, ekin, havuz, su, sulama, billionaire, sezon sonu, ortası, az sonra! Buna rağmen hâlâ direnenlere ve itidallerini yitirmeyenlere helal olsun. Bu arada, “Alex’e tek maç ceza” diyorlar! Karabükspor maçında da oynamadı sayılır, haberiniz olsun!
‘’Yaz artık!‘’
Yönetenleri, yönetilenleri, hakkı, adaleti, Platini’yi, Aydınlar’ı önemseyip adam yerine koymamışsın! Lutfi Arıboğan ile ilgili tek kelime yazmamışsın! TFF’nin ‘çocuk bezi’ gibi değiştirdiği ‘statü’ye hiç gönderme yapmamış, soru işareti koymamışsın! Ebru Köksal’ın TFF’de göreve getirilişini, “nasıl yani” diyerek, kaleme almamışsın! MHK başkanı Yusuf Namoğlu ve onun dudak hareketlerine bakan hakemlerine atıfta bulunmamışsın! “televizyon izlemiyorum” diyerek, ‘aptal kutusu’nda sürekli konuşanlara ve onları takip edenlere sallamamışsın!
Aysal’dan, Öztürk’ten, Şener’den, Şakar’dan, Demirören’den, Şen’den, Yılmaz’dan söz etmemiş, 3 Temmuz’dan bu yana “futbol dünyanın en kolay oyunudur” doğrusunu gündeme getirerek, menfaat gereği futbolu “dünyanın en karmaşık oyunu” olarak gösterenleri acıtmamışsın!
Ne botoksla işin olmuş ne tüple ne de tavayla! Peki, sen ne ayaksın!
Neden okusunlar ki seni, şu Sarı-Lacivert sayfalarda! Neden okusunlar!. Tek bir neden söyle; söz aramızda!
Söyleyemezsin tamer bağlan, söyleyemezsin!
“Bu oyunda yokuz” diyerek, oyunu kendi kuralları ile oynamak isteyenlere yol verdin aylardır. Hakkın değildi bu, doğru tavır değildi; buna izin vermemeliydin!
“Aklını başına al” der aylardır acı çekenler, böyle devam edersen!
Tamam! “düşür” dersin, düşür(e)mezler! “bırak” dersin, bırak(a)mazlar! “adalet” dersin, zamana bağlarlar! “insaniyet”, “vicdan” dersin, zaten anlamazlar!
Olsun aldırma, susma tamer bağlan! Susma! Çünkü, sustukça, sıra sana da gelecek!. Susma ve varsın öyle gelsin sana sıra tamer bağlan!
“benim suskunluğum, o yüzden değildi ki” desen de inanmazlar artık, susarsan bir süre daha!
Ne varsa bildiğin, ne varsa, duyduğun, ne varsa gördüğün yaz, açıkça!
Madem, 15 yıldır yazıyorsun buralarda, daha da yaz. İllaki yaz. Mutlaka yaz. Neler yazdın, şu güne kadar. Ne olacaksa olsun, sakın yazmayı bırakma!
Korkuyor musun yoksa! Hem de sen ha!
Yok! Korkuyla ilgisi yoktur bunun, sen korkmazsın!
Yaz o zaman, yaz! Kim varsa, neler varsa; bildiğin, duyduğun, hissettiğin! Yeter yaa!
‘’Fenerbahçe‘’
Tam olarak 15 yıl doldu. 5478 gün oldu yazmaya başlayalı QTM’de. Son 122 gün hariç, futbolla ilgili bir çok cümle kurduk geçen sürede. Biliyorsunuz, başta Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı olmak üzere, insanların özgürlüklerinden yoksun bırakıldığı günden sonra ise, “Bu oyunda yokuz” dedik.
Biz dedik de, başkaları tam tersine oynadıkça oynuyor 3 Temmuz’dan beri. Her tarafları oynuyor hem de. Vicdani ya da mesleki herhangi bir düsturu bulunmayan insan ziyanlıkları, kalem değil kılıç kullanıyorlar sanki, pervasızca, düşüncesizce. Oyunun tam ortasındaki birileri de fırsattan yararlanma hevesinde. Nasılsa, “dur” diyecek, hizaya getirecek, haddini bildirecek kimse yok ya son dönemde.
Dört bir yandan dengesi bozulmuş eski güzel ülkemin futbolu uçurumun eşiğinde; birileri ise, hâlâ taraf, kavga, çıkar peşinde.
Yok hacı! Fenerbahçe’nin 323 gündür yenilmiyor olması bizi bu oyunun içine çekemez yine de! Ne var ki, bazı ağızların payını vermek için, bu kalem yazar yine.
Sahanın içine girmeden tabii. Zaten sahanın içine girersek ceza alırız, sonra bir kez daha sokar Fenerbahçeli kadınlar, Fenerbahçeliliğin ne olduğunu alemin gözüne!
İbret gibi, ilahi adalet gibi! Kimi zaman hakemlere rağmen, 323 gündür futbolda kaybetmiyor Fenerbahçe. Ayrıca herhangi bir branşta, herhangi bir maçı kaybetse de farketmez. Yine herkesin bildiği ya da en sonunda öğreneceği üzere;
FENERBAHÇE YENİLMEZ!