‘’Kadrolar yakın ama Jesus önde‘’
Fenerbahçe eylül ayında 2 lig 2 de Avrupa Ligi maçı oynadı ve hiçbirini kaybetmedi. Kayseri ve Alanyaspor karşısında rakibi bunaltan baskılı futbol ve atılan 7 gol bir yana, Dinamo Kiev’i tüm istatistiklerde devirme, Rennes’e karşı 2-0 geriden gelip maçı puanla bitirme Fenerbahçe’nin yükselen ritmi adına önemli ip uçları sunuyor. Jesus ve futbolcuları Dolmabahçe’ye çok yüksek bir moral ve ritimle gidiyorlar.
Fenerbahçe, tıpkı rakibi Beşiktaş gibi ilk yarıları domine etme üzerine kurulu bir plana sahip. Pedro’dan Valencia’ya tüm forvet hattı yüksek şiddette baskıyla rakip stoperleri bunaltıyor ve topun uzun çıkmasını sağlıyorlar. Ancak Beşiktaş’tan farklı yaptıkları iyi bir şey var, o da kazanılan topları kontra setlerle hızlı bir şekilde pozisyona çeviriyorlar. Çoğu, 3. bölge baskısı sayesinde kontratak setlerinden tam 7 gol atarak cezayı kesiyorlar.
Üstelik baskı yediklerinde Szalai ve Arao’dan çıkan uzun toplar sayesinde az top kaybettikleri hücum geçişlerine sahipler. Zira ligde henüz tek bir kontratak golü bile yemediler. Beşiktaş’ın kalesinde gördüğü 10 golün 3’ünü setten, 3’ünü kontrataktan yediği düşünüldüğünde Pedro ve Valencia’nın rakip sahada kazanacağı topların İrfan Can ve Rossi ile kaleye hızlı taşınacağı kontra setler izleme ihtimalimizin yüksek olduğunu söylenebilir.
Hamleler karşılık buluyor
Beşiktaş ise aynı şiddette ön alan baskısı yapmasına rağmen Masuaku ve Rosier’i bekleyip oyunu kenara doğru genişleterek, Weghorst’u pivota alıyor. Henrique ile Szalai’nin Weghorst’un pivot oyununa karşı hep bir adım önde olmaları gerekecek. Jesus’un bu sezon Fenerbahçe’de yarattığı en büyük fark, aynı anda iki formda 11’e sahip olması. Jesus, her pozisyonun tüm rotasyonlarını değerlendiriyor, futbolcularını oynatıyor, geliştiriyor, küsmelerine müsade etmiyor.
Galiba tek bir Fenerbahçeli futbolcu bile Jesus’un forma adaletini sorgulamayı aklına getirmiyordur. İki takım da çok iyi kadrolara sahip. Ancak derbide sonucu antrenör performansları belirleyecektir. İsmael iyi başlıyor, kötü bitiriyor. Jesus ise iyi başlayıp doğru oyun yorumuyla hamlelerinden karşılık buluyor. Kadrolar eşit kalitede olsa da kulübede Jesus önde görünüyor
‘’‘Lüks'ün konforunu sürebilir mi?‘’
Weghorst, 7 maçın tamamına ilk 11 başladı ve 6’sında 90 dakika sahada kaldı. Hollandalı futbolcunun santrforluk yorumuna bakarsak içinde biraz Elmander ruhu, biraz da Mario Gomez becerileri barındırdığını görürüz. Valerien Ismael için ise Weghorst ön alandaki şiddetli baskı fitilini ateşleyen bir tetikleyici. Beşiktaş’ın, rakibin oyun kurulumunu bozan planı Weghorst’tan başlıyor ve geriye doğru herkes o baskı halkasına ekleniyor. Zinciri kıran ise ilerleyen dakikalarda fiziksel formun düşmesi. Zira bu çok yüksek efor talep eden bir oyun senaryosu. Buna rağmen 7 maçın 6’sında 90 dakika sahada kalması, uzatmalarda bile geriye sprint atabilmesi ve bu sürelere 3 gol, 4 asist eklemesi Weghorst’u Ismael’in başrol oyuncusu yapıyor.
Kazanmanın anahtarı...
Fenerbahçe’nin oyun kurulumunda Szalai’nin yüzde 89 pas isabet ortalamasının yeri büyük. Derbide Ismael’in Weghorst’tan öncelikli beklentisi; Szalai üzerindeki baskıyı maksimum şiddette yapması olacaktır. Geriden oyun kurma portföyü geniş olan Fenerbahçe’yi kaleci Altay’dan çıkmaya yöneltmek Ismael için kazanmanın anahtarı gibi görünüyor. Beşiktaş derbide topa sahip olarak kazanamayacağının farkında.
Çabuk karar veriyor...
İki takım da topu 3. bölgede baskıyla elde ettikten sonra rakip kaleye en hızlı giden planla oynuyorlar. Sanırım Ismael, bunun için Dele Alli’yi 11’de santrfora yakın kullanıp Weghorst’un baskı kalitesini pozisyona çevirmenin hesabını yapacağa benziyor. Son 1 yılı formsuz geçirse de Alli’nin Tottenham’da en iyi yaptığı şeyin hızlı düşünüp çabuk karar vermesi olduğu söylenebilir. Ismael, böylesine önemli bir derbide Dele Alli’yi kullanarak sahip olduğu ‘lüks’ün konforunu sürmek isteyebilir
‘’Utanç verici‘’
Tarihimizde elbette kötü maçlar oynadık, bir çok turnuvada sıfır çektik, yeri geldi en kritik maçları kaybettik, ama hiç biri 3 gol yendiğimiz son Lüksemburg ve dün geceki Faroe Adaları maçı kadar utanç verici değildi. En başta Stefan Kuntz formsuz ve isteksizdi. Sonra sahadaki her bir futbolcumuz. Kuntz’un ayarları belli ki dedikodulardan fena halde bozulmuş, konsantrasyonu dağılmış. Seçtiği aday kadroda aldığı ve almadığı isimlerin çokça tartışılması, sahaya çıkardığı 11’ler, oyuna müdahaleleri ve maç planları… Tam anlamıyla bir faciaydı.
Berkan Kutlu Galatasaray’da bu sezon sadece bir maça ilk 11 başladı ama Faroe Adaları’na karşı sahadaydı. Sezona en iyi giriş yapan yerlilerden Salih Uçan aday kadroda bile düşünülmezken bu durumdaki bir orta sahanın ilk 11 başlaması Milli Takım seçicisinin adalet terazisini sorgulatır maalesef. Hele hele Lüksemburg maçını kurtaran İsmail Yüksek gibi formda ve genç bir orta saha kulübede otururken.
Harika performans
Lüksemburg maçına 4-4-2’nin orta sahasında başlayan Ferdi Kadıoğlu dün gece Faroe Adaları’na karşı da merkezde başladığı maçı sol bek olarak tamamladı. TFF’nin Milli Takım Teknik Direktörlük koltuğuyla ilgili bir karar alıp almayacağını bilmiyorum. Ama bunun söylentisinin bile Kuntz’u bu kadar dağıtması normal değil. Oysa Kuntz, daha 1 yıl önce Şenol Güneş’ten devraldığı tükenmişlik sendromu yaşayan Milli Takımı Dünya Kupası Play-off’una taşımış, Haziran’da Uluslar Ligi’nde harika bir performans sergilemişti.
‘’Jesus farkı‘’
Fenerbahçe’nin Rennes maçında 2- 0’dan dönmesi, Alanyaspor’a karşı bunaltıcı bir baskıyla 5-0 kazanması Jorge Jesus’un yarattığı farkı görmek adına önemli detaylar barındırıyor. Bu sezon yukarıya oynayan takımların neredeyse tamamı iyi ve alternatifli bir kadro kurdu. Fenerbahçe’yi bir adım öne çıkaran ise her pozisyonun rotasyonunda yer alan futbolcuların kalite ve formlarının birbirine yakın olması.
Gole o kadar yakınlar ki!
Jesus, Fenerbahçe’de oyunun merkezini rakip yarı sahaya kurmayı başardı. Bunun için forvetlerinden insan üstü bir baskı talep ediyor. Pedro’dan Valencia’ya hatta son Alanya maçında Rossi’den Emre Mor’a kadar tüm forvetlerinden yüksek şiddetli baskı almayı başararak presi bunaltıcı seviyelere çıkarttı. Bu sayede Süper Lig’de ilk 7 hafta sonunda 22 rakamına ulaşarak en fazla gol fırsatı (XG) yaratan takım oldu. Hatta Avrupa’nın 5 büyük ligiyle kıyas yapıldığında PSG’nin son hafta Lyon'u 1-0 yenmesinin ardından Fenerbahçe maç başına 3.3 gol ortalamasıyla en çok gol atan takım olmayı başardı. Bu, Jesus takımlarında görmeye alışık olduğumuz bir durum olsa da Fenerbahçe’nin ilk 6 haftada çıtayı bu seviyelere çıkarması dikkate değer bir durum.
Her 4 günde bir maça rağmen
Sezonu 20 Temmuz’daDinamo Kiev maçıyla açan Fenerbahçe tam 14 resmi maç oynamasına rağmen çok nadir yıpranma emaresi gösterdi. Elbette bunda Jesus’un geniş kadrosunu verimli kullanmasının payı çok büyük. Rennes maçında İsmail Yüksek ile oynayıp Alanya maçındaCrespo-Arao’ya dönmesine rağmen oyun standardında bir sapma olmadığı gibi iyiye gidiş gözlemleniyor. Ortalama 4.2 günde bir resmi maça çıkan Fenerbahçe yoğun takvimde yorulmak bir yana ritmini yükselterek devam ediyor. Jesus’un elindeki futbolcu grubunda hücum setlerindeki rollerin homojen dağılımları da dikkat çekici. 14 resmi maçta Jesus tam 18 futbolcusundan gol katkısı almayı başardı.
Adaletine güven var
Jorge Jesus, Rennes deplasmanında İsmail Yüksek ve İrfan Can ile başlayıp Alanya’ya karşı Crespo-Arao’ya dönüp Emre Mor ile Rossi’yi kullandığında futbolcularını kaybetmiyor. Fenerbahçeli futbolcular Jesus’un forma adaletine inanıyor. Bir futbol takımında büyük krizlerin çıkış noktalarının bu olduğu düşünüldüğünde en azından 14 resmi maçlık periyotta Jesus’un forma adaletinin sorgulanmaması takım kimyası adına büyük bir artı. Tüm bu pozitif detaylar ışığında Fenerbahçe taraftarı gönül rahatlığıyla maç izliyor ve Milli maç arasına gidildiği için üzülüyordur.
‘’Satranç oyunu‘’
Başakşehir sezona öyle bir başladı ki, üst üste oynadığı 8 Avrupa Kupası, 6 lig maçının ardından yorulma emareleri göstermesi doğaldı. Nitekim öyle de oldu. Emre Belözoğlu ve futbolcuları Fatih Karagümrük karşısında topun hakimiyetini aldılar, ne var ki istedikleri pas hızına ulaşmakta zorlandılar. Belözoğlu, Karagümrük’e karşı tıpkı Beşiktaş deplasmanında olduğu gibi santrforda Kenny ile başlayarak rakibin ön alan baskısını uzun ve yüksek toplarla kırmayı hedefledi. Diagne’nin bile istekli şekilde baskı yapmasına rağmen kaleci Volkan Babacan, Duarte ve Biglia üzerinden rahat top çıkardı. Kenny ise gelenleri topladı ve topun Başakşehir’de kalmasına destek oldu. Başakşehir top çıkarmada sorun yaşamadı. Ama rakip ceza sahasında pozisyon üretmekte kendi standardını yakalayamadı. Oysa ki, Fiorentina maçında oyuna sonradan alıp 8 numarada kullandığı Deniz’i bu kez 11’de forvet arkasında başlatan Emre hoca özellikle ilk yarıda takımının topu rakip kaleye taşımasını sağlayamadı.
Keyifli maç...
İkinci yarı 58. dakikadan itibaren Serdar Gürler, Berkay ve sonrasında Szysz hamleleriyle topun kontrolünü istediği şekilde ele geçiren Başakşehir’e karşı Karagümrük Kouassi ile şapkadan tavşan çıkarmanın yollarını aradı. İlginçtir, buldu da. Eski Trabzonsporlu forvet rakip savunma arkasında buluştuğu her topta tehlike yaratmayı başardı. Bu da maçın ikinci yarısını domine etmesine rağmen Başakşehir’e oyunun momentumunu ağız tadıyla eline geçirme fırsatını engelledi. Emre Belözoğlu ile Pirlo arasında bir satranç oyunu vardı. Taktiksel açıdan yine Başakşehir’in doğruları daha çok yaptığı ama Karagümrük’ün doğru saha paylaşımı sayesinde rakibinin pas hızını düşürdüğü keyifli bir maç izledik
‘’Yanlış okuma yapılıyor!‘’
Valerien İsmael, geçen hafta Başakşehir yenilgisini Necip’in pas hatası üzerinden okuduğu sürece doğru oyunu bulamayacak gibi görünüyor. Beşiktaş topa nitelikli sahip olamıyor, topsuz çıktığı tempolara top ayağındayken erişemiyor. Beşiktaş, dün İstanbulspor’a karşı o kadar temposuzdu ki, iki gol atmasına rağmen ağır çekimde oynuyormuş hissi uyandırdı. N’Koudou’nun çift vuruşta bulduğu golde, barajın arasından vurduğu topta oyunun kurallarını kim biliyor kim bilmiyor belli değil. Nkodou baraja vurdurmak istemiş olabilir. İstanbulspor kalecisinin, üzerine gelen topa müdahale etmesi ve ağlara giden topta İstanbulspor’lu futbolcuların gole itirazlarına bakılırsa kimse kuralı bilmiyor. Sezon öncesi kulüplere MHK’den uzmanlar gidip talimatlarla ilgili bilgi veriyorlar, demek ki bundan sonra futbolcuların eğitmenleri daha dikkatli dinlemeleri gerekecek.
Bu alanda lider!
Kaleci Ersin Destanoğlu iki hafta aranın ardından tekrar 11’deydi. Sözleşme uzatma konusunda görüşmeler tıkandığında yedek bırak, anlaşma olunca 11’e al mantığı yönetimi memnun eder belki ama sahada takımın ritmini bozar. Nitekim bozuyor. Beşiktaş’ın bu sezon ciddi bir kaleci sorunsalı var ve kalesine en az şut gelen takımlardan biri olmasına rağmen oransal açıdan yediği gol sayısında lider. Ersin dün rakibin attığı 2 isabetli şutu da yerken Beşiktaş’ın kaleci departmanı 15 şutun 10’unu ağlardan çıkararak bu alanda ligin lideri oldu.
Değişen olmadı!
Muleka iyi bir bitirici olabilir, ne var ki Beşiktaş’ın hücumdaki pas örgüsüne ve yerleşik düzenine çok katkı sunmuyor. İstanbulspor’a karşı Beşiktaş ilk yarının neredeyse tüm hücumlarını soldan Nkodou üzerinden yaparken Muleka topun yörüngesinde yoktu. Nkodou çıkıp Redmond girdiğinde de değişen bir durum olmadı. Beşiktaş yine Muleka’nın ters kanadından gitti.
‘’Antitez kaybetti‘’
Beşiktaş’ın oyun planı Başakşehir’in antitezi aslında. EmreBelözoğlu, kaleden başlayarak pasla ayağa çıkma üzerine bir oyun kurulumu üzerine kariyer inşa ederken Valerien Ismael bu tip planları ön alan baskısıyla kırmak üzerine taktik zincirler üretiyor. İlk 20 dakikada Weghorst önderliğinde öyle bir Beşiktaş baskısı izledik ki, Başakşehir kalecisi Volkan Babacan sahanın en stresli futbolcusu haline geldi. Fakat Başakşehir’in oyun donanımı kalecisini bu tip baskılardan kurtarma üzerine pas opsiyonları barındırıyor. Ndaishimiye, Duarte ve Biglia’nın oluşturduğu pas seçenekleri sayesinde Başakşehir, Beşiktaş baskısını kırmayı başardı.
En büyük açığı...
Necip’in pas hatasıyla sebep olduğu Başakşehir golü aslında Valerien İsmael sisteminin en büyük açıklarından biri. Başakşehir maçın ikinci yarısında topu çok doğru dolaştırdı, Beşiktaşlı futbolcular A planına sadık kalmak için topun peşinden koşular yaptı. Doğal olarak eforlu oyundan yoruldular ve hücuma çıkarken pas açılarında yer alamadılar. Beşiktaş stoperinden çıkan toplar pas hatalarıyla Başakşehir atağına dönüştü. Beşiktaş’ın yediği golü Necip’in hatası olarak okumak hata olur. Sistemin aşırı yıpranmaktan ürettiği ana bir sorun bu. Sistemin açığını büyüten ise 1-0geride oynamaktı. Beşiktaş çok baskı kurdu, rakibi geri yasladı. Ama hızlı oynamakla telaşlı oynamayı karıştırdığı için beraberlik golü gelmedi.
‘’Hızlı ve akıllı!‘’
Fransa Ligue 1, Avrupa’nın atletizm açısından en güçlü liglerinden biridir. Son yıllarda ligde çalışan kariyerli, tecrübeli antrenörlerin de katkısıyla gözle görülür bir taktiksel gelişim söz konusu. Yıllardır ligin baş altı takımı olan Rennes, Lyon’un eski hocası Bruno Genesio ile Fransa Ligi’nin tam tarifi gibi; iyi atletlerden kurulu çalışkan bir takım. Geçen yılın lig dördüncüsü Rennes, sezona 1-0’lık Lorient mağlubiyetiyle başlayınca ister istemez Genesio’yu bir endişe sardı. Nice’in forveti, Lyon’dan eski öğrencisi Amine Gouiri’yi birkaç hafta önce takıma dahil eden Genesio; Terrier, Sulemana ve Kalimuendo ile zengin bir forvet hattı oluşturdu.
4-2-4’lü hücum
Auxerre karşısında maça Terrier-Gouiri ikilisiyle başlayan Rennes, iç sahanın psikolojik üstünlüğünü erken dakikalardan itibaren pozitif kullanarak 4-2- 4’lü hücum etti. Sezonun en iyi başlangıç yapanlarından Santamaria’nın erken sakatlığına rağmen düzenini bozmayan Genesio, ilk yarının ardından Sulemana-Tait değişimiyle orta sahaya ekstra önlem almak istedi. Buna rağmen 45-60 arasında Auxerre topa sahip olurken Gouiri’nin baskıyla rakip stoperden kazandığı topu gol yapması maçın kırılma anı oldu. Auxerre’in tüm direnci bu golden sonra kırıldı. Sonrasında Terrier’in golünü de hazırlayan 2000 doğumlu Gouiri temposu, yetenekleri ve bitiriciliğiyle dikkat çekici bir performansa imza attı. İlginçtir, Rennes kalecisi Mandanda Tait’e öyle bir asist yaptı ki tam bir tecrübe gösterisiydi.
Genesio’nun becerisi
Rennes, Auxerre karşısında ilk yarıyı rölantide geçirip, 45-60 arası baskı yemesine rağmen hızı ve taktiğe sadık yetenekli futbolcu grubu sayesinde 5 farklı bir galibiyete imza attı. Elbette tüm bunlar teknik direktör Bruno Genesio’nun taktiksel becerileri ışığında gerçekleşti.