‘’Adana usulü!‘’
Montella’nın Adana Demirspor’da neredeyse tüm sezonu oynadığı 4-4-Belhanda-Emre Akbaba formasyonu Hamburg’da Çekler’e karşı ana planımızdı. İnter’de gösterdiği 6 numara performansıyla Serie A’nın en değerli orta sahası ödülünü kazanan Hakan Çalhanoğlu ile Arda Güler’i önde kullanmak bizi tamamen yerden oyuna mecbur kıldı. Sakin ve sabırlı bir ilk yarı oynarken topu hiç kaldırmadan ayağa oynamak büyük bir avantaj olabilirdi. Bunu kornerler hariç kısmen başardık, ceza sahasına pasla girmek için çaba gösterdik. Henüz 20. dakikada Barak’ın ikinci sarı karttan atılması işleri çok daha kolay hale getirebilirdi ama devre bitene kadar kaleye tek bir isabetli şut bile çekemediğimiz gerçeği endişe vericiydi. İkinci yarının başında Hakan Çalhanoğlu’nun golüyle 1-0 öne geçmek savunmayı derinde yapan Çekya’yı yuvasından çıkarmak ve farkı açmak için iyi fırsatlar doğurabilirdi. Ne var ki, Barış Alper’in getirdiği topta Arda’nın kaçırdığı pozisyon adeta bir kırılmayı beraberinde getirdi.
Yeterli olur mu?
Çekler’in çıkmaya başlamaları santforsuz oynayan Montella için savunma arkalarına inmek anlamına geliyordu ama oyunumuz topu önde tutabilmek için ısrarla santrforu çağırıyordu. Okay- İsmail değişimiyle sahada uzadığımız anlarda Mert’in yükselip hakim olamadığı topu ağlarımızdan çıkarmak tam bir hayal kırıklığıydı. İlginçtir santrforumuz turnuvadaki 3. maçımızın 75. dakikasında oyuna girebildi. İlk yarıda tek bir isabetli şut çekememek bir yana, Adana usulü oynadığımız santforsuz oyun topun kıymetli olacağı Avusturya eşleşmesinde bize yeter mi emin değilim.
‘’Nasıl gelişeceğiz?‘’
Roberto Martinez’in basın toplantısında savunmamızla ilgili ön görüsü kelimesi kelimesine gerçekleşti denebilir. Kaleden başlayarak savunmanın her bir metrekaresinde hatalarla dolu bir maç oynadık. Abdülkerim’in aklı maçın başında Ronaldo’dan yediği çalımda kalınca devrenin geri kalanı onun adına kâbus gibi geçti. Aslında hepimiz için kâbus başlamıştı. Samet’in sağ stoperden oyun kuramaması üzerine tüm toplar Abdülkerim’e geldiğinde Portekiz’in bire bir baskıları orta sahayı uzun geçen isabetsiz yüksek toplarla oynamamıza sebep oldu. Ayrıca Portekiz’e karşı en büyük sınavı savunmada vereceğimiz bu kadar aşikarken çok basit fauller sonucunda savunma dörtlümüzün 3’ü birden sarı kart gördü. Temel stoper eğitiminde kaleciye geri pas yaparken ilk kural, topu kale direklerinin ortasına vermemektir. Bunu topa vurmayı öğrendiği ilk andan itibaren her stoper öğrenir. Samet’in topa hakim olduğu bir pozisyonda yanına kadar sokulan Altay’ı fark etmeyip kalenin merkezine pas atması kabul edilebilir bir hata değildi. Montella’nın ilk maçın kadrosundan Kenan Yıldız, Mert Müldür ile Arda Güler’i kenarda tutup Yunus, Zeki ve Kerem ile başlamasının şifresi, belli ki Portekiz’e ön alan baskısı yapma ihtimalinde.
Önce Arda ve Kenan!
Ne var ki, oyunun büyük bölümünde böyle bir baskı oyunu oynamadık, önde neredeyse hiç top tutamadık. Arda ve Kenan Yıldız gibi turnuvanın en potansiyelli oyuncuları böylesi kritik maçlara başlamayacaklarsa nasıl gelişip ana plana dahil olacaklar acaba. Ya da milli takımımız nasıl büyüyecek ve turnuvalarda podyum yapacak? Arda yorgun ya da sakatsa (umarım doğru bir iletişimle gerçek açıklanır) 3-0 geri düştükten sonra oyuna alıp onu ve Kenan’ı hezimete ortak ederek mi geliştireceğiz bu yıldızları. Son maçta Çeklerle berabere kalıp 4 puanla ikinci olup turlayabiliriz. Ama Montella’nın bu saatten sonra Arda ve Kenan’ı yazıp etrafını doldurmasına ihtiyacımız olacak.
‘’Nefes nefese‘’
Santrforsuz oyun, turnuva boyunca ana planımız olacağa benziyor. Belki Portekiz maçında işe yarayacaktır ama Gürcistan karşısında santrforsuzluk bizi beklediğimizden daha kötü etkiledi. Rakip ceza sahasına oynadığımız yüksek toplar kolay savunuldu, topu önde tutmakta zorlandık. Daha da önemlisi kale önünde girdiğimiz pozisyonlar hep bir santrfor dokunuşuna ihtiyaç duyuyordu, bunu beceremedik ve ceza sahası dışına yönelmek zorunda kaldık. Yani iki golümüzü de ceza sahası dışından atmış olmamız bir tesadüf değil, oyunun bizi kale önünden oraya götürmesiyle ilgiliydi. Ayrıca Kalecimiz Mert’ten çıkması gereken uzun toplar, santrforumuz olmadığı için kısa oynandı ve sürekli pas örgüsüyle çıkmak zorunda kaldık. Gürcüler zaman zaman bunu bir avantaja çevirdi. 2-1’i bulduktan sonra Orkun’u çıkarıp, bir santrfor almak (Tercihen Semih) oyunu tutmak ve farkı açmak için bize önemli fırsat kapısı açabilirdi. Santrforlu oyuna geçip topu önde tutmak yerine, Merih’i alıp rakibin yüksek toplarını karşılamak için savunmayı 5’lemek gereksiz bir baskı yememize sebep oldu. 6 uzatma dakikası boyunca neredeyse sürekli baskı yedik, pozisyon verdik. Hatta az kalsın nefesimiz kesiliyordu. Maç 2-2’ye gelecekti, son saniye kontrasıyla 3-1’e getirdik. Stresli geçen bir 90 dakikaydı, silip süpürmedik, pozisyon verdik, hamlelerde hata yaptık ama tarihimizde ilk kez bir turnuvaya galibiyetle başladık.
Rekor ona yakıştı
Avrupa Şampiyonası’na bir rekorla başlamak tam da Arda Güler’e yakışacak türdendi. Maça sağ kenarda başladı, ilk yarı yüzde 100 pas isabetiyle oynadı. İkinci yarının başında Barış Alper sağa, Arda santrfora geçti. Santrforsuz oyunun gereklerini yerine getirdi, topun tehlikeli bölgeden çıkmasını önledi ve jeneriklik bir golle Ronaldo’nun rekorunu kırarak, şampiyona tarihinde çıktığı ilk maçta gol atan en genç futbolcu oldu. Bizim süper starımız, ülkemizin aydınlık yüzü, Türk halkının gururu olmanın yanına, nefis bir rekor eklemesi göz yaşartıcıydı doğrusu.
‘’Sessiz prova!‘’
Vincenzo Montella, İtalya karşısında bir nevi Portekiz maçının provasını yapıyor gibiydi. Kaan Ayhan merkezde Hakan Çalhanoğlu’nun partneriydi. Kaan bu sezon Galatasaray’ın Şampiyonlar Ligi’nde iyi performans gösterdiği United ve Bayern maçlarında ön liberoda oynayıp fena iş çıkarmamıştı. İtalya’ya karşı Hakan’la defansif paylaşım içindeydi. Ancak Gürcistan ve Çekya için Hakan’ın yanında topa yön veren bir orta sahaya ihtiyaç olacaktır.
Cenk’i düşünmüyorsa...
Enes Ünal’ın kadrodan çıkarılmasıyla turnuvada santrforsuz oyuna mecburuz. Şayet Montella Cenk Tosun’u ana planda düşünmüyorsa hemen her rakibe karşı bu senaryoyla oynayacağız. İtalya’ya karşı Barış Alper santrfordaydı, Montella Semih Kılıçsoy’u son 9 dakika oyuna aldı. Barış, Hırvatistan maçında aynı role soyunduğunda kariyerinin en kritik gollerinden birini atarak Milli Takımımız’ı EURO 2024’e taşımıştı. Barış çok iyi bir seçenek, ona şüphe yok. Ama Barış’ın bize turnuvada her maçı Hırvatistan’daki gibi oynaması gerekiyor.
İyi mücadele verdik
Eğer biz turnuva boyunca bu oyunu oynayacaksak şu orta meselesine de bir çözüm üretmek şart. Zira yüksek oynadığımız her top rakibin kolay savunduğu bir hücum aksiyonu olarak sönüp gidiyor. Barış, Yusuf Yazıcı ve özellikle Kenan Yıldız’ın savunma arası koşularının ana hücum planı olacağını kestirmek güç olmasa gerek. O yüzden savunulması kolay bir takıma dönüşmemek için Arda Güler, Kenan Yıldız ve Hakan Çalhanoğlu’nun ekstra oyunlarına çok ihtiyacımız olacak. İtalya’ya karşı iyi bir sınav verdi Milli Takımımız. Son Avrupa Şampiyonu’na karşı sahanın her bölgesinde iyi mücadele verdik. Turnuva öncesi sert rakiplerle oynamak kesinlikle çok geliştirici bir tercih.
‘’Futbol sihirbazı‘’
Geçen hafta derbide sadece 13 kez topla buluşan Icardi, Konya deplasmanında bir futbol sihirbazı olduğunu gösterdi doğrusu. Attığı 2. golü tasarlaması, topukla vuruşu ve Adil’in ağlara giden topa şaşkın bakışı sanırım uzun süre hatırlanacaktır.
Galatasaray için Karagümrük maçının 40 dakikasıyla Fenerbahçe derbisinin tamamı bu sezonun en kötü performanslarından ikisiydi. Okan Buruk’un Konya deplasmanında işi sıkı tutması için sebepler iki haftada kendiliğinden oluşmuştu bile. Ziyech’in kart cezası Kerem Aktürkoğlu’na yeşil sahanın kapısını açarken Demirbay’ın yerine Berkan’ı tercih etmek Okan Buruk’a orta sahada dinamizm kazandırdı. Konyaspor’un küme düşme hattındaki kritik durumunun motivasyon kaynağı olması yeterli görünmedi zira Galatasaray öyle bir baskıyla başladı ki ilk yarı neredeyse yanına yaklaştırmadı rakibini. Icardi’nin tek golü vardı, lakin Galatasaray’ın asıl olayı Konyaspor’u Muslera’nın yörüngesini hiç getirmemiş olmasıydı.
Golü tasarladı
Geçen hafta derbide sadece 13 kez topla buluşan Icardi, Konya deplasmanında bir futbol sihirbazı olduğunu gösterdi doğrusu. Attığı 2. golü tasarlaması, topukla vuruşu ve Adil’in ağlara giden topa şaşkın bakışı sanırım uzun süre hatırlanacaktır. Arjantinli hem şampiyonluğun en büyük pay sahiplerinden oldu hem de Türkiye Süper Ligi gol krallığını kazandı.
Sınıfı geçti
Şampiyonlukta spot ışıkları elbette Icardi’yi gösteriyor ama Barış Alper’in her pozisyonda beklenti ötesi performansı, Mertens’in futbolunun son baharında asist krallığına ulaşması, Torreira’nın coşkusu en az Icardi’nin golleri kadar değerliydi Okan Buruk için. Okan hoca sezonun büyük bölümünde hem taktik form, hem kadro kullanımı konularında sınıfı geçti.
‘’Dönüş hikayesi‘’
Beşiktaş için kayıp bir sezon yaşandığına şüphe yokken Türkiye Kupası sadece camianın prestiji için değil aynı zamanda yeni hocanın ve kadronun sezona başlama tarihini belirleyecekti. Serdar Topraktepe’nin Abdullah Avcı’yı çok iyi çalıştığı açıktı, ne var ki Onuachu çok önlem alınacak gibi değildi. Necip orta sahada Onuachu’yu öyle bir kaçırdı ki, daha doğrusu 2.01’lik dev santrfor öyle bir vücut çalımıyla taça attı ki önünde boş bir koridor kaldı.
Colley’in hamle yapmak yerine geri kaçması ortaya jeneriklik bir gol çıkardı. Bu golün dışında Trabzonspor’un Beşiktaş kalesine gelmemesi ilginçti. Beşiktaş, Ghezzal ile iki frikikten yararlanamadı, bariz gol şansı denebilecek pozisyon üretmekte zorlandı ama hep önde oynayan, rakip kaleye giden taraftı. Beşiktaş’ın son aylardakinden farklı bir iştahının olduğu çok netti. Kesinlikle Trabzonsporlu meslektaşlarına oranla kupayı çok daha fazla istiyorlardı. Nitekim devrenin bitimine saniyeler kala gösterdikleri iştah bir penaltı getirdi.
Musrati fark yarattı
Muleka ikinci yarıda harika bir asist yaptı, Salih golü attı. Elbette herkes bunu hatırlayacak ama öncesinde Gedson’un topu yüksek enerjiyle getirmesi en az gol kadar değerliydi. Beşiktaş, yenik başladığı finalde harika bir dönüş hikayesine imza attı. Muleka kariyerinin en iyi asistlerinden birine imza atarken, Al Musrati geldiğinden beri en iyi performansını gösterdi. Semih’in sakatlığı ne kadar ciddi bilinmez ama Aboubakar’ın oyuna girişinin Beşiktaş adına büyük bir kırılmaya sebep olduğu aşikar. Önde top tutamadığı için herkesi geri koşturan Kamerunlu kornerde Meunier’i savunamadığı için takımının yediği golde pay sahibiydi. Ne şanslı ki, sahanın en iyilerinden Al Musrati son saniyede Pepe’nin hediyesini gole çevirdi de Aboubakar günü kurtardı.
‘’Hak ederek...‘’
Derbilerdeki gerginlik seviyesi artık alıştığımız bir durum. Ne var ki, henüz 13. dakika dolduğunda 7 faul yapılırken, karşılığında 4 sarı kart çıkmıştı bile. Üstelik iki tane de sert faul atlanmıştı. Djiku’nun 21’de Torreira’ya yaptığı faulün ardından ikinci sarıdan atılması hakem Arda Kardeşler’in derbinin önüne geçeceğinin habercisi gibiydi. Fenerbahçe için derbide en kötü senaryolardan biri gerçekleşmiş olsa da Fred ve arkadaşları ortaya çok büyük bir karakter koydu.
Hiç geri adım atmadılar, Galatasaray’a karşı baskı dozunu hiç düşürmediler. Hatta savunmada kazandıkları topları o kadar hızlı Muslera’ya kadar getirdiler ki, Fred karşı karşıya kaldığı pozisyonda vuruşunu daha sakin yapsa tabelayı çok daha erken değiştirebilirdi. Galatasaray, Karagümrük maçının ilk yarısında sezonun en kötü futbollarından birini oynamıştı. Ne var ki, dün gece 10 kişi kalmış Fenerbahçe’ye karşı 90 dakika boyunca sergiledikleri performans sanırım sezonun en kötüsüydü. Torreira ile Kerem Demirbay’a Szymanski’den gelen ekstra baskı Galatasaray’ı oyun kurulumunda hiç beklemediği yerden vurdu.
Neredeyse yere yatmadı
Üstelik Çağlar ile Oosterwolde, Icardi‘yi nefis savunarak tüm takımla Arjantinli’nin bağını kestiler. Fenerbahçe sahada 10 kişi kalmış olmasına rağmen sahanın her bölgesinde topa baskıyı kusursuz yaptı, Galatasaray’a neredeyse hiç net gol pozisyonu vermedi. Livakoviç neredeyse yere yatmadan maç bitirdi. İsmail Kartal ve futbolcuları derbiden önce küçük bir umuda sarılmışken şimdi o umut büyüdü. Şayet Fenerbahçe son hafta İstanbulspor’u yener, Galatasaray Konya deplasmanında puan alamazsa İsmail Kartal’ın umudu gerçekleşebilir. Aksi halde 1 puan bile Galatasaray’ı şampiyon yapar.
‘’Mertens ve Barış’ın rüyası‘’
Galatasaray, kendi adına sezonun en kötü ilk 40 dakikasını oynadı. Kerem ile Torreira arasındaki iletişimsizlik, Ziyech’in geri koşullardaki zayıflığı ve Köhn’ün atak tamamlamadaki sorunları, Karagümrük’ün işini kolaylaştırdı. Nitekim Mendes’in golünün sol kenardan merkeze doğru sürdüğü top sonrası gelmesi tesadüf değil, Tolunay Kafkas’ın Galatasaray’ın zayıf karnının üzerine çizdiği hücum setlerinin eseriydi. Nelsson’un, Markao’ya karşı fizik dezavantajına rağmen hava toplarındaki mücadelesi dönem dönem iyi sonuç verse de Abdülkerim’in ikili sıkıştırmalarda yardıma geç gelişi ve topu oyuna sokarken ters kanattaki Ziyech’e uzun metrajlı pasları hiç düşünmemesi Galatasaray’ın atak başlangıçlarını kötü etkiledi. Galatasaray, ocak ayından bu yana oynadığı hiçbir lig maçında 1-0 geriye düşmediği için nasıl reaksiyon vermesi gerektiğiyle ilgili uzun süre bocaladı. 40. dakikadan sonra uzatmalarla birlikte 9 dakikalık bir baskıyla momentumu ellerine geçirdiler. Önce Ziyech kaçırdı, sonra Barış Alper Mertens’in ortasını asiste çevirdi.
Sezona damga vurmak için...
Sezona başlarken kariyerini noktalayabileceğini açıklamış olsa da Mertens öyle bir final yapıyor ki üzerine belgesel çekilir. Önce Barış Alper’e asist yaptı, peşinden Barış Alper’in zor servisini gole çevirdi. Takımının attığı son 14 golde etkisi var Belçikalı’nın. Keza Barış Alper Yılmaz için de bir rüya sezon söz konusu. Enerjisiyle, gücüyle, her şeyiyle sezona damga vurmak için savaşıyor adeta. Sol forvette oynadığından bu yana durmuyor; atmaya, attırmaya devam ediyor. Türkiye Kupası’nda 29 Şubat’ta oynanan ve Karagümrük’ün, Markao’nun etkili santrforluğuyla 2-0 kazandığı maçta da Nelsson ve Abdülkerim ile başlayan Okan Buruk’un aynı filmi seyrettirmesi şayet Berkan’ın son dakika golü gelmese uzun süre peşinden hocayı takip edebilirdi.