‘’Aklını başına topla Schuster!‘’
Schuster’in hâlâ anlayamadığı bir konu var: “Üç ofansif oyuncuyla oynamakla, takım çok pozisyona girmez! Daha basit bir ifadeyle; Ofansif oyuncuların fazlalığı hücum etkinliğini artırmaz...” Bu tür maçlarda önemli olan; takım savunmasını çok iyi yapmak, oyunun ilk bölümünde rakibi pozisyona sokmamak ve sonrasında da kendi gireceğin pozisyonlarda golü yapabilmektir. Ancak bu üçlemeyi başarabilirsen kazanırsın...
Porto, Devler Ligi’nde ilk 8 yapar!
Peki Beşiktaş ne yaptı? Öncelikle inanılmaz savunma zaafiyetleri vardı, takım savunması kesinlikle iyi uygulanmadı, bir de takım oyunu ortaya konamadı. Bu şartlarda, Porto gibi bir rakibe karşı maç kazanman mümkün değildi. Çünkü rakibin çok yetenekli oyuncuları var... Çünkü rakibin, takım oyununu çok iyi oynuyor. Çünkü rakibin, deplasmanda maç kazanmasını biliyor.. Ve belki de en önemlisi; rakibin kadro yapısı olarak, Şampiyonlar Ligi’nde en azından da çeyrek ya da yarı final görebilecek kalitede...
Beşiktaş’tan iki gömlek üstünler...
Biraz Porto’dan bahsetmek istedim. Çünkü özellikle Hulk ve Falcao gibi bireysel yetenekleri de çok fazla olan isimleri kadrosunda barındıran Porto’yu, yazılı ve görsel basında görev yapan arkadaşlar da biraz ‘zayıf’ görmüştü! Acı gerçek ise şu: Porto, Beşiktaş’ın en az iki gömlek üzerinde bir takım... Hâl böyle, fakat benim merak ettiğim; Schuster ne zaman bu şablondan vazgeçecek, Beşiktaş ne zaman her şartta kazanmasını bilen bir takım olacak ve bu tür maçları çok daha farklı kapasitede oynayan bir ekip hüviyetine bürünecek?
Tabata, Kartal’da bu mevkiyi dolduramaz
Schuster hata yapmaya devam ediyor... Bu kötü, ama daha kötü olan; Beşiktaş maç kaybetmeye alışır hale geldi. Bu durum, bir ekip için en büyük tehlike... Çok güvendiği oyuncular, bir kez daha Schuster’i yarı yolda bıraktı. Tabata, Zapotocny ve Nobre.. Bu üçlü bana göre kapasite olarak bu tür maçlarda oynayamaz. Tabata hayranlığını çözemiyorum Schuster’in.. Her yazımda ısrarla tekrar ediyorum: Tabata, Beşiktaş’ta bu mevkiyi dolduramaz. Schuster’in bunu henüz anlamamış olması da acı verici...
Hangisi 10 kişi? Beşiktaş mı Porto mu!
Porto gibi güçlü bir takıma karşı, iki hücumcu ve arkalarında Tabata ile başlamak ‘intihar’ gibiydi! Ve bu sonuç, bana göre Schuster’in bu tercihi nedeniyle geldi. İkinci yarıda hangi takım 10 kişiydi? Beşiktaş mı, Porto mu! Beşiktaş, şuursuz bir baskı kurdu, fakat böyle bir baskının sonuç getirmeyeceği daha önceki örneklerinden belli. Beşiktaş biraz şuurlu oynasa, belki de beraberlik kurtarılabilirdi.
Farkına var Schuster: Burası Beşiktaş...
Hafta sonu çok önemli bir Kayseri maçı var. Beşiktaş bu sistem ve kadroyla sahaya çıkarsa, kazanması yine zor. Cicim ayları bitti, Schuster artık medyada da camiada da eleştirilmeye başlanacak. Bu nedenle bir an önce aklını başına toplamalı ve kontrollü bir kadroyla sahaya çıkmalı. Artık hangi takımın başında olduğunun ve bu camianın beklentilerinin farkına varmalı.
‘’Dia, Niang, Semih faktörü‘’
Pazartesi maçları genelde zordur. Pazartesi sendromu gibidir. Hafta başı maç yapan oyuncular mücadeleye konsantre olmakta zorlanırlar. Dün akşamki maçta da ilk 20 dakikalık bölüm oyuncuların maça konsantre olamadığını bize net olarak gösterdi. Fenerbahçe bu bölümde oyuna ağırlığını koyamadı. Ama ilk yarının ortalarında artık Fenerbahçe yavaş yavaş hem takım, hem de kadro kalitesi olarak ortaya çıkmaya başladı.
Semih’in girmesi etkiledi
Özer sakatlandıktan sonra Semih’in oyuna girişi Fenerbahçe adına çok olumlu bir etki yarattı. Özellikle pivot santrfor olarak Semih başarılı bir performans sergiledi. Attığı gol ve yaptığı asist bunun en güzel göstergesiydi. Alex’in sakat olması Fenerbahçe’yi belirgin bir şekilde 4-4-2 oynamaya zorladı. Aslında Alex’in oynamadığı maçlarda Fenerbahçe bu sistemle oynamaya en yatkın takım. Fenerbahçe ilk 20 dakikadan sonra antrenman havasında geçen maçta Konyaspor’u zorlanmadan yendi. Tabi bunda bireysel yeteneği fazla olan ve ofansif oyunu çok iyi oynayan Dia, Niang ve Semih üçlüsünün faktörü çok büyüktü.
Isınmaya başladılar
Dia yavaş yavaş hem Türkiye’ye hem de Türk futboluna ısınmaya başladı ki, bundan sonraki maçlarda rakiplerine çok büyük tehlike yaratacığının sinyallerini verdi. Mehmet Topuz ve Emre Belözoğlu’nun gösterişsiz ama sade futbolu göze çarptı. İşini çok iyi yapan iki futbolcunun performansı o bölgenin oyununcusu olduklarını gösterdi. Defans hattı da hatasız oynayınca Fenerbahçe açısından dün geceki maç çok kolay geçti. Lugano ve Yobo da yavaş yavaş birbirlerine alışmaya başladı.
Derbi öncesi büyük moral
Konyaspor’un sert ve agresif futbolu kendilerine çok fayda sağlamadı. Bu galibiyet Fenerbahçe’yi derbi öncesi morallendirirken, rakiplerinin de kaybetmesi Sarı-Lacivertli ekibi çok iyi bir konuma getirdi. Daha önce de söylediğim gibi Fenerbahçe kadro olarak Türkiye’nin üzerinde bir kaliteye sahip. Eğer oyuncular kafalarını sahaya yatırırlar ve mücadele gücü de dün akşamki gibi olursa ligde Fenerbahçe’yi yenecek takım biraz zor gibi görünüyor. Şayet dün geceki mücadeleyi bundan sonra oynayacakları maçlarda da sergilerlerse Fenerbahçe şampiyonluğun bir numaralı favorisi olur.
‘’Teknik direktör farkı‘’
Beşktaş mı çok kötü oynadı, yoksa Manisaspor mu çok iyiydi dün akşam! Oyun oynanırken bunu anlamakta zorlandım. Her iki takım da açık oynadı, kazanmak için oynadı. Seyir zevki yüksek bir maç izledi herkes. Ancak şunu söylemek lazım: Galibiyetten dolayı Manisasporlu oyuncuları tebrik etmek gerekir, ancak daha önce tebrik edilmesi gereken kişi Hikmet Karaman. Hikmet Karaman dersini çok iyi çalışmış, Beşiktaş’ın zaaflarını oyuncularına çok iyi anlatmış. Kazanmak için nasıl oynayabileceğini bilen, rakibinin zaaflarından çok net bir şekilde faydalanan bir Manisaspor vardı sahada. Özellikle Makukula gibi en iyi oyuncuları, bence dün akşamın en kötüsüydü Manisaspor’da. Buna rağmen Beşiktaş gibi bir rakibe, üç gol atmaları, oyun olarak üst seviyeye çıktıklarını gösteriyor.
Beşiktaş’a döndüğümüz zaman yenilginin bahanesi çok... Önemli oyuncuları sahada olmayan, Quaresma ve Guti gibi sonuca yönelik oyuncularını kaybetmiş Beşiktaş’ın, mevcut kadrosuyla da bu maçı kazanması gerekirdi. Ancak, sezon başından beri üstünde durduğum gibi; bana göre bu oyun sistemi ve bu ofansif futbol anlayışı bu tür maçlarda Beşiktaş’ın rakibine inanılmaz pozisyonlar vermesini sağlıyor. Schuster’in acele olarak bu sisteme çare bulması gerekir yoksa iş işten geçmiş olacak.
Tabata’nın oyundan atılması ise tam bir komediydi. Böyle bir oyuncunun dün akşamki gibi iki sarı kart görmesi inanılmaz. Daha önce de söylediğim gibi, Tabata iyi bir oyuncu olabilir ama Beşiktaş’ta top oynayacak özelliklere sahip değil. Schuster’in bu oyuncunun üzerinde neden bu kadar durduğunu anlayabilmiş değilim.
Bir de Ferrari olayı var. Hem çok ağır bir oyuncu hem de agresif oynamayan Beşiktaş’ta, nasıl bu kadar forma şansı buluyor bilinmez. Bir de buna, oyunu geniş alanda kabul eden Beşiktaş takımı eklenince, Beşiktaş’ın oyunu kaybetmesi çok da zor değil. Özellikle defans oyuncuları inanılmaz pozisyon hataları yapıyor. Beşiktaş’ın orta alanında oyuncuların çok fazla inisiyatif almamaları Beşiktaş’ın pozisyon bulmasını, oyunun büyük bir bölümünde zorlaştırdı. Schuster’in şapkasını önüne koyup biraz düşünmesi gerekecek. Bu takım Quaresma ve Guti’ye bağlı kalıp, onlar olmayınca maç kazanamayacaksa Beşiktaş’ın işi biraz zor.
Bu mağlubiyet Beşiktaş’ı yavaş yavaş kaosun içine doğru sürüklemeye başladı. Önümüzdeki hafta da çok zor bir Kayserispor maçı bekliyor Beşiktaş’ı. İşler biraz zorlaşacak gibi görünüyor. Şu ana kadarki izlenimlerin sonucunda Schuster’in çok da önemli özellikleri olmayan bir hoca olduğunu düşünüyorum. Rotasyon yapacağı maçları yanlış seçip, oyuncularını da zora sokuyor. Ayrıca, Beşiktaş’ın sezona erken başlamasının etkileri de oyuncular da görülmeye başladı. Hocanın buna da bir çözüm bulması gerekecek.
‘’Hepimize geçmiş olsun!‘’
Yine hayal kırıklığı, yine aynı senaryo. Almanya maçında yaşadığımız sendromu dün de yaşadık. Maalesef bu maçta da oyunculardan beklediğimiz mücadeleyi, tempolu oyunu, istek ve arzuyu göremedik. Televizyon başında çok bekledik, ama maalesef istediğimiz etkili futbolu izleyemedik.
Haddini bilerek oynadılar
Azerbaycan’dan kısaca bahsetmek gerekirse, haddini bilerek, mücadele ederek, özveriyle oynadılar. Bunun dışında ölü toplar ve kontrataklarla pozisyon bulmaya çalıştılar. Biz; rakibin ne oynayacağını bilen, Almanya’dan önemli dersler çıkarmış, maça taktik olarak iyi hazırlanmış oyuncular bekledik. Ama milliler yine beklentilerimizin uzağındaydı. Dışarıya verdiğimiz görüntü ‘takım gibi oynayamama’ işin en kötü yanıydı. Azerbaycan’dan çok daha iyi bir kadromuz olmasına rağmen bir elin parmakları kadar pozisyona bile giremedik neredeyse.
Bu sonuçtan sonra gruptaki pozisyonumuz çok daha kötüye doğru gitti. Bu sonuçların ardından en büyük eleştiriyi Hiddink alacaktır. Böyle bir rakibi nasıl geçmemiz gerektiğini oyunculara anlatması gereken kişi oydu.
Biraz Hamit, biraz Emre
‘Kolay kazanırız’ gözüyle baktığımız mücadeleden boynumuz eğik ayrıldık. Böyle kapanan bir rakibe karşı ekstra bir şey yapmamamız enterasandı. Kanatlar kullanılmalıydı, ama Emre ve Hamit ile göbekten akınlara bağladık ümidimizi. Ama bu iki oyuncunun gayreti de çok fazla bir şey getirmedi bize.
Milli takımda şunu görüyorum aslında; Kendi takımlarında oynayamayan oyuncuların sürekli milli takımda olması, kendi ülkemizde bile oturmayan bir teknik direktör, formsuz, isteksiz ve arzusuz futbolcular, maalesef bizi bu hale düşürdü. Oyuncuları çok fazla eleştirmek istemiyorum. Zaten sahada iyi olarak bahsedebileceğimiz bir oyuncu yoktu. Biraz Emre Belözoğlu ve Hamit Altıntop mücadeleciydiler. Ama verimsiz ve isteksiz oyuncularla milli takımın bundan sonraki dönemde bir yere gitmesi zor gözüküyor. İleride kenarda bekleyen futbolcuları kullanabiliriz.
Mağlubiyet pahalıya patladı
Azerbaycan mağlubiyeti bize çok pahalıya mal oldu. Grup birinciliğini zaten hiç düşünmezken ikincilik bile artık çok zor görünüyor. İnşallah Futbol Federasyonu Başkanı ve Yönetim Kurulu Üyeleri milli takımla ilgili olarak çok daha sağlıklı kararlar verirler. İşin en kötü yanıysa, milli takımın eski dönemlere doğru gitmesi ve o görüntüyü bizlere vermesiydi. Maçı izlerken böyle vasat bir takım karşısında istediğimiz sonucu alamamamız bizi çok üzdü. Ama futbolda her türlü sonuç var. Şunu da söylemeliyim ki, dün biz daha çok baskılı oynamış gözüksek bile Azerbaycan da en az bizim kadar pozisyona girdi. Ülke olarak hepimize geçmiş olsun.
‘’Guus Hiddink sınıfta kaldı‘’
Böylesine zorlu bir mücadelede, böyle bir takımla çıkmak gerçekten çok büyük cesaret ister. Hiddink, savaşacak güçten yoksun, iki kanatta da etkili olamayan, sadece taktiksel anlamda oynayabilecek, kontrollü bir kadroyu tercih ederek önemli bir hata yaptı. Hollandalı çalıştırıcının, milli takımımızın kaleyi savunmaya çalıştığı zamanlarda bireysel hatalar yaptığını bilmesi gerekirdi. Böyle bir maçta oynayacak tecrübeye ve fizik güce sahip olmayan en az 5 oyuncunun sahada olması, milli takımımızın çöküşündeki en büyük nedendi. Çok net olan bir şey var, o da Hiddink’in Almanya’yı maç öncesinde iyi etüt etmemiş olması.
Oyuncu seçimi çok yanlıştı
Almanya, silahları gayet net belli olan bir takım. Fizik gücü yüksek ve Klose, Müller, Podolski, Mesut gibi ofansif anlamda bireysel yetenekleri üst düzeyde oyunculara sahipler. Bizim, bu maçın tansiyonunu kaldıracak, tecrübeli, iş bitirecek oyunculara ihtiyacımız vardı. Ancak gördüğüm kadarıyla Hiddink, bu maçın nasıl kazanılması gerektiğini anlayamamış ve dersine iyi çalışmamış. Çok yazık oldu milli takımımıza. Böyle bir deplasmanda kaybetmek doğal bir sonuç. Ancak daha iyi oynayabileceğimiz bir kadroyla sahada olsaydık, en azından daha etkili oynayabilirdik. Almanya ise bu mücadelede ne kadar önemli bir sistem takımı olduğunu gösterdi. Çok iyi oynamasa da attığı gollerde oyuncuların bireysel yetenekleri, takımın mükemmel sistem anlayışı, zorlanmadan kazanmalarını sağladı. Bundan sonra grupta Almanya’yı liderlikten indirmenin çok zor olduğu iyice netlik kazandı. Bizim ise önümüzdeki mücadelelerde çok daha doğru bir kadroyla, fizik ve kapasite olarak iyi oyuncularla, doğru oyun yapısıyla mücadele etmemiz şart. Bunu en iyi bilmesi gereken de Hiddink’tir. Artık tek hedefimiz, en iyi ikincilerden biri olmak.
Nuri hayal kırıklığı yaşattı
Bana göre dün akşamki mağlubiyetin en büyük sorumlusu da Hollandalı teknik adamdır. Oyuncular için fazla eleştiri yapmak istemiyorum. Ancak şunu belirtmeden geçemeyeceğim, Nuri Şahin, oyundaki temposuyla beklentilerimizi hiç karşılayamadı. En çok hayal kırıklığı yaşatan oyuncu oldu. Ayrıca Özer Hurmacı ve Ömer Erdoğan’ın milli takım seviyesinde futbolcular olmadığını bu karşılaşmada maalesef bir kez daha gördük.
Hepimize geçmiş olsun...
‘’Schuster'in tercihleri pahalıya mal oldu!‘’
Schuster’in tercihleri pahalıya mal oldu!
Avni Aker Stadı’ndaki maçta iki takım da çok iyi mücadele etti. Neredeyse 98 dakika oynanan karşılaşma, izleyicileri futbola doyurdu. Mücadele açısından gerçekten her iki takımın saha içindeki performansı alkışlanır. Böyle ağır bir sahada sergiledikleri mücadelelerini kutlamak lazım. Yalnız böyle maçları teknik direktörler çıkaracakları kadrolar ve yapacakları hamlelerle kazandırırlar ya da kaybettirirler. Bence Schuster çıkardığı kadroyla Beşiktaş’a maçı kaybettirdi. Bu futbolcular ‘kulübede otursunlar, maç izlesinler’ diye alınmıyor. Bobo gibi formda bir oyuncunun kenarda oturması Beşiktaş’ın hücum yönünü çok eksiltti. Ayrıca Avrupa Ligi’ndeki Rapid Wien maçında çok iyi oynayan ancak yorulan Tabata ve Guti ikilisiyle dün akşama başlaması Schuster’in en büyük hatasıydı.
Bobo 11’de başlamalıydı
Böyle derbiler zordur. Özellikle Avrupa maçının arkasında oynandığı için zorluk derecesi artar. Alman hoca derbiye göre bir kadro çıkarmalıydı. Guti ve Tabata fizik olarak arka arkaya iki 90 dakikayı kaldırabilecek futbolcular değiller. Bu sezon Quaresma’ya bağlı oynayan Beşiktaş’ın, Portekizli’nin sakatlığı nedeniyle bu oyuncudan yoksun sahaya çıkması büyük problemdi. Tabata ya da Guti’den birinin kulübede oturup, karşılaşmaya Bobo ile başlaması gerekirdi Schuster’in. Bu büyük hatalar Beşiktaş’ın Trabzon’dan mağlup dönmesine neden oldu. Schuster, sezon başından beri kendisine yakışmayan önemli hatalarla Beşiktaş’a maç kaybettirmeye devam ediyor. Birçok eksiği olan Beşiktaş’ın karşısında ev sahibi avantajıyla agresif oynayan ve hafta içi maç yapmayan fizik gücü yüksek bir Trabzonspor vardı.
Artık lig güzelleşti
Özellikle defansta sorun yaşanması beklenen Bordo-Mavililer kendi yaptığı hataların dışında pek de sorun yaşamadı. Fizik gücü yüksek, yetenekli oyuncuları fazla olan Trabzonspor, şansının da yardımıyla sahadan üç puanla ayrılmasını bildi ve tekrar lige tutundu. Aradığı çıkışı da bu maçla yakaladı Karadeniz ekibi... Bu hafta oynanan maçlardan sonra lig daha da güzelleşti. Özellikle üst sıralardaki takımların rakiplerine puan kaptırmasıyla bundan sonra çok zevkli bir lig olacak gibi görünüyor. Şunu tekrar söyleyeyim; Beşiktaş bu maçı kendi içindeki hatalar nedeniyle kaybetti.
‘’Fenerbahçe kendine geldi‘’
Fenerbahçe, bu sezon belki de en iyi futbolunu oynadı. Demek ki, isteyince oluyormuş! Oyuncular zoru görünce, pabuç pahalı olunca, bazı şeyleri değiştirmek mümkün oluyormuş! Özellikle takım olarak, oyunun genelinde rakibinden çok daha üstün oynayan Fenerbahçe, haklı olarak 3 puanı hanesine yazdırdı. Beni memnun eden taraf ise, oyunculardaki arzu ve istekti. Fenerbahçeli futbolcuların, her çıktıkları maçta bu şekilde oynamaları gerekiyor. Ancak bu şekilde maçları kazanabilirler.
Yobo farkını hissettirdi
Oyuna gelince... Özellikle Yobo’nun dönmesi, Sarı-Lacivertli savunmayı oldukça toparlamış. Dün akşam defans oyuncuları, fazla açık vermeden iyi bir performans sergiledi. Göbekte Emre Belözoğlu’nun bana göre mükemmel futbolu, rakip oyunculara yaptığı inanılmaz pres, Fenerbahçe’nin orta sahayı ele geçirmesindeki en önemli etkendi. Ona Mehmet Topuz ve Selçuk da aynı şekilde eşlik edince, Fenerbahçe seyrine doyulmaz bir hale geldi. İlk geldiği günden beri özellikle vurguluyorum, Niang çok hızlı, fizik gücü yüksek, oldukça kaliteli bir oyuncu. Dia da sakatlıktan kurtulduktan sonra yeni yeni kendine gelmeye başladı. Şüphesiz o da ileriki maçlarda en az Niang kadar Fenerbahçe’ye katkı sağlayacaktır. Takımda tüm oyuncular arzulu, istekli, hırslı olunca, oyun içinde Alex’in temposuzluğu fazla sırıtmadı. Ama hakkını vermek lazım, o da attığı müthiş paslar ve oyun zekasıyla galibiyete önemli katkıda bulundu.
Sonunda ‘takım’ oldular
Sağ kanatta Gökhan Gönül’le Mehmet Topuz, belki de ikili olarak en iyi maçlarından birine imza attılar. Topuz yavaş yavaş sağ kanada ısınmaya başladı. Performansı her geçen hafta artıyor. Fenerbahçe’nin hücumda Niang ve Dia gibi iki tane çok önemli ve hızlı oyuncuya sahip olması önemli bir şans. Diğer oyuncuların yapması gereken tek şey, olabildiğince çabuk bir şekilde bu ikiliyi topla buluşturmak.
Dün akşam, Alex sayesinde bunu çok iyi bir şekilde başardılar. Sarı-Lacivertli oyuncuları gerçekten dünkü oyundan dolayı kutlamak lazım. Defansif olarak fazla hata yapmadılar ve bu sezonki en iyi takım futbolu sahaya yansıttılar. Fenerbahçe çok iyi oyunculara sahip. Ligde şampiyonluğa oynayacak bir kadro kalitesi ve zenginliği bulunuyor. Şu ana kadar tek eksikleri ‘takım’ olabilmekti. Çünkü futbolda artık bireysel yetenekli oyuncular kolay kolay tek başlarına maç kazandıramıyor.
Ekip olarak iyi olursan, bireysel yeteneği üst düzeyde olan oyuncular da yeteneklerini daha çok sahaya yansıtır. Dün akşam bunun en güzel örneğini izledik. İnşallah bundan sonraki maçlarda da bu anlayış devam eder. Tüm Fenerbahçeli oyuncuları tebrik ediyorum...
‘’Avrupa fatihi Beşiktaş‘’
Çok güzel bir gece oldu. Belki de bu sene Türk takımları arasında Avrupa’da yabancı kulüpler karşısında en iyi futbol oynayan takım Beşiktaş... Türk futbolunun bu tür galibiyetlere özellikle son dönemlerde çok ihtiyacı var. Schuster ise yine değişik bir kadro sürdü sahaya. Defansın göbeğine Ferrari’yi monte etmiş, Necip’i çıkarmış, Tabata’yı 11’e almıştı. Görünen o ki Beşiktaş yine kazanmak için sahadaydı.
Dün gece bütün oyuncular futbol oynamak için, 90 dakika boyunca ellerinden gelen gayreti gösterdiler Beşiktaş’ta. Siyah-Beyazlılar’ın 90 dakika içinde yaşadıkları ufak tefek problemler ise gayet normal karşılanmalı. Çünkü, Quaresma’nın oyunda olduğu dakikalarda maça çok iyi başladı Beşiktaş. Ancak Portekizli sakatlandıktan sonra oyuncular hücum güçlerini kaybettiklerini zannettiler. Fakat işin aslı öyle değildi. Çünkü bir takımda yıldız oyuncuların olması taraftar ve seyir zevki açısından iyi bir durum ancak maçları yıldız oyuncular değil, takımlar kazanır. Beşiktaş, Guti oyunda ağırlığını hissettirene kadar Quaresma’nın oyundan çıkışının etkisi altında kaldı.
Ernst ve Aurelio kusursuz oynadı
Dün gece Siyah-Beyazlı futbolcular oyunu kanatlara yıkamadı. Durum böyle olunca kalabalık defans hattıyla mücadele eden Rapid Wien’i göbekten delmekte zorlandılar. Golü yedikten sonra bocalayan Beşiktaş, Rapid Wien kalecisi Hedl’in yaptığı önemli bir hatayla beraberliği sağladıktan sonra oyuna girmeyi başardı. Bunda Guti ve Tabata’nın pas yüzdelerinin yüksek olmasının etkisi büyüktü. Ama Ernst ve Aurelio gibi neredeyse oyunun
90 dakikasını hatasız oynayan iki ön liberosunun olması Beşiktaş defansının ve orta sahasının ayakta durmasına yetti. Bunlara dün gece mükemmel oynayan Hilbert’i de eklemek lazım. Beşiktaş aradığı sağ beki buldu. Hilbert, hem çabukluk hem de disiplin olarak Beşiktaş’ta bu bölgede oynayabilecek en iyi oyuncu.
Holosko golü attı ama...
Holosko’nun attığı golde rakibinin hatasından faydalanması mükemmeldi ama arkadaşlarına gol attırmaması ise eksi puan olarak yazıldı dün gece hanesine.
Oyuna baktığımızda Beşiktaş çok da vasatı aşamayan rakibi karşısında zorlanmadan kazanmasını bildi. Bana göre Porto’yla birlikte gruptan çıkması kesinleşti. Schuster’in belli bölgelerde, özellikle stoper ve orta sahanın göbeğindeki fikirlerinde sabit olması lazım. Bu bölgelerde sürekli yapılan değişiklikler takıma uzun vadede zarar verebilir. Beşiktaş’ta o bölgede oynayabilecek çok iyi oyuncuların olduğu da bir gerçek.