‘’Tartışılan adam Çakır başarılıydı‘’
Her ne kadar maçın uzatma dakikalarında tansiyon biraz yükselir gibi olduysa da kupa maçlarının havası lig maçlarının havasında geçmiyor. Bu durum oyuncuların saha içerisindeki tutum ve davranışlarına da yansıyor. Oyunun ilk 28 dakikalık bölümünde topun kontrolü Fenerbahçe’de görülmesine rağmen Eskişehir, Burak ile bulduğu iki net pozisyonu değerlendiremedi. Ardından Bilica, Sezgin’e profesyonelce bir omuz hareketi yaptı, devamında Burak ofsaytta kaldı.
Çakır’ın sözlü ikazı doğruydu
Pozisyon sonrasında Rıza Çalımbay’ın tahrikleri nedeniyle saha karışır gibi oldu. Hakemin oyunu germeden oyuncuları sözle ikaz etmesi doğru bir yaklaşımdı. Ancak Eskişehir teknik heyetini de uyarması gerekirdi. 32’de Ümit Karan’ın Bilica’yla girdiği hava topu mücadelesinde hakemin Fenerbahçe lehine faul kararı vermesi doğruydu. Eskişehirli oyuncular gereksiz itiraz etti. 42’de Doğa’nın Gökhan’a hareketi sonrası gördüğü kart doğruydu. En kritik pozisyon 57’de gerçekleşti. Eskişehirli defans oyuncusu, kaleci İvesa’ya pas verdi.
Alex, Eskişehir ceza alanında İvesa’yı hataya zorladı. Sonrasında İvesa’nın Özer’e yaptığı müdahalede Çakır’ın ‘penaltı’ kararı doğruydu. Penaltı atışını Alex gole çevirdi ancak bu vuruş öncesinde iki takım oyuncularından da birkaçı vuruş yapılmadan ceza alanı içerisine girince golle sonuçlanan ilk penaltı vuruşunu hakem doğru olarak iptal etti. Tekrarda ise herhangi bir ihlal yaşanmadığı için gol kararı doğruydu.
Bilica’nın müdahalesi yok
Erkan Zengin’in gördüğü sarı kart doğruydu. 88’de Fenerbahçe ceza alanı içerisinde oluşan bir karambolde Eskişehirli iki oyuncudan biri, Bilica topa doğru koşarken yerde kaldı. Ancak Bilica’nın bu oyuncuya hiçbir müdahalesi görünmedi. Genelde iki takım oyncularının centilmence mücadele ettiklerini söyleyebiliriz. Bu durum sonucunda Cüneyt Çakır’ın da işi kolaylaştı.
Volkan’la hakem bir örnekti
Hakemin de karşılaşmada çok koşup pozisyonlara yakın olması, oyunculara pozitif yaklaşım sergilemesi maçı genel olarak başarılı yönetmesini sağladı. Ancak şöyle bir tavsiyede bulunalım. Oyun kurallarında ‘Her iki takım oyuncuları ve kalecilerinin forma rengi hakemin giymiş olduğu forma renginden farklı olmalıdır’ der. Ancak Fenerbahçe kalecisi Volkan ile Cüneyt Çakır’ın ve yardımcılarının forma rengi aynı renkteydi.
‘’Çakır'ın verilmesi akıllıca değil‘’
Merkez Hakem Kurulları, Federasyon’un desteğini arkasında göremediği takdirde, kulüplere ve yöneticilerine karşı mesafeli ve dik bir duruş sergileme cesaretini de ne yazık ki gösteremezler. 2 yıl öncesinde bu Federasyon göreve geldiğinde, atamış olduğu Merkez Hakem Kurulu’nun önüne birkaç hakemin isimlerini koyarak, ‘bunları bazı kulüpler istemiyor, şu şu takımlarımızın maçlarına bu hakemleri vermeyeceksiniz’ diye istekte bulunmuştu. Bu emri uygulayan Merkez Hakem Kurulu, o günden bugüne halen kamuoyuna da hakem atamaları hakkında açıklayıcı bir bilgi veremedi. Kendilerine bu yönde söylemlerle gidildiğinde ise inkar yoluna başvurdular. Yine sezon içersinde hangi kulüp bir hakemden yakınsa, hemen o takımın isyanına kulak verdiler. Neyse, asıl konuya gelelim.
Hakemler kullanılıyor
Bu hafta sonu oynanacak kupa maçlarından Eskişehirspor-Fenerbahçe maçına Cüneyt Çakır, Orduspor-Galatasaray maçına Bünyamin Gezer görevlendirilmiş. Hatırlayalım; Fenerbahçe-Galatasaray derbisinde yaşananlardan sonra Galatasaray’ın suçladığı hakem Bünyamin Gezer’i o maçtan sonra ilk kez Galatasaray maçında görüyoruz.
Zamanlama yanlış
Aynı şekilde Fenerbahçe’nin istemediği Cüneyt Çakır’ı da uzun bir aradan sonra bir Fenerbahçe maçında görüyoruz. Görmesine görelim de, bugün gelinen noktada kısa zaman öncesinde Federasyon ile Aziz Yıldırım arasında yaşanan güç gösterisinde yine figüran rolünde ne yazık ki hakemleri görüyoruz. Federasyon ve Fenerbahçe arasında sert çatışmanın yaşandığı bu dönemde, Avrupa’da 1. kategoriye çıkma başarısı göstermiş Cüneyt Çakır’ı, sorun yaşadığı iki takım olan Eskişehirspor ve Fenerbahçe’nin maçına vermek pek akıllıca değil. Bu atamalar Federasyon’la Fenerbahçe Kulübü’nün yaşadığı problem öncesinde yapılsaydı “Helal olsun, hakemleri takımların isteklerine göre değil, MHK kendi iradesiyle atamaya başladı” deyip, takdir ederdim. Ama bu durum tamamıyla yapılan restleşmenin devamı ve kullanılan taraf ise yine masum hakemler.
Atamalar örnek olmalı
Bundan öncesinde Federasyon, MHK’ye bazı hakemleri ‘bu takımın maçlarına vermeyin’ diyordu ve o hakem asla verilmiyordu. Şimdi ise ‘verin’ dedi, verildi. Umarım bundan sonra bu atamalar örnek olur ve hiçbir kulüp hakem seçme işine kalkışmaz. En son şunu söyleyeyim; Cüneyt Çakır’ı Fenerbahçe-Eskişehirspor maçına atıyorsanız, Yunus Yıldırım’ı da Manisaspor’la beraber Galatasaray maçına veya Mustafa Kamil Abitoğlu’nu Antalyaspor’la beraber Sivasspor maçlarına atayın da, görelim o zaman...
‘’İyi dinle Bülent Yıldırım!‘’
Merkez Hakem Kurulu, ilk yarının son haftasının en önemli maçına hakem Bülent Yıldırım’ı atadı. Bülent Yıldırım, bu sezon Fenerbahçe’nin 2, Trabzonspor’un da 1 maçında görev almıştı. Yıldırım, bu karşılaşmalarda gerek Trabzonspor, gerekse de Fenerbahçe kanadından herhangi bir tepki almadı. Atamayı değerlendirdiğimizde ise mevcut FIFA hakem kadrosundan bu mücadeleye aday 2 hakemden biriydi.
Sürpriz bir atama değil
3 İstanbul bölgesi hakemi ve geçen hafta Fenerbahçe’nin maçında görev alan Halis Özkahya’nın bu maça verilemeyeceği düşünüldüğünde, geriye kalan 3 FIFA hakeminden Selçuk Dereli’nin de Fenerbahçe maçlarında görev alamaması, geriye kalan 2 Yıldırım’dan birinin bu maça atanacağını gösteriyordu.
Maçın önemi iyice arttı
Hafta içerisinde Bülent Yıldırım isminin kamuoyuna lanse edilmesinin nedenini de açıklamakta fayda var. Trabzonspor’un arka arkaya almış olduğu galibiyetler, Şenol Güneş faktörüyle birlikte Trabzonspor takımını zirve yarışına ortak edince, bu karşılaşmanın önemi bir kat daha arttı. Gelelim bizim önerilerimize... İki takım arasındaki maçlara baktığımızda, iddia olsun-olmasın özellikle de Trabzon’daki Trabzonspor-Fenerbahçe maçları hep zor maçlar olmuş ve çok çekişmeli, pozisyonlu geçmiştir... Bunu bizzat kendim gerek hakem gerekse 4. hakem olarak görev yaptığım için yaşadım
Oyunun kontrolü kaçarsa...
Oyunun kontrolünü mutlaka elinde tutabilmeli... Etkilenmemeye çalışmalı, hatayı herkesin yaptığı gibi yapabileceğini bilip yapmamaya özen gösterip, yardımcıları ve 4. hakeminden çok iyi yararlanmalıdır. Özellikle son haftalarda öne çıkan yardımcı hakem hatalarıyla ilgili maç öncesi yapılan sohbetlerde bu konudaki hassasiyet üzerinde durulmalıdır. Ve en önemlisi gördüğünü çalmalıdrır. Unutmamalı ki gördüğünü çalmaya çalıştığı ve etkilenmediği sürece hata da yapsa kendisine sahip çıkan çok olacaktır.
‘’16. Hafta‘’
Denizli-Trabzon: Kuddusi Müftüoğlu
Gabriç’in golünde verilen karar çok kritik. Bu pozisyonda oyuncu ilk önce ayağının dışı ile topa hamle yapmaya çalışırken tam topa dokunduğu anda ise ayak tabanı geliyor. Bence tehlikeli hareket Denizli’nin penaltı beklediği pozisyonda ise top Song’un koluna çarpıyor, devam kararı doğru.
İstanbul B.B.-Kayseri: Tolga Özkalfa
Ali Turan’ın rakibine net faulu var. İhlal oyun alanı dışında, top ise içeride... Oyunu durdurup rakibe sarı, karşılaşmayı da hakem atışı ile başlatmalıydı. Barbosa’nın Souleymanou’ya tabanı ise çok açık faul ve kırmızı kart...
Gençlerbirliği-Gaziantep: Serkan Çınar
Hurşud’a Antep cezaalanına girerken açık bir faul yapılmasına rağmen oyunu devam ettirmesi hataydı. Bir pozisyon sonrasında Gençlerbirliği kalecisinin yardımcıya açık ve abartılı itirazını da cezalandırması gerekirdi.
Sivas-Eskişehir: Aytekin Durmaz
Eskişehir atağında Sivaslı Abdurrahman cezaalanı içerisinde koluyla açık bir şekilde topla oynuyor, net penaltı... Devam kararı neticeye tesir eden bir hata.
Diyarbakır-Kasımpaşa: Bünyamin Gezer
Basem Abbas’ın Cenk’e attığı tokat sonrasında gördüğü sarı kart doğru. Ancak sonrasında Cenk resmen dayak yedi ve ortalık karıştı. Hakem olaylara önlem alma konusunda çok zorlandı. Sonucunda da etkilenip, Cenk’e haksız yere ikinci sarıyı gösterdi.
‘’Federasyon son kaleyi de kaybetti!‘’
Bu federasyon göreve geldiği zaman, birçok kesimin çok büyük destek ve güvenini alarak işe başladı. Öyle ki yapılan bütün hatalara rağmen hep hoşgörü ve kredi tanındı. Merkez Hakem Kurulu ile Gözlemciler ve Temsilciler Kurulu hakkında genel bir değerlendirme yapacağım. Birden geçmişte mağdur edilmiş rolü oynayan, kariyeri bu kurulda çalışmaya yetsin veya yetmesin hatta kompleks duygusu içerisinde ki bir çok kişi (buna örnek teşkil edecek kişileri bazı maçlarda saha içersindeki tavırlarıyla kral gibi görebilmek mümkün) bu kurullara girebilmek için eş, dost hatta siyasileri araya koymak münasebetiyle yoğun bir çaba gösterdiler. MHK Başkanı olarak Oğuz Sarvan, GTK Başkanı olarak da Kemal Dinçer isimlerinde karar kılan TFF, kurulda görev yapacak üyeleri de bu anlayışla seçti.
En zayıf MHK bu, çünkü...
Sarvan’ın böylesine önemli bir görevi kabul ederken kendi kurulundaki üyeleri seçme şansının az olması bugüne kadar oluşturulmuş kurullar içerisindeki en zayıf MHK olmasına neden oldu. Dinçer’in ise camiaya uzak olması, kendisine önerilen kişileri sadece isim olarak tanıması neticesinde oluşturulmuş listelerle göreve başlamasını az da olsa anlayışla karşılayabiliyorum. Ancak çevresindeki kişilerin yanlış bilgileri sonucunda doğruların uzağında karar almak durumunda kaldı. Oluşturulan kurulların zayıflığı ilk zamanlardaki sen ben kavgaları ve eskilerden öç alma duygusuyla birleşince özellikle de MHK kanadından irdelediğimizde, herkesin düzelmesini beklediği hakem camiası her geçen gün daha da kötüye gitmeye başladı. Yıl içinde yapılan sezon öncesi ve ortasındaki iki eğitimin yeterli olmadığını dile getirmemize rağmen, ‘hayır’ deyip yeterli olduğunu iddia ettiler. Bazı hakemlere hata yaptıkça, bazen de gözlemci raporlarının kendilerine ulaşmasını beklemeden ödüllendirircesine ertesi hafta tekrar görev verildi. Geçen sezon 15 maç yöneten hakemin maçlarına bakıldığında, bunlardan 11’inin büyük karşılaşmalar olduğu görülünce; hem kadro içerisindeki hakemlerin hem de camiayı takip edenleri şaşırttı.
TFF fırsatı değerlendiremedi
Bu yıl da yapılan hataların geçen yıl yapılan hataların tekrarı gibi devam ettiğini görmekteyiz. Camia içerisinde bir türlü denge sağlanamadı. Benzer hata yapan hakemlerin bazılarını kısa bir zamanda görevlendirip, bazılarını ise gözden uzak olmaya dem vuruyorlar. Özellikle de yardımcılarda çok açık örnekleyebilirim ve isim isimde belirtirim isterlerse. Sonuç olarak her geçen hafta hakemlerin hataların arttı, şimdi tavan yaptı. Federasyon ve kurullarına destek verene Kulüpler Birliği Başkanı Yıldırım da isyan bayrağını açtı.
‘’Tazemeta atılmalıydı‘’
Beşiktaş son haftalardaki klasik dizilişiyle sahaya çıktı. Aslında büyük özgüven kazanmış olmanın verdiği avantajla, Mustafa Denizli bu maça çift santraforla başlayabilirdi. Ancak, maçın 70. dakikasından sonra, Bobo’yu oyuna alarak gol yollarında avantaj sağlamaya çalıştı. Gol geciktikçe Diyarbakırspor’un direnci arttı ve Kırmızı-Yeşilliler Beşiktaş kalesine gelmeye başladı. Yıldırım, Nobre’ye yapılan faul sonrasında top Tello’ya gelince avantaj oynattı. Tello’nun ceza alanına yaptığı top rakibe gidince tekrar ilk pozisyona dönerek, Beşiktaş lehine faul verdi. Bir kaç pozisyonun devamından sonra ilk pozisyona dönüp faul kararı verilmesi yanlış bir uygulamaydı. Oyunu devam ettirmesi gerekirdi. İlk yarının son dakikasında yardımcının Tazemeta için kaldırdığı kritik ofsayt bayrağı doğruydu.
87. dakikada ise yine Tazemeta’nın ofsayt gerekçesiyle sayılmayan golü santimlerle ölçülebilecekken, yan hakem Muhittin Gürses doğru bir şekilde ofsayt bayrağını kaldırdı. Son dakikaları tempolu ve heyecanlı geçen oyunda Beşiktaş, galibiyet serisini sürdüremedi. Diyarbakırspor ikinci yarıda ortaya koyduğu performans ile 1 puanı haklı olarak aldı. Hakem Bülent Yıldırım maçın genelinde başarılıydı ancak Beşiktaş ceza alanı içerisinde uzatmalarda Tazemeta’ya gösterdiği sarı kart sonrasında bu oyuncunun kendisini eliyle itmesine duyarsız kalması, maçtaki en ciddi hatasıydı. Tazemeta’nın oyundan atılması gerekirdi.
‘’Baroni'ye yapılan hareket penaltıydı‘’
Fenerbahçe, son haftalarda arka arkaya almış olduğu başarısız sonuçlardan sonra, grupta lider ve puan alarak avantajlı bir şekilde çıktığı Twente maçından bu avantajın da verdiği fırsatı iyi kullanıp, hem bu maça hem de Süper Lig’de kalan karşılaşmalara yansıyabilecek bir skor ve mücadele sahaya sürmesi, maç öncesinde Fenerbahçe’den beklentilerdi.
Daha iyi değiller ama...
Twente’nin İstanbul’daki maçta ortaya koyduğu oyun ve almış olduğu sonuçla Kanarya’yı grupta en zorlayan rakip olmuştu. Fenerbahçe’ye nazaran çok iyi bir takım olmamalarına rağmen hücuma hızlı ve çabuk çıkıp, fizik olarak daha iyi özellikleri olan takım görüntüsü vermişti. Oyuna baktığımızda Fenerbahçe tek forvete dönüp, orta alanı daha sağlam tutmaya çalıştı. Selçuk ile Baroni genelde ofansif oynamaya çalışıp, Mehmet Topuz ile Vederson da daha fazla topla Alex ile Güiza’ya destek verdiklerini gördük. Bu maçta, bir kez daha belirgin bir şekilde çıktı ki, Fenerbahçe’nin gerçek anlamda bir santrfora ihtiyacı var. Güiza’nın zaman zaman Fenerbahçe’ye bazı maçlarda katkı sağlayacağı düşünülse de bu bölgeye mutlaka transfer şart.
Volkan atlatamamış...
Futbolumuzun inişli-çıkışlı grafikler çizmesi, ortaya çıkan büyük istikrarsızlığı özellikle de milli düzeye gelmiş oyunculardan daha fazla görmemiz mümkün. Kasımpaşa maçında yediği hatalı golün etkisinden kurtulamamış bir Volkan izledik maç boyunca. Milli düzeye gelmiş bir kalecinin maçın 38. dakikasında ‘vakit geçirmeden’ sarı kart görmesi profesyonellikten çok, duygusallığın en büyük göstergesiydi. Gitti, gidiyor diye uzun zamandır hep gündemi meşgul eden Roberto Carlos, 60.dakikada kaleden öyle bir top çıkardı ki, Fenerbahçe’nin bu karşılaşmada aldığı skorun direkt belirleyicisi oldu. Oyunun geneline baktığımızda Sarı-Lacivertliler, pozisyonlar verdi ancak, verdiği pozisyonlardan çok daha fazlasını rakip kalede buldu. Bu da maç öncesindeki Fenerbahçe’den beklediğimiz ve arzu ettiğimiz beklentilere verilen yanıt oldu.
Stoch’un pozisyonu ofsayttı
İspanyol hakem Cesar Muniz Fernandez, maçın genelinde pozisyonlara yakın, disiplin uygulamalarına verdiği kararlarla iyi maç yönetti diyebiliriz. Genel olarak gösterdiği tüm sarı kartlar da doğruydu. 90+2’deki Twente’li Stoch’un attığı gol ofsayttı. 90+4’te Baron’nin topu kurtardıktan sonra kaleci Boschker’in yapmış olduğu kontrolsüz harekete hakemin penaltı kararı vermesi gerekirdi.
‘’Bobo'nun golü ofsayt değildi‘’
Beşiktaş, oyunu kendi yarı alanında kabul eden bir anlayış ile müsabakaya başladı. Sivasspor’a topla oynama fırsatını ilk 10 dakika içerisinde daha fazla verdi. Bu dakikadan sonra oyunda dengeyi sağlayarak, kontrolü tamamiyle ele aldı Siyah-Beyazlılar. Sezon başında çok büyük umutlarla transfer edilen Nihat’tan bir türlü yararlanamayan Mustafa Denizli, bu maçta artık tüm Beşiktaşlılar gibi iyi bir performans göstermesini beklediği yıldız oyuncuyu sahaya sürdü. Ancak Nihat gerek ofansif, gerekse defansif anlamda takımına istenilen katkıyı bir türlü gösteremedi.
Psikolojik baskı yaptılar
Kara Kartal’da defansın önündeki Ernst-Fink ikilisi haftalardır iyi oynayarak ve birbirleriyle uyum içerisinde bir performans sergileyerek takım içerisinde çok büyük güven oluşturdular. Arka arkaya kazanılan maçlardan sonra Beşiktaş takımında sorumluluk almak isteyen oyuncuların sayısı da artmış. Durum böyle olunca, rakibe psikolojik baskı da hissetirmeye başlıyorlar. Bobo’nun sakatlanması Beşiktaş için ciddi bir eksiklik. Çünkü son haftalarda yükselen form grafiği ile takıma önemli katkı sağlıyordu. Oyunun genelinde, sezon başından beri çok eleştirilen İbrahim Kaş’ı bayağı istekli ve arzulu gördük. Bobo’ya attırdığı goldeki mücadelesi de gayreti de iyiydi.
Sivas’ın işi çok zor
İkinci yarı da oyunun kontrolü tamamiyle Beşiktaş’ın elindeydi. Ekrem girdiği pozisyonu gole çevirebilse ikinci yarıya Beşiktaş golle başlamış olacaktı. Son iki sezonun flaş takımı Sivasspor’un bundan sonraki haftalarda da işinin gerçekten zor olduğunu söyleyebiliriz. Sivasspor, Erman’ın bir pozisyonu dışında maç boyunca ciddi anlamda tek bir pozisyon üretemedi. Son dakikalarda, Beşiktaşlı oyuncuların cömertçe harcadığı pozisyonlar farklı skoru engelledi.
Merdin’in kararları maçın önüne geçti
Hakem Bünyamin Gezer maçın genelinde iyi bir yönetim sergiledi. Ancak yardımcı hakem Neşet Merdin, ofsayt kararlarında gerek ilk yarı, gerekse ikinci yarıda ciddi hatalar yaptı. Bobo’nun sayılmayan golü ofsayt değildi ve geçerli olmalıydı. Ernst’in pozisyonu da ofsayt değildi. Böylesine önemli müsabakalarda görev alan yardımcı hakem Neşet Merdin’in, esas görevi olan ofsayt pozisyonlarında yapmış olduğu hatalar, maçtan daha fazla öne çıktı.









































