‘’Millet hazır!‘’
Önce UltrAslan, sonra Kocaelili gençler ve şimdi tüm Türkiye, askerlik şubeleri önünde... Evet! Kutsal görev için millet hazır. Sıra hükümette. ‘Kanı yerde kalmayacak’ cümlesinin, lafta kalmaması için daha ne bekliyorsunuz?
Yüreklerin dağlandığı günün akşamı, tenha İstanbul sokakları için için ağlıyordu sanki... Bulutlardan süzülen gözyaşlarıyla. Galatasaray ve Ankaraspor anlamlı pankartlarıyla, ulusça üzüntümüzü, öylesine içten yansıttı ki...
Ankaraspor’un kadrosu mükemmel. Bu yapı böylesi puan fakirliğini nasıl yaşar, hayret. Tempolu başladı oyun. Oktay Demiray’ın bir kısım kararlarını gördükçe, ligimiz hakem defolarını da hatırlıyor ve düşünüyorum ‘Hakemler ligi hizaya sokma adına bir misyon mu üstlendi acaba?’ Bir düdükten, kaval evsafında böylesi çeşit çeşit yorum çıkmaz ki. Hakemoğlu nelere kadir! Sadece ‘düt’ diyebilecek enstrümandan seksen türlü name çıkartabiliyor(!)
Galatasaray rakip kalede daha fazla göründü. Göründü de, gol yollarında apıştı. Biraz dikkat, azıcık özenle filelere gidebilecek topların istikameti Fulya çukuru oldu. İyi futbol adına aklımda kalan mı? Lincoln, Linderoth’tu.
İkinci yarı soldan Arda, sağdan Uğur iştahlı başladı. Barış’ın ustaca vuruşu direkten dışarı... Cim Bom baskısı var ama yine saçma sapan vuruşlar da var. Ankaraspor ıkınarak da olsa, ara sıra çıktı. Bu arada Şükür de çıktı, Nonda girdi. Yunanistan gazisi Arda da çıkıyor ve yedek kuvvet Şaş alana sürülüyor. Sözde baskı mı? O da sürüyor.
Karaman’ın koyunu Aslan’ı ceza sahası önünde boğmuş, Beyaz Tilki de seyretmiştir. Birlik gecesine beraberlik te eklendi!
‘’Yazık oluyor...‘’
Yunanistan maçı öncesi Terim’in basın toplantısını izliyorum... Son bölümü dinledim ve ‘Yandık’ dedim. Terim o soruya, ‘Gün bu meseleyi tartışma günü mü?’ dese, ‘Böylesi bir final öncesi, abesle iştigal etmemeliyiz’ diye de ilave etse, ne olurdu? Türkiye kazanırdı. Hoca kavgayı seçti, ülke kaybetti. Aile kavramı elbette kutsal değer, ama ülke çıkarları her şeyden daha önemli. Yaşam hakkından bile... Ailenizle ilgili bir mesele için can verirseniz, cinayet kurbanı, vatanınız için can verirseniz şehit sayılırsınız. Terim cinayete kurban gitmeyi seçti!
Hocasının Belge söyleminde kaldığı yerde, futbolcu sahada kalır mı? Derhal kendi problemlerine dalacak, kimi medyayı, kimi parasını çarpanı, bazısı duygusal problemlerini düşünecek ve Yunanistan sınavı son sıralarda yerini alacak. ASY’de izlenen futbol değerleri bu vaziyetin belgesi olmuş, maçı daha fazla düşünen Yunanistan, Avrupa Şampiyonası’nı garantilemiş, bize Kasım ayazında yaz hayali kalmıştır.
Ulusoy da kriz yönetimini beceremedi, sınıfta çaktı. Terim’i medya harplerinde yalnız bırakmak, ne tür bir seçim acaba? Olası başarısızlığa çanak tutmak mı? TFF, teknik kadro ve futbolcular hırslarını medyaya yönlendirip, stratejilerini basını ye(n)mek üzerine kuracaklarına, rakibe yönlenseler daha doğru olmaz mıydı? Türk Futbolu sadece yanlış yönetilmiyor ki! Komaya sokulmuş ve fişin çekilmesi noktasına gelinmiştir. Bu işte en az kabahatli, sporcular olmalı. Çocuk gibidir onlar, ne verirsen onu alırsın!
Bu arada şunu da merak ediyorum: TFF 1 milyon Dolar yardımı hangi fasıldan yapacak? Böyle bir yetkileri yok çünkü. Ya Ulusoy cebine davranacak, ya yöneticiler aralarında paylaşacak ya da bir sponsora yaslanılacak!
Bir kısım yorumcuya göre Milli Takım havadan oynamış! Hakan Şükür olsaydı, ‘O yüzden havadan oynadılar’ diye kulp takarlardı. Şimdi ne kulp takacaklar? Takamayacaklar ve futbol değerlerimiz gibi onlar da havada kalacaklar.
Herkes kendi davası ve egosunun peşinde koşmayı seçince, yazık oluyor Türkiye’ye.
‘’Dakika 35!‘’
Oyun tamamen rastlantılara terk edilmiş vaziyette giderken, dakika 35... Yani İzmir’in plaka numarası! Bu rakam Yunanlılar’a şeşi beş göstermeliyken, bizimkilere feleklerini şaşırttı. Aman Yarabbim! Aynı dakika içinde, öyle iki pozisyon verdik ki, evlere şenlik. Önce Gökhan sonra Volkan sağ olsun... Yırttık. Ondan önce de Aurelio’nun son adamken topu rakipten, olağanüstü çekip almasıyla yırtmıştık. Birkaç pozisyonda daha yırttık, bitti devre.
Skoru lehimize çevirmek için ne yaptık biz? Hiç... İbrahim Üzülmez ve Gökdeniz zaman zaman parlıyor, arkadaşları mı? Bakıyor. Taktik, Rehhagel’in arzuladığı taktik. Şişir şişerebildiğin kadar, onların uzunları geri teptirsin, Karagounis yakalayıp Gekas’a salsın, o da gitsin. Daha az ama etkili giden taraftır Yunanlı. Bir laf var ‘Uzun yürürken, kısa iş üretirken’ diye hani. Ama onların uzunu kısası üretiyor. Bizimkiler mi? Devreye girecekler diye bekleniyor. 2. yarı Tümer var. İyice yavaşladık, onlar hızlandı. XXXL ebadındaki savunma arasına sanki havan topu atıp, Gökdeniz’in kafasıyla gol arıyor, resmen komik oluyoruz. ‘Bizimkiler Yunanlılar’ın taktiğiyle oynasa iyi olacak’ diyeceğim ama ayıp olur diye diyemiyorum! Hatlar arasında iletişim yok. Bloklar deprem yemiş gibi yıkık, Allah’tan Volkan ayakta, üçlük olmuştuk yoksa. Uzun lafın kısası, kötüyüz. Hayır! Rezil.
Amanatidis ikram üzerine ikramlara ‘peki’ dedi ve işi bitirdi: 0-1. Futbolumuz komadadır. Fişi çekmek kime nasip olacak acaba?
‘’Dikkat dikkat!‘’
Sevgili dinleyenler, günün önemine binaen anons etmek zorundayım ‘Dikkat dikkat!’ Yarın Yunanistan’la çok kritik bir müsabakamız var. ASY’de sportif başarı kadar, konukseverlikte şart. Dünya’nın gözü üzerimizde ve nereden neyi yakalarlar, onun arayışı içindeler. Maalesef makus talihimiz bu. Yanlış tanınmamız için çanak tutanlardan olmayınız. Zorlu 90 dakikanın en önemli kriteri sabır olmalı. Gücümüzü oyun esnasına saklamalı, maç öncesi şov nedeniyle tık nefes kalmamalıyız.
Moldova’dan dönüş keyifsiz oldu. Galibiyete şartlanmıştık... Ama futbol bu işte, arslanı kanaryaya! Pardon kurda boğduruveriyor. Hay Allah... Nereden geldi aklıma kanarya? Haaaa... öylesine alışmışım ki, Fenerbahçe yenilgilerine! Dilim sürçüyor işte. Aslında öyle ya! Hemen her Galatasaray’lı Arslan’ın Kanarya karşısındaki kaderine şaşıyor ve kabullenmekte zorlanıyor. Cim Bom’un Avrupa’da zirve yaptığı dönemde dahi, haşlamadılar mı hep? Farkında mısınız aradaki puan farkına rağmen umurları bile değil. İki kez yener ve yürür gideriz diyorlar.
Ümit Davala’lı Ümit Milli Takımımız ümit verdi. Çok ümit oldu ama doğrusu da bu. Çok ümitliyim Ümit ve futbolcularından. Hele hele Ukrayna’yı yenen kadroda Uğur, Mehmetler’in Topal’ı, Güven’i ve emanetteki Ferhat’ı geleceğe dönük ışık saçtı. Hem Galatasaray hem de Milli Takım adına. Bu arada diğer çocuklarımızı da içtenlikle kutluyorum. Futbolumuzun parlak geleceği Şükrü Saracoğlu Stad’ın da. Evet!!! Davala’nın ekibinin grup lideri olduğu stadyumda Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Ligi zirvesine gittiğini, Galatasaray’ın yine UEFA finali oynayıp kazandığını, şöyle bir hayal edin... Futbolumuzun parlak geleceğini görün.
‘’Çözemedim!‘’
Bizde her iş zordur. Trafik çilesi, emeklinin maaş kuyruğu, akmayan yağmur oluğu, evin musluğu! İşlemesi gereken her yer tıkalı yani. Ya Milli Takım kalesi yolları? Vızır vızır! Ne biçim çalışıyor, çözemedim arkadaş! İyi başladığımız oyunda, savunma bir uyudu, 1-0 oldu. Bu kalibrede bir futbol ekibi, böylesi golü nasıl yer? Türkiye tıkanıklıklarına nasıl akıl ermezse, şu yenilen ucuz gole de ermez. Biz zaten şaşırdık da, sahadakiler daha fazla. Moldava’yı ne ben söyliyeyim, ne de siz sorun! Mal meydanda... Sıradan bir rakip karşısında sıradışıyız! Onların sert ve kararlı tavrını, çabuk çıkma arzusunu engelleyecek bir plan gözükmüyor, ilk yarıda. Ara sıra Süperman’lığa soyunanlar ve asit kazanına düşmüş gibi rakip kademede kavrulanlar. Tam istedikleri gibi oynuyor... Hayır debeleniyoruz yani. Son dakika Gökhan’ın vuruşunu Nicolai kurtardı ve devre yediğimiz seri sonu(!) golle kapandı.
İkinci yarı, forvetten galiba ümidi kesti ve Servet, Gökhan Zan ikilisi heyheylendi! Vuruyorlar olmuyor. Karan zorluyor ‘teknik kapasitem var’ diyenler adeta anafora giriyor... Ve Türkiye mi? Fıtık oluyor! Hep aynı hikaye yani... Çarşaflama, boşa dolanma ve rakibin ‘sabun kalıbı’ anlayışını çözememe. Sonra Mehmet Topuz becerisi ve Karan şahane bırakıyor, 1-1 şimdi. İyi futbola olmasa da, galibiyete vakit var. Atarsak! Sahanın en iyisi Arda çıktı, Tümer girdi. Bence ikisi bir arada çok daha fazla iş üretirdi. Şu an Zimbru Stadı’nda mı, yoksa sözün bittiği yerde miyiz? Söylesin biri!
‘’Acılı bayram...‘’
Mübarek Ramazan Bayramımızı kutluyoruz. Yüreklerimizin dağlandığı günlerin hemen ertesi... Dostluk, barış ve kardeşliğin en yoğun pekişmesi gerekli günleri ‘Acılı bayram’ hüznüne dönüştüren kahpelere lanet olsun. İnsanlık mı, demokrasi mi, hak arama mı yoksa katliam mı bu? Böylesi cinayetlerin arkasında durmaya çalışanları tarif edecek cümle kurmakta da zorlanıyorum.
AKP Diyarbakır Milletvekili İhsan Arslan ‘Sınır ötesi harekâta halk tepki gösterir’ demiş. Evet gösterir ama bölücülerin sınır ötesi harekâtına! Türk milletinin sabır sınırları zorlanıyor ve bir kısım aymaz, görmezden gelme ısrarını sürdürüyor. En büyük alçaklık da, bu cinayetlerde TSK’nın ihmali, hatta provakasyonu olduğu şeklindeki yalanların ardına sığınmak. Terör gösterilerinde çocuk ve kadınların ardına saklanan güruhun temsilcilerinden, ancak böylesi aşağılık bir yalan çıkar.
İhsan Arslan ve benzerleri provakasyon kokan cümleler kurmak için mi mecliste? Bu ülke nelerini gördü, hepsini halletti. Haydi hodrimeydan! AB ve ABD uşakları mı kazanacak, vatanseverler mi? Tarih hep Türkler’in kahramanlıklarını yazdı. Yine öyle olacak. Amerika’nın Domuzlar Körfezi, Vietnam, Irak, Afganistan zaferleri (!) yüreklendiriyor olmalı, bedhahları!
Gazetem FANATİK’le bir kez daha onur duydum. Milli Takımımızın ‘SİYAH’ formalarla sahaya çıkması gereği önerisi, Yılmaz Özdil’in ‘Kaptan 13 no’lu forma giysin’ teklifi, tüm arkadaşlarımızın duyarlılığının resmidir. TFF her zaman geç kaldığı gibi yine geç kalmaz umarım! Zamanında sonuçlandırır bu doğru ve haklı girişimi. Bizler sporcularımızın siyah formalarıyla, ulusumuzun büyük acısının tüm dünyaya yansımasını istiyoruz.
Arkadaşlar... Ülkemizde huzur ve barış ortamı yoksa, kalleşçe pusularda çocuklarımız şehit ediliyor ve iç hainler bu vaziyette dahi bahane üretiyorsa, sporu koyverin gitsin. Lüksü, tutkusunu, duyarsızlığı ‘Benden sonra tufan’ çakallığını da! Gelecek nesiller mezarlarımıza tükürüp, lanet okuyacak, haberiniz yok.
Sayın Erdoğan, Türkiye sorunları, TBMM’de çözülür, Bush tarifleriyle değil. Bilmelisiniz!
‘’Geçmiş olsun...‘’
Oldukça sıkıntılı geçen günler sonrası, Özhan Abi aslanlar gibi medyanın karşısındaydı. Bizler de aslanlar gibi olduğunu düşünmüştük ameliyat sonrası ilk gözüktüğünde, ama kendisi de söyledi zaten, “Aslan gibiyim” diye. Allah nazardan saklasın, Özhan Abi ve tüm insanlarımıza sağlık, bereket ve mutluluk nasip etsin.
Yaşam ne denli acımasız. Kimilerinin sevindiği, mutlu olduğu gün, kaç ocağın içine ateş düştü. Bölücü terörün, kahpe kurşunlarla aramızdan aldığı şehitlerimize rahmet, ailelerine sabır diliyorum. Aynı sabrı siyasilere dilemiyor, artık doğru olanı yapmalarını da istiyorum. Onların sınırı sınır da, bizimki değil mi? Daha ne kadar aşacaklar?
Galatasaray camiası birbirine ne denli bağlı olduğunu Memorial Hastanesi koridorlarında örnekledi. Bir hastamız daha var: Nur Erdoğdu... Rahmetli Torik Necmi’nin eşi. Topağacı’ndaki evinde çocukları ve dostlarıyla beraber ama Galatasaraylılar’ın sevgi ve şifa dualarını bekliyor. Kadirşinas camia esirgemez diye düşünüyorum...
Memleketimde vaziyet şu: Bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete! Şehit kanı durur diye umut ettim, iyice azdı bölücü kahpeler. Geldik gidiyoruz ama hep aynı dümenlerle kandırılıyoruz. Bizi boş verin Türkiye’ye yazık... Türkiye’ye...
Sevgili Özhan Abi; hastaneye geldiğimde Serpil Hanım not tutuyordu. Gazetecilik ya! Merak edip sordum oradakilere, “Ne yazıyor?” Gelenlerin adını soyadını, geliş ve gidiş saatini kaydediyormuş. O zaman şahsımla ilgili bir haksızlık çıkıyor ortaya. Çünkü ben hastaneye tam yedi defa geldim ama kayda sadece iki defa girebildim. Beş kez hep mesai saati sonrasına denk geldi. Ama şahitlerim var: Murat Canaydın, İsmet Güral, koruma arkadaşlar ve sevgili kardeşin...
Yaşamın gariplikleri içinde savrulup duruyoruz. Kimi seviniyor, kimi üzülüyor ve devran dönüyor. Pazar akşamı da futbolun garip gecelerinden biriydi. Oynanan futbolun değerlerine kimi sevindi, kimi de üzüldü. Ben üzüldüm mesela!
‘’İftar rehaveti!‘’
Dün gece izlenen, iftar rehavetindeki göbeğini kaşıyan adamın, futbol versiyonu muydu? Böylesi cansız, renksiz, tatsız bir oyun beklemiyordum doğrusu. Galatasaray, Sion kadrosunda değişiklik yapmış! Barış sola, Arda sağa... Sonra Arda sola, Barış sağa... Bir sağ, bir sol vurup, rakibi grogi etmek istedi Kalli belki de! Lincoln, Galatasaray’a çok pozisyon ve gol kazandırdı... Hayran hayran hücumda yine ne hüner yapacak diye izlenirken kaptırdı! Kayseri güzel çıktı ve Gökhan bıraktı: 1-0. Biz bakıyoruz, tribündeyiz! Ya savunmacılar? Şu maçtan yazı çıkarmak, diş tabipliğine soyunan berberin, kerpetenle azı dişi çıkarmasından zor yahu...
Bu vaziyette ilk başvurulacak konu; Fenerbahçe’ye yapılan kıyağın durumu! ‘Bir maç cezalı Holosko’nun, Slovakya’dan gelen, ama galiba sahada duran (!) arkadaşına doğru uzattığı orta parmak nedeniyle, hak mahrumiyeti ikiye çıkartılıyor. Adalet mi bu?’ Galatasaray yöneticileri uyuyor mu?
Federasyon istifa... Federasyon istifa...
İkinci yarı yine denk güçlerin, ‘güçsüz futbol’ gösterisi sahnede. Lincoln, Kayseri sonrası, Karan’a da tabela değiştirtiyor! Golcü şık vurdu: 1-1. Sonunda Nonda ve Şaş katkısı yapılsa da, oyun berabere bitiyor.
Veee ohhh beee!