‘’Achtung! Achtung!‘’
Son yazılarımda Türkçe yazmışım; ‘dikkat’, ‘uyarıyorum’ gibi kelimeleri ama anlatamamışım! Öyleyse Alman’ın anlayacağı dilden yazalım: ‘Achtung! Achtung!’ Belki o zaman dikkatini çeker ve Herr Akcan’a der, “Ne yazmış?” Ehhh... Ahmet Bey de, “Sabah sular kesikmiş, duşunuzu akşamdan alacakmışsınız!” diyemez.
Tercümeyi aynen aktarıp aktarmadığı tartışılan kimlik bu kez, “Size sesleniyor ama önceki yazılarında da uyarmış zaten’ der belki. Her neyse, kendi işi... Nasıl bilirse öyle yapacak ve günü gelince, öncekiler gibi gaibe karışacak. Tavırsız, işlerini perde arkasında çözmeye çalışan kimliklerin kaderidir bu.
Akcan, Alman’a “Uygulama hatalarınız var. Gereksiz disiplin gösterileri, çifte standart tercihleri zarar verir” diyebilse, Galatasaray da kazanırdı, teknik kadro da. Hatta Adnan Polat ve Adnan Sezgin ikilisi de. Ama şimdi kulübü de, kendilerini de çıkmaza sürüklüyor ve Cim Bom sevdalılarını kahrediyorlar. Yumuşak karın Carrusca ve Bouzid denemeleri, Kalli ve iki Adnan’ın transfer yanlışlarıyla... Pardon! Amerika’da dahi tez konusu olacak (!) transfer sistemiyle ilgili defonun ilanıdır.
Sen Emre Aşık, Orhan Ak, Necati gibi adamları gönderiyor, sonra ‘Bozuk Kid’ ve ‘Çayçulka’ misali adamlardan iş bekliyorsun. Hadi bu haltı becerdin, üzerine de iyi bir takımı batırıyorsun.
Tribünler suskunmuş! Beşiktaş gibi siz de tribün sesine uygun adım gidin bakalım! Ne olacak sonra? Kartal’la kol kola girer, semadaki Kanarya’yı seyredersiniz. Gidiş o gidiş çünkü.
‘Esas olan kulübümün başarısı, sağlıklı yapısıdır. Gerisi teferruattır’ diyemeyen tribün yapısı nelere mâl olur? Beşiktaş semtine doğru bakın, ne diyorum anlayın.
Galatasaray bataktaydı, gidiş şimdi iyice dibe doğru. Özel belgeler elden ele geziyor, hesaplaşma, karşılıklı dalaşma ve tehdit şeklinde içeride sürüyor.
Meselenin özü budur.
‘Özhan... Özhan kalksana, neler oluyor baksana!’
‘’İçi çürümüş‘’
Elma vardır kıpkırmızı, arada sarı hareler. İştahla diş attığınızda bakarsınız ki, içi çürümüş. Arada da beslenen sevimli kurtçuklar! Düşlediğiniz güzellikler ve lezzet, bir anda mide bulantısına dönüşür. Dün gece nereden geldi aklıma bu? Çünkü Galatasaray’ın da içi çürümüş, sadece albenisi kalmıştır da onun için.
Peşrev temposu ve el-ense, kafa-kol yoklamalarıyla başladı oyun. Hafif kalan taraf mı? Galatasaray. Sonra Sabri ve Barış’la iki lop top tehlikesi ve Aykut’un mutlak Helsingborg golünü ayakla çelmesi. Lincoln’un duran topu aksiyon sahnesi gibi uzuyor ama gol olmuyor. Kaçan onca Nonda pozisyonu dizi gibi! Leslie D. arkadan müdahelelere sessiz kalıyor ve akla tuhaf şeyler geliyor! Sarı kartlık üç ameliye vardı, Leslie hep tebessümle baktı. ‘Bu hakem yüzme havuzuna girse, dipten su alır ve batar mı?’ derken Cim Bom dipten battı! Larsson göbekte bomboş ve bıraktı 0-1. Şu savunma yumuşaklığını tarif mümkün değil be abi!
‘Acı gol belki canlandırır’ dedik ama nafile. Topa tos vuran, ayak koyan yani hakim olan hep onlar. Seyrediyor bizimkiler. Omotoyossi ikiledi fırsattan istifade 0-2 oldu bile. Sabri’nin yerine Arda az sonra da Nonda’ya pası ve 1-2 bitti devre.
İkinci yarı baskısı var Cim Bom’un ama ne yapsalar nafile, Andersson azdı bir kere! Şükür çıktı ve sıra Ümit’le gelecek ümitte. Ama O’da kaleden başka her yere takılıyor ve kahrediyor. Andersson’un 21 olanı, keklik gibi avladı oldu mu 1-3. Nonda’nın attığı gol kendi kendini tatmin, Galatasaray’ın vaziyeti çürük ötesidir.
‘’Yetiştirme yurdu!‘’
Şu iyi bilinmeli; Galatasaray Spor Kulübü yetiştirme yurdu değil. Elbette huzur evi de değil. Zaten mevcut imarethane kavramına bu iki eksiği(!) kattığınızda, zamanla spor kulüpleri yerine Darülaceze’nin rakibi olursunuz ancak. Yönetim bazı gerçeklerin, gerekliliklerin farkına varmalı artık. Yıllardır uyarıyoruz, fakat onlar bildiklerini okuyor ve devran dönüyor. Dönüyor da ters dönüyor. Ara sıra kazanılan şampiyonluklara değil, borç batağına bakın ve ne demek istiyorum anlayın.
Ahmet Akcan, kamp yönetim kriterleri yetersizliği sonucu, yarattığı krizle sadece takımı değil, kulübü bunalıma sokmuştur. Yanlış operasyonun olumsuz yan etkileri, her geçen hafta ortaya çıkmakta. Sporcuların mutlu ve huzurlu olması gereken ortama, liderlik defonuz nedeniyle zehir atarsanız olacağı bu. Kalli ne kafada olduğunu, Ankaraspor maçı sonrası Oğuz Tongsir’e verdiği cevapla belgelemedi mi? Bu vaziyet kulüp içi iletişim ve bırakın dünyayı, acılı gününde Türkiye’den bi-haber olma zaafiyetinin resmidir zaten.
Galatasaray’a kazandırılan futbolcu derhal aktif olup, sonuçları olumlu etkileyecek düzeyde olmalı. Yetiştirme yurdu veya ‘Sabret gönül birgün olur, bu hasret biter’ şarkısının realiteye geçme sahnesi değil ki orası! Onu bekle, bunu bekle... Nereye kadar? Kalli’nin huzuru kaçmasın... Tamam! Tamam da birader, milyonlarca Galatasaraylı’nın huzuru ne olacak? Burası dalga geçer gibi kadrolarla sahaya çıkıp, deneme yanılma metodları uygulanacak yer midir? Amatör kümede dahi yapamazsın bunu.
Denizlispor lig maçı galibiyetine methiyeler düzenler uyanıyor galiba! Aslına bakarsanız onlar hiç uyanmasa da olur. Kendi gönül bahçelerine göre bakar ve oyalanırlar. Amaaaa... Galatasaray’ın teknik ve idari yönetiminin böyle bir lüksü yok. Bu takım şans-talih eşliğinde gidiyor, fark etmek zorundasınız. Yerden yere vurulan Zico ve Fenerbahçe hemen dibinizde. Müthiş bir avantajı, Kalli kaprisleri ve Akcan iş bilmezliği sona erdirmiş, ufukta Galatasaraylı adına kara bulutlar belirmiştir.
Uyarıyorum!
‘’Uymazsan uydururlar!‘’
Hangi iş olursa olsun, kurallara uymazsan uydururlar! Dün gecen Bakkal’ın yaptığı budur. Gaziantepspor’un mütevazı hocası, anlı şanlı Kalli’yi ve ekibini özellikle ilk 45 dakika battal etti. Vücudun her uzvu önemli ama bel tutmazsa, iş bitti. Cim Bom’da belden arızalıydı. Top kazanamayan, eline geçeni kullanamayıp, katkı yapamayan orta alan, geriyi de ileriyi de iğdiş etti. Üstten gasyan, alttan ishal!
Bouzid’i orada oynatmak, rakı sofrasında mis gibi kavunun yanına, lor koymaktan farksız. Tat yok, tuz yok, lezzet yok... Kavun da rakı da ziyan oldu gitti yani! Galatasaray’ın futbol değerleri gibi. Bakkal marketten(!) çok daha zengin ve pazarlamayı da beceren taraftı. Bir Zurna’sı eksikti! Zurnetta mıydı yoksa? Neyse kupa maçının atılanı yoktu iyi ki, De Nigris daha da etkili olurdu çünkü. Meksikalı normal batın kontrolünü, kolonoskopi muamelesi saymasını istedi Yıldırım’ın... Olur mu? Biri parmak ucu yoklaması, diğeri 2 metrelik hortum kaçması!
Lincoln oynadı mı, ben göremedim! Sen gördün mü Turgay ağbey? Karan da öyle. Nonda top varsa var, yoksa yok! Şaş, Kalli kriterleri nezdinde yok! Futbolu balkabağı tadındaki adam, susak kabağı statüsünde kullanılmaz ki... Zaten bir pozisyon hatası ve Erdal’ın çıt diye bırakması: 1-0.
Uyandı tilki! Baktı kuyruk gitti, ‘postu kurtarayım’ dedi ve Uğur yerine, Şaş’ta esas yerine. Etkili olan taraftır şimdi Galatasaray. Ev sahibi ikinciyi atardı, atmadı! Sonra Servet golüyle, postu kurtarmış ama Kalli kuyruğu Antep’te bırakmıştır: 1-1.
‘’Nereye kadar?‘’
Galatasaray; şans, talih, kader, kısmetle gidiyor, ama bir kısım ahali ‘Bu takım muazzam’ diye tanımlıyor! Elbette yanılıyor, yanıltıyor. Cim Bom şansıyla harika bir fikstür çekmiş, talih UEFA ön eleme ve gruptaki rakip kalitesi nedeniyle de gülmüştür. Ama şans-talih kısmını doğru değerlendiremezseniz, kader-kısmet bölümünde tepe taklak gidersiniz. Rakiplerin denk gelip, işlerin iyi gidiyor gözükmesi sorumluları aldatmamalı.
Denizlispor karşılaşmasında Galatasaray’ın şut rekoru kırdığını iddia edenlere gülerim sadece. Ne şutu arkadaş? Geri pası kıvamında ittirilen ve asla gol tehlikesi üretmeyen topu ciddiye almak ve istatistiklere katmak abesle iştigal değil de ne? Aynı şekilde rakibin boş bıraktığı alanlarda ‘al gülüm ver gülüm’ oynaşmalarının sonuca faydası olmaz ki. Allyson’un savrukluğu ve savunma temel ilkelerinden yoksunluk defosu olmasa, kazanır mıydı Galatasaray? Hayır.
O zaman tartışacaktık ‘Bouzid’in ön liberoda ne işi vardı? Arda o savunma kalabalığında yalnız bırakılır mı? Uğur, Barış, Serkan, Mehmet Güven oynatılmaz mı? Özgürcan ve Nonda daha etkili olmaz mı?’ Ve daha neler neler... Bir penaltı golü tüm konuşulması gerekenleri yine erteletti. Oysa Ankaraspor ve Bordeaux oyunları, dikkatle analiz edilmeli, değerlendirilmeliydi.
Gerçeklerden kaçarsanız nereye kadar gidersiniz? Şu andaki liderlik pozisyonu, en az gol yemiş olmak, en çok atmak, her şeyin yolunda gittiği anlamına gelmez. Kadroda kimin ne zaman, nerede ve nasıl oynayacağı belli değil. Denizlispor maçı listesi elimize geldiğinde, Kalli ve ekibi haricinde şaşırmayan var mıydı? Ne üretti Aslan, dökülen Horoz karşısında? Canaydın milyonlarca doları ‘ittir-kaktır’ sistemi uygulansın diye yatırmadı ki.
Penaltıları konuşuyor herkes. İkisi de doğru karardı. Bünyamin Gezer çalmasa, bu kez ‘neden çalmadı?’ diye infaz edilirdi. Transatlantik ebadında yatırım yapanla, koster tevazuu içindekiler aynı sularda yarışıyor ve sonucu yine de şans-talih-kader-kısmet belirliyor. Durum bu ne yazık ki.
‘’Ge-Restleşme!‘’
Kalli her geçen hafta Gerets’ten esintiler koymakta sahneye. Henüz işin başı sayılır, uyaralım Alman’ı ‘Gerets’leş me!’ Üstüne üstlük de restleşme! Tamam çok fazla sakatlık var ama bu durum, saha içi tercihlerde sakatlık nedeni olmamalı. Trilyonlarca liralık yatırım ve girilen büyük risk, böylesi deneme yanılma metodlarına teslim edilemez. Edilmemeli.
Geçtiğimiz sezon İnamoto’yu kazandık (!) şimdi Almanlar’a yarıyor. Bu senenin mönüsü de Bouzid! Hazır adamları kullanması şart Galatasaray, futbolcu hazırlama misyonunu mu üstlendi? Altyapı tamam da yukarıda neler oluyor? Pokerin 5 benzemezi Cim Bom’da 11’e dönüşmüştür. Şu maçta Uğur oynardı. Barış ve Mehmet Güven de oynardı ve böylesi acayip bir kurgu da sahada olmazdı. Denizli savunma dengesini bozacak en önemli adam Şaş arkada. Arda yalnız. Topal, Güven ve Barış neler yapmazdı?
Bir de cinayete tam teşebbüs sahnesi vardı elbette! Önce Hamidou sonra Karan’ın yaptıkları sonrası Kurtar ve Kalli peşpeşe sekte-i kalpten gitse cinayet aletini de bulamazdı kimse! Şaş iyi kaldırdı ve uyuyan savunma arasından Nonda bıraktı: 0-1. Sonra Bouzid ne kokan ne de bulaşan oyununa, fol yok yumurta yokken yaptığı katkıyla(!) beraberlik nedeni oldu. Uzatmalarda bir penaltı da Galatasaray kazanıyor ne Nonda skoru belirliyor. Bu skor kimseyi kandırmasın, tatlı bir rüyadır sonuç sadece.
‘’Mordo olurdu!‘’
Ümit Karan ve Nonda öylesine gol paslarını yedi ki, akıl ermez. Onların yediğini Rame yese, Bordo daha ilk yarı hem 5’lik hem de Mordo olurdu. İlk dakikalarda ‘bizimkiler mi kolay çalım yiyor, onlar mı işini mükemmel yapıyor?’ diye sormadım dersem yalan olur doğrusu. Pıtır pıtır kısa paslar ve her defasında ceza alanımızdalar.
Linderoth önemli adam. Endişeli gözlerle bakarken, nefis bir top attı Karan’a... Çukulata renkli Fransız, Ümit’i kucakladı, penaltı. Nonda ve 0-1 Bu gol sözün de, Bordo’nun da bittiği an mıydı? Galatasaray canı ne isterse yapıyor. Hele hele Şaş... Son yılların en güzel, en klas Hasan’ı, şaşırttı. Galiba Karan ve Nonda’yı da şaşırttı! Aksi halde o goller kaçar mı?
Bizim futbolcuların ‘bıngıldakmatik’ ayarları mutlaka kontrol edilmeli. Bozuk çünkü. Bu kadar yere düşülmez. Böylesi pozisyonlar heba edilmez. Dengesizliğin böylesi de asla görülemez. İkinci yarı yoklar. Ne havada, ne yerde, ne de sahada! Birbirinden güzel iki gol yedik, morarmış ölüyü dirilttik. Atana değil, yiyenlere bakmayı da ihmal etmeyin ama!
Sezon başı ve bu maçın ilk başı yaşanan ‘Lale’ devri yerini ‘Duraklama’ devrine bırakmıştır. Galatasaray’da yine tuhaf işler oluyor ve Şaş’ta zıvanadan çıkıp sarı kart görüyor. Umutlar Arjantin Tango’suna bağlanmıştır şimdi! Carusca içerde.
Fransız teknik adam ‘Sakın penaltı yapmayın, bırakın. Nasılsa atamazlar’ demiş sanki! Son anlarda Diarra hocasını dinlemedi... Bu kez de Malek penaltıyı vermedi.
Galatasaray ilk yarı ‘Mordo’ yapacağı ‘Bordo’ karşısında, ikici yarı akıl almaz ‘Bıngıldakmatik’ ayarı bozuklukları sahneye koymuş ve yenilmiştir. Moraran bizleriz yani!
‘’Uyanıyoruz zaten!‘’
Ülkemin yaşadığı şu acılı günlerde, spor medyası yüreklerdeki ışık oldu. Böylesi duyarlılığı örnekleyenlere helal olsun. Şükranlarımı sunuyor ve mensuplarından biri olduğum camiamla onur duyuyorum. Uzun yıllar sonra belki de ilk kez ayaklarım geri geri gitmekteydi Ali Sami Yen’e... Şehitlerimizin hüznü sadece beni değil, adeta İstanbul’u, hayır, tüm yurdumu sarmıştı. Sahaya çıkan Galatasaray ve Ankaraspor formalı gençlerin yürekleri de, ayakları da prangalıydı sanki. Yasin Dallı aradı Radyo Spor’dan, konuşamadık! Futbol yorumu, yerini acıların paylaşımına, dertleşmeye bırakmıştı.
En büyük üzüntülerimden biri de, gençlerimize mutlu, refah içinde ve geleceklerinden emin yaşayabilecekleri bir barış ülkesi bırakmayı becerememiş olmamız. ‘Çapulcu’ dediğimiz hainler, 30 bin cana ve 200 milyar Dolar’a mâl oldu. Türk Silahlı Kuvvetleri defalarca inlerine soktu, siyaset yine yeşertti! Şimdi tekrar ordumuzun çözmesini bekliyor ama siyasilerin aymazlık gösterilerinden asla vazgeçemediklerini de üzüntüyle izliyoruz.
Yani? Ordu bu belanın tekrar üstesinden gelecek, ama hükümet yapması gereken doğruları yine realiteye geçiremeyecek. Nasıl bir kader bu?
Okurlarımın ve Radyo Spor’daki programıma katılan dinleyenlerimin acılarını paylaşıyor, düşüncelerine saygı duyuyorum. Şu gerçeği kabullenmek zorundayız: Askerimiz ve polisimiz tüm sorunları çözer. Hiç kimsenin şüphesi olmasın ve durumdan kendisine vazife de çıkarmasın. Aksi halde hainlerin çıkardığı yangına benzinle gitmiş oluruz.
Tüm gençlerimizin gönüllü askerlik için başvurmaları, ordumuza ulaşan en mükemmel motivasyondur. Onbinler, askerlik şubeleri önünde beklerken, pozitif enerjileri kahramanlarımıza yansıyor, merak etmeyin. Kardeşi kardeşe düşürme oyununa gelmeyeceğiz.
AB ve ABD’nin Türkiye için ne tür hainlikler ürettiğini ve bedelli Kürtler’in de taşeronluk üstlendiklerini bilelim. İsrail ve Ermeni diasporasının katkılarını gözden kaçırmayalım!
Askerimiz çapulcuyla değil, organize bir hain güçle savaşmaktadır. Bunların arasında başka ülkelerden getirilmiş özel görevliler vardır. Bizim içinse uyanma zamanıdır.
UYANIYORUZ ZATEN!