Arama

Popüler aramalar

‘’Hayırlı olsun!‘’

Aslantepe tesislerinin temeli atılmasına atıldı da, sanırım çoğu Galatasaraylı’nın kafası karışık kaldı!
Mehmet Atalay ne dedi? “Bu stat bizim olabilir, ama aslında Türk futbolunundur! Türk futbolunun hizmetindedir.”
“Galatasaray’ın stadyumudur” dedi mi? Hayır.

Ya TOKİ Başkanı Erdoğan Bayraktar’ın söylemi? “Derenin taşıyla, derenin kuşu vuruluyor.”
İnsanın aklına hemen şu geliyor: Bu ‘kuş’ acaba Galatasaray mı oluyor?
Bu işle ilgili, üstelikte yetkili birine silah tutsanız, kulübün yediği kazığı bu denli güzel anlattıramazdınız!
Camia duayenleri, divan üyeleri ve büyüklerinden başka herkesin bulunduğu törende, başka neler konuşuldu?
“TOKİ’den, GSGM’den para çıkmıyor. Burada yapılacak spor kompleksi, bir spor kulübüne ait değildir.” Breh... Breh... Breh!..

Bakıyorum Canaydın hararetle alkışlıyor, ama etrafında başka Galatasaraylı gözükmüyor!
Dünkü manzara şudur: Düğün esnasında Galatasaray kendini damat zanneden biri, aslında başkası götürecek gelini!
Ali Şen’le sohbet ediyorum yıllar önce. Hakkında bir kitap yazılmış ve Ali Şen demişti ki: “Oğuz, kitabın adında, kapağında varım, ama içinde yokum!” Bu stat işi de öyle gözüküyor ve hemen akla Fenerbahçe geliyor. İnşallah tesislerin kulüpler adına tapulanması girişimlerine başlarlar ve başarırlar. Aksi halde, Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olacak Galatasaray.

Sisler içindeki çalışmalar sonucu ortaya çıkan gerçek şu: Bu stat Galatasaray’ın olmadığı gibi, ASY de elden gitmiştir.
Hayırlı olsun!

14 Aralık 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Was ist das?‘’

Alman subay sığınağa girince, tepedeki küçük pencereler dikkatini çekiyor ve soruyor, ‘Was ist das?’ Daha sonra bu soru, bizde havalandırma penceresi adı ‘vasistas’ oldu. Alman’ın teknik direktör olanı, tepedeki takımı görünce sorabilir yardımcısına ‘Was ist das?’ Akcan da cevaplar, ‘Sivas hocam Sivas!’

Yazıklar olsun!
Kalli’nin rakiplerini doğru dürüst izlemediği gibi, analiz etmediğini de düşünüyorum. Bu nedenle de Sivasspor’u liderlikte görünce, Alman subayın şaşkınlığını yaşayabilir ve aynı soruyu sorabilir. Futbolcularıyla bütünleşmeyi, doğru takım kurmayı seçmeyen Kalli, ligi tanıma zahmetine de girmez. İşini seven ve doğru yapan bir Alman’ın standardı yok onda.
Galatasaray’ı Müstemleke Ordusu gibi yönetme cesaretini Alman’a verenlere de yazıklar olsun. Tamam... Teknik adamın işine karışılmaz, ama doğru üretimler yaptığında. Göz göre göre yanlış uygulamalar içindeyse ve bu işlemlere ses edilmiyorsa, sorumlu yöneticiler de çanak tutmaktadır. Nasıl uyarmazsın, uçuruma yol alanı?
Adnan Polat sorsaydı keşke, “Hocam; sen Zico’sun, Galatasaray’ın şu onbirinde seni korkutacak tek isim var mı?” Devam da etmeliydi, “Maalesef Zico ve futbolcularını değil, Galatasaraylılar’ı korkutacak çok isim var bu kadroda!”

Anlaşılmaz yanlışlar
58 milyon Dolar transfer harcaması sonrası, Şükrü Saracoğlu’nda sahne alan kadro, kulübün nasıl kötü yönetildiğinin belgesidir. Polat asla anlam veremediğim yanlışlara imza atıyor. Elbette kadro yenilenmeli, elbette gereklilikler zaman içine yayılmalı, ama bu iş taş ocağında dinamit patlatıp, ortalığı berhava eder gibi yapılmamalı.

Dalga geçiyor!
Galatasaray Yönetimi acilen şapkasını önüne koymak ve bu kontrolsüzlüğün önüne geçmek zorunda. Milyonlarca dolarlık futbolculardan yararlanılamadığı gibi, üzerine de “Gençleştirilmiş kadroyla ilk yarının son iki haftasına lider gireceğiz desek, herkes razı olmaz mıydı? Başarılıyız” demek abesle iştigaldir, camiayla dalga geçmektir.
Was ist das? Lider Sivas Kalli... Sivas... Tamamı 5 milyon Dolar bütçeyle!

11 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’'Dıt, dııt, dıııt'!‘’

Anadolu’nun saf ve bakir çocuğu, İstanbul’a gelir, çalışır da çalışır. Çimento torbası, tuğla indirir. Harç karıştırır, tenekelerle taşır. Sonra biriktirdiğini çıkınına koyar ve Haydarpaşa garına gelir. Bir an nefeslenmek için torbasını yere koyup, havaya doğru baktığında, cıp gitti torba. Onca emek boşa! Semih ve 1-0.
Galatasaray, Haydarpaşa Garı’na yakın bir yerde, Şükrü Saracoğlu’nda benzer akibete uğradı. Koşturdular ama bir an uyuyup, uyanıklığa kurban gidiverdiler. Kalli’ye söyleyecek sözüm yok. Alman bu! Sabriden ön libero üretip, arka bahçeden habersiz Volkan’ı sahaya süren tilki, daha ilk saçmada(!) gitti. Teknik analizciler buna yanlış alan ve adam paylaşımı der galiba!
Saf ve bakir çocuk yine ekmek peşine düştü, hatta bir iki de şut attı... Sonra Deivid ve Carlos da attı! Bilgi işlemci top bilimcileri, ikisini de ‘şut’ diye yazar. Yazar da, Cim Bom’un geri pası gibi şutlarına karşın, Fenerbahçe vuruşlarını Orkun kurtarmasa ne yazardı? Gol. Kalli resmen Galatasaray’ı eksik oynatıyor, uyaran yok. Serkan nasıl iş yapar? Yunanistan’da belgelendi, uyanan yok... Öyleyse kaderine razı olacak ve ikinci yarı başında farkı önleyen Orkun’a şükredeceksin. Carlos’a da Zico şükrediyor, seken topu Deivid, bırakıyor 2-0. Bu golün tanımı da, pozisyon hatası olmalı, top literatüründe!
6 Kasım faciası, 8 Aralık parçalanması olarak tekrarlanabilir, Cim Bom 8 gibi düğüm edilirdi! Ama şanslıydı Kalli. Aslında Alman aylardır, kontörü biten reklamdaki genç gibi ‘dıt, dııt, dıııt’ diyor, kimse anlamıyor.

09 Aralık 2007, Pazar 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Dünya derbisi!‘’

Araştırmalar Fenerbahçe-Galatasaray karşılaşmasının, dünya derbisi olduğunu ve 1 numarada olduğunu kanıtlıyor. Kanıtlıyor da, bizden başka kimi ırgalıyor? Hiç kimseyi. Niçin? Sıra başı olmanın gerekliliklerini realiteye geçirme özürlüyüz de, onun için. Bizim tribünler doğru yöntemleri realiteye geçirmek yerine, başka şeyleri geçirebilmenin tutkusundan kurtulamadıkça, tüm istatistikler hava. Tepede asılı süslü-püslü ama ampulsüz avizeden farkımız olmaz. Kaç dünya ülkesi naklen yayınlayacak, ne kadar yabancı medya mensubu gelecek? Gele gele Bükreş’ten bizim Bünyamin Osman gelir. Hatta o bile gelmez, Rumen futbolcu yok çünkü.
Fenerbahçe ve Galatasaray’ın kadro kalitelerine söz söyleyemeyiz. Her iki kulüp yönetimi de olanakları nispetinde hatta üzerinde transferler yaptı. Şükrü Saracoğlu Stadı şahane. Ne kadar sallasak da, Zico ve Kalli markalarını inkâr etmek mümkün mü? Hakem Fırat Aydınus olursa, hiç kimse “Neden?” demez... Nitekim öyle oldu. Genç adam zaten problem üretmez. En çok kıl olduğu el-kol hareketi yapılması, bunu da yapmasın futbolcu.
Peki, nerede mesele? Önce Kadıköy İskelesi’nde, sonra stadyumun arkasındaki ara sokaklarda!.. Ardından da tribünlerde. Hem Fenerbahçe hem de Galatasaray’ın tribün liderleri, ağabeyleri, bu olmaması gereken durumu önleyebilir... Önlemelidir.
Arkadaşlar, ülkemize musallat olan bölücü belasına yazılacak en anlamlı reçetelerden biri, Fenerbahçe-Galatasaray tribün dostluğu örneğidir. Bu güzellik, son yıllarda yaşanan tribün çirkinliklerinin sonu, mükemmelliklerin de miladı olabilir. İsterseniz başarırsınız. İşte o zaman; kısa sürede gerçek dünya derbisini sahneye koyar ve yedi düvelde naklen izleniriz. Deneyiniz. Kesinlikle eminim ki, futbolcuların da performansı yoğunlaşacak ve futbol doyumsuz bir şölen halini alacak. ‘Destekliyorum’ zannederken, sporcunuza amansız baskı ürettiğinizi biliniz.
İki tarihi kulüp, 100 yılı aşkın süredir yarışıyor ama, ‘Baki kalan bu kubbede, hoş bir seda imiş’ denilemiyor. Bu sefer denilebilse, güzellikler denense ne olur?..
Çok iyi olur.

07 Aralık 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hasan'a Şaşşşş!‘’

Hasan Şaş soyadına sımsıkı bağlı kalıp, müthiş bir uyum gösterme misyonu üstlenmiş. Belli... Hasan’a bak ve şaşşşş!
Beni ilk kez şaşırtmasının üzerinden sanırım 10 yıl geçti. Florya’da sohbet ediyoruz bir gün. Henüz yeni gelmiş... Birden bire “Oğuz Abi bana bir balık yedirsene” dedi. “Tamam” cevabını verdim ve manzarasını çok sevdiğim Menekşe’ye doğru yollandık. Bir yandan otomobili sürüyor, diğer yandan düşünüyorum ‘Allah’ın Adanalı kebapçısı, ne anlar balıktan’ diye. Neyse Saffet’in ‘Papağan’ namıyla maruf balık lokantasına gittik ve siparişi verdik. Aslına bakarsanız ben de anlamam balıktan. Bizim Kocacıklılar da pek anlamaz ve tercih etmez. Adapazarlılar da öyle. Eski Sakaryasporlu Ercan Zorlu bir balık lokantası açmış ve az sonra batmıştı. 30 senedir başka açıldı mı? Bilmiyorum. Köfte, börek, patates, kabak tatlısı favorimizdir ve o misyonu 1928’den beri Köprülü familyası üstlenmiştir. Şimdi Yavuz ve Cem sürdürüyor, tatlı işine de sevgili ablaları nezaret ediyor. Uzun sözün kısası, Yeşilköy’de çook balıkçıda, terbiyeli şiş ısmarlamış ve balık kültürüm olmadığını sözde saklamışımdır. Neyse dönelim Papağan’a... Hasan balığı bir yedi, sosyetenin kralı beceremez. “Yahu Hasan hızlandırılmış bir ‘balık nasıl yenir?’ kursu açsan, ben de katılsam” dediğimde “Abi Karataş’ta balığı şurada tutar, burada da yeriz. Üstelik babam mükemmel balıkçıdır” dedi. Hasan daha sonra attığı gollerle kalecileri, çalımlarla rakiplerini, 2002’de Brezilyalılar’ı, son milli kadrolarda olmamasıyla hepimizi, esprileriyle milleti şaşırttı da şaşırttı. Son demeciyle mi? Sadece şaşırtmadı... Üzdü... Look Hasan! Kibarlık olsun diye ‘Bak!’ demedim, Galatasaray’ı şimdi bırakamazsın. Devre arası da bırakamazsın. Sezon sonunda da... Galatasaray’ın o muhteşem futbol karakterinin ve sünepe oyuna başkaldırısı örneğinin sona kalan pek az kardelen çiçeğinden sadece birisin sen. Bırakamazsın kardeşim... ‘Şaş’ırma!
Not: Şükür’ün laptopunu tam kıramadım, ama seninkini kırarım, MD uçağına tekrar bindiririm. Akıllı ol!

04 Aralık 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Vakit var (!)‘’

Galatasaraylı stres yapma, paniğe girme. Vakit var(!) Yanlış iş, sezon öncesi yapılması gerekeni, Cim Bom’un mevsim boyu yapması. ‘Bizde transfer bitmez’ demişlerdi ya! Rakipler takım olma dönemini Ağustos’ta bitirdi, Galatasaray devam ettirdi. Bitirmeye de niyeti yok gibi.
İstanbul BŞB, Avcı yönetiminde ders verdi, Türkiye izledi. Birbirini tanıyan ve tamamlayan, planlı programlı, taktik ezberi olan bir topluluk. Mütevazı kadrolarıyla, rahat pas yapıp, dengeli oynuyorlar. Bu vaziyet, yıldızlar topluluğu Galatasaray’ı telaşlandırdı, hatta bozdu da üstelik.
Takım olabilmenin öncelikli şartı; uyum. Kalli bu işe önem vermiyor ve çorba üretim merkezi felsefesi sürüyor. Ehhhh... alkışlayan da çok... O zaman mesele de yok! Sabredilecek. Aklımın almadığı şu; öyle ortalar yapılıyor ki, sanki Hasagiç, yan top çalıştırılıyor. O işi Nezihi hepinizden iyi yapar yahu!
İlyas bir sallandı, savunma balıkçı sepetindeki torik gibi yattı. Konuk balığı sonraya bıraktı ve brunch tadında, erken bir gol attı. Sonra Lincoln’ün şaft lastiği esniyor. İstavroz bilyası da ‘lak-lak’ ses yapıp, göbek saplaması kırık limuzin gibi yamulunca, parka çekiliyor! Allah Allah... Orkun nereye? Ama Sertan’ın aşırtması, balık gibi ağlara!
Nonda ve Karan var oyunda. ‘Hasagiç, Volkan, Marcus sekecek mi?’ derken sekti. Nonda çok aramıştı, buldu golü. Şaş; Yunanlı’nın İspanyol’a yapmadığını, sen neden Türk’e yapıp atıldın? Olacak iş mi? Uzatmada Karan işi bağladı: 2-2.
Müjde Ar’ın gazozunu kurtarmaya yetişememişti ama Alman’ın birasını kurtardı!

03 Aralık 2007, Pazartesi 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Deneme Kalli'si!‘’

Galatasaray kadrosuna bakınca, deneme rallisi geldi aklıma. Parkuru test için yolları turalarsın ya! Bu işin futboldaki versiyonuna ne diyelim peki? Deneme Kalli’si! Alman’ın son buluşu sağ kanattaki Linderoth. Üstelik önde! Çok(!) forvetten biri İsveçli. Kim bilir? Belki de Panionios’un sol arkasındaki adamın tehlikeli olduğunu öğrendi ve çözüm üretti! Aslında Yunanistan’ın sıradan ekibinin, Cim Bom’dan çekinip çözüm peşine düşmesi gerekmez miydi? Gerekirdi.
Panionios atakları, Galatasaray savunmasınca kolayca eritiliyor, fakat orta alan ve hücum parkurlarında araba devriliyor! Merak ediyorum Kalli’ye bu maçların, tek ayaklı olduğunu kim söylemedi? İlk yarı izlenen tam beraberlik taktiği. O halde?
UEFA yolunda bırak tek ayağı, hiç ayak kalmayacak. Alman yaşlandığında yazacağı ‘Futbolumsu deneyler’ adlı kitabının objesi olarak sanırım Galatasaray’ı seçti, subjektif deneyler yapıyor.
Hımmm... Galiba ikinci yarı fikri değişti ve Gurka modelinin burada tutmayacağını anladı. Forvetin boyunu uzattı! Şükür var şimdi şükür! Stoperler onu kovalarken, Arda şahane bir top attı ve Serkan Panionios’u yolda bıraktı 0-1. Yunanlı baka dursun ofsayt mı diye! Gol işte. Bu detay(!) Trabzon hayali başka, Atina gerçeği bambaşka! Bir kişilik katkı, Panionios savunmasını hata şampiyonu yapmaya yetti. Şükür Serkan’a bir de top saldı, pırrrr 61 ve penaltı... Song’la 0-2. Bir kafa da Hakan’dan (Şükür) 0-3.
Hans’ı asacaklar, ip boynunda. ‘Son sözünü söyle’ deniyor ‘Bu bana ders olsun!’ diyor. Vaz geçiyorlar! Uydu mu?

30 Kasım 2007, Cuma 03:30
YAZININ DEVAMI

‘’Zihni Sinir!‘’

Galatasaray’ın futbol değerleri Zihni Sinir projelerinden farksız. Farksız da bazıları yere göğe koyamıyor bu anlayışı. Özellikle de Aslan görünümlü Kanaryalar! Amerika’da dahi tez konusu olacağı iddia edilen ucuz (!) transferin 58 milyon USD olduğu dile gelmiş gizli (!) toplantıda. Bu denli deli para sarfından sonra, 2 genç (Barış ve Serkan) himmetinde yol alınıyor ve Uğur-Topal ikilisine de dua ediliyor.
Kimse kimseyi kandırmasın, Aslan görünümlü Kanaryalar’ın da gazına gelinmesin. Trabzonspor tarihinin en berbat futbolunu oynadı, Galatasaray da maşallah pek güzel ayak uydurdu. Avni Aker’de kaleyi Cim Bom kadar az ziyaret eden başka bir Süper Lig ekibi olmamıştı. Ligin en beğenilmeyeni dahi ‘yandım Allah’ dedirtmiş, puanı da alıp gitmişti Trabzon’dan. Şu futbola ve sonuca bayram etti Kalli! Yanal ve ekibi var mıydı?
Galatasaray yapılan yatırım ve sunulan iddianın, futbol değerlerini sahneye koyamıyor. Bu gerçeği yurt içinde örtbas eder, ama dışarıda yerle bir edilirsiniz. Ne Fransa ne de İsveç temsilcilerinden ders alınmamış belli. Yunanistan’a korku filmi izlemeye gidilecek! Farkında mısınız, iki galibiyetin yetmesi dahi şüpheli! Galiba rakiplerin himmetine ve halkımızın balık hafızasına güveniliyor. Bir kulp takar kendini ve yönetimi kurtarırsın. Kulüp batmış ne gam!
Galatasaray iyi yönetilmiyor. ‘Tavşana kaç, tazıya tut’ felsefesi uygulamaları, yanlışa yönlendiriyor. Çözüm futbolcuların getirilmesi, gönderilmesiyle üretilir mi? Oysa içerideki habis ur, her geçen gün daha da tehlikeli hale geldi... Maddi manevi...
10 sene önce İnan Kıraç uyarmıştı Lütfü Kırdar’da; “Beyler bir gün kongreye gelecek cesaretiniz kalmayabilir...” O günlerin eşiğindedir kulüp. Kimi kahrederken kimi de seviniyor ve insanı tüm modellerin aynı masada olması düşündürüyor!

27 Kasım 2007, Salı 03:30
YAZININ DEVAMI