‘’Noel Baba!‘’
Sevgili Noel Baba; 'başkanlık!' sözü verdiler, ama galiba yediler. 2008 için umutlarımın tükendiğini görüyor, senden öğrenmek istiyorum; 'Bu sene başkanlık hayallerim gerçekleşecek mi, gerçekleşmeyecek mi?' Rumuz: Seramik.
Oğlum sizin memlekette koltuğu bulan kim bırakmış ki, o bıraksın? Hayallerine devam et, mevcudu bulursan da şükret!
Dostum Noel; 15 sene yatıp da, ücretini 5'e katlayıp iş başı yapan şanslı bir Ademim. Ehhh... İşler de fena gitti sayılmaz, ama 2008'den şüpheliyim. Acaba ne olur? Rumuz: Gripinli Tilki.
Bana 'dostum' dediğine göre yaşça yakınız. Bak Gripinli Tilki, Fitikalli'nin (Pardon Fitibaldi olacaktı!) pistlere dönmesiyle, senin işe dönmen arasında bir fark olduğunu zannetmiyorum. Fakat cukka sağlam, duvara pul gibi yapışma ihtimalin de yoksa devam et. Bırak seni oraya koyanlar duvara yapışsın veya batsın! Sana ne?
'Birlik olalım Noel Baba!' Birbirimizi desteklersek başaramayacağımız hiçbir şey olmaz. Şeyyy... Benim kulüp kurtulur, sonu selamet olur mu? Koltuğum 40 sene daha durur mu? Rumuz: Birlik olalım.
Değerli 'Birlik olalım', seninle birlik olamayız. Bitirirsin beni de! Kulübü Tanrı'nın kurtarabileceği dahi şüpheli. Koltuğun 40 değil, 1000 sene bile durur. Bu konuda eline su dökecek kul yaratılmadı henüz. Uzun ömürler, sağlık dilerim.
Noel baba; dünyanın golünü attım ama yaranamadım. 15 senedir ya satılmak ya da kovulmak istendim hep. Dost bildiklerimden de kazık yedim hep. Bu top denen meret beni güldürmeyecek mi, bu sene de kaderim yine dert mi? Rumuz: Ağlayan Kral.
Bak Ağlayan Kral... Krallar ağlamaz, kim ne derse desin, palyaço da olmaz. Ama ipe gider! Hele hele tahtta çok kaldı, dostu (!) düşmanı kıskandırdıysa. Sen Mayıs'a doğru, ince ince tahtı terk et, yurdışında bir yerlerde ikamet et.
Noel Baboş; bıktım yaaaa! Hakemlerden, tribünde küfredenlerden, söz verip de yiyenlerden, eskidiğim halde daha fazla eskiyip de gitmeyenlerden... Başlayacağım şimdi ulan! Bip! Bip! Biiiip! Rumuz: Yeter Ulan.
Aman sık dişini, Yeter Ulan! Görevliler (!) bitirir sıkıldıklarının işini. 2008'de kolunda kolluk gözüküyor ama 'bip! bip!'lerin bitmiyor.
Nice sağlıklı, mutlu, başarılı ve bereketli yeni yıllara... O.D.
‘’Belki uyandırdılar!‘’
Yalçın Doğan Hürriyet'te yazmıştı, fakat rakam sevmeyiz ya! Önemsenmedi. Taner Aşkın'ın mektupları da öyle! Avrupa'ya açılan pencere duyarsız. Varsa yoksa Kalli'nin gribi, liderlik maçında eve gidilir mi? Ümit Karan gerçekten sakat mı? Canaydın; Kalli'nin döneceğine imza attı mı? Aslantepe, kulübü kurtarır mı?
İlhan Kesici'nin, 2008 bütçe eleştirisi, Doğan'ın 'Göz boyamanın sonuna geldik' ikazı, Galatasaray için de geçerli olmalı.
"Dışişlerine ayrılan para, yabancılara ödenen dört günlük faize eşit" mi? Evet. Ya Galatasaray'ın kemiksiz dağıttığı kâr? Borçlar ve katlanan faiz, transfer yanlışları, yangına körükle gitmek değil de ne?
"Üniversitelere bütçeden ayrılan para, yabancılara ödenen tek günlük faize eşit" mi? Evet.
Bu borç bitmez!
AKP iktidarında 2002-2007 arasında, 184 milyar Dolar faiz ödüyoruz. Bu bedel 60 tane Atatürk Barajı eder! Yunanistan yüzde 4.87 ile, Mısır yüzde 7.13 ile, Pakistan yüzde 9.73 ile borç bulurken, Türkiye yüzde 17.21 faizle borçlanıyor. Bir başka kör kuyu mu? Dövizimizi ABD ve AB hazine bonolarına yüzde 4-5 faizle bağlıyor, ama yüzde 17.21 ile borç alıyoruz. 2 yıl önce Türkiye'ye gelen 100 milyon $, iki yıl sonra 225 milyon $ olarak, yurt dışına çıkıyor. Böyle bir rant dünyanın hiçbir ülkesinde de bulunamıyor. Yani? Türkiye sömürülüyor. Galatasaray da!
2002'de iç ve dış borç toplamımız 218 milyar $. Bugün mü? 436 milyar $. Tam iki katı, son 5 yılın artan borç rakamı.
Ya Galatasaray? Canaydın geldiğinde 40 milyon $ olan borç 30.04.2007'de 165 milyon $'a ulaşmıştı. Ya şimdi? Adnan Polat "127 milyon $" dedi. Ama 'Toplam borç 254 milyon $, borç alacak farkı da 204 milyon $' iddiasında Taner Aşkın. 6 misli yani!
Gerek Erdoğan Hükümeti, gerekse Canaydın Yönetimi 'Pembe gözlükle' bakın diyor. Ama kaderler bir sanki! 'Benden sonra tufan' mantığının yaşanacak tüm sıkıntıları da şimdiden gözüküyor. Bizden geçti artık, ama gelecek için, gençler için yanarım.
İlhan Kesici, Yalçın Doğan, Emre Kongar ve Taner Aşkın'a şükran duygularımla. Belki uyandırdılar!
‘’Galatasaray nereye?‘’
Sorulmalı: "Galatasaray nereye?" İyi yöne gitmediği kesin de, belki uyandırırız sorarsak 'Nereye?' diye. Aslında savcı ve hakim konumunda olması gerekenler kongre üyeleri, duayenler. Ama üzerlerine ölü toprağı serpiştirilmiş gibi. Akıl almaz bir teslimiyet duygusu ve hali sarıp sarmalamış camiayı. Merak ediyorum, Fenerbahçe'nin gelişiminide mi göremiyorlar? Ezeli rakip, Galatasaray'ın sportif çıkışı sonrası, müthiş bir dayanışma içine girdi ve sağlıklı yola girmeyi başardı. Aziz Yıldırım yepyeni bir tarihi yazmanın hazırlıkları içindedir artık. Maddi manevi. Ya Galatasaray? Milenyuma girdiği dönemde, Fetret Devri'ne dönmek için, ne gerekirse yapmayı başardı!
Gündemim aynıydı
Oftaş karşısında galip gelinse ve Ankara'dan lider olarak dönülseydi 'Ne yazacaktın?' diye sormayın. Yine aynı şeyler olacaktı gündemimde. Çünkü sorun Galatasaray'ın sportif başarı veya başarısızlıkları değil, kulüp değerlerinin uğradığı erozyondur. Hesap sorulmayan, sorumlulukların bedeli olmayan kurumlar batar. Geçmişte gerçek anlamda mesuliyeti olan, vicdanına vereceği hesap tüm sorgulamalardan daha önemli olanların yönettiği Galatasaray, son 10 yılda başka hesapların içindekilere teslim edilmiş ve bu hale gelinmiştir. 5 liralık harcama için, kırk sefer hesap soranların yerinde yeller esmekte, 203 milyon Dolar borç için 'ne olacak yani!' denmektedir.
Kulübeye bakın!
Transferine 58 milyon dolar harcanan kulübün Ankara'daki yedek kulübesine baktınız mı? Ya da teknik direktör diye duranına! Mahalle takımı antrenörü dahi böylesi sorumsuzluk yapamazken, yaptırılmazken! Feldkamp'ın felçkamplığı tutuyor ve maç saatlerinde Almanya'ya dönüyor. Olur mu? Hangi ciddi kulüpte böylesi başı boşluk var? Arda ve Sabri alt yapıdan süt kuzusu gibi geldi. Yukarıda neler oldu da, çocuklar bu vaziyete geldi? Sorumlu kim? Yöneticilerin gazeteci yönlendirdiği yerde, çocukları da başkaları yönlendirir ve utanılası tepkiler hep birlikte izlenir. Galatasaray'da yaşanmayanların sıradan sayıldığı kötü günler içine girilmiş ve çöküş süreci öne çekilmiştir.
Not: Galatasaraylı eski futbolcu Torik Necmi (Erdoğdu)'nin eşi Nur hanım Hakkın rahmetine kavuşmuştur. Rabbimin rahmeti Nur yengemin üzerinde olsun.
‘’Rakibe atın!‘’
Özkan Sümer ‘Kazandığımız taç atışlarını, İskender’e atmayın, rakibe atın. Daha kolay kazanırsınız!’ dermiş. Akcan’da benzer birşey mi söyledi? İlk 15 dakikada 3 pas bile yok, Galatasaray’da. Üstelik hemen her top rakibe. Ama Oftaş’lılar kolayca Orkun’a ulaşabiliyor. Özellikle de İbrahim’le. Konuğun ilk atağı mı? 16. dakikada.
Osman Özdemir’e helal olsun. Gençlerle nasıl da kişilikli sahada. İlhan’ı, Serkan’ı, Murat’ı, İlker’i ve diğerleriyle. Cavcav’ın yoktan yonga çıkarıp, Süper Lig’e taşıdığı modeli de uzaylılar mı tez konusu yapmalı? Galatasaray’ın buluşunu Amerikalılar kaptı da! Esas hoca da Almanya’da. Gripten!
Bu arada Topal’ın, kornerden gelen topa sağlam vuruşu ve İbrahim’in Barış’a şahinlik yapmasından başka heyecan veren bir şey yok! İnsaflı çocukmuş İbo! Sadece arkadan vurdu. Uyarmıştım Barış’ı ‘Saha içinde kolonoskopi ve lavman ameliyesine dahi uğrayabilirsin’ diye. Ucuz yırttı! Devre de golsüz bitti. Kanatsız, passız, plansız, programsızdı Galatasaray.
İkinci yarı Galatasaraylılar’ın attığı toplar, rakip değil kendi savunmalarına bunalım yaşattı! Böylesi pas özürünün, özürü olur mu? Top daha çok Cim Bom’da ama baskı, Oftaş’ta. Nonda neden sonda değil de, ortada? Song da arkada olmasa, kurabiye gibi dağılacaklar, haberleri yok. Evelediler, gevelediler ve maçı berabere bitirdiler. Liderlik şanslarını da...
Galatasaray 3. Bu takımı bu hale getiren sorumlular ve gidişi gördüğü halde susan icraatin başındaki tartışılmalı şimdi.
‘’Grip ve zatürriye!‘’
Kalli’nin grip olduğu yerde, Galatasaray zatürriye olacaktı. Fransız aşısıyla kurtuldu! Ama bu kafayla tehlike yine kapıda. Bayramlık kurban bizden değil, Atina’dan gitti! El marifetiyle gerdeğe girmeyi sindirir mi Galatasaraylı? Bilemem ama mutlaka tartışma mecburiyeti var, ‘Bu ne hal?’
Kulüp yanlış yönetiliyor. Amerika’da tez konusu olacak, 58 milyon dolarlık transferden, 203 milyon dolara vardığı söylenen borçlara kadar, her yer arızalı. Süren zamanı filizlenen çöküş devam ediyor. Bu yaralar pansumanla geçmez. Statükocularla da bu kulüp selamete eremez.
Kurumsal yapıyla ilgili adım atılmayan yerde ferahlık olur mu? Sportif başarı sarmalına sarılan yapı, ekonomik doğrulara yönlenmedikçe batar. Doğan Grubu ve Ülker sponsorlukları doğru kullanılmamış, büyük kaynaklar savrulmuştur. Doğru stratejisi olmayan kurumlar, müebbet hapis yiyen suçlu gibi ömrünce sıkıntı çeker.
Emre Aşık gönderilmemeli, diye çok yazdım. Gönderdiler. Song Afrika Kupası’na gidecek ve sıkıntısı çekilecek. Görünen köyü sezon başı göstermiş, anlatamamıştım. Üzerine de kadronun en önemli adamlarına yanlış yaptılar ve takımın kafasını, yün çilesi gibi karıştırdılar. Çileyi çeken kim? Taraftar.
Tribünler dolmuyormuş! Sen insanların insan gibi stadyuma girmesini sağlayamazsan nasıl gelsinler? İstanbul’da en kısa mesafe bile 3 saat trafik çilesi çekersen aşılıyor. Çilenin büyüğü de ASY kapılarında yaşanıyor. Futbolu eziyet haline getirdiğinde taraftara ‘neredesiniz?’ deme hakkın olmaz ki.
Bomba transferlerin çoğu gerçekten bomba(!) çıktı. Adamlar yok ortada. Bu kadroya gerekli olan Denizlisporlu Yusuf Şimşek’tir, Emre’dir. Hücum adı altında karmaşa üreten, ‘telaşe memuru savrukluğu’ izleten Galatasaray orta alanına ferahlık getirip denge üretecek adamdır Şimşek. Grip vaziyetinden zatürriye sürecine geçmeden uyanın!
‘’Gâvur eziyeti!‘’
Mübarek Kurban Bayramı arifesi, Galatasaraylı resmen gâvur eziyeti çekti. Peki! Galatasaray’ın grubunda böylesi gazoz rakipler karşısında, himmete muhtaç hale gelmesinin sorumlusu kim? Tekrarlıyalım yine: Kalli’nin kadroyla ‘lego’ gibi oynaması, yönetimin uyuması, böylesi sıkıntıları doğurmuş, fakat hiçbir yetkilinin umuru olmamıştır.
A.Wien grubun 0 puanlı, 1 atıp, 6 yemiş takımı. İstatistiklerini inkâr edecek bir futbol da oynamadılar zaten. Ya Galatasaray? Bunların kafası karışık... Elbette futbolları da! A.Wien daha Cim Bom kalesine gidemeden, Şükür’le 3 gol bulurdu ev sahibi, bulamadı. Niçin? Konsantrasyon arızası var, kafalar başka yerde.
Atina’da önce 1-0, sonra 2-0, ilk devre sonu 1 tane de Bordeaux ve yine karışıktır kafalar. Ümit fakirin ekmeği, futbolcu olanı da Kalli’nin yedeği!
İkinci yarılarda, hem Galatasaray, hem de Bordeaux atacak ve ikisi de yemeyecek. Yahu bu kadar güzellik olmuşken bir de halamın şapkası olsa! Oldu be!!!! Halamın şapkası değil ama 2-2 yaptı Fransızlar. Şimdi de bizimkiler gole Fransız kalmasalar! Kaldılar. Fakat Bordeaux 3. golü buluyor ve Galatasaray’ın yapamadığını yapıp, bizimkilere tur atlatıyor.
Tura sevinin ama Galatasaray’ın futbol garabetini de doğru gözlemleyin.
‘’Yapma Servet!‘’
Futbol ekip oyunu. Hata da olmazsa olmazı. Ama yapma Servet; hem hata hem de arkadaşını hedef gösterecek davranışları!.. Evet; Arda hepimizi çileden çıkaracak ortalar yapmış olabilir. Fakat bu hali, yaptığına hak vermemiz nedeni olamaz. Sahada başarıya giden yollar paylaşılır, başarısızlık nedenleri de, Florya'daki buluşmada tartışılır. Aslında bu sorunu teknik adamın dillendirmesi, doğru olanıdır.
Dünün genç Servet'i bugünün deneyimlisi, hiç mi hata yapmadı? Peki onu sahada infaz etmeye kalkışana rastlandı mı? Bosna deplasmanında, rakibe yaptığı asisti unutmak mümkün mü? Peki Servet'i kim idam sehpasına çıkardı? Canı en çok yanan Terim dahil. Hayati hata gündeme gelmiş miydi, infaz histerisi içinde? Asla. İyi işler ürettiğinde nasıl gurur duyarsak, defolarında da sadece üzülür ve ipini çekmeye kalkışmayız.
Evet Arda! Servet ağabeyin, maç stresi etkisiyle, yapmaması gerekeni örneklemiş olabilir. Ama sana yakışan da, başını öne eğip 90 dakika sonunu beklemendi. Yanlışa yanlışla karşılık vermen sadece ikinize değil, Galatasaray'a zarar verir. Sen Florya terbiyesi almış, Ali Yavaş'ın dergahından geçmişsen, saygından ödün vermeyecek, tepkini içine gömeceksin. Sabrın seni büyütür. Aksi mi? Yamultur! Kimi bahçelerdeki eğik erik veya incir ağaçları gibi değil, ulu çınarlar gibi dimdik büyü.
Ahmet Bulut; bu çocuğu pazarlamaktan vazgeç. Daha dün bir bugün iki. Bırak gelişsin. Eksik yönlerini tamamlasın. Maddi manevi! Eğer iyilik üretmek istiyorsan her antreman sonrası, özel çalışmasını sağla. Orta yapmayı öğrensin. Avrupa'da çarşafa dolanan futbolcunun bir hiç olacağını bilsin. Daha çok ham, karıştırma kafasını. Semih Şentürk nereye geldi? Arda nereye gidiyor? Hep alıp götüren olacağına, biraz da kazandıran olun.
Galatasaraylı sadece sahada başarılı değil, Galatasaraylı gibi davranan sporcular ister. Bilinmeli!
‘’Felçkamp ve Feldkamp!‘’
Galatasaray’ın iki yüzü var. Birinde Felçkamp seçimleri (!) Diğerinde Feldkamp hünerleri. Cim Bom ne zaman, hangisine rastlar? Bilemedik ki, sezon başından beri. Dün gece felçkamp izinli, Feldkamp iş başındaydı. Nereden mi anladım? Takımın zamazingosu bozuk değildi, bazı akşamlar gibi! Baskıysa baskı, şutsa şut, tempoysa tempo, hepsi mevcuttu yani.
Sivasspor iyi başladı ve Orkun topu olağanüstü çıkarmasa, goldü. Ama ‘Olmayacak hacıyı deve üzerinde yılan sokar’ derler ya! Öyle bir geceydi, Sivas için. Önce Sedat, sonra Balili sakata çıktı. Uygun’un 90 dakikaya yayacağı taktik planı da, 14 dakika içinde sakata çıktı. Uygun’a uymadı yani! Ev sahibi baskılı, Akın sahneye çıktı, başarılı. Zengin Nonda etkinlikleri izlenirken, Uğur’un vuruşu da direkten dönüyor ve devre 0-0 bitiyor.
Garip ülkeyiz vesselam! Adamın soyadı ‘Zengin’ ama pintinin tillahı, ötekinin ‘Güzel’ fakat gudubetin kralı. Mehmet de Topal! Eğer o topalsa, biz 5 yıldız nüzul hamiliyiz yahu. Ne şuttu be! ‘Afferin oğlum Mehmet... Kaleci Akın sağa da bravo’ (By Vahi ÖZ)
Uğur çok emek harcadı ve sonunda adeta zorla attırdı. Nonda kafa ve 1-0... Hemen ardından Barış’ın şimşeği ve 2-0 çöktü Sivas’ın majino hattı.
Geçmiş zaman felçkamplıklarına yanmaz mı şimdi, Galatasaraylı?