‘’Göbek marul gibi!‘’
Galatasaray’ın müsabaka programını, organize edenler kutlanmalı. Gerçekten çok güzel bir seçimdi ilk hazırlık maçı. Almanya’nın VFB Homberg’i, göbek marul gibi bir rakipti ve Galatasaray çıtır çıtır yedi! Servis kolaylığı, hazım sorunu olmaması ve içinde bol vitamin bulunması nedeniyle göbek marul neyse, VFB Homberg de oydu. Yaradı yani.
Aslında hazırlık karşılaşmaları, bu tür rakiplerle oynanacak ve gereksiz sertlik, gerilim ve futbol dışı davranışlar bulunmayacak. Keyif alacaksınız. Böyle bir geceydi. Galatasaray’ın gençlerini, olası ve mevcut yıldızlarını doyasıya, izledim. Henüz tanışamadığım halde, olumlu ve insancıl biri olduğu kanaatine sahip olduğum Skibbe’nin positif enerjisi ve huzuru takıma yansımış. Güvenli, kendinden de emindi sporcular üstelik.
Yaser gelecek adına mükemmel fotoğrafları şimdiden verirken, Ferdi durgundu nedense? Yaser’in fizik gücü, temposu ve futbolu bilen hali, Cim Bom’a gönül verenleri çok mutlu edecek gibi. Lincoln de çok iştahlıydı ama bedavadan gelen penaltıyı da atmadı. Rakip zaten göbek marul, yanına bir duble rakı misali iliştirilen ceza vuruşunu istemedi ve döktü! iyi yaptı.
Orkun’un güven verdiği ve bir pozisyondaki kurtarışıyla da ‘bravo’ dedirttiği 90 dakikada, kafamı karıştıran o savruk savunmanın içinde savrukça dolaşan Ümit Karan oldu. Umarım sezon başı rehavetidir ve kronik değildir. Erhan Şentürk, Mehmet Güven, Barış ve Volkan dörtlüsü ne olursa olsun rakibi pek sektirmedi. Aydın da zaten yerinin 1 numarası. Linderoth’a sahanın dar gelmesi de bir başka güzellik olmalı.
Büyüklerimizin ne göbek marullar karşısında, nasıl da dişini kırdığını, gurbetçilere de sıkmaktan kırdırdığını iyi bilenlerden olunca, pazar günü oyununa ve sonucuna bayıldım.
‘’Çabuk kaybettik...‘’
Her zaman, her şeyi doğru analiz edip, doğru yorumlama şansım yok. İnsanız, zaafiyet yaşama olasılığı fazla birer faniyiz. Duygularımız var, saplantılarımız var. Bizleri yanlışa sürükleyen takıntılarımız da var. Bu nedenle çok sayıda yanılgılarımız da olmakta. Kendime verdiğim zararların faturası bana da, kimi insanları hak etmedikleri halde üzdüğümde de, günahımın vebali altında eziliyor, vicdan azabı çekiyorum. Bu yanlışlar içinde en büyük üzüntülerimden biri, Hasan Doğan hakkındaki peşin hükümlü yazılarım. Lütfi Arıboğan ve Hakan Can yıllarca, “Abi tanısan, yorumladığın gibi biri olmadığını göreceksin” dedikçe, inat ettim ve doğrudan kaçtım. Yanlış yapmışım.
Hasan Doğan’ın ömrü gibi, TFF Başkanlık süresi de kısa oldu. Ama bu kısacık başkanlık süreci, sadece bana değil, hakkaniyetin yanında olan tüm insanlarımıza ‘Hasan Doğan doğrularını’ belletti. Cenevre’deki bir sohbetimizde “Hasan Bey; seni tanımama konusundaki lüzumsuz gayretim nedeniyle, kendime kızıyorum” dediğimde, o engin hoşgörüsü ve tevazu dolu haliyle, “Hiçbir şey için geç değildir” demişti. Projelerini, vizyonunu paylaşmıştık uzun uzun. En önemli mesajı da, geçmişle ilgili hesaplaşmalar çıkmazına değil, Türk Futbolu’nun ışıltılı geleceğine bakıyor olmasıydı.
Almanya maçı sonrası Basel-Ramada oteli lobisinde, İsmet Güral ve ben Hasan Doğan’a, “Tebrikler, hedef şimdi Güney Afrika, üzülmeyiniz” derken, son sohbetimiz olduğunu nereden bilebilirdik? Onca üzüntüyü, belki de sağlık sorunlarını bir yerlere gömmeye çalışırken, centilmenlikten, olgunluktan taviz vermez tavrının yüreğinde nice hasarlar yaptığını bilemezdik ki...
Cumartesi akşamı Edirne’de televizyon haberlerini izlerken ‘Hasan Doğan vefat etti’ diye alt yazı geçince, ‘Kim bilir hangi Hasan Doğan’dır’ diye düşünmedim desem, yalan olur. Öyle dolu, öylesine yaşama bağlı ve projeleri olan bir, adam gibi adamdı.
Evet anlamamakta yıllarca ısrar ettiğim, sanırım bu nedenle günaha da girdiğim Hasan Doğan’ı geç bulduk, çabuk kaybettik. Yüce Yaradan rahmetini esirgemesin, mekânı cennet olsun.
Düşünüyorum da... Tayyip Bey her yol arkadaşını bu denli doğru kimliklerden seçseydi, acaba ben bu yanlışı yapar mıydım? Eminim ki yapmazdım.
‘’Tersini yapsın yeter!‘’
1 Harry Kewell transferi Sarı-Kırmızılı taraftarları çok heyecanlandırdı. Sizce doğru seçim mi, bu transferi nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bizleri de çok heyecanlandırdı. Ama o 7-8 sene önce izlediğimiz ve bildiğimiz halinde mi, yoksa değil mi diye... Eğer eski günlerindeki gibiyse, sakatlık sorunu da yoksa, doğrudan öte, mükemmel bir seçim. Adnan I ve Adnan II’yi hikâyeden değil, gerçekten güldürecek bir seçim. Galatasaray ya üst düzey sporcu alacak ya da transfer yapmayacak. Kewell ismini biliyor, cisminin son hâlini görebilmeyi de, merakla bekliyoruz. Mevcut kadro kalitesi ve Ali Yavaş’ın üst yapıya, hatta Milli Takım’a kazandırdıklarıyla, Cim Bom ligin favorisidir zaten. Elbette doğru yönetilmesi şartıyla. Çünkü iç dinamikleri ateşleyen en önemli isim gönderildi ve Hasan Şaş ile Ümit Karan’ın yükü ağırlaştı. Destek olmak gerek bu çocuklara.
2 Hakan Şükür’le Galatasaray’ın yolları ayrıldı. Efsane oyuncunun yokluğunda Cim Bom’un hücum hattı nasıl oluşur?
Hakan Şükür’ün, sadece saha içi etkinliklerini dikkate alırsak, eksik değerlendirmiş oluruz. Şükür’ün takım içi dengelerin oluşmasında, Galatasaray etiğinin yeni gelen sporculara anlatılmasında ve ekip ruhunun oluşmasında önemli katkıları vardı. Bu etkinliği ve karizması gençleri olumlu etkileyip, motive ederken, bazı profesyonelleri ve yöneticileri de ezdi! Esas sıkıntı budur ve bu nedenle Şükür yaşına karşın, en verimli olabileceği dönemde infaz edilmiştir. 100 yıllık futbol tarihimizde Hakan’ın başardıklarını bırakın tekrarlayan, yanına yaklaşan bile yok ki! Galatasaray’ın hücum hattını kurma konusunda sıkıntı çekmeyeceğini, ama bir Şükür daha bulamayacağını söylemek, çok iddialı bir şey değildir diye düşünüyorum. Hücum hattı her zaman oluşur. Ama kimi zaman Carrusca, Lukunku, Christian gibilerden, kimi zaman da Şükür, Arif Erdem, Hagi, Davala ve Buruk gibilerden... ‘To be or not to be’ dedikleri de bu galiba!
3 Sarı-Kırmızılı ekibin 8 futbolcusu EURO 2008’de forma giydi ve takıma geç katılacaklar. Bu durum handikap yaratır mı?
Pek zannetmiyorum. Oldukça ağır geçen bir sezon sonrası, stres yükü istiab haddini aşmış bir şampiyona yaşayıp, oldukça yorgun döndüler. Futbol Federasyonu Başkanı Hasan Doğan’ın zamansız vefatı da, genç beyinlerin tahribatına tuz biber ekti. Çok sevdikleri Doğan’ın kaybı nedeniyle yaşadıkları duygusal travma ve fiziksel yorgunluğun mutlaka onarılması gerek. Sağlıklı bir ruh yapısı, doğru fizik kaliteyi yakalayabilir. Kafa karışıksa, adele düğüm olur. Bu nedenle gerekli rehabilitasyon sonrası çalışmalara katılmaları daha doğru ve yararlı olacaktır. Takıma geç katılmaları handikap olmaz. Teknik heyetin de bu konuda gerekli önlemleri aldığını ve gerekli programı verdiğini zannediyorum.
4 73 yaşındaki Feldkamp’ın ardından 43 yaşındaki Skibbe’nin teknik direktörlük koltuğuna oturması, rekabeti nasıl etkiler?
Skibbe, Feldkamp’ın neler yaptığına baksın ve tersini yapsın yeter! Belki abartılı oldu, ama vaziyeti daha kolay izah edecek cümle kurmakta da zorlandım açıkçası. Skibbe birkaç haber programından izlediğim kadarıyla pozitif enerji veren ve bulunduğu toplumla doğru diyalog kurabilmeyi başaracak çapta, güler yüzlü bir insan. Disiplinin Nemrut’luktan geçmediğini biliyor intibaını verdi. Ayrıca yaşı genç, ama 20 yılı aşkın süredir teknik adam olarak başarıyla çalışıyor. Dolduruşa gelmez, ordan burdan uzatılan akıllara itibar etmezse, kesin başarılı olur. Emre Aşık’ı Fulya çamurundan Florya’ya göndermiş Keser’e, ‘1 yıl içinde Milli Takım’da oynar’ dediğimde de gülmesine neden olmuştum. Sonra kim haklı çıktı? Kalli, Aşık’ı tanımadan gönderdi ve çocuk yine Milli Takım’da oynadı. Galatasaray mı? ‘Bozuk Kidd’le uğraştı! Skibbe aklı kendine bile yetmeyenlerin gazına gelmesin yeter. Futbolcularıyla bütünleşsin... Daha daha yeter ve kesinlikle başarıya gider.
‘’Yenilmeden mağlup!‘’
Kırkpınar’ın efsanelerinden biri de Ahmet Taşçı elbette. Ellisine merdiven dayamış büyük pehlivanın ustalığı, lider kimliği ve sportmence mücadelesi tüm güreşseverlerin ilgi odağıydı. İlk turu geçen Taşçı, daha sonraki güreşinde, yenilmeden mağlup oldu! Günün en önemli güreşlerinin sonucu kurayla belli olunca, haklı tepkilere şahit oldum. Gerçekten de bu yöntem tartışılmalı ve pehlivanlarımız, er meydanının gereği nasılsa öyle galip ya da mağlup sayılmalı. Yenilmediğin halde kaybetmek zor, kazanmak da zannederim tatsız.
Serhat şehri Edirne tüm olanaklarıyla en güzel şekilde hazırlanmış. Organizasyonla ilgili pek sıkıntı yok. Görevliler iyi niyetli ve konuksever olunca, sorunlar kolayca çözülebiliyor. Edirne Belediyesi tüm görevlilerine teşekkür etmek isterim. Adnan bey ve ekibi çözüm üretebilme ve konuklarına problem yaşatmama adına ne gerekirse yaptı.
Kırkpınar Ağası Mehmet Cadıl ‘Bu sene en güzel Kırkpınar Güreşleri’ne şahit olacağız’ dedi. Bu güzel temenniye katılmamak mümkün mü? Gerçekten önemli bir problem yaşanmadı, ama kura işi tatsız. Pehlivanlarımızın iyi niyeti ve centilmenliği de bir başka hoş konu. İtiraz edenler oldu da, centilmenlik sınırlarını zorlayana rastlanmadı. Sporcular birbirleriyle aslanlar gibi kapıştıktan sonra, aslanlar gibi kazananı kutlamayı da bildiler. Hepsine helal olsun.
Futbol dünyasının popüler ismi Levent Erdoğan oluşturduğu güreş kulübüyle, Karamürsel güreş camiasına, dolayısıyla Kırkpınar’a renk katmış. Bir örnek giysileri ve ciddiyetleriyle pehlivanlarımız, profesyonel kulüpleri aratmayacak havayı yakalamış. Erdoğan’ın gayretlerinin darısı diğer futbolsever(!) yöneticilerin de başına. Bu işin pek reklamı yok, ama sevabı çok. Ata yadigarımız her etkinliğe sahip çıkan, destek verenden Yüce yaradan razı olsun.
‘’Sevindim...‘’
Hasret kaldığım vatanıma döndüm, şampiyona bitince. Sonuca sevindim ama final oynayabileceğimizi de hissettim. Hatta doğru seçimler yapılabilse ‘kupayı kazanırdık’ dedim. Ama biz seçim yapmasını bilmiyoruz. Milletçe maliki olduğumuz genetik bir arıza olmalı bu! Siyasetten spora onlarca örnek, öylesine çok ki.
Dileğim Fatih Terim’in yeni döneminde, geçmiş hatalarını doğru analiz edebilmesi ve kendisinin de nasıl bir kısmeti heba ettiğini kabullenebilmesi. Doğru tespitler ve hırslardan, eski kızgınlıklardan arınmış bir Terim’in çok daha başarılı olacağını, en iyi kendisi bilir.
Futbolda sevindim de, ya memleketimin hali? Olan bitene akıl erdirmek, kabullenmek mümkün değil. Elbette vatanını seven, ATATÜRK ilkelerine bağlı, bağımsızlığı ilke edinen ve hakkaniyetten yana olanlar için geçerli bu durum. Ucuz çıkarlar ve rant peşinde koşanlar, bu kapsama giremez. Türkiye’yi bölme hevesindekilerin TBMM kürsülerinde cirit attığı yerde, ülke bütünlüğü için canını vermeye amade fertlerimize reva görülen tutum ve davranışları, kabullenmek mümkün mü?
Tutuklu hali 13 aydır süregelenlere yenileri katıldı. Sinan Aygün’ün, en büyük suçu ‘devalüasyon yok’ masalını açığa çıkardığı tv programıdır, diye düşünüyorum. Muhteşem (!) ekonomiyi, kötüye gidiyor diye jurnalledi... Tolon Paşa’yı iyi bir Galatasaray’lı ve büyük bir vatansever olarak tanırım. Askerliğini mi? En iyi TSK bilir. Hergün Cumhuriyet okurum. Mustafa Balbay’ın nasıl bir Ergenokon’cu olduğunu anlayamadığım için kendimi akılsızlıkla suçluyorum. Peki vatanımı bölmeye, yabancılara peşkeş çekmeye çalışanları nasıl ayırdedebiliyorum?
Borat II, Nazlı Ilıcak’ın tehdit edildiğini öne sürmüş ve ‘Ümit Zileli’nin Nazlı Ilıcak’a yaptığı da tam budur’. demiş. Tercüman Gazetesi Gn. Yayın Mdr. Ufuk Büyükçelebi’ye reva görülen kelepçe nedir, Sayın Borat II? Böylesi uygulama hangi gazetecinin vicdanını yaralamaz, yüzünü kızartmaz?
Galatasaray’ı merak ediyorsunuz! Balodaki payton ve Adnan I, Adnan II kriterleri, kulübün hali pür melalidir. Uzay çağında payton, at dışkısının dayanılmaz kokusu ve padişahlık özentisi yönetim tarzı! Bakar mısınız? Sadece Şükür’e değil, Canaydın dönemi yöneticilerine de ulaşamamışlar (!) Üstelik bu devirde.
‘’Helal olsun‘’
Milli Takımımız öyle bir futbol oynadı ki... ‘Helal olsun’. Panzer, bizim çocukların elinde, adeta plastik tank oldu kaldı. Direkten dönenler, Lehmann’ın kurtardıkları ve yürek hoplatan şutlar hep bizden. Uğur’la golü bulduk ve öndeyiz. Onca akından sadece bir gol ve Almanlar’ın iki hücumundan yediğimiz gol: 1-1. Berabere devre.
‘Adalet mi bu?’ diyemem. Benzer golleri biz de attık ya! Ama Alman ekolü karşısında böylesi futbol, hangi Türk’ün onur vesilesi olmaz ki? Yine de ısrarlıyım, eğer iki-üç isim daha, doğru tespit edilseydi, çok şey değişebilirdi. Sahadaki çocuklarımız da işini mükemmel yapıyor ama!.. Mükemmel oynadık fakat Hamit, Mehmet Topal, Gökhan Zan, Aurelio ve Uğur fazlasını yaptı. Sabri’de bildiğimiz haline dönmüş. Şu Busacca ‘Patlıcan musakka’ olsa, ‘Yeter’ der, kart gösterir diye isyan ettik. Peki... Almanlar’ın penaltı zannettikleri faulü çalsa, ne derdik? Semih’in gördüğü sarı ve Metzelder’in golcüyü attırma gayreti, çektiği eziyetin resmidir.
Teknik kapasite ve yeteneklerimize, fizik güç de ekleyince Almanlar’ı şaşırttık, korkuttuk hatta. Ama bir hata ve 1-2. Sonra kim var kim? Semiiiiih... Ve 2-2. Sabri’nin muhteşem gelişi ve asisti de bir başka güzellikte. Almanlar bırakmadı, bir gol daha attı: 2-3. Son ümit Tümer’di olmadı. Yazık oldu.
Futbolcu seçimlerine asla katılmadığım ama aşıladığı kazanma hırsına saygı duyduğum Terim’i turnuva boyunca eleştirdim.
Şimdi kutlamak isterim. Başarılı olmuştur, alın terine ve bu gecenin mükemmel oyun kurgusuna saygı duymak görevimizdir. Tebrikler.
‘’Golatyötör Dr. Şentürk‘’
Hırvat çoğunluğunu görünce, “Bir avuç ülkeden, ne de çok taraftar gelmiş” dememek mümkün mü? Tribün üstünlüğü onlarda, oyun üstünlüğü mü? Bizde. Dengeli ve hakim başladık. Ne zamana kadar? Modric’in ürettiği pozisyon ve Olic’in topu direğe çarptırdığı ana kadar. Direkten dönen biz miydik, yoksa Hırvatlar mı? Biz dönmüşüz!
Daha sonra sağ kanat evlere şenlik hale geliyor, rakipte oradan pıtır pıtır iniyor. Çatır çatır gelseler yandık! İşin aslı şu... Hırvatlar tedirgin, üstelik biri “Türkler’i sakın çıldırmayın!” demiş sanki. Bizimkileri uyutup, turu öyle geçmeye mi niyetleri var ne? Başarıyorlardı da! Ama bizim Golatyötörümüz var ya! Unuttular. Yine bir sağ şerit arızası, Rüştü’nün dalgınca bakması ve topun Aşık’a çalım atması! Ucuz atlatılan bir büyük kaza tehlikesi daha... Sabri; sen ana okulunda bile topla böyle dargın olmamışsındır. Bu geceyi mi bekledin be çocuk. Tuncay, Aşık ve Arda gelecek oyun kayıp! Ehhh oynadığı halde kayıplar da var!
Tekeden süt çıkarmanın, futboldaki uygulaması olabilir mi sahada izlediğimiz? Açıkçası iki taraf ta, şu geceye ve ilk 8’e yakışan futbolu, ortaya koyamadı. “Elenirim” korkusu sarıp sarmalamış, kundak bebeğine çevirmiş hepsini.
Son 15 dakikaların gol uzmanı Golatyötör Dr. Şentürk nihayet sahada. Rüştü’nün olağanüstü bir kurtarışı ve çamsakızı futbolu uzuyor! Daha diri olan, fırsat bulan bizdik ama yürürken attılar golü. Çıldıracak vakit var mı? Vaaaar Semih. Semiiiiih 1-1.
Şimdi penaltılar ve Allaaaaaaah... Damataşı gibi kare kare ettik Hırvat’ları... Şükürler olsun.
‘’Adam olamazsın!‘’
Baba oğluna ‘Sen adam olamazsın’ dermiş. Çocuk azmetmiş, Vali olmuş. Ayağına çağırtmış babasını, apar topar alıp götürmüş ve huzura çıkarmışlar. Oğlu ‘Gördün mü bak, vali oldum’. Şöyle bir bakmış korku ve heyecan içindeki adamcağız ve demiş ki ‘Oğlum ben sana vali olamazsın demedim ki, adam olamazsın dedim’
Örneklerini çokça gördüğümüz hikayenin, futbola uygun versiyonu da var. Milli Takım İnşallah Hırvat’ları da geçecek, yoluna devam edecek ve Kupa’yı da ülkemize getirecek. Terim de ‘İşte Kupa!’ diyecek. Medya ne diyecek? ‘Sana kupayı getiremezsin demedik ki... Doğru futbol oynatamadığın gibi, doğru seçimler de yapamıyor ve millete kan kusturuyorsun dedik’.
Terim sözde dalga geçti ve ‘70. dakikadan sonra, yazılarınızı değiştirtmek zorunda kaldığımız için özür dileriz’ dedi. Hoca geçmişte ‘Corner writer’ olarak da, hizmet vermişti diye anımsıyorum. Ders vermekten vakit bulup, ders alamamış! Aslında benim de gazetecilik eğitimim yok ama kamyonculuktan kalma deneyimlerim var.
Mesela Adana’dan İstanbul’a narenciye çekerken ilk 868 Km.’lik yol, fenni eksikler bulunduğu gibi, üzerine de keskin virajlı ve buz veya yağmur nedeniyle kaygan da olabilir. Hatta kamyon devrilme tehlikesi dahi atlatabilir. Tüm olumsuzluklara karşın İstanbul’a varılıp paça kurtarılınca, yaşananlar unutulmaz, değerlendirilir ve önlem alınırsa tekrar aynı sıkıntılar yaşanmaz. Ama ‘ben her şeyi aşarım, mucizeye bile imza atarım’ denirse, birgün kamyon devrilir ve herşey biter.
Medya’nın anlatmak istediği budur Terim’e... ‘Hiç olmazsa kazandığın oyunların ilk 60-70 dakikalarında yaşananlardan ders al!. Çünkü son 8 senedir ‘Allaha emanet’ diye yazmış gidiyor ve onca kazaya rağmen ders almamakta ısrar ediyorsun.’
Eğer lastiğin diş derinliğine, havasına, bijonlara ön takıma, difransiyel ve motor yağına, radyatör suyuna bakmaz, üstelik sağlam yedek parçaları kullanmaz ‘İdare ederim’ dersen, mutlaka takla atar ve sadece kendini değil, güvenenleri de yakarsın.
İşte böylesi kazalı durumlarda da hesap soran değil, vermek zorunda kalandır sürücü. ‘Futbol sadece futbol değildir’ diye ne kadar da doğru söylemişler. Bakın... Kamyonculukla bile örtüştü. Birinde kısmi telefat varken, diğerinde milli olanı var! Medya’nın anlatmak istediği bu da, Terim anlamazdan gelip, marazayı yeğliyor. Problem budur!