‘’Liman Paşa!‘’
Çoğunuz ‘Liman Paşa da nereden çıktı?’ diyebilirsiniz. Haklısınız! Yakın tarihimizi doğru dürüst bilmekten uzağız. Aslında Edibe Sözen hanımefendi ‘Her okula ibadethane’ diyeceğine, ‘Her ibadethaneye okul’ deseydi... Hatta ‘yakın tarihimiz mutlaka doğru belletilmeli’ diye de ilave etseydi, çoğunluk ‘Liman Paşa’ kimdir, şıp diye çözerdi.
Anafartalar Zaferi’nin 93’üncü yıldönümü kutlandı. Mustafa Kemal Atatürk’ün bizzat kumanda ettiği Conkbayırı Muharebeleri ve Türk Milletinin unutulmaz zaferlerinden biri. Aziz Atamızın göğsündeki saate şarapnel isabet edişi ve bir Türk askerinin yaralanan İngiliz subayını kucaklayıp, karşı cepheye teslimi. Mehmetçik Çanakkale’de sadece savaş sanatını değil, insanlık erdemini de sergilemiş, dünyaya ders vermiştir. Ama bu ders kendi nesline dahi doğru dürüst iletilmemiştir.
Alman tutkusu yeni değil ülkede. O zamanlar da varmış ve Liman von Sanders, I. Ordu Komutanlığına getirilmiş. Alman’ın kaba, bencil, kibirli tavrı, yetersizliği, Türkler’i harcama azmi ve affedilemez yanlışları, Alman yazar Dr. Harry Stuermer tarafından dahi ‘ırkçı Prusya küstahlığı’ olarak tanımlanmış. İşte o Paşa, yanlış stratejisiyle, savaşı kaybetme tehlikesine, onbinlerce şehidimize mâl olmuştur. Geçtiğimiz sezonun Feldkamp’ı da, uygulamalarıyla Liman Paşa’yı aratmadı ama ‘Kınalı Kuzular’ın çabaları, Avrupa’da olmasa da içeride kulübü kurtardı.
Galatasaray’ın Enver Paşa’sı kim peki? Second Enver’in yanlışları, hırsı, ‘her şeyi ben bilirim’ edası padişahın başını yemeden ‘dur’ diyen bulunur belki!
Skibbe için ‘Tersini yapsın yeter’ diye yazmıştım. Israrlıyım. FC Steaua Bucuresti UEFA sıralamasında 224 puanla, 27. sırada. Galatasaray aynı listenin 33. sırasında 211 puanda. Yani Avrupa’da daha başarılı. Ama Galatasaray’ın da son Avrupa Şampiyonası’nda çok başarılı olmuş sporcuları var. Hazırlık maçlarının kısır sonuçlarına aldırmayın. Kınalı Kuzular gerekeni yapacak ve mutlaka Rumen engelini aşacaktır.
‘’Bursa festivali...‘’
Dün geceye ‘Bursa festivali’ demeli. Mehter takımı, kılıç kalkan ekibi, ponpon kızlar, Bursapor’un şık ürünlerini sunan mankenler ve elbette futbol. Güzellikler beraber yani. Ama hemen her sezon açılışı Bursa’nın konuğu Galatasaray, takdim esnasında yuhalanmamalı, saygı duruşunda da sessiz olunmalıydı. Şu iki doğruyu icra, zor mu?
Bursa etkili başladı. Galatasaray mı? Vitese takamadı. Rodajda! Hasan Küpeli’ye keşke yardımcı olsa sporcular. Hakem için de hazırlık maçı ya bu. Ayhan ‘fol yok yumurta yok’ kartlarına birini daha ekledi yine. Şaş da!
Yusuf renk ve estetik katmış. Şaş’ın saçları eksildikçe ‘Samson’ gibi gücü de eksildi zannederdim. Öyle değilmiş. Maşallahı var. Aybaba usta bir ekip oluşturmuş. Keyif alır Bursalı. Rakip dişli olunca, Galatasaray orta alanda üretim yapmaktan uzak kaldı ve çok hücum yedi. Aykut yemedi direndi. İkinci yarı De Sanctis de izlendi.
Karan orta alana yardıma çalışsa da nafile. İki bölgede de eksik kalan Cim Bom’un temposu yok. Biraz Bursa salladı. Biraz da kendileri sallandı ve Almanya serisinde az da olsa izlenen doğrulara rastlanamadı. Ara sıra kişisel gösteriler var, gereksiz sertlik ve iki taraf adına kaçanlar. Hepsi o.
Bucuresti’ye kadar, şu futbol bücürlükleri biter mi? Avrupa’da ‘To be or not to be’ günleri. Eldekini tutmadın, etkili bir santrafor alabilseydin keşke Adnan II...
‘’Ölüsü oynar!‘’
Medyamız Galatasaray’ı hazır bulamadığı gibi, alarm zillerini de şimdiden çaldırıyor. Ama hiçbiri dilinin altındaki baklayı da çıkaramıyor! Ne yazmıştım geçen hafta? ‘Forvet Gurka ordusu gibi. Hava toplarına vuracak kimse yok.’ Bu vaziyeti dile getirirsen, Hakan Şükür’ün yokluğu ortaya çıkacak, belki de birileri (!) kırılacak. Kıyamıyor arkadaşlar!
Galatasaray öyle anlatıldığı gibi kötü değil. Üstelik hücum ve orta alanda imrenilesi bir top kazanma, üzerine de kullanma mükemmelliği var. Hazırlık maçlarında amaç galibiyeti yakalamak mı, test olanağından yararlanmak mı? Sezonla ilgili doneleri erkenden yakalamak galiba. Skibbe bu konuda oldukça yol almıştır diye düşünüyor, pivot sıkıntısını gördüğünü de umuyorum.
İki sezon önce Erdal Keser ‘Emre Aşık konusunda neden bu denli ısrarlısın?’ diye sorduğunda ‘Türkiye’nin yetişmiş evlatlarını kolayca harcama lüksü yok. Emre’nin kaybolmasını değil, kazanılmasını istiyorum. Bir yıl içinde de milli formayı giyer’ demiş ve Keser’i güldürmüştüm! Oysa gülen Türk futbolu oldu. Aşık büyük başarıyla ve örnek bir sporcu olarak sahada.
Geçen sezon gereksiz ve yanlış bir kararla gönderildi. Adnan Polat’ı aradım, ‘Bu çocuk daha 20 gün önce Brezilya karşısında milli formayı giydi ve mükemmel oynadı. Bu iş yanlış, mani olmalısınız’ dedim. Cevabı ‘Biz karışmıyoruz, Kalli’nin kararı’ oldu. Alman’ın çok seçimi gibi, bu iş de yanlış oldu ve Bağdat’tan değilse de, Ankara’dan geri döndü.
Şimdi Polat’a sormak isterim ‘Geçen sezon Feldkamp’a tanıdığınız özgürlüğü, neden Skibbe’ye tanımıyor ve genç adamın düşündüğünü yapmasına mani oluyorsunuz?’ Şu yapılanmada Hakan Şükür, Necati Ateş gibi yıldızların ölüsü oynar, ölüsü. Sonra Özgürcan meselesini de çözemiyorum... Ümit Davala; sen bu çocuğun, Ümit Milli Takım’daki teknik direktörü değil miydin?
Galatasaray Yönetimi meçhulün peşinde koşacağına eldekileri doğru değerlendirmeli ve trilyonları saçmamalı. Anelka, Kezman ve daha nice yabancıların kebap olduğu ligimizde, bu çocuklar her zaman kalitelerini kanıtladı. Adamlıklarını da. Onca yıl şerefle formasını giydikleri Galatasaray Kulübü, yönetici egoları nedeniyle bu çocukları yakmamalı, kulübü de!
Polat ve ekibi bir daha düşünmeli, henüz kaybedilen birşey yok çünkü.
‘’Niçin favori?‘’
Fenerbahçe’yi dikkatle izledim. Macar rakibe MTK değil ‘YemTaka’ dense yanlış mı? Eskiden de yoktu şimdiki halinden farkı, ama biz geliştik. Fizik güç arızası ve taktik hatalara eklenen kişisel defolarımız, yenilgi için yabancıların bir şey yapmasına gerek bırakmıyordu. Fenerbahçe disiplinli oynadı ve en az 5 atabileceği müsabakayı 2-0 kazandı.
“Galatasaray’ın şampiyonluk şansı büyük” demiştim. Niçin favori Cim Bom? Çünkü orta alanında topu iyi kullanabildiği gibi, rakipten top çalma özelliği fazla sporcuları var. Fenerbahçeliler becerilerine pres özelliğini katma konusunda pek yeterli gözükmediler. Gelişir mi? Sanmam. Bu karakteristik bir yapı çünkü ve Galatasaray’ın ruhunda var.
Karan ve Nonda’dan sadece forvet değil, orta alan futbolcusu olarak da yararlanabilir Skibbe. Peki Aragones’in böyle bir şansı var mı? Yok. Semih tüm iyi niyetine karşın sırıttı! Gülmedi, güldüremedi. Çünkü özelliği rakibi değil, golü kovalamak. Alex de öyle. Bu vaziyet tek ön libero Selçuk için ‘Yetişti, yetişti. Yetişemedi, Fenerbahçe golü yedi’ sorununu ortaya çıkarır. Hele hele rakip doğru pas yapan ve terse top atan özellikte olursa. Ki bu yetenek Galatasaray’da fazlasıyla var.
Ligin en oturmuş ekipleri olarak Galatasaray ve Fenerbahçe öne çıkar. Beşiktaş ve Trabzonspor’un, yeni kurulmuş kadrolar için doğal sayılması gereken, uyum süreci sorunu var. Zirveyi zorlayacak kulüplerimiz de olacak, ama onlar alışıldık yerlerinde kalacak.
Skibbe, ‘Can sıkıcı tek şey sakatların çokluğu’ demiş. Bu sorun can sıkıcı değil, can alıcı dahi olabilir! Servet ve Emre Güngör çok zorlu bir turnuvadan çıktı. Hiç kimse ‘gık’ diyemez de... Ya Lincoln, Linderoth, Kewell’a ne demeli? Daha topa doğru dürüst vurmadan, sağlık ekibine teslim oldular. Bütün sezon ‘darbeye bağlı ödem’ lafları mı dinleyeceğiz yine? Lincoln Florya’da döktürüyormuş! Ya resmi müsabakalarda? Dökülüyor. Onca döviz sadece balkondakiler zevk yapsın diye mi veriliyor? ‘Başka yerde bu parayı alamam’ diyerek yatmaya devam eden Lincoln, geçmiş sezonun borcunu da ödemek zorunda.
Dileğim Galatasaray’a dişine göre bir rakip çıkması. Aksi halde Aslan elenir ve önüne bakar! Bakar da pek bir şey göremez. Kasa ‘tın tın’ kalır çünkü.
‘’Yazık oluyor...‘’
Gençliğimiz 68, 78, 88, 98 derken ziyan oldu gitti. Geldik 2008’e vaziyet yine aynı... 8 olduk yani! Bu güzel vatana, Türk insanına yazık oluyor. Çözüm üreten yok, dert doğurtan çok. Ivır zıvırla, masa başında hazırlanan toplama delillerle suç örgütü inşa gayreti yerine, mevcut cinayet ve bölücü şebekelerine çare bulunsa ya!
CHP Aydın Milletvekili Fatih Atay’ın davetlisiydim, Kuşadası’nda. İlk iki gün mükemmmel, pazar gecesinden itibaren zehir. Güngören adı, Güngörmeyen oldu. Böyle hainlik olur mu? Nefes alabilmek için sadece bir caddede yürüme maliki, yurttaşlarımızın keyfi, cehennem ateşine çevrildi. Nasıl bir insanlıktır bu? ‘Alçaklıktır’ diyecektim, dilim sürçmüş.
Benim kriterlerim basit aslında... DTP hangi gelişmeye zil takıp oynuyorsa, tersini yapacaksın. Tepki gösterdiğinde de! Ülkemin emekli paşaları tutuklandığında seviniyorlarsa, demek ki yanlış eylem. 10 bin vatansever korucuma ‘silah bırakın’ dediklerinde de, anlayın ki o kahramanlar, yurduna büyük yarar sağlıyor. Sayısı daha da artırılmalı ve korucularımıza destek olunmalı. TSK’ya da destek ve güven duygusunun pekiştirilmesi, olmazsa olmaz şarttır, elbette.
Bu arada Tayyip Erdoğan’ın, Veliefendi’de törene gitmeyip, Ankara’ya dönmesine kulp takma gayretindekilere şunu söylemek isterim... Siyasi görüşüne katılmadığım ama iyi tanıdığımı düşündüğüm Tayyip Bey, hiçbir şeyden korkmaz. Hatta üzerine bir namlu çevrilmiş olsa dahi... Gözünü kırpmaz ve namluya kafa atar, sahibiyle beraber dağıtır. Biline.
Hayrettin Güner hocamıza, şehitlerimize rahmet, yakınlarına sabır diliyorum. Bir futbol emekçisinin, acı kaybı. Belözoğlu’nun ilk çalıştırıcısı ve Emre’ye kırgın gitmiş. Eeey Hayrettin Hocam; sen o çocuğa iyilikten başka ne yaptın? Kazık atmadın, geleceğini yakmadın, ‘ipini koparsın’ salmadın! O zaman neden arasın sorsun seni?
40 yıldır içinde olduğum futbol dünyasında şunu öğrendim... Sporcu canını acıtan, ezen, sömüren, hatta geleceğiyle oynayana tapar. Değişmez kuraldır bu. Kovan yöneticisi için ‘değerli yöneticim en iyisini yapar’, hakkı olduğu halde oynatmayan direktörü için ‘hocama saygı duyuyorum, o işini bilir’ der ve devran döner. Hatta kendisi kebap olduğu halde, beraber kebap partisine bile gider!
‘’Saymam!‘’
Galatasaray’ın son hazırlık maçını saymam! Belçika Ligi’nin vasat ekiplerinden olsa da, müsabaka heyecanlı sayılsa da, saymam. Hazırlık kamplarının en zor karşılaşmasıdır son oynanan. Neden? Futbolcunun aklı, fikri bir an önce eve dönmektedir artık ve sabır katsayısı tükenmiştir. Kavga, münakaşa olasılığının fazla, performans zafiyetinin yoğun günlerinde sahaya çıkandan da, oynanandan da pek hayır gelmez.
Öyle de oldu zaten.
Gençlerin özverisine, başarısına saygı duyalım, sezonu götüreceklere de dikkatle bakalım. Ayhan; artık takımın senyörlerinden ve çok şey beklenenlerinden. Ama yaptığı ne? Eğer bu ekibin büyüklerindensen ‘imam-cemaat’ örneğini aklından hiç çıkarmayacak ve aynı kabahati bir daha yapmayacaksın. Karan; Kıpırdamanın ötesine geçmek zorundasın Ümit. Kaliten belli, orta alan ve forvet özelliklerin fazlasıyla var. Var da, sahada yok. Fazla zaman da yok. Senden başarı bekleyen de çok. Ona göre. Bu arada Skibbe de görmüştür mutlaka. Bilardo gibi top hep yerden gitse şahane de, havaya kalktığında forvet Gurka ordusu. Kafa vuran yok, vurabilecek de yok. Çözüm mutlaka bulunmalı veya oraya birisi alınmalı. Aslında anlayamadığım şu! Geçen sezon gönderilenleri Kalli göndermişti(!) Bu sene yönetim halletti(!) Adnan I ve Adnan II’nin bu işi iyi bildiği belli de, o zaman Alman niye geldi? Takımı şampiyon yapan Adnan II devam edemez miydi? Neyse... Gent oyunu sonrası Fenerbahçe maçına döndüm. Sağolsun çocuklar da beni beklemiş demek ki! Devre başlar başlamaz Gladyatör Semih, ardından Okçu Guiza ve 2-0. İşte o an Galatasaray’a verdiğim yüzde 80.15 şampiyonluk averajını gözden geçirmeye karar verdim. Fenerbahçe de çok iyi yahu. Aslında bu konuda sevindiğim nokta şu; büyük bir talihsizlik (mesela Sivas’ın gibi) yaşanmazsa iki büyük Avrupa’da uzun yol gider.
‘Fenerbahçe’ deyince Volkan Ballı’dan söz etmezsem olmaz. Gerçek centilmen ve spor adamı, Avusturya’da yaşanan çirkin eylem sonrası ‘Bu insanlar Galatasaraylı olamaz’ demiş. Helal. Gerçekten olamaz. Ülkeme hizmet eden hangi kurum varsa, ona saygı duymak ve erdemli davranmak mecburiyetindeyiz.
‘’Yüzde 80.15 Cim Bom‘’
UEFA.com’da düzenlenen ankette, Galatasaray’ın unvanını koruyamayacağına inananlar fazla çıkmış. ‘Sizce Galatasaray 2008-2009 sezonunda şampiyon olur mu?’ sorusuna, yüzde 80.15 ‘olamaz’ cevabı gelmiş. Gelmiş de yanlış gelmiş. Çünkü izlediğim müsabakada gördüm ki, ‘Sofya Lokomotif’se, Galatasaray, Germany hızlı tren.’ Oyunun içinde kısım kısım izlenen futbol güzelliklerinin daha da yoğunlaştığını düşünün! Ki yoğunlaşacak... Cim Bom’u kim tutar?
Şampiyonlukla ilgili tahminimse, yüzde 80.15 Cim Bom, yüzde 9.15 Fenerbahçe, yüzde 6.15 Trabzonspor, yüzde 4.15 de Beşiktaş... Neden? Galatasaray’ın orta alanı hiçbir rakibinde yok. Ön liberoları da öyle... Savunma zaten Milli Takım’ın yarı final oynayanları. Ümit Karan ve Shabani Nonda formda olursa, kim durabilir karşılarında? Hele hele 3 nokta isim de alındığında! Cim Bom ligin mutlak favorisidir ve ‘20.45’ Sarı-Kırmızılılar’ın alışılmış sevinç saatidir.
Arda, Aydın, Ayhan, Sabri, Kewell, Barış, Mehmet Güven, İrfan ve Lincoln... Şu adamlar rakibin lokomotifini, dekovil yapar dekovil. Murat, Anıl, Sinan, Fırat, Erhan ve Ahmet Kesim geleceğin garanti belgelileri. Böyle zenginlik kimde var? Ya Mehmet Topal? Ya Linderoth? Hele hele Servet, Emre Aşık, Emre Güngör, Hakan Balta, Volkan ve Uğur Uçar. Savunma zenginliği değil de ne? Milli Takım’ın dahi eksikliğini hissettiği Uğur Uçar’ın tedavi süreci öne çekilmeli. Diğerleri de zaten İsviçre- Avusturya 2008 fatihleri.
İki genç Yaser ve Ferdi asla gözardı edilmemeli. Yaser daha şimdiden güvenli, etkili ve sanki yıllardır aslan. Aslan olma özelliği demek ruhunda varmış ki, Kartal’da durmayıp gerçek yurduna varmış. Ferdi Hollanda’da henüz çocukken yaptıklarını, Galatasaray’da genç yaşında tekrarlasa yeter. Kulüp kazanır, Türkiye kazanır. Aykut ve Orkun’u geçtiğimiz sezondan daha güvenli ve iyi buldum. Yönetim ‘illa kaleci alacağız’ diyorsa, daha fazla motive olacaklar ve kalenin peşini de bırakmayacaklar.
Pekiii... ‘Lokomotif’ten yenilen ucuz gol ne?’ diyeceksiniz. O mu? Türk futbolunun ezeli hastalığı. Savunmanın trans halinde uyurgezer olma hali! Bek bastıramadı, stoper kapatamadı ve gol yendi. Pozisyon defosu yani... Skibbe bunları aşar. Güveniyorum.
‘’Mürekkep balığı!‘’
Ergenekon ismini her kim yakıştırmışsa, yanlış olmuş. Bu operasyonun adı ‘Mürekkep balığı’ olmalıydı! Neden mi? Vaziyet öyle bir hale geldi ki, bir kısım medya leşkeri, her oltaya balık gibi atlıyor ve mürekkebini salıyor! Üstelik mesele öylesine sulandırıldı ki... Balık var, mürekkep var... Ehhh su da var! Türk Milleti’nin Destanı daha fazla yıpratılmamalı ve operasyona ‘Mürekkep balığı operasyonu’ adı konulmalı.
Bu balıklardan biri, üstelik de Akşam gazetesi yönetmeni... ‘Biraz izan gerekiyor’ diye bir yazı kaleme almış. Birkaç bölümü paylaşalım, ‘Hakan Şükür sahada iki alkış aldı diye politikaya atılmaya karar vermiş. Tabii o büyük insan olduğundan öyle işe temelden başlayıp parti teşkilatı içinde çalışıp yükselmek gibi bir derdi de yok.’ (Turgut beyin de galiba imla kurallarından pek haberi yok! Virgül, mirgül hak getire.) Devam edelim, ‘Hata yapmak üzere olduğunu düşünmeme rağmen hakkını yemeyeyim belki de Hakan Şükür belediye başkanlığında çok başarılı da olabilir. Arnold Schwarzengger gibi bir ebleh Kaliforniya valisi olabildikten sonra hemen her şey mümkün tabii ki. Ama benim gönlüm adabıyla yana çekilmeyi bilen insanlardan yana.’
Turgut bey, yine birtakım değerleri zirvedeyken yazmış bu eserini galiba! Çünkü gazetesinin başından haberi olsa da, sonundan yok! Aynı gün aynı gazetede Hakan’ın babası Sermet Şükür’ün açıklaması da var çünkü. Bakalım ne demiş Sermet bey, ‘Bu ülke garip bir ülke. Ama düşünün, oğlum milli takıma alınmadı ve birden Galatasaray’dan da uzaklaştırıldı. Bu uzaklaştırılma neden? Sadece dini inançlarıyla ilgili bir olay, başka bir şey değil. Kesinlikle siyasete girme gibi bir düşüncesi yok. Bunun bir alt yapısı olmalı, belediye başkanlığı ufak bir iş değil. Olay bu. Hakan futbola 14 yaşında başladı, bütün kademelerde görev aldı, alt yapısız çöpçü bile olunmaz.’
Turgut yazısını kaleme almadan önce, bırakın Hakan’a sormayı, gazetesinin 29. sayfasında Sermet Şükür’ün dediklerini okusa, Hakan meselesine balık gibi atlamaz ve mürekkebini boşuna salmazdı.
Kimi belediye başkanı olur, kimi de yönetici! Kader bu. Ama bazıları sorumlu oldukları işe sahip çıkıp, insanlığa katkı yapmasa da gazetesine yapabilir belki! Di mi?