Arama

Popüler aramalar

‘’4 puan tesadüf değil‘’

Beşiktaş, Napoli’yle berabere kalarak hem 2 puan hem de 1 milyon Euro kaybetti. Maç bittiğinde puandan sonra ilk aklıma gelenin kaybedilen para olmasına şaşırdım elbet. Anlaşılan Beşiktaş’ın ne kadar olduğu bir türlü netlik kazanamayan ve sürekli artan borcu bizlerin de ruh halini fena bozmuş durumda. İnsanın aklına ilk para mı gelir ya??? Neyse... Beşiktaş’ın borcu başka yazının konusu olsun. Bu paragraf da girizgah olarak, burada dursun.

Maç sonrası açıklama yapan futbolcuların şu cümlesine çok takıldım: Maçlar oynanmadan, “4 puana razı mısınız” diye sorsalar, kabul ederdik.

Oğuzhan ve Tolgay’ın dillendirdiği bu cümleyi kendini tanımama, kabullenmişlik ve düşünsel bir yenilginin ifadesi olarak görüyorum. Beşiktaş ne yaparsa yapsın, hangi başarıyı elde ederse etsin “bin kerede bir olur” ya da rakibi için “o zaten eski gücünde değil” diyebilen, Beşiktaş’ı beğenmemeye yeminli, takıntılı yazar-yorumcuların olduğu memleket burası. Kabul ediyorum. Ancak! Alınan 4 puanın tesadüf olduğu düşüncesinin bazı futbolcular tarafından da kabul görmesi kendine güvensizliğin de göstergesi.

Kaybetmemeye alışmak

Mutlaka haklılık payı vardır. Neticede Beşiktaş, Şampiyonlar Ligi’nde tecrübe bakımından çok eksik bir takım ve bunu buraya sürekli katılmayı başararak giderecek. Ayrıca Napoli böylesi bir tecrübenin yanı sıra daha disiplinli ve belirli bir futbol geleneğini sürdürmekte ısrarlı bir takım. Beşiktaş’ın ise bu geleneği daha yeni yeni oluşmaya başladı demek yanlış olmaz.

Öte yandan her iki maçta da Beşiktaş’ın bir analiz ve planı vardı. Fikrim şudur ki; önceki günkü planın daha iyi işlemesine engel olan en önemli faktör de, San Paolo’da alınan galibiyetin kendisi oldu. O galibiyetle gruptaki yarış daha da kızışınca, İstanbul’da plana dahil olan kontrolün dışında bir kontrol ortaya çıktı: Yenilmemek gerek! Bunun bir nedeni de Beşiktaş’ın (kazanmaya değil) kaybetmemeye alışmaya başlaması. Daha doğrusu kaybetmek istememesi. Futbolcuların bunları göz ardı etmeleri pek doğru değil.

Bu gruptan çıkma ihtimali var ve çıktığımızda, kendi planlarını daha radikal bir şekilde uygulayan takımlarla karşılaşacağız. Beşiktaş ne zaman elenirse elensin; bu bilinçle, kendini her geçen gün daha da tanıyarak elenmeli. O yüzden de futbolcuların sarf ettikleri bu cümle ve gerisindeki anlayışı doğru değil. Her iki maç da kazanılabilirdi ve bu hiç de tesadüf olmazdı.

'Efendi' olun beyler!

Samet Aybaba, Beşiktaş’ın eski futbolcusu, kaptanı ve teknik direktörü. Memleketin seyyah teknik direktörlerinden. Şu aralar bir teknik direktör boşluğu olduğunda ilk akla gelenlerden biri olmak için yorumcu olarak programlara katılıyor. Önceki gün katıldığı bir programda “Quaresma’yı ben göndermedim, başkan gönderdi. Sonra geri aldı. Ben onu hiç görmedim. Karşı karşıya bile gelmedik. Ama onun gitmesiyle ilgili her şey benim üzerime kaldı” demiş. Çok doğru söylüyor. Ama sorun şu ki; o zaman öyle demiyordu.

“Maliyetine ve Beşiktaş takımına katkısına baktığımız zaman Quaresma’nın takımda kalmaması gerektiğini düşünüyorum. Beşiktaş yönetimine verdiğim raporda da bunu dile getirdim” demişti. “3 kritere bakıyorum ben. Saha içi katkısı, tavırları, maliyeti. İlk iki parametrede hiçbir etkisi yok. Geliştirmek için de çaba yok. Diğer tarafta 25 oyuncu var. Onu takıma kabul etsem öbür oyunculardan tepki alırım. Takımımı kaybetmek istemem” demişti. Hatta çok iyi hatırlıyorum, “Size şunu söyleyebilirim: Benim sözleşmem onunkinden uzun sürecek” demişti bir canlı yayında. Beşiktaş’ın eski futbolcusuna, kaptanına, teknik direktörüne bu tavır yakışıyor mu? “O zaman taraftarın tepkisi çok yoğundu.

Ben de yönetim zarar görmesin diye onları korumak için her şeyi üzerime aldım. Günah keçisi olmayı kabul ettim” gibi cümleler güzel elbet;kendini haklı, hatta “kahraman” göstermek için. Ancak! Fedakarlık yapıp başkalarının suçunu üzerinize aldıysanız şayet, konu hakkında sonsuza kadar susmasını da bilmek gerekir. Koşullar değişince “benim suçum yoktu” diye sızlanmanın alemi yok. “Efendi”lik bunu gerektirir.

Yanlış anlaşılma olmasın

Diğer yazıda efendilik vurgusu yapmışken yanlış anlaşılma olmasın diye, üzerine biraz yazmak farz oldu. Bizim taraftar çok beğendi, sahiplendi ama “Efendi Beşiktaş” sloganından hiç hoşlanmadığımı belirtmek isterim. Efendilik siz kendinizi öyle ilan ettiniz diye olmaz, rahmetli Süleyman Seba’nınki gibi bir duruşla olur ve bu ismi size, siz değil, başkaları verir. “Efendiyim” dediğinizde KİBİR ortaya çıkar ki; kibir efendiliğin bir vasfı değildir. Çok yanlış çok!

03 Kasım 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Göynümün Beşiktaş'ı‘’

Napoli-Beşiktaş maçını izlemek için bir kaç günlüğüne gittiğim İtalya’da, maç öncesi Napoli’nin güneyinde bulunan Amalfi kıyılarına gittik birkaç arkadaş.
Kıyılara ismini veren Amalfi kasabası, limon kokuları arasında Akdeniz’in o kendine özgü dinginliğini taşıyordu her yerinde.
Denizden esen ılık rüzgar, kaldığım otelin balkonundaki demir korkuluklar arasından geçip, oturduğum koltuğa ulaştığında, ben internetten dostum Can Gox’un sesinden Neşet Ertaş’ın tezenesinden doğmuş ezgiler dinliyordum: Şu garip halimden bilen işveli nazlım. Göynüm hep seni arıyor neredesin sen?..
Aşağıda Amalfi Limanı’nı çevreleyen sokak lambalarının sarı ışıkları çoktan yanmıştı ve akşam, yavaş yavaş İtalya’nın bu ünlü turistik kentine inerken, ben ‘göynümüzün takımı’na yarın oynayacağı Napoli karşısında neden hiç şans tanınmadığını düşünüp duruyordum. Çünkü bütün bahis şirketleri bırakın Beşiktaş’ın galibiyetini, beraberliğe bile ihtimal vermiyordu. Gerçi o güne kadar Beşiktaş’ın şansı İtalyan takımlarına karşı hiç yaver gitmemişti ama bu kez, evet bu kez neden olmasındı. Kendime dürüst ol dedim: Bu kez kazanacak mıyız?
Evdeki hesap çArşı’ya uymaz
İtalyanlar’ın da beklenmedik durumlara yönelik kullandıkları bir atasözleri varmış: “A chi fa i conti avanti l’oste, convien farli due volte”. Yani “evdeki hesap çArşı’ya uymaz”.
Evet, uymaz!
Uzaklarda bir yerlerde gemi düdüğü ötüyordu. Yüreğim kazanacak diyor, aklımsa ısrarla direniyordu. Balkona çıktım, esen rüzgarla ciğerlerimi doldurdum, takımı gözümün önüne getirdim, bütün oyuncuları, teknik ekibi, taraftarı... Ve önümde uzanan körfeze karşı İstanbul’a zaferle döndüğümüzü hayal ederek, bağırdım:
HEY NAPOLİİİİ!
VENİ VİDİ VİCİ!*
* Geldim, gördüm, yendim

Gidilecek çok deplasman var

Napoli taraftarları ile Beşiktaş taraftarları arasında daha fazla gerginlik yaşanmasın diye, Napoli Limanı’ndan alınıp stada götürüleceğimizi duyduğumuzda sevinmiştik. “Ne kadar misafirperverler” diye de gülüşmüştük aramızda. Meğer misafir değil, eziyet seviyorlarmış. Şöyle anlatayım: Sizi Beşiktaş Vodafone Arena’ya götürmek için Ortaköy’den alıp Tekirdağ’a götürüyorlar. Oradan da stada getiriyorlar. 8 km’lik yol için 100 km’den fazla yol gittik, ağzına kadar dolu belediye otobüslerinde. Tam iki saat sürdü bu eziyet ve stada girebildiğimizde maç 1-1’di.
San Paolo Stadı’nı kendilerine çok güvenen Napoli taraftarına rağmen bestelerimizle inletirken, göynümün Beşiktaş’ının tüm futbolcuları da maçın hakkını fazlasıyla verdi, onlara hiç şans vermeyenlere inat...
Aboubakar attı, Napoli penaltıyla beraberliği sağladı. Aboubakar yine attı ve biz sevinç gözyaşlarıyla sesimiz kısılana kadar bağırdık:
Bölünür senin için uykular
Gidilecek çok deplasman var
Sana adanmış bütün hayatlar
Haydi bastır Kara Kartal...

Kadınlar vardır!

Eczacıbaşı Voleybol Takımı, Dünya Kulüpler Şampiyona’sında geçen yılki gibi yine şampiyon oldu ve bizlere büyük sevinç yaşattı. Vakıfbank’ın da dünya 3. olmasıyla çifte mutluluk yaşadık. Ancak! Bu güzel haber, her zamanki gibi futbolun gölgesinde kaldı ve saçma sapan gündemimizde kendisine pek de yer bulamadı. Bu başarı futbolda yaşansa günlerce hikaye üretilir, zafer günü neredeyse milli bayrama dönüştürülürdü. Maalesef böyle... Ben de dahil spordan anladığımız çoğunlukla futbol. Başarı futbol dışı olunca, üstelik de kadınların başarısı olunca pek görünür olamıyor bu memlekette.
Türkiye’de kadın olmanın gün geçtikçe zorlaştığı, kadına yönelik şiddet haberlerinin hızla arttığı, kadınların evden çıkmaması üzerine çeşit çeşit açıklamaların yapıldığı bu zamanlarda Eczacıbaşı ve Vakıfbank’ın başarısı kadınları görmezden gelenlere en güzel yanıt oldu.
Şampiyon Eczacıbaşı takımını ve 3. olan Vakıfbank sporcularını canı gönülden kutluyorum. İyi ki varsınız!

Yorumsuz:

Galatasaray - Trabzon maçının 0-1 deplasman ekibi lehine sonuçlanması Galatasaray taraftarında şok etkisi yarattı. Yüzde bin galip geleceğinizi düşündüğünüz karşılaşmadan puansız ayrılmak can sıkıcı tabii.

Galatasaray Yöneticisi Levent Nazifoğlu, bu mağlubiyet sonrası “Tam oyun hızlanıyor, birisi yatıyor ve 2-3 dakika geçiyor. Hakemlerin oyunun akıcılığına yardımcı olması lazım” diye konuşmuş.
Nazifoğlu’na hatırlatmak lazım: Geçen ay oynanan Beşiktaş-Galatasaray derbisinde, tam 13 dakika zaman geçiren Galatasaray, Elazığspor’un 10,5 dakikalık rekorunu tarihe gömmüştü.

26 Ekim 2016, Çarşamba 13:26
YAZININ DEVAMI

‘’Bu Messi bizim Messi‘’

12 yıl önce bu zamanlarda, Lionel Messi adlı kısa boylu Arjantinli bir çocuk, Nou Camp’ta ilk kez Barcelona formasıyla sahaya çıktığında, onu ilk kez izleyenler ne düşündüler tam olarak bilmiyorum. Ancak, Johan Cruffy’un yıllar sonra, “Messi futbol dünyası için bir hazine, çünkü o dünyanın dört bir yanındaki çocuklar için bir rol model” demesi kadar iddialı fikirlere sahip olmadıklarından eminim.

Messi, bugün dünyanın hangi köşesinde bir çocuğun hayallerinde top koşturuyor, hangi çocuk kendisini yeşil sahalarda onun gibi çalım atarken hayal ediyor bunu kestirmek elbette pek mümkün değil. Ancak naylon poşetten Messi forması yapan Afgan çocuk örneği bile Cruffy’u haklı çıkarmış görünüyor.

Ama gelin biz altı yıl önceye, Diyarbakır’a bağlı Yenişehir ilçesi Nüfus Müdürlüğü koridorlarına gidelim ve elinde mavi bir nüfus kağıdı sallayarak dolaşan memurun sesine kulak verelim: “Messi’nin babası? Nerde bu Messi’nin babası?”

Diyarbakırlı Messi

Sıra bekleyen vatandaşların şaşkınlıktan irileşmiş gözleri, Barcelona’nın Arjantinli yıldız oyuncusu Messi’nin babasını görmeyi boşuna bekledi. Zira aranılan baba, Arjantinli Messi’nin babası değil, oğlu Muhammet Messi’yi nüfusa kaydettirmeye gelen Nurullah Özaykan’dan başkası değildi.

Bugünlerde Kayapınar Belediyesi Spor Kompleksi’nde futbola ilk adımlarını atan küçük Messi’nin babası Nurullah Özaykan, “Barcelona’lı Messi’nin en popüler olduğu dönemdi. Oğlum dünyaya gelince amcası ‘Messi ismini koyalım’ dedi. Önce şaşırdık ama sonunda bu ismi koyduk” diye anlatıyor oğlunun adına nasıl karar verdiklerini.

Elbette Diyarbakırlı küçük Messi’nin, daha şimdiden geleceğin dünya yıldızı olup olamayacağına ilişkin kestirimlerde bulunmak için kahin olmak gerekiyor. Ama Arjantinli Messi başardıysa, Diyarbakırlı Messi neden başaramasın?

***

‘Messi’nin geleceği parlak’

Televizyona büyülenmiş gözlerle bakan Diyarbakırlı Messi’nin, Arjantinli Messi’nin attığı her golde yerinde duramıyor oluşunun arkasında, biraz da fileleri havalandıranın kendisi olduğunu düşünmesi yatmıyor mu?

Kayapınar Belediyesi Spor Kompleksi’nde Messi’nin antrenörü olan Erhan Ölker, “Messi’nin futbola merakı çok. Babası ismi Messi deyince inanmadım. Kimliğini görünce öyle inandım” diyor ve “Orta sahada daha iyi. Ağırlıklı olarak ayak içi, ayak dışı, top sürmeyi profesyonel olarak öğreniyorlar. Geleceği parlak” diye de ekliyor.

‘Messi Amca’yı çok seviyorum’

Anaokulu bitiren ve bu yıl ilköğretime başlayan küçük Messi ise “Futbol okulunda orta sahadayım ancak gol atmaya gidince bana çok faul yapıyorlar. Messi Amca’yı çok seviyorum. Onun gibi olmak istiyorum” diye anlatıyor duygularını.

Galatasaray’ı tutan, ancak Messi, Barcelona forması giydiği için aynı zamanda Barcelona’lı da olan küçük Messi’nin en büyük hayali “adaşı” ile bir gün tanışabilmek.
Diyarbakırlı Messi, hayaline bir gün kavuşur ya da kavuşamaz. Ama hayallerinin peşinden gitmeyenin ulaşacağı bir menzili de olamaz!

18 Ekim 2016, Salı 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Ha gayret! TFF'yi de batıracak‘’

Eskişehirspor kalecisi Ruud Boffin, 5 haftada 4 penaltı kurtardı. Üzerine de geçen hafta 70 metreden Ümraniyespor’a gol attı ama 1. Lig’in yayını olmadığı için kimse bunu göremedi. Amatör çekimi sosyal medyaya düştü de, bu golü izleme şansı bulduk.

Eskişehirspor ile Boluspor arasında oynanan son lig maçına cezası sebebiyle alınmayan ev sahibi ekibin taraftarları, stadın dışından yerde yatarak maçı izledi. Çünkü taraftarın başka türlü maçı izleme şansı yok. Çünkü ligin yayını yok.

6 haftası tamamlanan TFF 1. Lig yayınlanmamaya devam ediyor. Ancak Eskişehirspor Başkanı Halil Ünal’dan öğrendik ki, yayınlanmayan ligin yayın gelirleri TFF tarafından ödeniyormuş. TFF’miz zaten kendini futbolun gelişiminden, tribünlerin halinden falan sorumlu görmüyor. Tek bildikleri prim ve yayın geliri dağıtmak (Onu da ellerine yüzlerine bulaştırıyorlar ki, Milli Takım’da yaşanan problemler ortada).

Sus payı

Belki hatırlarsınız geçen yıl TMSF yönetimindeki Digitürk, satış sürecinden dolayı Süper Lig takımlarına 200 milyon TL’lik ödemeyi yapmamıştı. TFF, kendi kasasından kulüplere 150 milyon TL ödeyerek, transfer döneminde yaşanan bu sorunun krize dönüşmesini engellemişti. Çünkü ödeme olmasa krize girecek kulüpler, TFF’yi de krize sokacaktı.

İşte bu sezon da sponsorsuz 1. Lig’in takımlarına olmayan yayının gelirini dağıtarak, kendince kriz çözüyor TFF. Kulüplerin kazan kaldırmaması ve onların o koltuklarda oturmaya devam edebilmesi için para dağıtmaktan başka çare mi var?..

Oysa!

Türkiye Futbol Federasyonu 01.06.2015-31.05.2016 dönemi Denetleme Kurulu Raporu’nun sonuç bölümünde “Nakit akımda 114.644.232 TL açığa düşülmüştür. Gelir fazlası vermemize rağmen nakit açığı yaşanmaması için tahsilatların sıklaştırılması ve iyi izlenmesi gerekmektedir” deniyor.



Bu ne demek? “Giderden fazla gelir var. Ama paralar dağıtıldığı için nakit yok” demek. TFF’nin nakde sıkışıklığının muhtemel nedenleri ise 1. Digitürk’ün ödemediği yayın parasını kulüplere TFF’nin ödemesi, 2. Milli takım primleri, 3. Dünyanın en pahalı milli takım teknik direktörünün maaşı.

TFF Başkanı Yıldırım Demirören, öncesinde 8 yıl yürüttüğü Beşiktaş Kulübü Başkanlığı’nda yaptığı 84 transferle kulübü borç batağına sokmuştu. TFF’ye başkan olduğunda “Allah'tan orada transfer yapılmıyor. Orayı da batırırdı” diye yazmıştım. Kafasına göre dağıttığı paralarla sanırım onu da başaracak.


Tahkim Kurulu’nun işi ne?

10 Eylül 2016 Cumartesi günü oynanan Elazığ-Ümraniye U-21 maçının ardından çıkan olaylarda hakem Yusuf Aydın, Elazığsporlu 9 futtbolcuya kırmızı kart göstermiş. Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu raporda adı geçen sporculara ve Elazığspor Teknik Sorumlusu Ender Çınar’a 5 ila 10 maç arasında değişen cezalar vermiş. Kulüp, 5 maç ceza alan Berk Yıldız ile ilgili olarak Profesyonel Futbol Disiplin Kurulu’na itirazda bulunmuş, Tahkim Kurulu da bu itirazı reddetmiş.

Buraya kadarı bildiğimiz, olağan işleyiş. Olağan olmayan durum ise şu:

Ümraniyespor U-21 Takımı Teknik Sorumlusu Şenol Demir, Berk Yıldız hakkında, Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulu Başkanlığı’na bir dilekçe göndermiş. “Rakip takım futbolcusu Berk Yıldız, bahsedildiği gibi hem takımımız oyuncularına, hem de hakemlere saldırıda bulunmamıştır. Aksine futbolcu Berk Yıldız olayları yatıştırmak için elinden geleni yapmaya çalışmıştır” denilen dilekçeye rağmen Tahkim Kurulu Berk Yıldız’ın cezasını oybirliğiyle onamış.



Hukuksuzluk Kurulu

Görünen o ki, Tahkim Kurulu ya dilekçeyi okumamış ya da umursamamış.

Bir kurul düşünün!

Adı hukuk kurulu olsun, ama kendisi hak yesin, dilekçe bile okumaktan aciz olsun.

Hangi birini sayayım? Rakip takım teknik direktörünün ciddiye alınmaması mı, doğru düzgün disiplin soruşturrması yapılmaması mı, olayları yatıştırmaya çalışan bir futbolcunun yok yere ceza alması mı? Yaşananlar nereden baksanız tutarsızlık, nereden baksanız...

Olay, U21 mevzusu olsa da, TFF’de işlerrin nasıl yürüdüğünü, hukuk kurullarının nasıl işlemediğini, “ben yaptım oldu” zihniyettinin her yerde hakim olduğunu açıkça gözler önüne seriyor.

05 Ekim 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Futbolun katilleri‘’

Passolig başımıza bela olduğundan beri tribünlerdeki taraftar sayısının ne kadar azaldığı ortada. Muktedirler tarafından bu duruma bir çare bulunmayacağı da... Hatırlar mısınız senenin başında Avrupa’dan birçok önemli ismin de katıldığı Futbol Zirvesi düzenlendi, neredeyse her konuşmacı “statları doldurmalıyız” dedi, sonra da bin yıllık uykuya geçildi. Çünkü kulüplerden hesap sorması gerekenler, bu duruma çare olması gerekenler üç maymunu oynamayı tercih ediyor. “Görmezsem, duymazsam, konuşmazsam sorun da yok demektir” diye düşünüyorlar herhalde. Federasyon Başkanı ve futbolu yönetenlerin baş cümlesi “marka değeri” ama keyfi ve hesap sorul(a)maz uygulamalarla futbolumuzun değeri yerlerde sürünüyor.

6222 sayılı yasaya göre elektronik bilet sadece TFF Süper Lig ve TFF 1. Lig’de zorunlu ve başka organizasyonlarda böyle bir zorunluluk yok. Ancak hem Beşiktaş hem Fenerbahçe bugün ve yarın oynayacakları Avrupa maçlarında Passolig’i olmayan taraftarların statta maç izlemesini çok görmüşler ve onları yine kapı dışarı etmişler. Utanmasalar Beşiktaş ve Kadıköy’e girerken bile Passolig soracaklar!

Kanun dışı uygulama

Saçmalığa bakar mısınız? Kiev ve Feyenoord taraftarlarının biletle girebildiği statlara Beşiktaş ve Fenerbahçe taraftarı giremiyor. Oysa futbolseverlerin stadyumlara erişimi serbest zaman yönetimi çerçevesinde ve kişinin kendini geliştirme hakkı kapsamında değerlendirilebilecek bir temel hak niteliğinde. Buna yönelik ölçüsüz ve gereksiz kısıtlamalar söz konusu temel hakkı ciddi şekilde ihlal etmekte.

2014’te Beşiktaş-Arsenal maçında Passolig sahiplerine öncelik tanınması ve bilet fiyatının 10 TL düşük tutulması Rekabet Kurulu’na şikayet edilmişti. Rekabet Kurulu kararında “Kulüpler Passolig’i teşvik için böyle bir uygulama yapabilir” denmişti. Ancak! “Türkiye’deki en üst birinci ve ikinci futbol ligi karşılaşmaları dışındaki tüm futbol organizasyonlarına e-bilet ve Passolig kartı olmaksızın da giriş yapılması mümkündür” de denmişti.

Şampiyonlar Ligi ve Avrupa Ligi, UEFA organizasyonu, keyfe keder bir etkinlik değil. Maalesef ki bizim kulüplerimiz UEFA organizasyonunda Passolig’i zorunlu tutarak, taraftarın uluslararası bir müsabakaya erişimini kısıtlıyor. Taraftarın stada erişimi UEFA’yı ilgilendiren konuların başında geliyor. Kulüplerin kafasına göre kısıtlama yaptığı bu durumdan UEFA’nın şimdilik haberdar olmadığını düşünüyorum, olsa bunu hem kulüplere hem de TFF’ye sorar ve gerekli uyarıları yapar. Çünkü bu hukuk dışı uygulamanın sürdürülebilir hiçbir tarafı da yok.

Yapılacak tek şey var:

Taraftarlar, UEFA’yı durumdan haberdar etmek için mail gönderiyor. Taraftar Hakları Dayanışma Derneği(Taraf-Der) ve Taraftar Hakları Derneği(THD) hem kulüplere hem de TFF’ye ihtarname gönderdi. Bunun bilgisi de tercümeyle birlikte UEFA’ya iletilecek. Ayrıca THD ve Taraf-Der’in üyesi olduğu Football Supporters Europe (Avrupa Futbol Taraftarları) da konu hakkında bilgilendirildi. UEFA nezdinde gerekli girişimlerde bulunuluyor.

Ancak!

Esas tüm taraftarların, renklerinden bağımsız olarak, birlikte bu dayatmalara dur demesi gerekiyor. Güçlü olanın hukuku da istediği gibi uygulayabileceğine inandığı bu dönemde, taraftarın da kendi gücünün farkına varıp yan yana gelmesi ve haksızlığa, hukuksuzluğa karşı durması gerekiyor. Bundan başka çare yok. Çünkü kaybediyoruz. Gün geçtikçe daha çok kaybediyoruz...

28 Eylül 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Eyy futbolu yönetenler, sesimi duyan var mı?‘’

Maçın 20. dakikasında gerçekleşen bu tepkinin ardından tenis toplarını saha dışına atmak da futbolculara kaldı. Hakem bir süre oyunu durdurdu, Mats Hummels de tribünleri sakinleştirmeye çalıştı. Dortmund taraftarının protesto ettiği bilet fiyatları 22 Euro’dan başlıyordu, yani yaklaşık 75 TL’den.

Yine geçen sezon Liverpool, bilet fiyatlarını 59 Sterlin’den 77 Sterlin’e çıkaracağını açıklayınca taraftarın tepkisiyle karşılaştı. Maça gelen taraftarlar sahaya sırtını dönerek takımlarını protesto etti. Ve iki büyük taraftar grubu 77. dakikada stadyumu terk etti.

Bu protestoların ardından Dortmund CEO’su Watzke, “Taraftarlarımız, müşteri değil. Bilet fiyatlarının çok olduğunu düşünüyorlarsa biz de düşürürüz. Onlar için buradayız” açıklamasını yaptı, ardından da bilet fiyatları düştü. Liverpool yönetimi ise taraftarlardan özür dileyerek kararı geri aldığını açıkladı. “Liverpool’un bilet fiyatı da yaklaşık 250 TL, az mı” diye soranlar olacaktır elbet. Onlar da İngiltere’deki asgari ücret ile Türkiye’deki asgari ücreti farkını bi zahmet araştırıversin.

150 TL’ye bilet mi olur?

Anlaşılan o ki, Beşiktaş-Galatasaray maçının en ucuz biletini 150 TL yapan BJK yönetimi de “saray gibi stat yaptık, halkın orada işi yok” demek istemiş. Çünkü asgari ücretle bir ay geçinmek zorunda kalan halkın verebileceği paralar değil bunlar. Ya bir de şehir dışından geliyorsa?.. Ya çocuğunu da maça getirmek istiyorsa?.. Maaşın neredeyse yarısını iki saatlik vuslata vermek gerekir ki, sonra ay sonu nasıl gelsin?

Yazmıştım, yine yazıyorum: Bizim yöneticilerin yönetmekten anla(ma)dıkları şu: Başarı için taraftar tüm parasını kulübe vermeli, sorgulamadan her şeyi kabul etmeli. Doğru olan ise, “Kulüp olmak istiyorsan taraftarını koru, o zaten seninle olur.”

Güzel, kaliteli kadrolar; pahalı bilet/ürün satarak kurulmaz; doğru planlama, anlaşma, pazarlama ve sponsorluklarla kurulur. Borussia Dortmund’un bu sezon maç başına seyirci ortalaması: 81.122. Dortmund bilmiyor mu bilet fiyatlarını Avrupa ortalamasına çekerek bilet satışından yılda 15 milyon Euro daha fazla kazanabileceğini?.. Öyle yapsa, iflas ettiği günde, ligde sekizinci olduğu senede o stadyuma 80 bin kişi gelir mi? Takım düşerken taraftar takımı ayağa kaldırır mı? Takımlar taraftarıyla var olur, müşterileriyle değil. Bizim yöneticilerin atladığı gerçek de işte bu.

Passo dert, passo bela

Passolig’in bizleri müşteriye çevirdiği yetmiyormuş gibi, 7 yaş ve üzeri çocuklar için de kart dayatması var. Henüz 7 yaşındaki çocuğun banka müşterisi yapılmasından, kartı olmayan çocukların statlarının dışında tutulmasından bahsediyorum maalesef. Çocuklardan 12 yaşına kadar ücret almayan oteller var, ama Passolig ve kulüpler 7 yaşındaki çocuktan bilet istiyor. Ve koca koca adamlar bunu değiştirmek için çaba harcayacaklarına, utanmadan savunuyor...

Doğru tek bir uygulaması olmayan Passolig, ortaya çıkış iddialarının hiçbirini gerçekleştirmeyerek futbolseverlerin kabusu olmaya devam ediyor. Sözde tribünlerde olay çıkaranları anında tespit edecek ve o kişilerin statlara girmesi engellenecekti. Ama hâlâ tribünler kapatılıyor, hâlâ takımını desteklemekten başka derdi olmayanlar maçlara gidemiyor.

Futbol, taraftarsız hiçbir şey

Futbol, seyirci için var ancak var olma sebebi taraftar olan TFF “statlar boş olsun, işimiz çok olmasın” diye düşünüyor sanırım. Almanya’daki bir maçın seyirci sayısına dokuz Süper Lig maçının toplam seyircisiyle ulaşabiliyoruz, fakat görevi bu problemi çözmek olanlar durumun farkında bile değil. Keşke golften biraz başlarını kaldırsalar da futbolun haline de bir baksalar...
E-biletle her şey çok güzel olacak diye düşünenler, durumun her geçen gün daha da kötüye gittiğini görmüyor mu?
Eyy futbolu yönetenler, sesimi duyan var mı?

22 Eylül 2016, Perşembe 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gülümse biraz - 2‘’

Yarın ne olacağı meçhul futbolumuzda birbirinden ilginç açıklamalar bu sezon da gündeme damga vuracak. Bana da bolca malzeme çıkacak ve bu köşenin konusu, konuğu olacak birçok isim...
Geçen sezon ve yazdan gündeme damga vurmuş, bizi güldürmüş unutulmaz sözlerin ilk bölümünü geçen hafta yayımlamıştık. Bu da 2. bölüm. Bir nebze gülebilelim diye...
* Ertem Şener: Naomi Watts, Galler’de kulüp başkanı oldu.
Sinan Engin: Hayırlı olsun. Çok iyi başkan.
* Bazen maçı kaybedince üzülmüş gibi yapıyorum. Hepsinde üzülsem anam ağlar. (Yılmaz Vural)
* Futbolda birbirlerine en yakın oynayan isimler stoperlerdir. (Ömer Üründül)
* Son 20 yılın en iyi oyuncusu olduğuma inanıyorum. (Cristiano Ronaldo)
Adam haklı
* Emre Mor 3 sene önce kazayla Türkiye’ye gelse şimdi Emre Mor olmazdı. 2. Lig’de bir takımda kiralık oynuyor olurdu. (Menacer Haluk Canatar)
* Taraftar haklı, b.k gibi top oynuyoruz. (Eski M. United Menaceri Louis Van Gaal)
* Muhabir: Türkiye’de futbol nasıl?
Stoch: Harika, UEFA’dan yılın golünü attığım için ödül aldım, gece İstanbul’a döndüm. kadro dışı kalmışım.
* Del Bosque ben 14 yaşındayken saçımı kesmezsem futbolda geleceğimin olmayacağını söyledi. Çok kötü değildim bence. (Guti Hernandez)
* Kas yapmak için çalışmıyorum. Eğer kaslanırsam, yavaşlarım. En son kaldırdığım ağırlık bir Red Bull kutusu. (Jamie Vardy)
* Fenerbahçe bana 10 yılda kazanabileceğim parayı 2 yıl için teklif edince düşünmeden kabul ettim. (Mateja Kezman)
* Ahmet Çakar: Ben Türk futbolunun vidanjörüyüm.
Rasim Ozan: Ertem de pompacı.
* Şampiyonlar Ligi’nde muhtemel rakipler arasından FB ile eşleşmeyi isterim. Elemeleri geçemiyorlar. (Rostov Başkanı Sergei Gorban)
Allah korumuş
* Leicester bu sezon için bana teklif yapmıştı ancak o sırada dinleniyor ve hiçbir şey yapmak istemiyordum. (Guss Hiddink)
* Sanırım maça gelen taraftarların yarısını tanıyorum. (İzlandalı Kari Arnason)
* Mehmet Topal’dan stoper olursa benden ABD’ye başkan olur. (Erman Toroğlu)
* Fatih Terim: Ben bazı oyuncuların ses tonunu bile bilmem.
Levent Özçelik: Neden hocam, karşınızda konuşamadıkları için mi?
* Roy Hudgson, sol bekte başarılı olamayacağımı söyleyip beni Inter’den göndermişti. Her şeyi kazandım. Hiçbir şey bildiği yok. (Roberto Carlos)
* Puma umarım kondom üretmiyordur (İsviçreli futbolcu Xherdan Shaqiri’nin Fransa maçında yırtılan formaları hakkındaki yorumu)
* Bazılarına göre matah bir insan olmayabilirim ama Türkiye’deki bütün matah işleri de ben yaptım. (Fatih Terim)
* Erken eleniriz diye aracımı Birmingham Havalimanı’nın kısa süreli park alanına bırakmıştım. (BBC’de yorumcusu Galli Dean Saunders)
Herkes hata yapabilir
* Dortmund’da oynarken Jürgen Klopp, idmanlarda bana “Ofansif anlamda gördüğüm en iyi oyuncusun” derdi. (Yasin Öztekin)
* Rıdvan Dilmen: Şu takıma ne oldu da son 4 maçta 14 gol attı?
Güntekin Onay: Ligin en sorunlu takımlarıyla oynadılar.
* Geri vites konusunda Türkiye’nin en büyüğü benim. (Ahmet Çakar)
* Galatasaray, oyuncu satacağına Dursun Özbek’i satsın. Bonservisi de yok. (Fatih Altaylı)
* Yabancı futbolcuların umurunda olan tek şey Benjamin Franklin’dir. (Ümit Özat)
* Henüz şampiyonluk yaşamadım ama Ranieri 65 yaşında şampiyonluğa ulaştığına göre benim de daha zamanım var. (Şota Arveladze)
* Bayern Münih kariyerimde Şampiyonlar Ligi’ni kazanamadığım için kendimi başarısız kabul ediyorum. (Pep Guardiola)
* Bizler, kaosla beslenen memelileriz. (Ahmet Çakar)
Giymedi
* Vitor sezonu tamamlasın civciv kıyafeti giyeceğim. (Rasim Ozan Kütahyalı)
* Muhabir: Ronaldo ve Bale mi? Messi ve Neymar mı?
Ibrahimovic: Bale kim?
* Eğer oğlum Lazio taraftarı olduğunu söylerse onu eve almam. (Francesco Totti)
* Türkiye’deki düzensizliği, kaosu özledim. İsviçre’de her şey çok düzenli. Türk insanına göre değildi. (Selçuk Şahin)
* Önümde hala uzun bir zaman var, Ronaldo ve Messi kadar iyi olabilirim. (29 yaşındaki Hatem Ben Arfa)
* Bizim her şeyimizi dikkate almayın. Bana meczup da diyebilirsiniz. (Ahmet Çakar)
* Evde futbolla ilgili bir şey izlemiyorum. Çünkü eşim Antonella sevmiyor. Eve geliyorum, ona o gün kaç gol attığımı söylüyorum ama o beni duymuyor bile! (Lionel Messi)
* Minik öğrenci: Başkanım Ronaldo’yu istiyorum.
Fikret Orman: Ben de istiyorum.

14 Eylül 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI

‘’Gülümse biraz!‘’

Değeri az, tartışması çok futbolumuzda yeni sezon başladı da, ilk tatilini yaptı bile. 2016-2017 Turgay Şeren Sezonu’nda; Süper Lig maçlarının şifresiz kanalda özet görüntüleri YOK. 1. Lig’den canlı yayın YOK, özet görüntü hiç YOK. Passoligsiz bilet YOK. 2. ve 3. Lig maçları zaten YOK. Maça gidene 6222’den ceza VAR. Bir yıl seyirden men cezası VAR. Bir ayda üç kez yönetimi değişen PFDK’nın henüz ligin ikinci haftasında kapattığı onlarca tribün VAR. Futbolu bu hale getirenlerin durumdan hiç rahatsızlığı YOK.

Eski yazılarıma baktım geçen gün. Hiç güzel şeyler üzerine yazamamışım aylardır. Fark ettim ki, yaz aylarında derlediğim geçen sezonun gaflarını da unutmuşum. Geç kaldım biliyorum. Ancak! Bu hafta ne futbolu yönettiğini zannedenler, ne dolmayan tribünler, ne yapılmayan maç yayınları, ne taraftarını düşman gören Fikret Orman, ne de sorgulanamaz imparator Fatih Terim ve Milli Takımı üzerine yazmak istiyorum. Bu kadar kötü şeyler olurken, gülümseyelim istiyorum biraz.

İşte geçen sezondan geriye kalanlar:

Küçüklükten bu yana Ronaldo’yu seyrediyorum, hayranıyım. (Ronaldo’dan 1 yaş büyük Yasin Öztekin)
Çatalca’da depomuz varmış yerini bilen yok. 3 milyon TL ödüyormuşuz. İçinden kadın etekleri çıktı. Tek tip değil; kısası var, uzunu var. (Dursun Özbek)
Beşiktaş şampiyon olursa kazığa gres yağı sürüp beni üstüne oturtun. Çarmıha da gerebilirsiniz! (Ahmet Çakar)
Rıdvan Dilmen: Sissokho’ya falan baktım Konya’da. Sen ondan daha fitsin Güntekin.
Güntekin Onay: Ben fitim zaten
Geçtiğimiz sezondan çalıştığı takımda devam eden tek yabancı hoca benim. Diğer kulüplerde en ufak yanlışta hoca gönderiliyor. (Vitor Pereira 8 Temmuz 2016)
Batuhan Karadeniz 8 yıllık kariyerinde 7. kez kadro dışı kalmış. Artık kadrolu değil, part-time çalışsın. (Feyyaz Uçar)
Yılın haberi:
Pereira’yı arayan Guardiola, “Celtic maçında 2-0’dan 2-2’ye getirmeniz büyük başarıydı. Çok iyiydin. Oyuna iyi müdahale ettin” dedi (Takvim)
Faik Çetiner: Ben bırakacağınızı düşünmüyorum.
Aziz Yıldırım: Gel 10 milyon Euro’ya iddiaya girelim.
Mario Gomez’in halay çektiği yerde van Persie ancak yerdeki paraları toplayan çocuk olur. (Ahmet Çakar)
Her zaman Real Madrid’in yenilmesini isterim. Geçen yılki Madrid-Juventus yarı final maçını Buffon forması giyerek izledim.
(Barcelonalı Gerard Pique)
Anadolu’dan bir takımı şampiyon yapacağım. Şampiyonlar Ligi’ni Türkiye’ye getireceğim. Spor Bakanı olacağım. (Bülent Uygun)
C. Ronaldo: Messi’nin sol ayağının bende olmasını isterdim.
Neymar: Ben Messi’nin her iki ayağına da sahip olmak isterdim.
Dünyada 4. hakemin uygulanması fikri benden çıktı. (Erman Toroğlu)
Taçtan gelen topun ofsayt sayılmadığını geçen hafta öğrendim. (Gençlerbirliği Başkanı İlhan Cavcav)
3 Köşe yazılarını genellikle okumuyorum rahat sallayabilirsiniz. (Hamza Hamzaoğlu)
3 İzleyici: Seni Barcelona’ya nasıl aldılar?
Arda Turan: Ben de anlamadım.
Başka bir arzunuz
En büyük korkum erken yaşta ölmek. Mümkünse 110-120 yaşıma kadar yaşamak istiyorum.
(Real Madrid’li futbolcu Cristiano Ronaldo)
“Maxi Pereira, Sabri’den iyi değil” derken Sabri’ye moral vermek istedim. Yoksa gerçeği biliyorum. (Cüneyt Tanman)
Rize topun hakimi gibi görünse de etkili gol silahı Kweuke çok etkisizdi. (Tanju Çolak) (Kweuke maçta yoktu)
Muhabir: Onur’un yokluğunda Esteban’dan ne bekliyorsunuz?
Şota Arveladze: Top tutmasını.
İptal edilen golümüz ofsayt değildi, ama muhtemelen yardımcı hakem “Bu kadar b.ktan oynayıp böyle güzel gol atamazlar” diye düşündü. (N.United maçı sonrası Liverpool Menajeri Jürgen Klopp)
Yılbaşında istediğimiz rakamlara ulaşırsak Messi’nin menajeriyle görüşmelere başlayabiliriz. (Fenerbahçe Genel Sekreteri Mahmut Uslu)
Antrenman sahasında bağırmayı seviyorum. Kariyerimin ilk yıllarında megafon kullanıyordum.
(Chelsea Menajeri Antonio Conte)
Aziz Yıldırım: Arda’ya gel bizde oyna dedim.
Faik Çetiner: Arda’yı seviyorsunuz siz.
Aziz Yıldırım: Yoo, sevmiyorum.

07 Eylül 2016, Çarşamba 02:30
YAZININ DEVAMI