‘’'Dayı' kültürü değişmeli‘’
Biz kurarak değil, bozarak bir gelecek kuruyoruz. Halbuki Arda, Cengiz Ünder’di. Şimdi Cengiz’e, elenmenin sebebinin kadro dışı kalması olduğunu söylüyoruz. Emre ve Arda’yı böyle delirttik. ‘Dayı’ kültürü değişmeli, ‘İmparator’ değil, ‘sporcu’ üretmeliyiz.
2003 yılında Letonya’ya elendiğimizde, ‘Neden o dönem parlak bir dönem geçiren Ümit Milli Takım’la o maçı oynamadığımızı sormuştuk Şenol Güneş’e’. Bugün Cengiz neden yok? Abdülkadir neden çağrılmıyor? diye soruyoruz ya, o gün de neden Selçuk Şahin yok? diye soruyorduk. Çünkü biz daha genç olanı getirince sorun çözülür sanıyoruz. Kurarak değil, bozarak bir gelecek tahayyülü... Orada olan herkes gitsin gençleri gelsin. Bulduğumuz çözüm bu. İnsan öğütmek. Gençlerin de aynı tarlada yetiştiğini ve son ürün haline geldiklerinde en iyi ihtimalle ‘abileri’ kadar olabileceğini düşünmüyoruz. Arda, Cengiz Ünder’di, Emre, Abdülkadir’di halbuki. Şimdi Cengiz’e de, elenmenin tek sebebinin kendisinin kadro dışı kalması olduğunu söylüyoruz.
Bunu biz yapıyoruz
Cengiz bu sistemde en iyi ihtimalle Arda olacak halbuki. Çünkü biz Emre ve Arda’yı da böyle delirttik. 17 yaşında Leeds’te sahanın ortasında Terim’den dayak yiyen ‘adam’dan ne olabilir ki! O gün maç kazanıldı diye anlı şanlı siyasi yazarlar Terim’in bu tavrını alkışlamadı mı? Terim’i Cumhurbaşkanı adayı olarak göstermediler mi? Açın bakın. Biz yaptık bunları... Sorunun kaynağı Terim mi peki? Hayır ona da aynı şeyi yaptılar yıllarca... Sistem bu çünkü. Yetenek Delirtme Cumhuriyeti... ‘Cengiz olsa Dünya Kupası’na gidecektik...’ Bu genç adama söylediğimiz bu. İşte böyle olduğu için Çağlar gibi şahane bir genç, rakip kaleciye faul yaptıktan sonra bir de üstüne yürüyor. Dövecek... Bunu biz yapıyoruz. Sistem üretiyor bu ‘dayı’ kültürünü. Değiştirmemiz gereken bu. Sporcu üretmek lazım, imparatorlar değil. Yani ikinci olarak da yapılması gereken kaynağı düzgün işlemek.
Peki nasıl yapacağız?
Futbolu gerçekten bilenler ve organizasyon kurmayı bilenleri bir araya getireceğiz. Federasyonu, eski futbolcu arpalığı, zengin çocuklarının da prestij ve oyun alanı olmaktan çıkaracağız...
Önce sporun ekonomisini iyi denetleyip çalmayıçırpmayı, har vurup harman savurmayı keseceğiz. Sonra organizasyonu kuracağız. Futbolu gerçekten bilenler ve organizasyon kurmayı bilenleri profesyonel bir yapıda bir araya getireceğiz. İşini iyi bilen her alandan profesyonellerle... Federasyonu eski futbolcu arpalığı, zengin çocuklarının da prestij ve oyun alanı olmaktan çıkaracağız. Ellerini futboldan çekecekler. Almanya’nın 2000 yılından sonra yaptığı atılımı onlardan sonra en iyi bilenler, orada bunun eğitimini alan Türk kökenliler.
Onları getireceğiz
İş bulamayan eski futbolcuların boş oturup maaş aldıkları yer olmaktan çıkaracağız TFF’yi... Gerçekten çalışacak vizyon sahibi az sayıda adama ihtiyacımız var.. Ve TFF sadece altyapılarla ve milli takımla ilgilenecek. Gerçek futbol öğretmenleri üretecek. Altyapıda maaşlar yükselecek. Altyapı antrenörlüğü saygın bir iş olacak. Torpil bulunan bir iş değil. Altyapılara oyuncu alınmayacak sonra. TFF sadece bunlarla uğraşacak. Günlük zırvalarla değil.
Kulüpler Birliği yönetecek
Ligin yönetimini Kulüpler Birliği’ne vereceğiz. Her başları sıkıştığında TFF ve hakemlere saldırıp başarısızlıklarını örtmekten vazgeçecekler. Rakip değil ortak olduklarını bilecekler. Önümüze bir hedef koyacaklar. Ben bir yol açayım: 5 yılda 4 takımla Şampiyonlar Ligi’ne katılım... Birbirlerini yemeyi bırakıp küresel piyasada kapışacaklar. Yerli oyuncu teşvik paketini genişleteceğiz. Türk oynatan daha fazla kazanacak. Yabancı oynatmak isteyen kârını Avrupa’dan toplayacak. Yapamazsa yerliye dönecek. Çünkü FFP tam işleyecek. Yoksa küme düşeceksin. Düzeltmezsen bir daha.. Ve camialar kayırma istemek yerine kulübü o hale getirenlere hesap soracak.
Saçmalıkları hak etmiyor
Kimsenin gözünün yaşına bakılmayacak. Çözümü kısıtlamalarda değil, küresel rekabet gücünü artırmakta arayacağız. Hiç bir çocuğumuza, ‘Sen olsaydın Dünya Kupası’na giderdik’ demeyeceğiz. ‘Sen istersen Dünya Şampiyonu olabilirsin’ diyeceğiz. Bunları yapmazsak olmaz. Bunlar olmaz diyen futboldan çekilsin. Çünkü onlar zaten futbolda olmak istemiyor. Mutsuzluklarını futbol üzerinden kusmak istiyorlar. Futbol, bunlar olur diyenlerle yükselecek. Bu nüfus bu ülke bu saçma salak tartışmaları hak etmiyor. Hak etmediğini düşünenler öne çıkacak. Bu işi böyle çözeceğiz.
Hesap verilmiyor!
Eskişehirspor son 5 yıldaki transfer alışverişinden tam 64 milyon TL artı yazmış. Geçen yaz açıklanan resmi borç miktarı ise 116 milyon TL. Kulaktan kulağa asıl borç rakamının 200 milyon TL olduğu konuşuluyor. Bilet, yayın, sponsor, ligde başarı payı, devletten alınanları saymıyorum bile. Yani kaba bir hesapla 500 milyon TL harcanmış. Stadı yapan da TOKİ. Kulübe bir mali yükü yok. Peki bu mali tablo, bu iflas nasıl oluyor? Eskişehir bu ülkenin futbolunun ortalaması. Her yönüyle. Dolayısıyla bu korkunç mali tablo herkes için daha büyük ya da daha küçük bir şekilde var. İşte Galatasaray yine UEFA’yla anlaşmaya gidiyor. İşte Fenerbahçe gelirlerini temlikleyip korkunç krediler alıyor vs. vs...
Bu nasıl oluyor?
Denetimsiz yüz milyonlarca dolar piyasada dönüyor. Başı sıkışan devlete gidiyor. Vergi vermiyor, statlar bedava, hesapları gizli. Hesap vermiyor. Peki ne için? Modern zamanlarda 1 kez gidilen bir Dünya Kupası. 1 UEFA Kupası ve 1 Süper Kupası. 2 takımla Devler Ligi’ne katılım yok. Dünya derbisinin tarafları, Vardar ve Ostersund’a eleniyor. Denetimsiz 1 milyar Dolar adamı bozar. Ekonomisi kötü ve çürümüş olan hiç bir şey doğru yaşamaz. Önce bunu halletmemiz lazım. Her şeyin başı sağlıklı ekonomidir. Bu olmadan sadece bataklık olur.
‘’Nasıl ayağa kalkarız?‘’
İzlanda’ya kaybettik ve gerçeklerimize döndük. Federasyon başkanlığı artık profesyonel olsun. Bu işi şımarık çocukların oyuncağı olmaktan çıkaralım.
Asıl tartışmamız gereken ne?
Aslında çoktan bir mucize kovalıyorduk. Hırvatistan galibiyeti sonrası, İzlanda ve Finlandiya maçları ile günü kurtarabileceğimizi düşündük. Bu da mümkündü. Ama dün 330 bin nüfuslu İzlanda’ya çoğu kez olduğu gibi yine kaybettik ve gerçeklerimize döndük. Şimdi gerçekten tartışmamız gerekene bakalım.
Sorun, organizasyon eksikliği
Konu yabancı sınırlaması değil. Gerçek bir organizasyon eksikliği. Bunu sağlamak için yeni bir şey deneyelim. Federasyon başkanlığı artık profesyonel olsun. Futbolun içinden gelme, bütün sorunlarını bilen bir duayeni işin başına getirelim. Maaşını da verelim. Etrafına profesyonelleri koyalım.
Terim sistemi gibi olmasın...
Görevleri, rolleri iyice belirleyelim. Terim’in futbol direktörlüğü gibi her şeye tek başına karar verdiği bir düzenden bahsetmiyorum. Basketbol federasyonunda olduğu gibi takım çalışmasının önplanda olduğu, gerçek bir ayağa kalkışa vurgu yapıyorum. Tecrübeli bir ismin başında olduğu bir organizasyon...
Her türlü imkân mevcut...
Futbol dünyasının belirleyeceği bu ismin etrafında finanstan, organizasyondan, futboldan anlayan bir ekibin olduğu gerçek futbol şirketinden bahsediyorum. Gelin bu işi şımarık çocukların oyuncağı olmaktan çıkarıp, gerçek bir organizasyona dönüştürelim. Bugün bunun için her türlü imkân mevcut...
‘’Oyunlarını bozmalıyız‘’
Lucescu’nun pragmatik bakış açısı belki de orta sahada uzun süredir aradığımız yapının kurulmasına yol açtı. Genel olarak orta sahada belli bir direnç ve sertlik sağlamak için ‘ön libero’ tabir edilen oyunculara yer vermek dışında bir yol yok gibi gözüküyordu. Lucescu grubun orta sahada en etkili takımı Hırvatistan karşısında buna gerek görmedi.
Tartışma da açılabilir...
Oğuzhan-Nuri merkezinin kanatlarında Arda ve Hakan Çalhanoğlu’yla maça çıktık. Bu oyunculardan hiçbiri defansif açıdan ünlenmiş değiller. Hatta savunma yönleri olduğuna dair tartışma da açılabilir. Ancak topu aldık. Yanlış anlaşılmasın; Hırvatlar üzerinde olağanüstü bir baskı kurup oyunu tamamen almış değiliz. Ancak Ukrayna maçına oranla çok daha iyi olduğumuza da kuşku yok.
İşimizi kolaylaştıracak
Bunun üzerine gitmek en mantıklı yol. Belki Nuri yerine Emre Belözoğlu ya da üçüncü bir orta saha olarak Belözoğlu takıma girebilir. Dün bu sayfalarda Erman Özgür’ün isabetle yazdığı gibi İzlanda’yı ters toplarla dağıtmak mümkün. Bu orta saha, Burak ve Cenk savunma arkasına kaçırmak konusunda da çok iyi işler yapabilir. Topun olduğu yerde kalabalık olan ama savunma arkasına iyi kaçan İzlandalılar’ı bu tip bir oyuna itmek işimizi kolaylaştıracaktır. Saha ve seyirci avantajı bu yolda bize katkı sağlar.
Cenk ve Oğuzhan büyük umut
İzlanda’nın liderlik için galibiyeti isteyen bir oyun oynayacağını beklemek saçma değil. Bu elemelerde deplasman oyunları geçtiğimiz dönemdeki standardın biraz gerisinde. Onların istediklerinin dışına çıkmak lazım. Bu da orta sahamızın topa hükmedip fizik oyunu bozmasıyla olacak. Cenk’in ve Oğuzhan’ın formu büyük umut. Arda kendi standardında bir 60 dakika oynayabilirse ne ala.. Ve Burak’ın sakatlığı onu zorlamazsa. Bu onun maçı da olabilir.
Mutlak analiz yapılmıştır
Son olarak Volkan’ın duran toplarda çıkma ya da çizgide kalma konusundaki kararları da önemli... Mutlaka analiz yapılmıştır. 6 puanla liderlik bile mümkün. Bu çalkantılı eleme macerası sonucunda klasiğimiz olduğu üzere bir küçük mucizeyi yaratabiliriz.. Ve bunu çok istiyoruz.
‘’Cenk lazım!‘’
Mircea Lucescu’nun, Ukrayna sınavının ardından Hırvat maçına hatalarından dönerek çıkması önemliydi. Luce’nin, az da olsa bizi Rusya’daki finallere lider olarak götürme imkanı var. Eğer bu gerçekleşecekse iki maçta da Cenk’in yükselen formuna ihtiyacımız olacak.
İki maçta 6 puan, zor da olsa bize grup liderliğini dahi getirebilir. Önümüzde duran gerçek bu. Ancak 3 puan alırsak grup dördüncüsü de olabiliriz. Daha da gerçek olan ise bu. İzlanda gruptaki deplasmanlarda sadece Kosova’yı yenebildi. Bütün maçlarını izledim ve 2 yıl öncesinden biraz daha geride olduklarını söylemek mümkün. Son olarak Finlandiya’ya kaybettiler. Hırvatlar’a yenildiler, Ukrayna ile berabere kaldılar. Liderlik istiyorlarsa bizi yenmeliler. Play-Off mantıklı geliyorsa beraberlik de yeterli olabilir. Ama risk var. İzlanda’nın çok dengeli bir oyunla galibiyet hedefleyeceğini düşünmek mantıklı olan. Bu Lucescu’nun arayıp da bulamayacağı bir tablo.
Daha farklı oynuyorlar
Luce, Ukrayna maçında rakibi gözünde fazla büyütmek ve etrafındakileri çok dinlemek gibi 2 hata yaptı. Hırvat maçında ise oyunu ve rakibi doğru okuyup planladı. Nuri ve Oğuzhan’dan müteşekkil orta saha merkezi oyunu gevelemeden ama çok da acele etmeden organize eden bir yapıydı. Lucescu’ya Oğuzhan’ı başta neden çağırmadın diye kızmak yerine hemen hızla hatasından dönmesinin bize kazandırdıkları üzerinde durmalıyız. Hırvat planı doğru plandı. İzlanda ise daha farklı bir oyun oynuyor. Öncelikle dikkat edilmesi gereken savunmanın arkasına atılan toplar. Bu konuda genel olarak sıkıntı yaşayabiliyoruz. Bu problemi gidermek için savunmayı geri çekip yaslanmak gibi bir yola gitmek yanlış olur. Maalesef bu tip bir oyuna karşı sorun yaşamayacak bir savunma tandemimiz yok.
Asıl konu orta saha
Volkan Babacan ve savunmanın ekstra dikkatli olması dışında bir yöntem öneremiyorum. Ama asıl konu aslında yine orta saha. Yine Nuri ve Oğuzhan’la oyuna şekil vermeye çalışmak mantıklı. Burada bu orta sahaya destek verecek kanat oyuncularının kim olacakları da önemli. Eğer Arda olacaksa en azından fizik gücünün Hırvat maçından daha iyi olmasını dilemekten başka yapacak bir şeyimiz yok. Ancak Hakan ve sol kanatta Cengiz’in yer alması da gücümüzü başka bir seviyeye getirir. Burak’ın kasığındaki sorunun, onu savunma arkası koşulardan geri kalmasına yol açmaması da bir başka dileğim. Lucescu’nun Hırvat planının üzerine gitmek mantıklı.. Ve bizi lider olarak dahi Rusya’ya götürme imkanı az da olsa var. Eğer bu olacaksa Cenk’in sezon başından bu yana süren yükselen form grafiğine her şeyden fazla ihtiyacımız olacak.
‘’Teşekkürler‘’
Dün akşam memlekette saat 19.30’da yapılabilecek en iyi şeylerden birini yapmış olmanın keyfi var bende. Son derece eğlenceli, heyecanlı, gitgelli bir şov izledim. Lens’in attığı şahane golün sonrasında kaçırdığı net pozisyonun hemen ardından Rodallega’nın mükemmel bir kafa vuruşuyla 2-2’ye getirişi çok kısa zamana sığan bir drama patlamasıydı. Başından sonuna ama özellikle son 15 dakikada alınan risklerle çok iyi bir gösteri izledik. Öncelikle yapmamız gereken bir teşekkür etmek.
Güneş asla kabul etmez
Kuşkusuz bu güzel gösteriyi teknik heyetler aynı keyifle karşılamayacak. Az önce anlattığım o dramatik an, misal Şenol Güneş’in asla kabul edemeyeceği bir durum. Trabzsonspor 2 santrafora dönmüşken takım boyu iyice uzamışken ve çok top kabedereken, hem de 2-1 öndeyken rakibi bu kadar kolay kaleye getirmek onun canını sıkmıştır. Tabii bunun sebepleri var. Beşiktaş’ın bu maça çıkarken yaşadığı dezavantajı; Atiba, Oğuzhan ve Quaresma’nın yokluğunun ne demek olduğunu iyi anlamak lazım. Böyle bir eksiklik rakiplerinde olsa ne olurdu diye bir karşılaştırma yapılamaz. Çünkü bu kadar hayati rol oynayıp fark yaratan bir üçlü başka kimsede yok. Onlar yokken doğal olarak istenen pas trafiğinin yakalanması kolay değil.
Lens o topu içeri vursa...
Ancak Trabzsonpor gibi ligin en çabuk top kaybeden takımına karşı daha fazlasını yapmak mümkündü. Sosa- Kucka ikilisinin oyunu kontrol edemeyişi özellikle Sosa’nın yaptığı pas hataları çok dikkat çekiciydi. Abdulkadir’in oyunu çok iyi okuyup yaptığı paslar ise kalite çıtasını yükseltti. Ondan çok daha fazlasını beklememiz normal. Çünkü onda bu var. Bu dengede Beşiktaş ilk yarıda özellikle Talisca’nın ekstra oyunuyla fark yarattı. Ama Medel ortalamayı aşağı çekti. İkinci yarıda oraya Necip geçtiğinde bu kez Talisca yolurmuştu. Ersun Yanal bundan yararlanmak istedi. Yaptığı değişikliklerin sonucu getirdiğini söylemek mümkün. Anack ne olursa olsun Lens o topu içeri vursa, Yanal üzerindeki tartışma kuşkusuz iyice alevlenecekti.
‘’Böyle olmaz‘’
Fenerbahçe’de hemen herkes topla buluşması gereken yerin 15-20 metre gerisinde topla buluşuyor. Fenerbahçe’de ileri oynaması gereken hemen herkes yana, geriye oynuyor. Böyle olunca Janssen topla buluşamıyor. Ceza sahasına bir kez bile girmeden ilk yarı bitiyor. Valbuena yeterince geriye gelmediği için eleştiriliyor. Ben de diyorum ki gelmesi gerekenden çok daha fazla geldiği için Fenerbahçe üretemiyor.
Sorun çok başka
Çünkü Valbuena ve Guiliano’dan yaralanmak için bir en fazla iki pas sonra topun kaleye gideceği yerde topla buluşmaları gerekiyor. Fenerbahçe dün bunu yapamadı. Valbuena da kendisini orta çizgiye kadar gelmek zorunda hissetti. Burada, bu kadar fazla topa dokunarak ve ayağında tutarak oynanmaz. Eğer böyle oynanacaksa Valbueana yarar değil zarar oluyor. Konu bu. Geriye gelmemesi değil.
İlk top gol oldu
Okan Buruk bu durumun farkında olarak Fenerbahçe’yi hep merkeze yönlendirdi. Mehmet Ekici dışında burada ortalamaya yaklaşan bir oyuncu olmadığı için Fenerbahçe sadece erken ortalar ve uzak şut denedi. İki uzun savunmacı arasında sadece Janssen’in bir şey yapması olası değildi. Fenerbahçe orta sahadan oraya ekstra oyuncu sokmayınca ceza sahasında topla bulaşamadan ilk yarı bitti. İkinci yarı da Bundan çok farklı değil. Okan Buruk Fenerbahçe’nin biraz risk alacağını düşündüğü için Henrique yerine Onur’u alıp 3 süratli forvete döndü. Ama Fenerbahçe’nin risk alabilecek bir organizasyonu yoktu. Sadece takım boyu iyice uzadığı, 70 metrelere çıktığı için Akhisar bundan yararlanıp 2 pozisyon ve 1 gol buldu. Ve Fenerbahçe kalesini tutan ilk top gol doldu.
Girenler doğru ama...
Aykut Kocaman’ın yaptığı değişikliklere de bir parantez açmak lazım. Bu kadar rakibi açamazken Alper ve Soldado’nun oyuna girmesi mantıklı. Ancak topu içeri şişirme zorunluluğu oluşacağı bu kadar belliyken çıkan Valbuena’nın ortalarına ihtiyaç olduğu da kesin. 7 dakika sonra Janssen’i çıkarmak ise herhalde ‘ben ne olursa olsun pas oyunundan vazgeçmem’ mesajı olmalı. Sanıyorum, çünkü henüz bu oyunun belirtileri görülmüş değil.
Anlamsız kırmızı kart
Dün de de Fenerbahçe’de olumlu hiçbir değişiklik olmadı. Sonra Alper’in, en azından benim çok anlamadığım kırmızı kartı sonrası Skrtel’in de atılması ihtimalleri de ortadan kaldırdı. Eğer bir ihtimal vardıysa tabii...
‘’Sorun kadro değil, oyun yapılanması!‘’
Trabzonspor’un temelde bir oyuncu, kadro sorunu yok. Hiçbir pozisyon için ‘buraya mutlak bir transfer yapmak lazım’ denemez. Sorun farklı. Karadeniz ekibi, maçı kazanacağına rakibini, taraftarını ve kendisini ikna edemiyor. Beşiktaş maçında 60. dakikaya 3-0 önde girse kimse tam olarak maçı Trabzonspor’un kazanacağına ikna olmaz. İşte sorun bu. Bunu salt ‘Ersun Yanal doğru zamanda doğru değişikliği yapmıyor’ fikriyle açıklamak ne kadar mümkün bilmiyorum. Yanal’ın formda bir dönemini yaşamadığını biliyorum. Fakat sebep bu değil. Çünkü elinizde Burak varsa Sosa, Kucka, Yusuf, Olcay gibi oyunculara sahipseniz, özellikle önde olduğunuz maçlarda kontra golleri bulmanız ve farkı artırmanız normal olandır. Misal Alanya’nın sorunlu savunmasını ikinci yarıda zorlayamamak anlaşılır değil.
‘Yıldızların seviyesi yükselmeli’
Yani rekor kırıyor!’ Trabzonspor’un önde baskı yaptığı skor aradığı anlarda çok büyük bir problemi yok. Problem daha çok yerleşik savunmada ya da ikinci bölgeden çıkarken yapılan top kayıplarında ortaya çıkıyor. İşte düzeltilmesi gereken bu. Kazanılan topların yeniden akına dönüştürülmesi konusunda ilerleme kaydetmek lazım. Bunun için lig standartlarında bundan daha iyi bir orta saha bulmak kolay değil. Gelişme bu alanda sağlanmalı. Dolayısıyla sorun yeni bir 11 yeni bir dizilişle çözülmez. Sorun doğru ikililerin, doğru üçgenlerin kurulmasıyla çözülecek. Ama Alanya maçının 2. yarısındaki top kullanma modeliyle eksik olsa da Beşiktaş’a dayanmak hiç kolay olmayacak. Trabzonspor için fikstürün ne kadar zor olduğu önemli değil. Önemli olan Sosa’nın, Kucka’nın, Yusuf’un Olcay’ın vaat ettiği top kullanma kalitesini yakalamak.
Kilit adam Sosa
Bordo-Mavililer’in teknik direktörü Ersun Yanal, uzun uğraşlar sonucunda kadroya katılan Jose Sosa’ya, Beşiktaş maçında özel görev verecek. Siyah-Beyazlılar’ı en yakından tanıyan isim olan 32 yaşındaki oyuncuya sahada serbestlik verecek olan deneyimli çalıştırıcı, aynı zamanda Arjantinli yıldızdan oyunu yönlendirmesini isteyecek.
‘Öndeyken rekor kırıyor!’
Anlamaya çalışalım: 1- Trabzonspor yüzde 70’lerde bir pas başarısı oranıyla oynuyor. Topa ortalama yüzde 55 sahip olsa da pas trafiğini iyi kuramıyorlar. 2- Trabzonspor ligin en fazla faul yapan takımı. Yenik olduğu dakikalarda ortalama 12 faul yapıyor. Maç berabereyken 17... Ancak galipken bu sayı tam 25.5! 3- Ve sonuç olarak Trabzospor topu kullandığı her 22 saniyde bir top kaybediyor. Bu alanda ligin Gençlerbirliği ile birlikte en kötü performansına sahip. (MatchStudy verileri)
‘’Grubun favorisi Beşiktaş‘’
Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ne en flaş giriş yapan takım olduğu konusunda bir kuşku yok. İyi bir Şampiyonlar Ligi takımı olduğu konusunda da... İstatistikler, ilk 2 maçını kazanan takımların yüzde 90’ının gruptan çıktığını gösteriyor. An itibarıyla grubun favorisi Beşiktaş...
Porto ve Leipzig galibiyetleri sonrası Beşiktaş’ın gruptan çıkma şansı sizce yüzde kaç oldu?
‘Kötü senaryoda...’
İstatistikler ilk 2 maçını kazanan takımların yüzde 90’ın üzerinde gruptan çıktığını gösteriyor. Ancak genelde ilk 2 maçını kazananlar standart Şampiyonlar Ligi gruplarındaki Barça, Real gibi ilk torba takımları olur. Burada durum farklı. Bu açıdan bir yüzde vermeden önce Monaco maçlarının sonuçlarını görmek gerekir. Kötü senaryoda Monaco’ya 2 maçta yakalanabilirsiniz. O zaman şartlar eşitlenir. Beşiktaş’ın Şampiyonlar Ligi’ne en flaş giriş yapan takım olduğu konusunda bir kuşku yok. İyi bir Şampiyonlar Ligi takımı olduğu konusunda da. Şunu söyleyebiliriz. An itibarıyla grubun favorisi Beşiktaş.
Beşiktaş’ın formda hücum hattının başarısının başarısı sizce ne?
Kalite ve strateji
Önce kalite... Sonra bireysel performans maksimizasyonu ustası Şenol Güneş. Sonra doğru maç stratejileri. Sonra forma adaleti. Mesela Cenk’in Negredo’nun ismine tercih edilmemesi. Negredo formayı ancak daha iyi olarak alabileceğini biliyor. Ve hareketli oyun... Quaresma dışındakiler dönerek oynuyor.
Beşiktaş, lig ve Avrupa’dayoğun bir maraton içinde. Bu durum, takımı olumsuz etkiler mi?
'Ritim olumsuz etkilemez'
Beşiktaş bir Şampiyonlar Ligi takımı. Bu tip takımlar ritim ister. Pazar, çarşamba oynamak bir dezavantaj değil, bir avantaj. Ne kadar üst düzey maç o kadar Talisca, ne kadar üst düzey maç o kadar Cenk. Hala bunu anlatmak zorunda kaldığıma inanamıyorum. Takım Şampiyonlar Ligi takımı ama bazıları hala 80’lerin domestik kafasını yaşıyor. Talisca’ya sorsan yarın Monaco’yla oynamak ister. Beşiktaş’ın elinde Negredo gibi kullanmadığı ve geçen yılın en iyilerinden Lens ismi var. Takım ve teknik heyetin yakaladığı ritmin önemine yönetim, medya ve fikir önderlerinin de uyması lazım. Ritim olumsuz etkilemez. Bu ritim bittiği gün Avrupa’dan elenildiği gün asıl endişe edilmesi gereken gündür.
Takım olarak Beşiktaş’ın geçen sezondan farkı ne?
Talisca etkisi...
Önce Talisca’nın daha çok yönlü bir oyuncuya evrilmesi. Geçen sene bir forvetti. Bu sene bir hücumcu orta saha-forvete evriliyor. Yani Beşiktaş merkezi geçen seneden daha iyi kullanıyor. Caner’le birlikte sol kanat da hücuma daha çok destek veriyor. Geçen sene sadece Quaresma’ya bakan hücum yaratım işi artık daha çeşitli.