‘’Bilic sendromunun dibi‘’
Tudor en vasat oyuncudan bir acayip yıldız performansı çıkarabiliyor. İlk haftalardaki Tolga gibi. Ancak dün olduğu gibi takımın yıldızını da acziyet içine itebiliyor. Dünkü Mariano’nun Elia karşısındaki durumu gibi. Böyle olunca Tolga’ın yıldızlığı da sanki ‘zar gelmiş de olmuş’ gibi oluyor. Çünkü Başakşehir’in kanat performansı bilinirken iki kanadı birer hücumcu kanatla tutmak insanın en son aklına gelecek şey olsa gerek. Abdullah Avcı bu dizilişi görünce herhalde keyiften sağlam bir kahkaha patlatmıştır. Şimdi muhtemelen konu 2 santrfor seçimi üzerine dönecek. Aslında sorun 2 hücumcu kanatla ve Denayer’le maça çıkmak. Sağlam tek savunmacı Maicon...
Baskıyı kırdı
Şenol Güneş’in 2.5 savunmacılı oyunu en çok Başakşehir’le sorun yaşarken bu kanatsız oyun enteresan. Sonuçta Tudor Emre, Mahmut ve Caicara yokken Başakşehir’den 5 gol yedi. Bu gerçekten uğraşsanız yapmanın zor olduğu bir şey. Mossoro’nun Fernando üzerinde kurduğu baskıyla oldu bu. Adebayor da klasik orta saha yardımını yapınca Galatasaray topu merkezden çıkaramadı. Kanada döndüklerinde 3’e 1’le karşılaştılar. Başakşehir maçın başında yediği baskıyı da uzun topla Adebayor’u görerek kırınca Galatasaray için bir çözümlük oluştu. Zaten duran toplarda kafaya çıkan tek oyuncu ve neredeyse hep çizgide kalan Muslera da varken ev sahibi işi çözdü.
Riskli oldu
İkinci yarı başında golü de getiren Galatasaray ön alan baskısı da kanatlarda bir değişim yapmayınca çok riskli oldu. Sonuçta Elia’yı kahraman yaptı Tudor. Adebayor zaten öyle. Tudor sadece Başakşehir’e kaybetmedi. Bilic sendorumunu Bilic’ten daha ağır bir şekilde yaşamaya devam ettiğini gösterdi.
‘’3 büyükler milli ara sonrası lige nasıl döner?‘’
Beşiktaş-Akhisarspor
Ders almadılarsa başları dertte
Bir önceki milli takım dönüşünde cuma günü Gençlerbirliği’ne kaybetmiş olmaktan gerekli dersler alınmadıysa, Akhisar, Beşiktaş’ın başına dert olabilir. Şenol hocanın önündeki en büyük engel hem kendi hem oyuncularının dikkatini Porto maçından buraya çekebilmek olacak. Porto maçına oyuncu saklamak kağıt üzerinde mantıklı olsa da Okan Buruk’un planlarını bozmak ancak ideal 11’le mümkün olacaktır.
Başakşehir-Galatasaray
Tudor ‘Kazanamıyor’ yargısını yenebilir
Bu maçın kaderini belirleyecek 2 etken var. Birincisi Başakşehir’de Mahmut ve Emre’nin orta sahada fit olarak yer alması. İkinci olarak Tudor’un belirleyici oyun stratejisi. Eğer ön alan baskısıyla oyuna başlar, stoperlere top aldırtmazlarsa avantajlı olurlar. Çünkü Abdullah Avcı bu sene bu tip durumlarda pasla çıkmaktan ziyade Adebayor’a top şişirtiyor. Bu eşleşmede Maicon avantajlı olabilir. Tudor’un tedbirden ziyade rakibe sorun çıkartmayı önemsemesi lazım ki, ‘Büyük maç kazanamıyor’ yargısını yenebilsin. Çünkü en büyük rakibi bu.
Fenerbahçe-Sivasspor
Aykut Kocaman yeni şeyler denemeli
Valbuena’nın yokluğunda Aykut Kocaman 2 santrfor arkasında Giuliano’yu değerlendirmeli. Brezilyalı, sağ kanatta ikinci lig futbolcusu ayarında... Santrfor arkasında ise Brezilya Milli Takımı yıldızını seyredebiliriz. Aykut Kocaman yeni şeyler denemeli. Zira artık istifa sadece Fenerbahçe’den istifa anlamına gelmez. Kariyeri tehlikeye giriyor.
‘’Lucescu yol yakınken tazminatını istiyor!‘’
Bir kere şununla başlamak lazım... Mircea Lucescu, milli takımda kimlerin oynayacağını değil, kimlerin oynayamayacağını tespit ediyor ve bize bunu gösteriyor gibi. Defansif açıdan hiçbir şekilde yeterli olmayan, milli takım performansı yetersiz oyuncularla sahaya çıktık. Hücum yönünde de durum çok farklı değildi. Düşünün; rakip 50 dakika 10 kişi oynuyor, ciddi diyebileceğiniz sadece 2 atak yapıyorsunuz. O ataklarda da gol attık!
Kimseyi tanımıyor
Cengiz’in parladığı sol kanat yerine sağ kanatta onu değerlendirmek aslında adı bilinmeyen oyuncuları değil yıldız adaylarını da tanımadığını gösteriyor. Lucescu için bunlar büyük handikaplar. Herkesin formu, yaptıkları belli. Yine milli takım performansı yetersiz olan Hakan Çalhanoğlu yerine Emre Akbaba sağ kanatta da Deniz Türüç’le başlamak gerekmez miydi?
Oynayanlar oynayamıyor!
Geldiğimiz noktada Lucescu, şikayet ettiği konularda kendisini tekzip ediyor kelimenin tam anlamıyla. Ligin parlayan iki Türk oyuncusu oyuna 11’de başlamıyor. Yani Emre ve Yusuf Yazıcı. Ya Lucescu teknik direktör melekelerini kaybetmiş ya da bu işi yapamayacağına ikna olmuş. Söyledikleriyle yaptıkları arasında dağlar kadar fark var. Oynayanlar var oynamıyor! Yol yakınken tazminatını alıp gitmek istiyor.
‘’‘Aykut hocanın dediklerine bakmayın!'‘’
Yönetimin iki günlük suskunluğun ardından yaptığı açıklama biraz şunu anlatıyor: “Bundan sonra Aykut hocanın dediklerine bakmayın...
Çok heyecanlanınca bazen böyle şeyler söyleyebiliyor. Biz bunu daha önceki dönemden de biliyorduk. Siz de zamanla alışırsınız...”
Bundan sonra özellikle zor zamanlarda basın mensuplarının Aykut hocaya çok sıkıştıran sorular sormaması hatta mümkünse kaybedilen maçlardan sonra Aykut hocanın açıklama yapmaması daha doğru olacak herhalde! Pereira döneminde Portekizli soru almıyordu.
Artık Aykut Kocaman döneminde de basın toplantısı yapılmasa da olur...
‘’Yeni bir Talisca‘’
Talisca’nın maç kurtaran büyülü anlarını seyretmiştik. Ancak dün belki de en ‘10 numara’ oyununu oynadı. Kafa golü, ayakla atılabilecek uzaklıktan ve ayakla vurulabilecek şiddette oldu. Asist de yaptı, asist olarak değer kazanmayan daha kral işler de... Beşiktaş, hücumda yaratıcı servis açısından yeni bir alternatif buldu.
Göztepe ilk yarıya ön alan presiyle başladı ve 45 dakikanın en iyi oyuncusu Fabri’ydi. Tamer Tuna muhtemelen Şampiyonlar Ligi yorgunluğu sebebiyle maçı erken bitirmek isteyecek Beşiktaş’ı başta bozmayı amaçlıyordu. Buna Fabri ve Tolgay direnç gösterdi. Beşiktaş’ın baskıdan çıkması yine yüksek oyunlarından birini oynayan Tolgay’ın başarısı. Beşiktaş’ın diğer karamanları ise Quaresma’yı iyi durduran Göztepe’yi hücumda yıkan iki adamdı. Önce Talisca’dan bahsetmek lazım. Beşiktaş’ta maç kurtaran büyülü anlarını seyretmiştik. Ancak dün belki de en ‘10 numara’ oyununu oynadı. Attığı kafa golü ayakla atılabilecek uzaklıktan, şiddette ve beceriyle oldu. Hatta belki eliyle. Ancak daha önemlisi çıkana kadar ikinci yarıda sergilediği yaratıcı orta saha performansı.
Quaresma’nın açığını kapattı
Asist yaptı, değerlendirilemeyen asistten daha kral işler de... Talisca-Caner kavgası sonrası bu ikiliye çok kızdığını bildiğimiz Şenol Güneş’in mesajını mı aldı yoksa ‘maç seçiyor’ eleştirilerini haksız mı çıkarmak istedi bilinmez ama bu yıl çıktığı yolculukta büyük bir adım attı. Geçen sene harika bir destek santrfordu ve sezonu 2 asistle bitirmesinden de anlayabileceğimiz üzere beklenen 10 numara performansından uzaktaydı. Dün radarında sadece kale yoktu. Babel ve Cenk’i de gördü ve Quaresma’nın bu maçlık açığını kapattı. Beşiktaş’ın hücumda yaratıcı servis açısından bir alternatif bulmuş olması önemli.
Jahoviç’i aradılar
Göztepe açısından baktığımızda Fabri duvarını aşamamış olmalarında ligin Gomis’le birlikte en skoreri Jahoviç’in yokluğunun payı büyük. Maçın başındaki baskının bir parçası olsaydı hayat onlar için daha güzel olabilirdi. İkinci yarıda risk aldıkları dakikalarda Sabri’nin boşalttığı alanları çok iyi değerlendiren Beşiktaş’ın diğer kahramanı Babel ise diğer şanssızlıkları oldu. Hollandalı, kariyerinin başında ondan beklenen işleri geç de olsa yapıyor.
‘’Her gün geriliyor‘’
Valbuena ve Isla’nın sakatlığı sonrası Fenrbahçe’nin rakip kaleye gitme konusunda iki ihtimali vardı. Ozan’ın güzel pasında topla buluşan Giuliano’yu topla hep oralarda buluşturmak. Bir de Janssen’in yanına Soldado’yu alıp onları hareketli ve önlü arkalı oynatıp topu sürekli oraya atmak. Hesap basit. Sahadaki iki kanat beki de öyle yüksek bindirme değerleri olan oyuncular değil. Önce sağ sonra sol sonra yine sağ kanada gönderilen Guiliano da bu işleri yapamıyor. Ne savumada ne hücumda... Böyle olunca rakip de Giuliano neredeyse oradan gelmek istiyor. Yani kanatlar iki yönlü işlemiyor. Zaten Fenerbahçe’nin orta alanı da sorunlu. O zaman eldeki güçlü silahı kullanmak lazım. Bu da Giuliano’nun merkezdeki rolü. Öyle ki İrfan Buz, Giuliano bir gün gelir diye Lawal’ı sürekli stoperlerin arasında tuttu. Ne zaman bundan vazgeçti o zaman zaten 15. dakikadan bu yana ne top yapmak ne rakip kaleye gitmek derdinde olan Fenerbahçe’yi sıfırladı.
Bunu yapmadı...
İlk yarıda sadece Omar üzerinden rakip kaleye gitmek isteyen ve destek bulamayan Osmanlı’nın Volkan’a form yükselttiğini de unutmamak lazım. İrfan Buz riskleri almay başlayınca rakip çözüldü.
Halbuki Valbuena sonrası 4-4-Giuliano-1 veya gerçek bir 4-3-1-2’ye dönmek için fırsat vardı. Aykut hoca bunu yapmadı. O pozisyonda sıfır olan Giuliano’yu kanatta tutmaya devam etti. Diğer tarafı vasat bir Alper’e teslim etti. Şahane mücadele eden ama yetenek olarak sınırlı Janssen’le bir hücum üçlüsü oluşturmaya başladı.
İstek ve arzu
Aykut Kocaman şanslı. Eğer İrfan Buz değişiklikleri 10’ar dakika erken yapsa maçı kazanması işten bile değildi.
Maalesef olmuyor. Bu takım hazırlık döneminde bundan birkaç daha kat iyiydi. Gelişmek bir yana sürekli geriliyor. Hem de maç başı istek ve arzusu hiç fena değilken. Pas yapamayan bir pas takımı, kanat hücumcuları olmayan bir 4-3-3, yetenek ve cesaret açısından yetersiz bir orta üçlü. Ve eldeki Guiliano gibi az sayıdaki silah da kullanılamayacağı menzilde...
Olmuyor. Her gün geriliyor Fenerbahçe. Ve herkes Fenerbahçe’ye pas oyunu oynuyor, bir tek Fenerbahçe oynayamıyor.
‘’Belhanda parladı‘’
Belhanda hücumun hızına büyük katkı yaptı. Duran topları 1. sınıf kullandı. Faul aldı. Sarı kart göstertti. Asist yaptı. Kilit paslar attı. Gerçek bir 10 numara gibi oynadı
Tudor’un takımını 3’lü mü 4’lü mü oynattığını tartışmak mümkün. Solda Denayer sağda Mariano olunca savunmanın oyuna girişi otomatikman asimetrik olur. Dolayısıyla ‘3’lü oynattı’ diyenlere itirazım olmasa da ben savunmanın maçın başından sonuna kadar 4’lü dizildiğini düşünüyorum. Hadi 3.5 diyelim...
Asıl önemlisi 8. dakikada gelen goldeki hücum kalabalığı ve yayılması. Soldan gelen akında Gomis’in pivot performansı ve altıpasa koşan Mariano’ya attırdığı gol, bizim ligde sık rastlanır işlerden değil. Galatasaray belki ilk haftalardaki ön alan baskısını istediği seviyede yapmadı ancak oyunun özellikle ikinci yarısında Gençler savunmasının kafasını çok karıştırdı.
Orta sahada baskı yok
İki santrfordan Eren ve Gomis’in biraz birbilerine alışıp alan paylaşımını doğru yapmaları durumunda bu bir üst seviyeye de çıkabilir. Ancak ilk yarıda savunmanın ve hücum ikilisinin orta sahaya uzak kalması sonucu Gençler’in orta sahda top yapıp, hiç baskı yememesi de tedirgin edici. Orta sahda iyi top yapan takımlar bu tip durumları skora da yansıtabilir.
Öte yandan bir üst seviyeye çıkmış bir yıldızın 10 numara perfermansını da izledik. Belhanda hücumun hızına büyük katkı yaptı. Takım boyu düşüp tempo arttığında büyük oynadı. Duran topları 1. sınıf kullandı. Faul aldı. Sarı kart göstertti. Asist yaptı. Kilit paslar attı. Gerçek bir 10 numara gibi oynadı.
Rodrigues’in katkısı fazla
Bunda iki santrforun açtığı alanlar, Rodrigues’in savunmacısını her seferinde sürüklemesi, rakibin Mariano’yu kontrol etme mecburiyeti ve Tolga’nın enerjik oyunun ona yarattığı alanlar etkili oldu. Tabii Gençlerbirliği’nin bilindik savunma zaafları da... Tudor’un bunun bilinciyle tempoyu yüksek tutma ve akın yönünü ısrala değiştirme planının da önemi büyük.
Belli ki Tudor büyük maçlar dışında her oyunu sürklase ederek kazanabilir. Burada cevabı verilmesi gereken soru şu: Tempoya bağımlı bu takımda Feghouli bir başrol alabilecek mi? Çünkü eğer oyun bu ise yetenek olarak çok daha gerideki Rodirgues’in katkısı şimdilik Feghouli’den fazla.
‘’Talisca'sız olmaz‘’
Monaco’nun son iki haftada orta sahasını daha iyi bir hale getirdiği, oradaki rol paylaşımının artık daha iyi olduğu açık. Şenol Güneş muhtemel bir ön alan baskısına tedbir mi getirmek istedi, yoksa Beşiktaş’ın ligde yaşadığı defansif zaaflardan mı bilinmez, Talisca’yı yedek bıraktı. Ancak Talisca’nın dışarıda kalmasıyla elde edilen avantajlar, varlığıyla elde edilenlerin çok gerisinde kaldı. Talisca içeride olduğu zaman Quaresma’nın ortalarının etkisi çok büyük oluyor. Babel, Cenk ve Talisca’nın hareketli oyunu Beşiktaş’ın ceza sahası içi avantajlarını zor engellenir hale getiriyor. O olmayınca sadece Talisca’yı kaybetmiyorsun. Aynı zamanda Babel ve Cenk de markaj altında kalıyor.
Quaresma atabilseydi...
Yoksa Oğuzhan ve Tolgay iyi oynadılar. Oyunu ceza sahasına taşımakta bir zorluk olmadı. Ancak ceza sahasına girişleri hem nicelik hem nitelik açısından yetersiz kaldı. Maçın o ana kadar en iyilerinden Adriano’nun hatasıyla gelen gol bu krizi derinleştirebilirdi. Neyse ki Tolgay’ın derin ve şahane pasına, Quaresma çok yapmadığı bir şey yapıp çerçeveyi karşıdan gören yerde topla buluşup penaltıyı aldı. Sonrasında Babel’in harika dalışında boş kaleye topu atabilse, Şenol Güneş Talisca’nın yokluğuna enteresan bir çözüm buldu diyebilecektik. Ya da sonraki 2 pozisyonda Cenk ve Babel’den pas alabilse...
Monaco eksik kaldı
Quaresma çizgiden ziyade içeri girerek oynamaya başladı ve bir oranda Babel ve Cenk’e üçüncü oldu. Monaco tam olarak ön alan baskısını 70’ten sonra yapmaya başladı. Evet bu orta saha bu oyun için daha doğru bir tercihti belki ama zorunlu 3 değişiklik Monaco’nun işine geldi. İstediğin skor elindeyken evinde bu kadar orta sahayı yitirmenin cezası büyük olabilirdi. Neyse ki son vuruşlarda çok eksik kaldılar.