‘’'Ne Nani, ne RVP!'‘’
‘Topu en çabuk kazanan Fener’
1-Sarı-Lacivertliler, sezonun ilk haftalarında kötü futbolun yanı sıra kötü istatistikleriyle eleştiriliyordu. Şu anda bu durum değişti. Bunun en önemli sebebi sizce nedir?
Fenerbahçe rakipten topu tekrar kazanma süresi açısından ligin en iyisi. Sarı-Lacivertliler’in faul istatistiğinde ilk sırada olması eleştirilirken bu istatistik gözlerden kaçıyor. Pereira’nın oyun boyunu kısaltma ve topa sahip olma açısından çok net bir gelişme sağladığı açık. Bunda Kjaer, Topal, Souza üçlüsünün ön alana yakın durup oyunun boyunu kısaltması temel rol oynuyor. Fenerbahçe rakip alanda kaptırdığı topu ya hemen geri kazanıyor ya da ikili mücadele sırasında oyun faulle duruyor. Bu da savunmaya yerleşme şansı tanıyor. Burada eksik kalan ön alanda hücum organizasyonlarındaki kalite düşüklüğü. Bu kadar kolay top kazanan bir ekibin rakibi tek ayak üzerinde yakalayabilmesi lazım. Bunu henüz yapamıyorlar.
‘Nani bile aranmaz!’
2-Son haftalarda birçok oyuncu sakatlandı, hastalandı, cezalı duruma düştü. Buna rağmen galibiyet serisinin devam etmesini neye bağlıyorsunuz?
Bu eksiklerden Nani dahil hiçbir oyuncunun Fenerbahçe’yi buraya getiren oyunda temel bir rolü yok. Topal, Souza ve Kjaer’le 4 savunma bekinden 2’si sahada olduğu sürece Fenerbahçe kendi standardını sahaya yansıtıyor. Nani ve Diego’yu bir hücum sistemi içinde kullanabildiği zaman Fenerbahçe başka bir standarda çıkacaktır. Ancak şu an için bu oyunculardan sadece bireysel yetenekleriyle yarattıkları işler çerçevesinde yararlanılabiliyor. Pereira henüz oyunun savunma yönünde gösterdiği ilerlemeyi hücum yönünde sağlayabilmiş değil.
‘Fikstür avantajı hikaye’
3-Fenerbahçe, maç fazlasıyla 5 puan farkla lider oldu. Bu durum Sarı-Lacivertliler ile Beşiktaş’ı psikolojik açıdan nasıl etkiler?
Beşiktaş Yönetimi haklı olarak Mersin İdman Yurdu maçını 3 Şubat’ta oynamak istiyor. Çünkü eğer bu maç daha sonraya kalırsa Fenerbahçe 5 Şubat Cuma günü Antalya maçında farkı 8 puana çıkarabilir. Beşiktaş 7’sinde Antep karşısına çıktığında 8 puan geride olabilir. Bu, psikolojik olarak oyuncuları zorlayabilir. Diğer açıdan bakıldığında Beşiktaş ertelenen iki maçını kazanıp bir anda kendisini önde gören Fenerbahçeli oyuncuları da sıkıntıya sokabilir. Bütün bu ihtimaller mümkün. O yüzden her zaman söylediğimi tekrarlamakta bir sakınca görmüyorum. Fikstür avantajı vs. hikayedir. Önemli olan maç maç düşünmek ve formda kalmaktır. Fenerbahçe’nin tek avantajı 2 maçını da kazanmış olması, hepsi bu. Beşiktaş’ın tek dezavantajı ise zor durumdaki iki rakibinin toparlanma şansı bulabilecek olmaları.
‘Pereira’nın eli dar’
4-Fernandao yine formayı kaptı, Van Persie yedek kaldığı için mutsuz. ilerleyen dönemde bu durum takım için bir sıkıntı yaratır mı?
Fernandao oyuncu özellikleri Van Persie ise form itibarıyla Fenerbahçe’nin tam istediği santrforlar olmadılar. Fernandao’nun iş disiplini, ayağını sağlam yere basıyor oluşu, soğukkanlılığı her türlü takdiri hak edecek cinsten. Fenerbahçe kadrosunda olmalı. Hiç itirazım yok. Ancak bu takımın hücum gücünün yeterli seviyede kalite yaratamayışının iki temel sebebi var. Santrfor ve santrfor arkasını tam olarak dolduramayışları. Van Persie ismi hepimizi çok heyecanlandırdı ancak arkasında ona uyum sağlayabilecek bir futbol zekasıyla oynamayışı onu çok zorluyor. Misal Oğuzhan ve Sosa’yla sahada olsa başka bir durum olabilirdi. Aynı şekilde Gomez de Fenerbahçe kadrosunda olsa Van Persie’nin yaşadığı sıkıntıyı yaşayabilirdi. Pereira’nın hem sadece 2 santrforunun oluşu hem de orta sahadaki çabuk ve yaratıcı oyuncu azlığı elini daraltıyor. Diego’nun, dönüşü sonrası verecekleri herkes için kritik önem taşıyor.
‘’Zor haftalar‘’
Muslera’nın az da olsa zaman zaman sakarlıklar yapabildiğini biliyoruz. Belki sezon başına bir iki kez. Ancak bir maç boyunca bu kadar oyundan, pozisyonlardan kopuk olduğunu hatırlamıyorum. Yediği 3 golde de çok ama çok büyük hatalar yaptı. 2. golde Omar’ın tabanıyla gelişi tehlikeli hareket olarak değerlendirilmeli. Ancak bu da onun korkunç formsuzluğunu kurtarmıyor. Hakan’a bırak diyor. Mesafeyi süzemiyor ve topa çok uzak kalıyor. Topu alamıyorsa teması alabilmeli orada.
Osmanlı üstünlük sağladı
Galatasaray böyle bir kaleci performansıyla ayakta kalabilecek bir savunmaya sahip değil. Rakip 5 maç evinde puan alamamış olsa da. Hızlı iki hücum oyuncusu Galatasaray savunmasını her an delebiliyor.
Savunma zaafı takım savunmasıyla başlıyor. Daha doğrusu takım oyunuyla. Transfer öncesinde de söyledim. Chedjou sezon başından bu yana Kasımpaşa’da orta sahada peşine düşülen o olurdu. Donk’la Chedjou’nun orta saha performansları açısında bir farkları yok. Kasımpaşa’nın oyun yapısıyla orta sahada yıldızlaşmakla Galatasaray’da 2 yönlü oyunun kaynağı olmak başka şeyler. Böyle olunca Bilal oyuna girene kadar Musa-Lawal ikilisi Galatasaray orta sahasına kesin bir üstünlük sağladı. Bu oyunda Galatasaray’ın oyunu tutması planlı çıkması ve savunmada zaaf yaşamaması mümkün değil.
Ligi bırakmışlık duygusu!
Reşit Akçay’ın planı bu oyunu çok rahat dağıttı. Ve Galatasaray Sinan’ın soğukkanlı ve etkili oyunu dışında bu duruma reaksiyon veremedi. Ne ilginçtir ki attığı şık gole rağmen fizik ve moral olarak hiç de hazır olmayan Burak’ın yanına Umut alınırken kulübeye giden Sinan oldu. Mustafa hoca, ağır Osmanlı savunmasına bu değişiklikle hava toplarıyla gelip onları rahatlatma şansı tanıdı. İşte bunu hiç ama hiç anlamadım.
Reaksiyonsuzluk ve bu dağınıklık ligi bırakmışlık duygusu yaratıyor. Camia için çok zor haftalar geliyor belli ki.
‘’Penaltı işi çözdü‘’
Fenerbahçe, savunma beklerini hücumun vazgeçilmez kaynağı olarak gören bir takım. Orta sahasında Ozan, Souza ve Topal’ın özelliklerinden ziyade görevlendirilişleri öncelikle savunma olduğu için, bu hücumun kaynağı olma durumunun önemi daha da artıyor. Sezon başında durum farklıydı. Pereira savunma beklerinden yan stoper görevi istiyordu. Bu, Fenerbahçe’yi Diego’nun formuna mecbur kılıyordu. Ondan beklenen alınamayınca da kadronun hakkı olan oyun sergilenemiyordu. Sonra Pereira, Gökhan/Şener-Caner/Hasan Ali kuvvetini keşfetti ve oyunun hücum yönü tamamen onlara yıkıldı.
Ön alanda sert savunma
Samet Aybaba bunun farkında olarak savunma beklerine önlem alınca Sarı-Lacivertliler için işler zorlaştı. Zira Caner hâlâ eski formuna ulaşabilmiş değil. Gökhan ise harika bindirmelerine rağmen son dönemde, son paslarda düşük yüzdeli. Bu çerçevede oyunu çözmesi gereken oyuncular Markoviç ve Nani’ydi. Onlardan da istenen ilk yarıda tam olarak alınamadı. Halbuki Eskişehir’e giderken hiç akla gelmeyecek iyilikte bir zemin ve ligin dibinde olmasına rağmen hiç de sert olmayan bir ev sahibi vardı. Ancak ne gam. Yine Fenerbahçe’yi ligin zirvesinde tutan ön alanda sert savunma iş başındaydı. Ev sahibi tek bir net pozisyona girmeden maçı tamamladı.
Her atak pozisyon oldu
Bu çerçevede işi psikolojik olarak çözen, yarının sonunda gelen sürpriz penaltı oldu. Emre bilerek ya da bilmeyerek ayağını Nani’nin iki ayağı arasına soktu mu? Bence evet. Ne bu penaltı golü, ne de kırmızı kartın Fenerbahçe’yi deplasman oyunundan kopardığını söyleyemeyiz. Van Persie’yle çiftlenen santrfor dahi orta alanı hücuma sokamadı. Fakat bu değişikliğin Eskişehir savunması için fazlasıyla zorlayıcı olduğunu söylemek lazım. Onları markaja alamadılar. Ve Fenerbahçe’nin her rakip alana gidişi pozisyon oldu. Fark da böyle geldi.
‘’Şimdi gaza basma zamanı‘’
Galatasaray’ın devre arası çalışmaları ve Donk takviyesi sonrası yaşadığı tek ilerleme, savunma göbeğindeki toparlanma olmuş. Denayer’in dönüşü Chedjou ile tandem oluşturması ve Donk’un önden verdiği destekle Muslera’nın önünde sağlam bir üçgen oluşmuş gözüküyor. Ancak bu savunma yapısının önündeki değerli orta sahalar Selçuk ve Sneijder’le bir bütün oluşturduğunu söylemek güç. Bu 5’li yapının oyun merkezini rakip yarı alanına taşıması orada baskı oluşturması beklenir. Böylelikle hücum sürekliliği sağlanır ve Galatasaray, elindeki hücum silahlarıyla rakiplerine nefes aldırmadan onları döver.
Vites yükseltmek lazım
15. dakikadan sonra ev sahibi bunu yapamaz oldu.Dünkü Sivasspor’un önemli oyuncusu İbrahim Öztürk’ün savunmada gösterdiği performans bu kadar negatif olmasa, Galatasaray’ın, maçı bu kadar kolay kazanması da mümkün olmayabilirdi. Yukarıda da bahsettiğim gibi ön alan oyununu kurmakta zorlanda. Mustafa hoca göreve geldiğinde Galatasaray her maç hemen hemen 40 dakika bu oyunu oynuyor ancak sonunda defansta kırılma yaşayıp puan kaybediyordu. Hoca bu sorunu oyun merkezini geri çekip defans güvenliğini sağlayarak çözmeyi denedi. ‘Benim hücum oyuncularım mutlak skor bulur bende yemezsem kazanırım’ mantığıyla oyunu değiştirdi. Fakat Melo’nun yerini doldurmuşken, zirveyle arada 11 puan fark varken yeniden vitesi yükseltmek lazım.
Kavga fayda sağlamaz
Galatasaray’ın önündeki diğer temel sorun ise Burak. Daha doğrusu Burak’ı sorun haline getirmek. Yönetim ve taraftar şunu anlamalı. Bugün bu şartlar altında 30 gol barajını aşabilmiş, bu potansiyelde bir oyuncuyu bulmak kolay değil. Ona çok iyi bir teklif geldi. ‘Biz onu satalım yenisini buluruz’ diye düşünerek gereksiz riske girmenin anlamı yok. Burak’la kavga etmek an itibariyle kimseye fayda sağlamaz. Doğru tavır en azından bir moral oyuncusu olan Burak’ın gönlünü hoş tutmaktır. Burak’a da nacizane tavsiyem; 5 senedir her gün yeniden kendini ispat etmesi gerektiğini o da biliyor, şimdi sıkılmanın zamanı değil, gaza basmanın vakti. İki maç üst üste gol atarsa herkes susar.
‘’Terim, Muhammet'e 'Hayır' diyemez‘’
1996’da Avrupa Şampiyonası’na ilk kez katılan milli takımın oyuncu havuzunda 8 Trabzonsporlu oyuncu vardı. Trabzonspor aynı zamanda şampiyonaya giden 23 kişilik kadroya ise 5 oyuncuyla en çok katkı yapan takımdı.
Son İzlanda maçının 23 kişilik kadrosunda ise forma giymeyen Okay dışında Trabzonsporlu oyuncu bulunmuyordu.
Kabul edilemez!
Bu ülkenin en büyük futbolcu tarlalarından biri ve bunca şampiyonluğu olan bir şehir için kabul edilebilir bir durum değil.
Misal ülkede büyük bir santrfor krizi varken Muhammet Beşir için 2016 aslında hiç de uzak değil. Bu şartlarda ikinci yarıda 10’dan fazla lig golü atan bir yerli oyuncuya Fatih Terim hayır demez. Yusuf, Ekici, Onur, Okay ve diğerleri için de durum farklı değil.
Diğerleri sonraki işler...
Yeniden şehrin ve kulübün tüm dinamiklerini alt yapı ve yarışa odaklamak yeni yönetimin tek hedefi olmalı. Ayrımcılık tuzağına düşmeden, liyakat, yetenek ve çalışma parametrelerine bağlı kalarak bir ayağa kalkış hiç de zor değil. Bu yönetimin uğraşacağı başka bir şey yok. Stat da, transfer de, yeni hoca da sonraki işler. Bu sene EURO 2016 kadrosuna 3 oyuncu sokmak şampiyonluk kadar değerlidir. Çünkü şehre ve gençlere güven verir.
Asıl ihtiyaç bu.
‘’100 milyon TL!‘’
Oğuzhan, hem Hollanda’da yetişmiş hem de Arsene Wenger tarafından tercih edilmiş bir oyuncu. Bu, onun piyasasını yükseltiyor. Hem gole yakın hem de savunmada etkili bir oyuncuyu Avrupa piyasasında bulmak kolay değil. İyi bir EURO 2016 performansı onu 30 milyon Euro barajına taşır!
Bir oyuncunun uluslararası değerini belirleyen birkaç parametre var. Yaşı, fiziği, yetenekleri zaten önemli. Ancak üst düzey futbolun hedefine girmek için en önemlisi hangi fabrikanın üretimi olduğunuz ve hangi ligde kendinizi ispatladığınızdır. Her özelliğiyle aynı iki 18 yaşındaki oyuncudan Arjantinli olana Real, 20 milyon Euro bonservis verir, ancak Türk olan için 3 milyonu düşünür. Bunun sebebi yetiştiricinin şöhretidir. Oğuzhan hem Hollanda’da yetişmiş hem de Arsene Wenger tarafından tercih edilmiş bir oyuncu. Yani yerli değil. Bu, onun piyasasını yükseltiyor. (Arda gibi birkaç örnek daha çıkarabilirsek bizim de şöhretimiz düzelecektir.)
En çok top kapan isim
Oğuzhan’ın bu sene ligde 3. bölgede en çok top kapan oyuncu olduğunu da unutmayalım. Şenol Hoca’yla birlikte pozisyon bilgisi çok çeşitlendi. Hem gole yakın hem de savunmada etkili bir oyuncuyu Avrupa piyasasında bulmak kolay değil. İyi bir Euro 2016 performansı onu bu sahip olduğu özelliklerle 30 milyon Euro (yaklaşık 100 milyon TL) barajına taşır. Bundan şüphem yok.
‘’Transfer çözmez‘’
Fenerbahçe’de de Beşiktaş’ta da yönetim, şampiyonluğa muhtaç. Orman yönetimini belki stadın bitmesi biraz kurtarır ancak bu kadronun kendisine güveni açısından artık bir kupa kaldırması şart
Gökhan Töre takımına ekstradan katkı yaparsa Beşiktaş; Nani ya da Diego yaparsa Fenerbahçe şampiyon olur. Konu bundan ibaret. Ne transfer ne de fikstür. Düğümü bunlar çözer
Hislerimle bırakmak istemediğini düşündüğüm Aziz Yıldırım için Şampiyonlar Ligi katılımı bir mecburiyet. Eğer bu olmazsa Yıldırım yine isterse devam eder, ancak kimse ‘kal’ diye yollara dökülmez
Şampiyonlukta belirleyici olan eldeki oyuncuların formu. Oğuzhan-Sosa-Gomez Beşiktaş’ın; Topal-Kjaer-Gökhan Gönül Fenerbahçe’nin belirleyicileri. Şampiyonluğu onların formu belirleyecek
Ligin ilk yarısının en iyi 11’i -üç aşağı beş yukarı- Volkan’dan Topal’a kadar Fenerbahçe, Oğuzhan’dan Gomez’e kadar Beşiktaş’lı oyunculardan oluşuyor. Savunmaya, Alves’in yerine Titi ya da Yalçın girebilir. Ön tarafa da Olcay’ın yerine de Nani ya da Podolski... Ligi net olarak savunma yönünde Fenerbahçe, hücum yönünde Beşiktaş domine etti. Şenol Güneş, Slaven Bilic’in takımını Oğuzhan’ın sürekli varlığı ile zenginleştirdi. Vitor Pereira da Simon Kjaer-Mehmet Topal ikilisiyle ön alan baskısını başka bir seviyeye çıkardı.
Fener’e forvet lazım
Bu tabloda Beşiktaş’ın mükemmele yakın hücum gücünü daha da geliştirebileceğini düşünüyorum, ancak savunma işi transferle devre arasında düzeltilmesi zor bir organizasyon. Beşiktaş Oğuzhan Özyakup-Atiba Hutchinson silahını kullanmaktan vazgeçemez. Çünkü oyununun kaynağı burası. Öte yandan bu yapı savunma organizasyonunu bir üst seviyeye çıkarmayı engelliyor. (Bu arada 3. bölgede ligin en çok top kapan oyuncusunun Oğuzhan Özyakup olduğunu da hatırlatalım)
Fenerbahçe ise hücumunu bir üst seviyeye kolaylıkla çıkarabilir. Van Persie’yi biraz daha iyi anlamak, Gökhan Gönül’ün orta verimliliğini biraz artırmak. Aralara kaçacak çabuk cıva bir santrfor bulmak gibi değişiklikler Sarı-Lacivertli takımın hücumunu zenginleştirir. Yani sezon arasında hücum gelişir ama savunma kolay değil. Dolayısıyla burada iki takım adına da belirleyici olacak, hücum organizasyonunda bir gelişme sağlamak.
TRANSFER
Beşiktaş’ın zamanı yok
Beşiktaş’ın Van Persie’nin kaleci versiyonuna ihtiyacı var. Yani beklentilerin onda birini de karşılasa tribünde, sosyal medyada infial yaratmayacak bir isim. Yani McGregor sonrası Tolga Zengin algısı yaratacak bir isim. Bu, marka transferiyle olur. Misal en kötü Ospina ismiyle. Eğer böyle bir marka alınamayacaksa yapılacak transfer Tolga’nın moralini bozmaktan başka bir işe yaramaz. Stoper ise kadroyu genişletmek için bir zorunluluk. Ancak ben Ersan Gülüm-Luiz Rhodolfo ikilisinin bozulmaması gerektiği kanatindeyim. Ligin ilk yarısının en iyi savunmacılarından biri Simon Kjaer’in ilk 5-6 hafta ne zorluklar yaşadığını hatırlayalım: Beşiktaş’ın böyle bir zamanı yok. Lig lideri, dünyanın hiçbir yerinde devre arasında kalecisini ya da stoperini değiştirmez. Mucize bir isim bulmadıysa...
YÖNETİM
Kazanmak zorundalar
İki yönetim de şampiyonluğa muhtaç. Orman yönetimini belki stadın bitmesi biraz kurtarır ancak bu kadronun kendisine güveni açısından artık bir kupa kaldırması şart. Şenol Güneş için de durum aynı. Sürekli iyi oynayan ama ipi göğüsleyemeyen olmaktan çıkması gerekiyor. Yoksa hem kadro hem yönetim hem de Güneş açısından imaj ve algı tamamen yerleşecek.
Fenerbahçe açısından ise sezon sonunda bırakacağını açıklayan ama hiçbir bilgiye dayanmadan sadece hislerimle bırakmak istemediğini düşündüğüm Aziz Yıldırım için Şampiyonlar Ligi katılımı bir mecburiyet. Eğer bu olmazsa Yıldırım yine isterse devam eder, ancak kimse ‘kal’ diye yollara dökülmez.
Mutlu sonun anahtarı...
Herkesin transfere kilitlendiğinin farkındayım. Ancak şampiyonlukta belirleyici olan transfer değil, eldeki oyuncuların formu. Oğuzhan-Sosa-Gomez Beşiktaş’ın; Topal-Kjaer-Gökhan Gönül Fenerbahçe’nin belirleyicileri. İçerideki standardı bu oyuncular belirliyor. Şampiyonluğu bu oyunculara uyum ve onların formu belirleyecek. Töre onlara ekstradan katkı yaparsa Beşiktaş; Nani ya da Diego yaparsa Fenerbahçe şampiyon olur. Konu bundan ibaret. Ne transfer ne de fikstür. Düğümü bunlar çözer.
Tribüne uyan yanar!
Fenerbahçe’ye santrfor sayısını 3’e çıkarmak yeter. Bu devirde, devre arasında santrfor arkası bulmak kolay değil. Hele de Brezilya’dan direkt Türkiye’ye transfer çok riskli. Brezilyalılar, gittikleri ülkelerin kalıbına hemen uyan oyuncular. Türkiye’ye direkt değil, Avrupa’da bir-iki sene kaldıktan sonra almak daha mantıklı. Devre arasında Alex bulmak da 2016’da zor. Ancak adres Arjantin olursa durum farklı. Yani çok iyi planlanmamış bir transfer iki takım için de yarardan çok zarar getirebilir. Tribün dolduruşlarına kanan, yanar!
‘’Caner çözdü‘’
Mehmet Topal’ın ilk yarının ortasındaki diz sakatlığına kadar Sivasspor’un nefes bile alamadığı bir pres izledik. Akın sürekliliği kavramına başka bir boyut kazandıran bir oyun. Top sürekli Fenerbahçe’nin ayağında kaldı. Topal-Souza-Alves-Kjaer dörtlüsü katmanlı, sert ve iyi yayılan bir oyunla savunma işini orta alandan itibaren mükemmel yaptı. Arkanızda böyle bir duvar varsa, Gökhan ve Hasan Ali’nin de dahil olduğu 6’lı hücum için durmaksızın, geri koşmak zorunda olmaksızın önde oynamak mümkün oluyor. Bunun dışında br başka avantaj daha var.
Volkan-Markovic doğaçlama
Olağanüstü oyun görüşüyle akışkan oyuna katkı yapan, her seferinde doğru koşan, her seferinde doğru yerde olan ve hep doğru pası veren Van Persie. Diego ile uyumluydu. Ancak hücumun geri kalanıyla aynı ölçüde değil. Volkan ve Markovic fazla doğaçlama ve çevre kontrolü olmadan oynayınca, üstüne Gökhan’ın müthiş eforlu oyununa rağmen orta/pas kalitesi düşük kalınca, bu dar alan oyunu istenen hücum zenginliğini getirmedi.
Diego’nun çıkışı olumsuz etkiledi
Bunu sezonun en fazla şut denemesi yapılan ve pozisyona girilen maçı olmasına rağmen söylüyorum. Net 5 gol kaçırdılar ancak çok daha fazlasını da üretebilirlerdi. Topal, diz sakatlığı yaşayıp biraz daha gardlı oynamaya başlayınca Sivas baskıdan çıkmaya başladı. Üretemediler belki fakat rakibin akın sürekliliğini kırdılar. Bunda Diego’nun oyundan çıkışı da etkili. Ozan’ın maalesef gelişme kaydedememesi de tabii... Onda fazlası var. Ancak psikolojik olarak çabuk kırılıp heyecanına yenilmesini tamir etmeli. Yoksa bunca eleştirdiğimiz Diego’yu kesemeyecek. Pereira’nın onu Souza’nın yerine oynatmayı da hiç düşünmediği artık açık. Ozan, bu temel eksiğini giderip daha cüretkâr olmak zorunda.
Her şey mükemmel olur
İkinci yarıda karşılıklı olarak fizik düşüş başlayınca Pereira’nın takımın en iyi servisçisi Caner’i oyun alması da doğru bu nedenle. Çünkü ortadan etkili gelmek Ozan’ın bu performansıyla iyice uzak bir ihtimal olmaya başlamıştı. Caner, tüm top kayıpları ve geri koşmada yaşadığı sıkıntıya rağmen takımdaki herkesten daha iyi anlıyor gol noktasına koşmaları. Zaten işi çözen de Kjaer’e attığı pasla o oldu. Fenerbahçe arkadaki 4’lünün yarattığı baskıyı daha iyi değerlendirmek için Van Persie’ye iyi uyum sağlayan bir hücum ekibine ihtiyaç duyuyor. Bu olduğu gün her şey mükemmel olur.