‘’Aynı sorunlar...‘’
Amedspor, Fenerbahçe’nin son 2 maçtır yaşadığı sıkıntıyı 2. yarıda oynadığı oyunla devam ettirdi. Kayseri ve Antalya maçlarında Fenerbahçe’nin savunmasına ve orta sahasına baskı uygulayan rakipleri, Sarı-Lacivertliler’in ağır top çevirmesinden iyi yararlanıp oyununu bozmuştu. Amedspor ilk yarıda kendi sahasına çekilip beklese de ikinci devrede Fenerbahçe savunması ve orta sahasını rahatsız etmeyi başardı.
Rakip kim olursa olsun
İleriye çıkışlarda hücum şablonu olmayan, arada top çevirerek rakip yarı alana yerleşmek isteyen Sarı-Lacivertli ekipte, bu tip oyunlar baş ağrıtıcı oluyor. Rakibin kalitesi ne olursa olsun, Fenerbahçe ancak rakip yarı alana yığılıp ideal orta sahayla (Kjaer da dahil) oynayabildiğinde, rakibi yarı alanına hapsediyor. Bu olmadığında rakip Kayseri de olsa, Amedspor da olsa Çatladıkapıspor da olsa ne çıkabiliyor, ne de o pozisyonlarla iyi savunma kurabiliyor.
Hücumda varyasyon eksikliği
Dün ilk yarıda rakip yarı alana yığıldıklarında; bütün lig boyunca Pereira’nın en beğendiğini söylediği maçlarda dahi yaşanan hücum varyasyonu eksikliği ortaya çıktı. Fenerbahçe orta sahasının bir sorunu var. Alper olduğunda bu biraz gideriliyor. Bu sorun, özellikle 3. bölgede hiç verkaç yapılmaması, savunma arasına oyuncu kaçırılmaması ve korner bayrağı yakınları dışında çalım atılmaması. Yani yerleşik defansa karşı Fenerbahçe, rakibi savunmaya ittikten sonra ceza sahasına girmiyor.
Yanlış anlaşılmasın, yapamıyor değil, hiç denemiyor! Bu oyuncu grubu ancak bir direktif alırsa böyle davranıyor. Dün zeminin bozukluğu bu işi zorlaştırdı, kabul. Fenerbahçe, iyi zeminlerde de bunu denemiyor. 1. ve 2. bölgede güvenli olmayı anlarım. Ancak hücumda bu takım daha fazla risk almalıö.
‘’Rakipsiz kalacak!‘’
Son Süper Lig maçını 1.5 ay önce yapmış bir takımın aynı standartla lige dönebilmesini sistemle açıklayabiliriz. Çalışılmış, kadroya uygun, ezberlenmiş şablonlara sahip olmakla. Maçın başında göbekten hızlı üçgenlerle pozisyon arayıp sonra iki çizgiye oyuncu çekerek oradan gelen 3. ve 4. gollerin anlattığı budur. Oyunun akışına göre topa sahip olup rakip kaleye hızla gidecek kanalları kullanmak. Beşiktaş bu işte ligin çok ama çok üzerinde. Her bir futbolcu, oyunu ileri taşıyacak 3-4 pas opsiyonuyla oynuyor. Top Sosa’nın ayağına geldiğinde İsmail, Gökhan, Olcay, Oğuzhan, Atiba ve Gomez seçeneklerinden 3 ya da 4’ü demarke kalabiliyor. Bu savunması zor ve çok dikkat gerektiren bir oyun.
Tolga devreye girdi
Bu oyun tuttuğu zaman çığ gibi de büyüyor. İsmail ve Beck keyifleniyor, oyuna daha rahat giriyor. Bu da rakibi sıkıntıya sokuyor. Tabii bir sekteye uğramazsa. İşte burada da devreye Tolga girdi dün. Daha maçın 14. saniyesinde karşı karşıya pozisyonda kurtardığı. Sonra 3 kez bloke ettiği Antep goleri oyunun sekteye uğramamasını engelledi.
Böyle olunca ustalık iyice ortaya çıkıyor. Misal İsmail dün uçtu. Bugün milli takıma çağrılır mı? Evet. İlk 11 oynayabilir mi? Evet. Bu doğru kurulmuş bir rekabet kaldıracı.
Tek bir planları yok
Gomez ve Sosa’nın kendilerini doğru oyunun içinde hissetmeleri Türkiye’de yabancı oyuncularının tamamının Hoca’ya yüzde yüz güvenen tek takım yapıyor Beşiktaş’ı. Bakın formayı az bulan Quaresma bile kızamaz Şenol Güneş’e. Çünkü o da doğru oyun olduğunu biliyor. Oyuncuların bunu hissetmesi iki stoperi de değişmiş, kalecisi tüm tartışmaların ortasındaki Beşiktaş’ı farklı kılıyor. Savunmadaki sorunlarında yüzde 20’lik bir gelişme kaydettiği gün (ki bu transferler bun yapabilir) Beşiktaş bu farkını ‘yenilmez armada’lığa yükseltebilir. Çünkü onların sadece tek bir planı yok. Seçenekleri çok fazla. Ligin tek çok yönlü takımı.
‘’Sanırım Denizli pişman‘’
Galatasaray’ın geçen haftadan kalan hücum planı, kendi sağ kanadından kademeli bindirmelerdi. Linnes-Sinan ikilisini çizgiye indirip solu içeri çekmek. Konyaspor, Galatasaray’ın sağ kanadına tedbir almıştı. Orayı kalabalık tuttular. Başarılı pas oyunuyla kaleye gidemedilerse de savunmada kalmadan orta sahaya hakim oldular.
Sabri golü bulacaktı...
Galatasaray sağ kanadını ancak Sabri oyuna girdikten sonra çalıştırabildi. Çok iyi oynayıp Galatasaray’ın 2. yarı başından itibaren orta sahaya hakim oluşunu rakip kaleye ulaştıran adam oldu. Biraz şanslı olsa golü de bulacaktı. Ve onun bu oyununu seyrederken senelerdir neden yerine adam aranıyor diye soruyorsunuz bir an. Ancak Sabri’yi formda tutmak da külfetli. 3-5 ayda bir yerine transfer yapmak gerekiyor. Onu ancak bu zinde tutuyor. Forma garanti olunca yine düşüş.
Psikolojik olabilir
Aykut Kocaman’ın takımı ligde topla ilişkisi en iyi olan ekiplerden biri. Ancak kaleye gitmek onlar için büyük sorun. Topu istedikleri gibi çevirip rakipten bağımsız olarak oyunu alıyorlar. Eksik kalan kaleye gitme planları oluyor. Bu Konya için sürekli bir problem. Bu maça özgü değil. Burada anlaşılmaz olan Denizli’nin bundan nasıl yararlanamadığı.
Hocanın bu kadar bariz bir eksikliği olan, kaleye gitmekte zorluk yaşayan bir rakibe karşı kendi evinde zorluk yaşamasını anlamak kolay değil. Burada alternatifleri saymak yerine psikolojisine bakmak lazım.
3 unsuru tahmin etse
UEFA - transfer yetersizliği - Burak olayları üzerine hocanın bu formsuzluğunun psikolojik olduğunu düşünüyorum. Taraftar, yönetim, ekip vs... Bunlardan birinde ya da bir kaçının ya da bir kesimin Denizli hamlesi üzerine soru işaretleri doğmuş olabilir. Ancak asıl önemlisi Denizli’nin ne düşündüğü. Bana öyle geliyor ki bu olup bitenler sonunda pişman. Denizli bu 3 unsuru tahmin etse bu imzayı zor atardı.
‘’En kötü oyun‘’
Hafta içinde de yazmıştım. Fenerbahçe’nin elinde çeşitli hücum şablonlarından oluşan bir portföy yok. Eldeki tek plan ama puanı alan plan Kjaer’i Topal ve Souza’nın arkasına mümkün olduğunca yaklaştırıp oyunu önde, kaleden uzakta tutmak. Ama sadece savunmayla. Oraya duvarı örüyor ve bir şekilde topun rakip filelere gitmesini bekliyor. Bir duran top ya da bir ortayla ama mutlaka karambolle. Bu tek ama işleyen planın tıpası Kjaer’i çekince geriye pek bir şey kalmıyor. Topal-Souza ve Ozan’ın yapamadıkları zaten belli. Kjaer olmayınca yapabildiklerini de yapamaz oldular. Antalya çok ama çok kolay rakip alana geçti.
Altını çizmek lazım
Dünkü resim buydu.. Ve Fenerbahçe’nin oyna(ma)dığı oyun sadece Sarı-Lacivertliler’in değil ligde oynanmış en kötü oyun olarak kayıtlara geçti. Aslında bu oyuna kötü de demek zor. Çünkü ‘kötü’ bir sıfat ama sıfatlandıracak bir oyun da yoktu denebilir. Tabii bu genel durumun yanı sıra bir özel durumun da altını çizmek lazım. Fenerbahçe’nin ilk golünü çok güzel bir vuruşla atan Alves’in foyasının Kjaer’in yokluğunda iyice meydana çıkışını... Hep öne atılan Kjaer yerine onun gibi geri kaçan Kadlec’le eşleşince duvar çöktü.
Pereira bilmiyor mu?
Benim anlayamadığım bunu Pereira’nın hesaplayamayışı. Kjaer’in bu oyundaki hayati rolünü bilmiyor olabilir mi? Savunmada bir gevşeme olacağını nasıl tahmin etmez. O yokken yöntem, topu biraz daha tutabilmek olmalı. Peki bunu yapabilecek oyunculardan Gökhan Gönül yerine driplingçi Şener de varken nasıl olur da ilk tahlilde Diego’yu oyuna monte etmez. Muhtemelen düşündüğü ‘’Eğer Souza - Topal - Ozan’dan eksiltirsem mevzu daha da karışık olabilir’’di. Burada yöntem onlardan eksiltmeden ALves ya da Kadlec’i tribüne çekmek olmalı. Çünkü Fenerbahçe’nin Kjaer’den sonraki en iyi stoperi Mehmet Topal.
‘’Ersan'dan kazanç az fakat...‘’
Şenol hoca açık bir şekilde Ersan’ı bırakmak istemediğini söyledi. Öte yandan Ersan da yıllık 4 milyonluk bir teklifi kesinlikle reddedemeyeceğini. Bu denklemde yönetimin yapmasi gerekeni büyük oranda yaptığını söyleyebiliriz.
Alexis ve özellikle Marcelo gibi hamleler yaptılar. Orta vadede zaten Marcelo formayı Ersan’a vermezdi. Tek eleştirim bonservis bedeline olabilir. Ersan yılda 4 milyon Euro kazanacaksa Beşiktaş’ın en az 13 milyon Euro gelir etmesi gerekir. Aslında bunun 30 yaşının altındaki oyuncular için oranı 1’e 5 olmalı. Ancak yine 7 milyon Euro’nun peşin alınacak olması önemli. UEFA da bize satmanız gerektiğini yavaş yavaş öğretiyor.
‘’Farkları yok!‘’
“Eğer Diego sahada olacaksa Fenerbahçe tek santrforla oynamak zorunda. Ama Diego yoksa, Topal-Souza ikilisinin önünde iki kanatta Nani ve Alper, ileride de Van Persie ve Fernandao yer alabilir. Ancak Diego olmadığı dönemde Alper sakat olduğu için kadroda olmayınca Pereira bunu deneyemedi. Çünkü Nani, Volkan ve Markovic’in Alper kadar savunmaya destek vermeyeceğini düşünüyor olmalı.”
‘RvP oyun kurucu olabilir’
Şimdi herkes döndüğüne göre Pereira’nın seçim yapma şansı var.
-İki santrfor da sahada olduğunda Van Persie, Fernandao’nun biraz arkasına kırılarak destek santrfor/oyun kurucu gibi oynayabilir. Bunun şartı iki kenarda Nani ve Alper’in yer alması.
-Diego sahada olacaksa Van Persie’nin oyunda olması mantıklı çünkü Hollandalı’nın boş koşu ve hareketlenmelerini en iyi anlayacak oyuncu potansiyel olarak o.
-Fernandao ise 2. tercih. Genel algı onun çok daha başarılı olduğu yönünde olsa da gerçek bu değil. Ligde, Van Persie 123, Fernandao 120 dakikada 1 gol atıyor! Neredeyse hiç fark yok.
‘Savunma mükemmel ama...’
“Tabii tüm bunların aslında bir oyuncu değil taktik tartışmadan kaynaklandığını da söylemek gerek. Fenerbahçe’de mükemmele yakın bir savunma planı var ancak hücum şablonlarından müteşekkil bir portföy yok. Sadece duran toplara ve yan ortalara havale edilmiş bir hücum anlayışı mevcut. Eğer bunun ötesine geçilebilse Van Persie’yi anlamak ve ondan daha fazla yararlanmak mümkün olurdu.”
‘’Önde baskının getirdiği‘’
Galatasaray bu sezon 90 dakikalar boyunca 2. ve 3. bölgede kazandığı top kadarını herhalde ilk 25 dakikada kazanmıştır. Hamza hoca döneminde zaman zaman bu seviyeye çıkabiliyorlardı, fakat Denizli döneminde bu ilk kez oldu. Bu top kazanmalar doğal olarak akın sürekliliğine yaradı. Böyle olunca Sneijder’in patronajı devreye girdi. Selçuk rakip kaleye yaklaşınca orada topa sahip olmak ve alanı enine kullanmak mümkün oldu. Linnes ve Sinan’ı uyumlu bir hücum ikilisi olarak kullandılar. Hakan da onların açığını kapattı.
Antep ağır kaldı!
Gaziantep, Galatasaray’ın arkada bıraktığı alanlardan neredeyse hiç yararlanamadı. Topla ağır kaldılar ve pasla çıkamadılar. En fazla yapabildikleri topu taça atmak oldu. Umut’u kağıt üzerinde solda ama akan oyunda Burak’ın yanında gördük. Olcan da çizgi yerine içe doğru oynadı. Çünkü Galatasaray sürekli sağından geldiği için Antep de kendi soluna kaydı ve sağ kanadı içeri girmek zorunda kaldı.
Antep’i ilk yarıda sadece bir kez çıkarttılar ancak onda da göbekten pozisyon verildi. Bunda Donk’un geniş alanda oynama konusundaki tecrübe eksikliğinin payı büyük. Sorun Chedjou ve Hakan’ın arasına kaçan top olarak gözükse de Olcan ve Linnes bu kadar çıkarken, Hakan ve Chedjou onların arkasını kaparken orada takımın ‘çapa’sının takımın mesafelerini koruyan adamın Donk olması lazım.
Burak’ın dönüşü!
Yani bu oyunda onun Mehmet Topal ya da Melo performansı göstermesi gerekli. Tabii bunun Antep’in golünden önce sadece bir kez olduğunu da söylemek lazım. Galatasaray çok az açık verdi. Hücumda ise kazanç taraftarla Burak arasında kopmaya başlayan duygusal bağın topuk golüyle yeniden kurulmaya başlanması oldu. Galatasaray’ın en çok ihtiyaç duyduğu konu bu. Burak’la barış lazım.
Linnes belli ki özellikle iç saha maçlarında Denizli’nin hücum silahlarının başında gelecek. Taktik sadakati %100. Bu çok net görünüyor. Çizgiye indiğinde penaltıya doğru çıkardığı paslarla özellikle Sneijder ve Selçuk’u fazlasıyla pozisyona sokabilir. Takımın ona, onun takıma alışması lazım.
DONK’un da iyi niyetinden hiç şüphe yok. Ancak çıkışlarda Selçuk’la mesafe ve kademesini iyi ayarlaması şart. Kasımpaşa’da önlibero oynamakla sürekli saldırmak zorunda olan Galatasaray’da orta saha oynamak başka işler. Antep’in golünde olduğu gibi kaybolmaması lazım.
SiNAN ilk yarıda yanlış hiçbir şey yapmadı. Bununla da kalmadı, hep en basit ama etkili olan seçeneği tercih etti. Bunlar çok önemli özellikler. Denizli tedrisatından en çok yarar sağlayan oyuncu o. Bundan önceki maçlarda da bazı anlarda zirve yapıp sonra uzun süre görünmüyordu. Çok kısa sürede bu konuda büyük ilerleme sağladı. Basamakları 4’er 4’er tırmanıyor. Kafamdaki soru işaretleri de azalıyor. Dün mükemmele yakındı.
‘’Savunmaya övgü‘’
Pereira savunmaya duvarı örüyor, çimentoyu döküp bütün açıkları kapatıyor. Ancak rakibi açacak bir planı yok. Ve stada gelen herkes de bundan çok memnun. Tezahürat sonsuz. Plan kabul edilmiş gibi duruyor. Fenerbahçe’nin genetiğini değiştiriyor Portekizli. Şimdi geri kalan %80 kapasiteyi dolduraracak müşteri lazım. Başa dönüp bakalım. Tolunay Kafkas’ın oyun planı elindeki kadro ve Fenerbahçe’nin güçlü olduğu yönler hesap edildiğinde mükemmele yakındı. Ön alanda baskıyla Fenerbahçe’nin orta sahadaki savunma üstünlüğüyle uğraşmayı seçmedi. Eğer savunmada kalsa Topal-Ozan- Souza üçlüsüne arkadan katılan Kjaer’le uğraşmak zorunda kalacak ve top hep onun sahasında kalacaktı. Bunu yapmak yerine kaleciden itibaren baskıyla Fenerbahçe’yi uzun topa zorladılar. Fenerbahçe pas ısrarında devam edince de oyun kurulamadı.
Caner ve Şener giremedi
Caner ve Şener oyuna giremedi. Top, Tolunay Kafkas dışında kimsenin beklemediği şekilde Kayserispor’da kaldı. Kafkas muhtemelen ilk 11’de Markovic’i görse bu oyunu seçmezdi. Çünkü Volkan ve Nani çabuk oyuncular olmasına rağmen sıkışık savunmada daha etkili adamlar. Markovic ise dünkü gibi alan bulduğunda cezalandırır.
Yetiştirenlerin sorunu!
Tersten bakarsak 20. dakikada Pereira Volkan’ın yerine Markovic’i değişikliğe yollasa Kafkas hücum merkezini 10 metre kadar geri çekebilirdi. Ancak Pereira bunu yapmadı. Kafkas da planını devam ettirdi. Bu oyunda Van Persie’nin Nani’ye çıkardığı kontra topu dışında Fenerbahçe rakip kaleye gitmekte zorlandı. Sadece Ozan’ın kafası ve yine genç oyuncunun kalecinin pasını kapıp Van Persie’yi gollük pozisyonda buluşturuşu var. Ancak bu kadar topa sahip olmaya rağmen Kayseri’nin posizyona giremeyişi de dikkat çekici. Burada genel bir soruna dikkat çekmek gerekiyor. Genç Sinan’da vücut bulan bu sorun, Türk santrforların çokça zamandır kaleye yönelmekten ziyade pivotluğu öncelikle düşünür şekilde yetiştiştirilmeleri. Hiç kaleyi düşünmüyorlar. Bu onlardan ziyade onları yetiştirenlerin sorunu.
Gol sayısal üstünlükten
İkinci yarıda Fenerbahçe oyunu ileri itmeyi başardı. Kayseri de yarım gönüllü olarak geri çekildi. Bekler oyuna girebildi. Pereira da alan daraldıktan sonra Markovic’i sahaya sürdü... Ki tam tersi daha doğru olurdu. Dün, Volkan Markovic’in oyununda. Markovic de Volkan’ın oyununda sahadaydı. Oyun Kayseri ceza sahası çevresinde oynanmaya başlandıktan sonra ortaya çıkan ise Fenerbahçe’nin gücü kuvveti yerinde ama hücum şablonları olmayan bir takım olduğuydu. Baksı kurdular ama şutlar dışında pozisyona giremediler. 2 santrfora rağmen. 2. uzatmada kırmızı kart sonrası ekstra adam olarak Kadlec’i hücuma sokarak Diego’yla golü bulmaları sayısal üstünlükten. Plandan değil. Sonrasında ise eksik Kayseri ilk pozisyonunda direğe takıldı.