Arama

Popüler aramalar

‘’Fikstür değil, santrfor belirler‘’

Futbolun en büyük hurafesi fikstür avantajıdır. Şampiyonluk mücadelesinde böyle bir şey olmaz. Hele de ligin boyu bu kadar uzunken.. Ve bir başka gerçek: Şampiyonluğu kalecine rağmen kazanamazsın... Ya da asıl önemlisi santrforuna rağmen kazanman neredeyse imkansızdır. Eğer yarışta Beşiktaş ve Fenerbahçe gibi rakip alanda oynamayı seven ve böyle var olan takımlar varsa; birinci belirleyici her zaman kaleciler ve santrforlardır.

İki sistem takımıyla karşı karşıyayız. Birinin oyun kaynağı kanatları, diğerininse merkezi. Beşiktaş Oğuzhan- Atiba ve Sosa’nın ileri taşıdığı oyunla var oluyor. Başakşehir maçında Abdullah Avcı’nın isabetle belirttiği gibi güçlü bir oyuna sahip ekipler Atiba’yı baskı altına alıp takımla bağını koparttığında Beşiktaş istediği oyunu kurmakta zorlanıyor.

Mükemmel 4 savunma beki
İşi çıkmaza götüren başka bir etken. Rakiplerinin bu oyunda direnç kazanmaları özellikle Mario Gomez’in sezon başındaki yüksek yüzdeli gol vuruşlarında bir gerileme olması. Beşiktaş zaten orta sahası baskı altındayken bir de gol sorunu yaşadığında orta alanda özellikle Oğuzhan oyundan düşmemeye başlıyor. Sezon başında rakibin tedbirleri ne olursa olsun Gomez işi çözüp, tedbirler gevşetiyordu. Oğuzhan kelepçeden kurtulduğunda uçuyordu. Şimdiki sıkışma tamamen santrfor performansıyla alakalı. Aslında Fenerbahçe için de durum farklı değil. Onların Beşiktaş’tan farkı sıkışık oyunu açmak için mükemmel 4 savunma bekine sahip olmaları.

Bir daha yaşamaz


Şener kesinlikle, Hasan muhtemelen ligin en iyi savunma bekleri. Çünkü Gökhan ve Caner bek değil, iki mükemmel oyun kurucu. Ortada Kjaer’le birlikte savunma duvarı ören bir orta saha üçlüsü var. Fenerbahçe topa iyi hükmettiği için değil, bu duvarı geçmek çok zor olduğu için topu rakip alanda tutabiliyor. Fakat Beşiktaş’ın lig lideri olduğu şut/gol yüzdesi sıralamasında Fenerbahçe çok gerilerde. Ligin en fazla şut atan takımı olmalarına rağmen tarihlerinin en kısır yüzdesiyle oynuyorlar. Fenerbahçe’nin savunma duvarı eksiksiz sahada olduğu sürece bir daha bir Antalya kâbusu daha yaşamayacağı kesin. Ancak Bursa’daki kısırlığın bir daha yaşanmayacağını kimse garanti edemez. Yani Tıpkı Gomez’de olduğu gibi Robin van Persie’de de bir ayağa kalkış şart. Şampiyonluk bu oyuncuların kramponlarının ucunda.

06 Mart 2016, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’İlk plana dönüş‘’

Orhan Atik, Hamzaoğlu planına geri döndü. Kısaca böyle özetleyebiliriz. Topu alınca hücumu mümkün olduğunca genişletmek istediler. Orta sahada Bilal’le pas istasyonlarını çoğalttılar. Topu vermeden geniş alanda top çevirerek baskıyı pasla kırdılar. Zaten Bilal’in sakatlanıp çıkmasının ardından oyunun Akhisar’a geçişi de bundan. Fizik düşüşten değil.

Peki Denizli bundan neden vazgeçmişti? Onu da son 30 dakikada gördük. Top rakibe geçtiğinden nasıl oynayacağı konusunda Galatasaray’ın bir fikri yok. Denizli bunun üzerine çalışmak istemiş ama başarısız olmuştu. Ligin ilk yarısını daha az yiyen bir ekiple tamamlamak devre arasında yapılacak 5 transferle yeni bir rekabet ortamı yaratıp eldeki oyuncuları da kazanmak. Ne biri oldu ne de diğeri. ‘Bu çıkmazdan ancak Hamzaoğlu planıyla çıkmak mümkündür’ fikri doğru. Planın çok iyi olduğundan değil. O plandan bahsedince ilgili herkesin aklına ligin başı değil geçen senenin sonu geldiğinden. Yani aslında bu hem topa sahip olduğunda işler. Hem de oyuncuların aklına iyi anılar gelir.

Linnes’in doğaçlama oyunu


Yani bu aynı zamanda oyuncuların da istediği oyun. Buna UEFA’dan gelen cezanın yarattığı reaksiyonu da eklediğinizde nispeten iyi bir ilk 45 dakika ortaya çıktı.

Yarı finalde görece uygun Rize eşleşmesi var. Çünkü diğer tarafta sıkı 2 derbi ihtimali söz konusu. Dolayısıyla tecrübeli oyuncular için buraya odaklanmak kolay olacaktır.

Galatasaray’ın bu yılı böylece en azından tamamen hedefsiz geçmeyecek. Orhan Hoca için orta vadeli hedef ise Sneijder’in de Podolski’nin de ama asıl önemlisi Linnes’in de kendisini kolay bulabileceği basit direktiflere dayalı bir sistem oluşturmak olmalı. Tam bir sistemin içinden çıkıp gelmiş Linnes’in bu doğaçlama oyun içinde kaybolacağını daha gelmeden söylemiştim. Bunu yaşıyor. Orhan hoca buna yardımcı olabilirse bu yılki işini fazlasıyla yapmışlar olur.

03 Mart 2016, Perşembe 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Volkan başlattı Volkan bitirdi‘’

İlk yarıdaki korkunç temponun ardından Fenerbahçe çok yapmadığı bir şeyi yapıp çekildi ve dinlendi. Maçı ise Volkan Şen başlattı, Volkan Demirel bitirdi. Arada da Quaresma şov seyrettik.

Pereira’nın başlangıç planı geçen yıl İsmail Kartal’ın ve Hamza Hamzaoğlu’nun Olimpiyat’ta uyguladığıyla birebir aynı. Üçlü orta sahaya Beşiktaş’ın mükemmele yakın oyun kaynağını baskılayıp, alışıldık pas trafiğini kesmek üzerine kurulu. Atiba ve Oğuzhan’ın Sosa’yla bağlantısını koparmak Quaresma ve Olcay’ı beslemelerini engellemek üzerine dizayn edilmiş. Burada Alper ve Volkan tercihleri Fenerbahçe’yi orta sahada hep daha kalabalık yaptı. Misal sağlıklı olsa Markovic ve Nani’yle bunu yapmak olası değil.

Tek pozisyon verdiler

Tabii 2. dakikada Pereira’nın özel isteğiyle atılan serbest vuruş golünde Volkan’ı kaybetmeleri, onun da şutu işleri kolaylaştırdı. Sonrasında karma bir oyun oynadılar. Çıkarken orta sahada baskıdan kaçıp direkt oynarken, dönüşte orada direnç kurdular. Volkan zaman zaman ayağa başlattı oyunu, zaman zaman da uzun oynadı. Beşiktaş için tahmin edilmesi zor bir oyundu ve uyum sağlayamadılar. Quaresma’nın kontrataktaki karşı karşıyada kaçırdığı dışında pozisyon vermediler. Diğer taraftan Van Persie’nin bıraktığı boşluklara ilk yarının yıldızı Volkan ve Alper harika kaçtı. 4-5 pozisyonda
Diego ve Volkan kötü vuruşlar yaptı ya da hiç yapamadı.

Shakhtar ve Molde maçları...

İlk yarıdaki korkunç temponun ardından Fenerbahçe çok yapmadığı bir şeyi yapıp çekildi ve dinlendi. Yine Oğuzhan, Sosa ve Atiba’ya alan bırakmadıklarını söylemek lazım. Kjaer- Topal-Souza üçlüsü görevi bırakmadı. Ama çekilince Quaresma devreye girdi. Müthiş bir yaratıcılıkla son saniyeye kadar uğraştı. Cenk, Gomez, Marcelo, İsmail net şanslar kaçırdı. Ya da Volkan Demirel devreye
girdi... İkinci yarının kahramanı da, Volkan’dı işte.

Merkez üçlüsünü oyuna sokamadan bundan fazlasını bulamazlardı. Fenerbahçe de herhalde Shakhtar ve Molde maçları dışında bu kadar şans tanımadı kimseye. Maçı Volkan Şen başlattı, Volkan Demirel bitirdi. Arada da Quaresma şov seyrettik.

01 Mart 2016, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yanılmışım!‘’

Denizli’nin Galatasaray için en doğru seçenek, hatta tek seçenek olduğunu söyledim ve yazdım. Yanılmışım. Hocadan daha iyisi olduğu için değil. Hoca formsuzmuş meğer. Galatasaray 2010-11’den sonra yine aynı noktada ve seneye bir yenilenme gerekecek.

Emre Çolak, Bilal’in yerine oyuna girmek için kenarda. O sırada 10 dakika önce oyuna Linnes’in yerine girmiş olan Carole sakatlanıyor. Bu Galatasaray’ın son değişiklik şansı olacak. Denizli Emre’yi geri çağırıyor. Ve Denayer’i Carole’un yerine oyuna sürüyor. Maçta skor 0-2. Sahada Sabri, Olcan, Koray, Hakan ve Donk var! Gerçekten Denayer’e, Emre’ye ya da hücuma olandan daha fazla mı ihtiyaç var?

Perşembe’ye dönelim. Maç 2-0’ken Sabri’nin gollük 3 pasından biri değerlendiriliyor ve maç 2-1’e geliyor. Yani maçın başıyla aynı duruma. O skorla eleniyorsun. Ama 1 gol tur demek. Sabri asistinin 3 dakika sonrasında oyundan alınıyor. Galatasaray da bir daha kaleye gidemiyor.

Sabri niye çıkmıştı?

O maçta uçmasına rağmen 67’de oyundan alınan Sabri, bu maçta 90 dakika sahada. Hoca maçtan sonra ‘gücünün tamamını harcamıştı’ya getirmişti sözü. Ama 3 gün sonra 90 dakika sahada! Denizli’nin Galatasaray için en doğru seçenek, hatta tek seçenek olduğunu söyledim ve yazdım. Yanılmışım. Hocadan daha iyisi olduğu için değil. Hoca formsuzmuş meğer. Ve bunu anlamak maalesef mümkün olmadı.

Galatasaray temposuz, santrforsuz ve büyük defansif zaaflarla oynuyor. Antep santrforsuz 2 gol buldu. Fazlası da mümkündü. Ev sahibi temposuz ama iyi bir savunmayla bunu başardı.

Böyle kazanamazsınız

Zaten zaafları olan bir savunmayla ama harika bir santrforla veya santrforsuz ama tempolu futbolla maç kazanabilirsiniz. Ancak bu 3 faktörün hepsi eksideyse iş nerdeyse imkansızdır. Bunun üzerine hedefsiz bir büyük takım olmanın yarattığı sorunları ve formsuz bir hocayı eklerseniz lig eziyete döner. Galatasaray 2010-11’den sonra yine aynı noktada. Seneye bir yenilenme gerekecek.

29 Şubat 2016, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Van Persie'siz olmaz!‘’

Fenerbahçe ve Beşiktaş’a oyunun kendi sahanızda kabul edin deseniz, bunu yapamazlar. DNA’larına uygun değil. Dolayısıyla Fenerbahçe’nın Beşiktaş’a karşı nasıl oynayacağı bir muamma değil. Atiba ve Sosa üzerine baskı kuracaklar. Gomez, Kjaer’in markajında olcak. Eğer Atiba ve Sosa’yı baskılamazsa Oğuzhan, Töre ve Quaresma’yı tutmak için en önemli silahı olan Gökhan-Caner ikilisini savunma ağırlıklı kullanmak zorunda kalır. Bundan uzak durmak isteyecek. Tabii Beşiktaş da Fenerbahçe’ye bunu yaptırmak isteyecek. Bu maçı kim kazanır bilmek mümkün değil. Ancak bu denklem içinde kötü bir maç olma ihtimali hiç yok.

Lokomotiv mükemmel bir örnek

Gerçek olan bu. Teknik direktör Vitor Pereira’nın, Diego’yla mı, yoksa iki 8 numarayla mı oynayacağı en önemli soru. Ben şahsen ikinci tercihin çok daha verimli olduğu kanatindeyim. Hücum hattında Robin van Persie çok önemli bir silah ve mutlaka sahada olmalı. İlk Lokomotiv Moskova maçı buna mükemmel bir örnek. Sonuç ne olursa olsun lig bitmez. 11 hafta kala, bu hesabı yapmanın doğru olmadığını bu lig defalarca gördü.

Pereira’nın tek problemi kaldı


Portekizli teknik adam Vitor Pereira, hakkında yaptığımız birçok eleştiriyi zaman içinde boşa çıkardı ya da sorunu çözdü. Darbeye bağlı olmayan sakatlıklar oldukça azaldı. Fizik, kondisyon ve dayanıklılık sorunu çözüldü. Mersin İdmanyurdu maçına kadar rakip yarı alana geçmekte zorlanan takım, artık rakip alana yerleşip oynuyor. Geriye bir tek hücumda akın şablonlarının olmayışı kaldı. Pereira bunu da çözerse görev tamamlanmış olacak. Tamamen Gökhan ve Caner’e kalmış gibi duran bir yaratım süreci var. Bu çeşitlenmek zorunda.

Volkan Demirel:

Son birkaç sezonun en iyi performansını gösteriyor. Önündeki savunma duvarıyla kurduğu güven ilişkisi önemli. Fabiano olduğunda savunma aynı seviyede olmuyor.

Gökhan Gönül:

Fenerbahçe’nin olmazsa olmaz oyuncularından biri. Hem de Şener gibi muhteşem bir alternatife rağmen. Çünkü Gökhan sadece sağ bek değil aynı zamanda oyun kurucu. Son pas kalitesini bir tık artırsa, dünyanın en iyisi derim.

Bruno Alves:

Asla Fenerbahçe seviyesinde görmüyorum. Ancak hakkını vermek lazım birkaç haftadır gereksiz fauller oldukça azalttı. Danimarkalı stoper Simon Kjaer’e de uyum sağladı.

Simon Kjaer:


Ligin en formda oyuncusu. Fenerbahçe şampiyon olursa onun payı Topal’la birlikte farklı olacak. Oyunu ileride tutabilmek onun oyun, alan ve hamle bilgi/ becerisiyle mümkün oluyor.

Caner Erkin:


An itibariyle Hasan Ali Kaldırım daha iyi bir sol bek konumunda yer alıyor. Ancak Caner Erkin, çok daha iyi bir akın kaynağı. Robin van Persie’yi, Caner kadar iyi gören bir oyuncu yok.

Mehmet Topal:

Uzun süredir çok formda. Ozan Tufan ve De Souza’nın doğru göreve verilmesi onun rolünü daha da belirginleştirir. Diego’yla olduğundan çok daha iyi oluyor.

Josef De Souza:


Benim beklentimin altında kaldı. Hücumda daha fazlasını bekliyordum. Ozan ve Mehmet Topal’la olduğunda bu beklentileri daha iyi karşılıyor.

Luis Nani:

Çok top kaybı yapıyor. Ama asıl önemlisi kaleye çok uzakta yapıyor. Fenerbahçe’nin Nani’yi kaleye yakında buluşturması şart. Böyle olursa maç kurtaran yıldız statüsüne yeniden yükselir.

Volkan Şen:


Kafasında hiçbir planı yok ama deli cesareti var. Her seferinde deniyor. Olmuyor bir daha... Takımın durumu göz önüne alındığında Alper ve Volkan’dan başka takımı kaleye yaklaştıracak oyuncu yok gibi.

Diego Ribas:


Pozisyon ve rolünü konumlamak çok zor. Katkısı beklentilerin çok altında. 2 sekiz numaralı oyunun verdiği ışık daha fazla.

Robin van Persie:

Hollandalı futbolcu, Beşiktaş’la oynanacak derbi karşılaşmasında ve geriye kalan tüm maçlarda sahada olmalı. Her ne olursa olsun onun sahada olması gerekiyor.

28 Şubat 2016, Pazar 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Fener'de fazlası var‘’

Fenerbahçe’nin savunma tarzı ve Lokomotiv’in hücum yetersizliği göz önüne alındığında bu turun verilmesi, üst üste yapılacak saçmalıklarla mümkündü. Tıpkı golde olduğu gibi. Korner atarken ardı ardına yapılan saçmalıklarla kendi kalesine kadar dönen Sarı-Lacivertliler, Fabiano’nun amatör seviyede yaptığı uzun vuruşun ardından çok uzak ve çaprazdan gelen topu merkeze çevirmesiyle golü yedi. Bir pilot arkadaşım söylemişti, ‘Bir uçağı düşürmek için üst üste 7 ölümcül hata yapmanız gerekir’ diye... Gol tam da böyle geldi.

Yine pozisyon sıkıntısı

Fakat bu takımın bu seviye savunma hatalarını üst üste yapması çok da mümkün değil. Ön alanda savunma örgüsünü iyi kuran bir takım Fenerbahçe. Zaten özünde yapılan hataları da savunma hatası olarak değerlendirmek mümkün değil. Fenerbahçe, Volkan’ın etkili olabilen ama aslında plansız akın girişimleri ve Ozan’ın iyi bir bağlantı oyuncusu performansıyla rakip alana gitti. Ancak onları destekleyecek başka oyuncu olmadığı için topa sahip olamadı. Rakibi kendi sahasına sokmuyor ancak bunu yapmak için olağanüstü bir enerji harcarken rahat pozisyon bulmakta zorluk çekiyor. Hele de dün maçın büyük bölümünde olduğu gibi Caner ve Gökhan sahada yoksa.

Yolun sonu final

Souza, Ozan, Topal ve Kjaer-Alves ikilisiyle yine duvarı kurdular. Ancak Nani ve Van Persie’den hiçbir şey almayınca oyuna ve topa hakim olmak mümkün olmadı. Ama zaten bu seviyede bu çok da gerekmedi. Ancak Pereira bu duvarı hazır kurmuşken üzerine hücum şablonları da kurmalı. Bunu yapmazsa özellikle deplasmanlarda Topal’ın dün yaptığı gibi ekstra bir gol beklemekten başka bir çare kalmayacak sanki. Fenerbahçe’de bundan çok daha fazlası var. Bunların bir kısmı halledilirse bu yolun sonunda final de var.

26 Şubat 2016, Cuma 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Yıldıran baskı‘’

Beşiktaş, iki devrenin başında da 30 dakika nefes aldırmayan bir baskıyla oynadı. Hem beklere hem stoperlere basarak. İbrahim Üzülmez’in ekibi bu baskıyı görünce hiç pas yapmakla uğraşmayıp uzun vurdu. Kaleci Hopf, maç 1-0’a gelene kadar bütün aut atışlarını uzun kullandı. Beşiktaş topu alıp hemen rakip alana yerleşti. Hemen her seferinde Quaresma’yla topu buluşturdu. Portekizli de sadece
evinde Porto’da sergilediği basit ama etkili bir oyuna soyundu. 1-0 olana kadar neredeyse hiç fantazi denemeden topu gol bölgesine yolladı.

Gençler savunmada iyi yerleşti

İlk yarıda Gomez ve Olcay’la net pozisyonlar yakaladılar. Ancak Gençler’in savunmada iyi yerleşmesi onlara demarke şut şansı tanımadı. Eksik kalan, savunma beklerinin hücuma katkısı oldu. Belki Gençlerbirliği’nin Djalma, Stancu ve El Kebir tehdidini sürekli olarak orada tutması ve/veya hem Beck’in hem İsmail’in derbi öncesi sarı kart sınırında oluşu ve/veya stoperlerin yeni olmasından kaynaklı güvensizlik onları biraz geride tuttu. Böyle olunca önde baskı oluştu, kaybedilen toplarda hemen baskıyla top kazanıldı ve akın sürekliliği sağlandı.

Olcay-Cenk değişikliği önemli

Ancak beklerin katkısının sınırlı oluşu hücumda çeşitliliği minimumda tuttu. Onlar olmayınca hücumlara genişlik kazandırılamadı. Merkezden delme işini yapabilecek Sosa ve Oğuzhan kanatlara açıldı ve pozisyon sayısı istenen seviyeye çıkmadı. Burada Şenol Güneş’in Cenk-Olcay değişikliği önemli. Tamamen sağdan Quaresma’nın ayağından hücum yapmaya şartlanmış ve sadece buradan orta alan ekibi, böylece kağıt üzerinde solda olsa da destek bir santrfora kavuştu. Ancak gol, planın dışında bir akından geldi galiba. Soldan Cenk’in araya attığı harika topu Sosa, Gomez’e çıkardı. O da o ana kadar denediği tek vuruşlar yerine düzeltip vurmayı tercih etti. Ve işi bitirdi. Bundan sonraki rahatlamada Gençler çıkabildi; bir iki tehdit yarattı ancak Beşiktaş paniklemedi. Ayakta kaldılar. Ve liderliği maç eksiğiyle aldılar.

23 Şubat 2016, Salı 01:30
YAZININ DEVAMI

‘’Hakem mızıttı ve kaçtı‘’

Deniz Ateş Bitnel’in gösterdiği kartlar çoğunlukla doğru. Ancak karta yol açan kararlarının hemen hepsinin yanlış olduğu da kesin. Özer’in ilk sarı kartında top omzuna çarpıyor. Koluna çarpsa bile elle oynama olmaz. Ancak itirazdan kart doğru olabilir. Fakat hepimiz biliyoruz ki “bana parmağını sallayamazsın” diye gösterdiği sarı kartı şampiyonluk yolundaki bir oyuncuya gösteremez. O kart misal Nani’ye veya Gomez’e çıkar mı? Evet önce parmak sallayan sonra uyarı alınca elini arkaya bağlayan oyuncuya hemen o kart... Zor.

İkinci sarıda hamle ise tamamen topa. Böyle olunca hem Özer atılıyor, hem Aykut sarı görüyor. Sonra Aykut’un atılışı. Kabul edelim ki bu bir şampiyonluk maçı olsa uyarıyla geçiştirilecek bir itişme. Ama olsun, doğru kabul edelim. Cavanda’nın atıldığı penaltı pozisyonunda Umut arkadan geliyor. Evet hafif bir temas var ama hareketin içinde topa vuruyor. Zaten hareketin tamamı topa. Ama Cavanda’nın hakeme vücüduyla bindirişi kırmızı ve doğru.

Allah şifa versin!


Salih’in kırmızısı kesin doğru. Gösterdiği de gördüğü de. İki penaltı da yanlış. Hemen öncesinde Sabri’nin Marin’e yaptığı ise verilmeyen bir penaltı. Sonunda ise 1 dakika maçı uzatıp onu bile tamamlayamama pozisyonuna düşen, kaçan bir hakem. Peki bunu gerektirecek bir tansiyon mu var? Asla. Neredeyse faul yapmaktan imtina eden 22 oyuncu. Galatasaray’ın sadece santrfor performansı eksikti oysa. Oyunu başta Sabri istiyorlardı. Podolski yanıyordu.

Trabzon’da Marin yüksek standartla oynuyordu. Tansiyonun olmadığı zaten bir o kale bir bu kale oyundan belli. Tüm orta saha tedbirlerine rağmen istedikleri sertliği sağlayamadıkları oyundan belli. Tansiyon olmayıp tertemiz bir oyun olunca hakem gerekli sertliği göstermek gerektiğini düşündü herhalde. Önce oyunu bozdu, sonra mızıttı oyunu ve oyunu bırakıp kaçtı. Ben TFF’nin yerinde olsam oynanması gereken son 3-4 dakikayı yeniden oynatırım. Hakemi de muayeneye yollarım. Mutlak bir sorunu olmalı. O yüzden eleştirmiyorum. Allah şifa versin diyorum.

22 Şubat 2016, Pazartesi 01:30
YAZININ DEVAMI