Arama

Popüler aramalar

‘’Kongre Mevsimi-2‘’

Bir önceki yazımda Galatasaray ve Fenerbahçe seçimleri ile ilgili öngörülerimi sizinle paylaşmıştım. Üzülerek haklı çıkmam bir hafta bile almadı. Galatasaray'da Dursun Özbek'in “İmza verenler tüydüler.” gibi tuhaf açıklamaları, genel icraatları ile genç kongre üyelerinin ve Celal Açar'ın çalışmaları sonucu tepki fazlalığından kendisine “ayar” verilecek bir seçimi ayarın ucu kaçınca kaybetti.

Yeni başkan Mustafa Cengiz ve yönetimi Galatasaray'ın içinde bulunduğu belirsiz ortamı düzeltecek gibi görünmüyor. Daha ilk haftadan kulüp içinden bilgi sızıntıları başladı. Önce eski başkan Dursun Özbek'in kulübün maddi sorunları ile ilgili açmazlarını dile getirmesi, ardından karşılık olarak Özbek döneminde yapılan Riva anlaşmasının kimse tarafından bilmediği ve bazı bonservis bedellerinin düşük gösterildiği ile ilgili medyaya verilen bilgiler... Dernek yönetimine değil de anonim şirket yönetimine giren Albayrak ve Elmas bu işlerden anlarlar ve bu savaşı geçmiş döneme ihale ederek kazanacaklarını düşünebilirler.

Artık Galatasaray'ı “de facto” Terim, Albayrak, Elmas üçlüsü yönetiyor ve bence muhtemel bir şampiyonluk elbette onlara yazacağı gibi muhtemel bir başarısızlığın da adresi bu üç isim olur Galatasaray'da. Dün “Tüymedik buradayız” diye kongrede haklı olarak bağıranlar Mayıs'ta “Yemedik buradayız” diye bağıracaklardır.

Fenerbahçe seçimlerinde kesin ve açık favorinin Aziz Yıldırım olduğunu yazmıştım, Ali Koç'un seçim sürecinde yaşananlar ve sonucunda çıkacak tablodan üzülmemesi gerektiğini daha sonraki seçimlere de aynı motivasyon ile hazırlanması gerektiğinden bahsetmiştim.

Fenerbahçe Yüksek Divan Kurulunda yapılan konuşmalar gerçekten üzücüydü. Ali Koç aşırı alıngan bir profil çizdi konuşmasında. Kulüplerin kongrelerinde dönem dönem seviye çok aşağılara iner hele adayların kazanma şansları birbirine yakınsa ya da adaylardan biri ya da birkaçı öyle hissediyorsa.

Aziz Yıldırım'a sayın başkanlı konuşmak ne kadar doğru ve saygılı bir tavırsa bazı polemiklerde özelde yaşanmış ilişkileri açıklamak da o kadar saygısızca ve yanlış bir tavırdır. Ali Koç ilk adaylığının heyecanını iyi kontrol etmeli çünkü kulüp seçimlerinde ne sosyal ne görsel ne yazılı medya büyük etkendir, önemli olan kongre üyeleri ile olan bağlardır. Bu bağlar kimi üyeler için maddi çıkarları tanımlar, kimi kongre üyeleri için vefa duygusunu, kimileri için gerçekçilikle kurulur ve her zaman gerçekleri söyleyenler kaybeder.

29 Ocak 2018, Pazartesi 17:10
YAZININ DEVAMI

‘’Kongre mevsimi‘’

2000 Yılı Şubat ayında Süleyman ağabeyin, Beşiktaş kongresine giderken cebinde iki ayrı konuşma metni vardı. Biri devam diğeri veda içerikliydi. O dönem "15 Sene oldu senin süren doldu" diye bağıran taraftarlar ile çoğunluk kulüp üyesinin de aynı görüşte olduğunu kongrenin atmosferinden anladı.

Hayatı kongrelerde geçmiş büyük başkan ve cebinden meşhur veda yazısını çıkardı…

Sonraki süreçte "Tek oyumu ona kullanacağım" dediği Hasan Arat’ı haftalarca bekletti icazet için. Bilinenin aksine efsane başkan, Serdar Bilgili'ye üstü örtülü destek vermişti. O gün bugündür Beşiktaş’ ı Serdar Bilgili’nin o ilk yönetiminde yer alanlar yönetiyor. Önce Yıldırım Demirören sonra Fikret Orman.

Birkaç gün önce Ali Koç’un önümüzdeki Fenerbahçe Kongresi ile ilgili konuşmasını dinledim. Tek aday olmayacağından emin bir konuşmaydı. Bir başka deyişle Aziz Yıldırım’ın bir kez daha aday olacağından emin bir konuşma.

Aziz Yıldırım yine az bilinen bir şekilde Süleyman ağabeyin çok sevdiği ve yakın görüştüğü tabiri caizse kongre tutma konusunda çok iyi diğer konularda vasat hatta bazı konularda çok kötü bir öğrencisidir.

Yıldırım Fenerbahçe başkanlığını kimseye bırakmak istemez, bırakmaz. Fenerbahçe’nin de, Türk sporunun da ihtiyacı olan başkan tipolojisindeki Ali Koç’a tavsiyem kongre sürecinde yaşananlara, verilen sözlere, yapılan açıklamalara, Yargıtay süreci bahanelerine, grupçu kongre simsarlarına ve tüm bunların doğal sonucu olarak sandığa yansıyacak oy farkına küsmeden gelecek kongreler için kendini hazırlamasıdır.

Yaklaşan Galatasaray Kongresi ise traji komik bir durum almış gibi gözüküyor. Fenerbahçe’de oynanan kongre tiyatrosunun sonu belli hem de muhtemel birkaç aday varken fakat Galatasaray'da tek adaylı kongrenin sonucu kocaman bir belirsizlik..

Yok liseciler, yok derin Galatasaray, yok kafatasçılar vs.. Galatasaray kongre üyelerinin bir bölümünün rozet Galatasaraylısı olduğunu bilirdim de bu kadar etkisiz elemanlar olduklarını bilmezdim. Dursun Özbek, başkan türünün inanılmaz bir modeli ve kulüp ona teslim. Mayıs ayında devrilecekmiş vesaire geçin bir kere! Alp Yalman mı, yoksa Turgay Kıran mı başkan olacak Galatasaray’a?

Terim-Turan kapışması

Futbolda sezonun ikinci yarısına damga vuracak hatta şampiyonu belirleyecek maç Fatih Terim ile Arda Turan arasında geçer. Acun medya “Ardacı”, ana akım medyanın önemli kısmı “Terimci”. Medya kapışmasını Terim kazanır ama sahada durum Arda’dan yana olacak gibi gözüküyor bana.

Fırsatınız olursa

Arif v 216'yı, Fenerbahçe-Göztepe maçını, Toronto Raptors'ın iç saha, Fenerbahçe Doğuş'un tüm Eurolegue maçlarını, oynarsa muhtemelen Cenk Tosun'un ilk golünü atabileceği Everton-West Bromwich Albion maçını kaçırmayın.

Avustralya Açık sakat ve formsuz tenisçilerin çokluğundan dolayı izlenecek durumda değil, hiç vaktinizi boşa harcamayın.

18 Ocak 2018, Perşembe 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’Değişen bir şey yok‘’

Eski gazetemde yeni yazılarıma başladım.

Fatih Terim’in Galatasaray’da dördüncü iktidar dönemi.

Aziz Yıldırım'ın, Fenerbahçe’deki başkanlığının 20. yılı.

Yıldırım Demirören hala federasyon başkanı.

Lucescu bu sefer milli takımın başında.

Arda Turan’ın başı yine belada.

Aynı sorunsal, bu sezon kim şampiyon olur? Kim olursa kime ne olur?

Galatasaray ligi şampiyon bitirirse başarı Fatih Terim'e yazar, başarısızlık Dursun Özbek'e.

Fenerbahçe ligi şampiyon bitirirse başarı Aziz Yıldırım'a yazar, başarısızlık Aykut Kocaman'a.

Beşiktaş'ta hem Fikret Orman'ın hem Şenol Güneş'in kredisi bol. Sonuç ne olursa olsun hanelerinde ferahlık görünüyor tabii sadece bu sezon için.

Başakşehir şampiyon olursa ne olacak?

2010 yılında bu sayfalardan yazmışım, "Büyük bir mucize olmazsa, bu sistem ve oyuncu havuzu ile en az 2022' ye kadar futbolda ne Dünya ne de Avrupa Kupası'na katılabiliriz" diye.

Selçuk İnan ve bizim dışımızda gelişen 6 farklı faktör bize çalışınca o mucize de gerçekleşti, sadece bir Fransa havası aldık.

Sonuçta değişen bir şey yok futbolda, işi gırgıra vurmak lazım. Zaten modern futbol dediğimiz şey parası karşılığı seyredilen eğlencelik bir gösteri değil mi?

13 Ocak 2018, Cumartesi 06:00
YAZININ DEVAMI

‘’'Topunu da al git'‘’

Sportif ve mali açıdan 80’lerin ortasından itibaren sürünen İngiliz futbolu, iki facia ile dibe vurmuştu. 1985 Yılında Heysel’de 39 kişinin ölümünün ardından ülkesinde fanatik taraftar gruplarının elinde oyuncak olmuş futbola, Margret Thatcher kendi insiyatifi ile yeniden yapılandırma için yurtdışı yaşağı getirdi.
1989’da Hillsborough’da 96 kişinin ölümünün ardından yayımlanan Taylor Raporu ve sonrasında kurulan Premier League, İngiliz futbolunun kurtuluşu ve yeniden yükselişi oldu.
3 Temmuz 2011 Türk Futbolunun Heysel’i değil Hillsborough’sudur. Türk futbolu 2000’li yılların başından itibaren hızla çöküş noktasına doğru ilerlemekteydi. Şike ve teşvik olayları sadece bardağı taşıran son damla olmuştur.
Türk futbolu, aktarılan milyarlarca dolara rağmen yıllardır hiç bir şey üretememiş aksine mali ve idari anlamda zenginleştikçe yozlaşan, yozlaştıkça sporun ruhundan uzaklaşan paralı çocukların oyuncağı haline gelmiştir.
Şike davası hiç yaşanmasaydı önümüzdeki sezon kaç kulübümüz UEFA Lisansı alabilirdi?
Beşiktaş’ın yeni başkanı önce Hakkı Yeten’in mezarına gitti, sonra UEFA’ya. Çünkü Beşiktaş’ın FIFA ve CAS’taki davaları muhtemelen 2013 yılı başında transfer yasağı ile sonuçlanacak. Yani Beşiktaş, hem Avrupa kupalarına katılamayacak hem de alacaklı futbolcuları serbest kalacak. Oysa eldeki oyuncuların tahmini satış bedellerini dünyada eşi benzeri olmayan şekilde Anonim Şirketi’nde maddi varlık gibi gösterilmekte ki, iflas veya konkordato ilan etmesin.
Bir ülkenin futbol takımlarının yarısından fazlası ekonomik açıdan bitmiş, yarısının da adı, şike ve teşvik davasında geçiyorsa, o ülkenin futbolu tükenmiştir. Gerçek budur ve gerisi teferruattır.
2008 yılından bu yana spor kulüplerinin yeniden yapılanması ile ilgili AK Parti hükümetlerinin spor bürokratları çalışmakta, yine geçtiğimiz yıl bu konu ile ilgili Prof. Dr. Nazım Ekren başkanlığında Meclis Komisyonu’nun raporu bulunmaktadır.
6222 sayılı kanun çıkmadan önce Sayın Başbakan hem TFF Delegasyonu’na hem bu kanunun savunucusu Aziz Yıldırım’a böyle bir kanunun yeni yasama yılında yani 2011 Eylül’ünden sonra çıkarılması gerektiğini tavsiye ettiğini biliyorum.
O gün 6222’yi oldu bittiye getirip çıkarmak için insanüstü gayret gösterenlerin bugün Başbakan’ın “Thatcher, İngiliz takımlarının Avrupa’ya çıkışını 5 yıl yasakladı. Ne oldu?” sözlerini doğru okuyabilmeleri gerekiyor.
Bu açıklamadan sonra Türk futbolunda artık hiç bir şey eskisi gibi olmayacaktır. Futbolumuzun enkazı üzerine yeni bir bina inşaa ediliyor. “Toys for Big Boys” veya Adnan Öztürk’ün deyimi ile ‘Yalı Çocukları’nın futboldaki hegamonya dönemi bitmiştir.
Kısa vadede bu konuda birçok spekülasyon yapılacaktır, Fenerbahçeliler bu sözler ‘Aziz’ Başkanımızı bitirmek için söylendi derken diğer takım taraftarları ‘Fener’i kurtarmak için Türk futbolu ateşe atıldı’ ve benzeri yorumlar yapacaktır.
Son birkaç yılda Türkiye’de sporun özellikle de futbolun yeniden yapılanması adına verilen uğraşları gözlemleyip büyük fotoğrafa bakanlar ise Kulaksız’ın toprak sahalarında yetişen futbol sevdalısı çocuğun, bugün zengin mahallenin şişman çocuğuna, ‘Topunu da al git’ diyerek Türk futbolunun içinden çıkamadığı kısır döngüyü kırıp, önünü açtığını göreceklerdir.

01 Nisan 2012, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Platini, Demirören'e plaket verdi!‘’

Bilginin toplumsallaşması adına yazar, anlatırsın eğer bilginin kıymeti varsa. Yaklaşık iki aydır yazmıyorum, çünkü bu dönemde yaşananlara bakınca benim futbol hakkındaki bilgilerimin doğruluğunu ve gözlemlerimin gerçekçiliğini sorgulamalıydım.
Futbolumuzda yaşananlar ne kadar gerçekdışı ya da ne kadar gerçek soruları arasında gidip geliyorum. Yıldırım Demirören, Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı, bana göre şaka olmalı ama buz gibi apaçık şekilde gerçek. O zaman ben şaka gibi bir yazarım, topluma ne bilgisi aktaracağım?
Spor medyasında benim gibi düşünenlerin sesi cılız, gerisinden çıt çıkmıyor. Kendi kulübünü batırmış adamı neden tüm kulüplerin üstüne koydunuz ey TFF delegasyonu, desem, bir tane akılcı cevap verecek adam yok, böyle bir açıklama da yok ama Platini, Demirören’e plaket verdi.
Demirören UEFA’dan neden plaket alır? Bana bundan 2 ay önce tek bir sebep gösteremezdiniz ama şimdi alıyor. Futbolda herşeyin Dali resmi gibi sürreal olduğunu biliyordum ama bu gerçeküstünün de ötesinde şaka olmalı.
Eğer birileri “Ey Türk Futbolu, siz busunuz ve layık olduğunuz gibi yönetilmelisiniz” diye Yıldırım Demirören’i başkan olarak oraya koyduysa işte bu salt ve yalın bir gerçek.
Bunu düşünenleri de tebrik etmek lazım, demek ki önce aynayı tutacaklar sonra Türk Futbolunu yeniden inşaa edecekler diye umutlanıyorum. Benimkisi züğürt tesellisi mi? Göreceğiz.
“Benim güldürme yöntemim, gerçeği açıkça söylemek. Yeryüzünün en büyük şakasıdır gerçek.” Bernard Shaw.
Soru:
Bir kulübün, 200 milyonu ilk 4 ayda, üç yıl içinde ödenmesi gereken toplam 700 milyon borcu varsa, bu kulübün yıllık gelirleri 100 milyon olmasına rağmen, gelecekteki gelirlerinden 300 milyonu temlik altında ve kulübün faaliyetlerini sürdürebilmesi için yıllık en az 50 milyon liraya ihtiyacı varsa bu kulüp kaç yılda gelir/gider dengesini tutturup Avrupa Kupalarına katılma hakkını elde eder?
Türk Futbolu’nda sürreal akımın sembol ismi Demirören’den sonra Beşiktaş , kazananı olmayan bir seçime gidiyor.
Böylesine kısa bir sürede ortaya çıkan hiçbir aday ve ekibi bu kaotik yapıyı yönetemez. Beşiktaş’ın yeni başkanının en kısa sürede yeniden seçim kararı alıp, tek adaylı ve geniş tabanlı, güvenirliği sorgulanmayacak bir yönetimin yolunu açması gerekir.

25 Mart 2012, Pazar 12:00
YAZININ DEVAMI

‘’Yeni TFF kimlerden oluşmamalı ?‘’

Bu sistemde yeri olmadığının çoktandır farkındaydı Aydınlar, ancak bu kadar dayanabildi midesi. 26 Ocak kongresi öncesi Şenes Erzik’in suratına şöyle der, “Bu kadar uğraşmanıza gerek yok, istiyorsanız bugün size bırakayım başkanlığı. ”Bu konuşma, futbol ailesinin en tepesindeki kişi ile en “elit” kişi arasında geçer ki, daha aşağıda olanları varın siz düşünün. Aydınlar’ın istifası sonrası, 27 Şubat’ta yönetime gelecek yeni başkan ve kurullarının en önemli açmazı 58. Madde ve yaptırımlarıdır. UEFA, Demokles’in kılıcı gibi Türk Futbolu’nun üzerinde dururken, kılıcın bağlı olduğu ipi tutan Şenes Erzik’in bizzat kendisidir. Erzik, yıllardır kendi oyununu, kendi kurduğu takımla oynar. UEFA’da Şenes Erzik’in kadroları dışında hiçbir Türk’e geçit yoktur. Türk Futbolu’nda gerçek iktidar hep Erzik ve kadroları olmuştur.

Bıçakçı, Arıboğan, Helvacı ve Önen gibi Erzik destekli isimleri yönetimine alanlar, kendi ayağına ateş etmiş olacaklardır, aynı Mehmet Ali Aydınlar gibi. Aydınlar’ın bence en büyük hatası, kendi yönetsel karakterine uymayan isimlere kilit noktalarda görev vermiş olması ve sonunda bu ekibin özel uğraşları sonucu TFF’nin UEFA tahakkümü altına alınmasıdır. 3 Temmuz sürecinin bu kadar uzaması, çözümsüz hale getirilmesinde UEFA’nın oynadığı rol gözardı edilmemelidir. UEFA, Türkiye hakkında hiçbir kararı Erzik’e rağmen alamaz. Yaşanan tüm kaosun perde arkasındaki örtülü strateji ise UEFA’dan yaş haddine göre ayrılması gereken Erzik’in TFF Başkanı yapılmasıdır.

İçerdeki iktidar oyununun en sert yaşanacağı alan ise Tahkim ve Profesyonel Disiplin Kurulları üyeliklerinin belirlenmesidir. Bu kadroların alacağı kararlar ya Türk Futbolu’nu düzlüğe çıkaracak ya da zaten tükenmiş olan futbolumuzun üzerine ölü toprağını dökecektir. Türk Futbolunun geçmişine, özellikle de son Özgener ve Aydınlar dönemine bakacak olursak, yeni oluşturulacak TFF’de dört büyüklerin direttiği isimler ve “sömürge kompador”larının monşerleri kesinlikle yer almamalıdır. Haluk Ulusoy’un sonunu hazırlayan ekip, Aydınlar’a da içinden çıkılması zor bir ortam hazırlamıştır. Aynı ekibin gölgesinde beş başkan TFF’yi yönetmeye çalışmış ancak başkanlar ve yönetimler birer birer değişirken Türk Futbolu’nda değişmeyen tek odak onlar olmuştur.

Başta kararvericiler ve başkan adaylarına sesleniyorum, artık aynı hataları bir kez daha yapmayın yıkın bu iğrenç sistemi, kırın sömürgeci tahakkümü ve kurtarın Türk Futbolu’nu yoksa çok geç olacak ya da geç kaldık da farkında mı değiliz? Mehmet Akif’in dediği gibi; “Tarih tekerrürden ibarettir derler. Hiç ders alınsa tekerrür eder mi?”...

03 Şubat 2012, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Günü Kurtarmak‘’

Türkiye’de futbol her geçen yıl daha da küçülüyor. Her yıl daha az insan tribünlerden maç seyrediyor, daha az insan Türkiye liglerini ve takımlarını televizyondan izliyor. Buna karşın, İspanya ve İngiltere gibi ülkelerin ligleri her geçen yıl daha da fazla Türk’ün ilgisini çekiyor.
Kulüplerin borçları her yıl daha da artıyor, her geçen yıl kulüplerin ekonomik mevta haline gelmiş yapıları daha da çürüyor. Her yıl hem kulüpler hem milli takımlar seviyesinde sportif başarılar daha da azalıyor. Yurtdışına yolladığımız futbolcu sayısı her yıl daha da düşerken, yabancı futbolcu sayısı her yıl daha da artıyor. Ve hala ülke nüfusumuzun sadece yüzde yarımına bile lisanslı futbol oynatamıyoruz.

Bu sistemi korumak veya devam ettirmek mi, yoksa bu sistemi yıkıp yeni bir düzen kurmak mı? Bugün aslında oylanacak olan bu 58.Madde’ye dokunmadan bir kerelik puan silme cezasını kabul etmek Türk Futbolunda neyi değiştirecek ya da neyi kurtaracak?Sadece günü.

Çoğunluk, küme düşme cezası verilirse, Türk Futbol ekonomisi çöker diyor, dayandıkları ana nokta ise yayın hakları gelirlerinin düşmesi. Üç büyükler her yıl yayın geliri almasa bu açığını yine her yıl 3-4 yabancı transferi yapmayarak kapatır. Bu sistemde borçlandıra borçlandıra içini boşalttıkları yüz yıllık kulüplerin düştüğü mali açmazlar daha da büyüyecektir. Yayın gelirleri, onların, sadece kısa vadeli nakit akışı için kullandıkları bir finansal argümandır.

Şişirilmiş, denetlenemeyen “Obez” Türk Futbol ekonomisi küçülmeden, futbolumuz idari, mali ve sportif anlamda sağlıklı bir yapıya kavuşamayacaktır.

Bugüne kadar sistemin figüranı olmayı kabullenmiş Anadolu kulüpleri ise İstanbullu büyük ağalarının elini tutmamak derdinde, önlerine konana hiç itiraz etmeden kabulleniyorlar. Korkuları karaktersizliklerinden değil, tamamen maddi. Sistem çökerse batarız diyorlar, sanki batmamışlar gibi.
Bu çarpık ve çağdışı sistemin bağımlı hale getirdiği kulüplerin hiçbirinin ne Türk Futbolu ne de kendi gelecekleri umurlarında bile değil, öncelik günü, yani sistemi kurtarmakta.Sorarsan kendilerinin dışında herkes suçlu.
Nazım Hikmet bu dizeleri sanki onlar için yazmış
Koyun gibisin kardeşim, gocuklu celep kaldırınca sopasını sürüye katılıverirsin hemen ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye.
Dünyanın en tuhaf mahlukusun yani, hani şu derya içre olup, deryayı bilmiyen balıktan da tuhaf.

Ve bu dünyada, bu zulüm.

25 Ocak 2012, Çarşamba 11:00
YAZININ DEVAMI

‘’Eğitim zayiatı‘’

Aslı Nemutlu kızımızın ölümü üzerine Kayak Federasyonu Başkanı Özer Ayık, “Alp Disiplini’nde her yıl en üst düzey 100 kayakçıdan 28’i çok ciddi kazalara maruz kalmaktadır” diye açıklama yapmış. Sonra taze örnek vermiş; “Amerikalı kayakçı Sarah Burke, geçen hafta kötü bir kaza geçirdi, şu anda ölümle pençeleşiyor” diye... Yani, bu spor potansiyel tehlikeler ile dolu bir spor dalı olduğunun altını çiziyor, “Bu acı olay da bir kazadır” diyor özetle.

Bu köşeden kendisini rahatsız eden, ‘Cinayet’ ifadesini kullanmış biri olarak Özer Ayık’a soruyorum; Alp Disiplini’nde her yıl üst düzey 100 kayakçıdan 28’inin ciddi kazalara maruz kaldığı kayak pistlerinin kaçında güvenlik bariyeri ve/veya ağ olmamasından dolayı ölümlü kaza olmuştur?..

Sarah Burke örneğini neden verdiniz?.. Çünkü Sarah Burke kış sporlarının en tehlikeli branşlarından ve en riskli yarışlarından biri olan ‘X Games’e hazırlanırken bambaşka bir dal olan ‘Half Pipe’ antrenmanı sırasında hayati bir kaza geçirmiştir.Bu örnek ve verdiğiniz diğer istatistikler ile Konaklı’da ağ veya bariyer olmamasının ne alakası vardır?Bu açıklamalardan sonra ailelerin çocuklarını kış sporlarına yönlendirmesi için herhangi bir sebep görebiliyor musunuz? 2011 Universiade zamanı Konaklı’da 4 sıra ağ varken, Milli takım antrenmanları sırasında neden bu ağlar yoktu? Uluslararası Kayak Federasyonu’nun güvenlik şartlarının neredeyse tamamının ihlal edildiği bu pistte neden Milli Takım antrenmanı yapılmasına izin verdiniz?

Erzurum’da savcılığın bilirkişi olarak belirlediği Kayak Federasyonu Teknik Kurulu Üyesi Fatih Kıyıcı’nın raporunu ve Sayın Spor Bakanı Suat Kılıç’ın görevlendirdiği müfettişlerin raporlarını tüm kamuoyu gibi ben de merakla bekliyorum.
Açıklamalarınızın en tutarlı yanı, bu kazanın en masum ve suçsuz tarafının kızımız Aslı olduğudur.
Gencecik bir hayatın solmasını ‘eğitim zayiatı’ olarak mı kabul etmeliyiz ya da bu ‘cinayet’i kaza olarak mı algılamalıyız?.. Cevap bekliyorum ama net; konuyu saptırmadan, sorumlu bir şekilde.

20 Ocak 2012, Cuma 11:00
YAZININ DEVAMI